Okumaya devam etmeden, hatırlatmak istiyorum. Burada “kurulu toplumsal düzen ile uygun düşüp düşmemeleri” gibi bir ifade var, bu çevirinin getirdiği bir bozukluk sanıyorum. Bugünkü toplum koşullarında, bu talep yerinde midir, bu tür bir talebin toplumsal temeli ve meşruiyeti var mıdır, burada kastedilen budur. Onun hangi güçler ilişkisi durumunda ne kadar gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ya da böyle birşey ummanın ne kadar gerçekçi olup olmadığı tartışmasının burada yeri yoktur. Bir; güçler dengesinden tümüyle bağımsız olarak, bu talep mevcut toplumsal koşullarda nesnel olarak ileri sürülebilinir bir talep midir? İki; bu talep proletaryanın sınıf mücadelesini kolaylaştırıyor, ona yardımcı oluyor, proletaryanın bu mücadeleler içinde eğitilmesine ve hareketin ileriye götürülmesine, sonuçta proletaryanın iktidarı ele geçirmesini kolaylaştırmasına hizmet ediyor mu etmiyor mu? Bunlar programatik talepler için, bu talepler saptanıp tanımlanırken gözönüne alınması gereken temel önemde iki nesnel ölçüttür.
Lenin’in aktarması içinde, Kautsky devam ediyor: “... Biz, burada, o günkü güçler sıralanmasını hesaba katmayız. Sosyal-demokrat program, belirli bir an için yazılmamıştır -mümkün olan ölçüde, o günkü toplumun bütün olasılıklarını kapsamalıdır.” Yani bir program, beklenmedik durumlara karşı, o durumun tümünü kapsayacak bir mantığa sahip olmalıdır. "... Sadece pratik eyleme değil, aynı zamanda somut talepler biçiminde propagandaya da hizmet etmelidir."
Bakınız, bir talep sadece pratik eyleme değil, aynı zamanda somut talepler biçiminde propagandaya da hizmet etmelidir, deniliyor. Gerçekleşir mi gerçekleşmez mi? Burjuvazi bunu verir mi vermez mi? Mesele kesinlikle bu değil. Biz isteriz,(125)zira bu kitlelerin haklı ve meşru bir istemidir. Burjuva düzen bunu karşılayabilir mi karşılayamaz mı? Bu bizim sorunumuz olmadığı gibi, sorunun özü ve esası da bu değildir zaten. Ve biz ileri sürülmüş bu istemlerle kitleleri eğitmeyi ve harekete geçirmeyi başarabiliyor muyuz, bizim için önemli ve tayin edici olan budur.
Nitekim Kautsky sözlerinin hemen devamında bunu vurguluyor: “Sadece pratik eyleme değil, aynı zamanda somut talepler biçiminde propagandaya da hizmet etmelidir. Soyut tartışmalarla yapılabilenden çok daha canlı bir biçimde, bizim ilerlemek amacında olduğumuz doğrultuyu göstermelidir. Ütopik spekülasyonlara saplanmaksızın kendimizi ne kadar uzak (vadeli-ç) amaçlar için hazırlayabilirsek, o kadar iyi olur; kitleler -hatta bizim teorik gelişmelerimizi kavrayamamış olanlar bile-, hangi doğrultuda ilerlediğimizi o kadar açık görürler."
“Ütopik spekülasyonlara saplanmaksızın...” Bakınız bu önemli, çok önemli bir nokta. Devrimci bir program ütopik olmamalı, tersine, katı bilimsel bir temele oturmalıdır. Aynı şekilde, kitlelere “hangi doğrultuda ilerlediğimizi” gösterebilmenin yolu-yöntemi üzerine söylenenler de son derece önemli.
Okumayı sürdürüyorum:“... Program, kurulu düzenden ya da kurulu devletten ne istediğimizi göstermelidir, ondan ne beklediğimizi değil. Örnek olarak Alman Sosyal Demokrasisinin programını ele alalım. Bu programda memurların halk tarafından seçilmesi talep ediliyor. Bu talebi bayan Luxemburg’un ölçülerine vuracak olursak, aynen ulusal bir Polonya devletinin kurulması talebi kadar ütopik olduğunu görürüz. Hiç kimse, Alman hükümetinde yürürlükte olan siyasal koşullar altında hükümet görevlilerinin halk tarafından seçilmesinin güvence altına alınabileceğine inandırılarak aldatılmayacaktır. Bir kimsenin bir Polonya ulusal devletinin, ancak proletarya politik iktidarı ele geçirdiği zaman başarılabileceğini var saymak için yeterli nedenleri varsa, yukarıdaki talebi ileri sürmek için de yeterli(126)nedenleri var demektir. Ama bu, bu talebi pratik programımız içine almamamız için yeterli bir kanıt mıdır?" (Aktaran Lenin, Tarım Sorunları, Sol Yayınları, s. 282, dipnot -Red.)
Kautsky demek istiyor ki; bağımsız bir Polonya talebi ileri sürülemeyecekse eğer, o zaman memurların halk tarafından seçilmesi talebini de ileri sürmeyelim. Çünkü nasıl ki siz, bugünkü güç ilişkileri içinde bağımsız bir Polonya talebi umulacak bir şey midir, diyebiliyorsanız, aynı bakışaçısı ile, bugünün Almanya’sının siyasal koşulları altında memurların halk tarafından seçilmesi talebinin de olmayacak birşey olduğunu da pekala ileri sürebilirsiniz, dolayısıyla aynı mantıkla bu talebi de reddedebilirsiniz. Kimse Kayzer Wilhelm Almanya’sında böyle bir şeyin gerçekleşebileceği gibi bir ütopya ile aldatılmayacaktır; ama öte yandan, Paris Komünü bize somut olarak gösterdi ki, bu pekala gerçekleşebilir bir şeydir. Ne var ki, bunun olabilmesi için mevcut siyasal koşulların radikal bir biçimde değişmesi, silahlı işçi ve emekçi yığınlarının iktidarı bizzat ele geçirmesi gereklidir. Ve önemli olan, programatik istemlerimizin, bu örnekte olduğu gibi, tarihsel olarak ilerleyeceğimiz ve varacağımız hedefi göstermesidir.
Yani bu talep, teorik olarak ele alındığında, bu düzen koşullarında gerçekleşmeyecek bir talep değil; ama öte yandan, pratik olarak gerçekleşmesi umulacak bir şey de değil.
Denilecektir ki; o halde mesele ne, mevcut koşullar altında gerçekleşemeyeceği açık olan bir talep neden ileri sürülüyor? Mesele şu: Bu talep demokratik içeriği yönünden meşrudur, bu nedenle de ileri sürülmelidir. Kautsky’nin sözlerini yeniden hatırlayalım; “Program, kurulu düzenden ya da kurulu devletten ne istediğimizi göstermelidir, ondan ne beklediğimizi değil."