Tbmm tutanak Hizmetleri Başkanlığı



Yüklə 152,18 Kb.
səhifə3/4
tarix29.12.2017
ölçüsü152,18 Kb.
#36346
1   2   3   4

Burada, şimdi, genellikle şu yanlış değerlendirme yapılıyor: “Vay efendim, komisyon işin kolayına kaçtı, işin kolayından başladı, temel hak ve özgürlüklerden.” Hayır, komisyon işin zorundan başladı aslında, işin kolayından başlamadık biz, işin zorundan başladık. Tabii insan odaklı, insan onurunu, insan haysiyetini esas alan bir anayasayı yapıyoruz, o sebepledir ki temel hak ve özgürlüklerden başlıyoruz. Temel hak ve özgürlükler insan için söz konusu, devlet için değil, insan için söz konusu. Orada da neyi konuşuyoruz? Eşitlik dedik, ana dil konusu… Devamında, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, dokunulmazlık ilişkisi. Devamında, laiklik maddesi, düşünce ve inanç özgürlüğü. Devamında, vatandaşlık. Bütün bunlar, belki de bu kavramlar, sonuçta bu kavramlar üzerindeki değerlendirme, bu anayasanın çatısını, omurgasını büyük ölçüde belirleyecek. Bu sebeple, temel hak ve özgürlükler bölümü… Yani şu noktada kendimizi baskı altına almamalıyız: “Efendim, temel hak ve özgürlüklerde takılıp kaldık.” Hayır, temel hak ve özgürlükler bu yönüyle bu anayasanın belki de en önemli bölümü, bu boyutuyla da görmek gerekiyor. Sonuç olarak şunu ifade ediyorum: Bütün bu değerlendirmelerle biz yeni bir ötelemeye fırsat vermeden çocuk hakları maddesini 17’nci maddeyle birlikte değerlendirmek durumundayız, birbirini takip edecek şekilde olabilir, öylesi daha uygun olur diye düşünüyorum, sistematik olarak, teknik olarak ama bunu bütün bu unsurlarıyla oturup konuşmalıyız diye düşünüyorum, değerlendiriyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Müsaade ederseniz, içerikle ilgili değil de çünkü kararı sizler vereceksiniz konuşarak vesaire ama Mehmet Ali Bey’in söylediği husus önemli. Yani bu anayasa yapılırken bazı konularda mutabakat daha kolay, olsa olsa cümleyi şöyle mi yazalım, böyle mi yazalım, bu hakkı şu bölümde mi alalım, bu bölümde mi ama bazı konular var ki elbette farklı görüşler var, buralarda uzun tartışmalar yapılacak, bir kısım sıkıntılar olacak. Biz bunlarla ilgili, hatta kamuoyundan bile, basınla ilk yaptığımız şeyde, herkesten bu sürecin açılması için, vesaire için telkin de, teklif de beklediğimizi ifade ettik ama bir çalışmayı yaparken bunun bir usul çerçevesinde yapılması gerektiğinde mutabık kaldık evvela. İster bir ihtilafı çözelim ister bir konuyu karara bağlayalım, bunun bir usulü var; hukuk usulü gibi, vergi usulü gibi vesaire. Şimdi, burada bir usul belirlendi. Bu usuller değiştirilebilir, değişmez maddeler değil ama denildi ki bu ihtilafların çıkabileceği de hesaba katılarak işi kolaylaştırmak bakımından. Bir de insanlar konuşa konuşa birbirlerinin fikirlerini daha iyi anlayacaktır. ”Orada bir şey varsa, onu öteleyelim.” Nereye öteleyelim? Gelecek seneye filan değil. Zaten, şöyle bir şey var: Burada, şahsen dile getirdiğiniz hususlar buraya neyi yazarsak yazalım, partilerin kararına bağlı olarak bir resmiyet kazanacak. Yani sizler, buradaki metinleri partilerinize götüreceksiniz, onlar da bu işe “Evet” diyecek, onlar da kendi içinde tartışacak, ondan sonra bu; değilse, buradakilerin hepsi bir görüş açıklamasıdır. Yani yüzde yüz karar bu değildir. Bununla kamuoyu önüne çıkılacak değildir. Bir görüş açıklamasıdır, bir genel yaklaşımdır. Onun için bir usul çerçevesinde bu iş konuşulmuştu.

İkincisi, konuşacağız da bir yöntem çerçevesinde konuşmamız gerekir. Aksi takdirde, bir sohbet havasında olur, konuşuruz dağılırız, konuşuruz dağılırız.

Üçüncüsü, geçen sefer de oldu, burada da, dün biz bunları konuştuk. Bugün bir defa daha konuşmak, bir defa konuşmak… Kim aynı cümleleri daha çok tekrar ederse, eğer böyle bir sonuca varabiliyorsak bunda hiçbir mahzur yok ama yeni unsurlar da ilave etmeden konuşuyorsak, o zaman zaman kaybı olur. Bir de keskin ifadeler söz konusu olduğunda, o zaman bu komisyonda çalışmak mümkün değildir. O zaman, Başkan olarak usulü belli olmayan bir toplantıyı ben nasıl yöneteceğim? Bu usul bunun için lazımdır. Şimdi, hepimiz konuşuyoruz, sonuçta bir karara varıyoruz. İster burayı ben yöneteyim ister dönüşümlü olarak yapın, sizler de yönetirken mutabık kalınan usul çerçevesinde yönetilebilir, başka türlü yönetilemez. Her başkan kendine göre bir müzakere yöntemi geliştirir, o başlı başına bir sıkıntı olur. Eğer çok keskin, “Bunlar olursa olur, olmazsa olmaz” tarzındaki ifadeleri bu süreçte mümkün olduğu kadar kaçınmak lazım. Aksi takdirde, o zaman şöyle bir durum olur: Herkes durumunu gözden geçirsin, ondan sonra bu işe devam edelim. İşin bu safhasında bunu demek de çok doğru olmaz, buna hakkımızın da olmadığını düşünüyorum. Onun için, bir de yine gözden kaçırmamamız gereken husus şu: Bu “2012 yılı sonu” derken elbette anayasa işi zor bir iş ama önümüzdeki yılların da önündeki gündem maddelerini hesaba katarak, siyasetin daha farklı alanlarda cereyan edeceğini hesaba katarak hiç olmazsa bu yılı en verimli şekilde, en iyi şekilde değerlendirelim, vatandaş da bu işin olabileceği noktasındaki kanaati… Olabilirse, zararı yok, biraz sarkabilir filan ama biz temeli atmışız, hiçbir inşaat yoksa, çimento yoksa, demir yoksa, çalışan insan yoksa, çatı yükselmiyorsa, kat yükselmiyorsa o zaman vatandaş der ki “Bir temel attı bunlar ama ortada da bir şey yok.” Buna da hakkımızın olmadığını düşünüyorum. Yani birden fazla beklentiyi, birden fazla kesimin ortak şeylerini bularak bizim bu çalışmayı sürdürmemiz gerekir. Tam tersi, biz şudur, budur diyoruz, yazılanları, tartışmaları belki dinleme fırsatınız olmuyor olabilir. Otuz yıldır tartışılan bir işi niye bu kadar yaydılar. Üç ayda biter, dört ayda biter, beş ayda biter. İlk, anayasacılarla yaptığım toplantıda bir sayın hocamızın “beş ayda biter” diye bir şeysi var, tutanaklarda var, sizlerde de var. Yani niye uzatıldığının da önemli dayanaklarından bir tanesi oluyor. Şimdi, iki tane teklif var. Bunu şeye bağlayalım. Bir tanesi, eskiden kabul ettiğiniz usul çerçevesinde, sonraya bırakarak yaşam hakkıyla ilgili olduğu gibi, bu hakların sonuna bırakarak. İki, Tunca Hocam’ın söylediği bir şey var: Parantez içerisinde ihtilaflı konuyu yazarak geçip, burada on iki fıkra var, on iki fıkradan birisinde tartışma onun üzerinden gidiyor, orada kimin farklı görüşü varsa, onu da parantez içerisinde yazarak bu işi geçmek var. Üçüncüsü, Atilla Bey’in söylediği, 17’yle birleştirerek. Şimdi, hangisinden diyorsanız, oradan başlayacağız. Birinci usul, kabul ettiğiniz çalışma usulleriyle ilgiliydi. Ondan vazgeçmiş olunuyor.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) - Birleştirelim. Sadece birleştirmek değil, anlaşamaz isek Tunca Bey’in söylediği gibi parantezi koyar, devam ederiz.

BAŞKAN – Hocam, mikrofonu açmanız lazım.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) - O kadar önemli değildi.

Atilla Bey’in söylediği “Birleştirelim bunu…”

BAŞKAN – Aksi takdirde, usul belirsiz olursa, bizim bu toplantıları bir yere bağlamamız da mümkün değil, burayı yönetmek de mümkün değil. Ben şimdi neye göre yöneteceğim? Hangi teklif üzerinden bu müzakereyi sürdüreceğiz? Hangi teklif üzerinden?

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) - Sayın Başkan, bir şey söyleyebilir miyim.

BAŞKAN – Buyurun.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) - Bakın, arkadaşlarım verdi demin, buradaki akademisyen arkadaşlarımız.

Şimdi, sorun şurada, o yüzden “Birleştirelim, anlaşamazsak…” Sorun şurada: Bakın, çok güzel, bize uygulanacak bir sözleşme olup olmadığına bakmayın ama önemli olan şu Avrupa Bölgesel Diller Şartı. “Avrupa’nın farklı bölgelerinde ve ülkelerinde dillerin desteklenmesi ve korunmasının ulusal egemenlik ve toprak bütünlüğü çerçevesinde kültürel çeşitlilik ve çoğulcu demokrasi ilkelerine dayalı bir Avrupa inşa etmeye” diyor. Şimdi, burada ulusal egemenlik, millî egemenlik, toprak bütünlüğü, kültürel çeşitlilik, çoğulcu demokrasi. Bu dört kavramda birleşiyorsak “Olsun bu dört kavram” diyorsak, ulusal egemenlik de olsun, toprak bütünlüğü de olsun, kültürel çeşitlilik de olsun, çoğulcu demokrasi de olsun diyorsak, bunu başlangıca da yazar, biz bu formülasyonlarda anlaşırız ama hayır, bunlardan ikisini kabul etmiyorsak, biz toprak bütünlüğü veyahut da kültürel çeşitliliği… “Ne kültürüymüş!” Bir tane kültür vardır.” diyor isek o zaman anlaşmamız mümkün değildir. Bunu da çözmek için, Atilla Bey’in dediği gibi, bu kaçıncı maddeydi, o eğitimle beraber değerlendirelim.

AYLA AKAT ATA (Batman) – 15’te onunla beraber “… kimlik, kültürel…”

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Orada işte anlaşıyorsak anlaşalım, anlaşamıyorsak, tamam, parantez içine koyup geçelim ama şimdiden parantez içine koyup geçersek acayip zaman kaybetme şeyi vardır. Sayın Başkanım, bundan kaybediyoruz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bir daha tartışacağız çünkü. Hep tartışacağız…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Zaman kaybetmemizin nedeni bu. Bana göre de, kimse kusura bakmasın, homojen toplumlarda, hepimiz burada hukukçuyuz, yani tıkır tıkır da gidebilir bu, Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok yani ama biz, heterojen bir toplumda bunu dile getirmek istediğimiz için korkuyoruz. Şimdi, burada dört tane, yazmış adam. “Ulusal bütünlük -egemenlik- toprak bütünlüğü, kültürel çeşitlilik, çoğulcu demokrasi.” Şimdi, buna göre, eğer dördünü de kabul ediyorsak buna bir formül buluruz biz. Etmiyorsak, o zaman, yani bulamıyoruz demektir. Bana göre bu dört ilke de beraber yürüyebilir gibi geliyor. Bu da bu kimlik veyahut da eğitimde çıkacaktır ortaya. Çıkınca da ya devam edeceğiz ya diyeceğiz ki “Olmadı.” Ama yine diyorum, biraz bekleyelim, 15, 16, 17’ye geliyoruz.

BAŞKAN – Biri 15, biri 17…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Tamam Hocam, 15 diyelim. Orada tekrar bakarız, hayır, bu dört kavramda anlaşamadık, ona göre bir formül çizeriz ya da en kötüyle, deriz ki “Parantez, devam… Parantez, devam.” Ama bunlara bir an önce karar vermemiz lazım artık. Dört formülün dördünde de hemfikir miyiz?

BAŞKAN – Oktay Bey…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkanım, öncelikle üslup noktasında bir şey söylemek istiyorum.

Biz, bize göre doğruları söylüyoruz. Hocam’a göre yanlış olabilir, zatıalinize göre yanlış olabilir ama ben söze başlarken “Çok büyük bir yanlışlık yapılıyor.” tabirini kullandığım vakit, kusura bakmayın, o sizin yanlışınız. Biz bize göre doğruları söylüyoruz. Bir kere bunu koyalım ortaya. Yani toplumsal uzlaşma dediğiniz vakit, belli bir gruba verdiğiniz hak eğer uzlaşmayı sağlıyorsa buyurun, dışarıya çıkalım, uzlaşma oluyor mu, olmuyor mu, millet katmanlarında görelim. İkincisi, biz, kültürden bahsettiğimiz vakit, bin yıldır bu topraklarda herkesin katkıda bulunup oluşturduğu ortak kültürden bahsediyoruz. Eğer Türkiye’yi 36 tane, bilmem kaça -daha da ekliyorlar- bölerseniz, her birini ayrı bir kültür olarak değerlendirirseniz, o zaman bu lafın yeri olur. Biz ortak kültür derken, herkesin katkıda bulunduğu Türk milleti olarak tarif ettiğimiz bu topraklar üzerinde yaşayan bin yıllık kardeşliğin oluşturduğu ortak kültürden bahsediyoruz. Bunun içerisine, ayrıca bir kategori yapmak gibi gereği de duymuyoruz. O bakımdan, bu iki hususu dikkatinize sunmak istiyorum. Lütfen, yani bundan sonra, arkadaşlarımız söze başlarken karşısındakinin yanlışıyla söze başlamasın, o kendi yanlışıdır. Biz kendi doğrumuzu söylüyoruz. Diğer arkadaşlarımızın söyledikleri de kendi doğrularıdır, saygı duyuyoruz.

BAŞKAN – Ahmet Bey…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, hepimizin amacı bir. Sorun, doğru yöntemi bulmak.

Atilla’cığım, bir defa maddeleri birleştirerek müzakere anayasa yazım pratiğine uygun olmaz. Ne maddeyse onu koyacağız.

ATİLLA KART (Konya) – Konu irtibatı sebebiyle…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Oraya geleceğim.

Doğru yöntemi bulalım. Bu öteleme hem ikinci usulümüzde, yazım usulünde hem genel görüşme usulünde yani birinci usulde var, erteleme. Ertelemeyi açmak lazım, Atilla Bey’in dediği gibi, kavramın özünü, içeriğini ortaya koymak lazım. Biz diyelim ki bu maddeyi, şu anda müzakere ettiğimiz maddeyi müzakere ediyoruz, bir bendinde anlaşamadık. O bent ertelenmiş oluyor zaten, öbürleri kabul edilmiş oluyor.

Arkadaşlar, bu yöntemin bize sağlayacağı yarar şu: Atilla Bey’in ortaya koyduğu yöntemin faydasını tam şu noktada şey edeceğiz. Sorunlar birikti, öyle sümen altı falan filan değil. Dil sorunu var, çocukların kültürden yararlanması sorunu var, şu var, bu var. İşte, o zaman, biz madde müzakeresi değil, ertelediğimiz madde müzakeresi değil, sorun tartışmasını yaşayacağız, dil sorununun tüm yansımalarını yaşayacağız, çocuk hakları sorununun tüm yansımalarını, başka maddelere yansımalarını, vatandaşlığın tüm yansımalarını yaşayacağız. Bakın, bir usul üretelim. Ürettiğimiz usul, Başkanımızın ifade ettiği gibi doğru usuldür, pratik usuldür, sümen altı etme usulü değildir. O maddeyi bu maddeyle birlikte görüşmek yanlış, yöntem olarak. Diyelim ki 50 tane sorun ertelendi, madde değil, maddenin sorunları ertelendi, b bendi, c bendi falan. Biz, en zorlu tartışmayı o dönemde yapacağız ve tartışmayı madde tartışması olarak değil, alan tartışması, sorun tartışması olarak yapacağız.

Arkadaşlar, bakın, biz aksi takdirde, meselenin başında böyle çok cafcaflı konularda boğulursak, süreci kendimiz bloke etmiş oluruz. Ben öze girmiyorum, içeriğe girmiyorum. Usulü doğru ürettiğimizi düşünüyorum ama açmazlar olabilir her zaman, açabiliriz. Burada madde birleştirmesi falan değil, kabul edilen maddenin ihtirazi kayıtları bir sorun katalogu oluşturacak, en sonunda da onları madde tartışması değil, sorun tartışması olarak değerlendireceğiz. Yeni anayasayı ya yapmış olacağız ya yapmamış olacağız ama usulden dolayı da başta bir zaman israfına düşmememiz gerektiğini düşünüyorum.

Arz ederim Başkanım.

BAŞKAN – Altan Bey, buyurun.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sevgili arkadaşlar, tabii bu tartışmalar lüzumlu ama belli bir noktadan sonra da sonuca gitmek lazım yani patinaj yapmamak için.

Biz bu çocuk hakları maddesine “kendi kültüründen yararlanma ve kendi kullanma” ibaresi konulmadığı takdirde bu maddenin bütününün anlaşılmayan maddeler kategorisine konulmasında ısrar ediyoruz. Meramımızı açık ve net ortaya koyalım.

İki, peki ne yapalım? Böyle olduğu zaman, aramızda daha önceden yaptığımız bir kural var, belirlediğimiz bir kural var. Bunu bu 27’nci maddeden sonraya koyalım. Yani sonuna atalım fakat şunu teklif ediyoruz, yani sanıyorum CHP de benzer şeyleri söyledi. Bu çocuk haklarında aramızda ittifak doğurmayan gerekçeleriyle 15 ve 17’nci maddedekiler aşağı yukarı aynı mevzular yani tekrar tartışacağız. Yoksa bir hafta bekledik, bir hafta sonra 15’inci maddeye geleceğiz, yine konuşacağız veya ondan bir gün sonra da 17’nci maddeye geleceğiz. Yani çok fazla, böyle, illa ısrarcı değiliz birleştirelim diye ama bu tartışmaları tekrar tekrar yapmak yerine, zaman kaybetmek yerine, bu aynı tartışmaları yapacağımız veya yapmamız muhtemel olan maddeleri arka arkaya konuşalım. Anlaşamadık, ittifak olmadı, sona bırakalım. Yani bundan dolayı bunu söylüyoruz, yoksa illa birleştirelim… Ama yok, derseniz ki “Tamam, 6’ncı maddede bir anlaşma olmadı, geçelim 7’ye” 15’e geldiğimiz vakit, geleceğiz, üç gün, beş gün veya altı gün sonra, neyse, bu tartışmalar tekrar olacak. İkisine de açığız. Yani 6’ncı maddeyi 28’e bırakmaya da varız, birlikte tartışmaya da varız ama tercihimiz birlikte tartışmaktan yana çünkü tekrar tekrar olmasın diye.

BAŞKAN – Tunca Hocam…

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkan, herhâlde sizler son derece dikkatli bir şekilde yönetiyorsunuz. Ben hiç içeriğe girmedim, hep teknik olarak usule yönelik, acaba nasıl hızlandırabiliriz çalışmayı diye bazı şeylerim olmuştu. Bir parantez içine almak, anlaşılabilen yerlerde anlaştığımızı kabul etmek veya bu da olmuyorsa bunu ertelemek.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ben de teknik konuştum zaten, hiç muhtevaya girmedim.

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Ama bu arada içeriğe yönelik herkes kendi tezini söyledi. Biz, Türkiye’de yaşıyoruz. Türkiye’de cereyan eden olaylardan burada bulunan herkes kendine göre etkileniyor ve onlardan bazı sonuçlar çıkarıyor. Yani burada hiç kimsenin bu konuda bir istisnası yok. Yani burada birileri bir şeylere çok dikkat ediyor, diğerleri de ondan gözden kaçırıyor diye bir şey söz konusu olmaz. Biz, katılım sürecinde karşımıza gelen sivil toplum kuruluşlarını dinledik. Bunların bazıları öyle taleplerle geldiler ki biz bu taleplere de dikkate ederek konumumuzu düzenlemek zorundayız. Yani etkileşim dediğimiz zaman, toplumda cereyan eden olaylar bu tek yönden olmuyor, onun dışında birtakım söylemler var, bize intikal ettirilen talepler var. Bunlara baktığımız zaman, bunların hepsini birlikte mütalaa edip değerlendirmemizi ona göre yapıyoruz.

İkinci dikkat etmemiz gereken bir nokta var: Herkes burada, siyasi partiler, tavırlarını net koysunlar. Anayasa’nın ilk 3 maddesi konusundaki tavrımız nedir? Eğer burada aramızda bir ihtilaf yoksa altındaki bütün maddeleri buna göre dizayn etmek zorundayız.

Benim söylemek istediğim bu efendim.

BAŞKAN – Evet, söylemek istediğim, usul belli olmayınca, şimdi nereden başlayacağım da ben neyi, nasıl yöneteceğim? Bir sıkıntıdır gidiyor, onun için…

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkan, çok net söyledik. Dedik ki: “Ya maddeyi parantez içine alırız. Bu kadar emek verdik, devam ederiz veya…”

BAŞKAN – Sizin söylediğiniz olarak, tamam ona…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Efendim, bizim de söylediğimiz net. Yani teknik olarak net bizim de söylediğimiz.

BAŞKAN – Mehmet Ali Bey, buyurun.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sanıyorum, bir sonuca doğru gidiyoruz gibi geldi bana. Zaten, biz eşitlik maddesiyle ilgili bir karar almıştık. “Eşitlik maddesindeki iki ibareyi de parantez içine alalım” dediğimizde, arkadaşlarımız dediler ki “Biz, o olmazsa maddenin tamamına karşıyız.” Biz dedik ki “En azından kişi hak ve hürriyetleriyle ilgili bölümün sonuna bunu erteleyelim, orada tekrar görüşelim.” Demek ki böyle bir yöntem başlangıçta öngörmüşüz. Şimdi, bunu da yine aynı yöntemle, bu 27’nci maddeden sonraya bırakalım, Altan Bey de aynı şeyi söyledi, aşağı yukarı Atilla Bey de aynı şeyi söyledi, biz de aynı düşüncedeyiz. Eğer Milliyetçi Hareket Partisinden arkadaşlarımız da aynı düşüncedeyse bunları 27’nci maddeden sonra tekrar görüşelim.

TUNCA TOSKAY (Antalya) – 27’den sonra…

MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Evet, 27’den sonra.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Başkanım, bir şey sorabilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Bizim, şu durumda, bu maddeyi 27’den sonraya ertelememiz demek, aynı zamanda 15’nci maddenin ve 17’nci maddenin de onlarla bağlantılı bir şekilde en sona, direkt, şu an bunu kabul ediyoruz?

MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Olabilir efendim. Onlar da ertelenebilir.

AYLA AKAT ATA (Batman) – 15 ve 17 de onlarla beraber erteleniyor.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Belki daha geniş bir zaman dilimi ayırırız onlara. Önemli konular onlar.

BAŞKAN – Müsaade ederseniz, şöyle: Şimdi, herkes bu konularda kim ne söyledi, dinledi. Bir düşünme imkânı olacak.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bir değerlendireceğiz bunları.

BAŞKAN – Kendi yönlerinden değerlendirecekler.

Danışman, uzman arkadaşlar var, belki onlar kendi yönünden kime hizmet veriyorlarsa, onlar şöyle olabilir diye belki alternatifler sunacak.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bizim partimizde bir komisyon var Başkanım, orada da tartışıyoruz.

BAŞKAN – Hatırlıyorsanız, biz başlangıçta yaşam hakkını temel hak ve özgürlüklerin sonuna bırakalım derken, sonradan zannediyorum Atilla Bey söyledi veya şey, “Oraya kadar bırakmayalım, şu siyasi haklardan evvel konuşalım.“ dendi. Dolayısıyla, şimdi bu konuşulanları konuşulmuş kabul ederek ihtilaf edilen nokta nedir? Tarafların görüşü nedir? Bunlar bilinerek 27’nci maddenin sonunda, önce belki yaşam hakkını konuşacağız, ondan sonra bu konuşulacak veya bu öne alınıp öteki konuşulacak. Böyle bir şey yapılıyor. Kaldı ki burada da tabii şurası kabul edilmezse maddenin tümünü kabul etmiyoruz diye beyanlarınız da geçti, yaşam hakkında da benzer bir durum var ama benim görebildiğim, bu çocuk haklarıyla ilgili olarak 12 fıkradan ibaret hususta bir 4’üncü maddede şey var, diğerleri konusunda bir…

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Konuşamadık onları daha.

BAŞKAN – Konuşamadınız.

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Orada kaldık, 4’te kaldık.

BAŞKAN – O zaman, bu madde epey üzerinde durulmaya müsait bir madde. O zaman, şöyle yapalım uygunsa.
O zaman bu madde epey üzerinde durulmaya müsait bir madde. O zaman şöyle yapalım, uygunsa, şimdi belli ki bu maddelerdeki hassasiyet nedir, uzman arkadaşlar da danışman arkadaşlar da burada dinlemiş oldular, onlar da bir kafa yorsun, icap ediyorsa sizler kendi partilerinizde de bu meseleyi bir tartışadurun. Yani bu çerçevede konuşulmuş oldu, kabul etmek veya etmemek olarak değil. 27’nci maddeden sonra buna tekrar döneceğiz demektir. Bu, aynı zamanda, şu 15 ya da 17’nci madde açısından da nelerin tartışılacağı bakımından da ip uçları veriyorum. O zamana kadar da herkes bir fikrî hazırlık yapsın.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, ben, CHP’yi anladım. Hâliyle basit bir meseleden bahsetmiyoruz, herkesin çok ciddi bir hassasiyet taşıdığı bir konu başlığı, madde başlığı. Şimdi bu durumda ben açıkçası ikna olmadım ki gideyim, MYK’mı ya da eş başkanlarımı ikna edeyim. Şimdi, bizim bu konu gündemdeyken ve tartışıyorken bunu en sona erteleyebiliriz ama bununla bağlantılı olan hükümleri gündemde birlikte tartışmamanın önündeki engel nedir bu konuda ikna olamadık yani.

BAŞKAN – Hayır, şöyle: Burada şu an bir ikna şeyi içerisinde değiliz.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Hayır, ikna etmeyelim. “Uzlaşmıyoruz” deyip geçebiliriz.

BAŞKAN – Bu ve arka arkaya olan birkaç maddede her partinin ne düşündüğünü herkes derli toplu öğrenmiş oldu. Yani probleminin poligon noktalarını, köşe taşlarını, köşe noktalarını öğrenmiş oldu. Bu çerçevede bir çalışma…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Başkanım, sözünüzü kesme durumunda kalmak istemiyorum ama bu durumda 15 ve 17’yi de direkt 27’nin sonuna mı attık?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, onu tartışacağız.

BAŞKAN – Onu tartışacağız.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Tartışacağız, anlaşamazsak onlar da ertelenecek.

BAŞKAN – Kaldı ki zaten, yazım komisyonu, anladığım kadarıyla bu altıncı fıkrada problem çıkınca diğer maddeler de konuşulmamış.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Çünkü efendim, Sayın Tan ifade buyurdular ki “Bu fıkra yok ise biz bu maddelerin hepsini yok hükmünde kabul ediyoruz.”

AYLA AKAT ATA (Batman) – Çünkü işin özü bu yani.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Şimdi, burada bir sıkıntı da şuradan oluyor: Efendim, tekraren maddeler var. Yani bakın şimdi, yukarıda dördüncü fıkradaki “kendi kültüründen yararlanma ve kendi dilini kullanma” Allah aşkına “kullanma” nedir yani? Bu, cebine koyup da gidip de pazara bir şey mi alacak? “Kullanma” dediğin vakit eğitim hakkı da giriyor, öğrenim hakkı da giriyor, her şey giriyor. Yani bizim 17’nci maddede getireceğimizin bundan farklı bir tarafı yok ki.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – İşte biz de diyoruz ki: Beraber tartışalım, daha kolay geçsin.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ne oluyor? Burada tartışıyoruz, aynı şeyi ifade ediyor 15’inci madde, eklemeleri var, orada tartışıyoruz. Yani tekraren gelmiş maddeler. Aslında özü aynı, bir madde var karşımızda.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Ana dilin kullanımı.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Kültürel kimlik, ana dilde eğitim.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet, işte tam da bunun için diyoruz ki: Birlikte tartışalım.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –Ana dilin öğrenimine biz karşı değiliz. Biz işin resmiyet safhasında düşüncemizi ifade ettik ama bunlar böyle, sanki sürekli diğer maddelerde de gelerek bir yorma, neticede yorulacağız artık bir yerde ama yok böyle bir şey. Bu noktadaki tavrımız bizim kesindir.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Ben açıkçası bu kadar erkek egemen bir fiilde bulunmayacağım ama şunu söyleyeyim: Açıkçası, Başkanım, önemli bir şeyden bahsediyoruz. Şimdi, bizim elimizde bu konuyla ilgili düzenlemeler yok mu 82 Anayasası’nda? Var. bununla ilgili uluslar üstü sözleşmelerde düzenlemeler yok mu? Var. Bundan yola çıkarak bir hani 4’üncü maddeye eklediğimiz başta işte kullanım ve kültürel hakların kullanımı, dilin kullanımıyla ilgili bir düzenlemeyi öngördük ama şu vardır: Bu, direkt bizim katalogumuzda yer alan 15 ve 17’nci maddelerle de ilgilidir. O zaman birlikte değerlendirip birlikte tartışmak gerekiyor. Bugün, yarın, öbür gün, bunları hep ortak değerlendirmek lazım. Yoksa ertelenen bir sorun, “O maddeye gelince bir daha tartışırız.” demek, bizim açımızdan eğer tartışmanın sonucunda bir verim arz etmeyecekse tamam, son ertelenebilir.


Yüklə 152,18 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin