Toplumsal sistem gerçekliĞİ


İLKEL KOMÜNAL TOPLUM: NEYİ NASIL ÜRETİYORLARDI



Yüklə 2,28 Mb.
səhifə16/133
tarix18.03.2018
ölçüsü2,28 Mb.
#45872
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   133

İLKEL KOMÜNAL TOPLUM: NEYİ NASIL ÜRETİYORLARDI

Tarih öncesinin ilk dönemi (“Aşağı Vahşet”) şöyle tanımlanıyor: “Sıcak ve ılıman ormanlarda, henüz ilkel barınaklarda, hiç olmazsa kısmen ağaçlar üzerinde (büyük yırtıcı hayvanlara karşı korunabilmek için) yaşayan insan türünün çocukluğu. Kabuklu ya da kabuksuz yemişlerle ve köklerle beslenirlerdi”[7]


Balık tüketimi ve ateşin keşfiyle birlikte bir adım daha ileri gidiyor insanlık. Vahşet’in orta aşamasına geçiliyor. “İnsanlar iklim ve yer sınırlarına bağlı kalmaktan kurtuluyorlar”[7].
Vahşet’in yukarı aşaması ok ve yay’ın bulunuşuyla başlıyor. Barbarlığın yukarı aşaması için, ve daha sonra da medeniyete geçiş için, demirin bulunuşu ne kadar önemliyse, bu aşamada ok ve yay’ın bulunuşu da o kadar önemli olmuştur. Çünkü, ok ve yay demek, avcılığın gelişmesi demekti. Bu ise, daha iyi, daha kolay beslenme anlamına geliyordu.
Barbarlığın aşağı aşaması “çömlekçiliğin sahneye çıkışıyla” başlıyor. Doğada hazır bulunan yiyeceklerin toplanılması, avcılık, balık tüketimi ve çömlekçilik. Genel hatlarıyla barbarlığın aşağı aşamasının yaşam koşulları bunlardır.
“Buraya kadar, gelişmenin gidişinin, aşağı yukarı bütün halklar için aynı olduğunu görüyoruz. Ama bundan sonra, iki büyük kıtadan her birinin özel doğal niteliklerinin hesaba katılması gerektiğini görürüz. Barbarlık döneminin belirleyici etkeni, hayvanların ehlileştirilmesi ve yetiştirilmesi ile, bitki ekimidir. Ama eski dünya denilen Doğu Kıta’sı, evcilleştirilmeye yatkın hemen bütün hayvanlara ve biri hariç, ekime özgü her türlü tahıla sahipken, Batı Kıta’sında Amerika’da evcilleştirilmeye yatkın memeli olarak (o da yalnız Güney’in bir kısmında) yalnızca lama’ya ve ekilebilir tahıllardan da yalnızca birine, ama en iyisine, mısıra sahipti. Bu farklı doğal koşullar sonucu, bundan böyle her iki yarı küre halkları, kendine özgü bir gidiş izlemişlerdir”, her birinin gelişme doğrultuları farklı olmuştur[7].
“Barbarlığın orta aşaması, Doğu’da hayvanların yetiştirilmesi, Batı’da sulama aracıyla yenecek bitkilerin ekimi ve yapılarda kerpiç ve taş kullanılmasıyla başlar...
“Meksikalılar, Orta Amerika halkları ve Perulular, Amerika’nın fethi çağında barbarlığın orta aşamasında bulunuyorlardı. Bunlar, kerpiç ya da taştan yapılma kale gibi yerlerde barınıyor, kanallarla sulanan bahçelerde, durum ve iklime göre değişen ve başlıca beslenme kaynağını sağlayan mısır ve başka besi bitkileri ekiyorlar, hatta bazı hayvanları da evcilleştirmiş bulunuyorlardı. Örneğin, Meksikalılar hindi ve öbür kümes hayvanlarını, Perulular lama’yı evcilleştirmişlerdi. Üstelik, madenleri kullanmayı da öğrenmişlerdi. Ama demiri işlemesini bilmiyorlar ve bu yüzden, taştan yapılmış silah ve aletlerden hiçbir zaman vazgeçemiyorlardı. Sonra da, İspanyolların fethi, gelecekteki bütün bağımsız gelişmeleri yok etti.
Doğu’da, barbarlığın orta aşaması (bitki ekimi bu dönemin ileriki aşamalarına kadar bilinmeden kalmış gibi görünürken) süt ve et vermeye yatkın hayvanların evcilleştirilmesiyle başlamıştır. Davar evcilleştirip yetiştirilmesi ve hayli geniş sürülerin oluşması, Aryenlerin ve Semitlerin öbür barbar yığınlardan ayrılması sonucunu vermişe benzer.
Sürülerin meydana gelmesi, uygun bölgelerde, Semitleri Dicle ve Fırat’ın; Aryenleri ise, Hindistan, Amuderya, Sirderya, Don ve Dinyeperin çayırlık ovalarında çobanlık yaşamına götürme sonucunu verdi..
Barbarlığın yukarı aşaması, demir madeninin eritilmesi ve dökümüyle başlar..Herşeyden önce, büyük ölçüde tarla ekimini, tarımı olanaklı kılan, hayvanlar tarafından çekilen demirden sabanı ilk olarak bu dönemde görürüz. Bunun sonucu olarak, yaşam araçlarında, çağın koşulları bakımından sınırsız bir artış başlar. Demirden balta ve demirden bel olmaksızın geniş ölçüde gerçekleşmesi olanaksız bir dönüşüm, ormanların açılarak tarla ve çayır haline dönüştürülmesi de gene sabanın türetimine bağlıdır...Barbarlığın yukarı aşamasının doruğu, kendini bize Homeros’un şiirinde, özellikle de İlyada’da gösteriyor. Gelişmiş aletler, körük, kol değirmeni, çömlekçi tornası, zeytinyağı ve şarap yapımı; madenlerin ustalıklı bir biçimde işle-nilmesi, yük ve savaş arabaları, kalas ve tahtalarla gemi yapımı, sanat olarak mimarlığın başlangıcı, kuleli ve mazgallı duvarlarla çevrilmiş kentler..İşte Yunanlıların barbarlıktan uygarlığa geçirdikleri belli başlı miras budur”[7].
Ve şöyle özetliyor Engels: “Yabanıllık (vahşet konağı), doğa ürünlerinden, onları hiç değiştirmeden yararlanmanın ağır bastığı bir dönemdir. Bu dönemde insan eliyle yapılan üretim, her şeyden önce, bu yararlanmayı kolaylaştıran aletlerin üretimidir. Barbarlık ise, hayvan yetiştirme, tarım ve doğal ürünlerin üretimini arttırmayı sağlayan yöntemlerin öğrenilmesi dönemidir. Uygarlık: İnsanın doğal ürünleri hammadde olarak kullanmayı öğrendiği dönem olur; gerçek anlamda sanayi ve ustalık dönemi de diyebiliriz buna”[7].
Bütün bu açıklamalardan ortaya çıkan bazı sonuçlar var, bunları şöyle özetleyelim:
Birincisi: İnsan toplumları, ilk ortaya çıkışlarından gelişmelerinin daha ileri aşamalarına kadar, her dönemde, çevreyle-yani doğayla ilişkileri-etkileşmeleri içinde, ne ürettikleriyle ve bunu nasıl ürettikleriyle karakterize olurlar (var olur, gerçekleşirler, diğerlerinden bu özellikleriyle ayırdedilirler).
İkincisi: Bir toplumun ne ürettiği ve bunu nasıl ürettiği, o toplumun “bilgi seviyesini” gösterir. Çünkü her toplum çevreyle ancak sahip olduğu bilgiyi kullanarak etkileşir ve üretir. “Toplumsal var oluş” instanzı (toplumsal varlık), çevrenin etkileri (çevreden alınan madde-enerji-informasyon) sahip olunan bu bilgiyle işlenirken gerçekleşir. O halde, çevreden “bağımsız”, “kendinde şey olarak” var olan “toplum” diye mutlak bir varlık mevcut değildir. Her toplum, ancak çevreyle etkileşme süreci içinde gerçekleşen, varolan objektij-izafi bir gerçekliktir.
Örneğin, Amerikalı yerlilerde hayvanları ehlileştirme bilinci Doğu’ya göre çok geç kalır. Doğu’da insanlar bu bilgiyi üreterek, tarihsel gelişme basamağının bir üst düzeyine çıkarlarken, Batı’da bu mümkün olmaz, neden? Çünkü çevre farklıdır! Amerika’da öyle koyun, keçi vs. gibi evcilleştirmeye yatkın hayvanlar bulunmadığı için, Doğu’da insanlar barbarlığın orta aşamasına geçerken, Amerika’da halâ aşağı aşamada kalırlar. Ancak Meksika’da, Orta Amerika’da ve Peru’da biraz farklı bir gelişme olur. O da gene buralardaki çevre koşullarına bağlı bir gelişmedir.
Bunun dışında, bir diğer önemli nokta da şudur. Demirin bulunuşunun barbarlığın yukarı aşamasına geçişte ne kadar önemli bir etken olduğunu görüyoruz. Ancak, insanlık tarihinde, tarımın keşfi ve yukarı barbarlığa geçiş, ilk kez, demirin bulunuşundan çok önceleri gerçekleşmiştir. İnsanlar demirin bulunuşundan binlerce yıl önce, Dicle ve Fırat’ın verimli ovalarında, büyük sulama kanalları inşa ederek tarımsal faaliyette bulunuyorlardı. Subtropikal iklim koşulları, alüvyonlu toprakların işlenmesinin kolay olması, toprakta neredeyse hiç taşın bulunmaması, demir olmadan da insanların toprağı işlemelerini olanaklı kılıyordu. Tabi bütün bunların gerçekleştirilebilmesi için bir önemli unsur daha bulunuyordu bu bölgede: zift. Kerpiçten yapılan tuğlaların biribirine yapıştırılmasında, sulama kanallarının inşaasında, hem birleştirici, hem de yalıtkan olarak büyük ölçüde zift kullanılıyordu [11].
İşin ilginç yanı, demiri bulanlar, demir madenlerini işletenler Orta Asya kökenli göçebe barbarlardır. Savaş aletleri yapımında kullanıyordu bunlar demiri. Ve bu da onlara savaşlarda büyük üstünlük sağlıyordu. Demir ayrıca, bu göçebe kavimlerin Mezepotamya’nın tarımsal üretim yapan yukarı barbarlarıyla ilişkiye girmelerinde de çok önemli bir rol oynamıştır. Demir madenlerini işleten bu kavimler Mezepotamya’ya demir satıp, bunun karşılığında da tahıl alıyorlardı onlardan [11].

Yüklə 2,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   133




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin