Farklı görünen bir tavrı, Kasım Devrimi sonrasında Rosa Luxemburg şahsında görüyoruz. O gün yaşanan, Kasım Devrimi ile başlayan ve henüz hızını alamayan gerçek bir devrim(117)sürecidir. Böylesine bir tarihi ortamda, R. Luxemburg şunu söylemeye çalışıyor: Biz şimdi, iktidarı aldığımızda ne yapmak istediğimizi söylemek durumundayız. İktidara talibiz, iktidarı aldığımızda ne yapacağımızı söylemekle yükümlüyüz. Ve hazırlanan programda bunu söylemekle yetiniyor.
Bu da doğru bir tutum, bunun da kendine göre bir mantığı var. R. Luxemburg öyle söylüyor, ama aynı kongrede örneğin kurucu meclis seçimleri tartışılıyor; R. Luxemburg, Rus devriminin deneyimini de gözeterek, kurucu meclis seçimlerine katılmayı savunuyor. R. Luxemburg, Karl Liebknecht, bütün öteki tanınmış insanlar bu tutumda birleştikleri halde, kongre çoğunluğu kurucu meclis seçimlerine katılmayı reddediyor. Yani R. Luxemburg asgari program eskimiştir diyor, ama kurucu meclis seçimlerine katılmayı da bir taktik olarak savunuyor. Kongrenin üçte iki çoğunluğunun seçtiği merkez komitesinin önerisine ve iradesine rağmen, aynı kongrede bu reddediliyor.
R. Luxemburg’un asgari program eskimiştir, bu ayrıma karşıyız demesi, kurucu meclis sorununda böyle bir esnekliği göstermesine engel mi? Böyle bir esneklik gösterilemezse, kitleler devrim yolunda ilerletilebilir mi?
Bunları bu zenginliğin ışığında kavrayamazsak, bir şey kavrayamayız. Hayat bu kadar karmaşık gerçekten. Demokrasi sorunu üzerine konferanstaki (Demokrasi ve Devrim) “saf devrim yoktur” vurgusu, bu açıdan çok büyük bir önem taşıyor. Bağımsızlık sorunu üzerine konferansta da (Bağımsızlık ve Devrim) sorunun bu yönleri zaten fazlasıyla gözetiliyor.
Şöyle düşüneceğiz; kapitalist bir ülkede iktidar değişimine varmamış her devrim zorunlu olarak burjuva demokratik sınırlar içinde kalır, ama aslında proleter devrimin bir ilk alevlenmesinden başka bir şey değildir bu. Çok mu karışık, çok mu çelişkili? Sanmıyorum, yalnızca biraz karmaşık, yani diyalektik düşünmeyi gerektiriyor. İşçi sınıfı ayaklanır iktidarı almak için, alamaz da belli şeyleri dağıtmakla, belli mevzileri(118)kazanmakla kalır. Evet, başarısız bir proleter devrim, iktidara varamamış bir proleter devrim. Ama kazanımlarının sınırları içinde bakarsanız da kendi çapında bir burjuva demokratik devrim. Yani siyasal özgürlükleri genişletmiş olabilir, militarizme bir darbe vurmuş olabilir, bir savaşı sona erdirmiş olabilir. İngiltere’de yaşanır bu, hedefine varamaz da, örneğin kraliyet ailesinin süpürülmesine yol açabilir. İngilizler artık bizim de bir cumhuriyetimiz olsun diyebilirler, vb...
Aynı konferansta (Demokrasi ve Devrim), Troçki’nin Alman Kasım Devrimi’ni aynı zamanda bir karşı-devrim olarak nitelemesi belli bir anlamda yerindedir de deniliyor. Çünkü bu devrimin ilk kazanımları, proleter devrimin yolunu kesmenin imkanlarına dönüşebiliyor karşı-devrimin elinde. Oysa proleter devrimi gerçekleştirmenin manivelalarına da dönüşebilirdi. Lenin daha 1916 yılında, İnessa Armand’a yazdığı bir mektupta, öyle durumlar oluşabilir ki, demokrasi proleter devrimi boğmanın bir aracına da dönüşebilir, diyor. Engels daha 1880’li yıllarda, proleter devrimi kastederek, diyor ki; devrim dönemlerinde bütün bir gericilik küçük-burjuva demokrasisinin bayrağı altında, onun “saf” demokrasi programı etrafında birleşecektir.
Örneğin, Bolşeviklersiz Sovyet iktidarı! bu türden bir programdı. Bu bizzat Kadetlerin formülasyonudur: Aslında sosyalist-devrimcilerin, yani küçük-burjuvazinin programının, bir manevra gereği Kadet burjuvazisi tarafından benimsenmesidir. Kadet partisi başarılı olabilseydi, burjuvazi azgın bir karşı-devrim, bir gericilik, bir faşizm kuracaktı. Ama olayların proleter bir devrime büyüdüğü ve devrimi ezmeye güç yetirilemediği bir safhada, bütün gericilik küçük-burjuva demokrasinin bu pek devrimci görünen, gerçekte ise gerici ve karşı-devrimci olan bayrağı etrafında birleşiyor.
Dolayısıyla gerek orta burjuvazi gerekse küçük-burjuvazi sorununda teorik açıklıkların büyük tarihi ve siyasi önemi aynı zamanda buradan gelmektedir. Bu konularda teorik karışık(119)lık içerisinde olanlar devrimci sürecin kritik tarihi anlarında bocalarlar, telafi edilmesi güç, hatta imkansız yanlışlara düşerler. Böylece hayati tarihsel bir fırsatı da heba etmiş olurlar. Lenin neden Menşevik liderler tarafından Blankist olarak suçlanıyor? Çünkü demokrasiyi kazanmak ve kurumlaştırmak güya daha henüz bir görevken, sosyalist devrimi gündeme getiriyor (Nisan tartışmalarını kastediyorum). Bu tutum, örneğin Plehanov’a, bir provokasyon, henüz yeni doğmuş Rus cumhuriyetini boğacak maceracı bir girişim olarak görünebiliyor. Devrim ve iktidar perspektifinden yoksun, en büyük korkusu devrim korkusu olan küçük-burjuva Menşevik mantık içerisinde, bu işte böyle algılanabiliyor.
Sinan: Sırf bu yüzden Alman ajanı ilan ediliyor...(120)
Cihan: Sorunun büyük bir devrimci enerjiye, inisiyatife, daha da önemlisi cürete dayanan, bunun ifadesi olan yönünü özellikle kavrayalım. Programın mantığı bu açıdan çok önemli. Devrim eksik kalırsa, talepler kısmi olarak gerçekleşirse ne olacak? Sorunların programatik ifadesi sözkonusu olduğunda bu türden bir soru sorulamaz, program böyle kaygı ve varsayımların üzerine oturtulamaz. Bir program bilimsel bir tahlile dayanarak, en tam biçimde olabilecek neyse, sonuçta onu formüle eder. Ve bu programın temsilcisi olan parti ortaya konulanın azamisinin gerçekleşmesi için mücadele eder. Bilimsel temellere dayalı devrimci bir programın mantığı budur.