Kongo’da da böyle oldu. ABD Che’nin sözde eski silah arkadaşı Kabila’yı destekledi. Fransa bu eski marksisttir dedi, onu böyle teşhir etmeye çalıştı. Yani orada da iki güç arasında bir çıkar çatışması yaşanıyor. Sonra ne yaptıysa, Kabila ABD’nin de gözünden düştü, yeni bir kamplaşma gerçekleşti. Geçenlerde Kabila’yı neredeyse düşürüyorlardı, zor kurtuldu.(59)Tanzanya ve Uganda isyancıların tarafını tuttular. Zimbabve ile Angola Kabila’yı desteklediler. Bunların tümü de anglofon ülkeler olmasına rağmen, garip bir çıkar ilişkisi, bir saflaşma sözkonusu.
Üçüncü bir örnek Talibanlar. Burjuva basında bugüne kadar sözümona objektif değerlendirmeler yapıldı. Katı bir islam getirmek istiyorlar, kadın haklarını şöyle çiğniyorlar, böyle çiğniyorlar, vb. Geçenlerde Tanzanya ve Kenya’daki ABD elçiliklerine bombalı suikast düzenlenince, ABD tuttu, Afganistan’ı ve Sudan’ı bombaladı. O zaman Fransız basını, ABD’nin uluslararası terörizmin bir numarası ilan ettiği Usame bin Laden’in ABD’nin yakın dostu olduğunu açıklayarak, bu işbirliğini teşhir etti. ABD Riyad’da dünyanın en lüks otellerini yaptırıyor, inşaatı üstlenen ise Usame bin Laden’in şirketi. Yani ABD ile Usame bin Laden arasında ticari bir ortaklık sözkonusu.
Fransızlar Talibanların da tarihçesini yazdılar. Bu ABD’nin teşhiri demektir. Talibanların CİA tarafından Pakistan’da nasıl eğitildiklerini, nasıl silahlandırıldıklarını, iktidara nasıl bu kadar rahat geldiklerini açık açık yazıyorlar. Rekabetin ve çelişkilerin kızışmanın bir başka göstergesi de budur.
Dördüncü örnek Rusya’nın iflası ile ilgili. Bugüne kadar Rusya’da reformlar ilerliyor, pazar ekonomisine geçildi, eski enkaz kaldırıldı, mağazalarda üründen geçilmiyor, eski karne sistemi kalktı, vb., diye yazılıyordu. Rusya çöktü ve söylem değişti. Fransız basını başladı yazmaya. Rusya’nın çöküşünün esas sorumlusu Harvard mezunlarıdır, ultra liberalizmdir, New York Borsasıdır, vb. Fransızlar Rusya’ya acıdıkları için bunu söylemiyorlar. ABD ile Fransa arasındaki rekabetin derinleşmesi bunları söylettiriyor.(60)
Dünyada gerilla hareketleri genelde ciddi bir gerileme, bir çöküş yaşıyor. Filipinler’de gerilla hareketi epeyce kan kaybetti. Sri Lanka’da Tamil gerillalarının eylemliğinin devam etmesine karşın büyük kayıplar veriliyor. Ortadoğu ülkelerinde PKK dışındaki gerilla hareketlerinin perspektifleri Oslo Antlaşması ile köreltildi.
Latin Amerika’da gerilla hareketinin girdiği teslimiyet süreci tüm hızıyla devam etmektedir. Latin Amerika’nın birçok ülkesinde sınıf mücadelesinin bayrağını genellikle gerilla hareketleri taşıdılar. Bu durum bir özgünlüğe değil toplumsal bir nesnelliğe tekabül ediyordu. İktisadi bakımdan geri, dolayısıyla köylülüğün toplumsal bileşimin esasını oluşturduğu bu ülkelerde gerilla hareketleri kendilerini genellikle maocu, guevaracı bir ideolojik cereyan üzerinden ifade ediyorlardı. Günümüzde gerilla(61)hareketi gerilemekte, ama sınıf hareketi de henüz doğan boşluğu dolduramamaktadır. Chiapas’daki Zapatacı gerilla hareketi çıkış yaptığı dönemde büyük bir ilgi görmüştü. İliklerine kadar çürümüş olan Meksika rejimi, gerillaların eylemi karşısında, hem içerde hem de uluslararası planda zor durumda kalmıştı. Zapatistler bugün diplomatik hamlede bulunma adı altında bir ehlileşme süreci yaşıyorlar.
Kitle hareketinde ciddi ve militan bir kabarma var. Endonezya’daki eylemlilik en somut ve en son örneği oluşturmaktadır. Bu ülkedeki halk ayaklanmasının dinamiği henüz kırılmamıştır. İktisadi kriz ortamında ve Suharto’nun kovulmasıyla prangalarından kurtulan yüzbinlerin katıldığı gösterilere sık sık rastlanmaktadır. Suharto diktatörlüğünün her bakımdan olanaksız ve önderliksiz bıraktığı kitleler, henüz eylemlerine biçim vermekte, perspektif kazandırmakta zorlanmaktadırlar. Ama buna rağmen, düzen kitlelerin en temel taleplerini cevaplayacak durumda olmadığı için, hareketin dinamiği kırılmamaktadır.
Geçen yıl Arnavut halkı örnek bir direniş sergilemişti. Arnavut ayaklanmasının esas önemi eylemin berraklığında ve dolayımsız oluşunda yatmaktadır. Banker skandalına tepki olarak silah elde politik iktidarın zirvesi, Berişa hedeflenmiştir. Bu yönüyle Arnavutluk örneği ilerde kısmen de olsa başka halk ayaklanmalarında yöntem olarak kullanılacaktır. Zira eylem günlerce gündemde kalmış, dünya ölçeğinde bir dikkat merkezi haline gelmişti. Hafızalarda iz bırakmaması imkansızdır.
‘97 ilkbaharında Bulgaristan’da bir kitle ayaklanması yaşanmış, insanlar devlet kurumlarının kapılarına dayanmışlardı. Bu patlamanın önüne hükümet değişikliğine gidilmek suretiyle geçilmişti. 19 Nisan ‘97 günü düzenlenen erken genel seçimlerde Birleşik Demokratik Güçler etiketi arkasına gizlenen ultra liberal ve anti-komünist koalisyon parlamentoda salt çoğunluğu elde etti.
Bunlar dışında Latin Amerika ülkelerinde, özellikle de(62)Meksika ve Brezilya’da topraksız köylü eylemlerine sık sık rastlanmaktadır. Yıllar boyu bu kıtada kitle hareketi kendisini kilise üzerinden, Vatikan’ın açık sermaye uşağı politikasına tavır alan ilerici papazların oluşturdukları “Théologie de Liberation” (Kurtuluş Teolojisi) aracılığıyla ifade etti.
Cezayir’de ülkenin tamamına yayılmış bir kirli savaş yıllardır sürmektedir. Toplumun geneli üzerinde estirilen devlet terörüne ve buna karşılık veren dinci-islamcı örgütlerin sürdürdükleri suikast ve toplu katliamlara rağmen, kitleler yer yer sokaklara çıkmaya başladılar. Şarkıcı Matoub Lunes’in katledilmesi ve Arapçanın zorunlu tek dil olarak ilan edilmesi, kitlelerin tepkilerini ortaya koymalarına vesile oldu.
Bazı tekil örnekler dışında Kara Afrika kıtasında nerdeyse günübirlik yaşanan toplumsal kaynaşmalar genellikle farklı bir kategoriye girmektedir. Bunun nedeni, Afrika kıtasındaki kitle muhalefetinin kolayca saptırılmasıdır. Bunun sayısız örnekleri mevcuttur. İnsanlar ayaklanıyor, isyan ülkenin tamamına yayılıyor, hanedanlar yıkılıyor. Ama yerlerine bir öncekini aratır klikler gelebiliyorlar. Ya da kaba bir biçimde bastırılıyorlar. Örneğin, ‘97 yılı sonlarında Zimbabve’de önce topraksız köylülerin eylemleri başgösterdi. Çok geçmeden, 19 Ocak ‘98’de, hükümetin iktisadi kriz edebiyatı eşliğinde temel tüketim maddelerine fahiş oranlarda zam yapmasına karşı başlayan yoksul emekçi ayaklanması kısa sürede bir iç savaş atmosferi yarattı. Hükümet zamları geri çekti. Ama ardından parça parça yürürlüğe koydu.