Toplumsal sistem gerçekliĞİ


NEDEN tARİHİ BİLMEK GEREKİR



Yüklə 2,28 Mb.
səhifə14/133
tarix18.03.2018
ölçüsü2,28 Mb.
#45872
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   133

NEDEN tARİHİ BİLMEK GEREKİR

Mademki tarih bizim içimizde var, ve biz de zaten kendi varlığımızla (self) onun ürünüyüz, o halde tarihi bilmek neden gereklidir?


Tarihi bilmek kendini bilmektir!
Bir insan ya da bir toplum, her anın gerçekliği içinde çevreyle etkileşirken var oluyor dedik. Çevreden alınan madde-enerjiyi-informasyonu kendi içindeki bilgiyle işleyerek kendilerini üretiyor insanlar ve toplumlar. Kendi içimizde sahip olduğumuz “tarihsel olarak oluşmuş” bilgi ise, iki kısımdan oluşuyor. Birincisi, “farkında olmadan” sahip olduğumuz, bilinçli olarak belleğimizden aşağıya indirerek kullanmamızın mümkün olmadığı “implizit” bilgilerdir. Yaşam bilgisi adı verilen bütün kültürel bilgiler bu türdendir. Bunları yaşarken hayatın içinde öğreniriz. Ve öyle olur ki, daha sonra artık bunların öğrenilerek hafızada kayıt altına alınmış bilgiler olduğunun bile farkında olmayız. Yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır bunlar o kadar. Örneğin misafirperverliği ele alalım, ya da büyüklere saygıyı; bu bilgileri ne zaman nerede nasıl öğrendiğinizi söyleyebilir misiniz!
Olayı daha iyi kavrayabilmek için bir örnek olarak “bisiklete binme bilgisini” ele alalım. Bu da gene aynı türden “implizit” bir bilgidir. Size sorsalar “nasıl öğrendin bisiklete binmeyi” diye cevap veremezsiniz. Ancak, “düşe kalka kullanarak öğrendim işte” diyebilirsiniz! Çünkü bu türden bilgileri objeyle-nesneyle direkt olarak etkileşme sürecinde öğreniriz. Bunlara, farkında olmadan hayatın içinde kendiliğinden sahip olduğumuz bilgiler diyoruz.
“Sahip olduğumuz” ikinci türden bilgiler ise “eksplizit” bilgilerdir. Yani, “bilinçli” bilgi üretme faaliyeti sonucunda sahip olduğumuz bilgiler. Örneğin, okulda öğrendiğimiz bilgiler bu gruba dahildir. Bunları belleğimizden aşağıya, Çalışmabelleğine indirerek tekrar kullanabiliriz. Bu bilgiler, sahip olduğumuzun farkında olduğumuz bilgilerdir.
Ancak, implitiz, ya da eksplizit, hangi biçimde üretilmiş olurlarsa olsunlar, bütün bilgilerimizin kaynağı yaşadığımız canlı hayattır, içinde kendi varlığımızı da ürettiğimiz maddi üretim sürecidir, çevreyle-doğayla etkileşmedir. Ama biz, varlığımızı, kimliğimizi ürettiğimiz, davranışlarımızı yöneten, kişiliğimizin oluşmasında baş rolü oynayan bu bilgilerin, eksplizit olarak öğrenilenlerin dışındaki büyük çoğunluğunun hiç farkında bile olmayız. Bunlar ailemizden, arkadaşlarımızdan, içinde yaşadığımız toplumdan, hiç farkında olmadan, tıpkı o bisiklete binmeyi öğrenir gibi öğrenerek sahip olduğumuz bilgilerdir.
Örneğin, gelenek-görenek adını verdiğimiz, hiç farkında olmadan bizi yöneten, hem toplum, hem de bireyler olarak kişiliğimizin oluşmasında büyük rol oynayan “bilgiler” bu türden implitiz bilgilerdir. Bunlar, belirli bir üretim ilişkisi ve üretim tarzı içinde, alışılagelen, işlerine yaradığı için de, insanların üzerinde hiç düşünmeden nesilden nesile aktardıkları, hazır davranış modelleridir. Yeri geldiği zaman aktif hale gelen dispozisyonal olarak mevcut-hazır nöronal kartlardır-programlardır bunlar. Bunlar, insanın belirli bir üretim ilişkisi içinde üretici bir güç olarak oluşumuna katkıda bulundukları için, hayatta kalma mücadelesinde faydalı oldukları için, kontrolümüzün dışında oldukları halde muhafaza edilirler. Çünkü önemli olan hayatta kalma mücadelede başarılı olabilmektir. Bilinçli bilinçsiz olmak vs. bunlar hep bu esas amaca bağlı şeylerdir. Zaten adına “bilinç” denilen o mekanizma da bu sürecin içinde, gerekli olduğu yerde ve zamanda gelişmemiş midir?.
Örneğin “kan davası” bu türden implizit bir bilgidir (bir görenektir-töredir). Komünal ilişkilerin egemen olduğu bir toplumda hayatta kalma mücadelesinden doğar. Komün, kan anayasasında yazılı olan bu bilgiyle kendi üyesini korumakla kendini de korumuş olur. Bu yüzden de bu bilgi o toplum için gereklidir ve kendiliğinden, üzerinde ayrıca düşünüp tartışmaya gerek kalmadan, hazır nöronal bir program olarak nesilden nesile öğretilerek-öğrenilerek aktarılır. Buradaki “öğrenme” olayı da tıpkı bisiklete binmeyi öğrenmekte-öğretmekte olduğu gibi birşeydir tabi. Her komün üyesi, bunu yaşayarak, hayatın içinde kendiliğinden “öğrenir”-“öğretir”. Kimse bunun nedenini sorup öğrenmeye gerek bile duymaz.
İşte bu nedenle tarihi bilmek, kişiliğini, davranışlarını belirleyen tarihsel bilgi mirasının kökenlerini bulup çıkarmak açısından, yani kendini bilmek açısından çok önemlidir. Çünkü, daha önceki kuşaklardan bize miras kalan, farkında olmadan sahip olduğumuz bilgilerdir ki, bunlar kişiliğimizin oluşmasında çok önemli rol oynayan nöronal programlardır. Tarihi bilmek demek, geçmişte bu programların oluşmasına neden olan olayları ve süreçleri bilmek demektir; farkında olmadan sahip olduğumuz bu bilgilerin-nöronal programların tarihsel nedenlerinin farkına varmak, onları bilinçli ögeler haline getirmek demektir. Davranışlarımızın ve kişiliğimizin bilinç dışı birçok nedenini ancak bu şekilde ortaya çıkarabiliriz.
Zamanla toplum değişir, üretici güçler gelişir, üretici güçlerin yeni gelişme seviyesine uygun yeni üretim ilişkilerinin, yeni davranış ve yaşam biçimlerinin oluşması, bu yeni yaşam biçimiyle bağdaşmayan eski gelenek ve göreneklerin bir tarafa bırakılmalarını gerektirir. Ancak, gelenek görenek adını verdiğimiz o eski davranış-varoluş biçimlerimiz öyle hemen kolay kolay peşimizi bırakmazlar! Bunlardan kolay kolay kurtulamayız! Örneğin “kan davası” gütmek, içinde yaşadığımız toplumda, artık bırakınız gereksiz olmayı bir yana, son derece zararlı, tehlikeli bir bilgi haline gelmiştir. Ama o kadar yasaklamalara rağmen halâ sürdürülüyor bu töre. Neden? Çünkü bunlar, tarihsel gelişme süreci içinde farkında olmadan sahip olduğumuz, nesilden nesile aktarılarak bize gelen nöronal programlar oldukları için, beyinde bunların kayıtlı oldukları yerleri bulmak da çok zordur. Zorla da söküp çıkaramazsınız bunları! Önce farkına varacaksınız, nedenlerini niçinlerini bulup ortaya çıkaracaksınız, bunları eksplizit bilgiler haline getireceksiniz ki, ancak ondan sonra müm-kündür bunları değiştirmek, ya da yerlerinden oynatmak.
İşte tarihi bilmek burada önem kazanıyor. Çünkü ancak tarih bilinciyle tanıyabiliriz ve farkına varabiliriz kişiliğimizi oluşturan bu bilgileri. Bugün dünün içinden çıktığı için, bugünü kavramanın yolu, içinden çıktığımız, ya da bir türlü çıkamadığımız dünü kavramaktan geçer. Dünü, yani geçmişi kavramak ise tarihi kavramaktır. Çünkü ancak tarihi kavrayarak bugünü kavramak mümkündür.

Yüklə 2,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   133




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin