Bizim yaylamız kayalı Pınarları süt mayalı Kilerinde kar dayalı Kızlar gelir yaylamıza
Bizim yaylamız oluklu Akar suları balıklı Dadaloğlu 'm çift belikli Kızlar gelir yaylamıza Toroslardaki Türkmen boyları zaman zaman kendi aralarmda çatışmakta zaman zaman kümeleşerek dönemin yönetimine başkaldırmaktadırlar. Fırka-i islahiye, göçer yaşayan Türk boylarım yerleşik bir düzene sokmak, toprağa bağlamak böylece başkaldırı tehlikelerim ortadan kaldırmak için 1865 yılın-da Cevdet ve Derviş Paşaların yönetiminde kurulmuştur.
287
Koşma
Kalktı göç eyledi avşar illeri Ağır ağır giden iller bizimdir Arap atlar yakın eyler ırağı Yüce dağdan aşan yollar bizimdir
Belimizde kılıcımız kinnani Taşı deler mızrağımın temreni Hakkkımızda devlet etmiş fermanı Ferman padişahın dağlar bizimdir
Dadaloğlu yarın kavga kurulur Öter tüfek davulbazlar vurulur Nice koç yiğitler yere serilir Ölen ölür kalan sağlar bizimdir
Koşma
Şu yalan dünyaya geldim geleli Severim kır atı bir de güzeli Deyip on beşime kendim bileli Severim kır atı bir de güzeli
Atın beli kısa boynu uzunu Kuru suratlısı elma gözünü Kızın iplik iplik süt beyazım Severim kır atı bir de güzeli
Atın höyük sağrı kalkan döşlüsü Kalem kulaklısı çekiç başlısı Güzelin dal boylu samur saçlısı Severim kır atı bir de güzeli
At koşu tutmasın çıktığı zaman Yalı kaval gibi yıktığı zaman At dört kız on beşe yettiği zaman Severim kır atı bir de güzeli
Dadaloğlum hile yoktur isimde Yiğit olan yiğit görür düşünde At dördünde güzel on beş yaşında Severim kır atı bir de güzeli
288
Koşma
Bereket var toprağında taşında Kırık kınk eser yelin binboga Seyfilerin döner yanı basında Fariz avcı ister yerin Binboga
Binboğayı dersen ünlüdür ünlü Güz ak saya giyer yaz emir donlu Sağ yanın Saracık sol yanın Reyhanlı İlin Afşar değil Cerit Binboga
Dadaloğlum der ki sen seni tanı Adam arap ata vermezdi yanı Sana derim sana dağlar sultanı Yaman methin verdi Velî Binboga Sana eş olur mu Beril Binboga
11. DERTLİ
Asıl adı ibrahim'dir. 1772'de Bolu ile Gerede arasındaki Yeniçağa ilçe-sinin Satmalar köyünde doğmuştur. Çocukluğunu çobanlıkla geçiren ibrahim, babasımn ölümü üzerine topraklarım bir ağaya kaptırmış bunun üzerine memleketim terk ederek gurbete çıkmıştır. Üç yıl istanbul'da ve Konya'da, on yıl Mısır'da kaldıktan sonra tekrar memleketine dönerek burada evlenmiştir. Daha sonra tekrar memleketmden çıkmış. Orta Anadolu'da dolaşmış, îstanbul'a giderek kısa süreli birkaç memurluk yapmış, en son Ankara'ya gitmiş ve 1845'te burada ölmüştür.
Dertli'nin ilk mahlası Lütfî'dir. Genellikle kullandığı Dertli mahlasının yaşamının güçlüklerinden geldiği söylenir. Bir başka rivayete göre, bir aşk yüzünden kendisini usturayla öldürmeye kalkıştığı için Dertli adım aldığı yolundadır.341
Dertli hem aruz hem hece ölçülerim kullanmıştır. Divanı olmakla birlikte asıl şöhreti heceyle yazdığı şiirlerle yakalamıştır. Eserleri 1928 yılında Ahmet Talat Onay tarafından derlenerek basılmıştır.
Taşlama
Telli sazdır bunun adı Ne ayet dinler ne kadı Bunu çalan anlar kendi Şeytan bunun neresinde
289
V'enedikten gelir teli Ardıç ağacından kolu Be Allah 'm sersem kulu Şeytan bunun neresinde
Abdest alsan aldın demez Namaz kusan kıldın demez Kadı gibi haram yemez Şeytan bunun neresinde
içinde mi dışında mı Vurgusunun basında mı Göğsünün nahşinda mı Şeytan bunun neresinde
Dut ağacından teknesi Kirişten bağlı perdesi Be hey insanın teresi Şeytan bunun neresinde
Dertli gibi sanksızdır Ayağı da çarıksızdır Boynuzu yok kuyruksuzdur Şeytan bunun neresinde
Girdab-ı mihnette kapandım kaldım Vermedin bîr yandan ses kara bahtım Anladın gafilim uykuya daldım Deli poyraz gibi es kara bahtım
Alemde bir candan korkulmaz iken Pençemden kimseler kurtulmaz iken Arslana kaplana yırtılmaz iken Dedirdin tilkiye pes kara bahtım
Dertliye çıkar mı bu işin ucu Şimdi fark eden altunu tuncu Evvel beğenmeyim mesi pabucu Verdirdin çarığa mes kara bahtım
Bana Olan Cefa Senden Değildir
Bana olan cefa senden değildir Benim kendi bahtım kara sevdiğim Sana meyil vermek benden değildir Gönül düştü nedir çare sevdiğim
290
Bir gonca almışım cemal bağından Bülbül-veş yad oldum gül budağından Müjgan oklanndan hasret dağından Ciğerciyim pare pare sevdiğim
Sen gibi canana kurban otursam Terk-i vücut terk-i cihan otursam Bir gün de çeşmimden nihan dursam Garip Dertli diye ara sevdiğim
12. ERZURUMLU EMRAH
Yaygın bir üne ve kendi adıyla anılan bir aşık kolunun kurucusu olması-na rağmen Emrah'ın sadece Erzurum'un Ihça ilcesine bağlı Tanbura köyünde doğduğunu ve Tokat'in Niksar ilçesinde öldüğünü bilebiliyoruz.. Araştırmacılar doğum ve ölüm tarihleri için çok farklı tarihler ileri sürmektedir: 1777-1784,1814-1819 arası; 1854,1864,1876.
Şiirlerine bakarak onun medrese eğitimi gördüğünü söyleyebiliriz. Anadolu'nun pek çok ilini dolaşmış, birkaç defa evlenmiştir. Bu dolaşmaları ona Tokatlı Nuri ve Tokatlı Gedaî gibi ünlü iki çırağı kazandırmıştır. Her iki çırağı da pek çok çırak yetiştirmiş ve bölgeyi adeta bir "Emrah eko-lü "sevgisiyle kaplamışlardır.
Aruz vezni ile olan şiirleri, hemşehrisi Mehmet Abdülaliz Erzurumî ta-rafından Dîvan-ı Emrah (1916) adıyla yayımlanmıştır. Şiirleri, çeşitli mecmua ve cönklerde yer almaktadır.
Emrah'ın adaşı Ercişli Emrah ile kanştınîması, son yıllarda yapılan çalışmalarla büyük ölçüde giderilmiş ve daha genç olanı da gereksiz töhmetlerden kurtarılmıştır.
Aruz ile yazdığı şiirleri klasik şiirin kokusunu taşımakta, hece ile yazdıkları ise, bu kokudan pek de kurtulmuşa benzememektedir.
Erzurumlu Emrah, medrese tahsili gördüğü için, hem dinî- tasavvufî temleri işler, hem de "Aşıklık geleneğin!^ çift yönlü olarak devam ettirir. Halbuki Erişli Emrah yalnızca "Aşıklık geleneğim" devam ettirir.
Şaimamelerde verilen bilgiler onun herhangi bir özelliğini ortaya koyacak vasıfta değildir.
Bana Senden Gayrı Dildar Gerekmez
Bana senden gayrı dildar gerekmez Bir hane bir halvet bir de sen gerek Bezm-i muhabbette ağyar gerekmez Bir saki bir şerbet bir de sen gerek
291
Kaşların çatılmış sitemli didar, Melek-zade misin ey peri ruhsar, Bu kadar letafet çünkü sende var Beyaz gerdanında bir de ben gerek
Emraht fedadır uğruna canlar. Bu yelda can verdi gedalar hanlar, Yar yarma kavuşacak zamanlar, Zamane bin hoşça gönül şen gerek
Dedim Dilber Sen de Sevdakflr Mısın
Dedim dilber sen de sevdakar mısın Dedi senden evvel nare ben yandım Dedim doğru söyle bana yar mısın Dedi sadık yarim gönülden andım Dedim gel ağyarı feramuş eyle Dedi terk eyledim gönlüm hoş eyle Dedim cam-ı aşkı sen de nüş eyle Dedi çoktan anı nüş edip kandım
Dedim gerdanına benler dizilmiş Dedi görenlerin kalbi üzülmüş Dedim mahmur musun gözler süzülmüş Dedi hab-ı nazdan şimdi uyandım
Dedim Emrah gibi var mı aşığın Dedi elbet benim senin layığın Dedim halinde bil bagn yanığın Dedi bilmez idim anca inandım342
Erzurumlu Emrah
13. EVEREKLt SEYRANÎ
Kayseri'nin Develi (Everek) ilçesinde 1807 yılında doğmuştur. Asıl adı Mehmet'tir. Medresede birkaç yıl okuduktan sonra, yedi yıl süreyle kaldığı îstanbul'a gitmiştir. Fakat taşlamaları yüzünden burada fazla duramamıştır. Hakkında kovuşturma açılınca, bir dostunun yardımıyla kaçıp Develi'ye dönmüştür.
Bir müddet Orta Anadolu'da da gezdiği anlaşılan Seyranî her zaman a-şık toplantılannın aranan, kuvvetli simalanndan birisi olmuştur. Hayatinin sonuna doğru tutulduğu sinir hastalığı sebebiyle "Deli" diye anılmaya başlanmıştır. 1866 yılında Develi'de ölmüştür.
292
Seyranî, şiirlerinde yergici, taşlamacı yanım çekinmeden kullanmıştır. Yaşadığı dönemde ülkede görülen değişiklikleri ve yenilikleri yakından izlemiş ve bunları şiirlerine yansıtarak kendinden önceki aşıkların işlediği konu sınırlarım genişletmiştir. Eserleri Haşim Nezihi Okay tarafından derlenip yayınlanmıştır
Ayrıca H. Avni Yüksel tarafından da yanmuzda (A.Güzel) " Deveuli Aşık Seyrani ve Şiirleri" adlı bir Yükseklisans tezi yapılmışür. Seyrani, dini-tasavvufi konularda da pek çok şiirler söylemiştir. Özellikle o bu şiirlerinde gerçek müslümam ve devlet adamım korurken, sahte ve rüşvetçi kişilere gereken mesajı da göndermekten geri kalmamıştır.343
Hak Yolunda Gidenlerin
Hak yolunda gidenlerin Asa olsam ellerine Er pir vasfin edenlerin Kurban olsam dillerine
Torunuyuz bir dedenin Tohumuyuz bir bedenin Münkir ile cenk edenin Silah olsam ellerine
Bir üstada olsam çırak Bir oturdu yakın ırak Kemiğim! yapsam tarak Yar saçının tellerine
Vücudumu kavursalar Yönüm yare çevirseler Harman edip savursalar Muhabbetin yellerine
Vakit kalmadı durmağın Kaldır Seyranî parmağın Deryaya akan ırmağın Katre olsam sellerine
Eyvah Fukaranın Beli Büküldü
Eyvah fukaranın beli büküldü Medet ticaretin gücüne kaldı Eyiler alemden göçtü çekildi Bizler zamanenin piçine kaldık
293
Rüşvet île yazar hakim hücceti Hüccet ile alır kadı rüşveti Halk bilmiyor dini şer'i sünneti Bozuldu sikkenin tuncuna kaldık
Sene bin iki yüz altmış beş tamam Okunur ezanlar boş bekler imam Seyranı bu nutkun sonu vesselam înanm dünyanın ucuna kaldık
Destan
Asırda acaip işler çoğaldı Bitmem bu işleri kimler ediyor Dünyayı hep rezil köpekler aldı Gelen ümeraya karşı gidiyor
Biraz bahsedeyim ehl-i zamandan Yansılar aşağı düştü yamandan Aralık itleri olmuş kumandan Uyuz it kurtlara kumand ediyor
Buğday unu beğenmiyor enikler İplikten aşağı düştü ipekler Hep sedire geçti itler köpekler Hanedan ayakta hizmet ediyor
Koltuk kılı/ark olmuyor sakaldan Tüccarlar aşağı indi bakkaldan Arslanlara çoban düşmüş çakaldan Şimdi arslanlan çakal güdüyor
Mekteple medrese ortadan kalktı Meyhana kerhana meydana çıktı Ar namus denen şey ortadan kalktı Şimdi kişi bildiğine gidiyor
Sarhoşlar çoğaldı kalmadı ayık Bu asır böylece hallere layık Müzevirin adı muhbir-i sadık Şimdi kişi bildiğine gidiyor
Şahinler yurdunu tuttu yarasa Baklava yerine geçti pırasa Şimdi rağbet deyyus ile terese Zamane bunlara rağbet ediyor
294
Bey kürkünü beğenmiyor köçekler Babasına akl 'öğretir çocuklar Yumurtadan burnu çıkan cücükler Horoz oldum diye çık çık ediyor
Küçükler büyüğe çorap geydirir Tatlıyı insana acı yedirir Şey ram zamane böyle dedirir Şimdi kişi bildiğine gidiyor
14. KONYALI AŞIK MEHMET YAKICI
XX. yüzyıl aşıldık geleneğinin önemli temsilcilerinden bin de Konyalı Aşık Mehmet Yakıcı'dır. Kendisi, 1879 yılında Konya'nın Sarnıç mahalle-sinde doğmuştur.
Mehmet'in babası, Konya merkez Göçü koyunun kuruculanndan Bekir Ağa, annesi Münevver Hanımdır. Bekir Ağayla Münevver Hanımdan üçü kız, ikisi erkek olmak üzere beş çocukları dünyaya gelmiş, ancak Mehmet dışındaki bütün çocuktan ölmüştür.
Mehmet, ilk öğrenimine Sarnıç mahallesindeki Sadırlar Mesud Efendi mektebinde başlamış. Kur'an okumayı burada öğrenmiş, daha sonra medre-seye devam etmiş, fakat bu eğitimi fazla uzun sürmemiş, bir yıl sonra medreseden ayrılmıştır.
Mehmet, 1895 yılında Postalcı Latif Ustanın kızı Şerif e Hanımla evlenir. Bu evlilikten on çocuğu olur. Dört çocuğu küçük yaşta ölür. Kızlannın adı; Münevver, Hasibe, Hatice ve Emine'dir. Oğulları ise Kasım ve Abdullatiftir.
Babasının 1897 yılındaki ölümü Uzerine Mehmet, Göçü köyündeki işlerin basma geçer. Bundan sonraki hayatında yazları köyünde çiftçilik yapar, kışları ise şehirde yaşar. Çiftçilik ve hayvancılığın yanında Mehmet'in baba mesleği olan "taşımacılık" işini de bir müddet sürdürdüğü, 50 deve çekerli kervanla Konya'dan Dinar tstasyonu'na yük götürdüğü, bu durumun trenin Konya'ya gelişine kadar devam ettiği bilinmektedir.
Mehmet'in "aşk badesî'm. içişi, kendi ifadesine göre, 25 yaşındadır. Bu olayı kendisi şöyle anlatmaktadır:
"Bir gün manam'da yatır iken bir aksakallı pir gelerek çağırdı. Çözümü açtığım zaman pirin elinde iki kadehi bir tepsi üzerinde tuttuğunu gördüm. Yanında bir adam daha vardı ki o adamın boğazında da bir saz takılı duruyordu. Pir;
"kadehin birim iç!" diyerek bana verdi. Ben de kadehi alıp içtim. Sonra yanımdaki adama:
295
"Boğazındakini ver de bir çalayım!" dedim. O adam sazı vermek için bana doğru dönünce sazı kapıp yere çaldım. Adam bana danidı ve;
"Eğer bu sazı kırmasaydm sana bir kadeh daha verecektim, ama şimdi yarım kaldın !" dedi. Ben de onun gönlünü almak için şu beyti söyledim:
"Şairin şi'rini bilmeyen aşık Ne bilsin aşkın kadir kıymetim"
O da bana bir kelam söyledi. Lakin onun söylediği kelamı belleyeme-dim. Sonra ben ona karşı bir kelam daha söyledim:
"Eğer beni sever isen sen de bir can ile imtihan olmak istersen bir iki divan ile."
Bu kelamı söyleyince çıktı, gitti. Ben herifin gönlünü neden kırdım diyerek kendi kendime çok merak ettim. Sabahleyin uyandım kalkıp camiye gittim. Camiden çıkınca rüyamı hoca efendiye anlattım. O da bana;
"Sen aşık-şair olacaksın/", dedi. Ben de ara sıra kendi kendime söylenmeye başladım. Lakin kimse bilmezdi. Bazen çift sürer iken tenhalarda söyler idim. Duyanlar taaccüp ederlermiş."
Aşık Mehmet şairliğe başlarken bir usta yanında yetişmediğim sadece gönlüne doğan kelamı işlediğim de her zaman ifade etmiştir.
1914 yılında seferberlik ilan edilince askere aluur ve amele taburuna yazılır. Konya-Mersin yolunun yapım işi ile uğraşan birlikte çalışmaya başlar. Yolun Karaslan mevkiinde çalışırken söylediği şiirler neticesinde onun aşıldığı ortaya çıkar.
Askerliği bittikten sonra köyüne döner ve 1916 yılında muhtar olur. Ancak bu görevi istemez. Ama bir süre muhtarlığa devam eder.
1927 yılında başlayıp, 1928'de şiddetlenen kuraklık üzerine Aşık Mehmet köyünden aynlarak Konya'ya döner. 1928'de dönemin Konya valisi îzzet Paşanın emriyle Konya Maarif Müdürlüğünde işe başlar. 1930'da dönemin Serbest Cumhuriyet Fırkası lideri Fethi Okyar'a hitaben yazdığı bir şikayetname sebebiyle Maarif Müdürlüğündeki görevine son verilir.
Aşık Mehmet344 1950 yılı, 25 Ocak Çarşamba gününü 26 Ocak Perşembe gününe bağlayan gece vefat etmiştir. Ölümü başta Konya olmak üzere bütün gazetelerde manşetten verilmiş, radyo haberlerinde yer almıştır.
Aşık Mehmet için, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde, Aşık Mehmet'in oğlu Kasım'in torunu Yard. Doç. Dr. Ali Yakıcı tarafından
w Açıt Mehmet hakkında daha fazla bilgi için hakiniz: Yakıcı, Ali, "Ö/ümunUn Ellinci Yılı Münasebetiyle Konyalı Aşıt Mehmet Yakıci'nın Hayatı.Edebi Kişiliği ve flirleriadea örnekler. Milli Folklor Derg., C,6, Sayı: 46, Ankara, 2000, s. 79; Sakaoglu, Saim, "Konyalı Aşık Mehmet Yakıcı .1., Milli Folklor Derg., Sayı:5, Ankara 1990, s.6-7.
296
"Konyalı Aşık Mehmet'in Hayatı ve Eserleri Üzerine Bir inceleme, Ankara 1992" adlı bir "doktora tezi" tarafımızdan (A. Güzel) yaptırılmıştır.
Şimdi onun şiirlerinden birkaç örnek vermeye çalışalım:
KOŞMA
Gonca gülsün has bahçede bitersin, Bülbül gibi gül dahnda ötersin, Garip bülbül beni mahzun edersin, Bulunmaz emsalin eşin helalim.
Karanfilsin bahar gelir açarsın, Her tarafa güzel koku saçarsın, Bülbül gibi gül dalma uçarsın, Ağrımasın senin başın helalim.
Koparamam böyle bahçe gülünü, Bin kıza değişmem saçın telini, Meth edeyim bülbül gibi dilini, Hilal gibi senin kaşın helalim.
Aşık Mehmet ne yapar, bu senin methin Ne kadar meth etsem değer kıymetin, Çok beğendim senin sözün sohbetin, İnci gibi senin dişin helalim.
SEMAÎ
Enginlere inen gönül, Bir yükseğe çıkar mısın? Yar aşkına ölen gönül, Gözün açıp bakar mısın?
Bu aşk derdi büyük bela, Kendi beyaz gözü ela, Hayali gitmiyor hala, Karşıma bir çıkar mısın?
Gönülde sevgili durur, Ciğerime hançer vurur, Beni görse yüzün durur, Böyle canım sıkar mısın?
Aşk sedası bende çoktur, Aradım dermanı yoktur, Güzeller derdime doktur, Bu derde bir bakar mısın?
297
Sen bir Mevla'nın kulusun, Hangi bahçenin gülüsün, Hep güllerin bülbülüsün, Dallannda öter misin?
Aşkın dolusunu içti, Aşk sevdası baştan aştı, Bir kötüye yolun düştü. Bir nasihat eder misin?
Aman güzel canın güzel, Ben seni severim ezel, Yazarım ben sana gazel, Benim ile gider misin?
Geçirdim bu yıl da yazı, Hakka ettim ben niyazı, Gel güzelim etme nazı, Bana cefa eder misin?
İstanbul şivesi dilin, Yanakta açılmış gülün, Senin gibi bir bülbülün, Kafes olsam girer misin?
Aşık Mehmet çek cefayı Dünyada bulmam vefayı Ahirette sur sefayı, Bir gün canın verir misin?
15. AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU
Aşık Veysel 1894'te Sivas'a bağlı Şarkışla ilçesinin Sivrialan Köyünde doğmuş, 21 Mart 1971'de aynı köyde vefat etmiştir. Babasının adı Ahmet, annesinin adı Gülizardır. Yedi yaşında gözlerim çiçek hastalığı ve bir kaza neticesinde kaybeder. Babasının yanma gelen aşıklannın uyandırdığı ilgi ve sevgi neticesinde saz çalmaya başlar. 1919'da evlenir; iki yıl sonra anne ve babasını kaybetmesi hayatinin akışı için önemli bin nokta olur.
1933'te Ahmet Kudsi Tecer'le tanışması. Köy Enstitülerinde saz hocalığı yapması, onun karanlık dünyasmı aydınlatan güzel gelişmelerdir.
Şiirlerim sade bir dille söylemiştir. Pek çok şiiri bestelenmiş, radyolarda okunmuş, plak ve kaset olarak geniş kitlelere ulaştırılmıştır. Bunların çoğunda, köyüne ve insamna karşı duyduğu sevgi ve özlem dile getirilmiştir.
Kültün Bakanlığı 1993 yılında ilk kez Aşık Veysel ve Ozanlar Haftası adıyla gelenekselleştirdiği anma toplantılarım kültürel bir ortama dönüştürmüş; 1993 yılından bugüne aralıksız bakanlık Aşık Veysel'i sahiplenmiştir.
298
2000 yihnda Kültür Bakanlığı, Aşık Veysel'in fotoğraflanndan oluşan bir albüm hazırlamıştır.
Veysel'in gençlik yılları Osmanlı împaratorluğunun bitim, yeni bir devletin doğum sancılannın çekildiği yıllara denk gelmektedir. Bütün köylerden herkes askere giderken Veysel gözlerinin görmemesi nedeniyle askere gidememiştir.
Veysel saza başlamasın! babasının Ortaköy'deki Mustafa Abdal tekke-sinden bir saz getirmesine bağlar. Mustafa Abdal tekkesi Osmanlı döneminde diğer Bektaşi tekkeleri gibi Türkçe eğitim veren, temeli Türk kültürüne dayanan bir eğitim kurumumuzdur.
Veysel'in yakımnda bulunan veya etkilendiği yörenin önemli halk ozanları şunlardır: Aşık Talibi, Aşık Serdari, Aşık Agahi, Kemleri, Aşık Velî, Aşık Hüseyin, Aşık Ali îzzet Özkan, Aşık Devrani, Kul Sabri, îzzeti. Ali Özsoy, Hıdır Dede vb.
1965'te TBMM Aşık Veysel'e, "Anadilimize ve Millî Birliğimize" yaptığı hizmeüerinden dolayı özel bir kanunla vatanî hizmet tertibinden maaş bağlanmıştır.
Senlik Benlik Nedir Bırak
Allah birdir Peygamber hak Rabbül alemdir mutlak Senlik benlik nedir bırak Söyleyim geldi sırası
Kürt'ü Türk'ü ne Çerkeş'i Hep Adem'in oğlu kızı Beraberce şehit gazi Yanlış var mı ve neresi
Kur'an'a bak incil'e bak Dört kitabın dördü de Hak Hakir görüp ırk ayırmak Hakikatte yüz karası
Bin bir ismin birinden tut Senlik benlik nedir sil at Tuttuğun yola doğru git Yoldan çıkıp olma asi
Yezit nedir, ne Kızılbaş Değil miyiz hep bir kardaş Bizi yakar bizim ataş Söndürmektir tek çaresi
Kişi ne çeker dilinden Hem belinden hem elinden Hayır ve şer emelinden Hakikat bunun burası
299
Bu alemi yaratan bir O'dür külli Şey'e kadir Alevi Sünnîlik nedir? Menfaattir varvarası
Cümle canlı hep topraktan Var olmuştur emir Hak 'tan Rahmet dite sen Allah 'tan Böldürür rahmet deryası
Veysel sapma sağa sola Sen Allah'tan birlik dile İkilikten gelir bela Dava insanın davası
Aşık Veysel...
Saklarım Gözümde Güzelliğim
Saklarım görümde güzelliğim Her neye bakarsam sen varsın orda Kalbimde giderim muhabbetim Koymam yabancıyı sen varsın orda
Aşkımın temeli sen bir alemsin Sevgi muhabbetsin dilde kelemisin Merhabasın dosttan gelen selamsın Duyarak alırım sen varsın orda
Çeşitli çiçekler yeşil yapraklar Renkler içinde nakşım saklar Karanlık geceler aydın şafaklar Uyanır cümi'alem sen varsın orda
Mevcuttan olan kudreti kuvvet Senden hasıl oldu sen verdin hayat Yoktur senden başka ilanihayet înanıp kanmışım sen varsın orda
Hu çeken iniler çalınan sazlar Kükremiş dalgalar coşan denizler Güneş doğar perdelenir yıldızlar Saçar kıvılcımlar sen varsın orda
Veysel'i söyleten sen oldun mutlak Gezer daldan dola yorulur ahmak Sen ağaç misali bir dalga yaprak Meyva çekirdeksin sen varsın orda
Aşık Veysel
300
16. ŞEREF TAŞLIOVA
1938 yılında Kars'ta doğdu, tik ustası Aşık Kasım'dır. Tasnif ettiği bir çok halk hikayesi ve binin üzerinde şiiri vardır. Türkiye'de katıldığı çeşitli festival ve yarışmalarda çok sayıda birinciliği vardır. Aşıklık geleneği içindeki en önemli özelliği, iki yüzün üzerinde aşık makamı bilmesidir.
Selamın Hoş Gönder
Hasret mektubunu yandığın zaman Sitem etme selamım hoş gönder Yanıyor yüreğim halim pek yaman ister dolu ister isen boş gönder
Sana aşık olan sevgi duyandır Ya uğruna şirin canı koyandır Mektubunun iki uçunu yandır Üzerinde birkaç damla yaş gönder
Gece gündüz hayal eder özlerim Kavuşmak çaresiz ağlar sızlarım İlkbaharda yollarım gözlerim Yaz gelmezsen, sıcak sevgi kış gönder
Şeref bir gül gibi soldu deseler Sıladan uzakta kaldı deseler Gurbet ellerinde öldü deseler Mezanma iki tane taş gönder
Kızdı Bana
Nazlı yare el salladım Geri döndü kızdı bana Yaklaşınca adım adım Kaş gözünü süzdü bana
Ayrılık zehirden acı Dedi bunun yok ilacı Sevgidir basımın tacı Dudağım büzdü bana
Dedi söz var sırasında Şurasında burasında iki dudak arasında Sanki şeker ezdi bana
Gül rengi sarardı soldu Ağladı, boşaldı doldu Göz yaşı mürekkep oldu Kirpiğiyle yazdı bana
301
Dedim senin özün güzel Konuştukça sözün güzel Hak yaratmış yüzün güzel Dedi hele azdı bana
Şeref der yoktur kararım Yitirdim kendim ararım İçimde/a gizli sırrım Anlayarak çözdü bana
17. MURAT ÇOBANOĞLU
1940 yılında Kars'ta doğmuştur. Babası Kars'ın usta aşıklanndan Gülis-tan'dır. Aşığın kendi ifadesi ile, bu işe başlaması şöyle gerçekleşmiştir:
"Göç mevsimi, yaylaya giderken susadım. Yol kenannda bulunan çeş-meye su içmeğe gittim. Ben ayalanınca göçleriniz dağı astı. Akşamın alaca karanlığında uyuyakaldım. işte o zaman aşıldık kabiliyeti ve sanatı bana nasip oldu. Sabah yaylada beni bulamayan babam düşer yollara, beni ara-maya. Beni çeşmenin basında uyurken bulunca aşık olacağımı söyledi. Saz aldı, sazı tutmasını öğretti. O zamandan bu yana, saz çalmaya, şiir ve türküler söylemeye başladım. O zamandan beri aşıldık yapıyorum. "34S
Güzel sesi, mızrabındaki yetenek ve aşıklık bilgisi ile günümüz aşıkları arasında önemli bir yere sahiptir. Ünlü aşıklarla başarılı atışmalar yapan Çobanoglu'nun üç bine yakın şiiri vardır.
Sevdiğim yar bana göndermiş name Rüzgar dokunmamış dal ister benden Bir lezzet olmasın onun taamda Hiç an görmemiş bal ister benden
Ne bir çiçeğim var ne de bir bağım Ne bir sedirim var ne de konağım Ne biryuvam vardır ne de otağım Al kuşam içinden şal ister benden
Kaşları kemandır kipriği oktur Feleğe karşılık oyunum yoktur Bir kuzu bulamam koyunum yoktur Yine de bir sürü mal ister benden
Ben bu gidişilen nereye varam Derman bulabilmem yaramı saram Ne bir çölüm vardır ne de bir sahram Yine yüce dağdan yol ister benden
»• Halıcı, Feyri, Anıklık Geleneği ve Guaumuz Halk Şairleri, s. 140.
302
Bu fani dünyada çoktur zararım Ne bir kazancım var ne de bir karım Ne bir ağacım var ne de yaprağım Yasın kışın solmaz gül ister benden
Çobanoğluyum ben iz bulabilmem Kışın çok ararım yaz bulabilmem insanlarda doğru söz bulabilmem Yalan söylemeyen dil ister benden
Neyine güvenem yalan dünyanın Keremi yandınp kül etmedi mi On bir ay bülbülü ettirdi feryat Gül için bülbülü lal etmedi mi
Bülbül aşık idi gonca güllere Arzusun söylerdi esen yellere Mecnun Leyla için düştü çöllere Ferhada dağları yol etmedi mi
Çobanoğlu yaram döndü çıbana Kurduğun bağlarım oldu virane Kardeşi Yusuf u attı zindana Kaderi Mısır'da kul etmedi mi
Dostları ilə paylaş: |