Translated by WordPort from Brother wp (Daisy/Notebook) document seyha wpt



Yüklə 0,71 Mb.
səhifə10/11
tarix14.05.2018
ölçüsü0,71 Mb.
#50438
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

KADASTRO BİLİRKİŞİLİĞİ

Köyün kadastrosu yapılacaktı. Hocafendi de altı bilirkişiden biri olarak seçilmişti. Kadastro memuru Hasan Bey kendisine çok değer veriyordu.

1929 yılına kadar yapılan senetleri ve tapuları okuyor ve ortaya çıkan sorunları çözüyordu. Köy halkının verasetini çok güzel biliyor ve memura yardımcı oluyordu, zaman kaybı da olmu-yordu.

1926'dan önceki durumu, ferâiz meselesini açıklıyor memur da tutanaklarını düzenliyordu. Medenî Kanun'dan sonrakileri de memur hazırlıyor ve Hocafendi'ye okuduktan sonra, intikallerde hata olup olmadığı hususunda onayını alıyordu. Bu nedenle köyde “ölü vereselerine” bırakılan tutanak kalmamış gibiydi.

Aynı zamanda hilekârların hilelerinin etkisi de boşa çıkarılı-yordu.

Kendisinin imzaladığı ve diğer yapılan tutanakların da bir suretini almıştı. İstisnaî olarak dava konusu olan olaylar bu notlar-dan çözülüyordu.

"YÜKÜ HAFİF OLAN MERKEP, SAHİBİNİ YORAR."
Yeğeni düğün hazırlığına başlar. Yapacağı çalışmayla ilgili takip edeceği yolun ne olması gerektiğini sorar.

Hocafendi, şu örneği vererek yol gösterir:

- Merkebin yükü hafif olursa yol boyunda gördüğü taze ve semiz otları otlamak için oyalanır. Sahibi ise onu beklemek iste-mez. Biran önce yolunu bitirmek, merkebini yola katmak için mücadele verir, sıkıntı çeker.

Böyle dedikten sonra, eğer merkebin yükü ağır olacak olur-sa, bir an önce sırtından yükü bırakmak için yoluna hızla devam eder ve sahibini de yormaz.


Yeğen (Raşit B.) sosar:

- Ne yapmam gerekir?

- Bütün düğün borçlarını üzerine alma! Oğlunun üzerinde bırak, borçları. Senetleri, sen ödesen de, senedin borçlusu oğlun olsun! Sorumluluğu oğlunun üzerinde bırak. Sorumluluğunu hisset-sin. Oğlun sorumluluğunu hissederse, aylak aylak gezmez ve âilesi-nin ihtiyacını karşılamak için çalışır.

Böylece âile fertlerinin sorumluluklarını bilmelerini ve başka-larının sırtından geçinme alışkanlığının oluşmamasını öğütler.



"ÇALIŞANA ÇALIŞTIRIRKEN DEĞİL, İŞE KENDİSİNİ HAZIRLARKEN ACI!"
Bu telkin, sık sık başvurduğu bir uyarıydı. Bu, bir prensip hâline gelmişti. İster işçi, ister talebe, isterse kullanılan bir hayvan olsun verim elde edilirken yani çalıştırılırken kendilerine acınma-yacak ve kat'iyyen merhamet edilmeyecekti. Bu acıma durumu-nun; elemanın gayretini, işine olan uyumunu bozacağına, gevşete-ceğine ve ondan beklenen verimin düşeceğine inanırdı.

"İşçiyi işe alırken acı! İşçiye yemek verirken acı! İşçiye, çalıştırırken (acıma,) merhamet etme! İşçiye acıma, 'alnının teri' kurumadan ücretini ver ve kesene acı!"

"Talebenin okuluna gitmesi ve derslerine çalışabilmesi için gereken yardım yapılmalıdır. Öğretmenlerin, hakkındaki müsbet düşünceleri talebe, müsbet olmayan aleyhteki düşünceler de veliler tarafından değerlendirilmelidir. Talebe derslerine çalışırken, kendi-sine acınmamalıdır."

"Hayvanlar, akıllarıyla değil, genellikle içgüdüleriyle haraket ederler. İcraatlarında ve hareketlerinde masum olduklarından dünyada ve âhirette sorgulanmazlar. Bu sebeple, sahipleri hayvan-larının sıkıntıya düşmemesi, darbe almaması, başkalarını rahatsız etmemesi ve onlardan azamî istifade edilebilmesi için acınmalıdır. Onlara korunurken, karınları doyurulurken acınmalıdır. Çok iyi ve çabuk beslenmeleri için acele ettirilmeli ve rahatsız dahi edilmeli-dir." (Nazif Yazan).


Kim olursa olsun çalışırken kullanabileceği gücün tamamını kullanmalıydı. Ele geçen fırsatlar da değerlendirilmeliydi. Fırsat, ele bir defa geçerdi. Bu bakımdan ferdî ya da toplu çalışmalarda gevşeme ya da gevşetme çok büyük zararlara neden olabilirdi.

"ÇALIŞANIN GEVŞEMESİNE FIRSAT VERME!"


Teşvik edici olarak söylediği, "Haydi, haydi! Çabuk olun, çabuk olun! ... bitirelim!" "Çalışanın, çalışırken gevşemesine firsat verilmemelidir!" sözleri meşhurdur.

Başkaları için çalışıyorsa, yine teşvik için, "Eğer, sen gevşeyeceksen gevşe; ben gevşemem, işinle seni başbaşa bırakır, giderim."

E. A. anlatıyor: "Çok yorulmuştum, çaktırmadan dinleni-yordum. İş benimdi. Bana döndü; 'Bir daha gevşersen, çeker giderim. Bu iş bitirilecek.' dedi. O görmeden gizli, gizli ıstırahat ediyordum. Kendi işini bitirdikten sonra, gelip bana yardım etti ve işi bitirdik."

* * *


Osman B.'a çalışmaya, daha doğrusu yardıma gitmişti. İş kendilerine 7-8 gün yetecek miktarda idi. İşi bir günde bitiriver-mişti.
* * *
Önüne kattığı, bir tek hayvanı otlatır. Ancak hayvanı sürekli rahatsız eder. Kendisine sorulduğunda cevap verir: "Daha çabuk doyması için rahatsız ediyorum. Gevşemesin, hızlı hızlı otlasın! Böylece, zamandan yararlanıyorum."

"EKİLMEDEN BİÇİLMEZ."
"Taşıma su ile değirmen dönmez."

"Lafla peynir gemisi yürümez."

"Ekilmeden biçilmez."

Diyordu.


Mağlubiyeti kabul etmiyordu. Mağlubiyetin olmaması için de tedbirlerin alınması gerekiyordu. Herhangi bir varlığa dayanmadan ve hazırlıksız yapılan teşebbüslerle başarıya ulaşmak zordu. Sarfe-dilen bir emeğin karşılığı alınabilir ve belirli bir sermayenin kazan-ma ihtimali olabilirdi. Bundan dolayı, "Taşıma su ile değirmen dönmez." "Lafla peynir gemisi yürümez." "Ekilmeden biçilmez." “Ne verdin ki, ne alacaksın?” sözlerini, yeri ve zamanı geldikçe sık sık söylüyordu.

Kapasitesi olmayan ve sözleri sübut bulmayan şahıslarla bir yere varılamayacağını her zaman açıklıyordu.


İşçileri, tarlaya buğday ekmeğe gitmişlerdi. Tarlanın bir kıs-mının komşu tarafından ileri gidilip sürüldüğünü görünce sevinmiş-ler. Kalan kısma tohum attıktan ve tarlanın sınır çizgisini çektikten sonra dönmüşlerdi.

Aradan aylar geçtikten sonra durumu anlattıklarında; Hocafendi, "Ekilmeden biçilmez." diye cevap verir ve "O tarla ekilmeden sürülmüştür. Siz ekseydiniz, 'Biz ektik. ...' diyecekler ve ‘hak’ talebinde bulunacaklardı. Şimdi ise siz de havanızı aldınız, onlar da..." diye devam eder.

Hasat için gidildiğinde, ekilmeyen yerden hava alınır.
TARLADAKİ ÇAKIL TAŞLARI, EROZYONU ÖNLER.”
Hayatta neyin yararlı, neyin zararlı olduğunu biz bilemeyiz. Bu husustaki bilgiler de bilenlerden ve tecrübelilerden, ancak öğrenilebilir.

Çok taşlı ve neredeyse toprağı kapatacak derecede çakıllı, meyilli bir tarladan geçiliyordu. Bu tarladaki taşların neden temiz-lenmediği soruldu:

"Tarla işlendikten sonra yağmur suları taze toprağı alıp götürebilir. İşte bu taşlar, yağmur sularının önüne set çeker topra-ğın akıp gitmesini ve erozyonu önlemekte olduğundan temizlen-mezler."

Sağlam ve düzgün bir duvarın devamı çok bozuktu. Sorulan soruya; "Sağlam duvarın yerinin değişme imkânı yoktur. Duvarın, bozuk olan devamının yerinin değişmesi mümkün. Bu bir duvar değil, sahibinin kötü düşüncesine hizmet eden, koruyucu bir taş yığınıdır." diye cevap veriyordu.






Yüklə 0,71 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin