T. C. İStanbul


Saatin 12.25 olduğu görülmekle, Duruşmaya 14’ e kadar ara verildi



Yüklə 368,89 Kb.
səhifə2/6
tarix15.01.2018
ölçüsü368,89 Kb.
#37941
1   2   3   4   5   6

Saatin 12.25 olduğu görülmekle, Duruşmaya 14’ e kadar ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Bir kısım sanıklar müdafilerinden Av. Atilla Cengiz Ceylan, Av. Ayşegül Şahin, Av. Saliha Karakuzulu’nun geldikleri görüldü,

Ayrıca tutuklu sanık Ümit Sayın’ın rahatsızlığı nedeniyle duruşma salonundan ayrıldığı anlaşıldı.

Talepte bulunacaklar varsa, bir yandan alabiliriz.



Sanık Kemal Kerinçsiz söz istedi verildi:“Değerli başkanım bu güne kadar ara kararlar konusunda mahkemenin yeterli hassasiyet ve titizliği göstermediğini beyan etmiştim özellikle Sayın başkanımız bir mazeretten ötürü ayrıldığında bu ara kararlar ve ara karara ilişkin sizlerin vermiş oldukları kararlarda maalesef istenilen seviyeyi beklenilen tatmin edici düzeyi bulamadığımızı görüyorum. Ve geçen celsede hususiyetle bunun üzerinde durmuştum. Talepte bulunuyoruz talebimizin reddedilip reddedilmediği belli değil. Bakınız anayasanın 141. maddesi son derece açıktır sondan ikinci fıkrasında derki, tüm mahkemelerin tüm ara kararları da dahil olmak üzere orada ayrım yapmamıştır gerekçeli olmasını zorunlu kılar. Yine buna bağlı olarak Ceza muhakemeleri kanunumuzun 34. maddesinde de aynı hüküm vardır. Orada da hem mahkeme kararlarının hem hakimlik kararlarının gerekçeli olacağını söyler maalesef bu güne kadar bu gerekçe mahkemenizin titizlikle riayet ettiğini söyleyemeyiz. Bırakınız normal taleplerimizi tahliye taleplerimizin devamına ilişkin kararlarda bile tatmin edici bir gerekçenin olmadığını iddia makamının basmakalıp iddialarını gerekçelerine aynen sığınıldığını görüyoruz. Bu doğru bir olay değil. Biz gerekçeleri de bir kenara koyduk değerli başkanım. Gerekçeleri de bir kenara koyduk. Normal ara kararlarımızda bile gösterilmesi gereken hassasiyet maalesef gösterilmiyor. Yine geçen celse söylemiştim evet yüzlerce talep oluyor belki bir günde yüzün üzerinde de talep çıkabiliyor. Ama sizlerin de çalışma saatlerinize baktığımızda bu taleplerin çok rahatlıkla yerine getirilebileceğini görüyoruz. Bugün zannediyorum celse sayımız 87 20 Ekimde başladık biz duruşmalara çok basit bir hesap yaptığımızda yaklaşık 214 iş gününden sizlerin burada duruşma yaptığı 86 duruşma gününü çıkardığımızda iş günü olarak 127 iş günü kalır ve siz tek bir davaya bağlısınız. Bu davanın artık geldiği bu aşamada sanıkların tüm sorgularına hakimsiniz iddianameye hakim olduğunuzu düşünüyoruz. Ara kararlara yine aynı şekilde hâkimiyetiniz söz konusu tüm bunlar dikkate alındığında tek bir davaya bakmaktaki rahatlığınız diğer duruşma hakimlerinden diğer mahkeme hakimlerinden çok daha fazla elverişli ve rahat konumda olduğunuz görülür. Kaldı ki diğer mahkemelerinde haftanın 4 veya 5 günü duruşma yaptığın düşündüğümüzde emin olunuz ki sizin verdiğiniz uzun aralarda dikkate alındığında sizlerin iş kapasitenizin çok daha altında kaldığına inanıyorum. Kaldı ki 13 ün ayrı bir yedek üyesi var yedek kurulu var. Bu bapta biz artık bir noktada efendim iş kapasitemiz şudur fazladır bu bakımdan sizlerin taleplerinizi okuyamıyoruz karşılayamıyoruz gerekçesine sığınılmaması gerekir. Doğru bir gerekçede değildir. Ara kararlar taleplerimiz var, ara kararlara geçmiyor, en basitinden falan tarihli dilekçemizde şu numaralı şu bentteki talebin reddine dair bir gerekçe yazsanız bir gerekçe derken sadece bunu yazsanız en azından bizim o talebimizin reddedildiğini anlamış oluruz. Kaldı ki siz bu noktada ara kararlar temyizi kabil olmadığında verdiğiniz kararlarında denetime tabii denetime kolaylıkla ulaşılabilen Yargıtay’ın denetimine açık kararlar vermeniz lazım. Ama talepler ortada verilen karar belli değil çoğu zaman bütüncü bir anlayışla diğer tüm taleplerin reddine diyerek bunun içerisinde neyi incelediğiniz neyi incelemediğiniz kesinlikle belli değil. Bir mahkemenin böyle bir çalışma düzeni olmamalı böyle bir çalışma düzenini kabul etmek mümkün değil. Her şeyden önce az önce söyledim mutlak suretle sizlerin çalışmanızın Yargıtay denetimine açık ve denetimi kılar bir şekilde ve ölçüde olması gerekir. Bu baptan değerli heyetten ara kararlar konusunda talepler konusunda daha titiz ve hassas olmasını arz ediyorum değerli başkanım. Nitekim Sayın başkanım geçmiş celselerde birçok taleplerim oldu önemli taleplerdi. Sizlerin bizzati bunların arkasından gitmeniz gereken taleplerdi ben ısrarla önünüze getirmeme rağmen bu taleplerin hiç biri karara bağlanmadı öncelikle şu beyanda bulunmak istiyorum sizlerin bir ara kararı vardı geçen Cuma en son celsede müdafilerimin çekilme ret konusundaki beyanlarına katılıp katılmaması konusu, ben özellikle açıklamamı o dilekçenin yanlış anlaşılabileceği kanaatiyle yapmıştım yoksa müdafilerimle kesinlikle bir çelişkim asla olamaz. Çünkü onlar ne olursa olsun bütün taleplerini bana iletilirler ve istişare şeklinde yaparız. Ben yanlış anlaşılmasın diye şunu söylemiştim. Söz konusu dilekçemdeki veya müdafilerimin dilekçesindeki taleplerin yerine getirilmesine mahkemenizin takdirine bağlı olarak ancak bunlar yerine geldikten sonra müdafilerimin değerlendirerek çekilme ve ret talebinde bulunup bulunmayacağı konusunda karar vereceğini belirtmişlerdi. Doğrudur ben de buna katılıyorum. Öncelikle söz konusu dilekçenin 4 ve 5. sayfalarında yer alan taleplerin yerine getirilmesine ve delillerin toplanmasına ve deliller toplandıktan sonra çekilme ve ret konusunda beyanda bulunacağımızı arz ediyorum. Sayın başkanım diğer bir talebimde 1999 yılında demiştim ki dönemin içişleri bakanı sadettin Tantan kara paranın aklanması konusunda bir rapor tanzim edildiğini bu rapora Ergenekon isminin takıldığını ve mahkemeden talepte bulunduğumu ve mahkemenin bu talebi üzerine iç işleri bakanlığına değil evrakın emniyet genel müdürlüğüne gittiğine emniyet genel müdürlüğünün de arşivlerinde 1999 yılında böyle bir rapora rastlanmadığını ifade etmişti. Oysa mahkemenin ara kararında hem mitten hem de iç işleri bakanlığındandı biz evrakı emniyet genel müdürlüğüne göndermedik ama cevap oradan geldi. Oysa söz konusu karar paranın aklanmasına ilişkin bu sözde Ergenekon belgesinin ve raporunun içişleri bakanlığı arşivlerinde bulunması gerekir demiştik maalesef bu konudaki taleplerimize de mahkemeden bir ses gelmedi. Ne ret ne kabul konusunda siz bir önceki dilekçeyi müzekkere yazıyorsunuz yanlış gidiyor veya yanlış geliyor, ben diyorum ki doğru yer budur ama bu müzekkere ikinciye tekrar yazılmıyor. Biz arkasından sanık olarak koşmamıza rağmen kaç defa talepte bulunmamıza rağmen maalesef yerine gelmiyor. Bu müzekkerenin yazılırken yine sadettin Tantan döneminin belirtilerek yazılması çünkü bu neden önemli değerli başkanım önümüze getirilen sözde örgüt uydurma belgesi denilen Ergenekon ana belgesiyle kara paranın aklanması belgesindeki hemen hemen tüm cümleler aynı oradan alınmış kopyası çekilmiş eğer içişleri bakanlığından böyle bir rapor gelirse Ergenekon belgesinin de nasıl uydurma olduğunu nerelerden alıntılar yapıldığı ortaya çıkacak. Hani iddianame de iddia makamı diyor ki Ergenekon belgeleri şunlar şunlar şuralarda tanzim etti, zaten biz bunların masa başında tanzim edildiğini çok iyi biliyoruz ama bu belgenin gelmesiyle bu netliğe kavuşacaktır. Bu kadar önemli bir meselenin göz ardı edilmesini kabullenmek mümkün değildir. Değerli başkanım yine bir başka konu, ne dedik, ulusalcı akımların aşırı sağ faaliyeti kapsamı içerisinde değerlendirildiğini yani milli güvenlik açısından da risk teşkil ettiğine ilişkin dönemin emniyet genel müdürlüğü tarafından içişleri bakanlığına brifing verildiğini iddia etmiştik ve bu konuda emniyet genel müdürlüğüne müzekkere yazılmıştı. Emniyet genel müdürü o cevabı vermedi. Cevabı veren kimdi, istihbarat daire başkanı verdi. Ne demişti cevabında böyle bir brifing yok, böyle bir risk algılaması ülkenin yok demişti. Arkasından ne oldu bu talebi muhtemelen ben beyanda bulunduğumdan bir zarf geldi büroma, Allah’tan dışarıda değilim, içerideyim o zarfın gelişi de iddia makamı tarafından sorgulanırdı ama sorgulamasında fayda var sorgulamazlar onu o zarfın içerisinde muhtemelen emniyet içerisinde bir gurup tarafından bu yalanın ortaya çıkarılması için söz konusu belge adresime gönderilmiş ve sizlere de sundum. 21. sayfasında çok net bir şekilde ulusalcılığın aşırı sağ akım içerisinde görüldüğü ve devletin milli güvenliği açısından da risk teşkil ettiği belirtiliyor. Bir yandan çok güvendiğimiz emniyet genel müdürlüğü istihbarat şube müdürü Ramazan Akyürek böyle bir belge yok diyor ama öbür taraftan da muhtemelen yine aynı kurum tarafından bu belge gönderiliyor. Biz kime güveneceğiz kime güveneceğiz değerli başkanım. Hani bu soruşturmayı yürüten emniyet genel müdürlüğüne bağlı İstanbul emniyet müdürlüğü değil mi bunlar hep bir birine bağlı olarak bu kurumlar bu kadar yalan atıyorsa mahkemeye yalan beyanda bulunabiliyorsa bu yalan beyanın hesabı sorulmayacak mı? Ramazan Akyürek’e sen hangi hakla bu yalanı attın demeyecek miyiz? Bunun hesabını kim soracak. İddia makamı zaten bu gruplarla el ele çalışıyor. Peki, yargılama makamı da bu konuda seyirci kalırsa biz sanık olarak derdimizi kime anlatacağız. Ama maalesef bu konuda sizden bir talepte bulunmuştum. Dedim ki burada Ramazan Akyürek açıkça suç işlemiştir. Belgeyi mahkemeden saklamıştır suç duyurusunda bulunulması gerekir ama maalesef bu konuda bir ses gelmedi. En azından mahkemenin şunu merak etmesi lazım Kemal Kerinçsiz müdafii bir rapor ibraz ediyor bu raporla emniyet genel müdürlüğü istihbarat şube müdürünün gönderdiği müzekkereye cevap arasında çelişki var bu çelişki doğru mu yanlış mı bu adam sahte bir rapor mu ibraz etti acaba bunun bir irdelenmesi gerekir. En azından bu raporun aynı istihbarat şube müdürüne gönderilip rapor doğrumudur sahtemidir sorgulanması neden bunu göndermediniz diye mutlak suretle cevap verilmesi gerekir. Mahkemenin en makul yapılması gereken hadiseleri yapmaması gerçekten bize endişeye sürüklüyor. Yine değerli mahkemeden şunu söylemiştim. Dedim ki ceza muhakemeleri kanununun 104 ve 108. maddeleri hiçbir şekilde mahkemenin tahliye talebimizi kısıtlayamayacağı her celsede ve duruşmada mutlak suretle sanıkların tahliye taleplerini alması gerektiğini, talepleri bir kenara bırakıyorum talepler konusunda da aynı görüşüm var. Yaklaşık size 8–10 maddenin yorumunu yapmıştım. 8–10 maddeyi de bir kenara bırakalım. Sadece 104 madde ve 108. maddenin yorumundan her celse benim tahliye talebimi almak zorunluluğunuz var. Emredici bir hükümdür. Siz hiçbir şekilde bunu erteleyemezsiniz ama maalesef fiili bir uygulamayla ne yaptınız, bunu aştınız. Bu konuda bir ara kararınız var mı, baktım yok. Ara karar olmadan normal günleri geçiştirerek haftada sadece iki güne tahsis ettiniz. Bu konuda bir ara karar talebinde bulunuyorum diyorum ki benim her gün tahliye talebinde bulunma hakkım var. Eğer siz bu konuda bir karar vermezseniz ben mahkemenin düzenini ve disiplinini bozmak istemiyorum her celse kalkıp tahliye talebinde bulunacağım bu sefer siz başkan olarak CMK 202–204 uyarınca diyeceksiniz ki, ben bu celse tahliye talebiminizi almıyorum. Bu sefer duruşmanın düzen ve disiplinini bozmak zorunda kalacağım. Ama bir ara karar tesis ederseniz derseniz ki ben şu, şu gerekçelerle veya gerekçesiz olarak Salı veya Cuma günü alacağım derseniz ben ona uymak zorundayım. Ha bu kararınız bozma sebebi olur veya olmaz bu ayrı meseledir. Bu konuda da ara karar tesisini arz ediyorum değerli mahkemeden. Efendim yine tartışma konusu olan bir nokta şunu söylemiştik ceza muhakemeleri kanununun 201. maddesinde ister başkanın ister üye hakimlerin sorularına sanıkların ve müdafilerin itiraz hakları vardır. Yasa bunu yasak etmemiştir. Dedik ki ceza usul hukukunda kural serbestliktir. Yasak olan istisnadır. Siz istisnaya kural getirmeden hiçbir şeyi yasak edemezsiniz temelinde özgürlük vardır. Sanığın müdafiindeki son derece geniş açılım söz konusudur. Yani 201. maddede ister başkana ister üyenin sorusuna açık bir şekilde müdafiinin veya sanığın sorduğu sual müdafiin itiraz hakkını yasaklamadığı halde siz maalesef buradaki uygulama neden kaynaklandığı belli olmadan ben hakimim benim sorduğum suale itiraz edemezsin anlayışıyla ki, bir otoriter anlayıştır. Demokratik bir yargı anlayışına sığmaz. Demokratik yargıda bütün yasakları kurallar belirler hakim olmak bir şey ifade etmez. Hakim olmak sadece yasadaki kuralları uygulamak ve ona uymak demektir. Elbette saygımız sonsuzdur bu görevlere ama ne olursa olsun her türlü görev ve yetki yasalarla belirlenmek zorundadır. Aksi halde keyfiliğe varırız. Buradaki bu uygulamanın keyfiliğe vardığını görüyoruz değerli mahkemeden ben şunu da talep ediyorum ister üye hakim olsun ister başkan olsun sormuş oldukları suallerin mutlak suretle itiraza tabi olduğunu 201. maddede bu konuda bir istisna getirilmediğini düşünüyorum ve bu konuda bir ara karar talebinde bulunuyorum. Değerli başkanım yargılamanın, yargılamanın soruşturma ve kovuşturma aşamalarının baştan itibaren karıştığını sizlere ifade etmiştim. Bunun en canlı örneğini de sizin huzurunuzda geçen celsede vermiştim. Ama maalesef bu konudaki taleplerimde göz ardı edildi. Bu konuda da bir ara kararı tesis edilmedi. Bakınız neydi o olay Sayın iddia makamı şunu demişti benim evimde güya arama sırasında kendisine AKP iktidarına binaen kabirlerini kazıyor cümlesini kullanmışım onu da Sayın iddia makamı yememiş içmemiş 10 ay sonra onu iddianameye ben müşahede ettim diyerekten yazmış müşahede etmiş, hep söyledim savcı şahit olmaz. Savcının şahitlik sıfatı yoktur. Ceza muhakemeleri kanununun 169. maddesi açıktır. Bütün işlemlerini zabta dökmek zorundadır. O şahitlik yapamaz. Soruyorum el koyma ve arama tutanakları var o konuda küçücük bir beyanı bir notu bir şerhi var mı, yok. Peki, nasıl ispat edecek dedim ki cübbesini çıkarıp da tanıklık mı edecek burada şimdi ben bunu 11. ayda beyanda bulundum. Tabi hemen arkasından Sayın savcılık resmi yazamıyor telefon açmış emniyete demiş ki, Kemal Kerinçsiz’in hem işyerinde hem de evinde çekilen video kayıtlarını gönderin ve çözümlerini yapın. Onlar da 2 ve 6 sayfadan müteşekkil çözüm yapmışlar. Şimdi burada ilginç olan nokta şu şunu sormamız lazım değerli başkanım, savcılık makamı böyle bir talebi kendi başına yapabilir mi yapamaz mı mahkemeden mi istemek zorunda. Önce usulen çözmemiz gereken mesele bu zaten iddia makamı delil toplatma gayreti yok. Yaklaşık 87–88 celsedir iddia makamının sizden kovuşturma makamından bir tek delil toplanma talebinde bulunduğunu gördünüz mü, gerek duymuyor neden, çünkü adeta kendilerini derebeyi gibi kabul ediyorlar. Uydurma delillerle bu iddianameyi getirdiler bizden şu anda masumluğumuzun ispat edilmesini istiyorlar. İhtiyaçları yok. Çünkü biz gerekeni yaptık çamuru attık o çamuru siz temizleyeceksiniz diye o menşur ve uluslar arası hukukun genel ilkesi olan masumiyet ilkesini tamamen çiğner hale geldiler. Şunu tespit etmekte fayda var az önce söyledim bir, kovuşturma yürürken bir savcı bu dosyayla alakalı bir delili emniyet müdürlüğünden telefonla isteye bilir mi, telefonda bu iki kaydı bant çözümlerini yap diye emir ve talimat vere bilir mi. iki, üç, emniyet müdürlüğü bu çözüm kayıtlarını yaptıktan sonra bakınız dosyaya değil hangi numaraya 2007/1536 sayılı soruşturma dosyasına gönderiyor söz konusu kayıtları. Size değil Sayın başkanım, yani bu delil bu dosyanın delili benim delilim. Siz bakacaksınız ben bakacağım iddia makamı bakacak. Ama iddia makamı ne diyor hayır diyor. O delile ben bakarım işime gelirse veririm işime gelmezse vermem. Böyle bir yetki var mı varsa söyleyin başkanım ayrı bir usul mü uyguluyoruz yani savcının uyguladığı ayrı bir usul mü var. Veya ayrı bir mahkememi kurmuş. Ayrı bir kovuşturmayı mı yürütüyor. Bunu nasıl yapabilir gerçekten son derece şaşırtıcıdır nasıl yetkilerini iğfal eder ceza muhakemeleri kanununun hükümlerini nasıl bir kenara bırakabilirler veya bu cesareti nereden buluyorlar şaşırtıcıdır. Tabi biz biliyoruz onların cesareti AKP iktidarından geliyor. Çünkü onlar AKP iktidarının savcısı, onlar hükümetin savcısı devletin değil. Bağımsız yargının değil bunu başından itibaren de ispat etmişlerdir. Değerli mahkemeden öncelikle cumhuriyet başsavcılığına teskere yazılarak bir, az önce çekim kayıtlarının efendim tercümelerinin çözümlerinin yapılıp yapılmadığı veya bu konuda emniyet müdürlüğüyle yapmış olduğu yazışmalar, emniyet müdürlüğünün 1536 soruşturma sayılı dosyasına yazmış olduğu teskereler bunların celplerini talep edilmesini arz ediyorum değerli başkanım en azından ortada gerçekten iki kovuşturma olup olmadığını da görmüş oluruz. Sayın başkanım mahkemeye 5 sayfalık 5.5.2009 tarihli 16 bentten oluşan dilekçemin hiçbir bendinin ara karara bağlanmadığını gördüm. Tek tek baktım inceledim unutulmuş da olabilir mümkündür. Çünkü onlarca dilekçe geliyor. Orada 16 bent halinde bir takım taleplerim vardı ben bunu tekrar gündeme getiriyorum mahkemeden arz ediyorum. 5.5.2009 tarihli 5 sayfalık 16 bentten oluşan dilekçemin tüm ara kararlarımın taleplerimin ara karar taleplerimin karar bağlanmasını arz ediyorum. Değerli başkanım milli istihbarat teşkilatının soruşturma dosyasına 50. sayfasında yer alıyordu. Orada bir terör örgütü nitelemesi vardı. Yani soruşturma dosyasından mite gönderilen müzekkereye karşılık olarak söz de Ergenekon örgütünün terör örgütü olup olmadığı konusunda bir vasıflandırması bir tespiti vardı. Biz benim tabi kişisel kanaatim hukuki yorumum söz konusu bu nitelendirmenin bir idari işlem mahiyetinde olduğu idari nitelikte yürütülebilir ve icrailik özelliğine sahip olduğunu çünkü ister emniyet genel müdürlüğünün isterse mitin bu konuda yapmış olduğu tespitlerinin buradaki sanıkların aleyhine hüküm doğurduğunu çünkü Yargıtay kararlarında da emniyet genel müdürlüğü olsun mitin yapmış olduğu jandarmanın yapmış olduğu teknik çalışmadan mütevellit mutlaka mahkemenin sorması gerektiğini ve sanıkların da aleyhe ve lehe olan durumlarını da etkilediğini ifade ederek Ankara 9. idare mahkemesinde bir dava açmıştım. Milli istihbarat teşkilatına demiştim ki sizin şuradaki insanların uydurma olarak zihninizde yarattığı oluşumun bir terör örgütü niteliğine sahip olmadığını bu sebeple de bu işlemin iptalini istemiştim. Davam Ankara 9. idare mahkemesinin 2008/1961 sayılı dosyasında devam ediyor. Değerli mahkemeden bir müzekkereyle bu dosyanın ve içindeki delillerin celbini istemiştim. Mahkeme müzekkere yazdı yalnız dosyanın cevap dilekçeleri ve diğer müzekkereleri geldi. Dava dilekçeleri oysa asıl olan orada mitin ibraz etmiş olduğu gizli belgeler vardı. Maalesef idare mahkemesi de bu konuda bir tahdit koydu söz konusu gizli belgeleri henüz bana tebliğ ettirmedi. Son olarak yeniden bir talepte bulunmuştum. İdare mahkemesinin bu konudaki kararını bekliyorum ama mitin buraya terör örgütü nitelendirmesiyle alakalı olarak idare mahkemesinin kasasına sunmuş olduğu o gizli belgelerin mutlak suretle davamız açısından bir delil değerine haiz olduğu bir gerçektir. Sizlerin buradan bu delilleri gizli olan delilleri celp ettirerek mahkememizde kullanılması mümkündür. Bu konuda da bir müzekkere yazılmasını sadece dilekçelerle yetinilmemesini arz ediyorum. Yine bir başka talebim karar verilmeyen taleplerimden bir tanesi örneklemede vermiştim benim uhdemde müvekkilim Muzaffer Tekin’in delili olan efendim 16 numaralı CD’de bulunan 5 adet belgenin çıktısı dava dosyamda ele geçmişti. Ve bu da benim aleyhime olarak iddianamede Türk ceza kanununun 327.maddesi açısından isnat bulmuştu. Ben de şunu söylemiştim geçen celsede Sayın başkanım dedim genelkurmay başkanlığından gelen yazıda bu belgelerin gizli gizlilik derecesinde kurum içi belge olduğunu ancak belgelerin tarihi 2003 yılını taşıdığını soruşturmanın 2007 yılında açıldığını benim 2008 yılında göz altına alındığımı ve tutuklandığımı ve kovuşturmanın da hali hazırda 2009 yılında yürütüldüğü aynı belgelerin bilahare 9.10.11. Ergenekon dalgalarında tutuklanan kişilerin aleyhine delil olarak değerlendirildiğini çünkü o belgelerde AKP iktidarının bazı komutanlarca eleştirildiğini bu belgelerin bu komutanlar aleyhine delil olarak kullanılıyorsa bunların da gizli belge olarak kurum içi gizli belge olarak algılanmasının mümkün olmadığını kaldı ki, bir an için kurum içi gizli belge olsa dahi aradan geçen süreç içerisinde 5 veya 6 yıllık süreç içerisinde bunların gizlilik değerinin kalmayabileceğini kurum içi gizli belge olmaktan çıkabileceğini gizlilik değerini yitirebileceğini bu konuda sorulmasını arz etmiştim. Çünkü 2. iddianamede iddia makamı böyle bir yol yaratmış ve genelkurmay başkanlığı da birçok kurum içi gizli belgeye bugünkü tarih itibariyle bu kurum içi gizli belgenin gizlilik değeri kalmamıştır diye cevap vermiş ve bu cevaptan sonra bu belgelere istinaden diğer şüpheliler hakkında ikinci iddianamede dava açılmamış. Bizlerin de bu yoldan istifade için aslında suçun esas bakımdan da unsurlarının oluşmadığını sorgumda ifade etmiştim. Ama gerçekten de bu belgeler kurum içi gizli belge de olsa belgelerin içeriği dikkate alındığında, 2003 yılında komutanların daha ziyade harp okulu açılış konuşmalarında milli güvenlik kurulu konuşmalarında ve diğer yerlerde yapmış olduğu özellikle laiklik ve hükümetin aleyhine hükümet politikalarını eleştiren konuşmalar olduğunu bunların da zaman içerisinde zaten sürekli basına yansımış olduğunu gizlilik derecesini de yitirdiğini ifade etmiştim. Bu müzekkerenin yazılmasını arz etmiştim. Çünkü bu konuda müzekkere yazılmadı. Yani böyle bir cevap gelse dese ki milli güvenlik, genelkurmay başkanlığı evet bu belgeler bugünkü tarih itibariyle gizlilik derecesini artık yitirmiştir mahkemenin de elbette ki bunu ona göre değerlendirmesi gerekecektir bu konuda da bir müzekkere yazılmasını arz ediyorum. Değerli Başkanım, iddianamenin 1863 sayfasının 4. paragrafında benim suçlanmam aynen şöyle bir paragraf okuyorum sizlere, şüpheli Kemal Kerinçsiz örgütün amacı doğrultusunda hukuk alanında yapılması gereken faaliyetleri bizzat yürüttüğü bu konuda hukukçular birliğinin kurulması yani bu arada benim suçlarımı yazıyor hukukçular birliğinin kurulması suç olarak yazılıyor. Ermeni soykırımı ile ilgili konferansın iptalinin temini için dava açmam bu da ikinci bir suç. TCK 301. maddesine aykırılık ve Atatürk’e hakaret gibi takibi şikâyete bağlı olmayan kamu adına cumhuriyet savcılarınca resen sorulması gereken davaların açılması gibi davaları örgüt adına takip ve yürüttüğü denilerek akıl dışı bir suçlama ile karşı karşıya bırakılmış bulunmaktayım. Öncelikle müdafiim 12.5.2009 tarihli yaklaşık mahkemenize 7 adet dilekçe verdi. 7 adet dilekçede birçok resmi makamın bu arada iddia makamının işlemiş olduğu ve resen takibe resen takip usulüne tabi olan suçların sizler tarafından suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Aynı celsede ben de 3 dilekçe vermiştim. Bu 3 dilekçemde de emniyet genel müdürlüğü 2 adet bir adet de savcılık konusunda suç duyurusunda bulunmuştum. Sizin ara kararınız aynen şöyleydi. Bakın resen takibe ait, söz konusu şikâyetler veya suçları iddia edilen suçlar konusunda efendim sanığın veya müdafiin şikâyet hakkı saklı kalınarak reddine, efendim söz konusu suçlar şikâyete tabi değil resen kovuşturulması gereken suçlar ama siz bana ve müdafiime gidin kendiniz şikâyet et diyorsunuz. Şimdi burada şöyle bir çelişki ortaya çıkmıyor mu iddia makamında diyor ki bana sizler de bu güne kadar o kuvvetli suç şüphesini devam ettirdiğinizden ötürü ben sizin görüşlerinizin de iddia makamına yakınlık arz ettiğini ve katıldığına inanıyorum. En azından bu aşamaya kadar böyle görünüyor. İddia makamı da diyor ki avukat Kemal diyor resen takibata bağlı olan suçları kalkıyor diyor durumdan vazife çıkararak şikâyet ediyor diyor. Atatürk’e hakaret edilmiş ona ne diyor savcılar var diyor savcılar yapacak Türkün Türklüğe hakaret edilmiş diyor milli değerlere hakaret edilmiş diyor bunlar resen takibata tabi diyor o niye şikâyet ediyor diyor. İşte bu yüzden de beni suçluyor. Yani siz bir yandan resen takibe suçlarda resen takibe bağlı olan suçlarda gidin şikâyet edin diyorsunuz ama öbür taraftan da yine resen takibe bağlı olan Atatürk’e hakaret Türklüğe hakaret milli değerlere hakaret suçlarında da ben şikâyet ettiğimde de niye şikâyet ediyorsunuz diyorsunuz. Savcılık makamı var bırakın görevini yapsın diyorsunuz. Bu ironik açık bir çelişki değimlidir değerli başkanım. Kararı siz verin yani bir yandan o bir yandan bu, hangisi doğru öncelikle bunu bir tespit etmekte fayda var. Sayın başkanı sorgum sırasında bahsettiğim üzere Türk milletinin değerlerine ve Türklüğe hakaret eden kişilere karşı açmış olduğum davaları açmamın temel sebeplerinden bir tanesi millete aidiyet duygularının da kişilik değerleri kapsamında sayıldığını ve hukuki koruma altında bulunduğunu bu sebeple bu davaları açtığımı beyan etmiştim. Bu yeni bir kavram olduğunu da ifade etmiştim. Nitekim Orhan Pamuk aleyhine şişli 3 asliye hukuk mahkemesinde açmış olduğum söz konusu bu iddialara dayandırdığım dava önce bidayet mahkemesince reddedilmişti. Daha sonra tarafımızdan temyiz edildi. Ve söz konusu temyizde de 4. hukuk dairesi 3’e 2 kararla bu kararı bozdu. Bozma gerekçesinde de aynen şu şekilde söyleniyordu. Bugün modern kişilik haklarında artık milli değerler şahsiyet haklarının bir parçasıdır aynen şahsiyet hakları gibi hukuki koruma altındadır der. Ve her kişide milli değerlerin korunması konusunda sadece görevli değil aynı zamanda hakkı olduğunu ifade etmiştir. Bu yeni yeni gelişen bir olaydır. Türk hukukunda ve maalesef 3 asliye hukuk mahkemesi bu konuda o düşünceleri tam olarak algılayamadığından yine matufiyet ilkesini uygulayarak reddetmiştir. Ve tarafımdan yeniden temyiz edildi. Olay Yargıtay hukuk genel kurulundaydı sorgu sırasında hukuk genel kurulunun incelemesi devam ediyordu ancak geçen hafta sona erdi ve Yargıtay hukuk genel kururlu ezici bir çoğunlukla benim görüşümü kabul ederek bundan böyle dedi artık milli değerler tamamen kişisel haklar kapsamında şahsiyet haklarının koruması altındadır dedi. Tabi bunun şu iki açıdan önemli sonucu olacak değerli başkanım bir yandan cezai takip açısından önem arz edecek diğer taraftan da tazminat hukuku bakımında önem arz edecek. Bu tabi gündeme sadece Orhan Pamuk Hrant Dink veya bir takım yazarlarla gündeme geldi. Ama olay sadece bu değil bugün küreselci basın veya görsel basında milli değerlerimizin hemen her gün belki onlarca defa yüzlerce defa saldırıda bulunuyor. Şimdi bu Yargıtay kararı dikkate alındığında bu içtihat ki hukuk genel kurulu içtihat’ıdır tazminat hukuku açısından Hakkari de oturan bir vatandaş pek hala yetki kurallarını da aynı zamanda ki, manevi tazminat davalarında malumunuz davacının ikametgahı mahkemesi yetki kuralı uygulanır. Oradaki mahal asliye hukuk mahkemesinde o yazıyı milli değerine saldıran yazıyı yazan veya görsel her hangi bir olay kullanan kişiye karşı bulunduğu yerde tazminat davası açabilecektir bu önemli bir meseledir. Kaldı ki diğer taraftan ceza hukuku açısından ceza usul hukuku açısından da şu önemli hadise var Hrant Dink davasında son olarak milli değerlere yapılan saldırı konusunda kişilere katılma hakkını vermemiştir. Davanın tarihi eski olduğundan müdahil olma hakkını vermemiştir. Mahkeme bizim müdahilliğimizi kabul etmişti ancak Yargıtay az önce söylediğim gerekçelerle kabul etmemişti. şimdi Yargıtay hukuk genel kurulu dikkate alınarak bundan sonra katılan sıfatının da daha geniş bir şekilde ceza usul hukukunda kullanılacağı ve bundan böyle artık kişilerin de milli değerler aleyhine işlenen suçlarda ki, bunlar öncelikle 301. madde tabi sadece bununla bağlı değil arkasından 305. madde var. Devlet ve millet aleyhine işlenen cürümlerde de bu açığa çıkabilir pek hala bu davalarda da bundan sonra bu uygulama gündeme gelecektir. Benim burada izahat etmek istediğim şu değerli başkanım biz ben bir avukat olarak hukukçu olarak yapmış olduğum mücadelenin tamamen bir hukuk mücadelesi olduğunu ve bu sistem içerisinde bir hukukçu olarak inandığım idealler doğrultusunda sadece ve sadece silahımın hukuk ve kurallar kalem olmak kaydıyla istediğim neticeyi alabilecekken tutup da uydurma bir terör örgütüne sığınarak veya bu örgüt adına bu tür davaların açmama mahal olmadığını anlatmak istiyorum. Sistem bugün açıktır Türkiye de bu sistem içerisinde bir hukukçu eğer çalıştığı takdirde idealleri doğrultusunda istediği sonuçları alabilir. Bugüne kadar mücadele verdiğim siyasi davalarımda başarısız bir dava henüz daha sonuçlanmamıştır. Bütün sonuçlarımızın lehe neticelenmiştir. Ve bunları hiçbir zaman ne bir sözde örgüt adına ne de bir takım kişiler adına yapmışızdır. Doğrudan doğruya şahsımın ve derneğimde bulunan kişilerin idealleri doğrultusunda yapılmıştır. Ve hepside meşru hukuk zemini içerisindedir. Buna ilişkin geçen hafta içerisinde bu davayla alakalı çıkan yorumlar ve basındaki haberleri de değerli başkanım sunuyorum, eğer tabi bu davaları açılan davaları siz bir noktada iddia makamı sözde örgüt üyesinin bir delili bir unsuru olarak değerlendiriyorsa o takdirde nedensellik bağlantısını kurmaksızın bu konularda karar veren bütün savcıları mahkemeleri hatta Yargıtay daire ve hukuk genel kurulu üyelerini dahi suçlamak onları da Ergenekoncu olarak ilan etmek durumunda kalacaklardır. Zaten adım adım da oraya gitmektedir. Maalesef Sincan 1 ağır ceza mahkemesinin vermiş olduğu kararda da bunu görüyoruz kim ki AKP iktidarının aleyhine bir karar veriyor hangi savcı hakimse derhal bütün ilişkileri aile hayatı yaşamı dostluk ilişkileri insani ilişkileri didik didik ediliyor ve maalesef basının önüne rezilce getirilmeye çalışılıyor. Bunu kabullenmek mümkün değildir. Ama maalesef iddia makamı bugün bu sistemle çalışmaktadır. Fakat bu sistemin eninde sonunda onlara döneceği mutlak gerçektir ve en fazla da şikâyetçi olacak olanlarda onlar olacaklardır merak etmeyin. Biz bugünlerde bu konulardan şikâyetçiyiz ama onlar da buraya geldiğinde yine hukuk diyeceklerdir. Hukukun üstünlüğü diyeceklerdir adil yargılanma diyeceklerdir. Göreceksiniz o günlerde çok uzak olmayacak değerli başkanım çünkü emin olunuz ki her zaman söylüyorum suçluluk suç veya fail bu kavramlar hepimize çok yakındır 24 saatlik yaşantımız içinde birçok davranışımız ve işlemimiz hep bu kavramlara çok yakın şekilde gider. Bizde buraya bir fail özellikle çok sevdiğim devletimin ve milletimin aleyhine bir cürüm işleyeceğim inancıyla buraya getirildiğimi asla inanamadım inanmadım. Ama maalesef burada ki 302. maddeden başlayan devlet aleyhine kabullenemeyeceğim o cümlelerin faili olarak huzurunuzda yargılanıyorum. Gün olur onlarda hiç ummadıkları anda hatta bu maddelerden değil çok daha onursuz olan maddelerden yargılanmak durumunda kalacaklardır ona da inanıyorum.”

Dinleyici bölümünde bulunan kişilerin ses çıkarmaları üzerine;


Yüklə 368,89 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin