T. C. Firat üNİverstiESİ aleviLİK İnançlari ve teolojik temelleri (tunceli Örneğİ) Prof. Dr. Erkan Yar son rapor



Yüklə 1,26 Mb.
səhifə34/47
tarix27.12.2018
ölçüsü1,26 Mb.
#87120
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   47

2. Soyun Belgelenmesi ve Onanması


Alevilikte ocaklar bir soy kütüğü ile Hz. Muhammed’e kadar dayanmakta ve bu nedenle ocaklardan gelen dedeler ocakzade olarak isimlendirilmektedir. Dedelerde bulunan şecerelerde, o ocağın silsilesinin Hz. Muhammed’e kadar dayandığı gösteren onaylı isimler listesi bulunmaktadır. Özellikle de Ehl-i Beyt soyundan olan kimselerin ellerindeki belgelerin onanması ve soyun devamının temini için nakîbu’l-eşrâflık kurumunun işlevsel olarak varlığını devam ettirmesi, elçinin soyundan gelenleri belirlemede bir etken olmuştur. Bu kurum, Osmanlı Devleti döneminde kurulmuş ve illerde de teşkilatlanması yapılmıştır. Hz. Muhammed’in soyundan gelenlerin tespit edilmesi ve haklarının verilmesi görevini yürüten bu kurumun önemi, devletlerin seyyit ve şeriflere ait özel vergiden muaflık, padişahlara ilk önce onların biat etmeleri, suç işlediklerine onlara özel yöntemlerle cezalandırılmaları gibi düzenlemeler yapmalarından ötürüdür. Günümüzde bu şecerelerden bazılarına ulaşmak mümkün iken, bazılar da halk arasında şecerenin evden çıkması durumunda mutlaka bir belanın ortaya çıkacağı endişeyle gizlenmektedir.

Bu kurum, ilk olarak Abbasiler döneminde oluşturulmuştur. Fatımiler bu kurumu nakîbu’t-tâlibiyyîn veya aleviyyîn olarak isimlendirmişlerdir ve ilk defa Memlükler (1270–1517) döneminde nakîbu’l-eşrâf olarak isimlendirilmiştir.682 Bu kurum Osmanlı Devleti döneminde de nakîbu’l-eşrâf olarak isimlendirilmiştir. Farklı devletlerde kurumun isimlendirilmesi farklılık arz etse bile, devletlerin kurumsal yapılanması içerisinde bu kuruma verilmiş görevler aynıdır. Bu da, şerefli soyların, onlara denk olmayanlara ve şeref yönünden de onlara eşit olmayanlara karşı yönetim tarafından korunmasıdır.683 Bu kurumun oluşturulmasında dinsel gereklilikten çok siyasal amaçların etkili olduğu söylenebilir. Bir yapılanmanın, dinsel gereklilik olarak ortaya çıkması, onun ancak dinsel metne dayanması ile gerçekleşir. Örneğin, bir kurum olarak dinsel bilginin insanlara ulaştırılması ve toplumda iyilikleri emredilmesi ve kötülüklerin engellenmesi yani sosyal düzenin değerlere bağlı olarak biçimlendirilmesi için kurumların oluşturulması, dinsel bir metne dayanmaktadır.684

Nikâbet kurumunun oluşturulması için atıfta bulunan herhangi bir Kur’an ayeti bulunmamakta ve sadece “soylarınızı biliniz ki, yakınlarınızla ilişkilerinizi /sıla-a rahm devam ettiresiniz. Soy bakımından yakınlık olsa da ilişkiler kesilince yakınlık gerçekleşmez. Soy bakımından uzaklık ola da ilişkiler kurulunca da uzaklık olmaz685 hadisine dayanmaktadır. Bununla birlikte bu hadiste, yakınlığın soy bakımından değil de, ilişkiler bakımından tanımlandığı görülmektedir. Aynı şekilde, “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır686 ayetinde, insanın bir tür olarak bir erkek ve dişiden yaratıldığı, yani aynı varoluş kanunlarına uygun olarak varlık alanına çıktığı, boylara ve kabilelere ayrılmasının da mensubiyet yönünden bir kimlik oluşturduğu açıklanmaktadır.

Geleneksel anlamdaki sosyal yapılanmaların söz konusu ayette yer alması, onların olgusal değerler olmasının ötesinin bir anlamı yoktur. Geleneksel olarak boy ve oymak şeklindeki belirleme, güncel olarak devlet teşkilatlanması içerisinde vatandaşlık şeklinde yapılanmaktadır. Fakat burada önemli olan, etnik kimliğin özsel veya göreceli bir şeref, dolayısıyla üstünlük ifade edip etmeyeceğidir. Söz konusu ayette, üstünlüğün etnik kimliğe dayalı olarak oluşturulması yerine, eylemin niteliğine göre olduğu açık bir şekilde belirtilmiştir. Ayrıca, çağdaş Alevi düşüncesinde sınıf ayrımcılığının reddedildiği ve bireylerin eşitliği anlayışının benimsediği görülmektedir. Bu anlayış, aslında Kur’an’ın gerçekleştirmek istediği bir sosyal yapıyı ifade etmektedir.

Nikabet kurumunun üç şekilde gerçekleştiği görülmektedir. Bunlar da, yönetim alanındaki bütün işleri yöneten halife, karar verme yetkisi bulunan vezir veya belirli bölgelere atanan yönetici atamalarında olduğu gibi halifenin yetkilendirdiği bir kimse ve bu yönetimi kendisinde bulunduran genel bir nakibin bu görevi yürütmesi için özel bir nakip vekil tayin etmesi şeklindedir.687 Nikabet kurumunun bu şekilde oluşturulan merkez ve teşkilat yapılanmasıyla birlikte, kurumun işleyişi Talibiler, Abbasiler gibi belirli soylara bir nakip atanması, bu görevlinin de bu soya mensup olanlar arasından en faziletli, sözü geçerli bir evi/beyt seçmesi, bu seçilen ailenin de diğerlerini bu yönetim altında birleştirilmesi şeklindedir.688 Nikabet kurumun bu işleyişi, bu kurumun oluşturulmasındaki siyasal amaçları da ele vermektedir. Merkezi yönetim, kendi otoritesini ve yönetimini sağlayabilmek için, belirli bir soyun içerisinde etkili bir aileyi atamakta ve böylece o soyun kendi yetkesine bağlamaktadır. Bu ilişkilendirme ile özellikle Abbasiler döneminde Ehl-i Beytten olmaları itibarıyla İsmailliler ve Osmanlı Devleti döneminde de Alevilerin, denetim altında tutulması amaçlamış olabileceğini gösterir.

Bu kuruma verilen görevler, kurumun oluşturulmasının amacını da belirlemektedir. Mâverdî, bu kurumun görevlerini şu şekilde belirlemektedir. a. Nesebin doğruluğu için o soydan olmadığı halde o soy içerisinde kendisini gösterenler veya o soydan olduğu halde soyun dışında tutulanları belirlemek. b. soyun bilinmesi ve oymakların ayırt edilmesi için, onları yazmak. c. Bu soydan doğan erkek ve kadınları ve aynı zamanda ölenleri bilmek ve onları belirlemek. d. Onların soylarının, şerefine uygun ahlaki ilkeleri benimsemelerini sağlamak. e. Onları, toplumsal olarak küçültücü kabul edilen davranışlardan ve kötü isteklerden engellemek. f. Onları, günah işlemekten ve yasak kılınan fiilleri yapmaktan uzaklaştırmak. g. Onların, şereflerinden ötürü diğer insanlara hegemonya kurmalarını ve neseplerinden ötürü onlar üzerinde baskı kurmalarını önlemek. h. Fey ve ganimetlerden Allah’ın gerekli gördüğü kadarının onlara verilmesini ve bunların da kendi aralarında belirlenen ölçülere göre paylaşımını sağlamak. ı. Onların kadınlarının şerefleri itibarıyla, kendi denkleriyle evlenmelerini sağlamak.689

Abbasiler döneminde, seyitlere yargılama, mülkiyet ve sosyal davranışları yönünden ayrıcalıklar tanındığı görülmektedir. Onların yargılanmaları için özel hukuk ve yargılama usulleri geliştirilmiş, devlet gelirlerinden onlara payla verilmiş ve onlar için özel olarak belirlenmiş davranış biçimleri belirlenmiştir. Yönetimler tarafından verilen bu ayrıcalıklar nedeniyle seyit ve şerif olmadığı halde kendisinin seyit ve şerif olduğunu iddia eden kimselere karşı tedbirler de, bu düzenlemelerin içerisinde yer almaktadır. Bu düzenlemeleri ihtiyacın ortaya çıkardığı düşünülünce, kendi soyları itibarıyla diğer insanlar üzerinde egemenlik kurma girişimlerinin olduğu da görülmektedir. Bazı durumlarda da, Ehl-i Beyt’ten olanlardan bazılarının, kendilerinin ahirette diğer insanlar gibi sorgulanmayacakları ve her durumda cennete girecekleri iddialarına karşılık, bu iddiada bulunanların ve bu nedenle de ibadetleri yerine getirmeyenlerin zındık oldukları ve öldürülmelerinin gerekli olduğuna dair fetvalar verilmiştir.690 Söz konusu göstergeler, bu düzenlemelerin, belirli bir soydan olanların, kendi özgür iradeleriyle eylemde bulunma özgürlüklerini kısıtladığı da görülmektedir.

Osmanlı devleti döneminde de, devlet teşkilatlanması içerisinde bu kurumun devam ettiği görülmektedir.691 Osmanlılarda bu kurum, 1400 yılında Yıldırım Beyazıt döneminde kurulmuştur. Fatih bu kurumu kaldırmış fakat daha sonra II. Beyazıt döneminde yeniden kurulmuştur.692 Ehl-i Beyt’ten olanlara verilen özel statü, vergi muafiyetleri, toplumun diğer fertlerinin bunlara karşı kin ve düşmanlık beslemesine de neden olmuş, yönetimler bu düşmanlıklara karşı da onları koruma altına almışlardır.693 Abbasiler döneminde, eşref terimi bütün ehl-i beyti, (örneğin, Hz. Ali’nin ikinci eşinden olan Muhammed el-Hanefiyye ve Haşimileri) ifade etmek için kullanılmıştır.694 Yüksel, “XII. Yüzyıldan itibaren, Hz. Hasan soyundan gelenlere “şerif” ve Hz. Hüseyin soyundan gelenlere de “seyyit” demenin yaygın olduğu anlaşılmaktadır. Seyyit sülalesinden biri, diğer bir şerifle veya bir şerif soylu bir seyyit soylu ile evlendiğinde doğan çocuğa “seyyit şerif” denildiği Saltukname’deki tarihi kayıtlardan anlaşılmaktadır”695 demektedir. Fakat Ehl-i Beyt içerisinde Hz. Hasan soyundan gelenlerin şerif ve Hz. Hüseyin soyundan gelenlerin seyyit olarak isimlendirmesi ve muhtemelen imametin Hz. Hüseyin’in soyundan gelmesi nedeniyle onun soyundan gelenleri ayırt etmek içindir. Şerif (ç.eşrâf) sözcüğü, sözlük olarak soydan gelen fazilet ve üstünlük anlamında696 iken; seyyid (ç. sâda) kelimesi yönetmek anlamına gelmektedir.697 Dolayısıyla imamet yani yönetim, Hz. Hüseyin'in soyuna özgü kılındığından, onlar bu terimle anılmışlardır.

Nakîblerin denetlediği ve onayladığı ailelerin soy ağaçlarının yer aldığı ve şeçere olarak isimlendirilen bu belgeler, günümüzde alevi dedelerinde mevcuttur. Şecere (ç. şecer, aşcâr, şecerât) kelimesi bir varlığın türünü bildirmekte “ağaç” anlamına gelmektedir.698 Ağacın gövdesinden dallarının oluşması gibi, bir baba ve anneden dünyaya gelen ve çoğalan insanları ifade etmek için de şecere sözcüğü kullanılmıştır. Dilin etimolojik kökeninin insanların gözlemlediği tabiat olduğu gerçeğinden hareketle, tabiattaki bir olguyu için kullanılan sözcüklerin, sosyal olgular için kullanılması genel bir eğilimdir. Türkçede de bu sözcük, bir kişinin veya ailenin uzak atasından başlayarak bütün kollarını belirten çizelge anlamında kullanılmıştır.699 Bu olguyu ifade etmek için Arapça asıllı bir sözcük olan silsile sözcüğü de kullanılmaktadır ki, “bilinen en eski atalardan yaşayan torunlara kadar aile sırası” olarak tanımlanmaktadır.700

Şecereler, Allah’a hamd, Hz. Muhammed’e ve ailesine övgü ile başlamakta, soyları bilmenin gerekliliği anlamında yorumlanan ayet ve hadisler yer almaktadır. Genel olarak şecerelerde, nikabet kurumun dinsel dayanağını oluşturmak için kullanılan yukarıda söz konusu ettiğimiz insan türünün kabile ve oymaklara ayrıldığını bildiren ayet ve soyları bilmenin önemini anlatan hadis yer almaktadır. Bu belgelerde dinsel metinlerin yer alması, soyları belgeleme olgusunun dinsel bir temele dayandığını göstermek içindir. Bununla birlikte, Hz. Muhammed’e varan soyların bilinmesinin ayrıca önemi de vurgulanmaktadır. Ehl-i Beyt’e karşı sevgi ve saygı ile birlikte, onların kıyamet gününde şefaatçi olacaklarını bildiren hadislere de şecerelerde yer verilmesi, bu soydan gelenlerin toplumsal sevgi ve saygı beklentilerini de ima etmektedir.



Yüklə 1,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   47




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin