Program bilincinin çok zayıf olmasının gerisinde, program meselesinin hiçbir zaman ciddiyetle ele alınmamış olması gerçeği var. Ortaya çok sayıda program konulmuş, ama bunların ortada bırakılmış olması gerçeği var. Düşününüz ki, bu ülkede bir parti adı kullanılarak bir hareket yeniden toparlanıyor, ama programın bu toparlanmada hiçbir rolü ve işlevi olmuyor. TDKP “parti” iddiasını kullanarak 12 Eylül’ün arta kalan güçlerini toparladı, ama resmi programını sunmayı gerekli görmedi. TDKP’den koparak saflarımıza katılan bir yoldaş özgeçmişinde diyor ki; “Biz döne döne program temeli üzerinde eğitim istedik, ama nedense buna bir türlü yanaşılmadı. Bu programın metni bile sağlanmadı bize...” Böyle saçmalık olabilir mi? Böyle olduğu yerde program bilinci kalabilir mi? Bu türden ciddiyetsizlikler öncelikle bir program bilinci yaratmanın ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
Şu türden bir düşünce ve muhakeme son derece sakıncalıdır: Bizim gelişmiş bir ideolojik çizgimiz var. Bu bir dizi konuda ayrıntılarıyla işlenen bir çizgidir. Çizgimiz bu zenginliğe sahipken, bundan süzülmüş bir takım formüllerin ne önemi olabilir ki? Böyle bir küçümsemeye asla düşmemeliyiz. Eğer bir hareketin genel ilke ve amaçlarının, hedeflerinin, öncelikle gerçekleştirmek istediği görevlerin, bunun özlü bir biçimde ifadesinin bir anlamı(22)varsa, bu çerçevede programın da çok özel bir önemi ve anlamı var demektir. Zira program zaten bundan başka birşey değildir.
Ortaya gerçekten büyük bir kuvvetle, büyük bir coşku ile savunabileceğimiz bir program koyabilmeliyiz. Biz parti oluyoruz, ama program bizimle sınırlı bir ihtiyaç değil. Program bu ülkede bir ihtiyaç; bu ülkede işçi sınıfı sadece öncü devrimci bir partiden değil, devrimci bir programdan da yoksun. Zira öncü partiden yoksunluk, işin özünde devrimci bir programdan da yoksunluk anlamına geliyor. Türkiye sol hareketi içinde bir bayrak gibi yükseltilmiş bir program yoktur. Ortada sayısız program var; ama kimsenin bir bayrak olarak yükseltebildiği, böyle bir program altında birleşmek varken öteki çevreler niye uğraşıyorlar diyebildiği bir program yoktur. Bu nedenledir ki, birbirlerine karşı bu alanda fazlasıyla “anlayışlı” davranmaktadırlar.
Biz ortaya bir program koyduğumuz zaman; bu ülkede devrimci sınıf ve devrimci sosyalizm adına program formunda söylenebilecek söz budur, diğerleri ya yanlıştır, ya eksiktir, ya güdüktür, diyebilmeliyiz. Kelimenin ideolojik içeriğiyle ve tarihsel anlamıyla bütün öteki programlar gayrı meşrudurlar diyebilmeliyiz, tümüyle anlamsız olmasalar bile temel tarihsel amaçlar çerçevesinde yararsızdırlar, işçi sınıfını temsil etmemektedirler, işçi sınıfının kızıl bayrağı değildirler, olamazlar diyebilmeliyiz. Bu toklukla siyaset sahnesine çıkabilmeliyiz. Böyle bir programa ihtiyaç var Türkiye’de. Dolayısıyla bizim programımız bu ülkedeki devrimci sosyalist birikimin etrafında birleşebileceği bir bayrak olabilmelidir. Bu coğrafyada işçi sınıfının ve sosyalizmin kızıl bayrağı olabilmelidir. Ancak böyle olursa, devrimci ve bilimsel bir parti program olur, bu niteliği taşır ve bu sıfatı hakeder. Bir hareketin kendi dar ihtiyaçlarına, özel gelişme süreçlerine yanıt veren bir program bir grup programıdır. Böyle programların hiçbir gerçek işlevi ve dolayısıyla geleceği olamaz. Biz programımızı bu gözle de kavramak durumundayız.(23)
Yeni dönemin programı
Ortaya koyacağımız programın temel özellikleri ne olabilir? Bugünün dünyasında ve Türkiye’sinde ortaya konulacak bir program ne tür bir özgünlük taşıyabilir? Bu sorunun yanıtı bir bakıma EKİM’in ortaya çıkışı üzerine yaptığımız değerlendirmelerde vardır. Bu değerlendirmelerde; ‘80’li yılların ikinci yarısında Türkiye sol hareketinin bünyesinde ortaya çıkışımızın bir rastlantı olmadığı, bir takım insanların özel yeteneklerinin ürünü hiç olmadığı belirtilmekte; böyle olsaydı pratikte gerçek bir karşılık bulamazdı denilmekte; Türkiye’de ve dünyada bir dönemin kesin bir biçimde kapandığı, yeni dönemin geride kalan dönemin deneyimleriyle de silahlanmış yeni partiler gerektirdiği vurgulanmaktadır.
Yaşanan nedir? Türkiye sol hareketinde burjuva ve küçük-burjuva sosyalizminin temsil ettiği dönem kapanmıştır. 35-40 yılda anlamını bulan bu tarihsel dönemin kendine özgü yapısını, özelliklerini, misyonunu, yükseliş ve düşüşünü tahlil ettik. O halde bunu aşan bir programı ortaya koymak durumundayız. Bu, bu dönemin programlarını aşan bir program demektir.
Bir dönem nasıl aşılır? Kavranarak, o dönemin biriktirdiği deneyim bilimsel olarak özümsenerek aşılır. Kavrayamadığınız bir şeyi hiçbir zaman aşamazsınız. Kavrayamadığınız bir şeyin yanlışlığını görebilir, hissedebilirsiniz, ya da yaşam bunu zaten çıkarır sizin karşınıza. Ama bilimsel bir irdeleme ile onu kavrayamamışsanız eğer, aşma gücünü de gösteremezsiniz. Süreklilik ve kopuş üzerine edilen onca sözün anlamı budur zaten. Yani siz içinden geldiğiniz zemini kavrayamazsanız eğer, onu aşan bir bilinci de ortaya koyamazsınız. Bilimsel ilerlemenin mantığıdır bu.
Türkiye sol hareketinin bugüne kadarki düşünsel ve pratik birikimini kucaklayan ve aşan, onda geleceğe kalan ne varsa alıp süzebilen bir program ortaya koymak zorundayız. Bu aynı(24)zamanda sosyalizm adına ortaya konulmuş yüz yıllık düşünsel birikimi ve pratik deneyimi mümkün mertebe kucaklayabilen, en azından yöntemsel olarak bu bakışaçısı ile hareket eden bir program olabilmelidir.
Yüz yıllık bir birikim ve deneyimi kucaklamak çok zor bir iştir kuşkusuz. Bu bugün için bizim kapasitemizi çok aşan bir şey. Ama nihayetinde programımız bizim bilincimizin bir yansıması ve program formunda ifade edilmesi olacağına göre, neyi ne kadar kavrıyorsak ancak o kadar formüle edebileceğiz. Bizden 20, 30, 40 yıl sonra birileri, o günün tarihsel ortamında bu ancak bu kadar kavranabilirdi, diyeceklerdir. Şu sınırlıklar ya da şu eksiklik, bu hareketin bu sorunları bu düzeyiyle, bu kapsamıyla, bu derinliğiyle kavramasını engelledi, zora soktu; ne de olsa kendi dönemlerinin tarihsel koşullarıyla, düşünsel birikimiyle sınırlı idiler, denilecektir. Gelecekte bize yönelik bilimsel eleştiri ancak böyle yapılabilecektir. Ya da 15 yıl sonra kendimize yönelik olarak bunları bizzat biz söyleyeceğiz. Özetle, programımız, sosyalizmin 150 yıllık ve devrimci hareketimizin son 30 yıllık düşünsel birikimini ve tarihsel deneyimini kucaklayabilen bir program olmak durumundadır.