Bilgi ve Güvene Dayanmak
Ulemanın sözün manasını anlama ve yorumlama metoduna dair özellikler arasında saydığı bir özellik de, sözün delaletindeki belirsizliği gidermek için birtakım karinelerden yararlanmada kesin öğelere veya bir tür güven sağlayıcı unsurlara dayanmaktır. Gerçek müfessirlerden nakledilmiş rivayetlerde de ilimsiz Kur’an tefsiri ve onun hakkında konuşmak menedilmiştir. Bunun örnekleri aşağıdadır:
- Vehb b. Vehb Karaşi şöyle der: (İmam) Sadık (a.s) babası (İmam) Bâkır’dan, o da babasından (İmam Seccad, aleyhisselam) şöyle rivayet etti: Basra halkı (İmam) Hüseyin b. Ali’ye yazdıkları mektupta “samed”in manasını Hazret’e sordular. Onlara verdiği cevapta şöyle dedi:
بسم الله الرحمن الرحیم. اما بعد فلا تخوضوا فی القرآن و لا تجادل فیه و لا تتکلموا فیه بغیر علم. فقد سمعت جدی رسول الله صلی الله علیه و آله یقول من قال فی القرآن بغیر علم فلیتبوا مقعده من النار 395
“Bismillahirrahmanirrahim. Kur’an hakkında sohbete boğulmayın. Onun hakkında tartışmaya girmeyin. Onun hakkında ilimsiz konuşmayın. Çünkü dedem Allah Rasülü’nün şöyle buyurduğunu işittim: Her kim Kur’an hakkında ilimsiz konuşursa kendine ateşte bir yer hazırlasın.”
Bu rivayetin, ilimsiz olarak Kur’an’ın manası üzerine konuşmanın caiz olmadığına delaleti hem İmam Hüseyin’in (a.s) dilinden, hem de Nebiy-yi Ekrem’in (s.a.a) hadisiyle açıkça ortadadır. Zan ve ihtimal içeren şeylere dayanarak tefsir yapmak da hiç tereddütsüz Kur’an’ın manası üzerine ilimsiz konuşmanın örneklerindendir.
Ebi Cafer’den (a.s) şöyle rivayet edilmiştir:
عن ابی جعفر علیه السلام ان اناسا تکلموا فی القرآن بغیر علم و ذالک ان الله یقول هُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ
Hiç şüphe yok Kur’an hakkında ilimsiz konuşan insanlar, “Sana kitabı indiren O’dur. Onun bir kısmı kitabın anası olan muhkem ayetlerdir. Diğer kısmı ise müteşabihlerdir. Kalplerinde eğrilik bulunanlar fitne çıkarmak ve tevilini aramak için onun müteşabihlere uyarlar. Oysa onun tevilini Allah ve ilimde derinleşmiş olanlardan başkası bilmez.”396 ayetinde kınanmış kimselere örnek sayılmışlardır.397 Yani onlar, kalplerinde yamukluk bulunan, müteşabih ayetleri takip eden ve ilimsiz onun tevilini talep eden fertlerin ta kendileridir. Müteşabih ayetlerin manasını muteber olmayan zan ve ihtimale dayalı şeylerle tayin etmenin Kur’an hakkında ilimsiz konuşma örneklerinden kabul edildiği gayet açıktır.
- Zeyd Şehham şöyle der: Katade b. Deame, Ebu Cafer İmam Bâkır’ın (a.s) yanına geldi. (İmam) buyurdu ki:
“Ey Katade, sen Basra halkının fakihi değil misin?” Dedi ki: “Öyle farzediyorlar.” Ebu Cafer (a.s) şöyle buyurdu: “Bana Kur’an’ı tefsir ettiğin haberi ulaştı.” Katade cevap verdi: “Evet”. İmam (a.s) ona şöyle buyurdu: “Onu ilimle mi tefsir ediyorsun, yoksa cehaletle mi?” Dedi ki: “Hayır, ilimle.” Ebu Cafer (a.s) şöyle buyurdu: “Madem onu ilimle tefsir ediyorsun öyleyse sen, o kişisin (yani olduğunu düşündüğün mertebedesin). O zaman sana bir şeyler sorayım.” Katade “Sorun” dedi. İmam (a.s) Kur’an’ın bir ayetinin manasını sorduktan ve o da yanlış cevap verdikten sonra İmam onun yanlışına dikkat çekerek şöyle buyurdu: “Vay haline ey Katade, eğer Kur’an’ı kendi kafana göre (kendi reyinle ve hoşuna giden şekliyle) tefsir ediyorsan hiç şüphen olmasın (hem kendin) helak olmuşsun ve (hem de seni dinleyenleri) helaka sürüklemişsin demektir. Eğer (Kur’an için beyan ettiğin manayı) birtakım (müfessir) kişilerden almış olsan bile (yine de) helak olmuş ve helaka sürüklemiş sayılırsın... Vay haline ey Katade, Kur’an’ı sadece kendisine hitap edilmiş olan anlayabilir.”398
Bu rivayet, caiz olan tefsirin sadece ilimle yapılan tefsir olduğunu ortaya koymaktadır. İlmi temel almayan tefsir, ister müfessirin kendi reyiyle ve hoşuna giden biçimiyle olsun, ister başka müfessirlerin görüşlerine göre olsun helaka yolaçacak tefsirdir.
Sonuç
Şu ana kadar nakledilenlerden çıkan sonuç şudur ki ulemanın sözün manasını anlama ve yorumlamada izlediği usül, gerçek müfessirlerin, yani Peygamber ve Masum İmamların da (a.s) teyid ettiği şeydir. Ulemanın ve örfün, sözün anlamındaki kapalılığı gidermek için belirsizliği kaldıracak her karine ve delilden yardım aldığı, hatta söyleyenin maksadını anlamak için yakın ve uzak tüm karineleri araştırmayı ve onları dikkate almayı gerekli gördüğü gözönünde bulundurulursa denebilir ki kapsayıcı içtihadi tefsir ekolü, gerçek müfessirlerin onayladığı ekoldür.
Dostları ilə paylaş: |