Tevhid Akidesi 4 İmanın Rükünleri 4



Yüklə 0,84 Mb.
səhifə12/27
tarix09.01.2019
ölçüsü0,84 Mb.
#94138
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   27

Ahiret Gününe İman

Ahiret gününe inanmak, iman esaslarından biridir. Mümin, Allah'ın ve peygamberinin haber verdiklerine ina­nır. Bu başlık altında şu konular zikredilebilir:

Ölüm anında ruhun yakalanması, ölümden sonra ka­birdeki azab veya nimetler, yeniden dirilme, insanların toplanması, ahiret meydanına yayılmaları, amel defterleri, hesaba çekilme, mizan, havuz, sırat köprüsü, cennet, ce­hennem ve ahiretle ilgili diğer olaylar. Şimdi bunları ince­leyeceğiz. 50
1) Ölüm Meleği ve Ruhların Yakalanması
Şüphe yok ki Allah, hayat veren ve öldürendir. Allah şöyle buyurur: "Hükümranlık elinde olan Allah yücedir ve o herşeye Kadiredir. Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için, ölümü ve dirimi yaratan O'dur. O, güç­lüdür, bağışlayandır." (Mülk 1,2)

Yine Allah: "Dirilten de öldüren de Allah'tır. Al­lah işlediklerinizi görür. (Al-i İmran 156)

"Allah, öleceklerin ölümleri anında ruhlarını alır."(Zümer 42)

Fakat Allah'ın hikmeti ruhların teslim alınması göre­vini, kendine yakın kıldığı meleklerinden birine vermiştir. Nitekim yine onun hikmeti, çeşitli yaratıkların varlığını görünen sebeblere bağlamıştır. Halbuki o sebeplerin etkin­likleri sadece O'nun iradesine bağlıdır. Şöyle buyurur: Ey Muhammedi De ki: "Size vekil kılman ölüm meleği ca­nınızı alacak,sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.". (Secde 11)

Büyük müfessir Mücahid'den şöyle dediği nakledilir: "Ölüm meleğinin önünde dünya, insanın önündeki sa­han gibidir. Dilediği yerden alır. Alimlerin çoğunluğu­nun görüşüne göre; ölüm meleği (Azrail)'in bu işi yap­masında ona yardımcı olması için Allah, başka melek­leri de görevlendirmiştir." (Tefsiru Kurtubi 14/94)

Allah şöyle buyurur: Artık birinize ölüm gelince el-çilerimiz,bir eksiklik yapmaksızın onun canını alırlar. (Enfal 61)

Kurtubî, bu ayetin tefsirinde şöyle der: Allah, ölüm meleğini yarattı, o melek vasıtasıyla ruhları teslim almayı ve bedenlerden çekip çıkarmayı da yarattı.

Allah o melekle beraber olan, onun emriyle aynı işi yapan bir melek ordusu da yaratmıştı. Allah şöyle buyu­rur: Melekleri inkar edenlerin canlarını alırken bir gör-seydin! (Enfal 50)

Ve yine Allah: Elçilerimiz onun canını alırlar. (En'am 61) buyurur.

Allah, herşeyi yaratan, her işi gerçekten yapandır. Şöyle buyuruyor: Allah, öleceklerin ölümleri anında, öl-meyeceklerin de uykuları esnasında ruhlarım alır. (Zü-mer 42)

Başka bir ayette: Ölüm ve hayatı yaratan O'dur.(Mülk 12)

O, diriltir ve öldürür. (Al-i İmran 156) buyurur.

Ölüm meleği (Azrail) ruhu yakalar, yardımcıları insa­nı hazırlar Allah da ruhu çıkarır. 51
2) Kabir İmtihanı ve İki Meleğin (Mürker-Nekir) Sorgulaması
Bu konuda birçok hadis mevcuttur.

a) Buharı ve Müslim'de Esma (r.a.)'dan rivayet edil­miştir: "Birgün peygamberimiz sahabeye güneş tutulma­sından dolayı namaz kıldırdı. Sonra halka hitab etti. Evve­la Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu: Bundan sonra, cennet ve cehenneme kadar (evvelce) bana gösterilmemiş hiçbir şey kalmadı ki bu maka­mımdan görmüş olmayayım. Bana vahy olundu ki siz kabirlerde Deccâl (yüzünden) çekilecek imtihanlara benzer, yahut ona yakın bir imtihan geçireceksiniz. (Kabre girmiş olan) Herhangi birinize gelinecek de ona: Bu adam hakkındaki bilgin nedir? diye sorulacak. Mü'min yahut yakın sahibi olan kimse: O zat, Muham-med'dir. O, Allah'ın Rasûlü'dür. Bize açık delillerle hi­dayet getirdi. Biz de davetine icabet ve itaat ettik, diye­cek. Sonra o kimseye: Sen uyu. Yat da rahatına bak. O zata inandığına şüphemiz kalmamıştır, denilecek. Yok eğer münafık ise yahut kalbinde şüphe varsa o soruya karşı: Ben ne bileyim? İnsanlardan işittim, bir şeyler söylüyorlardı, ben de söyledim, cevabını verecek. (Sahih-i Müslim 111/81)

b) Yine Buhari ve Müslim'de Enes b. Malik'den riva­yet edilmiştir. Peygamberimiz buyurdular ki: "Kul kabri­ne konulup da arkadaşları geri dönüp gittikleri zaman -ki ölü,bunlar yürürken ayakkabılarının seslerini mu­hakkak işitir- ona (Münker ve Nekir) adlı iki melek gelir. Bunlar ölüyü oturturlar ve ona: Şu kişi hakkında ne diyorsun? diye sorarlar. Eğer mü'min ise; Onun Al­lah'ın kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet ederim, diye cevap verir. Bunun üzerine ona: Cehennemdeki otura­cak yerine bak! Allah cehennemdeki bu oturan yerini senin için cennetten bir oturak yeri ile değiştirdi, deni­lir. Allah'ın peygamberi: "O mü'min cehennem ve cennet­teki iki makamını birden görür." buyurdu. Kabirdeki mü­nafık veya kafir ise soruya cevaben: Ben ne bileyim! İn­sanlar birşeyler söylüyorlardı, ben de söyledim, der. Ona: Tabi bilemezsin, zaten okumazsın da! der, Melek­ler tarafından demirden çekiçlerle dövülmeye başlanır. Öyle çok bağırır ki insan ve cinlerden başka bütün mahlukat onu işitir. (Sahih-i Müslim 8/394)

c) Yine Buhari ve Müslim'de Bera b. Azib'den riva­yet edilmiştir. Peygamberimiz buyurdu: Mü'min kabirde oturtulunca gelen (melek) gelir. Mü'min Allah'tan baş­ka ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun Rasûlü ol­duğuna şehadet eder. İşte bu, Aziz ve Celil olan Al­lah'ın: "Allah, iman edenlere dünya hayatında da âhi-rette de o sabit sözde daima sebat ihsan eder..." ayetin-deki sabit sözün gösterdiği manadır. (Sahih-i Müslim 8/396)

Diğer sahih hadislerde de kabre konan mü'minin,ölüm meleğine, doğru cevaplar verdikden sonra kendisi için cennette bir yer hazırlanacağı ve cennetten bir kapının ona açılacağı belirtilir. Kafirlerin de ruhları, melekler tara­fından dünya semasına getirilir ve kapının açılması istenir, fakat açılmaz. Konunun devamında peygamberimiz (sav) şu ayeti okur: "Onlara göğün kapıları açılmaz, deve iğ-nenin deliğinden geçmedikçe cennete de giremezler. (A'raf 40)

Sonra Allah meleklere şöyle buyurur: Onu en al­çak yerdeki "Siccin"e ("Siccin" hakkında Mutaffifin su­resi 7, 8, 9 ayetlerde şöyle buyurulur; "Allah'ın buyurdu­ğundan dışarı çıkanlar muhakkak siccin adlı deftere yazı­lır. Siccinin ne olduğunu nereden bilirsin? O yazılmış bir kitaptır") yazın!"

Sonra o kafirin ruhu yere doğru atılır. Peygamberimiz şu ayeti okudu: "Allah'a ortak koşan kimse, gökten dü­şüp de kuşların kaptığı veya rüzgarın bir uçuruma at­tığı şeye benzer.". (Hacc 31)

Sonra kafirin cesedine ruhu iade edilir ve iki melek gelip onu oturturlar ve ona şöyle derler: Rabbin kim? o da: (Şaşkınlıktan) Ha! Hah! Bilmiyorum, der. Sonra melekler ona: Size gönderilen adam (peygamber) kim? derler. O da: Ha! Hah! Bilmiyorum, der. Sonra gökten biri bağırır: Ya­lan söylüyorsa (kabrini) cehennemden döşeyin ve ona ce­hennemden bir kapı açın! Böylece ona cehennemden şid­detli bir hararet gelir, kabri daralır, kaburga kemikleri bir­birine geçer, o kafire çirkin yüzlü, kötü elbiseli, pis kokan bir adam gelir ve ona: Başına gelen bu kötü durumla seni müjdeliyorum. Sana vaad olunan gün, işte bu gündür, der. O da ona: Sen kimsin? Yüzün kötü bir şey getirenin yüzüne benziyor, der. O da: Ben senin kötü amelinim, der. 52
Kabir Azabı veya Kabirdeki Nimetler
Kabirde insanların karşılaşacağı azab veya nimetler hakkında Kur'an'dan ve sünnetden çeşitli deliller vardır. Kur'an'daki ayetlerde Allah (cc) şöyle buyurur:

a) "Bu zalimleri can çekişirlerken melekler ellerini uzatmış, "Canlarınızı verin, bugün Allah'a karşı hak­sız yere söylediklerinizden ötürü alçaltıcı bir azabla ce­zalandırılacaksınız.", derken bir görsen!" (En'am 93)

b) "Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vura­rak canlarını alırken durumları nice olur?" (Muham-med 27)

c) "Melekler, inkar edenlerin yüzlerine ve sırtları­na vurarak, "Yakıcı azabı tadın" diyerek canlarını alır­ken bir görseydin!" (Enfal 50)

İbn Hacer bu konuda şöyle der: "Can alırken veri­len azab her ne kadar definden önce ise de kıyamet ön­cesi azablardandır ve bu tür azabların kabir azabın­dan sayılması, bu azabların büyük bir bölümünün ka­birde meydana geliyor olmasındandır." (Fethül-Bâri III /180)



d) "Kötü azab Firavun'un adamlarını sardı. Onlar, sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı gün, "Firavun'un adamlarını azabın en ağırına sokun." de­nir." (Mü 'min 45,46)

Bu ayet iki türlü azaba işaret eder:



1) "Onlar sabah akşam ateşe sunulurlar.".

2) Kıyamet çattığı gün, "Firavun'un adamlarını aza­bın en ağırına sokun" denir. İkinci tür azab birinciye atıf

yolayla bağlanmıştır. Bu tür bağlanma değişik olmayı ge­rektirir. Bu şekilde iyice bilinmiş oluyor ki sabah, akşam sunuldukları ateş, kıyamet günü sunulacakları ateşten baş­ka bir ateştir. O halde birinci tür azab onlara Ölüm ile yeni­den dirilme arasında gelecek olan kabir azabıdır.

Sünnete gelince:

Kabir azabı veya nimetleri hakkında birçok hadisi şe­rif mevcuttur.



a) Buhari, Müslim ve diğer hadis imamları İbn-i Ab-bas'ın şöyle rivayet ettiğini belirtirler: Rasûlüllah (s.a.v.) i-ki kabrin yanına uğradı ve şöyle buyurdu: "Dikkat edin. Bunlar muhakkak azab olunuyorlar. Hem de büyük bir şeyden dolayı azab olunmuyorlar. Onlardan biri koğuculuk yapardı. Diğeri ise sidiğinden çekinmez, sa­kınmazdı." (Müslim 1/361)

b) Buhari, Müslim ve diğer hadis imamları Abdullah b. Ömer (r.a.)'mn şöyle rivayet ettiğini naklederler: Rasû­lüllah şöyle buyurdu: "Kişi Öldüğü zaman sabah akşam oturacağı yer kendisine arzolunup gösterilir. O kimse cennet ehlinden ise ona cennet, cehennem ehlinden ise cehennem gösterilir. Sonra kendisine: İşte burası, kıya­met günü gönderileceğin oturak yerindir (karargahın­dır) denilir.". (Müslim 8/392)

c) Müslim de Zeyd b. Sabit'ten şu hadis nakledilir. Peygamberimiz sahabeye şöyle buyurdu: Cehennem aza­bından Allah'a sığınınız! Sahabe de: Cehennem aza­bından Allah'a sığınırız, dediler. Peygamberimiz: "ka­bir azabından Allah'a sığınırız." dedi. Sahabe de: Ka­bir azabından Allah'a sığınırız." dediler. Peygamberimiz: Gizli olan ve açıktan olan bütün fitnelerden Al­lah'a sığınınız! buyurdu. Sahabe de: Gizli olan ve açık­tan olan bütün fitnelerden Allah'a sığınırız, dediler.

İşte, her insanın, kabre defnedilsin veya edilmesin öl­dükten sonra sorguya çekileceğine Ehl-i Sünnet ve'lCe-ma'at ittifak etmiştir. Kabre defnedilemeyen kişiyi ister yırtıcı hayvanlar yesin ister yanıp kül olsun ve toz halinde külü havaya dağılsın, ister denizde boğulsun hiçbirşey de­ğişmez. Kabirdeki azabı veya nimetleri hem ruh hem de beden bareberce tadarlar. (Akideni'1-İslamiyye 237)

Şayet, "bütün bu durumlarda ölmesine rağmen kişi nasıl sorguya çekilebilir?" diye bir soru sorulursa şöyle ce­vap verilir: İnsan bedeninin zerreleri, ister mezarda toplu bulunsun, ister boş bir arazide saçılsın isterse yırtıcı bir hayvanın midesinde parçalanmış olsun onları tekrar hayata geri çevirmek Allah'a da zor bir iş değildir. Her halükarda kişi, meleklerin sorgulamasından yorgun düşecek, kendisi­ne soru soran ve konuşan meleği görecektir. Bu meselenin çözüm şeklini öğrenmek için merak edilecek bir durum yoktur. Çünkü ölüm sonrasının hakikatleri başka bir siste­me göre programlanmıştır. Şu anda yaşayan canlıların gör­düğü şu alemden ve sistemden tamamen farklıdır.

Bu meselenin açıklanmasında Gazali şöyle diyor: Bu göz, ruhlara mahsus gaib aleminin işlerini -ki ahiretle ilgi­li konularda gaib alemiyle ilgilidir, gözlemlemeye elverişli değildir. Sahabe-i kiramı görmez misin? Cibril (a.s.)'in in­diğine onu görmedikleri halde nasıl inanıyorlardı? Pey­gamberimizin de O'nu gördüğünü nasıl tasdik ediyorlardı? Eğer bunlara inanmıyorsan, meleklere ve vahye olan ima­nının esaslarını düzeltmek, yapacağın en önemli iştir. Eğer buna inanıyor ve Peygamberimizin diğer insanların göre­mediği şeyleri görebileceğine ihtimal verebiliyorsan aynı şey ölü hakkında neden olmasın!...

El-Akîdetü't-Tahaviyye şârihi kitabında şöyle diyor: "İnsanların durumlarına göre kabirde azab görecekleri ve­ya nimetlenecekleri ve iki meleğin sorgulaması, Peygam­berimizden nakledilen birçok haberlerde sağlam bir şekil­de tesbit edilmiştir. Meselenin bu şekilde tesbit edildiğine inanmamız ve iman etmemiz gerekir. Bunun şekli hakkın­da da konuşmayız, çünkü bunun keyfiyyetini anlayamaz ve akla bu dünyada iken bu konuda bir bilgi de verilme­miştir. İslâm, akim hiçbir şekilde hayal edemeyeceği şey­leri insanlara sunmaz. Fakat bazen insan aklını hayrete dü­şüren, şaşırtan konuları gündeme getirebilir. Öldükden sonra ruhun bedene dönmesi de bu dünyada aklın normal olarak bileceği şeylerden değildir. Bu dönüş, dünyada alı­şılagelmiş dönüşden farklı bir şekilde meydana gelir.

Ruh bedende her durumda değişik şekillerde bulunur:



1) Ruhun, ana karnındaki ceninde bulunma durumu.

2) Ruhun, insanın dünyaya geldikten sonra bedeninde bulunuşu.

3) Ruhun, insan bedeninde uyku halinde bulunma du­rumu.

4) Ruhun, Berzah aleminde (ölümle yeniden dirilme arası yaşanan alem) insanın bedeninde bulunma durumu. Ruh bu durumda her ne kadar bedenden ayrılsa bile, hiçbir ilişki kalmayacak şekilde tamamen ayrılmış sayılmaz. Berzah aleminde ruhun bedenle var olan ilişkisi özel bir durumdur. Kıyamet gününden Önce bedenin tam bir canlı olmasını gerektirmez.

5) Ruhun, cesetlerin yeniden diriltildiği bedende bu­lunuşu. Bu, ruhun bedende en kâmil bir şekilde bulunuşu­dur. Bu durumla, ruhun bedende bulunduğu önceki dört durum arasında bir orantı yoktur. Çünkü bu son durumda ruhun bulunduğu beden ölümü, uykuyu ve bozulmayı asla kabul etmez. Uyku, ölümün kardeşidir. Bunları düşünen kişiye birçok kapalı meseleler açık hale gelir.

Şu da bilinmelidir ki kabir azabı; Berzah alemi aza-bındandır. Çünkü her ölüm, eğer azaba müstehak ise mut­laka o azabdan hissesine düşene ulaşacaktır. Bu kişi kabre defnedilsin veya yırtıcı hayvanların yemesiyle veya yanıp kül olması ve havaya saçılmasıyla veya asılmasıyla veya denizde boğulması sebebiyle defnedilmemiş olması du­rumları aynıdır. Bu durumlardaki kişinin ruhuna ve bede­nine kabirde bulunan kişiye olduğu gibi aynı azab ulaşır. Ve yine aynı şekilde meleklerin karşısında oturtulması, ke­miklerinin birbirine geçmesi ve diğer şeyler hadislerde an­latıldığı gibi aynen uygulanır.

Peygamberimizin bu hadislerdeki maksadını, fazla aşırıya kaçmadan anlamak gerekir. Onun sözü, ihtimali ol­mayan şekillerde yorumlanamaz. Açıklamak istediği mak­sadı eksik bırakan yorumlar da yapılamaz.

Büyük alim İbn-ül, Kayyim el-Cevziyye şöyle der: "Ümmetin selefinin ve imamlarının görüşü şudur: İnsan ölünce ya nimetler içinde olur ya da azab içinde olur. Her iki durum da insanın hem bedeni hem ruhu için meydana gelir. Ruh bedenden ayrıldıktan sonra ya azab çeker ya da nimetlerden faydalanır. Ruh bazen bedene bitişir ve beden­de aynı şekilde ya azab çeker ya da nimetlenir. Sonra Bü­yük Kıyamet günü olunca ruhlar bedenlere tamamen iade edilir ve insanlar kabirlerinden kalkarak Rab.'lerine doğru yönelirler. Bedenlerin yeniden diriltilmeleri müslümanla-rın, yahudilerin ve hristiyanların fikir birliği ettikleri bir konudur. (Akidetü'l-İslamiyye 237) 53


Kıyamet Alametleri
"Es Sâ'at" kıyamet gününün isimlerinden biridir. Kı­yamet günü, çok büyük kainat olaylarının meydana geldiği bir gündür. O günde gökler dürülür, yer yüzü parçalanır, kainattaki maddî düzen dağılır. Bu olayın meydana gelece­ği zaman ve vakitle ilgili bilgiyi Allah (cc), peygamberler de dahil bütün insanlardan gizlemiştir. Kim olursa olsun hiçbir insanın ömründen geriye kalan süreyi bilmesine im­kân yoktur.

Allah (cc) şöyle buyurur: Ey Muhammed! Sana, kı­yamet saatinin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar, de ki:"Onu ancak Rabbin bilir, onun vaktini O'ndan başka belirtecek yoktur. Göklerin ve yerin, ağırlığını kaldıramayacağı o saat, sizlere ansızın gelecektir." Sen sanki Öğrenmişsin gibi sana soruyorlar, de ki: "Onu bilmek ancak Allah'a mahsustur, ama insanların çoğu bu gerçeği bilmezler." (A'raf 187)

Ve yine Allah şöyle buyurur: "Doğru sözlü iseniz bildirin bu azab sözü ne zamandır.", derler. De ki: "O bilmek ancak Allah'a mahsustur. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.". (Mülk 25, 26)

Diğer bir ayette de Yüce Allah: Ey Muhammed! Senden kıyametin ne zaman gelip çatacağını sorarlar. Nerde senden onu anlatması? Onun bilgisi Rabbine aittir, (Naziat 42, 43,44) buyuruyor.

Peygamberimiz bu durumu,üzerine ittifak edilen sa­hih bir hadiste Cibril'in "Kıyamet ne zamandır?" sorusuna verdiği cevapta şu şekilde açıklamıştır: "Sorulan kişi so­randan daha bilgili değildir."

Kıyamet kopmadan önce meydana gelecek bazı olay­lara "Kıyamet Alâmetleri" denir. Allah şöyle buyurur: "Onlar kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesini mi bekliyorlar? Şüphesiz onun alametleri belirmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar?" (Muhammed 18)

Kıyamet alametleri iki bölüme ayrılır.

a) Küçükal amerler,

b) Büyük alametler. 54
Kıyametin Küçük Alemetleri
Bu konuda birçok sahih hadis nakledilmiştir ki onlar­dan bazıları şunlardır:

1) Buhari, Müslim ve Tirmizi'de Enes (r.a.)'den şu şekilde nakledilmiştir: Peygamberimiz: "Ben ve kıyamet, şu iki parmak gibi gönderildim, buyurdu ve şahadet parmağı ile orta parmağını birbirine bitiştirdi. (Müslim

8/505)


Hadis peygamberimiz ile kıyamet arasında başka bir peygamberin gelmeyeceğini göstermektedir. Peygamberi­mizden sonra kıyametin kopması, zamanının yakın oldu­ğunu da gösterir.

2) Cibril hadisinde de Cibril (a.s.) Peygamberimize kıyametten sordu. Peygamberimiz de: "Bu meselede so-rulan sorandan daha bilgili değildir," buyurdu. Cibril de: "Öyle ise bana onun alâmetlerinden haber ver," de­di. Rasûlüllah: "Cariyenin sahibesini doğurması, (Diğer bir rivayet ise "sahibini doğurması" şeklindedir) yalın ayak, çıplak ve fakir olan davar çobanlarının bina yap­makta birbirleriyle yarış yapar olduklarını görmen-dir," buyurdu.

Bu hadisi Buhari ve Müslim Hz. Ömer vasıtasıyla nakletmişlerdir.

Cariyenin sahibesini doğurmasının anlamı; evlatların anne-babaya itaatsizliklerinin artması, çocuğun annesine, efendinin cariyesine yaptığımız amele gibi söverek, döve­rek ve hizmet ettirerek ihanet etmesidir. (Fetu'1-Bâri U/293)

3) Buhari'de Ebu Hureyre (ra)'den şu hadisi nakleder. Peygamberimiz şöyle buyurdu: "İki büyük (İslâm) ordu­su birbirleriyle harp etmedikçe kıyamet kopmayacak-tır. Bu iki camianın ikisinin de davaları bir olduğu ikisi de İslâm ve hak iddiasında bulundukları halde arala­rında büyük bir harp olacaktır. Otuza yakın bir takım yalancı Deccâllar türeyip hepsi de Allah'ın Rasûlü ol­duğunu iddia etmedikçe kıyamet kopmaz. İlim (ehli) alınmadıkça, zelzeleler çoğalmadıkça, zamanın bereke­ti gitmedikçe, çeşitli fitneler ortaya çıkmadıkça, Here (öldürmek) çoğalmadıkça kıyamet kopmaz. İnsanların malları o kadar çoğalır ve bollaşır ki zengin zekatını verecek birisini bulup ona zekat borcunu vermeye te­şebbüs edince verilen kişi: "Benim ona ihtiyacım yok" diyerek onu geri çevirir. İnsanlar bina yapmakta yarısırlar. (Belalar çoğaldığından) bir adam birinin kabri­nin yanından geçerken: "Keşke ben de orada ölü olsay­dım" der. Güneş batıdan doğar. İşte o zaman bütün in­sanlar iman ederler fakat o an, daha önce iman etme­miş veya imanıyla bir hayır kazanmamış kişilerin ima­nının hiçbir fayda vermeyeceği bir andır. Kişi sağmal devesini sağarken sağılan süt, süt kabının ağzına ulaş­madan kıyamet elbette kopar. İki kimse elbise alışverişi yaparken alışverişi henüz bitirmemiş oldukları halde kıyamet elbette kopar. Kişi kendi su havuzunu düzel­tirken henüz oradan çıkmadan kıyamet kopar. Yiyece­ğini azgına götürür, onu yemeden kıyamet elbette ko­par. (Müslim 8/507)

Hadiste geçen bazı kelimelerin açıklamaları şöyledir: İki büyük ordu; Hz. Ali ve Hz. Muaviye'nin ordusu­dur. Deccâllar gönderilir demek, Deccâllar ortaya çıkar, demektir. İlim alınır demek, din alimleri ve Allah davetçi-lerinin ruhları alınır, demektir. Zaman yaklaşır demek, uzak mesafeler kısa sürede katedilir, demektir. Nitekim günümüzde uzay gemileri, uçaklar, arabalar vapurlar, ge­miler, trenler ve benzeri vasıtalar bu konuda birer örnek teşkil edebilir. Başka bir yorum olarak da şu şekilde den­miştir: Bundan maksat, zaman dahil herşeyden bereketin kesilmesi demektir. Bir yıl bir ay gibi bin ay bir hafta gibi, bir hafta bir gün gibi,bir gün bir saat gibi. Herç çoğalır de­mek; siyasi, iktisâdi, toplumsal ve diğer konularda ortaya çıkan bunalım ve entrikalarda, öldürmek ve anarşinin ço-ğalımı demektir. Sağmal deve, sütü çok deve demektir.



4) Buhari ve Müslim'de Ebu Hureyre rivayetiyle şu hadis zikredilmiştir. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: "Müslümanlarla Yahudiler arasında çok kanlı bir savaş olmadıkça kıyamet kopmaz. O savaşta Müs­lümanlar Yahudileri tamamiyle kırıp öldürürler. (Bu Yahudi mahvı o kadar umumi olur ki) hatta bir Yahudi taş veya bir ağaç arkasına saklanır, sonra o taş veya ağaç: Ey Müslüman! Ey Allah'ın kulu! Şu arkamda saklanan kimse bir Yahudidir. Gel de onu Öldür, der. Garkad ağacı müstesnadır. Çünkü o yahudi ağacı çeşi-dindendin (Müslim 8/457)

5) Buhari'de yine Ebu Hureyre rivayetiyle şu hadis zikredilir: Bir adam Peygamberimize: "Kıyamet ne zaman kopacak?" diye sordu. Peygamberimiz de: Emanet zayi edildiği zaman kıyameti bekle! buyurdu. Adam: Onun zayii nasıl olur? diye sordu. Peygamberimiz: İş (idare) e-hil olmayana verildi mi kıyameti bekle! buyurdular. 55


Yüklə 0,84 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   27




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin