Ben ideolojik çizgimizin enternasyonal bir değer ve anlam taşıdığına içtenlikle inanıyorum. Ama ideolojik çizgimizin 10 yıllık süreçte pratikte katettiği mesafenin çok sınırlı olduğu bir evrede, biz dikkatimizi öncelikle hayata geçirilecek bir program fikri ve sorumluluğu üzerine yoğunlaştırmak durumundayız.
Ön tartışma tutanaklarımızda var; biz bir hareketin programını değil, bir sınıfı temsil edecek bir partinin programını ortaya koymak iddiasındayız, koymak çabasındayız. Bu, herhangi bir sınıf değil, bu toplumda devrimci öncü rolü oynayabilecek bir sınıf. Bu rolü başarıyla oynayabilecek biricik sınıf olan işçi sınıfı adına bir program ortaya koymak iddiasındayız. Ve işçi sınıfının tüm öteki sınıflardan temel bir farkı; tam da tüm öteki ezilen emekçi sınıf ve tabakaları kendi ardından sürükleyebilme, kendi ekseninde harekete geçirebilme yeteneğine sahip olan tek sınıf, modern toplumun bu özellikleri taşıyan tek devrimci sınıfı olmasındadır. Dolayısıyla, ortaya koyacağımız program bir sınıf programıysa, işçi sınıfının devrim programı olacaksa, bu aynı zamanda Türkiye devriminin de programı olacaktır anlamına geliyor. Modern toplumda mevcut egemen sınıfla hesaplaşma kapasitesini gösterebilecek tek sınıf, işçi sınıfıdır. Gerçekten bu sınıf adına ortaya konulabilen, onun konumuna uygun düşen bir programsa sözkonusu olan, bu onun Türkiye devrimini de kucaklayan tek gerçek program olduğunu gösterir.
Bu ülkede kısmi programlar mümkündür. Ulusal sorun üzerinden, bunu eksen alan bir program mümkündür, ki PKK’nin programı esasta budur. Esası ve ekseni siyasal özgürlük ve ulusal bağımsızlık istemleri olan demokratik anti-emperyalist bir program ortaya koymak mümkündür, ki geleneksel akımların(208)programı esasta budur. Bir parça köylü ağırlığı olsaydı, köylü eksenli bir program ortaya koymak mümkündü. Ama tüm bunları da kapsayan devrimci bir program; bu toplumda köklü bir dönüşümü yaratabilecek, yani egemen sınıfı devirmeyi ve emperyalizmin hakimiyetini kırmayı başarabilecek ve sosyalizme geçişi sağlayabilecek bir program, ancak işçi sınıfının marksist devrimci programı olabilir. Ve böyle bir program, devrimin programı, Türkiye devriminin genel bir programıdır. Bu açıdan program ihtiyacı bugün bizim hareketimiz üzerinden somutlansa bile, bizim ortaya koyacağımız program bir sınıfın ve bir devrimin programıdır. Bu ülkedeki genel devrimci hareketin tümünü kucaklayan, onun ihtiyaçlarına yanıt veren bir programdır." Biz kendi ihtiyacımızı değil, bu toplumdaki genel devrimci alternatif ihtiyacını karşılamak çabasındayız. Bunu yapmaya çalıştığımıza inanıyoruz. Bu zaten tutanaklarda yeterince açık bir biçimde olduğu için yeniden değinmedim, ama önemli bir nokta. Özetle biz, programımızı ilan ederken, ortaya koyduğumuz bu program sınıfın ve devrimin programıdır iddiasını toklukla dile getirmeliyiz.
Sınıfın, devrimci toplumsal muhalefetin, bu ülkedeki toplam devrimci birikimin gerçek bir devrimci programa ihtiyacı var. Böyle bir program yok halihazırda. Olsaydı, bizim gibi bir harekete ve onun ortaya koyacağı yeni bir programa ihtiyaç da kalmazdı. Bizim bugünkü çabamıza ve süreçlerimize gerek de kalmazdı. Bugünün Türkiye’sinde böyle bir program yok.
Yeni dönemin partisi/yeni dönemin programı
Herşey bir yana, bugünün Türkiye’sinde şu veya bu programa ya da platforma sahip olan akımların tümü de artık geçmişe ait akımlar. Bu akımlara geleneksel sol akımlar diyoruz. Geleneksel olmak kuşkusuz kendi başına bir kusur değildir. EKİM(209)kimliğini, aynı zamanda klasik geleneğe, Marks ve Lenin’in geleneğine dönmeye borçludur. Biz o geleneğe dönmeseydik, marksist yöntemi yakalayamaz, dolayısıyla toplumu ve günümüz dünyasını doğru bir biçimde anlayıp değerlendiremeyi de başaramazdık. EKİM 1. Genel Konferansı’nın parti üzerine değerlendirmelerine bakarsanız, orada, teorik gelişmeye ilişkin ilk bölümde, Marksizmin özü, yöntemi, temel bilimsel anlayışı sözkonusu olduğunda, klasiklere dönmek ihtiyacı ve bunun nedenleri ortaya konuluyor. Klasiklere dönmek, yani Marks’ın ve Lenin’in devrimci işçi sınıfı biliminin temellerini döşediği döneme, bu dönemin yöntemsel anlayışına dönmek, yani bilimin devrimci özüne ve yöntemine dönmek... Ama somut sorunlara somut çözüm getirmek sözkonusu olduğunda ise, bugünün gerçeklerine bakmak, devrimci bilimin ışığında tam da bugünün dünyasına bakmak. Oradan alınan sağlam teorik perspektif ve yöntemsel tutumla, çağdaş dünyanın bugün ortaya çıkardığı sorunlara bakmak. Yöntemde geriye dönmek, fakat çözümde ileriye ya da günümüze bakmak.
Geleneksel bir akım olmak kendi başına bir kusur değil, fakat önemli olan hangi gelenekten geldiğiniz, hangi geleneği temsil edip yeni koşullarda yaratıcı bir biçimde sürdürdüğünüzdür. Bu açıdan bakıldığında, kendini yeni dönemin partisi olarak tanımlayan partimiz gerçekte, ya da tam da bu sayede Marksizm-Leninizmin ve Ekim Devrimi geleneğinin sürdürücüsüdür. Bir dönemin geride kaldığı bilinciyle, dünyada ve Türkiye’de yeni bir dönemin başlamakta olduğu iddiasıyla siyasi yaşama doğmuş bir hareketin tutup kendine “EKİM” ismi seçmesi ve temel ideolojik açılımlarının kürsüsü olan Merkez Yayın Organı’nın adını “Ekim” koyması, rastlantı olmadığı gibi boşuna da değildir. Koptuğu geleneği geride bırakan bir hareket, bu isimlendirmeler üzerinden temsil ettiği geleneği de böylece peşinen ilan etmiş olmaktadır.
Ve biz geleneksel sol akım derken, dünyada ve Türkiye’de(210)bir dönemin kapandığının bilincinde olmayan, dünyada ve Türkiye’de Marksizm-Leninizmden sapılmış/uzaklaşılmış bir dönemin ürünü olan, burada oluşan ve şekillenen bilinci ve kimliği aşamayan siyasal akımları kastediyoruz. Onlar artık geride kalmış bir dönemin ürünüdürler ve ne yazık ki henüz bunun bilincinde bile değiller. Böylelerinin çizgisi ve programı, devrimci sınıfın geleceğe bakan çizgisi ve programı değildir, olamaz.