Osman: Sigorta şirketlerinin uluslararası düzeyde bağlı oldukları “Réassurance” denilen bir sistem var. Bunun işleyişi nasıl?
Ulaş: Sigorta şirketlerinin birbirlerini yutmaları nedeniyle her ülkede birkaç tane kaldı. Bu sigorta şirketleri pazar arıyorlar, ittifak kuruyorlar. Bankalar için de öyle. Genellike Avrupalı sigorta şirketleri ABD pazarına girmek istiyorlar. Herşey özel olduğu için en büyük vurgunu ABD pazarında vurmak mümkün. Yalnız ABD sigorta şirketleri Avrupalıların önüne engel koydular. Siz ikinci emperyalist savaş döneminde Yahudilerin mal varlığına el koydunuz, önce onu ödeyin, sonra bizim pazara(38)girin diyorlar. ABD pazarına çok daha güçlü biçimde girebilmek için ittifaklar geliştiriliyor. Ama bu Yahudi sorunu nedeniyle sonuç ne olur, bilemiyorum. İtalyanlar biz ödeyeceğiz dediler, zira onlarınki fazla tutmuyor.
“Réassurance”, yeniden sigorta demektir. Bu sistemi İsviçreliler geliştirdiler. Örneğin bir gayrimenkulu sigorta ettiriyorsunuz, ama sigortanın iflas durumunda ne olacak? Sigorta da kendisini bir başkasına sigorta ettiriyor. Sigortanın sigortası oluyor.
Fon sermayesi ise daha farklı. Bu sermayeyi George Soros gibi fon işletmecileri çalıştırıyorlar. Sigorta şirketlerinin sermayesi ayrı, banka sermayesi ile karıştırmamak gerekiyor.
Fonların kaynağı ABD. ABD’de kamuya ait sigorta şirketleri yok. Herşey özeldir. Herkes kendisini sigorta ettirmek zorundadır. Kamuya ait emeklilik kasası yok. Özel emeklilik kasaları var. Her alanda böyle özel sosyal kasalar mevcut. Bu kasalarda biriken aidatlar fona dönüşüyor. Sonuçta dev bir sermaye birikimi oluşuyor. Bu sermaye birikmiş haliyle durduğunda değer kaybediyor, bu nedenle çalıştırılması gerekiyor. Bunu özel fon işletmelerine devrediyorlar. Özel fon işletmeleri bunları uygun gördüğü alanlarda kullanıyorlar. Mekanizmanın gerisinde fon sahipleri duruyor. Onlar ivedi biçimde gelirlerin artmasını talep ediyorlar. Uzun vadeli istemiyorlar. Dolayısıyla en çılgın vurgun vuranlar fonlardır. Hiç gözünün yaşına bakmadan bir ülkeyi batırabilirler. Çünkü geride duran fon işletmeleri somut ve acil sonuç istiyorlar.
Mali sermayenin bileşiminde ABD’de fonlar ilk sırayı alıyor, ondan sonra sigorta şirketleri, ondan sonra da bankalar geliyor. Bankalar üçüncü konuma düşmüş durumda. Ama Avrupa’da kamu sigorta kurumları, emeklilik kasaları olduğu için, fonlar ikinci konuma düşüyor.
Tuna: Bankalar sigorta şirketleriyle ortak değil mi?
Cihan: Olabilir. Sigorta şirketi kendi fonlarını sigorta kasa(39)ları üzerinden oluşturuyorlar. Demek ki sigorta daha geniş kaynaklar emiyor. Sigorta bankanın olabilir, ama toplamı içerisinde en büyük fon sigortaya aittir.
Osman: Bunların üçü arasında bağlantı var aslında.
Ulaş: Bu bağ her zaman organik değil. Bankalar da sigorta şirketlerinin pazarına el attılar. Hangi bankaya gitseniz, kapısında “arabanızın sigortasını bizde yaptırın” yazdığını görürsünüz. Normal olarak bunu sigorta şirketi yapıyor. Bu aynı zamanda bir rekabeti anlatıyor.
Semih: Doğrudan bankalara ait sigorta şirketleri de var.
Cihan: Bu ayrı tanımlama biraz da şuradan geliyor; sigorta primleriyle oluşan sermaye birikimi, ya da mevduat toplamakla oluşan sermaye birikimi. Bu onun formunu gösteriyor sadece. Varsanız baksanız, bankanın da, fonun da, sigortanın da arkasında pekala tek bir tekel de olabilir. Sadece sermaye merkezleşmesini sağlayan formun farklılığını anlatır. Sigorta bunu sigorta primleriyle oluşturuyor, banka bunu mevduat toplayarak oluşturuyor. Sigorta fonları toplayıp bankaya yatırıyor, ya da banka yatırıma aktarıyor, ya da devlete borç veriyor, devlet başkasına kredi olarak veriyor...
Osman: Bankalar sigorta şirketleri kurabiliyorlar. Türkiye’de de böyle bir gelişme var...
Cihan: Türkiye’yi örnek almayın. Mesela Almanya’da bankalar önemli bir role sahiptir. Hatta yakın dönemin marksist ekonomistleri şunu söylerler: Lenin ya da emperyalizm üzerine teori yapan öteki yazarlar, daha çok Almanya’yı model almışlardır. Almanya’daki dört büyük bankanın sanayi üzerinde ve genel olarak ekonomide özel bir ağırlık olduğu için, banka sermayesi önplana çıkmıştır. Ama Amerika’da bu böyle değildir, aslolan tekelci şirket formudur. Bankalar ona tabidirler, yine banka sermayesi ve sanayi sermayesinin organik bileşiminden oluşan bir mali sermaye var. Ama burada şirket daha ağırlıklı. Türkiye’ye bakıyorsunuz, en büyük holding Koç Holding’dir,(40)ama bankacılık alanında belirgin bir ağırlığı yoktur. Fakat en büyük şirketin Koç Holding olduğuna da kuşku yoktur.
Tuna: Almanya ve Japonya’nın askeri alanda son dönemki girişimleri nelerdir?
Ulaş: Japonya üzerine yeterli rakam yok, yalnız eldeki bir rakamdan bir yükselme olduğu belli. ‘93 verilerine göre askeri bütçe 40 milyar dolar. Kıyaslama gerekirse, Çin’inki 7 milyar dolar. Bu hızlı bir silahlanmanın yaşandığını anlatıyor. Bu sadece miktar olarak değil, kalite olarak da böyle. Almanya’nın ‘90 yılında dünya silah ticaretindeki payı % 5.4, bu oran ‘94 yılında, yani dört yıl sonra % 14.6’ya yükselmiş. Sovyetler Birliği’nin ‘90 yılındaki payı % 30.9, onun yerini alan Rusya’nın ‘94’teki payı ise % 3.9. Bu aynı zamanda bu ülkenin üretiminin nasıl tahrip edildiğinin de somut bir göstergesi. Sovyetler Birliği eskiden fazla bir şey satmıyordu, daha çok silah satıyordu.