Temmuz: Peki bizim programımızda devrimci bir çalkantı dönemi için üretimin kontrolü vb. üzerine bir şeyler olmayacak mı?
Cihan: Şu ana kadarki tartışmalarda bu sorunun yanıtı yeterli açıklıkta zaten var. Programın bununla bir alakası olabilir mi? Bir program genel devrim sürecinin kendine özgü geçici özel durumlarına değil, fakat temel ilişkilerine ve eğilimlerine yer verir. Bundan ötesi tümüyle duruma göre değişen taktikler alanıdır. Bu alanın ise programda yeri olamaz. Devrimci bunalım anlarında iktidarı nasıl ele geçireceğimize ilişkin olarak göstereceğimiz geniş bir esneklik alanı bu.
Örneğin biz, işçi sınıfının iktidarı tek başına ele geçirmesini programatik ve stratejik hedef olarak net bir biçimde formüle eder, bunun için her türlü çabanın azamisini harcarız. Ama öyle özgün durumlar doğar ki, küçük-burjuvazinin sol kanat temsilcileri ile ittifak içerisinde iktidarı alma yoluna da gideriz. Bakarız, işçi sınıfının ve emekçilerin belli bir kesimine de onlar hakim ve bizim yürüdüğümüz yola girmeye eğilimliler. Bu durumda biz onları kendi doğrultumuzda etkileyebiliriz. Tarihin bizim karşımıza böyle durumları çıkaramayacağını nereden bilebiliriz ki? Ekim Devrimi bir sosyalist devrim, proleter devri(162)min klasik bir örneği. Ama unutmayalım, iktidar Sol Sosyalist Devrimcilerle birlikte alınmıştır, iktidar gücü bir süre için köylülüğünün devrimci temsilcileriyle paylaşılmıştır. Bunlarla birlik ve ittifak sağlanamasaydı eğer, büyük kentlerde alınmış iktidar büyük bir ihtimalle bir süre sonra gerisin geri kaybedilirdi. İktidar sadece meşruiyetini değil, siyasal gücünü de bu ittifaktan alıyor, o an ve bir dönem için. Ama ittifakın hakim ve önder gücü, yani proletaryanın devrimci temsilcileri olarak Bolşevikler, daha sonra o aynı köylü kitlelerine Sol Sosyalist-Devrimcileri aşarak hakim oluyorlar. Şunu da eklemiş olayım; ittifakı bozan hiç de Bolşevikler değil, fakat devrimci iktidar sürecinin güçlükleri karşısında kaçınılmaz olarak yalpalayan Sol Sosyalist-Devrimciler...
Tartıştığımız sorunla ilgili olarak, Komünist Enternasyonal Üçüncü Kongresi’ndeki Taktik Üzerine Tezler’in 5. maddesi var. “Kısmi mücadeleler ve kısmi talepler" başlıklı bölüm. Başlık bile çok şey anlatıyor. İlk cümle şöyle: “Komünist partiler ancak mücadele içinde gelişebilir." Bu, budur işte. Yığınların kısmi iktisadi ve siyasal istemleri uğruna mücadele vermediniz mi, yığınlarla mücadele içinde buluşmayı ve birleşmeyi de başaramazsınız, dolayısıyla da gelişip güçlenemezsiniz. “Eğer komünistlerin ileri sürdüğü talepler geniş proleter kitlelerin acil ihtiyaçlarına uygun düşüyorsa ve eğer kitleler bu talepleri karşılanmadığı taktirde hayatlarını sürdüremeyeceklerine inanıyorlarsa, bu talepler için mücadele iktidar mücadelesi için çıkış noktası haline gelecektir.” (Geçiş Programı'nın Ekler bölümü içinde, Kardelen Yayınları, s.57-58 -Red)
Bütün mesele tam da kısmi talepler uğruna mücadeleyi temel hedefler uğruna mücadeleye, yani iktidar mücadelesine doğru ve başarılı bir biçimde bağlamaktır. Reddettiği ne? Reddettiği, sosyal-demokrasinin kapitalizmin islah edilmesi anlamına gelen asgari program anlayışı. Bu program günümüzde gerçek bir karşı-devrimci aldatmaca haline gelmiştir, bu bir(163)kapitalizmi islah etme programıdır, diyor sözkonusu bölüm. “Komünist partilerin görevi, bu somut talepler etrafında gelişen mücadeleleri ileri taşımak, derinleştirmek ve birbirleriyle bütünleştirerek", proletaryanın iktidar mücadelesine bağlamaktır... Bütün problem de bu zaten.
“Bu türden kısmi taleplerin ileri sürülmesine yapılan itirazlar, kısmi talepler etrafındaki kampanyaların reformist olduğu suçlamaları, devrimci eylemin temel koşullarını anlayamamış olmanın bir belirtisidir. Bazı komünist grupların sendikalara katılmaya ya da parlamentoyu kullanmaya karşı çıkmaları tam da bunun sonucudur. Sorun, nihai amacı proletaryaya ilan etme sorunu değil, proletaryayı nihai amaç uğruna mücadeleye yöneltecek tek yol olan pratik mücadelelerin yoğunlaştırılması sorunudur.” (age., s.59-60)
İşte meselenin özü ve esası. Bunlar açık politik gerçekler gibi görünüyor, oysa mesele göründüğü kadar basit değil gerçekte. Stratejik hedefi doğru tanımlayacaksınız ki, gündelik mücadeleleri de doğru bir biçimde ve başarıyla ona tabi kılabilesiniz. Örneğin anti-emperyalist mücadele burjuva demokratik bir mücadeledir, milli burjuvazi de bu mücadelede belli sınırlar içerisinde yer alır dediğiniz zaman, böylece daha baştan doğru devrimci perspektifi yitirmeyle yüzyüze kalırsınız. Dolayısıyla her türlü devrimci taktiğin en temel, olmazsa olmaz önkoşulunu yitirmiş olursunuz.
Temmuz: Komünist stratejinin ve taktiğin esas görevleri Komintern’in ‘28 Programı’nda var. Bizim programımızda böyle bir bölüm ihtiyaç değil mi?
Cihan: Taktik ile strateji bağlantısına ilişkin kapsamlı bir açıklamadır o, programla ilgili bir şey değil. Komünist Enternasyonal programının bir dünya partisi programı olduğunu, bundan gelen çok kendine özgü bir yapısı ve tekniği olduğunu unutmayalım. Bunu unutursak içinden çıkılmaz karışıklıklara düşeriz. Bir dünya partisi programı, en gelişmiş bir kapitalist-(164)emperyalist ülkeden en geri bir sömürgeye kadar, farklı koşullar içinde bulunan ülkelerdeki mücadelenin stratejik ve taktik esaslarına ancak böyle, yer yer ayrıntılara inen açıklamalarla, yanıt verebiliyor. Dikkat ederseniz, uzun uzun, çok değişik durumlarda ve dahası farklı gelişme aşamasındaki ülkelerde, taktiğin nasıl kullanılacağını açıklıyor. Biz dünyanın karmaşık çehresi için değil, belli bir ülke için bir programı tartışıyoruz. Bu nedenle bizim programımızda böyle açıklamalı bölümlere ihtiyaç yok.