Yine Rusya’ya yakın mevzilenmek için ABD İran ile ilişkilerini düzeltmeye çalışıyor. Sadece İran’ın petrolüne, doğal gazına el koymak için değil, orada stratejik bir mevzilenme için de yakınlık arıyor. Çünkü İran Basra Körfezi’nden Orta Asya’ya dayanan, Pakistan’a, Afganistan’a, Kafkaslar’a sınırı olan bir ülke. Bu nedenle ABD İran’a sürekli düşman muamelesi yaparak karşısında tutmak istemiyor.
Taliban-ABD ilişkisinin arkasında da bu ihtiyaç yatıyor. Çünkü ABD petrol tekelleri Orta Asya’daki petrollerin işletme hakkını satın aldılar, el koydular. Bu petrolün denize kadar taşınması gerekiyor. Bu nereden taşınabilir? Kafkasya(48)üzerinden gelirse Rusya söz sahibi olur. İran’la bilinen sorunlar var. CİA bu nedenle Talibanları Pakistan’da eğitti, silahlandırdı, ondan sonra iktidara taşıdı. Afganistan Talibanlar aracılığıyla güvenceye alınınca, petrol hattı kısa yoldan Pakistan’a kadar döşenebilir. Pakistan ABD’nin stratejik bir müttefiki, son dönemde anlaşmazlık yaşanıyor gibi görünse de böyle. Kısacası, Talibanların bu kadar kolay iktidara oturmasının nedeni, ABD’nin Orta Asya’daki doğal zenginlikleri rahatça gaspedip, petrol transferini kolaylaştırmaktır. Talibanlar ilkel yasalar çıkararak islami kuralları uyguluyorlar. ABD dalga geçiyor; siz onu yapın, biz nasıl olsa petrolü, doğal gazı götüreceğiz, diyor. Talibanlar televizyon, teyp kırmakla meşgulken, ABD bölgenin zenginliklerini talan etmenin adımlarını atıyor. ABD’nin Çin’le ilişkilerini iyi tutmasının nedenlerinden birisi de bu. Çin ile Rusya arasında bir ittifak kurulmasını engellemeye çalışıyor.
Rusya’ya ilişkin bölümü biraz uzun tuttum. Sorunun bir ucu Çin’den, Pakistan’dan, Talibanlardan gelip Balkanlar’a kadar dayanıyor. Bunun nedeni, ABD’nin potansiyel rakibi olabilecek güçte bir ülkenin, Rusya’nın önemini anlatmak içindir. ABD Rusya’yı tecrit ederek onun etrafında mevzilenmek istiyor.
Ortadoğu hakkında fazla bir şey söylemek gerekmiyor. Emperyalizmin “böl ve yönet” politikasının sonuçlandığı ve uygulandığı coğrafyalardan birisi Ortadoğu’dur. Bölgede Kuveyt gibi yapay devletler oluşturuldu. Birisi şeyh, birisi emir, birisi sultan yönetiminde, bölge parça parça bölünmüş durumda. Emperyalistler bölgede istedikleri anda istedikleri piyonu ileri-geri oynatarak, bölge petrolünü yağmalıyorlar.
Değinilmesi gereken bir diğer nokta, Lübnan’da, Arap ülkelerinde faaliyet yürüten İslamcı grupların konumu. Bunların ABD, batı karşıtı anti-emperyalist bir politik cereyan oldukları iddia ediliyor. Bunun gerçekle bir alakası yok. Hamas, İslami Cihat vb.’lerinin kökenlerine bakıldığında, aynı Talibanlar gibi oldukları görülür. Talibanlar Hristiyan düşmanı(49)olduklarını, temel misyonlarının İslamı yaymak olduğunu iddia ederler. Ama biraz kökenine inince, CİA ürünü bir yaratık oldukları ortaya çıkar. Ortadoğu’daki durum da genelde böyle. Sözkonusu örgütler hep İsrail’le ABD’nin birlikte, FKÖ devrimci iken, onun etkisini kırmak için piyasaya sürdükleri ve destekledikleri örgütlerdir. Nitekim bunların basıncı sonucu FKÖ’nün devrimci yönleri zamanla törpülenmiş, bilinen konuma sürüklenmiştir.
ABD emperyalizminin resmi ideoloğu, sözü en çok dinlenen bir strateji uzmanı olan Zbigniew Brzezinski bu ilişkileri şöyle itiraf ediyor:
“Soru: İslami irticayı desteklemiş olmaktan, geleceğin teröristlerine silah ve akıl vermiş olmaktan da mı pişmanlık duymuyorsunuz?
Brzezinski: Dünya tarihi bakımından en önemli olan nedir? Talibanlar mı yoksa Sovyet imparatorluğunun çöküşü mü? Önemli olan birkaç kızgın islamist mi yoksa orta Avrupa'nın kurtuluşu ve soğuk savaşın sonu mu?
Soru: ‘Bir kaç kızgın islamist’ diyorsunuz, ama islami irticanın bugün dünya için bir tehlike oluşturduğu söylenmekte ve tekrar edilmektedir.
Brzezinski: Bu iddia bir budalalıktır. Batının İslama ilişkin toplu bir politikasının gerekliliğinden bahsedilmektedir. Bu da bir aptallıktır. Çünkü toplu bir islamizm yoktur. İslama, demagojik ya da duygusal değil, akılcı bir biçimde bakalım. İslam 1,5 milyar müridi ile dünyanın en önemli dinidir. Ama fundamentalist Suudi Arabistan ile ılımlı Fas, militarist Pakistan, batı yanlısı Mısır ya da yüzyıllara dayanan geçmişi olan Orta Asya arasında ne gibi ortak yanlar vardır? Hristiyan ülkeleri birleştiren faktörler dışında hiçbir şey."
Brzezinski’nin bu değerlendirmesi, Cezayir’deki FİS, GİA ve onların başka alanlardaki benzerlerinin durumuna da açıklık getirmektedir.(50)
Ortadoğu’da ABD’nin çıkarları nelerdir? Hammadde ve enerji kaynağıdır. Geniş bir tüketici pazarı, jeo-stratejik bir alan olmasıdır. Akdeniz’de, Basra Körfezi’nde konumlanmış bir ABD gücü dünyanın önemli bölgelerine hızla müdahale edebilir. Bunu sadece ABD’nin kendi dar çıkarları açısından değil, devrim süreçlerini bastırma olanakları açısından da görmek gerekir. Ortadoğu kadar stratejik bir yere nadir rastlanır dünyada.
ABD Asya’ya nasıl bakıyor? Çin ile ilişkilerine çok dikkat ediyor. Clinton Çin’e ziyarete gitti. Jiang Zemin Amerika’ya gittiğinde şatafatlı bir karşılama töreni düzenlendi. Çin sıradan bir ülke değil. İktisadi-teknolojik bakımdan geri, ama çok büyük olanakları var. Hem bölgede büyük bir güç, hem de bir milyardan fazla nüfusa, dev bir iç pazara, yoğun işgücüne sahip. Bir de hızla restorasyon sürüyor. Asya’daki iktisadi krizin patlak vermesinin nedenlerinden birisi Çin’dir. Çin pazarını ve ucuz işgücünü sömürüye açınca, bu konudaki samimiyetini Hong Kong’u yutarak kanıtlayınca, oradaki sermaye sahipleri Çin’e doğru koşmaya başladılar. Endonezya, G. Kore vb. gözden düştüler. Dolayısıyla Çin ABD için önemli bir muhataptır. Onunla ilişkilerini iyi tutması, Rusya ile ittifaka girmesini engellemesi gerekiyor. Dev bir iç pazarı ve işgücünün yanısıra, elinde bugüne kadar birikmiş, Büyük Çin Devrimi’nin kazanımları olan tasarruflar da bulunuyor. Bu tasarruflar 220 milyar dolar olarak tahmin ediliyor.