Toplumsal sistem gerçekliĞİ


KOMÜNAL VARLIĞIN TEMSİLCİSİ: TOTEM VE TABU



Yüklə 2,28 Mb.
səhifə18/133
tarix18.03.2018
ölçüsü2,28 Mb.
#45872
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   133

KOMÜNAL VARLIĞIN TEMSİLCİSİ: TOTEM VE TABU

İnsanın bireysel varlığının oluşmadığını, bireyin toplumsal varlığın içinde eriyip yok olduğunu söyledik. Komünde “birey”, sadece üretim sürecinin dışındaki durumlarda (tuvalete gitmek, acı çekmek, hasta olmak vs gibi durumlarda) kendi varlığını hisseder, “ben” varım der. Ama bu bir çelişki değil midir? Toplumsal kimlikle bireysel kimlik arasındaki bu çelişkiyi nasıl çözümlüyor komün insanı? Toplumsal kimliği kendi varlığında hisseden insan, kendi bireysel varlığıyla bunu nasıl bağdaştırıyor? Çözüm: Totemdir! Totem, yani toplumsal varlığı temsil eden, toplumun merkezindeki sıfır noktasını temsil eden izafi gerçeklik. Yani, daha sonraki ifadesiyle “büyük yaratıcı”, “Tanrı”! “Herkesi, herşeyi yaratan”, bu anlamda bireyin dışında, ama onu da “yarattığı” için onun da “içindeki varlık”!


İşte ilkel komünal toplum insanının dünyası: Çevreden alınan maddi-enerjiyi-informasyonu işleyen güç: komün ve bu komünal varlığı temsil eden totem. Ve totemin “yaratıcı” varlığında yok olan bireyler. Kendi varlıklarıyla totemi temsil eden komün insanları.
Yaşam kavgasında, ana baba ve çocuklar arasındaki cinsel ilişkinin sakıncalarını keşfetmek gibi bugün bize çok basit görünen bir bilgiyi keşfetmek binyılları almıştır. Bu yolda atılan ilk adım, önce ana baba ve çocuklar arasındaki ilişkiyi yasaklamak olur (“Kandaş aile”). İlkel komünal toplum içinde konulan ilk yasak da budur zaten. Yani ilk tabu. Peki kim koydu bu yasağı? Toplum, toplumsal varlık. Kim temsil ediyor bu toplumsal varlığı? Herkes, hiçkimse, yani totem. İşte “din” denilen toplumsal kurallar böyle oluşmaya başlıyor.

GENS’İN DOĞUŞU-ANALIK HUKUKU

Bu yolda atılan ikinci adımı Engels Morgan’a dayanarak şöyle açıklıyor: “..ikinci adım da kardeşler arasındaki cinsel ilişkinin yasaklanması olmuştur (“Ortaklaşa aile”). İlgililerin aynı yaşlarda olmaları nedeniyle bu ilerleme birinciden çok daha önemli, uygulanması da aynı derece zordu. Büyük bir olasılıkla önce ana tarafından kardeşler arasındaki cinsel ilişkilerin yasaklanmasıyla başlayan bu ilerleme yavaş yavaş gerçekleşti...Morgan’a göre, bu gelişme doğal seçme ilkesinin nasıl işlediğini gösteren parlak bir örnek oluşturur. Bu ilerlemeyle, içinde kandaşlar arasındaki evlenmelerin sınırlanmış bulunduğu aşiretler, kardeşler arasındaki evliliğin kural ve yasal kaldığı aşiretlerden sözgötürmez bir biçimde daha hızlı ve daha tam bir biçimde gelişmişlerdir. Ve bu ilerlemeden doğrudan doğruya çıkan ve ilk ereğini çok aşan bir kurum, dünyadaki barbar halkların-eğer hepsinde değilse-çoğunda toplumsal rejimin temelini oluşturan gens, bu ilerlemenin ne kadar olağanüstü bir sonuç verdiğini tanıtlar; Roma’da olduğu gibi Yunan’da da, gensten doğrudan doğruya uygarlığa geçeriz.


Her ilkel aile, en geç birkaç kuşak sonra bölünmek zorundaydı. Barbarlığın orta aşamasından öncesine kadar, istisnasız olarak hüküm sürmüş bulunan ilkel ev ekonomisi, komünist ekonomi, koşullara göre değişen, ama her yerde iyice belirlenen en yüksek bir aile topluluğu büyüklüğünü gerektiriyordu. Aynı ananın çocukları arasında cinsel ilişkinin doğru olmadığı fikrinin ortaya çıkışı, eski ev topluluklarının bölünüp yeni toplulukların kuruluşu üzerinde etkili olmuş olsa gerektir...İşte Morgan’ın ortaklaşa dediği aile biçimi, kandaş aileden, böyle, ya da buna benzer bir biçimde çıkmıştır”[7].
“Grup halinde ailenin bütün biçimleri içinde, bir çocuğun babasının kim olduğu kesinlikle bilinemez, ama anasının kim olduğu kuşkuya hiç yer kalmayacak bir biçimde bilinebilir. Bir ana, her ne kadar ailenin bütün çocuklarını kendi çocukları olarak çağırır ve onlara karşı analık görevleriyle yükümlü bulunursa da, gene de kendi öz çocuklarını öbürleri arasından ayırdeder. Öyleyse grup halinde evlilik var oldukça soyağacının yalnızca ana tarafından gösterileceği açıktır; demek ki, bu durumda, yalnızca kadın-soy-zinciri tanınmaktadır. Gerçekten bütün yabanıl ve barbarlığın aşağı aşamasında bulunan halklardaki durum budur.”
“..Bu çevre (gens) içindeki kadınların hepsi için ortak bir ana-ata vardır ve bu soy-zinciri nedeniyle, bu zincire bağlı bütün kadınlar, kuşaktan kuşağa biribirleriyle kardeştirler.
Ama bu kız kardeşlerin kocaları artık onların erkek kardeşleri olamazlar; demek ki, aynı ana-atadan gelmezler ve daha sonra gens olacak kandaş gruba dahil değillerdir. Kesinlikle bilinen tek şey yalnız ana tarafından soy-zinciri olduğundan, sadece çocuklar bu gruba dahildirler. Ana tarafından en uzak (yan-hısımlar) dahil, bütün erkek ve kız kardeşler arasında cinsel ilişki yasaklandıktan sonra adı geçen grup gerçekten gens, yani kendi aralarında evlenme hakkından yoksun ve kadın tarafından kandaş bulunan kimselerden kurulmuş sabit bir çevre haline dönüştü ve bundan böyle bu çevre toplumsal olduğu kadar dinsel öbür ortak kurumlarla gitgide sağlamlaşarak aynı aşiretin öbür genslerinden farklılaştı”[7].
Engels burada, ailenin ilkel komünal toplumla (gens) birlikte gelişimini incelerken, yabanıllığın yukarı aşamasıyla barbarlığın aşağı aşamasına özgü yeni bir aile biçiminden bahseder (“iki başlı aile”). “Evlenme yasaklarındaki bu artan karmaşıklık içinde, grup halinde evlenmeler gitgide olanaksız bir duruma geldi; grup halinde evlenmeler yerine iki-başlı-aile geçti. Bu aşamada, bir erkek bir kadınla yaşar, ama gene de çok-karılılık ve uygun fırsatlarda kaçamak yapmak hakkına sahiptir. Ama iktisadi nedenlerden ötürü çok karılılığa ender raslanır; bununla birlikte, çoğunlukla ortaklaşa yaşam boyunca kadından çok sıkı bir bağlılık istenir ve eşini aldatan kadın şiddetle cezalandırılır. Ama evlilik bağı iki tarafça da kolaylıkla çözülebilir ve çocuklar geçmişte olduğu gibi yalnızca anaya ait olurlar”[7]. Üretimin henüz daha toplumsal olarak yapıldığı bu dönemle yukarıdaki “iki-başlı-aile” kavramı pek biribiriyle bağdaşmıyor! Bu türden bir ayrışmanın, “iki başlı”da olsa, bir kadın ve bir erkek arasındaki birlikteliğe doğru gelişmenin daha çok barbarlığın orta aşamasına özgü olması gerekir. Ama eğer Engels, yukarıdaki açıklamayla, bu yöndeki gelişmenin daha barbarlığın aşağı aşamasında başladığını söylüyorsa, o zaman bu doğru olabilir. Fakat, “yukarı aşaması” bile olsa yabanıllık için daha henüz çok erkendir böyle bir gelişme.
Ailenin ilkel komünal toplumla birlikte geçirdiği daha ileri gelişme basamaklarına geçmeden önce, biraz ara vererek, burada ilkel komünal toplumun temelini oluşturan gens içindeki örgütlenmeyi ele almak istiyoruz.

Yüklə 2,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   133




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin