Toplumsal sistem gerçekliĞİ


BİLİŞSEL TARİH BİLİMİNİN ESASLARI



Yüklə 2,28 Mb.
səhifə15/133
tarix18.03.2018
ölçüsü2,28 Mb.
#45872
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   133

BİLİŞSEL TARİH BİLİMİNİN ESASLARI

Bilişsel Tarih Bilimi, geçmişte-tarihte cereyan eden olayların ve süreçlerin İnformasyon İşleme Bilimi’yle açıklanmasıdır. Buna göre her olay, önce, kendisini oluşturan süreçlerin meydana getirdiği bir üründür (output); ama olayları ve süreçleri açıklamak için bu kadarı yetmez! Çünkü bir sentez-sonuç-output- olarak ortaya çıkan bir olay, aynı anda, belirli ilişkiler içinde gerçekleşen izafi bir gerçekliktir de. Yani öyle geçmişte yer alan süreçlerin sonunda ortaya çıkan mutlak gerçeklikler yoktur hiçbir zaman! Gerçeklik dediğimiz şey (şekilde A), kendisini meydana getiren süreçlerin (şekilde x ve y ile gösterilmiştir) sonunda ortaya çıktığı “an”, gene aynı “anda” içinde bulunduğu etkileşmelere (B ile olan etkileşmeye) göre ortaya çıkan izafi bir gerçekliktir.





Tarihi yapan olaylar, toplumların kendilerini üretme süreci içindeki karşılıklı ilişkilerinden kaynaklanan etkileşmelerdir. İnsanların ve insan toplumlarının bugünü de, geçmişteki bu etkileşmeler zincirinin günümüzdeki sonuçlarından-çıktılarından (output) başka birşey değildir. Bu yüzden, bugünün içinde maddeleşen bilgiyi ortaya çıkarabilmenin, bugünü kavrayabilmenin yolu, daima, informasyon işleme sürecini geriye doğru işleterek (backprocessing) bugünü yaratan süreçleri geçmişin içinden bulup ortaya çıkarabilmeye bağlıdır.
Doğa’dan bir örnek verelim: Laboratuar ortamında bir elektronu bir fotonla etkiliyoruz. Bu durumda, o an etkileşme partnerimiz olarak karşımızda yer alan elektron, bu etkileşmenin ürünü olarak objektif izafi bir gerçeklik haline gelen bir nesnedir. O an artık o, etkileşme öncesinde potansiyel bir gerçeklik olarak belirli bir dalga denklemiyle ifade edilen “elektron” değildir. Etkileşme anında yaratılan “gerçek”-aktüel- elektron, etkileşme öncesine ait potansiyel gerçeklikle gözlemci arasındaki etkileşmenin ürünü olan izafi bir gerçekliktir. Bu durumda, etkileşme anında objektif bir gerçeklik olarak ortaya çıkan gerçek elektrona ait bilgilerin kaynağı da, o an artık onun geçmişinde (tarihinde) kalan etkileşme oluyor. Mutlak, varlığı kendinden menkul bir elektron bulunmadığı için, elektronun potansiyel gerçekliğine ait bilgilerle, gözlemci olarak bizim oynadığımız role ilişkin bilgiler (ne tür bir fotonla etkide bulunduğumuz vs.) onun tarihini oluşturan, onun içinden çıktığı, onu yaratan bilgilerdir. Yukardaki şekilde x’in yerine etkilediğimiz elektrona ait dalga fonksiyonunu, y’nin yerine de gözlemcinin kullandığı etkileme fotonunu koyarsak, etkileşme sonunda objektif-izafi bir gerçeklik olarak ortaya çıkan elektron (A), (B) ye göre (gözlemciye göre) varolan izafi bir elektrondur.
Bir sistem gerçekliği olarak toplumsal varlığın-kimliğin oluşumu süreci de böyledir. Bir toplum hakkında elde edeceğimiz bilgilerin kaynağı da daima o toplumu oluşturan tarihsel sürece ilişkin bilgiler olacaktır. Eğer bir biliminsanı, toplumsal varlığa ilişkin bilgileri tarihsel oluşum süreci içinde göremezse o toplum hakkında sağlıklı bilgiler elde edemez. Bu yüzden, toplum bilimi için bilginin kaynağı daima tarih olmalıdır. Ancak tarihini bilerek bugününü bilebiliriz toplumların.
Tarihte yer alan her olay, kendisini yaratan etkileşmelerin ürünüdür dedik. Bilişsel bilim diliyle buna çıktı-output- diyoruz. Etkileşmeye katılan unsurları A, B, C vb. olarak gösterirsek, etkileşme, yani bir olayın gerçekleşme süreci, her durumda, etkileşmeye katılan unsurların her birinin süreci kendisine göre işleyerek dışarıya bir cevap-çıktı- oluşturmasıyla gerçekleşir. Sonuç ise bütün bu süreçlerin sentezidir. Ama, bir olayın oluşumunda etkileşmeye katılan unsur-etken sayısı ne kadar çok olursa olsun, gene de biz bütün bunların hepsini (A) ve (B) gibi iki grup altında toplayabiliriz. Çünkü, her etkileşme, son tahlilde (A) ve (B) gibi iki ana karşıt kutbun birliği ve mücadelesinden ibarettir. Etkileşmeye katılan bütün unsurlar etkileşme süreci içinde kendi aralarında otomatikman örgütlenerek bu şekilde bir düzenek içine girerler ve etkileşmeyi öyle sürdürürler[4].
Örneğin İstanbul’un Fethi olayını ele alalım: Olayın görünürdeki aktörleri Bizans ve Osmanlı İmparatorluklarıdır. Ama bu iki etkenin (A ve B diyoruz bunlara) dışında daha birçok etkeni vardır sürecin. Roma’daki Katolik Kilisesi’nden tutun da, Avrupa’daki diğer ülkelerin tavırlarına, Anadolu’daki duruma vs. kadar. Bütün bunların hepsinin de, şu ya da bu şekilde bir katkısı olmuştur olayın gerçekleşmesinde. Ama biz, bütün bunları, son tahlilde iki karşıt kutbun etkileşmesi içinde toplayarak ele alırız. Çıktı-output ise bir sentezdir-üründür. Aynen bir çocuk gibi yani. Anneden ve babadan (A ve B) gelen bilgilerin etkileşmesi sonucunda oluşan bilginin maddeleşmesidir. Bu nedenle, örneğin, “İstanbul’un Fethinden” sonraki Osmanlı İmparatorluğu’yla önceki aynı değildir. Osmanlı-Bizans etkileşmesi sonucunda ortaya çıkan Fatih’in (“Kaiser’i Rum”) “Osmanlı Devleti”, Osmanlı-Bizans etkileşmesinin ürünü-çıktısıdır.Chirac’ın, “nasıl olsa hepimiz Bizans’ın çocuklarıyız” sözünün altında yatan gerçek budur!
Şimdi artık yolumuza devam edebiliriz. Bilişsel Tarih Bilim’nin ışığı altında, Bilişsel Toplum Bilimi laboratuarlarında insanlık durumlarını incelemek istiyoruz. Yolumuz “uzun” ama ay-

dınlık!

İKİncİ bölüm

İNSANLIĞIN TARİHSEL GELİŞİM KONAKLARI

“İnsanlığın tarih-öncesi dönemini, bilinçli bir biçimde belirli bir düzene koyma işine ilk girişen Morgan olmuştur” diyor Engels[7]. Bu dönemi önce, Vahşet ve Barbarlık çağları olarak ikiye ayırıyor Morgan. Sonra da bunları, her birini kendi içinde üçe ayırarak inceliyor. Aşağı, Orta ve Yukarı aşamalar olarak.
“Tarihe giriş”ten kasıt ise, sınıflı topluma, yani “medeniyete” geçiş oluyor. Aslında, “yazılı tari-he giriş” demek lazım tabi. Çünkü yazının keşfi medeniyetle birlikte gerçekleştiği için ancak bundan sonrası kayıt altına alınabiliyor. “İnsanlığın tarih öncesi” ise “yazılı tarihin öncesi” anlamında.
Yukardaki tanıma hiç bir itirazım yok. Ama eğer bana, “insanlık tarihini en genel anlamda nasıl tasnif edersin” diye sorsalardı, şöyle cevap verirdim: İnsanlık tarihi ikiye ayrılır. İnsanların, sadece ihtiyaçları kadarını üreterek yaşadıkları dönem, ve ihtiyaçlarından daha fazlasını üreterek yaşamaya başladıkları dönem.20 Bunlardan birincisine ilkel komünal toplumlar dönemi, ikincisine de sınıflı toplumlar-medeni yaşam dönemi, diyoruz . “Medeni yaşam”dan kasıt, bireyin esas olduğu yaşamdır. Birey ise sınıflı toplumla birlikte ortaya çıkar. Çünkü ilkel komünal toplumda birey yoktur, komün vardır. İnsanlar komünal varlıkla birlikte varolurlar.
Önce üç temel ihtiyacını giderebileceksin; yeme-içme, barınma ve neslini üretme. Hayatta kalabilmenin esası budur; komünal yaşamın amacı da budur. Gerisi, ancak ihtiyacından daha fazlasını üretebilmeye başladığın zaman geliyor. Örneğin yazının keşfi gibi!. Bütün gün karnını doyurmaktan başka bir şey düşünmeyen bir insan için, yaşadıklarını yazmak düşüncesi hiç de öyle ilginç olmazdı her halde! İnsanlar yazıya, yazmaya, ihtiyaç fazlası ürettikleri “tanrıya-tapınağa ait olan ürünlerin” listesini tutabilmek için gereksinme duymuş-lardır” [11].


Yüklə 2,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   133




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin