T. C. Firat üNİverstiESİ aleviLİK İnançlari ve teolojik temelleri (tunceli Örneğİ) Prof. Dr. Erkan Yar son rapor



Yüklə 1,26 Mb.
səhifə30/47
tarix27.12.2018
ölçüsü1,26 Mb.
#87120
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   47

3. Ali Tasavvurları


Alevilikteki Ali inancı, iki yönlü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan birincisi mitsek Ali, diğeri de Alevi toplumunun yol göstericisi olarak algılanan önder Ali’dir.

a. Mitsel Ali


Dinlerin temel amacı, insanın insanlığı ve Tanrı’nın da Tanrılığı fikrini toplumlarda yerleştirmektir. Kişilerin, davranışların yönlendirici ve öğretilerin kaynağı olarak kabul etmeyen ekollerde, yüceleştirme olgusu ortaya çıkmakta, bu durumda da kahramanlar üretilmektedir. İslam öncesi kültürlerde insanın yüceleştirilmesi olgusu çeşitli düzeylerde ortaya çıkmaktadır. Yahudilikte Musa ve Hıristiyanlıkta İsa, bir elçi olmanın ötesinde yüceleştirilmiş kişiliklerdir. Özellikle de Hıristiyanlıktaki İsa inancı ve anlayışı, insanın yüceleştirilmesi ve tanrısal erklerle donatılmasının en belirgin örneğini oluşturmaktadır. İsa, Allah’ın emir ve yasaklarını insanlara öğretmek için insanlar arasından seçilmiş beşer elçi iken, Hıristiyan inançlarında onun beşeri nitelikleri ortadan kaldırılmış ve tanrısal erkelerle donatılmıştır. Önceki elçilerin ve dinsel kişiliklerin yüceleştirilmesi olgusu, bazı teoloji ekollerinin Hz. Muhammed anlayışında da ortaya çıkmaktadır. Kur’an, Hz. Muhammed’in vahiy öncesi yaşamına onun yetimliği, gerek kendisine vahiy indirilmeden ve gerekse de kendisine vahiy indirildikten sonra tamamen bir beşer olduğuna vurgu yapmaktadır. Kur’an’ın diğer vurgusu da, onun bir beşer yani insan türünün bir ferdi olarak Allah’ın ona vahy ettiğidir.

Hz. Ali’nin öldürülmesinden sonra Şia içerisinde Hz. Ali hakkındaki inançlara bakıldığında, onun diri olduğu ve ölmediği, asası ile Arapları idare ettiğine inanan Sebiyye olarak isimlendirilen bir gurubun varlığı görülmektedir.568 Malatî, bu gurubun Hz. Ali’yi yaratıcı ilah kabul ettiklerini, onun için ölümün uygun olmadığına inandıklarını, onu diri ve ölümsüz olarak kabul ettiklerini belirtmekte ve kendi döneminde de bu gurubun varlığından söz etmektedir.569 Bu fırkadan bazı insanlar da, onun öldüğünü fakat kıyametten önce diriltileceğini, onunla birlikte kabirlerindeki insanların da deccal ile savaşmak için diriltileceğini ve onun dünya üzerinde adaleti hakim kılacağına inanmaktadırlar.570 Bu gurup, Abdullah b. Sebe’ye nispet edildiğinden bu şekilde isimlendirilmişlerdir. Bu inancı benimseyenler, Hıristiyanlıkta Hz. İsa’nın ölmediği ve göğe yükseltildiği inancı gibi, onun da ölmediği ve yükseltildiğini kabul etmişlerdir. Bu şekildeki bir inancın Muhammed b. Hanefiyye taraftarları –ki bunlar Keysaniyye olarak isimlendirilmektedirler- arasında da var olduğu görülmektedir. Onun taraftarlarından bazıları İbn Hanefiyye’nin ölmediği ve Mekke ve Medine arasındaki Radvâ dağında gizlendiği, onun çıkışına kadar sağ tarafında bir aslan ve sol tarafında da bir kaplan’ın onu korumak için görevlendirirliğini ileri sürmektedirler.571

Canlı bir varlık olarak insanın ölümü, gerek insanın kendi bilgisi ve gerekse ilahi bildirimlerin konusunu oluşturmakta iken, bazı kişilerin ölmediği ve yükseltildiği öğretisi yine dinsel kanıtlara vurgu yapılarak kabul edilmektedir. Hz. Muhammed’in vefatından sonra Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer arasında geçen bir diyalog, onun ölmediği ve yükseltildiği noktasında tartışmaların ortaya çıktığını göstermektedir. Hz. Ömer, Hz. Muhammed’in ölmediği ve Hz. İsa gibi yükseltildiğini söylerken, Hz. Ebu Bekir, Hz. Muhammed’den önceki elçilerin öldüğünü bildiren ayeti okuyarak ona cevap vermektedir.572 Bu rivayetin, söz konusu sahabelerin Hz. Muhammed’e olan sevgi ve bağlılıklarını ifade etmek üzere sonraki dönemlerde de ortaya atılmış olması muhtemeldir. Çünkü diğer rivayetlerde Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in, Hz. Muhammed’in vefatından hemen sonra hilafet tartışmalarının içerisinde yer aldıkları görülmektedir.

Yemini’nin, Ali’nin faziletlerini konu alan eserinde, onun faziletlerinin birincisi ilki olarak onun doğumundaki olağanüstülükler anlatılmaktadır. Ebu Talip, üç oğlu ve bir kızı varken fakir düşmüş ve onları beslemeleri için kardeşlerine vermişti. Ali’nin annesi Fatma, Peygamberden bir oğul için dua etmesini istedi. Peygamber de bir oğul sahibi olması için Tanrı’ya iman etmesi ve onun birliğine tanıklık etmesini istedi. Ali’nin annesi, Kabe’de putlara yalvararak evlat istemiş, fakat istediği evlada kavuşamamıştır. Hz. Muhammed ondan kurbanını putlar adına değil de, Allah adına kesmesini istemiştir. Fatma kendisine söylenenleri yerine getirmiş ve o anda hamile kalmıştı. Hamileliğinin üçüncü ayında annesi Kabe’ye gittiğinde, onun putlara tapınmasını engellemek için annesinin böğrüne vurur ve annesinin putlara tapınmasını engellerdi. Evine putperest birisi gelse annesi yerinden kalkmaya yeltenmezdi. Fakat Muhammed Ebu Talip’in evine gelse çocuk anne karnında neşelenir ve annesini hemen ayağa kaldırırdı. Peygamberin sözünü işittiğinde, anne karnında selamını alırdı. Annesi uykuda iken Ali, Muhammed ile konuşurdu. Bu konuşmalardan birine de Ebu Talip tanıklık etmiştir. Ramazan aynın on ikinci Cuma günü büyük imam dünyaya geldi. Doğum sırasında annesi Kabe’de idi. Oğlan doğar doğmaz iki eliyle yüzünü kapamış ve Haceru’l-Esved’e dönüp secde etmişti. Putların tümü çığlık atıp yıkıldılar ve Kabe ışıklara boğuldu. Annesi, kendisinde kan ve loğusalık belirtileri olmadığını görünce hayretler içerisinde kalmıştı. Annesi çocuğu Hz. Muhammed’e götürdüğünde, o daha önce gayptan onun doğumunu haber almıştı. O daha beşikte iken sözler söyledi, kerametler gösterdi.573

Ali’nin doğumu hakkında anlatılan bu olaylar, onun doğumunun diğer insanların doğumundan farklı olduğunu belirten öğeleri içermektedir. Bu öğeleri oluşturan bilgisel ve kültürel bir zemin vardır. Bu zemin, vahyin geçmiş insanlara ait anlatımlarına da etki ettiği söylenebilir. Zerdüştlük kaynaklı olarak anlatılan Zerdüşt’ün bakire doğum sonucu dünyaya geldiği ve İsa’nın babasız yani bakire doğum sonucu dünyaya geldiği inançları, vahyin indiği coğrafyada canlı olarak varlığını korumaktaydı. Bu nedenle de Kur’an, İsa’nın bakire doğum sonucu dünyaya geldiği şeklindeki Hıristiyanlık inancını anlatmış, bu olayın gerçekliliği ile ilgilenmemiştir. Hz. Muhammed’in doğumu esnasında gerçekleşen olaylara bakıldığında, onun doğumu sırasında lohasa kanının olmayışı, Kabe’deki putların yıkılması ve yıllardır yanmakta olan ateşin sönmesi anlatımları da kültürel ortamın bir ürünüdür. Hz. Ali’nin daha çocuk iken konuşması, aynı şekilde Hıristiyanlık inancının İsa’nın beşikte iken konuşması algılamasına benzer şekilde anlatılmaktadır ki, Kur’an’da da bu inanç yer almaktadır.574 Kur’an’ın bu olayı, Hıristiyanların Hz. Hakkındaki inançları bağlamında anlatmış olması muhtemeldir.

Ali hakkında anlatılan, onun beşikte iken büyücülerin önderini öldürmesi olayı, yine aynı kültürel ortamda başkalarıyla ilişkili olarak mevcuttur. Bu anlatıma göre Sahir adındaki putperest bir büyücü dilediği yerde ve dilediği biçimde görünürdü. Elçinin baş düşmanı Ebu Cehil aciz ve alçalmış bir durumda idi. Bu durumda olan Ebu Cehil, bu büyücüden Hz. Muhammed’in vahyi tebliğ etmesi ile putların fonksiyonlarını yitirmesi gerekçesiyle ondan yardım istedi. Bir de oğlan doğdu ki, bu oğlan büyüdüğünde başımız işler açacak dedi. Ebu Cehil’in bu sözleri, büyücüyü çilen çıkardı. Büyücü, ejderha kılığına girerek Hz. Muhammed’i yutacaktı. Büyücü Ebu Talip’in evine vardığında Ali beşikte yatıyordu. İçeri girip Ali’nin yüzünü gördüğünde, onu öldürmek istedi. Ali, onun çenesini sıkıca tuttu ve kuyruğuna kadar ikiye ayırdı ve bu yaratığı öldürdü. Hz. Muhammed oraya geldiğinde Ali, bu olayları yapanın kendisi olmadığı ve bu olayları Allah’ın yaptığını söyledi.575

Bu anlatımda işlenen motifler, Hz. Musa’nın Firavun’un büyücülerine karşı onlara üstün gelmesi olayı ile birlikte, daha o beşikte iken Hz. Muhammed’i ona zarar veren insanlardan korumasıdır. Yahudilikte Hz. Musa’nın mucizeleri genel olarak büyücülere karşı onların büyülerini geçersiz kılama noktasında odaklaşmıştır. Bu anlatımlar, Yahudilikte kabul edildiği şekilde Kur’an’da yer almaktadır.576 Fakat Kur’an’ın bu anlatımlara yer vermesi, bu anlatımların gerçekliliğini belirtmek için değil, Hz. Muhammed’in Medine’ye hicretinden sonra vahyin tebliği için Kutsal Kitap geleneğinden gelen insanlardan bir zemin yaratmak amacına dönüktür. Ali’nin bu olayların faili olarak kendisini değil de Allah’ı göstermesi, mucize/keramet577 olayının kişinin kendisinin değil de Allah’ın fiili olması anlayışına dayanmaktadır. Ali hakkında anlatılan gerek doğmadan önce putlara ve putperestlere kaşı tutumu ve gerekse ejderha kılığına giren putperest büyücüyü öldürmesi anlatımlarında, onun putlara tapınmanın anlamsızlığı ve yanlışlığı hakkındaki düşüncesini etkili kılmak amacını taşıdığı görülmektedir. Hz. Ali’nin genç yaşta Müslüman olması ve yaşamı boyunca hiç puta tapınmaması nedeniyle “Allah onun yüzünü ağartsın/kerremallah’u vecheh” şeklinde övgü bildiren tümce ile anılması, onun bu özelliğinin kitleler tarafından önemsendiğine işaret etmektedir.

Ali’nin yüceleştirilmesi olgusunun en belirgin olarak ortaya çıktığı alan, onun kahramanlıklarını anlatan cenknamelerdir. Yukarıda sözünü ettiğimiz Yemînî’nin faziletnamesi de cenkname türü eserler arasında yer alır. Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve Muhammed Hanefiyye’ye ait bu cenkleri, edebiyat açısından tarihsel roman türünün bir örneği olarak değerlendirmek daha tutarlıdır. Dolayısıyla bu tür eserleri tarihsel bilgi değeri açısında incelemek yerine, bu eserlerin toplumsal işlevlerini çözümlemek ve bu işlevlerde odaklaşmak daha doğru bir yöntem olacaktır. Bu tür yazınların, ortam ve karakterlerinin tarihsel olay ve ortama uygunluğu aranmamalıdır. Bu nedenle bu yazınlarda tarih biliminin olayların neden ve sonuçlarını yer ve zaman göstererek incelemesinden farklı olarak, yer ve zamanın gerçekliği veya en azından ilişikliği ile birlikte, olayın anlatım biçiminin olağanüstü temaları içerdiği görülmektedir.

Dinsel alanın ve karizmatik şahsiyetlerin dışındaki olay ve kişilerin anlatıldığı bu tür eserlerde yazarın amacı, kitleler tarafından bilinmekte ve kavranmakta iken; söz konusu olaylar dinle veya karizmatik kişilerle ilişkili olduğunda kitleler tarafından bu amaç ötelenmektedir. Olayların anlatımındaki olağanüstülükler, bu karizmatik kişiye karşı duyulan sevgi ve bağlılık ile gerçek anlatımlar olarak kabul edilmektedir. Bu yazınların bu olumsuz yanı ile birlikte, tarihsel kişileri ve olayları toplumsal bilinçte canlı tutmak, olayları ilgi çekici üslupla sunmak, tarihsel kahramanların öykülerini anlatmak suretiyle onları savaşlarda kahramanlıklara hazırlamak açısından olumlu bir işlev de üstlenmektedirler. Aynı şekilde, kitlelerin eğitim düzeyi ve tarihsel olayların ve kahramanların bu tarzda anlatılması, anlatımın etkisini arttırmaktadır.

Hz. Ali cenknamelerinde, onun Allah yolunda yaptığı savaşları anlatılmaktadır. Bu savaşların anlatımlarında, onunla Hz. Peygamber arasındaki ilişkiye dikkat çekilmekte ve Hz. Muhammed övgüyle anılmaktadır. Onun yaptığı savaşlar, putperestlere ve inkarcılara karşı yapılmıştır. Bu savaşlar da, daha çok Hayber kalesinin578 ve Kan kalesinin fetihleri konu edilmektedir. Anlatımların temel argümanları arasında Hz. Ali, Tanrı tarafından kendisine verilen Zülifkar’la kafirlerle savaşmakta ve üstün gelmektedir. Mekke’nin Fethi sırasında Ali ordunun komutanlığını yapmaktadır. Ebu Cehil’i o öldürmüş ve Ebu Süfyân da korkusundan inanmadığı halde iman etmiş gözükmüştür.

Hz. Ali’nin kahramanlığı onun savaşlarda kılıç ile üstün gelmesi nedeniyle kılıcı ile anılmaktadır. Bu kabullerde kılıç, tarihsel bir savaş aracı olarak gücü ve kahramanlığı simgelemektedir. Günümüzde Hz. Ali’nin resimleri ile birlikte kılıcı da, Alevilerin bir simgesi haline gelmiştir. Hz. Ali’nin kılıcına Zülfikâr denmiştir ki, fekar sahibi demektir. Fekar ise, lügatte eğe kemiğine denmekte ve bu kılıç da çatal olmakla eğe kemiğine benzediğinden bu şekilde isimlendirilmektedir.579 Bu kılıcı tanımlamak için Hz. Muhammed’in “Ali’den başka genç, Zülfikâr’dan başka kılıç yoktur580 sözü, Alevi kaynaklarında aktarılmaktadır. Bu kılıcın Ali'ye verilmesi konusunda iki görüş vardır. Bir görüşe göre, Zülfikâr, Hz. Muhammed Uhud savaşında yaralanıp yere düştüğünde onun çağrısı ile gelip ilahi bir bağış olarak verilmiştir. Bir görüşe göre de Hendek Savaşında Amr b. Abdûd ile dövüşürken verilmiştir.581 Ali cenknamelerinde, onun savaşları sırasında kullandığı bir binek olarak da düldül yer almaktadır. Düldül; Mukavkıs tarafından Afîr isimli eşek ile birlikte Hz. Muhammed’e hediye edilen dişi katırdır. Bu katırın, Muaviye dönemine kadar yaşadığı söylenmektedir.582

Alevilikte, Ali sevgisi ve Allah’ın elçisiyle ilişkisini anlatmak için pek çok hadis rivayet edilmektedir. Bu hadislerin bazısında, “Ali sevgisi iyiliktir. Onunla birlikte hiçbir kötülük zarar vermez. Ali’ye kin beslemek ise kötülüktür. Onunla birlikte hiçbir iyilik fayda vermez” hadisinde olduğu gibi Ali sevgisi, “Ali’yi anmak ibadettir” hadisinde olduğu gibi onu hatırlamak, “Ali’ye bakmak ibadettir” hadisinde olduğu gibi ona bakmak övülmüştür. Hz. Ali’ye karşı yapılan muhalefetin, lanet okuma ve kötüleme şeklinde ortaya çıkan çeşitli biçimleri dikkate alındığında, bu hadislerin, onu sevmek şeklindeki toplumsal tepkiyi anlatması açısından değerlendirmek daha tutarlıdır. Hz. Ali’nin Hz. Muhammed ile ilişkisinin mecazi anlatımları olarak da, “Ben kimin mevlasıysam Ali onun mevlasıdır” hadisinde onu dost edinmek; “Bana göre Ali, bedenime göre başım gibidir” hadisinde onun peygamberden ayrı düşünülemeyeceği; “Ali, dünya ve ahirette benim kardeşimdir” hadisinde din kardeşliği yanında onun Hz. Muhammed ile daha özel nitelikli yakınlığı –ki Hz. Muhammed ashabını birbiriyle kardeş ettiğinde, Ali’yi de kendisine musahip yapmıştır-;583Ali’yi seven beni sevmiştir, ona kin besleyen bana kin beslemiştir” hadisinde onun sevgisi ve Hz. Muhammed sevgisi; “İnsanlar çeşitli ağaçlardandır. Ben ve Ali tek bir ağaçtanız” hadisinde, Hz. Ali ve Hz. Muhammed arasındaki ahlaki benzerlik konu edinilmiştir. Bu hadislerin ortak teması ise, onun Allah’ın elçisiyle olan ilişkisinin vurgulanması suretiyle, dinsel otoritesinin kurulmasıdır. Bununla birlikte, “Ali Kur’an ile birlikte ve Kur’an da Ali ile birliktedir. Havz’ın başına varıncaya kadar onlar birbirlerinden ayrılmazlar” hadisinde de, onun Kur’an’a bağlılığı belirtilmiştir. Bu vurgu, onun söz ve eylemlerinin kaynağı konusunda belirlemeleri içermektedir.584



Yüklə 1,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   47




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin