T c istanbul 13. AĞir ceza mahkemesi



Yüklə 0,69 Mb.
səhifə6/6
tarix26.07.2018
ölçüsü0,69 Mb.
#59396
1   2   3   4   5   6
yapıyormuş. Veli paşaya söyle veli paşa da onu azletmiş. Yani bunlar idianamede var ben utancımdan burada sayın Doğu.”

Mahkeme Başkanı :” Konuyu değiştirmeyelim, savcı bey var mı soru.”

Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın: “bir diğer tanık Mehmet eymür ifadesinde ki susurluk kazası konusunda kısmen bilgiler verdiniz, kazadan sonra Veli paşanın Balıkesir emniyet müdürü Nihat camadan ı arayıp Abdullah çatlı bizim adamımız, iki kişi yolluyorum, onların naaşlarını alsınlar. Dediğini, o tarihte başbakan olan mesut yılmaz bana söyledi. Naaşları almaya giden kişilerden birinin Sami hoştan, diğerinin de eğer hafızam yanıltmıyorsa Mehmet şehirli isimli bir gazeteci olduğunu hatırlıyorum, ben bu konuyu veli paşaya da iletmiştim. Mesut yılmaz da bu bilgiyi Nihat cemadan bildirmiş.burada geçen Mehmet şehirli biraz önce sayın meslektaşımızın size sorduğu Mehmet şehirli midir.”

Sanık Sami Hoştan:” evet, evet benim otuz senedir çok yakınımdır, ailesi benim elimde büyüdü.”

Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın: “ siz cenazeyi Nevşehir iline götürdünüz mü.”

Sanık Sami Hoştan:” ben götürdüm, ben arkadaşımı gittim morg tan aldım. ben götürdüm, ben toprağa verdim.dört gün de orada kaldım. Hem de Çatlı olarak yani Mehmet özbay olarak değil.”

Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın: “ diğer tutuklu sanıklardan emin Gürses telefon görüşmesinde, sami hoştan ve berber yaşar denilen şahsın Kilisli iş adamı kendisini yakından para istediğini, kendisinde şikayette bunu vazgeçirdiğini anlatıyor. Bu olay nedir.”

Sanık Sami Hoştan:” vallahi bilmiyorum, inanın bilmiyorum. Ben şunu sormak istiyorum, mağdurları nerede olayın, ”

Mahkeme Başkanı: “ bilmiyorum diyor.”

Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın: “burada geçen berber yaşar ı tanıyorsunuz dostunuz olduğunu söylediniz, “

Sanık Sami Hoştan:” evet çok iyi dostumdur ne var.”

Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın: “ anatoli majdar sizin bahçıvanınız mı.”

Sanık Sami Hoştan müdafii Av. Kemal Ökke söz istedi, verildi:” kıymetli efendim, sorduğu soruların cevaplarını daha önce size anlattı, diğer savcıma anlattı, bir defa daha amaç nedir yani onu öğrenelim, şimdi berber yaşarı tanıyorum. Arkadaşlığım var, benim ağabeyim, hem size söyledi, hem diğer savcıma söyledi. Yani bir defa daha sormasının amacını bir çok soruda anlayabilmiş değiliz.”

Mahkeme Başkanı: “ peki efendim.”

Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın: “ Sayın başkan, eğer bu şekilde talep gelirse tabiî ki sorduğumuz soruların mesela bazı sanıklar soru sorarken bu yolu tercih ediyorlar, yani belli bir açıklamadan sonra kısa bir soru sorup ona göre cevap almayı bu yol mahkemenizce tensip buyurulursa buna göre bir hazırlık da yapabiliriz. ancak tabiidir ki bu bir hazırlık gerektirir. “

Mahkeme Başkanı :” soru aynı sorulduğu şeklinde bir şikayet var. savcı bey.”

Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın:“ gazeteci olarak bilinen uğur Dündar ile bir telefon görüşmesi yaptınız mı, “

Sanık Sami Hoştan:” yaptım, “

Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın: “ bu telefon görüşmesinde şöyle geçiyor, ben bu insanlarla beraber tam onbeş sene beraberim. İç içe ve hala bu insanlar benim yanımdalar. Bir gün sizin isminiz zikredilmedi. Başka bir görüşmede de, Ayhan çarkın dan mağduret eş adını anlatan bir bayana bu benim kontrolümdeki bir adam, benden habersiz bir şey olmaz ya. Zaten böyle bir şey yapmaz. Şimdi bu uğur Dündar la görüşmenize konu, susurlukçuların güya kendisine suikast yapacağına dair bir bilgi aldığı ve bunun üzerine sizin yaptığınız görüşme. Siz de diyorsunuz ki, ben bu insanlarla onbeş sene beraberim. İç içeyim hala da benim yanımdalar, isminiz zikredilmedi, bu sözleriniz ile ne anlatmak istiyorsunuz, yani sanki bir takım isimler zikredilmiş de, onların içinde uğur Dündar ın yokmuş da anlaşılabilir, lütfen açıklar mısınız.”

Sanık Sami Hoştan:” şimdi uğur Dündar, benim aşağı yukarı aynı semtte oturuyoruz. Kocamustafapaşa lıyım ben oda kız kardeşi de benim sınıf arkadaşımdı zamanında. Yani şimdi bir gün böyle bir konu oldu dedi ki, ya beni Tansu çiller işte bilmem ne de beni öldürteceklermiş, Abdullah çatlı ya, böyle böyle bir şey var. yav dedim uğur dedim, böyle bir şey olur mu dedim, bu insanları ben tanıyorum. Böyle bir şey olur mu dedim. Olur mu dedim yani sen bu insanları ben onbeş senedir tanıyorum dedim. Bir defa sekiz senedir yargılandım susurlukta, ondan evvel Sedat bucak ın korumaları idi bunlar. yani bunda ne var acaba, sayın başkanım. Aynı o bayan dediği de aynı az evvel izah ettim ya, Ayhan çarkın yapmaz dedim böyle bir şeyi. “

Mahkeme Başkanı :” Şikayetçi olan 50 bin dolarlık “

Sanık Sami Hoştan:” evet, öyle bir şey yapmazın cevabıydı o. “

Cumhuriyet savcısı Nihat Taşkın:“ Ayhan çarkın Sedat bucak ın koruması sizin kontrolünüzde nasıl oluyor.”

Sanık Sami Hoştan:” herhalde sayın başkanım, burada çok önemli bir eksiklik var, Ayhan çarkın yargılandı, polislikten atıldı, haberi yok. Korumalığı bitti. Memurluktan atıldı artık.”

Mahkeme Başkanı :” susurluk olayından önce, koruma.”

Sanık Sami Hoştan:” evet”

Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın:” ondan sonra mı”

Sanık Sami Hoştan:” Ondan sonra koruma diğil ki, olamaz ki”

Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın:” ondan sonra mı sizin kontrolünüze girdi,”

Sanık Sami Hoştan:” kontrolüm derken benim kontrolümde değil, tanıdığım insandır, gelir gider, kontrolümde derken oda bir insandır, kendine göre bir insandır. Kontrolünde demekle amacınız nedir yani bunu anlamıyorum, yani kontrolünde demekle tetikçi falan mı diye öyle mi şey algılıyorsunuz.”

Cumhuriyet savcısı Nihat Taşkın:” bu sözlü telefon görüşmenizde siz söylüyorsunuz, burada açıklık getirmeniz için size soruluyor. “

Sanık Sami Hoştan:” ama niye, orada bir şey demiyorum ki ben demiyorum ki.”

Mahkeme Başkanı :” benim kontrolümde diyorsunuz, telefon görüşmesinde hani ne demek onu açın işte.”

Sanık Sami Hoştan:” yani tanıdığımdır, bu kadar başkanım, evet o anlamda.”

Cumhuriyet savcısı Nihat Taşkın:” size iddianamede ülke içersinde mafya olarak bilinen veya bu şekilde gösterilen gruplar arasında bağlantı kurmakla hatta bir nevi ağabeylik onlara yapmakla itham ediliyorsunuz. Sedat şahin ile burhanettin saral arasında herhangi bir arabuluculuk yaptınız mı.”

Sanık Sami Hoştan: “ şimdi sayın başkanım, bu işi biliyorsunuz milletvekilleri yapıyor, generaller yapıyor doğuda, birbirlerini öldürmesinler diye, aşiret reisleri birbirlerini öldürmesinler diye. Ben bu olayda sadece yardım etmek istedim, baktım olay daha belli değil ki, suçlu olup olmadıkları belli değil, onlar birbirlerini öldürdükleri hala belli değil, basın aldı onları cezaevine attı. Daha yargılanıyorlar bırakalım ceza alırlarsa suçlu kabul edelim. Daha ikisi de tutuklu. Ben sadece yanlış anlaşılma olmasın diye Sedat ı da tanırım, Burhanettin i de tanırım. Yani aralarında sakın yanlış anlaşılma olmasın. Onların da haberi yok ne oldu ne bittiğinden. Yatıyorlar cezaevinde. “

Cumhuriyet savcısı Nihat Taşkın:” Tuncay Güney isimli kişi mülakatında sizden bahsediliyor. Hatta bir yerinde Veli Küçük ün Ömer Lütfi topal yerine sizi koymasında oldukça pişmanlık duyduğunu söylüyor, bu şekilde çevrilmiş. Ömer Lütfi topal sizin ortağınız mıydı.”

Sanık Sami Hoştan: ortağımdı”

Cumhuriyet savcısı Nihat Taşkın:” bu kişinin öldürülmesinde siz veya yakınlarınız çalışanlarınız yargılandı mı.”

Sanık Sami Hoştan:” ben yargılandım. İdamla yargılandım.”

Cumhuriyet savcısı Nihat Taşkın:” Veli Küçük o beyanda belirtildiği gibi ömer Lütfi topal ile tanışır mıydı.”

Sanık Sami Hoştan:” yok tanışmazdı. ya başkanım burada bir şey yaratılmak isteniyor, Veli Küçük paşa Giresun da paşa, nasıl tanıyacak Ömer Lütfi topalı, bilmem neyi ben telefonla görüşüyordum iki senede bir.”

Mahkeme Başkanı:” bir kişinin Hakkari de birisi ile veya Kars’taki birisi ile tanışmaması için bir sebep yok. tanımayabilir gayet tabi de, tanımaması için de bir sebep yok.”

Sanık Sami Hoştan:” ama yani, soru biraz, ben şey bekliyorum, nereye birini öldürdünüz, nereye bomba attınız. Tokat attınız hiç böyle bir şey olmadı. Şimdiye kadar da.”

Mahkeme Başkanı :” öldürmeyle suçlanmıyorsunuz siz “

Sanık Sami Hoştan:” terör örgütü duruyor da onun için.”

Mahkeme Başkanı :” terör örgütü ayrı, öldürme ayrı.”

Sanık Sami Hoştan:” tamam başkanım.”

Sanık Mehmet Fikri Karadağ söz istedi,verildi: “ Sayın başkanım, saynı savcı Mehmet ali Pekgüzel sordu ama açıklığa kavuşmadı, sayın hoştan a dedi ki, Kuvai Milliye başkanı Mehmet Fikri Karadağ ı tanıyor musun, tanımıyorum. Kuvai Milliye 1919 ile alakan var mı, yok. fakat orada gizli tanık 17 nin kendisine bir zarf verdiğimi, Niyazi Kıyak isminde bir şahsa, bunun da Sami Hoştan a götürüp para getirdiğini söylüyor, fakat değerli iddia makamı tabi sayın savcıların burada ben katiyen töhmet altında bırakmak istemiyorum. Onlardan daha önce hazırlık yapanların işi olduğunu tahmin ediyorum. Niyazi kıyak ı çağırıp sormuyorlar. Onun adresi belli, yeri belli. Niyazi kıyak sen Mehmet Fikri Karadağ dan bir zarf alıp Sami Hoştan a gidip ondan para alıp geldin mi zira, sevgili başkanım bu gizli tanık 17, zaten arkadaşlarım da şeytan dedikleri Niyazi Kıyak zaten kendisi. Ona sormuyorlar. Bu bu kadar açık ve net olması gerekirken.niyazi kıyak ın ifadesi şu, tanık olarak veya sanık olarak tabi gizli tanık kendisi olduğu için. Ben şimdi sayın hoştan a soruyorum. Niyazi kıyak diye birisi size gelip benim selamımı söyleyip, bir zarf getirip sizden Fikri Karadağ Kuvai Milliye 1919 derneği adına para istiyor diye bir talepte bulundu mu? Siz de ona ne kadar para verdiniz. Ve bana gönderdiniz mi.”

Sanık Sami Hoştan:” şimdi ben bu soruyu şöyle cevaplayayım, öyle biri gelmedi, daha evvelden anlattım biri geldi, ama poşetle geldi, et verdim. O bir dernekten geldiğini söylüyordu ama hangi dernekten geldiğini bilmiyorum. Zarf ile ilgili bir şey bilmiyorum. Öyle bir şey gelmedi.”

Sanık Veli Küçük söz istedi,verildi: “Sayın başkanım, iddia makamı bir konuya değindi bir binbaşı ile ilgili benim not defterimi ajandalarımı incelemişler, ajandamdaki notlardan şey yapıyorlar, beni şirkette güvenlik şirketinde iken telefonla aradılar bağladılar bana, binbaşıyım, pilot binbaşıyım dedi, adı İsmail soyadını hatırlayamıyorum, jandarma mısın, falan dedim yok dedi. Ben jandarma olmasa, biraz zor tanırım diye düşündüm. Buyurun dedim, binbaşım. Dedi ki, paşam dedi ben Sami Hoştan ın telefonunu arıyorum dedi, onunla bir görüşmek istiyordum dedi. Siz tanıyor musunuz falan dedi, tanıyorum dedim ben. Bir görüşecektim onunla dedi. Nedir dedim sen tanımıyorsan, niye görüşecektiniz falan gibi şey yaptım. Valla dedi bir arsa işimiz mi var, bir şeyler söyledi, ben not aldım, oraya deftere, almam nedeni de kimdir bu, nedir acaba falan niye şey yapabilir, niye beni aradı sonra beni tanımıyor etmiyorsa, ki tekrar bir daha aradı o beni iki gün sonra bir daha aradı, aşağıya da söyledim, bağlamayın bir daha dedim. Benim santrale, güvenliğe. Belki ondan sonra tekrar aramıştır, ama ben bunu sami yi aramadım da, söylemedim de. Olay bu. Şeymiş pilot binbaşıyım dedi.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: “ başkanım bir konuda atlamışım, bir soru sormak istiyorum, bir konudan. Müsaadeniz olursa. 12/12/2007 tarih 1866 numaralı tapede, İlknur isimli bir şahıs ile görüşmenizde çok güzel bir gelişme oldu bu gün saat işte beşte bir karar çıkacak, ve bitti olay bitiyor yani, dün gece birileri ile beraber bir yemeğe gitmiştik. Bu gün, bu akşam saat beş de karar çıkacak, yani benimle ilgili öbür arkadaşlar ile ilgili tamamen takipsizlik alıyorum, yani o olay takipsizlik alıyoruz, tamam mı, yüz yüze geldiğimiz zaman anlatırım. Bu olay nedir kimden ne şekilde takipsizlik alıyorsunuz, kimlerle yemek yediniz, kiminle görüştünüz.”

Sanık Sami Hoştan:” birini ekmek için yaptım orada çok sıkıntı veriyordu, benim davam yok ki o aylarda, hiçbir aylarda o davam yok. açılmış, sorulmuş bir davam yok. illaki geleyim edeyim, falan dedi, benim işlerim var dedim, şu anda Ankara ya gitmem lazım dedim. Yani ille geleyim görüşeyim, yok dedim arkadaşlarla yemeğe gideceğiz, sonra dedim, ararım ben seni. Bütün olay bu. Yani bir davayla ilgili falan değil. yani devamlı rahatsız ediyor, bende dedim ki, Ankara ya gidiyorum. Bir davam var orada.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” yani böyle bir takipsizlik kararı filan almadınız mı.”

Sanık Sami Hoştan:” yok ki, yok öbürü takipsizlik diye bir karar yok, benim dosyalarımda.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” sabıkaya girmez ,takipsizlikler.”

Sanık Sami Hoştan:” yok öyle bir iddia takipsizlik almadım. Hiç böyle bir takipsizliğim de yok. ya ceza almışımdır. Ya da”

Mahkeme başkanı: “ sanığa soru var mı, sanıkla ilgili.”

Sanık Doğu Perinçek söz istedi, verildi:” efendim, Tuncay Güney in mülakatına gönderme yapılarak Tuncay Güney e benim Sami Hoştan hakkında hap işi yaptığını söylediğim ifade edildi. Kesinlikle böyle bir ifadem yoktur. Olması da mümkün değildir. öyle bir bilgim de yoktur. Kaldı ki ben hayatımda bir kez dahi Tuncay Güney ile görüşmüş değilim. Tuncay Güney in Fethullah hoca ile Tansu çiller ile Erbakan ile Ecevit ile Mehmet ağar ile bütün liderlerle fotoğrafları var, görüşmeleri var. ama Doğu Perinçek ile tek bir görüşmesi kesinlikle yoktur. Olması da mümkün değil, çünkü Tuncay Güney 1998 yılında iki tane PKK itirafçısı ile birlikte patates mühürlü belgeler tanzim etmiş, sahte belgeler, beni hapse attırmış. Ondan sonra, ben onlar hakkında dava açmışım ve bir buçuk yıl hapse mahkum ettirmişim şeyleri Tuncay Güney in adamı olan sami demirkıran ile öbür Şeymuz baturu. Şimdi bakın öyle acaip bir tablo çıkmıştı ki, sizin hala açmadığınız şemada Tuncay Güney bağlantısı sami Demirkıran, sizin elinizde okuyorsunuz, bakın ben biliyorum Sami Demirkıran altında da büyük bir ihtimalle Şehmuz Batur, Doğu Perinçek i sahte belgeler düzenleyerek hapse attıran sonra Doğu Perinçek oradan beraat ediyor, Doğu Perinçek, onları şikayet etmiş, bir buçuk yıl iftiracılıktan mahkum edilmiş, o adamlarla aynı örgüt içersinde gösteriliyoruz. Kesinlikle böyle bir beyanım Tuncay Güney e yok, çünkü kendisi ile görüşmemişim, benim kapımı çalamaz, utanır benden. Çalması mümkün değildir. ikincisi, savcılarımız bir başyazı ya gönderme yaptılar. Bu Ergenekon soruşturmaları sırasındaki tutarsızlıklara değinen orada ben Sami hoştan hakkında Sami Hoştan gibi sabıkası olanlar dan bahsediyorum, incitti isem de kendisinden özür dilerim, burada ben bir hukuki olguya değiniyorum. Susurluk davası nedeni ile hüküm giymiştir. Sami Hoştan ve o bakımdan benim bildiğim eğer yanılıyorsam, lütfen beni düzeltiniz, ben ona değiniyorum, ve diyorum ama ben şu işi yaptı, bu işi yaptı değil bir hükme gönderme yapıyorum, bir hukukçu olarak ve diyorum ki bu ne biçim soruşturmadır böyle birbirine benzemeyen fikir birliği olmayan amaç birliği olmayan örgüt birliği olmayan bütün insanları bir tertiple götürüyorsunuz ,bir torbaya dolduruyorsunuz ve Amerika nın emri ile böyle bir soruşturma yürütüyorsunuz. Ben bunu anlatıyorum.”

Sanık Sami Hoştan:” sayın başkanım, yalnız benim sizden bir istirhamım var, yani burada şurda şunu duymak benimde hakkım, yani çocuklarımın da hakkı yani benim eroin ile ilgili bir davam var mı, “

Mahkeme Başkanı :” burada mı.”

Sanık Sami Hoştan:” burada yani, şimdi yargılandığım burada.”

Mahkeme Başkanı :” yok efendim yok. çocuklarınız duysun yok.”

Sanık Sami Hoştan: “ yok. teşekkür ederim, oturabilir miyim.”

Mahkeme Başkanı :” soruya muhatapsanız oturamazsınız, soruya muhatap olacak mı.”

Sanık Sami Hoştan müdafii Av. Fatih Volkan :” ben sadece efendim ifadesinin sonunda bir şey söyledi ki o şahısla tahmin ediyorum ki burada gelip tanıklık yapacaktır.ben o sorunun yani o cevabın belirlenmesi açısından bunu soruyorum, sayın Hoştan, Abdullah Çatlı ile Mehmet Eymür görüştü mü. Bir defa mı, birden fazla mı.?”

Sanık Sami Hoştan:” daha evvel ben başkanıma söylemiştim, Sayın başkanım şöyle bir şey oldu, ben susurluk mahkemesinde yargılanırken Mehmet Eymür oraya geldi. Bundan sonra tam çıkarken ben kendisine orada mahkeme metin bey burada ise, kendisine sordum, dedim ki, siz, Mehmet eymür siz Abdullah çatlı ile görüştünüz mü, ancak şunu yapabildi, (başını yukarı aşağı salladı). Bu kadar gidebilirsin dedi başkan, cevap vermedi. Davada açmadı, insan dava açar en azından, yani ben onu suçluyorum, aranan bir insan, Abdullah çatlı aranan bir insan, Mehmet Eymür ile görüşüyor. “

Sanık Sami Hoştan müdafii Av. Fatih Volkan: “ tamam efendim, yani görüştüğünü söylemiş oldu, teşekkürler. “

Sanık Veli Küçük müdafii Av. Zeynep Küçük söz istedi, verildi: “ Sami bey, Veli Küçük ile olan irtibatınız boyunca herhangi bir şekilde ondan herhangi bir talimat aldınız mı, ondan herhangi bir yönlendirme ile karşılaştınız mı, herhangi bir şekilde herhangi bir konuda. “

Sanık Sami Hoştan:” hiçbir konuda ve zaten ben kapsam, ben yurt dışında yaşayan bir insanım, anlattım ifadelerimle de.”

Mahkeme Başkanı :” herhangi bir konuda, her hangi bir şekilde talimat almadınız.”

Sanık Sami Hoştan:” hiçbir zaman almadım, hiçbir zaman.”

Sanık Veli Küçük müdafii Av. Zeynep küçük: “peki kendisi ile herhangi bir şekilde akçeli bir ilişkiye girdiniz mi, hiçbir parasal ilişkiniz oldu mu, legal illegal herhangi bir şekilde parasal bir ilişkiye girdiniz mi.”

Sanık Sami Hoştan.” Sayın avukat zaten ben burada da belirttim. Ticari hiçbir ilişkim olmamış, hiçbir böyle bir alışverişimiz olmamış, yani.”

Mahkeme Başkanı “ parasal bir ilişkiniz de yok.”

Sanık Sami Hoştan:” yok, hiçbir şey.”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese: “sanık murat çağlar fotoğraf teşhisinde, Sami Hoştan’ı dernek toplantılarında yani Kuvvai Milliye derneği 1919 derneğinin toplantılarında gördüğünü söylemiş, ne diyorsunuz.”

Sanık Sami Hoştan:” sayın üyem ben hiçbir zaman hiçbir derneğe gitmedim, vaktim yoktu, yani o beni nasıl görebilir, fakat o bana şunu burada şöyle anlatıyor, kendisi bilmiyorum burada mıdır değil midir, şöyle anlatıyor, abi polis beni aldı diyor, resimler gösterdi bunu tanıyor musun, yok tanımıyorum, Sami Hoştan ı tanımıyor musun. Ha şu medya da gördüğüm kendisi buradadır, burada sanıktır soracaksınız. Hiç tanımıyorum. “

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese: aranızda bir husumet var mı, murat çağlarla ”

Sanık Sami Hoştan:” hiç tanımıyorum başkanım,”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese: “evinizde glock ve hecler marka iki adet ruhsatsız tabanca ele geçmiş ne diyorsunuz, kime ait bunlar.”

Sanık Sami Hoştan:” evet efendim, emniyette de savcılıkta da ifademde söyledim, o murat az evvelde Özkıran dediğimiz benim yanımda hem şoförlük yapar, hem de babası benim otuz senelik arkadaşımdı. O çiftliğe gelir, ara sıra kalır, ben çünkü devamlı çiftliğe gitmem. Babası tedaviye bursa ya tedaviye gitmek için çiftlikte onları bırakmış, zaten orada çiftlikte alınan şey de söylüyor, Sami hoştan görmedi bu silahları oradaki yabancı uyruklu. Murat giderken bıraktı diyor, bunları. “

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese: “ sizin evinize emaneten bırakıldı öyle mi.”

Sanık Sami Hoştan:” emanet değil, giderken bırakmış yani, çiftliğe gitmiş.”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese: “ murat ın soyadı nedir,”

Sanık Sami Hoştan :” özkıran.”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese: “sizde bir sürü çek senet ve bazı tapular bulunmuş, bunların bulunma sebebi nedir.”

Sanık Sami Hoştan:” az evvel anlattım. Açıkladım.”

Mahkeme Başkanı :” tek tek açıkladı az evvel, zapta geçti.”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese: “bazılarını anlattı başkanım, kısaca anlattı, tapular falan bulunmuş, “

Mahkeme Başkanı :” Bir tapu, iki üç tane de senetleri anlattı.”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese: “ çoğul olarak geçtiği için tapular, “



Mahkeme Başkanı :” bir tapu, iki üç tane de senet ve çek.”

Sanık Sami Hoştan müdafii Av. Fatih Volkan: muhterem efendim eğer şey yaparsanız, ben bu savunmamı hiç yarına bırakmaksızın ayni yirmi dakika içersinde bir sınırlandırabilirim yani. çünkü bu günkü yapılan sorgu ile sayın mahkemenizin yapmış olduğu sorgu ile aşağı yukarı müvekkil hakkında müvekkilin hukuki durumu ortaya çıkmış bulunmaktadır yani. şu salonda yargılanan aşağı yukarı kırk a yakın insan var. toplamda 86 kişi, bu 86 kişiden sadece müvekkilimi tanıyan Veli Küçük paşadır. Bir de zaman zaman fazla samimi olmasa da zaman zaman görüştüğü Ali Yasak ve Sedat Peker dir. Dolayısıyla bu salonda yargılanan aşağı yukarı kimseyi tanımamaktadır. Şimdi bu gün savcı arkadaşlarımız sayın iddia makamı bir takım sorular sordu, bu tapelerle ilgili sayın başkan, muhterem heyet, sayın iddia makamı, bu telefon tapelerinin hukukiliği tartışılır durumda. Yani her şeyden önce hukukiliği tartışılır durumda olan bu tapelerin bir delilmiş, asli bir delilmiş gibi ortaya konulması ve iddia makamının sırf bu iddiaya dayanması bu tapelere dayanması bu davanın çöktüğünü göstermektedir. Yani şimdi ben çok kısa bir şey arz etmek istiyorum. Acaba sayın iddia makamı bu tapeleri inceledi mi. inceledim diyorlar. Hayır incelemediler. Bende incelemedim. Zatıaliniz muhterem heyetiniz de incelemedi. Nasıl incelemedi, efendim yazılan tape, maalesef bizde tapeyi kim yazıyor kim şeye döküyor, polis değil mi. yani bir takım sanık arkadaşların ifade ettiği F1 polisi. Dedikleri ben daha sonra öğrendim, F1 polisinin ne olduğunu, F1 polisi dedikleri polisler döküyor bunu, peki bu tapeler sayın iddia makamına geldiğinde acaba bu tapeler orijinal midir. Aslına uygun mu çevrisi yapılmıştır. Bir silinti kazıntı vesaire var mıdır yok mudur. Bunu bir bilirkişiye gönderip inceleme yapılmış mıdır. Bakınız, sayın Türk mahkemelerinin Türkiye cumhuriyeti mahkemelerinin vermiş olduğu sırf telefon konuşmalarına istinaden verilmiş olduğu kararlar Avrupa insan hakları mahkemesinde ciddi bir şekilde tartışılmaktadır. Yani oradaki polis memurunun bir kelime ile bir harf ile yazacağı şey. Yargılanan insanın hayatını değiştiriyor. Dolayısıyla biz hiçbir zaman bu tapelerin hiçbirisine güvenmiyoruz. Ha ne zaman güveniniz, bu tapelere, bu tapeler bir defa 135 e göre, CMK 135. Maddeye göre çok açık bir hüküm var. bir makul şüphe olacak sanık hakkında şüpheli hakkında makul bir şüphe olacak. İki bu makul şüphe yeterli mi hayır oda yeterli değil. ya ne var, makul şüphenin yanında mutlak suretle başka türlü delil elde edilme imkanı olmayacak. Dolayısıyla, bu tapeleri hele özellikle müvekkilime sorulan sorular ben isterdim ki, müvekkilimde onu arz etti, yani Sami Hoştan sen şunu yapmışsın çete olarak, muhterem efendim iddianame de sayın hoştan ın zaman zaman yurt dışına profesör Kemal Alemdaroğlu ile, sayın Doğu Perinçek ile, Veli Küçük ile sayın Kemal Kerinçsiz ile Sevgi Erenerol ile gidip gizli toplantılar yaptıkları iddia edliyor. Şimdi bu iddia karşısında iddia makamının delilleri ortaya koyması lazım. Yani bu sorguda bunları tartışalım biz. Bu sorguda sen şöyle demiştin ne demek istedin orada. Hayır siz ne demek istediniz. Bu soruyu siz nasıl anladınız. Peki yani Türkiye de gizli toplantı yapacak yer kalmadı da özellikle yurt dışına mı gidip toplantı yaptı bu insanlar. başka bir şey söyleyeyim. Müvekkilin yurt dışında şirketleri olduğu iddia ediliyor. müvekkilin yurt dışında şirketleri olduğu iddia ediliyor. Sayın başkanım, tamam bu iddia ama iddianızı sübuta erdirmeniz lazım. Sübut delilleri ortaya koymanız lazım. Sübut deliler ne ortaya koymadan, bu şekilde ya ben söyledim gitti. Ama bu neden kaynaklanıyor. Ben burada sayın iddia makamının bu iddianameyi tertip ve tanzim ettiğini düşünmüyorum. Tamamını. Yani 2500 sayfa. 500 klasör, bunları iddia makamının ben tertip ettiğini, tanzim ettiğini düşünmüyorum. Çünkü üsluba bakıyorsunuz, onlarca defa tekrar, üsluba bakıyorsunuz, kişilerin özel hayatı, üsluba bakıyorsunuz, başka mahkemeleri yerici, onlara böyle bir leke atıcı ifadeler geçiyor. Bunu savcılarımız yapmaz bunu, savcılarımızın da ben iddianameyi tamamıyla okumadığını düşünüyorum, yani şunu diyebilir misiniz. Ali yasak susurlukta ismi geçmesine rağmen, bir şekilde beraat etmeyi başarmıştır. Sayın savcılarım ben söylüyorum, Ali yasak burada yoktur belki, susurluk davasında yargılanmadı. Bakınız ondan haberiniz yok. yani polisin hazırlamış olduğu, kişisel bilgileri iddianameye yazmış olması ve bunu savcı arkadaşlarımızın imzalamış olması hakikaten hukuk adına bir çekilecek bir durum değil yani. hukuk adına böyle şey yapamayız. Efendim biz hukuka güveniyoruz. Kimse ön yargıları ile hareket etmemeli. Bakınız çok küçük bir anekdot anlatmak istiyorum. Sami Hoştan sayın Sami Hoştan ın burada bulunma sebebi, sayın savcım Zekeriya Öz çok iyi biliyor. Biz içeri girerken Sami Hoştan biz seni altı aydan beri izliyoruz. Ya sen kumar oynuyorsun, kumar oynatıyorsun. Ne işin var Veli Küçük ile konuşuyorsun. Bakınız burada yatıyor, Sami Hoştan ın tutuklanması burada yatıyor. Bu kelimede yatıyor. Yani Veli Küçük ile görüşmüş olması. Şimdi İzmir de atılan bombalar, İzmir de atılan bombalar ki, bunun ilk etapta müvekkille irtibatlı olabileceği düşünülmüştür. Belki o zaman bir makul şüphe konusunda makul şüphe vardır. müvekkil tutuklanmış, tedbiren tutuklanmış olabilir. Fakat soruşturma yapılıp iddianame tanzim edildikten sonra bakıyorsunuz iddia edilen bu olayla ilgili bir sevk maddesi yok. Hablemitoğlu bana yine aynı duruşmada sorguyu yapan sayın Haşıloğlu, Sami Hoştan a şunu sordu, ben onun da evrakını göremedim, acaba nasıl oldu, nerede bu belge göremedim ben söylediği şu. Sayın Hoştan dedi, İbrahim çifçi, öldürülmeden bir buçuk ay önce, İzmir Cumhuriyet Savcılığına gitmiş, İzmir cumhuriyet savcılığına bu sami hoştan, ergenokon terör örgütü vasıtası ile yada Ergenekon örgütü, Ergenekoncular vasıtası ile bana bir iş teklif etti. Hablemitoğlu nu öldürme işi. Ben de bunu yaptım, iki milyon dolara anlaştık. Ben de bunu yaptım. Ve paramı ödemediler. Tahminen arkasındaki şüphe de ha bundan dolayı Sami hoştan tutuklanmış olabilir. Sayın başkanım ben rahmetli İbrahim çifçiyi de tanıyorum. Durmuş anuçin isimli şahıs tahmin ediyorum ki, mahkemenizde yargılanıyor.rahmetli İbrahim Çifçi bu olay gazetelere çıktığında yani sizin mahkemenizde İbrahim çifçi ile birlikte Hablemitoğlu nu ben öldürdüm dediğinde, Durmuş Anüçin, cezai hukuki her türlü ehliyeti tartışılabilir, siz daha yakinen gördünüz, ben öldürdüm dediğinde, İbrahim çiftçi ile İbrahim çifçi rahmetli Amerika ya gidecekti. İki gün sonra. Mehmet öz den randevu almış, kalp sorunu nedeni ile. İbrahim Çİfçi beni arada, Fatih bey dedi benim hakkımda iddia, ya kim bu Hablemitoğlu dedi. bu Hablemitoğlu kim dedi. Daha sonra ben kızı aşkın ile konuştuğumda, babası ona da ya kızım araştır bakayım şu, bir internetten araştır çünkü bu İbrahim çifçi olayı ile ilgili bizde tanık gösterdik, sayın iddia makamı bu soruşturma aşamasında dinlendi. Ve oradaki devam eden mahkemede de İbrahim çifçi nin müdürünün ifadesi var. İbrahim çifçi Hablemitoğlu nu tanımıyor, neden bu yeni şafak gazetesi bilmem, star gazetesi benim aleyhime yayınlar yapıyor diye bir takım sersenizlerde bulunuyor. Şimdi dolayısıyla burada iki tane olaydan biz sorumlu idik. Soruşturma aşamasında, acaba makul bir şüphe ben delilleri tutuklayım adamı da delilleri de toparlarım. Bu durumda, sayın iddia makamının bu soruları sormasından özür dilemesi lazım müvekkilimden. Ya biz seni bu isnatla tutuklatmıştık kardeşim, yani İbrahim çifçi olayı, hablemitoğlu olayı fakat olmadı. Bunlar tutmadı. Mutlaka Veli Küçük ile bir irtibat kurulması lazım niye, çünkü çıkan belgelerde Sami Hoştan ın ismi var. telefonları var, Veli Küçük ile görüşmüş. Ve çıkan belgelerde bir de mafya var. e bu mafya dışarıda kimse kalmadı. Sami Hoştan dır. Hadi Sami Hoştan ı buna dahil edelim. Ha birde İbrahim çifçi ile arkadaşlığı var mı Sami Hoştan ın ve bu olaya bu şekilde dahil edilmiştir. Yani hiçbir şekilde müvekkilin İbrahim çifçinin öldürülmesi işte burada ifadeleri getirttik ve dosyanın içersinde tamamı mevcuttur. Tamamı mevcuttur. Ha bu soruşturma ile yapılmak istenen nedir, ben demin arkadaşlarımız tabi hepsi bir serzenişte bulunuyor, bir hukuksuzluktan bahsediyorlar. Soruşturmanın adil yapılmadığından bahsediyorlar. İnsanların fikirlerinden dolayı içerde olduğundan bahsediyorlar. Sayın başkanım muhterem mahkemeniz çok engin bir tecrübeye sahip terör olayları terör örgütleri konusunda, emniyet savcılık emniyet, hiç böyle bu kadar kanlı bir örgütü bu kadar kanlı bir örgütü safha safha dalga dalga yakalayabilir mi. eş zamanlı operasyon yapar. Türkiye gelenide beş yüz tane polisle bin tane polisle. Jandarma desteği ile eş zamanlı yapar. çünkü örgüt üyelerinin kimsenin kimseden haberi olmaması lazım. Böyle yapılmıyor, ne yapılıyor, hükümet aleyhine bir durum geliştiği zaman, altıncı dalga. Başka bir aleyhe durum geliştiği zaman, sekizinci dalga. Bakınız, bu gün bu soruşturmanın ucu açıktır. Bu soruşturmanın ucu açık olduğu için de herkes demokratik toplum kuruluşları dahi diken üzerindedir. Niye, eleştirdikleri zaman içeri girebilirler. Bu soruşturma kapsamına girebilirler, bu gün burada bu savunmayı yapan avukat arkadaşlar da aynı tehdit altındadır. Maalesef üzelerek söyleyeyim. Bizim şiarımız hukuktur. Biz hukukçuyuz. Hukukun çiğnenmemesi lazım. Hukuk sistemini bu soruşturmayla yaktığınız zaman insanların hukuka güveni azaldığı zaman kaybolduğu zaman bunun düzeltilmesi çok uzun yıllar alır. Hani şair diyor ya, yıkmak insanlara, yapmak gibi kıymet mi verir. Bunu en punta herifler dahi emin olsun becerir. Sade sen gösteriver işte şudur kubbe diye iki ırgat biner koca Süleymaniye yani. ama gel bir de kaldıralım dendi mi hey haat o zaman bir Süleyman lazım yeniden, bir de mimar Sinan diyor. yıkarsınız bundan dolayı bunu üzüntüsü içersindeyiz biz. İnsanların yarına güvenle bakmaları lazım. İnsanların delilsiz suçlanmaması lazım. Şimdi müvekkile uluslar arası mafya babası deniliyor. Bu mafya babasının bu kadar telefon konuşmalarında hiç mi adamları yok. adamları kim bu mafya babasının, kimler hangi eylemler yapmış bu mafya babası, bu mafya babası susurluktan başka bir olayla yargılanmış mı. hayır, ama adam olmayan mafya babası hemde uluslar arası mafya babası. Sayın başkanım keza yine iddianamede bir husus var. bu terör örgütü öyle bir örgüt ki, işte hükümetleri kaosa sürükleyen, devleti kaosa sürükleyen kanlı bir terör örgütü. Hatta bu terör örgütü öyle bir örgüt ki, Fadime şahin i önce ali kalkancının, sonra da müslüm gündüz ün koynuna koymuştur. Burada yazılarda var. bu öyle bir terör örgütü yani. yani her şeye karışıyor. Hizbullahı idare ediyor, DHKP-C yi idare ediyor PKK yı idare ediyor, bütün bütün örgütleri idare eden bir örgüt. Ve örgütün de başında maşallah tek bir kişi bu örgütü yönlendirebiliyor, vallahi madalya takmak lazım eğer böyle ise. Böyle ise madalya takmak lazım. Müvekkil on bir aydan beri on bir buçuk aydan beri bu günü bekliyor, huzurunuzda bu savunmayı yapmayı bekledi. Bu müvekkil için tarihi bir gündür, sayın mahkemenizin de tarihi bir görevi vardır. hak ve hukuk dairesi içersinde hakkın sınıfı, dili, dini ırkı, ünlüsü, ünsüzü yoktur, hak haklınındır. Ama çok kısa bir şey söyleyeyim de daha fazla şey yapmayayım, şimdi ben bir şeyden korkuyorum, bunun kaygısını yaşıyorum. Hani isimli adam, demin müvekkil bazı tarihlerde tabi yanıldığı içersinde heyecandan olsa gerek. Bu gözetim altına alınmış olduğu olay 91 de birinin bir cürüm isnadı ile beyanı karşısında müvekkil, 98 senesinde bakın, 91 de adam ifade vermiş, 98 senesinde ya biz seni arıyormuşuz, hoştan mıydı hoşta mıydı biz bilmemişiz halbuki susurluk davasında müvekkilin emniyette ifadesi alırınken, susurluk davasında, o konuda sorulmuş, ökkeş koylan diye birisi, sanığa işte yüz kiloda Sami Hoştan ın demiş. Daha sonra adam gelmiş, bunların hepsini inkar etmiş, yani hemen savcılığa gitmiş, mahkemeye gitmiş, inkar etmiş, böyle bir şey yok diye. Sayın başkanım, savcıya çıktık. Savcı ifadeyi aldı, serbest bıraktı. Ben dedi, yalnız nüfus cüzdanını falan verdi, ben yalnız bir başsavcıma sorayım. Dönemin başsavcısı Orhan çakır bey, şimdi telefon geldi, ben dedi, sevk ediyorum, ne oldu dedim. Başsavcıya isimli adam boşver sen gönder, Allah Allah yahu sayın başkanım muhterem heyet Türkiye de böyle oluyor maalesef ünlü adam. Aman isimli adam, aman size leke gelir, neyse mahkemeye gitti nöbetçi hakim, nöbetçi üye serbest bıraktı. Usulen şey yaptılar itiraz ettiler heyete, heyet de savcının şeyini reddetti ve dava açıldı. Şimdi muhterem efendim o yargılamalarda, yine ben 9. ağır ceza mahkemesi zaten müvekkil belli olayları anlattı. savcının hakikaten Berna beyin orada müvekkil hakkında beraat talebi var. hiç delil yok çünkü. Fakat hiç ummadığımız bir kararla karşılaştık. On sekiz sene hapis cezasına. 59, 15. Allah Allah nasıl olur diyorum ya, peki ya onbeş sene ceza veriyorsunuz, yani bir örgüt üyesi iki senelik hapis cezası için bir sene cezaevinde yatırılıyor da on beş sene ceza verdiğiniz bir insana yurt dışı çıkış yasağı bili koymuyorsunuz. İşte yine gündeme geliyor, acaba biz gönderelim Yargıtay ne yaparsa yapsın, efendim insanların hürriyetleri söz konusu. Daha sonra bu hesap yanlış ,hesap Yargıtay dan döndü ve müvekkil tekrar esastan bozuldu hem de. Ve müvekkil tekrar düşme kararı verildi. Müruruzaman dolduğundan düşme kararı verildi. Şimdi bakıyoruz orada Zekeriya beyin bize sorduğu ya bu işi nasıl hallettiniz, sayın başkanım, bir hukukçunun önce bağımsız mahkemelere saygı duyması lazım. İlk şiarımız budur. Kişilere saygı duymayın. Olabilir. Ama bizim buradaki heyete saygı duymamız. Oradaki müvekkilin de hakkını korumakla sorumlu olan iddia makamına saygılı olmamız lazım bizim. Şimdi bu soruşturmada gizli olan soruşturmada gizli olan bir takım şeyler, servis yapılmış gazetelere. Buradaki gazeteci arkadaşlardan falan bahsetmiyorum. Gazetelerin o köşe yazarlarına, buradaki adli ve polis muhabirlerine değil, servis yapılmış. Çok önemli bir şey. Bir resim bulundu efendim, bu kişinin Sami Hoştan olduğu düşünülmektedir. Bu hayrettin Ertekin in telefonunda bulunmuş. Hayrettin Ertekin in telefonunda bulunan bir resim, müvekkil e maal edilmiş, peki soruşturma gizli. Biz gidip hiçbir evraka bakamıyoruz. Sayın savcılarım lütfen soruşturma yaptığınız kişilerin haklarını da korumak size düşer. Onun için CMK da hüküm konulmuş. Onun için denilmiştir ki, sanık hakkında şüpheli hakkında iddia makamı lehine ve aleyhline olan delilleri toplar. Yani, şüpheli devletin koruması altındadır. Kendisine ait olmayan bir resim, kendisine imiş gibi gazeteye servis yapılması kim bunun sorumlusu, lütfen vicdanen düşündünüz mü yani. bunun sorumlularını bulup çıkartma sizin makamınıza ait çünkü bu dosya sizin dosyanız yani. bu dosyaya sizden başka kimse nüfuz edemez. Etmemesi lazım. Muhterem başkanım arkadaşım da mutlaka bu konu ile ilgili bir şeyler söyleyecektir, ben olayın açıklığa kavuştuğuna inanıyorum. Müvekkilin böyle bir örgüt içersinde hele hele bir Ergenekon terör örgütü, iki kelimenin hiçbir zaman yan yana gelmeyeceği ve gelmesinden hicap duyduğum bu örgütten dolayı müvekkilin ben ilerde beraat edeceğine inanıyorum. Tutuklama bir tedbirdir, ama istisnai bir tedbirdir. Müvekkil örgüt üyeliği ile suçlanıyor burada. Ve silahlardan dolayı eğer silahlardan ceza verilecek olursa zaten infazını yatmış durumda. Müvekkilin bi hakkın olmadığı takdirde kefaletle tahliyesine karar verilmesini ve bu konu ile ilgili ben kısa da olsa bir savunma dilekçemi sayın mahkemenize arz ediyorum. Keza müvekkilin bilgisayarları, evinde bulunan eşyalar senetler haricinde hiçbir suç isnadı, suç delili olmadığı için kendisine iade edilmiştir. Bu da dosyada mevcuttur. Saygılarımı sunuyorum.”
Bu arada bir kısım sanıklar müdafileri Av. İsmet koç , Bozkurt Nuhoğlu, Av Fatih Volkan, Av. Ercan Birol, Av. Vural Ergül, Av. Mehmet Nuri Aytekin, Av.Hicran Danışman ve Av. Hasan gürbüz ün geldikleri görülmekle huzurdaki yerlerine alındılar.

Sanık Sami Hoştan müdafii Av. Kemal Ökke :” kıymetli başkanım, ben duruşmaları başından beri izliyorum, benden önce konuşan bir çok arkadaşın değindiği konulara bir defa daha değinmeyeceğim. Sayın meslektaşımın da görüşlerine katılıyorum. Zamanın geç olması nedeni ile de kısaca bir iki konuya değinip ben de tahliye talebinde bulunacağım. Şimdi müvekkilim ile ilgili bu iddianame de yükletilmek istenen iki tane suç var, biri terör örgütüne üye olma, bir de silah bulundurmak. Terör örgütüne üye olmak bakımından, yani terör örgütünün hukuki yapısı ile ilgili ve bundan önceki meslektaşlarımın konuşmalarından dolayı bu konu ile ilgili açıklama da bulunmak gereği düşünmüyorum, sayın mahkemenin de bu konunun uzmanı olduğunu biliyorum. Terör örgütüne üye olmak bakımından bizim dosyaya konulan delillere kısaca bir göz atmak istiyorum. Deliler olarak sayın iddianamede bulunan aramada elde edilen deliller yani bizim terör örgütü üye olmamız bakımından deliller evinde yapılan aramada kamera kasetleri, bilgisayar kasası, diz üstü bilgisayar, cd, usb bellek, iki ibareli hafıza kartı, hafıza kartı, fotoğraf makinesi, ayten ceylan adına tanzim edilmiş pasaport. Pasaport , vhs kaset, kurusıkı dan bozma silah. Telefon, telefon, çekler, bir de şeyde çiftlikte bulunan eşyalar işte iki tane silah dolu fişek, Türkcell kart, MKE yapısı dolu fişek. Bilgisayar kasası, vhs kaset, cd, Sedat edip bucak ın otel kayıt belgesi, majdar ın pasaportu. Bir de gene şeye geçen işte tapu senetleri. Bir de İstanbul cumhuriyet savcısı Fevzi yılmaz tarafından alman hastanesi baştabibliğine yazılmış ve Sami Hoştan ın sağlık durumunu yazan soran üst yazı gibi. Dolayısıyla bu saydıklarımızın içinde terör örgütüne üye olması bakımından biz herhangi bir delil göremedik. Yani sayın mahkeme de evet şurada bir delil var diye işaret ederse biz de o delil noktasında çalışırız. Bu Fevzi yılmaz ile ilgili ben bir iki kelam etmek istiyorum. Bu infaz savcımızdır, yaklaşık on beş yıldan beri İstanbul infaz savcılığı yapmaktadır. Sami Hoştan ile ilgili susurluk davasının yargılanması Yargıtay dan onaylanınca, bunun üzerine bu suçla mahkum olan bütün insanları topladılar. O sırada Sami bey alman hastanesinde kanser tedavisi görüyordu, biz de tedavisi nedeni ile ziyarete gitmiştik. Bir kurşunlu odada oturtulmuşlar, biz böyle uzun mesafeden ancak konuşturuyorlar. Geçmiş olsun dedik. Bu arada onun hastalığını gördükten sonra o dosyadaki avukatı olmam hasebi ile yani burada tedavi görüyor, hastalığı önemli bir hastalık bunun üzerine cumhuriyet savcılğına bir dilekçe yazdım. Müvekkilim hastadır, hayati tehlikesi vardır, usul kanunun 399. maddesine göre işlem yapılsın, bunun üzerine cumhuriyet savcığı bir yazı yazdı oraya. Yana bu usulü takip etti. Nitekim bu yazının bir fotokopileri tabi ki bende de var. müvekkilime de verdim. Sonra heyet bir rapor verdi, o rapor adli tıpa gitti. Adli tıp dedi ki hayır hayati tehlikesi yok tedavisi tamamlanmıştır. Bunun üzerine diğer insanlardan farklı olarak iki ay sonra gene Sami Hoştan kendi bizzat giderek savcılığa teslim olmuştur. Ve cezasını çekmiştir. Şimdi bu Fevzi yılmaz denen savcıya zaman zaman ziyarete giderim. Bakanlıktan bir sürü üst düzey yetkili arar, infaz hukuku ile ilgili konu sorar. O da cevaplandırır ve birçok adliyede tanınan bilinen ahlaki yapısına herkesin kefil olacağı bir insandır. Yani bu evrakın bu dosyanın içine girmesini bir Allahın kulu izah edebilir mi. yani terör örgütüne üye olmanın delili olarak bunun buraya konmasının izahını yapacak biri var mı acaba. Yani sayın iddia makamı kendi meslektaşlarına yani biraz titizlik göstermeleri diye düşünüyorum, yani bir insanı böyle iddianamelerde dolaştırmanın bir anlamı yok diye düşünüyorum. Şimdi bu sıralı olan şeylerden biz hukukçu olarak bir terör örgütüne üye olmak bakımından bir delil bulamadık. Şimdi bu iddianamenin hukuki durumun değerlendirilmesi başlığında gizli tanık 17 nin beyanına göre, paşa kod Fikri Karadağ ın yönetimindeki Kuvvai Milliye derneğine para yardımı yaptığını ve bazı dernek toplantılarına katıldığı anlaşılmıştır. Şimdi burada anlaşılıyor gizli tanık ne demiş. Şimdi gizli tanığın şeyi önemli, gizli tanık, Mehmet Fikri Karadağ ın, o da gene iddianame deki ifadeyi aynen okuyorum, derneğine gelen kişilere ekip kurmaları yönünde talimat verdiğini duyduğunu, Mehmet Fikri Karadağ ın bir seferinde Niyazi kıyak a zarf verip Sami Hoştan a gönderdiğini, Sami Hoştan ın da Niyazi kıyak ile Mehmet Fikri Karadağ a para gönderdiğini duyduğunu. Yani kendi gözlemlediği bir şey yok. birinden duymuş yani bu duyduğunu önceki sayfalarda duydu olarak ifade etmesine rağmen delillerin değerlendirilmesinde kesin bir şeymiş gibi yani böyle bir şey biri tarafından görülmüş, bilinmiş. Kaldı ki bu soruşturmada savcılarımız nasıl çalıştığını biliyoruz. Yani bir insandan biri para isterken bir dernek adına telefon açar, der ki birini gönderiyorum işte Niyazi birde derneğimiz var yardım. Böyle bir irtibat falan yok zaten Fikri Karadağ bu konuyu detayı ile açıkladı. Bir başka konu, gene aynı iddianamenin 1138. sayfasında şüpheli murat Çağlar fotoğraf teşhisinde Arnavut Sami Hoştan ı dernek toplantısında gördüğünü beyan etmiştir. şimdi. Bu delillerin değerlendirilmesi şimdi şeye bakalım acaba ne demiş, şimdi fotoğraf teşhis tutanağı, yani bu 87 nolu klasörde, murat çağlar ile olan şey. Fotoğraf teşhis tutanağı aynen okuyorum, bu okuduğumu da yani birinin izah etmesini istiyorum. Burada ne yazıyor yani biz ne anlamalıyız. Sami hoştan ın fotoğrafını göstererek bu şahsın ismini bilmediğini, ancak şahsın İstanbul Kadıköy de bulunan Kuvvai Milliye derneğine gelen bir şahıs olabileceğini, şimdi olabileceği lafı buraya kesin gelmiştir diye geçti. Cümleyi devam ediyoruz, ama gene aynı cümlenin içinde devam ediyoruz o da enteresan, daha önce bu şahsın Kuvvai Milliye derneğinde gördüğünü bu hali ile teşhis etti. Şimdi aynı satırda iki cümle bir Kadıköy de bulunan derneği gelen şahıs olabileceğini, bu şahsın derneğe geldiğini gördüğünü, şimdi yani bu bu cümleyi biri açıklasın yani ne demek. Şimdi bizimle ilgili bana göre önemli iki delil işte bu. Biri de gizli tanık C nin gördüm dediği konu. Onun dışında şimdi gene iddianamenin 239. sayfasında suç örgütü lideri Sami Hoştan a abi diye hitap ettiği, kim, bir takım terör örgütleri liderleri. abi dedikleri için ve aralarında ihtilafları çözdüğü için Sami Hoştan bunların mafya lideridir. Şimdi bu buna ne diyelim delalet metodu, ya da tahmin metodu. Bu delalet ile benim müvekkilim ulusal mafya lideri yaptılar. Dün de ben iki üç tane tape oturdum şey yaptım, çalıştık biraz, dedim ki ya abi mafya liderliğin gitti. Dedi niye dedim yaşar diye biri ile telefon görüşmen var, orada açıkça belli yaşar abi nasılsın diye ifade etmişsin. Bir yerde de değil aynı konuşmanın içinde dört beş defa yaşar abi yaşar abi demişsin, sonra başka biri daha var, İlhami elekçi diye biri ile görüşme yapmışsın, ona nasılsın canım demiş sami abi ye, oda sağol abi iyiyim. Hastayım, işte cenaze için çıktım, saralın annesi vefat etti, döndüm işte abi falan dedim ki bak birine abi demek ulusal mafya liderliğini gerektiriyor ya, sen berber yaşar a iki konuşmada ve İlhami elekçi ye abi demişsin dolayısıyla senin ulusal mafya liderliğin gitti. Dedi, olmadı, şimdi beni üzdün şimdi evet gerçekten üzüldük, yani biri birine abi dedi diye, ulusal mafya liderliği konumuna oturtulan yani bu düşünceyi bu delalet metodunu, bu tahmin metodunu nasıl izah edelim hukukta bilemiyorum. Şimdi bir başka konu, esas bizim irtibatlandığımız konu, işte hem meslektaşım anlattı hem de siz defalarca sordunuz. Yani veli paşam a iki defa konuşmuş işte hal hatır sormuşlar, bu hal hatırda da, gene bu değerlendirme kısmında oraya çok önem vermiş. Geldiğimde görüşür, işte hallederiz, bu halletme olayı çok önemli imiş, yani para kaybetmiş, sıkıntısı varmış falan, yani bu konuşmanın içeriğini yani yani orta akılda biri anlayabilir, belli ki üzülmüş, para kaybetmiş, veli paşa da onu manevi olarak destekliyor, üzülme bunlar geçer falan, yani, bu konuşmadan örgüt liderliği, örgüte üye olmayı çıkartmayı, yani akla ziyan, el insaf diyorum. Dolayısıyla burada, diğer hikaye kısmı ile ilgili konulara değinmek istemiyorum. onların hukukta ahlaki olarak herhangi bir anlamı yok. yok çifçi olayı, zaten iddianamede de bu konuda yargılanmıyoruz. Dolayısıyla bizim terör örgütü suçlaması ile ilgili dosyada üzerinde hukuki anlamda durulabilecek bir emare, delil demiyorum, bir emare bir belirti bir iz herhangi bir şey yoktur. Müvekkil suçsuzdur, terör örgütüne üye olmak suçunu işlememiştir. Bu bakımdan terör örgütüne üye olma bakımından tahliyesine karar verilmesini istiyoruz. Silah ile ilgili tabi oda bir ucube, yani ulusal mafya liderimiz evinde bir tane kurusıkıdan bozma silah bulunduruyor, o da bir başka ayıp, yani bir tane kuru sıkıdan bozma silah olur mu, ulusal mafya liderinin evinde. Bir başka delalet metodunu gene çalışmışlar, yani bu işte o soruşturma yapılırken insanların birbirini görme şansı falan yok. alındılar ve işte 4-5 kaldılar orada, bu anatolia majdar a soruyorlar bu silah nedir. diyor ki murat getirdi, bir, sonra bir daha getirdi koydu, sami beyin şoförüdür. Sami bey de diyor ki benim şoförüm o silahlardan benim haberim yok. efendim bu mümkün değil, niye, bu adam şoför bu adamın hiçbir şekil suretle bu silahları edinme şahsı yok. bu silahlar Sami Hoştan ın dır. Yani sayın iddia makamı böyle dedi ise, bizim de çok söyleyecek bir sözümüz yok. bu bakımdan da müvekkilin tahliyesine karar verilmesini saygı ile arz ediyorum.“

Sanık Mehmet Demirtaş söz istedi verildi:” kısa bir talebim olacak başkanım, değerli başkan sayın üyeler, soruşturma ve kovuşturma evresinde havada uçuşan sözde belgelerden”

Mahkeme Başkanı :” bundan sonra talepleriniz Salı ve Cuma günü değerlendirilecek ona göre bunu bilin lütfen.”

Sanık Mehmet Demirtaş:” tamam başkanım, soruşturma ve kovuşturma evresinde havada uçuşan sözde belgelerden biri sözde örgüt şeması olarak elime geçmiştir sunacağım. Soruşturma sürecinde yaşanan akıl almaz garabet, ne yazık ki kovuşturma sürecine de bulaşmıştır. Şöyle ki, eldeki bu şemaya göre ben Mehmet demirtaş sözde örgütün sözde şemasının sözde silah ve mühimmat sorumluları arasında gösterilmişim. Buradan hareketle, bir, sözde şemanın sözde grubunda Mahmut Öztürk Oktay yıldırım ve Mehmet Demirtaş yer almaktadır. İki, Mahmut Öztürk sözde mühimmat sorumlusu iken tahliye edilmiş ve silahı da aldığımız kararla teslim edilmiştir. Buna göre eğer ortada bir örgüt varsa, bu durum açıklanmaya muhtaçtır. Sözde örgütün varlığı devam etmekte ise, veya şüphesi varsa, Mahmut Öztürk neden tahliye edilmiştir, edilmesin demiyorum, buradan bu anlamda çıkarılmasın lütfen, yok sözde örgüt iddiası ortadan kalkmışsa ben hala neden tutuklu bulunuyorum. Israrla şüphe var deniliyorsa o zaman da şu sorular cevap beklemektedir. 20 aydır aranan sözde başkan neden bulunamamış ve neden dışarıdadır. Sözde örgütün sözde tetikçi grubunun çoğu neden tutuksuz yargılanmaktadır. Bunlar yetmezmiş gibi, sözde mühimmat sorumlusu neden tahliye edilmiş ve silahı neden teslim edilmiştir. Bu durumu anlamak veya anlatmak için hukukçu olmak gerekmez diye düşünmekteyim. Kaynağı adalet olan bir dünya kaynağı merhamet olan bir dünyadan daha büyüktür diyerek merhamet değil adalet isteyip tahliyemi talep ediyorum. Saygılarımla arz ederim.”



Sanık Kemal Kerinçsiz söz istedi, verildi: “derli başkanım gizlilik konusu mahkememizde çok tartışılıyor, ve zannediyorum pazartesi günü sayın savcımız da bu konuda bir açıklama yaptı ama açıklamasında samimi olmadığı bir gerçek, çünkü benim Muzaffer Tekin in müdafiliğini yaptığım sırada kendisinin doğrudan doğruya savcıya gönderdiği özel mektup bir gün sonra zaman gazetesinde tam metin olarak yayınlandı. Ben de şüphelendim, acaba benim müvekkilim dedim, sayın savcıya değil zaman gazetesine mi gönderdi. Zaman gazetesi sayın savcının sekreterlik işlerini mi yapıyor diye ama gerçekten doğrudan sayın savcıya gönderilen bir mektup, hatta bu konu savcı ile aramızda bir tartışmaya da sebebiyet vermişti. Eğer siz size gönderilen mektupları sizin yerinizdeki kalemdeki kişiler açıp ta basına veriyorsa o zaman diyecek bir şeyim yok, veya önce kontrol edip size veriyorsa, yine diyecek bir şeyimiz yok. o bakımdan sayın savcımızın bu konudaki sözlerini samimi olarak görmüyorum değerli başkanım. Sayın bakanım ikinci bir konu sayın Nihat savcımız söyledi, dedi ki gizli tanık konusundaki teklif zannediyorum, makul karşılanmalıdır. Çünkü 148. maddede bu sanığa veya şüpheliye haklarını hatırlatmamız, yasanın gereğidir, demiştir. Ancak o doğru değildir çünkü 148. maddede, evet kanuna uygun teklif, daha doğrusu kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez der. Elbette ki 221. madde kanuna uygun bir yarardır bu teklif mümkündür. Ama gizli tanık olayı ondan farklıdır, 221 deki pişmanlık veya itiraf veya etkin pişmanlık denilen müessese ile 58. maddede belirtilen gizli tanıklık müessesi birbirinden farklıdır. Hiçbir şekilde ne kovuşturmada, ne soruşturmada, bir tanığa gizli tanık teklifinde bulunulamaz. Eğer yapmışlarsa ki zannediyorum bu teklifin burada yapıldığını ümit beye kabul ettiler. Diğer tanıklara da yapmışlarsa, burada da beyanda bulunsunlar ki, bizde bilelim gerçekten bu tanıklara gizli tanıklara sayın savcılar tarafından teklif yapıldı mı, yapılmadı mı. çünkü soruşturmanın akameti açısından çok önemli, hukuka aykırılığı açısından çok önemli. Tabi biz yapıldığını hepsini biliyoruz ama işin hukuki prosedürü, hukuku süreç açısından önem arz etmektedir. Ben kendilerini bu konuda da beyan da bulunmaya davet ediyorum. Değerli başkanım bu gün konu oldu, iddianame nin 1095. sayfasında Tuncay Güney in sorgulanması konusunda istihbaratçılar tarafından sorgulandığını, sonradan emniyet mensupları tarafından sorgulandığın ifade etmiştir. bu önemli bir meseledir. Çünkü şu şekilde önemlidir. Sabah gazetesinde yayınlanan yazıda Tuncay Güney in kontrterör dairesine Mehmet eymür e bağlı olarak çalıştığı konusunda ciddi bir bilgi ortaya çıkmıştır. Tabi dosyamız açısından bu kesinleşmemiştir. Ama bunu da ciddiye alarak kontrterör dairesinde çalışmakta olan birinin sonrasında ne olduğunu bilmiyoruz, çünkü 1997 yılında bir tasfiye süreci söz konusu. 2001 yılında sorgulanması aşamasında istihbarat milli istihbarat teşkilatı tarafından sorgulanması da son derece mümkündür. O yüzden bunun tespiti açısından gerek emniyet müdürlüğüne, gerekse mit müsteşarlığına tezkere yazılarak sorulmasını arz ediyorum. Bir diğer konuda, değerli başkanım, malumunuz bize gerçekten son derece menfur çirkin hatta anmak bile istemediğiz bir Danıştay cinayeti bir yafta olarak şu davaya yapıştırıldı ve şu anda askıda bekliyor. Biz bundan gerçekten çok rahatsızız. bütün sanıklar bundan rahatsız. Çünkü o menfur cinayet işlendikten bir gün sonra gerek Türkiyem topluluğu, gerekse büyük hukukçular birliği yaklaşık yüze yakın sivil toplum kuruluşu bir gün sonra 18.inde taksime çıkarak bu konudaki üzüntülerini, bütün dernek başkanları olarak ki ben de dahildim ona, Atatürk ün anıtının önünde şiddetli bir kınamada bulunmuştuk. Yaklaşık 30-35 dakika süren bir olaydı. O kınama olayı. Protesto olayı. Ve arkasından da Atatürk ün anıta çelenk koymuştuk ve bu da emniyet tarafından kayda alındı. Söz konusu protesto gösterisi. Yani bunu olaydan bir gün sonra yüreğindeki sızıyı akıntıyı, bu şekilde ifade eden bir topluluğun mensuplarının burada bulunan belki birkaç insanda vardı, hatırlamıyorum o toplantıda kimlerin olduğunu, tutup ta bu menfur cinayetten suçlanması asla mümkün olmamalıdır diyoruz ama oldu, fakat netice itibariyle böyle bir hadise buraya kesinlikle yapıştırılamaz. Söz konusu kaydın da emniyet müdürlüğünden değerli başkanım celbini arz ediyorum. Bir son konumda değerli başkanım, bu gün yine bahsettiğim bir mesele idi, önemli bir mesele diye düşünüyorum çünkü davanın gidişatını etkileyebilecek bir şekilde iddianamenin 1096. sayfasında okumayacağım.887. sayfasında, 59. sayfasında bahsedilen Ergenekon belgelerinin tarih itibariyle hangi tarihlerde yazıldığı, net olarak belirlenmiş, söz konusu belgeler diyor, 1999-2000-2001 hatta bütün belgelerin hemen başlığında yazıldığı tarihi de var. ben size sadece bir cümle kısa olanı okuyacağım. iddianamenin 46. sayfasında Ergenekon terör örgütünün uzun yıllardır ülkemizde faaliyet gösterdiği 1999 yılında örgütün reorganizasyona ihtiyaç duyularak örgütün yapılanması, çalışma yöntemleri, iki defa yapılanmasını kullanmışlar sayın savcılar ve bunlar gibi hususları içerecek hususları yazılı hale getirildiği ve böylelikle 1999 yılından sonra örgütün sivil açılımlar sağladığı görülmüştür, denmiştir. Yani burada net bir şekilde savcıların kanaati, 99-2000-2001 tarihlerinde yapıldığı, oysa bu gün son derece net bir şekilde, 1997 tarihinde yayınlanan nefes dergisinde, iki sayısında üst üste iki Ergenekon belgesinin kısmen yer verildiği ve buradan kopyalanma suretiyle iddianameye aktarıldığı ortaya çıkmıştır. Bu bir noktada savcıların yazım konusunda ki zaten örgütün kuruluşu konusunda da bir beyan yok. fakat 99 tarihli kasıtlı olarak alınmıştır. O baz alınmıştır. Ve o çerçevede bütün işlemler ve deliller yaratılmaya çalışılmıştır. tabi delil yaratırsanız tamamen gerçeğe aykırı olarak bir noktada mutlaka duvara toslamak zorundasınız, çünkü yanlışlıkları her zaman örtemezsiniz. Güneşi balçıkla sıvayamazsınız. O mızrak gün olur torbadan çıkar. Ve her celsede hemen hemen birçok mızraklar bu şekilde çıkacaktır. İnanıyorum ki, siz de bunun tam bir düzmece yapay suni bir örgüt olduğunu göreceksiniz değerli başkanım. Ki bu beyandan yani söz konusu nefes dergisinde yayınlanmasından artık belgelerin Doğu Perinçek, Adnan akfırat, ümit Oğuztan ve Veli Küçük tarafından Bilecik te yapılan toplantı ile düzenlenmediği, hazırlanmadığı da bu şekli ile ortaya çıkmış bulunmaktadır. Çünkü aradaki süre üç veya dört yıl. Bu az bir süre değildir. bu belgeler daha önce hazırlandı, yeniden hazırlandı, gibisinden beyanlar pek ciddiyete yakışmayacaktır. Çünkü iddianamenin hiçbir tarafında bu konuda bir açıklık getirilmemiştir. Yine sözde örgütün 1999 da reorganize olduğu iddiası da çürümüştür. Bu şekilde. Yine söz konusu belgeleri gizli olmadığı, aleniyet kazandığı, dergilerde yayınlandığı ortaya çıkmakla o çok meşhur sıkıştıklarında müracaat ettikleri gizlilik kuralı da ortadan kalkmış bulunmaktadır. Değerli başkanım biz bu şartlar altında talebim şudur, nefes dergisinin 1997, 40 ve 41. sayfalarının asılları yok. bizim iddia makamına hiçbir konuda güvencemiz olmadığından, öncelikle bu asılların gerçekten mahkemenin sizlere teslim edilip edilmediği konusunda bilmiyoruz. Asıllarının celbedilerek, suretlerinin çekilip mit müsteşarlığına gönderilmesi ve arşivlerinde bulunup bulunmadığı, bu derginin kimler tarafından çıkarıldığını, finansmanının kimin tarafından karşılandığını, kurumca takip edilip edilmediğini, derginin yayın çizgisinin nasıl karşılandığının, dergide yayınlanan Ergenekon belgelerinin kurumun dikkatini çekip çekmediğinin çekmiş ise dergiyi yayınlayanlar ve yazarları hakkında özel bir ilgi alanı, yaratılıp yaratılmadığının, yine yayınlanan yazılarla, kendilerine 03/07/2001 tarihinde ulaştırılan imzasız ihbar arasında bir irtibat kurulup kurulmadığının sorulmasına karar verilmesini arz ederim. “

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk söz istedi,verildi: “ Sayın başkanım, ek klasörlerden, 418. klasör yani iddia edilen bu örgütün PKK terör örgütü ile ilişkilendirildiğine dair rapora ait olan klasörü kendi savunmamı bitirdikten sonra tekrar uzun bir süre bu güne kadar inceleyip bitirdim. Ancak söz konusu dava hem yakın geçmişe hem bulunduğum zamana hem de geleceğe, yani kısa vadeli geleceği ait durumlara ve gelişmelere ilişkilendirildiği ve ilişkilendirileceği ile ortada olduğu için bu klasör muhteviyatının içeriği çok önemli, şöyle ki, şu bir geçek yani Amerika nın simetrik savaş dediği terörle mücadele artık bölgesel terörle mücadeleden çıkartılıp küresel terörle mücadele düzlemine çekilmek isteniyor. Türkiye nin de bu konuda uluslar arası anlaşmalarda imzası var ve zaman zaman da yurt dışındaki diğer ülkelerde görev alıyor askersel güçle. Şu çok önemli, her ne kadar asimetrik bir savaş olsa da terörün bu günkü tanımı, çünkü küresel teröre dayandırılmak isteniyor, o yüzden asimetrik savaş deniyor bunun adına. PKK terör örgütünün var olduğu günden bu güne kadar da ülke içersinde terörle mücadele sırasında asimetrik olmayan alanlar mevcuttur. Bu alanlar askersel alan siyasal alan ve ekonomik alandır. Dolayısyla ben daha önce 4 aralık 2008 tarihinde şimdin sakık ın 33 erin katledilmesi ile ilgili istihbarat raporlarını ve o döneme ait ateşkes ile ilgili alınmış bir zimni karar olup olmadığının mahkemenizce istenmesini talep etmiştim. Reddedilmişti ancak bunlar çok önemli sayın başkanım, çünkü öncelikle o 418. klasör özet ders notu şeklinde bilgiler içermektedir, özellikle 132 ve 385. sayfaları özet ders notu şeklindedir, dolayısıyla tam bir bilgi içermemektedir. Dolayısıyla burada iddia edilen bu örgütle ilişkilendirilecek PKK terör örgütünün, gelecekte de küresel terör örgütü, küresel anlamda terörle mücadele adı altıda yok edilmesi gerekiyor ise ki öyle olacak, ETA ve IRA örneklerinde olduğu gibi, şu sonuç ortaya çıkabilir. Yani yargılan”

Mahkeme Başkanı :” talebinizi söylerseniz. Talebinizi verin o zaman okuyalım. “

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk :”kısa bir talep var ancak bu yeterli değil, müsaade edin açıklayayım ama sayın başkanım, bu çok önemli.”

Mahkeme Başkanı :” kısa talebinizi alalım, biz açıklama istersek size sorarız o zaman. talebiniz nedir bir defa onu açıklayın bize”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk :” talebim şu sayın başkanım, bir kere şu salonda ben talebimi yaparken diğer şahısların ifade ettiği kadar ifade etme hakkına sahip olmak istiyorum. Çünkü önemli bir konu, terörle mücadele etmiş bir kişi olarak bu salonda PKK terör örgütü ile ilişki içersinde olan bir örgüt davasında yargılanıyorsam bunu açıklamak.”

Mahkeme Başkanı :”bitirin lütfen, bitirin tamamlayın sözünüzü.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk :”bir kere raporun kaynağının ne olduğu belli değil, polis tarafından mı hazırlanmış, savcılık tarafından mı hazırlanmış belli değil. bu nedenli birincisi, genelkurmay başkanlığı, MİT, jandarma genel komutanlığı ve emniyet genel müdürlüğünden PKK kongre gel terör örgütüne ait bir raporun mahkemenizce istenmesini talep ediyorum. Ve bu ek klasöre eklenmesini talep ediyorum. “

Mahkeme Başkanı :” istediğiniz rapor nedir. rapor haline gelmiş bir şey mi istiyorsunuz orada.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk :” evet, bu birimlerde raporlar var Sayın başkanım, oradan alınmadan özetler şeklinde bir rapor yazılmış ve yok edilmek istenen eritilip yok edilmek istenen terör örgütü PKK eğer bu iddia edilen örgüt içersinde yok edilecekse bende bundan mağdur olacağım, dolayısıyla bu raporu istemek benim hakkım. Diğer bir husus da şu, 1990 dan itibaren HEP, DEP gibi siyasi partilerin milletvekilleri olan Nizamettin topuç gibi ve bu gün hala Avrupa da örgüt yöneticiliği yapan Zübeyir aydar gibi siyasilerin hakkında emniyet genel müdürlüğü ve jandarma genel müdürlüğü komutanlığı tarafından ve cumhuriyet savcılıkları tarafından suç duyurusunda bulunulup bulunulmadığı, arama emirlerinin yakalama emirlerinin olup olmadığı ile adalet bakanlığı nezdinde girişimde bulunarak uluslar arası anlamda bu şahısların suçlu ilanı ile Türkiye ye iadesinin istenip istenmediği, ayrıca yine PKK terör örgütünün halen yöneticisi olan murat Karayılan, cemil bayık ve örgütten ayrıldığını ifade edip televizyonlarda muhtelif programlarda konuşmalar yapan Osman Öcalan ve benzerlerinin yine ilgili emniyet kuvvetleri tarafından ve ilgili bakanlıklar tarafından aranmasının olup olmadığı, suç duyurusunda bulunup bulunmadığı ve komşu ülkeden bu şahısların talep edilip edilmediğinin yine mahkemenizce öğrenilmesini talep ediyorum. Talebim bu. “



Sanık Vedat Yenerer söz istedi, verildi: “ Sayın başkanım, anayasal hakkım olan haber alma ve haber verme hakkımı koruma altına alması gereken savcılar, emniyetin örgüt üyesi olduğunu gösterir yeterli veri bulunmamaktadır, raporu vermesine rağmen beni somut bir kanıt göstermeden hapse atılır. On ay hapiste kaldım, on ay sonra aradığım adaleti bulmak için karşınıza çıktım. İddianamede yazılı olan pek çok atfıcürümün aksini ispat ettim. Örneğin Abdullah Öcalan ile fotoğraf çektirdiğim, böyle bir fotoğraf ortada yok. ya da bana yamanan 7,65 mm çapında bir tabanca olduğunu kanıtları ile ne evimde ne işyerimde öyle bir şey bulunmadığını, size ispat ettim ama gel gelelim, 10 ay üç gün geçti, ben bu zulmün sona ereceğini beklerken bu zulüm savcıların açıkça desteklediği bazı medya grupları tarafından tarafıma artık zulüm olarak döndü. Gazete manşetlerine şöyle çıktı, evinde bulunan tabancayı inkar etti ve bu haber aynı grup medyanın televizyonlarında aynı şekilde yer aldı. Efendim, meslek hayatım itibarım tamamen atfı cürüm ile lekelenmiş durumda. bu artık aile hayatımı da zor duruma soktu aile olarak etkileniyoruz efendim. Sizden bu hukuk skandalına artık bir son vermenizi ve beni aileme kavuşturmanızı ve bütün bu atfı cürümleri dikkate alarak, benim örgüt üyesi olmadığımı görmenizi ve tahliyemi talep ediyorum.”

Sanık Muammer Karabulut söz istedi,verildi: “ Sayın mahkeme heyeti, gerçeği arayan mahkemenize kuvvetli şüpheyi düzeltme ile birlikte tahliye talebinde bulunmak istiyorum. Antalya da 22 şubat 2008 tarihinde göz altına alınıp tutuklandıktan sonra tutuklanmamı gerektirecek herhangi bir suç isnadı olmadığına ilişkin on bir aydır onlarca itirazda bulundum. Fakat henüz gözaltında iken dikkatinizi çekmek istiyorum 23 şuat 2008 tarihinde hakkımda bir şüphe yaratmak üzere vatan ve hürriyet gazetesinde haber yayınlandığını ancak haziran ayında öğrendim. Haberin dışarıdan yaptırıldığı çok açıktır. Bunun üzerine haber yapan gazeteler ve haberi yaptıran TEM deki polis memurları hakkında suç duyurusunda bulundum. Ve iddianame de yer alan aynı suç isnadı içinde 13 ağır ceza mahkemesine 20 ağustos 2008 tarihinde itiraz dilekçesi yazdım. Hiçbirisine yanıt alamadım. Anladım ki vatandaşlık haklarımda elimden alınmıştı. Nihayet 19 aralık 2008 günü huzurunuza çıktım. Huzurda yaptığım savunmayı da hukuki bir suç isnadı olmadığından dolayı bilgilendirmeye dönüştürdüm. Ve sorgu bölümünde de sayın hasan Hüseyin özese önündeki monitöre bakarak Ergenekon lobi belgesinin işyerimde bulunduğu iması ile İstanbul da bulunan bir adresten söz ederek bir soru sordu, ben de sözü edilen adresle bir ilgim olmadığı için üzerinde fazlaca durmadım. Üstelik işyerim ve evimin dışında bir arama da yapılmamıştı, ama aynı gün Cihan Haber Ajansı duruşmada yaptığı haberde, Ergenekon lobi belgesinin bende de ele geçtiğini bildirerek kamuoyu üzerindeki kuvvetli şüpheyi devam ettirdi. Evet hakkımda tek kuvvetli şüphe ve örgüt üyesi olmam, başından itibaren güya bu belgenin bende oluşu ile ilgili irtibatlanmamdı. Çünkü onun dışında başkaca bir suç bağlantısı yoktu. bu suç isnadı hukuki durumun değerlendirilmesinde yer almadığından dolayı da savunma gereği duymadım. Buna rağmen, cihan haber ajansı lobi belgesinin bende bulunduğuna ilişkin haber yaptı. İşte o zaman hakkımdaki kuvvetli şüphenin ne olduğunu anladım. Bu davada cihan haber ajansı haber yapıyorsa, mutlaka üzerine gidilmesi gerektiğini biliyordum. Bu nedenle mahkemenize 22 aralık 2008 günü cihan haber ajansını iftirasına karşı hakkımın korunması için adı geçen lobi belgesinin şahsımda bulunmadığına ilişkin karar verilmesini talep ettim. Gerçeği arayan mahkemeniz bu talebimi kabul etmedi. Çünkü bu soruşturmada hata yapılması, suç isnadında bulunulması ve iftira atılması kolay, ama suçlamaları ortaya çıkartarak hak aramak çok zordu. Ya da benim gibi biraz şansa ihtiyacınız vardı. O şansı da iddianamenin 219. sayfasında, lobi çok gizli aralık 1999 İstanbul başlıklı dokümanın Muammer Karabulut un işyerinde ele geçirildiği ifadesi ile suç isnadında bulunulması ve o belgeye ilişkin mahkeme üyesinin soru sorması ardından da cihan haber ajansının haber yapması gerekiyordu. Ancak o zaman hakkınızdaki kuvvetli suç şüpheyi öğrenme ve savunma olanağı yakalıyordunuz. Onun için sayın mahkeme üyesi bu adresi bu belge ile nasıl ilişkilendirdiğini açıklarsa, düğüm de çözülecekti. Ben de bu düşünce ile 23 aralık 2008 günü söz alarak sayın hakime teşekkür ettim. Ve belgeyi sordum ve şimdi yine öncelikle gerçeği arayan mahkemenize bir gerçeği ilk kez somut olarak ortaya çıkartan üyenize huzurunuzda tekrar teşekkür etmek istiyorum. Çünkü o soruyu aynı gün nasıl sorduğunu, kullandığı monitörden ayrıntısı ile gösterdi. Cihan haber ajansının da tepe tepe kullandığı o suç isnadı, Sevgi Erenerol un polis ifadesinden alınarak yanlışlıkla veya kuvvetli şüphe yaratmak amacı ile benim ile ilişkilendirilerek kopyalanmış ve böylelikle de iddianamenin 919. sayfasında yer almıştır. Bunun bir hata olduğunu savcı sayın Mehmet ali pekgüzel de hemen ifade ederek bir dilekçe yazmamı ve düzeltme talebinde bulunmamı mahkemenizden istedi. Sayın gerçeği arayan mahkeme heyeti, açıkçası anlaşılacağı üzere, bir sır gibi saklanan asıl kuvvetli şüpheyi tesadüfen öğrenmiş bulunurken, yapılan hatanın sehven olduğunu tahliye talebime karar vermeniz ile birlikte kanaat getirebileceğimi arz etmek istiyorum. “

Sanık Bekir Öztürk söz istedi,verildi:” efendim, 21 kasım günü savunma hakkımı kullanırken üzerimde test edilen hukuksuzluklara karşı biraz ses tonumu yükseltmem karşısında beni duyduğunuzu ses tonumu yükseltmememi istediniz. Ceza muhakemesinin 203. maddesinin 1. fıkrası, her ne kadar başkana oturumu yönetme, oturumun disiplinini sağlama hakkı verse de 2. fıkrası oturumda düzeni bozduğu varsayılan tutuklu ya da sanığa bağırma hakkını vermiyor, dışarıya atma hakkını veriyor, mahkemeden beni atabilirsiniz ama bana bağıramazsınız. Burada iddia makamının saçma sapan soruları karşısında sizin yapmanız gereken savcı bey bu sorunun bu konu ile ne alakası var, ya da bu paranın miktarının ne önemi var, bu paranın bu şahıs tarafından Ahmet e verilmesinin bu dava ile ne alakası var demediğiniz için biz burada belki de bazılarına göre çıkıntılık, bazılarına göre de taşı gediğine oturtma tarzında kısa sözler sarf ediyoruz. müsamahanızı bizleri esir eden iddia makamından tarafa kullanmanız yerine bizden tarafa kullanmanızı rica ediyorum. Bundan sonra bu çıkıntılıkları yapmaya devam edeceğim. Gereken ne ise, yapın atın beni dışarıya ama bana bağırmayın, burası ilk okul müsameresi değil, siz öğretmen ben de öğrenci değilim, kusura bakmayın.”

Mahkeme Başkanı :” burada uyulması gereken kaideler vardır, siz de uyacaksınız buna.Uymak durumundasınız, buranın düzenini bozan kimse, buranın düzenini bozamaz, hiç kimse onları bana öğretmeyin, mahkemeye öğretmeyin onları, bu sizin yaptığınız benim mahkemenin özellikle benim gözlemlediğim otuzuncu, otuzuncu karışmadır. Göz göze kaç kez geldim sizinle bir türlü, bir türlü bu huyunuzdan vazgeçmediniz. bu ilk kez olan bir olay değil. ”

Sanık Halil Behiç Gürcan müdafii Av Ercan Birol söz istedi, verildi: “sayın başkanım, el konulan bilgisayarlarla ilgili olarak savcılığa yazı yazılması ve işlemleri tamamlanan bilgisayarların iadesine müteakiben karar verileceği şeklinde bir ara karar verdiniz, iki ayı aşkın bir süredir savcılıktan cevap alınamadı. Müvekkile ait el konulan bilgisayar hard disklerindeki belgelerin yazılı çıktıları, iddianame eklerinde mevcuttur. Ve varsa şifreli dosyalarında kopyaları alınmış olmalıdır. Bilgisayarların altı aydan beri emniyet veya savcılık nezdinde tutulması sadece müvekkil için değil, aynı bilgisayarları kullanan ve atılı suçlarla hiçbir ilgileri bulunmayan aile bireyleri için de ekonomik bir ceza ve anayasa ile güvence altına alınmış olan haberleşme özgürlüğünün kısıtlayıcı bir uygulama haline dönüşmüştür. Bu nedenle, sayın mahkemenin 23/10/2008 tarihli ara kararının 7. maddesinden sarfı nazar edilerek, müvekkile ait bilgisayarların veya hiç olmazsa öncelikle acer marka diz üstü bilgisayarın iadesine ve müvekkilin tahliyesine karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ediyorum, bu konudaki dilekçelerimi de sunuyorum. “

Sanık Ümit Oğuztan müdafii Av. Alper Yarımbıyık söz istedi,verildi: “ efendim iz müvekkilim Ümit Oğuztan ın yurt dışına çıkış ve dönüş tarihlerine ilişkin bilgilerin emniyet müdürlüğünden sorulmasını talep ediyoruz. “

Sanık Ergün Poyraz müdafii Av. Hasan Gürbüz söz istedi, verildi: “ sayın başkan müvekkilimin tahliyesini talep ediyorum.”



Sanık Vedat Yenerer müdafii Av. Vural Ergül söz istedi,verildi: “ değerli bir başkanım bir talebim, bir beyanım olacak. Talebim müvekkilimin tahliyesine ilişkin de müvekkilim benden daha iyi bir biçimde ifade ettiği için artık tahliye talebine sadece iştirak etmekle kalıyorum. Ancak bir de bir başka beyanım var, o beyanımı açıklamak istiyorum sayın mahkemenize, daha öncede ifade ettiğim üzere Tuncay Güney bu davanın en esaslı yegane delili olarak huzurunuzda hala muamma olmayı sürdürüyor. Eğer Tuncay Güney olmasa idi, ne MİT, ne emniyet söz konusu örgüt ilişkin şemayı çıkartamayacaktı. Zaten burada Sami Hoştan ı, Doğu Perinçek i, Veli Küçük ü, ali Yasak ı, ve saireyi bütünü ile huzurda bir araya getiren yalnızca ama yalnızca Tuncay Güney in beyanları, daha önce Tuncay Güney in savcılar tarafından pek samimi bulunarak sahiplenildiği gibi aynı zamanda da korunduğu kollandığı iddialarımı savcılar tepki ile karşıladılar ve kendilerinin de savcı ile görüştüklerine ilişkin iddialarımı inkar ettiler. Ancak şimdi size 361-362-ve 363 klasörlerin içeriğinde yer alan Ümit Oğuztan a ilişkin bu klasörlerde yer alan Tuncay Güney in Ümit Oğuztan ile birlikte sanık olarak yargılandığı İstanbul bir ağır ceza mahkemesinde halen görülmekte olan 2002/64 sayılı dosyanın içeriğinden bahisle bir hususu arz etmek istiyorum. Bu sözünü ettiğim klasörlerde yer alan 1 ağır ceza mahkemesine ait 2002/64 sayılı dosyanın içeriğinden anlaşıldığı tarih itibariyle savcıların söz konusu dosyaları getirttiği tarihte yapmış oldukları incelemelerden bu sözünü ettiğim mahkemenin 7 şubat 2008 tarihli bir celsesi olduğu ve Tuncay Güney in de 1 ağır ceza mahkemesi tarafından yakalama emri ile aranılan bir şahıs olduğu hiçbir tereddüde mahal vermeyecek bir şekilde açıkça anlaşılıyor. Kaldı ki ben bu sözünü ettiğim 2002/64 sayılı dava dosyasını 1 ağır ceza mahkemesinde incelediğimde gördüm ki ali yasak a ait bir takım evraklar da o dosyanın içersinde unutulmuş. Belli ki savcılar o dosyayı ayrıca getirip incelediklerinde bu dosyaya ilişkin işlemde bulunmuşlar. Eğer ki savcıların 2002/64 sayılı dosyayı getirtip incelemediklerini varsayacak olsak bile, sırf Ümit Oğuztan ın sunmuş olduğu fotokopilerden anlaşılmaktadır ki, Ümit Oğuztan İstanbul 1 ağır ceza mahkemesi tarafından hakkında yakalama emri bulunan aranılmakta olan bir sanık. Bu bilginin ardından sayın mahkemenize şimdi bağışlayın Tuncay Güney. Bu bilginin ardından 14 şubat 2008 tarihli ve 13 şubat 2008 tarihli 364 numaralı klasör içersinde yer alan Tuncay Güney e ilişkin yazışmaları hatırlatmak istiyorum. Teknik takip ve izleme büro amirliğinin vermiş olduğu rapordan anlaşıldığı kadarı ile polis savcıları soruşturma savcılarını Tuncay Güney in yakalanabilmesi amacıyla yapmış oldukları iletişimin tespiti çalışmaları neticesinde halen kanada da bulunduğunu, ve iki ayrı telefon numarası kullandığını tespit etmiş durumda. Kaldı ki bu tarihlerin hemen ardında başta Atv, sabah olmak üzere, öteden beri Ergenekon operasyonunu destek veren bir grup medya Tuncay Güney in Ergenekon terör örgütüne ilişkin anlatımlarını çarşaf çarşaf yayınlamak sureti ile kamuoyunda bu soruşturmayı bir yere taşımak gayretini hızlandırmış bulunuyor. Özetle, Tuncay Güney in kanada da ikamet ettiği hatta hatta kanada da bir iltica başvurusunun bulunduğu polis tarafından tespit edilmiş. Savcılara da bu husus bildirilmiş. Bu durumda savcıların 2002/64 sayılı dosyada Tuncay Güney in de halen mahkeme tarafından aranılmakta olan bir şahıs olduğunu bildiğini açıkça anlıyoruz bu halde buna rağmen savcılar niçin 2002/64 sayılı dosyada Tuncay Güney in tespit edilen kanada adresini mahkemeye bildirmediler. Bu husus dahi tek başına Tuncay Güney in savcılar tarafından korunup kollandığını, iltica talebine ilişkin başvurusunun kabulü sonrasında kendisi ile gizli tanık olarak dosyaya dahil edilecek şekilde yapılan görüşmelerin ip ucunu vermektedir. Bu sebeple savcıların Tuncay Güney e ilişkin koruma kollama iddiaları bu suretle bizzat savcıların imzasını taşıyan evraklarla aşikar olduğu gibi. Bu savcılar açısından da her halükarda aranılan bir şahsın yerini bildiği halde ilgili mahkemesine bildirmemek suretiyle görevi kötüye kullanmak suçunu oluşturur, buna ilişkin dosyada hiçbir yazışma olmadığı gibi, araştırmalarımda 2002/64 sayılı dosyada da herhangi bir suretle savcılığın 1 ağır ceza mahkemesini bilgilendirmemiş olduğunu tespit etmiş bulunuyorum. Bu hususu da bilgilerinize arz ediyorum. “

Sanık Kemal Kerinçsiz müdafii Av. Tolga Akalın söz istedi, verildi: “esasen 2945 sayılı milli güvenlik kurulu yasasında Türkiye cumhuriyeti devletinde tehdit değerlendirmesinin ve tehdit tespitinin münhasıran milli güvenlik kurulunun uhdesinde olduğu 2 ve 4. maddelerde açıkça beyan edilmiş. Bunun ötesinde iddiaya göre emniyet genel müdürlüğü 2002 yılında ulusalcılık faaliyetlerini ulusalcılık başlıklı faaliyetleri aşırı sağ faaliyetler olarak nitelendirmek suretiyle bu konu ile ilgili 2007 yılında bir brifing hazırlamış, iddiaya göre. Bu iddia kapsamında yaklaşık on ay önce Süleyman yağız adli bir milletvekili dönemin iç işleri ve şimdiki iç işleri bakanına mecliste bir soru önergesi vermiş, ve bu soru önergesinde böyle bir brifing ve değerlendirmenin emniyetçe yapılıp yapılmadığını sormuş. Altı ay süre ile bu soruya bir cevap verilmediği için sayın iç işleri bakanı da bu sefer de aynı milletvekili başbakan ın aynı soruyu cevaplaması ile ilgili bir soru önergesi vermiş, üzerinden dört ay geçmesine rağmen, bu soru önergesi de cevaplandırılmamıştır. Bu niçin önemlidir. Malumümuz olduğu üzere müdafisi bulunduğum sanık ve diğer bir kısım sanıklar milli meşru demokratik tepkilerini, saha ortamında gösterdikleri alan toplantıları açık hava toplantıları ve basın brifingleri ortaya koydukları noktada ki bunların hepsi yasal izinle yapılmış olmasına rağmen bu faaliyetleri medya da yaygın olarak ulusalcılık faaliyetleri olarak nitelendirilmiştir. Yine mahkememizde siz mahkememizce de iki defa başlı başına okunan ki yargılama içersinde de devam ediyor. iddianame ye dayanak açıklama bildiri ve belgeler de ulusalcılık sıfatı müteaddit kereler kullanılmış ve bu belgeler iddia makamınca terör örgütü belgeleri olarak nitelendirilmiştir. Bu davaya da soruşturma kolluğu olarak emniyette sağ büro olarak adlandırılan büronun sanırım beşinci timi görevlendirilmiş. Yani Doğu Perinçek ve ilhan Selçuk sözde sağcı ve sözde örgüt liderleri olmak üzere de aşırı bir sağ faaliyet içersinde değerlendirilmiştir. Yine emniyet genel müdürlüğünün siyasi otorite ile hiyerarşik bağının diğer güvenlik kuruluşlarımıza oranla kuruluş kanunu gereği daha hiyerarşik ve sıkı bir ilişki içerisinde olduğu da vakadır. Bu kapsamda soruşturma kolluğunun klasik soruşturmalarda görülmeyecek şekilde soruşturmada aktif rol oynanması, iddianame nin birçok bölümünün sayın savcılıkça değil de soruşturma kolluğunca yazılmış olmasına yönelik yargılama içersinde ortaya çıkan beyan ve şüpheler ve bu yazımların kaynağının adı geçen brifing olduğu yönündeki makul şüpheler, soruşturma kolluğunun delil bulma gayretlerinin delil ihdas etme niteliğindeki bazı fiileri de içerdiğinin bu aşamaya kadarki yargılama faaliyetleri içersinde ne yazık ki ortaya çıkmış olması, yargılama esnasında birbirini tanımayan bazı sanıkların göz altı içersinde maruz kaldıkları hukuk dışı davranış ve tavırların yoğunluğu konusundaki ifadeleri ve bu konu ile ilgili olarak itirafçı değil, iftiracı sanık olmaya zorlanmaları. Emniyet içersinde bir grup polis memurunun bir cemaat ile sıkı ilişkisinin olduğunun gerek bu güne kadar dinlenen bir çok sanık tarafından ima edilmesi ve gerekse çeşitli basın kuruluşlarında dillendirilmesi, cemaatle rabıtalı olduğu iddia edilen basın yayın organlarının soruşturmanın başından beri soruşturmaya aktif ve açık taraf olmak suretiyle destek vermeleri, bu tavırlarını fütursuzca kovuşturma aşamasında da devam ettirme gayretleri ve hatta devam eden soruşturma başlıklarının bu gazetelerden önceden haber konusu olması hali, yine adı geçen cemaat liderinin 2006/2007 yıllarında ulusalcı dalgayı aşacağız, adlı açık basın beyanatının olması. Ve bu beyanatın kendilerince yalanlanmaması. Yine yargılama içerisinde bir kısım sanıklarca bu sözde hayali örgütün CIA bağlantılı bir tertiple ortaya çıkartıldığı iddia edilmesi, bununla paralel olarak adı geçen cemaat liderinin yapmış olduğu yeşil kart başvurusu da da graham fuller isimli eski Türkiye istasyon şefi, CIA istasyon şefi bir şefin isminin geçtiğinin basına yansıması. Son olarak Boğaziçi üniversitesi ile açık toplum enstitüsü tarafından birlikte yapılan kamuoyu araştırmasında, esasen adı geçen cemaatin mahalle baskısı olarak nitelendirilen sosyolojik olgunun aktif tarafı olduğu, esnafların okumasa da cemaate bağlı gazeteleri dükkanlarında bulundurma zorunluluğu altında kaldıkları, ticari ilişkilerin ağırlıklı bu cemaat üzerinden kurulduğu ve benzeri konularda açık sosyolojik tespitler yapılmak suretiyle bir sosyolojik olguya varılmıştır. İddiaların bu konuda bu kadar yoğunlaşması, özellikle adı geçen brifingin iddianame içerisinde ki birçok ayrındı ve ifade ile birebir paralel olması. Ve bu brifingin görsel şov ile dönemi itibari ile sunulmuş olduğu iddiaları da dikkate alınarak emniyet genel müdürlüğüne müzekkere yazılarak kurumca ulusalcılığı aşırı sağ faaliyet olarak nitelendirilen bir brifing hazırlanıp hazırlanmadığının hazırlanmış olduğu takdirde sunumunun yapılıp yapılmadığının, yapılmış ise hangi kurum ve kuruluşlarda bu sunumun yapıldığını sorulmasına, sunuma dayanak tüm dokümanların birer suretinin mahkememize gönderilmesi konusunda müzekkere yazılmasını saygılarla arz ediyoruz.”

Bir kısım sanıkların bazı bu gün havale tarihli taleplerini içeren dilekçe verdikleri anlaşıldı.

05/12/2008 tarihli oturumun 20 nolu ara kararı gereği, MİT’e yazılan yazıya verilen cevapta, gönderilen belgelerin gizlilik niteliğinin taşıdığının bildiriliği, 01/12/2008 tarihli oturumun 6/b nolu ara kararı gereği, Tuncay Güney ile ilgili yapılan projeli çalışmaya yönelik evrakların gönderildiği, 07/11/2008 tarihli oturumun 9/a nolu ara kararı gereği sanık Kemal Kerinçsiz ile ilgili katıldığı iddia olunan toplantı ve gösteriler ile ilgili herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığı yönünde yazılan yazıya cevap verildiği, bir kısım toplantılara yönelik C. Savcılıklarına başvuruların yapıldığı, urmiye iran İslam cumhuriyeti vatandaşı ferşat sematgou müdafileri tarafından maktul asker simitko nun ölümü ile ilgili davaya müdahil olma istemlerine havi dilekçe gönderdikleri, 01/12/2008 tarihli oturumun 6/c nolu ara kararı gereği Tuncay Güney ile ilgili İstanbul istihbarat şube müdürlüğüne yazılan yazıya verilen cevapta, ellerinde herhangi bir sorgulama kaydının bulunmadığının bildirildiği, 9/12/2008 tarihli oturumun 5/b nolu ara kararı doğrultusunda bazı teknik takiplere konu olan mahkeme kararlarının gönderildiği, kanal D de yayınlanan 32. gün programına ait DVD ortamında yayınlanan görüntü cd sinin gönderildiği, 20/11/2008 tarihli oturumunu 25/a nolu ara kararı gereği yeni şafak gazetesine yazılan yazıya verilen cevapta, 30/04/2001 ve 01/05/2001 tarihlerinde Taha kıvanç takma adı ile yazı yazan Fehmi Koru nun yazılarında belirttiği Ergenekon yenide yapılanma reorganizasyon ile ilgili belge asıllarının gazetede mevcut olmayıp fotokopilerinin gönderildiği, sanık Kemal Kerinçsiz in avukatlık bürosuna yönelik sosyal güvenlik kurumu başkanlığı tarafından yapılan araştırma raporunun gönderildiği, beyanlarda ismi geçen Tuncay Güney ile ilgili C. Savcılığındaki soruşturma evrakının celbi hususunda yazılan yazıya verilen cevapta, soruşturmanın gizliliği açısından dosyanın gönderilmediği, evrakın gönderilmediğinin bildirildiği, buna yönelik tekrar mahkeme tarafından daha detaylı yazı yazılarak evrakın mutlaka gönderilmesinin istenildiği, henüz cevap verilmediği anlaşıldı.

İddi makamından soruldu:

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Tutuklu sanık Kemal KERİNÇSİZ ve bir kısım sanıkların sürekli gündeme getirdikleri gizli tanıklık teklifi iddiaları üzerine, sayın mahkemenizin yüksek müsaadesiyle kısa bir açıklama yapmak istiyoruz:Tutuklu sanık Ümit OĞUZTAN’a Savunmasında geçmesi nedeni ile, iddia makamı olarak: Daha önce şüpheli olarak ifadesi alındığı halde, kendisinden elde edilen disketler içerisinden çıkan dokümanlar nedeni ile yeniden ifadesinin alınması amacı ile çağrıldığında, Kendisine avukatı huzurunda teklif edilen gizli tanıklığın nasıl olacağı, zaten alınmış olan önceki ifadelerinin ortadan kaldırılacağının mı söylendiği sorulmuş, devamla kendisine TCK’nun 221. maddesindeki örgüt ve faaliyetleri hakkında bilgi verenler için uygulanması muhtemel ceza indirimini düzenleyen etkin pişmanlık hükümlerinin mi hatırlatıldığı sorulmuş, Sanık kendisine gizli tanıklık teklif edildiği beyanında ısrar etmiştir. Örgütlü suçların soruşturulmasında: TCK 221 maddesindeki etkin pişmanlık hükümlerinin şüphelilere ifadesi alınmadan önce, hatırlatılmasının yasaya aykırı bir vaat olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Sözü edilen sanık Ümit OĞUZTAN veya diğer sanıklara soruşturma aşamasında iddia edildiği gibi gizli tanıklık teklif edilmesi söz konusu değildir. Tutuklu sanık Selim AKKURT’un talebinin kabulü ile, kendisine ait iletişim tespit tutanaklarının verilmesine, Tutuklu sanık Erkut ERSOY’un, talebinin kabulü ile kendisini ilgilendiren belgelerin kendisine verilmesine, Tutuklu sanık Vatan BÖLÜKBAŞOĞLU’nun, önceki aşama ifadelerinin savunması sırasında yüzüne karşı okunmaması talebinin, kanuni dayanağı olmadığından reddine, ancak Ceza Muhakemesi Kanunun 200. maddesinin uygulanmasının mahkemenin takdirinde olduğuna, Tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz , savunması alınan sanık Ümit Oğuztan’a soru yöneltirken birçok kez, “ Cumhuriyet savcılarının sanıktan elde edilen disketlere yükleme yaptıklarını ” söyleyerek iftira suçunu işlediği anlaşıldığından,5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Duruşma sırasında işlenen suç hakkında işlem başlıklı 205 maddesi uyarınca duruşma tutanakları da eklenerek Silivri cumhuriyet başsavcılığına bildirimde bulunulmasına, Savunması alınan Sanıklar da dahil olmak üzere tutuklu sanıkların, kendilerine yüklenen terör örgütü yöneticisi veya üyesi olmak ile buna bağlı suçları işlediklerine dair iddianamede de gösterilen kuvvetli suç şüphesi bulunan delillerin bulunması,Yüklenen bu suçun CMK 100/3-a/9 maddesinde sayılı tutuklama nedenlerinden olması,Tutuklama nedenlerinde değişiklik olmaması, Hususları gözetilerek, tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.

Duruşmaya kısa bir ara verildi.

Bu arada sanık Doğu Perinçek müdafii Av. Mehmet Cengiz söz istedi,verildi: “ sanıyorum MİT den gelen yazı MİT şeması tabir ettiğimizi belge ile ilgili. Muhtemelen karar vereceğiniz için arz edeceğim, ceza muhakemeleri kanununda savunmadan gizlenebilecek tek bir belge vardır. size daha önce yazılı olarak arz ettim, o devlet sırrına ilişkin belgelere mahsustur. Dikkat buyurulursa, MİT den gelen cevabi yazıda devlet sırrı tanımlaması yapılmamaktadır. Sadece gizlilik den söz edilmektedir. Ceza muhakemeleri kanununun hiçbir yerinde savunmadan gizlenebilcecek bir belgeden söz edilmemektedir. Tek istisnası devlet sırrıdır, onun dahi içeriğinin sizler tarafından tespit edilip açıklanması ve tutanağa geçirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla bu belgenin açıklanması ve savunmaya verilmesi hususu değerlendirilirken ceza muhakemeleri kanunundaki bu düzenlemenin evveliyat ile göz önünde bulundurulmasını arz ediyorum. Devlet sırrı değildir. “

Duruşmaya kısa bir arar verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Dosya incelendi.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

1-Sanık ÜMİT OĞUZTAN’ın Yurt Dışı giriş-çıkış tarihlerinin Emniyet Müdürlüğü Pasaport Şube Müdürlüğünden sorulmasına,

2-Başbakanlık MİT Müsteşarlığına yazı yazılarak;

a) 03.07.2002 tarihinde Posta kanalı ile kurumlarına gelen 6 adet Cd ile isimsiz ihbar mektubunun birer onaylı kopyalarının gönderilmesinin,

b) Bu mektup ve Cd’lerin kuruma geldiği tarih olan 03.07.2002 tarihinden itibaren Ergenekon soruşturmasının açıldığı 12.06.2007 tarihine kadar Kurum tarafından bu belgelerde belirtilen örgütlenme ile ilgili olarak ne gibi araştırma, çalışmalar yapıldığının tarih dilimleri belirtilmek suretiyle bildirilmesinin,

c)10.07.2003 tarihinde Genelkurmay Başkanına,19.11.2003 tarihinde ise Başbakana gönderilen ve yine 19.01.2006 tarihinde Başbakana, 26.05.2006 tarihinde Genelkurmay İstihbarat Başkanına gönderilen ilişik şemaların yer aldığı bilgi notlarının onaylı suretlerinin gönderilmesinin ,

d)Gelen bilgilerin değerlendirilmesi ve yorumlanması sonucu derlenen İstihbari bilgi ve belgelerin “Delil olarak kullanılmasının mümkün olmadığı” yönünde vaki açıklamanın yasal dayanağının bildirilmesinin istenilmesine,

e) Yukarıdaki madde gerekleri yerine getirildikten sonra bahse konu şemanın açıklanıp açıklanmayacağı konusunda karar verilmesine,

3-Fatih Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılarak TUNCAY GÜNEY’in Fatih Cumhuriyet Başsavcılığının 2001/3305 Hazırlık numarası üzerinden yürütülen dosyası ile ilgili olarak emanet kayıtlarının ve varsa Emanet Memurluğundaki tüm emanet eşyasının ve yine yargılaması devam etmekte ve sanığı ADİL SERDAR SAÇAN olan Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/319 esas sayılı dosya kapsamındaki Emanet Makbuzu ve emanetteki tüm eşyaların dijital mahiyetinde olanların mümkünse bir sureti çıkartılıp adli emanette saklandıktan sonra asıllarının tetkik ve iade edilmek üzere kurye ile gönderilmesinin istenilmesine,

4-Katılma talebinde bulunan Ferşad SEMATGOU vekillerinin davaya katılma yönünde vaki talep dilekçeleri ve ekleri incelendiğinde dosyamız iddianamesinde vaki açıklamalar ile ilgili hiçbir sanığa yönelik suçlama ve buna yönelik sevk maddesi getirilmediği dikkate alınarak vaki talebin C. Savcısının yazılı mütalaası doğrultusunda REDDİNE, karar suretinin katılan vekillerine tebliğine,

5-YENİ ŞAFAK GAZETESİNİN 30.04.2001 ve 01.05.2001 tarihlerindeki gazete nüshalarının istenmesine,

6-Sanık KEMAL KERİNÇSİZ ile ilgili İstanbul Güvenlik Şube Müdürlüğü tarafından gönderilen yazı suretinde belirtilen soruşturma evraklarının mahallerinden istenilmesine,

7-Cezaevinde sanıkların savunmalarında yararlanmak üzere bilgisayar olanağı sunulması konusunda yazılan yazımızın tekidine, bu konuda gerekli özenin ivedi olarak gösterilmesinin istenilmesine,

8-Sanık SELİM AKKURT’un iletişim tespit tapelerinin bir örneğinin kendisine verilmesine,

9-Daha önce bilgisayarların iadesi konusunda karar verildiğinden, sanık Halil Behiç Gürcahan müdafiinin talebi konusunda karar verilmesine Yer Olmadığına,

10-Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk’ün bir kısım PKK terör örgütü yöneticileri ile ilgili vaki taleplerinin davamızla doğrudan bir ilgisinin olmadığı anlaşılmış ise de, içerik olarak araştırılmalarında fayda görüldüğünden, bu dilekçenin gereğinin takdir ve ifası için ( CMK 250 Maddesi İle Yetkili ) İstanbul C. Başsavcılığına gönderilmesine, diğer taleplerinin davaya bir yenilik katmayacağından REDDİNE,

11-Sanık MUAMMER KARABULUT’un savunması çerçevesinde ifade ettiği hususlar aleni olanak sanık tarafından dile getirildiği, mahkeme zabıtlarına geçtiği anlaşıldığından, bu hususun kararla birlikte ele alınmasına,

12-Sanık KEMAL KERİNÇSİZ’in beyanları mahkemece savunma sınırları içinde kabul edilerek, bu açıklamalar ile ilgili Mahkemece Suç Duyurusunda bulunulmasına Yer Olmadığına, bu konuda iddia makamı tarafından gerekli yerlere müracaatta bulunmakta Muhtariyetlerine,

13-Sanık KEMAL KERİNÇSİZ’in talepleri ile ilgili olarak;

a) İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube müdürlüğüne müzekkere yazılarak Danıştay saldırısından bir gün sonra 18.05.2006 tarihinde saat 11.00 civarındaki başta Türkiyem Topluluğu ve Büyük Hukukçular Birliğinin katılmış olduğu Danıştay saldırısının protesto edilmesi ile ilgili görüntü ve ceraim evraklarının istenilmesine,

b)İstanbul Emniyet müdürlüğüne müzekkere yazılarak Tuncay Güney’in 02.03.2001 tarihinde göz altına alındıktan sonra herhangi bir resmi istihbarat görevlileri tarafından sorgulanıp sorgulanmadığı, eğer sorgulanmış ise bu istihbarat biriminin hangi birim olduğunun bildirilmesinin istenilmesine,

c) Ankara Milli Kütüphane Müdürlüğüne müzekkere yazılarak, 1997 yılında yayınlanan NEFES isimli derginin 40 ve 41 nolu nüshalarının gönderilmesinin istenilmesine, ilgili nüshalar geldikten sonra sanık Kemal Kerinçsiz’in 25.12.2008 havale tarihli dilekçesi konusunda karar verilmesine,

d) Emniyet Genel Müdürlüğüne yazı yazılarak, Ulusalcılığı Aşırı Sağ faaliyet olarak nitelendiren ne gibi bir çalışma yapıldığı, buna yönelik herhangi bir raporun düzenlenip-düzenlenmediği, düzenlenmiş ise bir suretinin gönderilmesinin istenilmesine,

e) Diğer hususlardaki vaki taleplerin dosyaya bu aşamada bir yenilik katmayacağından REDDİNE,

14-Dosya kapsamı,delil durumu, atılı suçların işlendikleri hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığının devam etmekte olması ve bu suçların CMK’nun 100/3. maddesinde sayılan suçlardan olması dikkate alınarak tutuklu sanıkların mevcut hallerinin sürdürülmesine,

Mevcut hallerinin sürdürülmesine dair verilen ara karara İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz hakları bulunduğu konusunda sanıklar ve müdafilerine ihtarat yapılmasına, ( Hazır sanıklar ve müdafilere ihtarat yapıldı )



Bu nedenle duruşmanın 26.12.2008 günü saat 09.30’a bırakılmasına oybirliği ile karar verildi.25.12.2008

Başkan-20909 Üye-28298 Üye-37266 Katip-116766


Yüklə 0,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin