Toplumsal sistem gerçekliĞİ



Yüklə 2,28 Mb.
səhifə20/133
tarix18.03.2018
ölçüsü2,28 Mb.
#45872
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   133

KOMÜNAL KİMLİK-TEMSİL

Komün üyelerinin oluşturduğu bir sistem komün. Bu sistemin merkezi varlığının-kimliğinin de “başkan” adını verdiğimiz, temsil görevini yüklenmiş “görevli” bir instanzla gerçekleştiğini söyledik. Komünde insanlar, çevreyle bireyler olarak etkileşerek kendileri için üretim yapmadıklarından, çevreyle komün olarak etkileştiklerinden, bu etkileşim süreci içinde komünü bir bütün olarak temsil eden (yani, üretim süreci içinde oluşan komünal varlığı temsil eden) “başkan” adını verdiğimiz bir instanz oluşuyor. Nasıl oluşuyor? Komünün kadın erkek bütün üyeleri bu görevi yapmaya en uygun kişiyi kendi aralarından bulup çıkarıyorlar ve kendilerinin temsilcisi olarak seçiyorlar onu.


Dikkat ediniz, “kendilerinin temsilcisi” dedik. Kim bu “kendileri”? Bütün komün üyelerinin hepsinin birden oluşturduğu komünal varlık değil mi. Demek ki, komün üyeleri bir başkan seçerek ortak varlığı temsil eden komünal kimliği-benliği (self’i) oluşturuyorlar. Buna bağlı olarak da kendi bilinçlerinde bu toplumsal varlığı temsil eden nöronal bir model oluşturuyorlar. Olay budur. Sonra? Sonrası basit! Çevreden alınan madde-enerji-informasyon içerde oluşturulan bu üretim mekanizması-çarkı tarafından işleniyor ve insanlar komünal varlıkla birlikte kendi varlıklarını da üretmiş oluyorlar. İşte, çevrenin etkilerini, neyi nasıl ürettiğine dair bilgilerle işleyerek var olmak, üreterek kendi varlığını yaratmak olayının özü budur. Bilişsel Toplum Bilimi’nin esası budur23.

TÖRE-YAPı-BİLGİ

Bir gensi o gens yapan bütün bilgilerin kaynağı, onun kendi kendini üretmesi sürecidir dedik. “Hiçbir üye, gens içinden evlenme hakkına sahip değildir. Gensin temel kuralı, onu birleşik tutan bağ budur” [7]. Örneğin bu bilgi, gense ait yapısal bir bilgidir. Yani gens bu bilginin maddeleşmesiyle oluşur. Ama, gensi gens yapan bu bilgi de gene üretim sürecinin, yani kendi varlığını üretme, hayatta kalma sürecinin içinde, onun gereklerine göre oluşmuştur. Yani, gens üyelerine birisi öğretmiyor bu bilgileri! Gensin içinden evlenmenin yasak oluşu bilgisi, birinin dikte etmesiyle ortaya çıkmıyor! Hayatta kalma, kendini üretme sürecinde ortaya çıkıyor bilgiler. Ve bir kere ortaya çıktıktan, yani üretildikten sonra da, “töre” adı altında yapısal bir bilgi olarak, gensin maddi varlığını oluşturarak, onunla birlikte muhafaza ediliyor.


“Gens üyeleri karşılıklı yardım ve korumayla, özellikle yabancılar tarafından yapılan bir sataşmanın öcünü birlikte almakla yükümlüydüler. Her birey, kişisel güvenliği bakımından gense güvenirdi, ve gens tarafından da korunurdu; ona saldıran, bütün gense saldırıyor demekti”[7]. İzlerine hala bugün bile raslanılan “kan davası”, gensin-aşiret toplumunun- birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için töresinin kaçınılmaz sonucudur. Bu bilgi, kendini toplumsal olarak üreten, var olan komünün, hayatta kalma mücadelesinde kendini koruma-savunma bilgisi haline gelmiştir.
“Gens,yabancıları üyeliğe kabul edebilirdi. Öldürülmeyen savaş tutsakları, böylece, bir gensin üyeliğine kabul edilmekle, Senekalar aşiretinin üyesi durumuna geliyor ve bunun sonucu, gens ve aşiretin bütün haklarına sahip oluyorlardı. Üyeliğe kabul bazı gens üyelerinin önerisi ile oluyordu; kabulün onaylanması için gens içinde gösterişli bir kabul töreni yapılması zorunluydu”[7]. Burada altı çizilmesi gereken en önemli nokta, gensin bu aşamada (barbarlığın aşağı aşamasında) henüz kölecilikle hiçbir bağının olmadığıdır. “Yabancı” da olsa, başka bir gense ait de olsa, hatta düşman da olsa (savaş esiri) insan insandır. Bir insanı köle olarak kullanmak yoktur gensin töresinde. Neden yoktur peki? Gens üyeleri doğuştan köleciliğe karşı-immun- oldukları için mi? Hayır! Bir insanı köle olarak (üretim aracı olarak) kullanmanın maddi şartları henüz daha olgunlaşmamıştır da ondan! Komünün, aşağı barbarlık konağının üretim biçimi ve bilgi seviyesi henüz daha kendi ihtiyacından fazlasını üretmeye yetmiyordu da ondan. Köleyi ne yapacaktı komün! Bir insan kendi ihtiyacından daha fazlasını üretemiyordu ki!

ÖLÜLER NEDEN GÖMÜLÜR HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ

“Her gensin bir mezarlığı vardı”[7]. İnsanlar ölülerini niye gömerler hiç düşündünüz mü? Hayvanlarda böyle birşey yok! Demek ki, bu da bilişsel faaliyetle birlikte başlıyor. Ama neden?


Hayvanlar da çevreyle etkileşerek var oluyorlar. Hayvanın nefsi-self’i de, çevreyi işlerken oluşan nöronal bir reaksiyon modelinin gerçekleşme-kendini ifade etme hali. Hayvan da kendini, kendi varlığını hissediyor. Ama bu kadar! Bunun üzerinde ayrıca düşünmek diye birşey yok hayvanda! İnsan ise düşünüyor. Hem var olduğunu hissediyor, bunu duygusal olarak algılıyor, hem de bu “var olmak hissinin-duygusunun” ne olduğunu düşünüyor; kendi varlığını sadece hissetmekle yetinmiyor, onu bilmek de istiyor.24
Hayvanın kendi varlığını hissetmesi onu doğadan koparmaz, yani hayvan kendi nefsiyle (self) doğa’ya karşı yabancılaşmaz, doğa’yı inkâr etmez. Ama insan için durum böyle değildir. İnsan, çevrenin (doğa’nın) etkisine karşı bir reaksiyon olarak gerçekleşen varlığını, var olma hissini düşünmeye başladığı an doğa’dan-çevreden- kopmaya başlar. Bizim, çevre’ye-doğa’ya-karşı “yabancılaşma” olarak ifade ettiğimiz bu oluşum aslında bilişsel bir varlık olarak insanın varoluş gerçekliğidir. İnsanların daha sonra, “cennetten kovuluş”, “büyük günah” vs.olarak açıklamaya çalıştıkları sürecin özünde yatan hep onun bu temel var oluş gerçekliğidir. İnsan, doğa’nın kendi bilincine varması sürecinin maddeleşmiş şeklidir. Doğa, insanla birlikte kendi inkârını gerçekleştiriyor. İnsanın doğa’dan “kopuşunun”, sanki “doğa’dan ayrıymış” gibi varoluşunun altında yatan budur, bu inkâr sürecidir. “Ruh”, “ruhun ölmezliği”, “ruhun öldükten sonra Tanrıyla buluşması”, “evrensel ruh olarak Tanrı” anlayışlarının altında yatan budur. Bunlar hep insanın kendi yalnızlığını, “cennetten kovulma” durumunu açıklama çabalarıdır! İnsan kendi varlığında hep bir ikilik taşır. Bir yanda, “ben” olarak kendisi-kendi self’i vardır, bunu hisseder, düşünür, diğer yanda da, kendisinin de içinde bulunduğu insan-doğa sisteminin “Tanrı” adını verdiği evrensel “varlığı”. Bu durumda, ölüm olayı insan tarafından bir yerde inkârın inkârı olarak anlaşılır. Bir “aslına dönüş” (“Tanrıya dönüş”) olayı olarak düşünülür. Ölümle, yani maddi varlığın yok oluşuyla birlikte, yabancılaşma da sona ermekte, “ruh” aslına geri dönmektedir! Yok olan maddi varlığın yanı sıra, ölümsüz olduğuna inanılan “ruhun”, “aslına dönerek”, onun içinde, onunla birlikte yaşadığına inanılmasının altında yatan bu inkârın inkârı duygusudur25.

Yüklə 2,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   133




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin