Buna açıklık getireceği inancıyla, Lenin’in 1902’ye ait ta(121)rım programı üzerine tartışmalarından bir parça okumak istiyorum: "Programımız, ancak, içinde yeralan tek bir harfin bile toplumsal ve ekonomik evrimin yönüne ters düşmemesi için sözcüğün felsefi ve geniş anlamıyla, uygulanabilir olmak zorundadır..."
Tarihsel hareketin doğrultusuna uygun düşmek... Görüldüğü gibi çok genel bir tanım bu. Bütün uluslar er ya da geç sosyalizme varacaktır, çünkü iktisadi eğilim oraya götürür, demek gibi birşey bu.
Okumaya devam ediyorum: "... -ve (genel ve özel olarak) bu doğrultuyu doğru olarak saptadığımıza göre- devrimci ilkelerimiz ve devrimci görevlerimiz adına bütün gücümüzle, daima ve mutlaka, taleplerimizin azamisi için savaşmalıyız. Böyle olmakla birlikte, mücadelenin kesin sonucundan önce, bu mücadelenin devamı boyunca, belki azaminin tümünü başaramayacağımızı önceden saptamaya çalışmak, tam anlamıyla esneklikten yoksunluğa sapmak demektir. Bu düşüncelerin yazarları, bunu amaçlamasalar bile, böyle düşünceler daima oportünizme götürür." (Lenin, Tarım Sorunları, Sol Yayınları, s.278 -Red.)
Bu bakışaçısının ışığında bakıldığında, geleneksel küçük-burjuva akımların burjuva-demokratik devrim programı da bir tür oportünizmdir. Zira bu programa bilimsel esaslar değil, bir dizi küçük-burjuva kötümser kaygı egemendir. Örneğin, bu tür bir programın sahipleri; küçük-burjuvazinin ufkunu aşan bir strateji bu sınıfı, küçük-burjuvaziyi iter, bu durumda ise devrimi gerçekleştiremeyiz, diyebiliyorlar. Böyle bir gerekçenin ardına sığınıyorlar ve programatik hedeflerini daraltıp geriye çekiyorlar. Oysa meseleye buradan bakamazsınız ki... Ara bir sınıfın yalpalamaları üzerine kurulabilir mi bir programın stratejik hedefleri? Sınıfların öznel planda neyi ne kadar yapacakları üzerinden mantık yürütülemez. Zira bu mantık dosdoğru oportünizme götürür. Ona bakarsanız işçi sınıfı da halihazırda herhangi bir devrimden tümden uzak. Devrim bugün işçi sını(122)fının gündeminde olmak bir yana, onun ileri kesimlerinin bile gündeminde değil henüz. Geçtik devrimden, devrimci kimlikten, işçi sınıfı henüz politik mücadele düzeyine bile yükseltemiyor eylemini. Peki bir programın formülasyonunda bu geçici olgunun bir önemi olabilir mi?
Ne diyordu Lenin? “Programımız, ancak, içinde yer alan tek bir harfin bile toplumsal ve ekonomik evrimin yönüne ters düşmemesi için sözcüğün felsefi ve geniş anlamıyla, uygulanabilir olmak zorundadır." Biz böyle formüle ederiz ve onu azami bir biçimde gerçekleştirmek için mücadele ederiz. “(Bu) böyle olmakla birlikte, mücadelenin kesin sonucundan önce, bu mücadelenin devamı boyunca, belki azaminin tümünü başaramayacağımızı önceden saptamaya çalışmak, tam anlamıyla esneklikten yoksunluğa sapmak demektir."
Gerçekleşemezse ne olur? Biz böyle bir tartışma yapamayız, zira politik mücadele anlayışımız zaten böyle bir esnekliği içeriyor, diyor Lenin. Bu itirazı böyle yöneltenler gerekli tarihi esneklikten yoksun oldukları için bu tartışmayı yapıyorlar. Devamındaki cümle daha da önemli, Lenin burada geleceğin Menşeviki Martinov’la polemik yapıyor; “bu düşüncelerin yazarları bunu amaçlamasalar bile, böyle düşünceler daima oportünizme götürür", böyle kaygılar oportünizm doğurur, diyor.
Biz nesnel bilimsel esaslardan hareketle, nesnel ilişkileri ve olguları esas alarak, hedeflerimizi en tam bir biçimde formüle ederiz ve onların en tam bir biçimde gerçekleştirilmesi için mücadele ederiz. Ama öyle tarihi durumlar doğabilir ki, başka türlü davranmak zorunda da kalabiliriz. Biz bu esnekliğe sahibiz ve böylesi durumlar doğduğunda bu esnekliği gösterebiliriz. Programımızın iç yapısı da bu esnekliği içerecektir. Ama biz böylesi karamsar kaygılarla önden ufkumuzu daraltma yoluna gidersek, bunu hedeflerimizi daraltmaya dayanak yapmaya kalkarsak; ya gerçekleşmezse ne olur türünden şüpheci kaygılar içerisinde boğulursak; bu hedefler çok ileri, bunları gerçek(123)leştirmek çok zor, türünden bir muhakeme tarzı ile hareket edersek, bu ufkumuzu daraltmakla kalmaz, pratik enerjimizi ve hedefe ulaşma azmimizi de zaafa uğratır. Bizi opotünist anlamda “gerçekleştirilebilir” hedefler sınırına çeker. Sonuçta bulunduğumuz noktada bizi gerekli azami çabayı göstermekten de alıkoyar ve kaçınılmaz olarak oportünizmin batağına götürür. Lenin’in sözlerinde ve mantığında bu açıdan çok öğretici, diyalektik bir açıklama tarzı var.
Bu konuya girmişken bir başka önemli nokta üzerinde de durmak istiyorum. Bu Kautsky ile Rosa Luxemburg arasındaki bir tartışma. Kautsky’nin teorik olarak haklı, Rosa Luxemburg’un ise bu tartışma konusu sorun çerçevesinde haksız olduğu bir tartışma. Bunu Lenin Martinovlara karşı kendi düşünce çizgisine dayanak olsun diye, yine aynı tarım programı üzerine tartışmalarda aktarıyor. Çok açıklayıcı ve çok önemli bir noktaya işaret ediyor Kautsky burada. Marksist bir programın mantığını kavrayabilmek açısından son derece önemli bu. Program üzerine tartıştığımız bir sırada, bunun anlaşılmasının bizim payımıza da çok büyük bir önemi var.
Aslında hayli kötü bir çeviri. Ama mantığını kavrarsak, ki bu tartışma ile kavranabilinir, meselenin anlaşılması güç değil. Lenin aktarıyor: “Sosyal-demokrat programda yer alan taleplerin ‘uygulanabilirliğini tartışırken 1896 yılında Karl Kautsky'nin Rosa Luxemburg’a karşı yürüttüğü polemiği anımsamak belki de yararlı olacaktır. Rosa Luxemburg Polonya sosyal-demokratlarının pratik programlarında yer alan, Polonya nın geri verilme talebinin uygunsuz olduğunu, çünkü bu talebin o günün toplumu tarafından benimsenemeyeceğini yazıyordu. Karl Kautsky, buna karşı çıktı ve bu tezin ‘sosyalist bir programın garip bir yanlış yorumuna dayandığını’ söyleyerek şöyle devam etti: ‘İster programda doğrudan doğruya ifade edilsinler ya da ister zimnen kabul edilmiş ‘postulatlar’ olsunlar, pratik taleplerimiz, belli güçlerin sınırlamasında elde edilmelerinin mümkün olup ol(124)mamasına göre değil, ama kurulu toplumsal düzen ile uygun düşüp düşmemelerine ve proletaryanın sınıf mücadelelerini kolaylaştırmalarına ve ona yardımcı olmalarına ve proletaryanın siyasal iktidarına yol açıp açmamalarına göre yapılmalıdırlar.”