NURİ ABAÇ (1926-)
1926 yılında İstanbul’da doğan Nuri Abaç’ın küçük yaşlarda başlayan resim tutkusu, orta öğrenim yıllarında resimli roman ve kısa öyküler için yaptığı resimlerle belirgin ortaya çıkmıştır. Bunları, 1942’de Mersin Halkevi’nde sergiledi. Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’ndeki öğrenimi sırasında (1945-1950), bir yandan da Leopold atölyesine konuk öğrenci olarak devam etmiştir. Bu dönemde karikatürle ilgilenmiştir.
Abaç iki yıllık aradan sonra, suluboya tekniğinde çalışmaya başlamıştır. Bunu 1955’ten itibaren gerçeküstü anlayıştaki çalışmaları izlemiştir. Türk resminde Mehmet Siyahkalem’den (15. yüzyıl) sonra Yüksel Arslan ile birlikte Gerçeküstücü anlayışı benimseyen sanatçılarımızdan biri olmuştur. 1957 yılında ilk kişisel sergiyi açmıştır. 1958’den sonra DRHS’lerine katılmaya başlamıştır. 1960’da Ankara’ya yerleşmiş ve Naif Sanattaki plastik anlatımı inceleme olanağı bulmuştur. Anadolu’da gelişmiş antik sanat verileri ile birlikte, Anadolu mitolojisinin fantastik ve çağdaş yorumlarını, 1965’ten sonraki yapıtlarında ortaya koymuştur. 1967’ye kadar Gerçeküstü öğeler sanatında egemen olan Abaç’ın, 1970 sonralarına doğru geleneksel halk sanatının ve 1984’e kadar yaptığı bu konulu yapıtlarıyla ortaya koymuştur. (398).
1983’te gerçekleştirdiği ve İstanbul yaşantılarını içeren bir dizi yapıtında; Hitit figür esprisine benzer figür çalışmalarını çok renkli ve geleneksel sanat kaynaklarına da yönelen bir anlatım içinde işlemiştir.
1973 ve 1977’de Ankara Sanat Dergisi Resim Yarışması ile 1979’da Akbank Resim Yarışması’nda 47. ve 42. DRHS’lerinde Başarı Ödülü; 1988’de Mimar Sinan’ı Anma Yılı Sergisi’nde ise mansiyonda Nuri Abaç, yurt içi ve dışında 30 bireysel sergi ile birçok grup sergilerine katılmıştır. (399).
MEHMET AYDOĞDU (1958- )
Mehmet Aydoğdu Karaman’da doğmuştur. İlk ve orta öğreniminden sonra Ailesi Belçika’ya yerleştiği için orada Alleur Devlet Lisesi, T.S. Bölümü’nde orta öğrenimini tamamlamıştır (1970-1973). Liege Güzel Sanatlar Yüksek Enstitüsü St. Lue’de dört yıl resim eğitimi gördükten sonra, 1977’de Liege Güzel Sanatlar Kraliyet Akademisi’ne girmiştir. Buradaki öğrenimini geceleri de misafir öğrenci olarak yoğun biçiminde sürdürmüştür ve mezun olmuştur. 1979'de akademideki arkadaşı Joanne Elizabeth Therese Dorren ile evlenmiştir. Halen de Belçika’da yaşayan sanatçı, 1986 yılından itibaren Türkiye’de 6 kişisel sergi gerçekleştirmiştir.
Karaman’da köklü ve geniş bir ailesi olan Aydoğdu, resme 5-6 yaşlarında başlamıştır. Dedesi ve özellikle anneannesi onun sanata yönelmesinde etkili olmuşlardır. Anneannesinin geceler anlattığı dinsel öyküler Mehmet Aydoğdu’da insan, doğa, tanrı kavramları üzerinde ilgi ve merak uyandırmıştır. 1969 yılında, Belçika’ya gitmeden önce Ses Dergisi’nde rastladığı Jean Francois Milletinin Angelus adlı yapıtından, çok etkilenmiştir. Bu tablo gün batımının sonsuz bir uzay duygusu içinde büyük görkemi ile yeryüzüne yayılışı ve öndeki koyu gölgeli kadın, erkek figürü ile patates çuvalını göstermektedir.
Resimlerindeki sonsuz mekan duygusu, masmavi gökyüzü ve yanan zürafa figürü sanatçıyı duygusal ve gizemli bir coşkuya sürüklemiştir. 17 yaşında Liege Belediyesi’nin açtığı gençler arası bir resim yarışmasında birincilik ödülü almıştır. İlk kişisel sergisini de 18 yaşında açmıştır.
Sanatçı tablolarındaki formüller ise bilimin gelecekteki yerlerini simgelemektedir. Sanatın sürekli bir gelişmeyi öngören yerlerini simgelemektedir. Sanatın sürekli bir gelişmeyi öngören bir uzayı temsil etmesini istiyordu. Dali’nin ki gibi statik bir uzay onu ilgilendirmiyrdu. Fakat Dali’deki estetik boşluk, Miro ve Tonguy’un yapıttlarındaki uzay ise onu etkiliyordu. Ayrıca ailesinin hemen her yapıtında ya isimlerine yer veriyor ya da onlara ait düşüncelerle resme başlıyor. Bu sanatçınnın çok özel bir duyarlılığını sergilemektedir.(400)
Aydoğdu, bunlardan aldığı pasajlarla kurduğu duygusal ilinti sonucu oluşan düşünce ve imgelerle resme başlamaktadır. Özellikle, Jircea Eliade’nin “Ölüm ve Aşk”, “Sahte Cinsel Dünyalar” adlı kitaplarından ve Henry Müller’in “Hatıra Hatıra” adlı yapıtından etkilenmiştir.
Mehmet Aydoğdu’nun 1989’da Ankara Devlet Resim Müzesi’nde açtığı 5 kişisel sergisindeki yapıtlarında, her biçim sonsuz bir boşluk içinde yer alıyordu. Aydoğdu, Brüksel’de bir galeri ile anlaşmalı olarak çalışmaktadır. 1982’den beri Belçika’da, 1985’den sonra ise Avrupa’da üne kavuşan sanatçı 1976’dan başlayarak açtığı 14 kişisel sergi ve katıldığı grup sergileriyle yoğun bir sanat etkinliği içinde olup yurt içinde ve dışında, resmi ve özel koleksiyonlarda eserleri vardır. (401)
C – Naif Ressamlar
HÜSEYİN YÜCE (1928- )
Kütahya’nın Göveçci köyünde doğan Hüseyin Yüce, Türk resim sanatı tarihinde, Naif sanat anlayışının ilk temsilcisi olmuştur. Okumayı gece okulunda öğrenen Yüce’nin resme olan ilgisi, hatttat olan köy imamının yazdığı güzel yazı levhalarını, kuran kursunda bol bol izlemesi sonucu başlamıştır. Dedesinin onu okutmak isteği ve gereç temini de ikinci bir etken olmuştur Hüseyin Yüce, kalem bulamadığı zaman odun kömürü ve tebeşirle sürekli bir şeyler çizmek isteğini göstermiş, hattat olmayı amaçamıştır.
Hüseyin Yüce’nin yağlıboya resimle karşılaşması, ressam Necati Astarcıoğlu’nun Göveçci Köyü’ne resim yapmak üzere gelmesiyle olmuştur. Onu günlerce resim yaparken izleyen Hüseyin Yüce için resim yapmak artık dayanılmaz bir arzu olur. Resme ilgisini gören Necati Astarcıoğlu, ondan bir insan ve bir orman resmi yapmasını ister. Yüce, alfabe kitabında bulunan İsmet İnönü portresini ve bir orman resmi yapar. Necati Astarcıoğlu, bu resimleri kente götürür. Bir köy çocuğunun bu resimleri yaptığına zor inanırlar ve onu tanımak, okumasına yardım etmek isterler. Fakat Hüseyin Yüce köyden ayrılmak istemez ve kendini bir ressam, yaptığı işin de bir meslek olduğunu bilmeden resim çalışmalarına devam eder. 1963’de köy öğretmeninin onu sergi açmaya ikna etmesi üzerine çalışmalarını yoğunlaştırır. Ve 1965’de Kütahya Güzel Sanatlar Galerisi’nde ilk kişisel sergisini açar. Böylece Türkiye’de Naif sanat anlayışının ilk ürünlerini sergiler. Yüce’nin katıldığı ilk yurtdışı grup sergisi ise, Çekoslavakya’nın Bratislava kentinde 3.sü düzenlenen “Insitic Triennale” olmuştur. 12 yapıtla bu sergiye katılan sanatçı batılı eleştirmenlerin dikkatini çekmiştir. 1968’de açtığı 2. kişisel sergisinden sonra, Cemal Bingöl kendisiyle ilgilenmiştir. Hüseyin Yüce 1996’dan son DRHS’lerine kabul edilmiş ve 1973, 1978 yıllarında başarı ödülleri alımıştır. DYO sergisinden de bir mansiyon alan sanatçı Hindistan, Pakistan, Romanya, Mısır, Finlandiya, Monako ve Fransa’daki sergilere katılmı, Yapıtları resmi ve özel koleksiyonlara girmiştir.
Alçak gönüllü tutumuyla, köyünü konu aldığı tablolarında doğa sevgisini dile getirmektedir. “Güz Resimlerini ve Kır Resimlerini severim” diyen sanatçı, kişisel algısı,yaşam biçimi ve dünya görüşü doğrultusunda kendine özgü bir biçimi geliştirmiştir. Yapıtlarında en ince detaylara kadar inen bir işleyiş, fotoğraf makinasının duyarlılığından da öte nitelikler göstermektedir.
Böylece Hüseyin Yüce, Naif anlayışın Türk resminde özgün bir yorumunu, doğaya duyduğu sevgi ve bağlılıkla, kendi gerçekliliği doğrultusunda ortaya koymaktadır. (402)
FAHİR AKSOY (1918- )
Fevziye lisesi, High School, Göztepe Amerikan Koleji ve Edirne Lisesi’nde okuyan, yüksek öğrenim yapamamasının nedenini yaşam öyküsünde “Babam, babasındankalan paraları tüketince kaza kaymakamı oldu ve Anadolu’yu bir baştan öteki başa gezdik, Mali durumumuzun giderek kötüleşmesi, yüksek öğrenim yapmama elvermedi.” diye açıklayan Fahir Aksoy, Vakit, Akşam, Ulus, Son Posta ve Vatan gazetelerinde çalıştı. Askerlik görevinden sonra Ankara’da Basın-yayın Genel Müdürlüğünde redaktörlük yaptı. 1947’de Hür İdare adlı haftalık bir siyasal gazete çıkardı. Hakkında beş dava açıldı ve sekiz yıla hüküm giydi. (1951 yılında çıkarılan genel aftan yararlanarak hapse girmedi.)
Bir ara sigortacılık yaptıktan sonra 1960’ da yeniden Vatan gazetesinde çalıştı. O tarihten sonra resim çalışmalarının yanı sıra, dergi ve gazetelerde resim üstüne yazılar yazdı. Resim sanatını, Anadolu’ nun uzak taşra kentlerine sergiler yoluyla götürüp tanıtmaya çalıştı. Almanya ve İsviçre’ de sergiler açtı. Bratislava’ da geleneksel olarak düzenlenen uluslar arası Naif Ressamlar Sergisine katıldı. (1966) Ve Matrakçı Nasuh üstüne belgesel bir film hazırladı.
HALK SANATINDAN KAYNAKLANAN BİR RESİM ANLAYIŞI
Herhangi bir okul, akım ya da eğilim kapsamına girmeyen Fahir Aksoy’un resimleri, daha çok halk resimlerine ve Naif resimlere ilişkin değerler taşır. Gerçekten, halk ressamlarına özgü gösterişsiz anlatım, gördüğünü ve yaşadığını katışıksız bir dille yansıtma çabası, yaşama çoşku ölçüsünde bağlılık, geliştirilmemiş saf bir yalnızlık Fahir Aksoy’un resimlerinin başlıca karekteridir. Türk resminin batı kökenli etkileri karşısında kimliğini ve kişiliğini koruması gerektiğini savunan sanatçı çözümlerden birinin bu tür yalınlık olduğuna inanmakta, bu açıdan kuram saplantılarının dışında kalmaya özen göstermekte ve zorlamasız bir resim türünün savunuculuğunu yapmaktadır.(403)
Yurt içinde bir çok kişisel sergi açan sanatçı, yurt dışında bu sergileri yenilemiştir. DRHS’lerine az da olsa katılmıştır. Resmi ve özel kolleksiyonlarda yapıtları bulunmaktadır. (404)
OYA KATOĞLU (1940- )
1940’ da İstanbul’ da doğmuştur. Tanınmış ressamlarımızdan Turgut Zaim’ in kızıdır. Ankara kolejinden sonra, 1964’ de Dil , Tarih ve Coğrafya Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümünü bitiren Katoğlu, 1963 yılından bu yana aralıksız resme çalıştı. Naif anlayışta çalışan sanatçı, babası ressam Turgut Zaim’ den etkilenmiştir. Figür yorumunda benzer şemalara ulaşmıştır. 1965’ ten itibaren Devlet Resim ve Heykel Sergilerine eserler veren sanatçı, 1966’ da ilk kişisel sergisini Ankara’ da gerçekleştirdi. 1967 yılında İstanbul Çağdaş Ressamları Sergisi Özel Ödülü ile 1969’ da da Gençler arası Resim Yarışması 1. Mansiyona değer görülmüştür. (405)
Yapıtlarında köy ve kasaba gibi küçük yerleşim bölgelerini, halkını yaşantı içinde işlemiştir. Geleneksel halk şenlikleri (Hıdrellez gibi), bayram, düğün gibi kalabalık grupları geleneksel tarih yapıları (Türbe) ve köy insanın günlük yaşantısı içinde Naif bir espri ile yansıtmıştır. Resimlerindeki şematizme figür ve biçimler minyatür resmi yansıtır. Benzer figür şemalarını kendine özgü kompozisyon düzeni içinde uygulamıştır. Doğayı, köy görüntülerini, sokakları, köprüleri aynı duyarlılıkla yansıtmıştır. Boyayı ince kullanarak, yüzeysel bir işleyiş çalışmalarında egemen olmuştur. (406)
Bazen insan, bazen de doğa yapıtlarında öne çıkmıştır. En yakın biçim ilişkilerinde olay ve figürlerin saf, sade bir anlatımına yönelmesi onun resimlerindeki Naif içeriği göstermektedir. Alışılmış figür ve biçim şemaları ile birlikte işleyerek, köy yaşantısının ve imge gücünü sergiler. Gerçek mekan içinde hayal dünyasını anlatıma sokar.
1972 yılında III. İnsitic Sanat Triennale’ine çağrılan sanatçı, yapıtlarını günümüze kadar aynı anlayış içinde sürdürmektedir. Katoğlu, Naif sanat anlayışında Türk resminin yurt içi ve dışında tanınmış bir sanatçısıdır. (407)
d-RENKÇİ-LEKECİ SANATÇILARI:
TURAN EROL (1927- )
1927’ de Milas’ta doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra yüksek öğrenimini Güzel Sanatlar Akademisi’ni bitirerek Bedri Rahmi Eyüpoğlu atölyesinden mezun olmuştur. (408)
Değişik tarihlerde Batı sanatı çevrelerini de ziyaret eden sanatçı, Paris Friedlandda atölyesinde gravür çalışmalarına katılmıştır. Batı sanatını yakından inceleme olanağını bulmuştur. (409)
Diyarbakır Lisesi’ndeki resim öğretmenliğinden sonra, 1960 yılında Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü, Şube Müdürlüğü’ne atandı ve altı yıl bu görevde kalmıştır. Gazi Eğitim Enstitüsü (1963- 1973) ve Basın Yayın Yüksek Okulu (1973- 1987)’ndaki resim öğretmenliklerinden sonra, 1987’ de H.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesine atanmıştır. Burada öğretim üyesi (Prof. Dr.) ve Bölüm başkanlığı yapmış ve 1990’ da emekli olmuştur.
1960’ dan itibaren yoğun resim çalışmaları içine girin sanatçı, 1961’ de DRHS’de 2.’lik ödülü alarak sanat gelişmesinin ilk başarısını ortaya koymuştur. 1961-1962 yılları arasında bir yıl, 1962’ de 6 ay Paris’te kalan Erol Avrupa sanatındaki gelişmeleri yakından izleme olanağı bulmuştur. Bu yıllarda Kübizm’in etkisini figür soyutlamalarında figürü kesin düz çizgilerle geometrik bir şematizm içinde işleyerek yansıtmıştır.
1962-1965 yılları arasında Lirik-Soyuta varan bir anlatımı yağlıboya ve gravür çalışmalarıyla ortay koymuştur. Ankara gece kondularını ve Anadolu bozkırını konu aldığı yapıtlarında özgün yapıtlara ulaşmıştır. (410)
Resim ve Heykel Sergisi’nde “TARLADA” adlı yapıtı ile ikincilik, 1968’de 29. Sergisinde “YAMAÇ” adlı yapıt ile birincilik ödülü almıştır. 1971’de TRT’nin düzenlediği yarışmasının resim dalında başarı, 1973’teyse Atatürk ve Cumhuriyet ödülü alan Turan Erol, 1980’de Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar ödülünü Adnan Varınca’yla paylaşmıştır. İstanbul’da ve Ankara’da kişsel sergiler açmıştır. Resim çalışmalarının yanı sıra sanat yazarı olarak 1960’lardan bu yana ağırlık verdiği eleştiri, ve pastel tekniğindeki resim sanatıyla ilgili bir çok eserler vermiştir. Başlangıçtan bu güne Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi (Cilt-I, G. Renda ile birlikte) adlı bir kitabı yayınlamıştır. (411)
SANATI: Turan Erol, kendi resmini 1938-1946 döneminde çağdaş sanatımıza görsel bir içerek kazandırmış olan yurt resimleri hareketinin doğal bir uzantısı sayar. 1960 yıllarında yumuşak ve lekeci, aynı zamanda renkçi bir anlayışa yönelmiş, ıssız doğa parçalarının etkili görünümlerini sanatına konu yapmıştır.Açık ve kesin etkilerinin ötesinde, çıplak gözle izlenen doğanın bir ressam üstünde yaratacağı duru ve kalıcı izlenimler, özellikle 1980 sonrası çalışmalarında ısrarlı bir motif olarak sık sık işlenmiştir. Bodrum resimleri, düzgün ve pürüzsüz etkileriyle bu dönemin ağır basan çalışması olarak dikkati çekmektedir.
Mavinin, uçuk grilerin bütünleşen uyumunda kıyı çizgilerinin kenara itildiği büyük deniz görünümleri, sanatında soyutlayıcı öğelerle varılmış bir aşama olarak görünmüştür. Sessizliğin ve durgunluğun anlamsal çağrışımlarla ilgili olan bu amaç Erol’un pastel ve sulu boya resimleri içinde geçerlidir. (412)
ORHAN PEKER (1927-1978)
1927’de Trabzon’da doğmuştur.ilk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra, yüksek öğrenim için Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmiştir ve Bedri Rahmi Eyüpoğlu Atölyesinden diplama almıştır. Önce askerlik yapmış ve sanat öğrenimini pekiştirmek için Avrupa’ya gitmiştir. Oscar Kokoschka’nın Saizburg’daki Yaz Akademisine katılmış ve aynı yıl Münıch’de litografilerini sergilemiştir. Daha sonra Avusturya, Almanya, İspanya, Japonya ve Paris müzelerinde incelemeler yapmıştır. (413)
Turizm ve Tanıtma Bakanlığı Yayımlar Dairesi’nde görev yapan Peker, sanat işlerini yönetmiştir. 26. Devlet Resim ve Heykel Sergisinde 1. Ödül, Tokyo’da düzenlenmiş afiş yarışmasında şeref ödülü almış, 1966’da yılın ressamı seçilmiştir.(414)
Osaka 1970 Dünya Fuarın’daki (Expo 70) Türk Pavyonu’nun iç düzenlemesi ile ilgili yarışmaya, Mimar Ragıp Buluç’la hazırladığı proje ile katılmıştır. Bu ödülüde birincilik ile katılmıştır. (415)
1953’den başlayarak sürekli yurt içi ve dışında kişisel sergiler açmıştır. DRHS’ne “On’lar” Grubu sergilerine katılmıştır. Peker resimlerinde biçimleri çeşitli tonlarla ve rengi ön planda tutarak, lekeci bir anlayışla oluşturmuştur. Kuş, kedi, balık, at, manda gibi hayvanlarla çeşitli insanların tiplerini, soyutla somutun iç içe girdiği bir anlatımla yorumlamıştır. Simgesel ve zengin renk kullanımı, Ankara veçevresinden bozkır manzaraları ile Ayvalık kıyılarını betimlediği resimlerine şiirsel bir anlam katmıştır.
Resmi ve özel koleksiyonlarda yapıtları bulunmaktadır. (416)
FİKRET OTYAM (1926- )
Konya- Aksaray’da doğan Fikret Otyam, İstanbul GSA Yüksek Resim Bölümü’nde Bedri Rahmi Eyüpoğlu atölyesinde öğreniş görmüş ve buradan 1953 yılında mezun olmuştur. Öğrencilik yıllarında, 1952’de Maya Sanat Galerisi’nde ilk kişisel sergisini açan ve “On’lar” Grubu (1946) içinde yer alarak yoğun çalışmalar yapan otyam, bir yandan da gazetecilik uğraşısını, yazarlığı kendine uğraş edinmiştir. Son Sanat, Dünya, Ulus ve Cumhuriyet gazetelerinde çalışarak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu yöre halkını, gerçek yaşamları içinde tanımış, onlarla röportajlar yapmıştır. Bunları “Gide Gide” başlığı altında toplamıştır. Ayrıca “Ha Bu Diyar” (1959) ve “Havram, Hayın ve Irıp” (1961) gibi yayınlarla gazetecilik alanında tanınırlığa ulaşmış vebu başarısını, 1962’de TDK’nın düzenlediği “Deneme-Eleştiri-Gezi Yarışması” ile bu bir kez kanıtlamıştır. (417)
Anadolu insanını, yaşantısını, iç dünyasını, acı ve sevinçlerini objektifi ile yansıtmıştır. Gezi ve röportaj yazarlığı, fotoğraf sanatçılığı ve bir de resimle ilgisini de hiçbir zaman bırakmamamıştır.1975’te düzenlediği yağlı boya resim sergisiyle birden ortaya çıkmıştır. 1962’de Cumhuriyet Ulus gazetesine geçmiş ve 1976’da emekli olmuştur. Yöre ve insan gerçeğini, onlarla iç içe yaşamanın verdiği bir özümseme ile, yönelmesi yalınlık içinde içtenlikle yansıtmıştır. İnsan gerçeğini figür soyutlamaları ve lekeci bir anlayışla, açık-koyu, dengeli fakat gerektiğinde detayı ihmal etmeyen bir biçimde işlemiştir. 1989’dan sonra çiçekleri konu aldığı çalışmalarında ise lekeci ve renkli anlayışının başarılı örneklerini vermiştir. (418)
e-) Yeni Figurasyon Eğilimindeki Sanatçılar:
CİHAT BURAK (1915-1995)
İstanbul’da doğan Cihat Burak, orta öğrenimini Galatasaray Lisesi’nde tamamladıktan sonra, Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’nden 1943De mezun olmuştur. Çeşitli resmi kurumlarda mimar olarak görev yapmıştır. 1951de girdiği Bayındırlık Bakanlığı tarafından aday gösterilerek, Birleşmiş Milletler Bursu ile Fransa’ya gönderilmiştir (1953). Türkiye’ye dönüşünde 81955), aynı bakanlıkta görevine devam etmiştir.
1961’de Fransız hükümetinden aldığı A.S.T.E.F. Bursu ile ikinci kez Fransa’ya giden sanatçı, 1965 yılına kadar Paris’te kalmıştır. Orada resim çalışmalarını yoğunlaşmıştır ve ilk kişisel sergisini açmış, bir çok karma sergiye katılmıştır. Bu sergilerden birinde ödül kazanmıştır. (419)
Dönüşte, İstanbul özel ışık Mimarlık Okul’unda bir süre öğretim görevlisi olarak çalışıp, yeniden Bayındırlık Bakanlığına geçmiş ve buradan emekliye ayrılmıştır. Mimarlık ve resim çalışmalarını birlikte yürüten sanatçı, ilk kişisel sergisini 1957’de açmıştır. Naif ve Gerçekçi anlatımda çalışmalar yapmıştır. (420)
1966’da mizah ve erotizmi birleştirdiği “Brigitte Bardot’a Saygı” vb. konulardaki yapıtlara eğilmiştir. “Üç Güzeller” gibi tablolarında ise dışa vurumcu bir anlatımla, süsleyici öğeleri bir arada tutmuştur. Eleştirel-Gerçekçi bir yoruma ulaşmıştır. Fantastik tasarımlarında; günlük yaşam biçim ve görüntü alemi yarıtıkları olarak işlemiştir. (421)
1970’lerden sonraki resimlerinde ölüm düşüncesini işlemiştir. Bu düşünceyi, öz-biçim karşıtlığı ile süslü mezar taşlarında somutlaştırmıştır. Atatürk, Fatih Sultan Mehmet, Nazım Hikmet gibi önemli tarihsel kişileri simgesel biçimde tuvale yansıtmıştır. Burak’ın yapıtları, mimarlığından kaynaklanan sağlam mimari kurgu göstermekle birlikte, renk kullanımı, biçim ve duygu açısından ressamca duyarlılık ve özgürlük taşımıştır.
Burak 1992’de,Yayınlanmış Öykü Kitabı dalında Yunus Nadi ödülü almıştır.(422)
BURHAN UYGUR (1940-1992)
Tirebolu’da doğmuştur. 1969 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü B.R. Eyüpoğlu atölyesinden mezun olmuştur. 1960’ların Yeni-Figurasyon Eğilimi içinde yer alan sanatçı, Mehmet Güleryüz’ün Varlık, Komet vb. biçimsel çözümlemelere yönelmiştir. Toplumsal ve ruhsal yaşantımızı gizemli bir anlatım ile vurgulayarak yansıtmıştır. Fantastik yapıtlarında, insanın iç yaşam gerçeklerini dile getirmiştir. Figürleri betimleme tarzı, iç dünyasının verilerinide çoçuksu duyarlılığını göstermiştir. Yaşam bütünleşen yoğun bir duyarlılık ve algılama gücü onu ilişkilerinde çeşitli yorumlara ulaştırmıştır. Sanatçıda leke, çizgi ve renk anlamlıdır. (423)
Uygur, resimlerinde görsel değerlere verdiği önemle, insan sevecenliğinin ve acımcı duygusunun görsel boyutarını sergilemektedir.
1970 yılında Salzburg ve Amsterdam da açık hava sergileri düzenlemiştir. Yurt içi ve yurt dışında sanat etkinlikleri kişisel sergileri ve karma sergileri olmuştur. (424)
f-) Pop Anlayıştaki Sanatçılar:
ÖZDEMİR ALTAN (1931- )
Konya’da doğan Altan, 1948’de G.S.A.’ne girmiştir. Zeki Faik İzer atölyesinden 1956 yılında mezun olmuştur. 1962’de ise Akademi’ye asistan olarak kalmıştır. Altan, öğrencilik yıllarında İtalyan Primitifleri ve Ingres’e ilgi duymuş, sanata olan sevgisi onu Kübizm’e kadar ulaşan tüm büyük üslüp dönemlerini incelemiştir. 1950’den sonra “hızlı tuş tekniği” ile Dışa vurumcu ve Arşitektonik bir efsane sevgisine ve doğa çoşkusuna dayanan anlayışını 1950’ye kadar sürdürmüştür.
1966’da Çağdaş Ressamlar Derneği tarafından yılın en başarılı ve “Yılın Genç Ressamı” ödülünü almıştır. (425)
1970 yılında gerçekleştirdiği bir dizi halı çalışmasında, teknoloji ürünlerinin fotografik verilerinden yararlanmış ve pop etkili eserler ortaya koymuştur. Dokuduğu halıları, resim çalışmalarının yanında Ankara ve İstanbul’da sergilemiştir. 1984’ten sonra açtığı sergilerde ise, ağırlık kolajlar (1984), üç boyutlu (1986) tasarımlar ve dört boyutlu (1988) sanat uygulamalarındandır.16 kişisel sergi ile yurt içi ve yurt dışında olmak üzere 59 grup sergisinde yer almıştır. 1969’da TRT halı yarışmasında birincilik ödülü almıştır. 1957’de 35. DRHS Resim Başarı Ödülü, 1980’de Vakko Resim Larışmasında mansiyon olmak üzere bir çok ödül almıştır.Halen M.S.Ü. Güzel Sanatlar Fatültesinde öğretim üyeliği yapmaktadır. (426)
g-) Öteki Sanat Anlayışındaki Sanatçılar:
HAKKI ANLI (1906-1991)
İstanbul’da doğmuştur. 1932 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nden mezun olmuştur. 1941’de “D” grubuna katılmıştır. 1947 yılında da Paris’e gitmiştir. Orada Jean Metzinger atölyesinde çalışmıştır. Zadkine, Archipenko, Hartuna, Poliakoff gibi Kübist ve soyut anlayışlarda çalışan sanatçılarla tanışmıştır. En çok Picasso’dan etkilenmiştir. 1951’de Türk resminde sentetik kübizmin önemli bir temsilcisi olmuştur. Bu dönem çalışmaları üstün bir ifade gücü yansıtıyordu.
1954’de Paris’e yerleşen Hakkı Anlı, 1955’ten sonra Paris’te “Salon des Realite Nouvelles” sergilerine katılmıştır. Avrupa’nın çeşitli sanat merkezlerindeki kişisel serglerinide 1958’den itibaren gerçekleştirmiştir. 1950’den sonra ise uluslar arası sergilere yapıtları kabul edilmiştir.
1960’larda Lirik-Soyut yapılar gerçekleştirildi. Geniş kol hareketlerinin iç güdüsel fırça darbeleri ile oluşturduğu düzenlemelerinde tek rengin açık koyu tonlarını ve karşıt renklerini kullanmıştır. Tek rengin tonları ile oluşturduğu bu tek, ikili, üçlü figür düzenlemesinde seksüel simgeciliği dramatik bir anlatımla yansıtmıştır. Bu anlatım biçimini günümüze kadar süren düz, tek renkli özellikle de çiğ sarı, bazen grileşmiş kırmızı ve eflatun yüzey karşıtlıkları içinde “Secde”, “Gülyabani”, “Düşüş”, “Sabah Tuvaleti” vb. adlı yapıtlarında figürler, enerji yüklü bir birikimi yansıtırlar. Ancak mekanın sonsuz boşluğu içinde, insan vücudunun gizemini tek figür ya dabirleşen figürlerin oluşturduğu kütlesel yapı içinde, en ilkel ve doğasal yaşama arzusunu yansıtmıştır. Resmi ve özel koleksiyonlarda yapıtları bulunmaktadır. dipnotyok
MAİDE AREL (1907- )
1907’de istanbul’da doğmuştur. İlk ve orata öğrenimini tamamamladıktan sonra Güzel Sanatlar Akademisi’ne giren Maide, burada sonradan gelini olduğu Ruhi beyden ders almış ve onun sağlam ruh yapısı yolunda sanat yolunu çizmiş değerli bir sanatçımızdır. (428)
1949-1950 yılları arasında Paris’te Andre Lhote Akademisi’nde çalışmış ve 1950’de Alliance Francaise Okulun’dan mezun olmuştur. Maide Arel’in ilk çalışmaları, Gerçekçi ve İzlenimci anlayışta idi. 1950’den sonra Sentetik Kübizm’e dayalı bir anlatım geçmiştir. Geleneksel Türk yaşantısına ve folklörüne ait, çoğunlğu kadın konusunu işleyen yağlı boya yapıtlarında; düz ve eğri çizgilerin geometrik düzeniyle, Lhote Kübizm’ine bağlı fakat Fütürist anlayışta çağrışmayan bir anlatımı ortaya koymuştur.Bu anlayışını değiştirmeyen sürdüren sanatçı, figür ve portre türü başta olmak üzere resimlerini oluşturmaktadır. (429)
Arel, yurt dışında ilk kişisel sergisini, eşi Şemsi Arel ile birlikte Paris’te açmıştır. Aynı tarihte İngiliz Turizm Bakanlığı’nın davetlisi olarak Londra müze ve galerilerde incelemeler yapmıştır. 1962’de Viyana’da açılan Türk Grafik Sanatı sergisinde iki eserini Viyana müzesine, Mevlevi ve Ney çalan mevlevi adlı eserini bir Fransız koleksiyoncusuna satmıştır. 1964’deki “UFACSİ” sergisine verdiği “Türk Hamamı” adlı tablosu ile de Bronz madalya almıştır.
1976’da UFACSİ sergisinde, 29 ülke arasından Büyük ödüle değer görülen Türk grubu içinde Arel’de bulunuyordu. Çeşitli karma ve grup sergilerine sürekli katılan sanatçı, 1974 ve 1982’de İstanbul’da retrospektif sergilerini düzenlemiştir. Resmi ve özel kolleksiyonlarda yapıtları bulunmaktadır. (430)
ŞÜKRİYE DİKMEN (1918- )
Şükriye (Ayşe) Dikmen İstanbul’da doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmiş ve 1948’de buradan mezun olmuştur. Bundan sonra Paris’te Ecole de Louvre’un sanat tarihi bölümüne devam ederek 1953’de buradan da diploma almıştır. Üç yıl Fernend Leger atölyesinde, iki yıl Akademide Ranson’da Singier ve R. Chatel ile çalışmıştır.
1955’de Milano’da Mandrogora tarafından yayınlanan Gabriel mandel’in sanat tarihinde biyografisiyle birlikte iki yapıtının roprodüksiyonu yer almıştır. Dikmen, önde gelen bir sanat tarihi kitabında yer alan ilk sanatçımızdır. (431)
Yurt dışında Paris, Bad-Godesberg, Kudüs, Tel Aziz ve başkaca kentlerde sergiler düzenleyen Dikmen yurdumuzda da doyurucu sergiler vermektedir.
1957 Edinburg Festivalinde, 1961 Sao-Paulo bienaline katılan sanatçı 1963-1964 Paris, Brüksel ve Viyana’da düzenlenen çağdaş Türk sanatı sergilerine de katılmış ve bu üç sergide çoğunluğun aktarma işler olduğu eleştirilirken, bir kaçı geçmeyen sanatçılarımız arasındadır. (432)
Şükriye Dikmen Türkiye’deki ilk kişisel sergisini Fransız Kültür Merkezi’nde (1954) gerçekleştirilen Ankara Helikan Galerisi (1955) İstanbul Şehir Galerisi ve Ankara Amerikan Türk Kültür Derneği (1956) İstanbul Alman Kültür Derneği’nde açtığı 1962 ve 1965 sergileri ile sürdürmüştür. Türk figüratif resminde, çizgiyi pürüzsüz, kesin bir kararlılıkla kullanıp, kendine özgü biçim sadeleştirilmesi ile anıtsal bir yoruma giden Şükriye Dikmen: eserlerinde çizgiye birinci derecede önem vermiştir. Sadeleşmenin sınırına kadar ulaştığı portre yapıtlarında psikoloji ve kişiliği bakışları ve duruş pozu ile dile getirmiştir. İnsanın içine işleyen bakışlar, model ve izleyici arasında hemen bir diyalok kurar.
İnsan ve hayvan figürlerini, çiçek ve yaprak motiflerinde sadeleştirmeye gitmesi, tüm tabloyu kaplayan bir motif gibi büyüttüğü portrelerindeki arılık, kararlı ve kendine güvenen desen ortaya koymuştur.
Figürlerini uzun boyunları, kolye ve küpeleri ile ellerin çaprazlama işlenii bizi Hitit kurşun figürlerini çağrıştırmaktadır.
Sanatçının boyun ve eli işleyişi, kendine özgü bir anlatım yansıtmaktadır. Az biçim ve az renkle çoğu verir portre ve doğa görümlerinde. Doğa figür soyutlamaları yanında, soyut anlayıştaki yapıtlarında, koyu fon üzerinde işledikleri karakter bizimlerle, bir nakış duyarlılığını da yansıtmıştır.
Dikmen’in sanatı, çok yönlü bir etkileşim sonucu kendi kişiliğinde ifadesini bulmuştur. (433)
FERİT APA (1909 - )
1901’de Pristine’de (Yugoslavya) doğmuştur. Antalya kadısı olan babasını küçük yaşlarda kaybetmiş, annesi altı çocuğu ile Bursa’ya ailesinin yanına yerleşmiştir. İlkokula burada başlayan Ferit Apa, okulun İstanbul’a taşınması ile öğrenimini İstanbul Darüleytam’a (Yetimhanede) tamamlamıştır. (1924) Aynı yıl girdiği Elazığ İlköğretmen Okulu’ndan 1929’da mezun olduktan sonra Diyarbakır’da 3 yıl ilkokul öğretmenliği yapmıştır. 1933’de Gazi Eğitim Enstitüsü’nde yeni açılan Resim-İş Bölümü’ne girmiş ve 1935’de mezun olmuştur. O yıl yaz tatilinde ilkokul kitaplarının resimlenmesi işini 3 arkadaşı (Nusret Karaca, Şükrü ve Ömer) ile birlikte üstlenen Apa, askerlik görevi sırasında MEB’nın açtığı Avrupa sınavına katılmıştır.
1937 yılında gittiği Leipzığ’de Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde 4 yıl, Grafik Bölümü’nde de 2 yıl çalışmıştır. Son iki yıl grafik atölyesinde tüm grafik atölyesinde tüm baskı tekniklerini öğrenmiştir. Ayrıca fotoğrafçılık dalında da çalışmalar yapmıştır.
1943’te Türkiye’ye dönmüş ve Hasanoğlan İlk Öğretmen Okulu, Yüksek Bölümü, Teknik Resim Öğretmenliği’ne atanmıştır. 1946’da Hasanoğlan İlköğretim Okulu Yüksek Resim Bölümü’nün kapanması sonucu, Ankara Matbaacılık Okulu’nda görevlendirilmiştir. 1947’den itibaren de G.E.E.’de Grafik Sanatlar dersine girmiştir. Matbaacılık Okulu’nun 1951’de Ankara’dan İstanbul’a taşınması üzerine bu görevinden istifa etmiştir. (434).
Apa, sanat galerisiyle birlikte yeniden resim çalışmalarına başlamıştır. 1970’te Suluboya Ressamlar Grubu’nun kurucu üyeleri arasında yer almıştır. İlk kişisel sergisini 1984’te, ikinci kişisel sergisini de 1985 yılında açmıştır.
G.E.E.’de resim hocası Malik Aksel’den ise suluboya tekniğini öğrenmiştir. Hafif pastel renkler üzerinde çizgiyi öne çıkartan çalışmalarını gerçekleştirmiş, coşkusunu ritmik, kesik çizgilerle dile getirmiştir. Sanatçı insan figürü özellikle de portre konusu, insan psikolojisine verdiği önemle çoğunluk yapıtlarında ele alınmaktadır. Çocukların masum yüz ifadeleri ve tavırları sanatçıyı hep etkilemiştir. Almanya’da yaptığı çocuk portreleri, uçuk renk tonları ile fırçasını kullanmadaki duyarlılığını ve teknik gücünü sergilemiştir. (435).
Hafif sürülmüş ince renk değerleri ve şiddetli küçük renk alanları, grilerle daha sönük, ressamın gözü okşayan ren sistemi ile huzur verici bir renk uyumunu yansıtırlar. Son üç yılın ürünleri olan yapıtlarında renkleri çok şiddetli, canlı ve yoğun olarak kullanmışlardır.
Apa yaşamı boyunca, çok yoğun bir sanat çalışması içine girememiş fakat yaptığı eserlerde sayıda da olsa, sanatçı duyarlığını bize ulaştırmayı başarmıştır. (436)
NÜZHET İSLİMYELİ (1913 - )
Nüzhet İslimyeli 1913’te Mudanya’da doğmuştur. Eski kaymakamlardan Mestanzade İslimyeli İsmet Bey’in oğludur. 1916’da tifo salgınında anne, baba ve iki kardeşini kaybetmiştir. Ablası ile birlikte akrabaları ile beraber oturmaya başlamışlardır. İlk, orta ve lise sonuna kadar Bursa’da oturmuştur. Okul öncesi başladığı resim çalışmalarının yanı sıra, Pınarbaşı mesire yerine resim yapmak için gelen Üsküdarlı Hoca Ali Rıza ve Mehmet Ali Lâga’yı hayranlık ile izlerdi. (437).
İlkokuldan sonra, orta öğrenimini Burka Işıklar Lisesi’nde tamamlamıştır. 1932’de Kara Harp Okulu’na girmiştir. 1938’de buradan mezun olduktan sonra, orduda çeşitli görevlerde bulunmuştur. 1960’da albaylık rütbesi ile emekliye ayrılmıştır ve “Asker Ressamlar Derneği’ne” üye olarak Genel Sekreterlik görevini 10 yıl sürdürmüştür.
Sulu boya Ressamlar Grubu’nun (1970) kurucu üyelerinden olan İslimyeli, 1935'ten itibaren suluboya ve yağlıboya tekniğindeki çalışmalarını birlikte yürütmüşlerdir. Çoğu çalışmalarının peyzaj olmak üzere kent görüntüleri, portre, nü ve tek figürlü düzenlemelerinde, lekeci bir anlayışın egemen olduğu pek çok tablo ortaya koymuştur. Suluboya tekniğindeki çalışmaları çok açık renk tonları, yalın anlatımları; sonsuzluğu ve yanlızlığı yansıtmıştır. Yağlı boya çalışmalarında ise; parlak renk değerleri ile sıcak renkleri seçmektedir. Yapıtlarında zaman zaman, izlenimci ve dışavurumcu öğeler, duyusal ve duygusal yapısını açığa vurmaktadır. (438)
İslimyeli, 1970’de başlıyarak 1988 yılına kadar 9 kişisel sergi açmıştır. Son Retrospektif Sergisi’nide 1991’de açmıştır. Sanatçı 1966’dan 1986’ya kadar “Ankara Sanat” dergisi yayını olarak 11 kitabı ile üç ciltlik “Türk Plastik Sanatçıları Ansiklopedisi” (1973) ve “Sanat Terimleri Ansiklopedisi” (1973) kendi olanakları ile gerçekleştirmiştir.
Ressam, yazar, yayıncı eleştirmen, sanat eğitimcisi olarak çok yönlü kişiliği içinde İslimyeli, Türk sanatına olumlu katkılarda bulunmuştur. (439)
SAİM KANRA (1897-1986)
1897’de İstanbul Kasımpaşa’da doğmuştur. Topçu kolağası Mehmet Beyin oğludur.1917’de Harbiye’den mezun olan kanra (440), I. Dünya ve Kurtuluş Savaşına katılmıştır. 1960’da Tümgeneral rütbesi ile emekliye ayrılmıştır.
Kanra, doğa tutkusu ile gerçekleştirdiği peyzaj çalışmalarında renkçi yanı ile dikkati çeker.İzlenimci eğilim içinde renk ve ışık etkilerini başarı ile vermiştir. Doğal gerçeklere daima bağlı kalmıştır. Renk ve ışık çoşkusu, biçimi, diğer izlenimci anlayışta onlardan ayırmıştır.
Sanatçı, doğa karşısındaki çoşkusunu natürmort çalışmalarında, gerçekçi anlayışa yaklaşan ve çizgiyi duyuran, yalın biçimi ile göstermiştir.
Suluboya ve yağlıboya tekniklerinde yapıtlar veren Kanra, “Sulu Boya Ressamlar Grubu” üyesi olup, grup sergilerine düzenli olarak katılmıştır.Sanatçının resmi ve özel kolleksiyonlarda yapıtları bulunmaktadır. (441)
ENVER DEMOKAN (1910-1981)
1910’da İstanbul’da doğmuştur. İlk öğrenimini İstanbul, orta öğrenimini Konya Orta Ticaret ve Kuleli Askeri Lisesi’nde tamamlamış ve 1933’de Harbiye Mektebi’nden mezun olmuştur.1937’de Berlin’de “TechnicscheHochscule”de başladığı Yüksek Mühendislik öğrenimini, 1940-1945 yılları arasında Amerike’da “Michigan” üniversitesinde tamamlanmıştır. Kara, Hava ve Deniz Kuvvetlerimizde çeşitli önemli görevler almış bulunan Demokan, Yük. Müh. Tümgeneral rütbesi ile emekliye ayrılmıştır. (442)
Çok güçlü ve özellikle çok seri bir desenin sahibi idi ve Suluboya Ressamlar Grubu’nun da üyesidir. (443)
Demokan’ın resme olan yeteneği yaptığı “Atatürk” portresi ile ortaya çıkmıştır. Konya ziyareti sırasında Atatürk tarafından onurlandırılarak, İtalya’ya sanat öğrenimi için teklifler gelmiştir. Fakat Kurtuluş Savaşı yıllarının yarattığı atmosfer, onun askerlik alanını seçmesine sebep olmuştur.
Demokan ilk sanat eğitimini Kuleli Askeri Lisesi’nde resim öğretmeni Sami Yetik’ten almıştır. İzlenimci bir eğilim içinde, gölgede soğuk, ışıkta sıcak renk kullanımı ile çalışmıştır. Natürmort konulu yapıtlarında doğal gerçekliğe sıkı sıkıya bağlı tutumu ile Geleneksel-Gerçekçi bir tavır içinde görünmüştür. (444)
MAZHAR AYKUT (1911- )
1911’de Edirne Uzunköprü’de doğan Aykut,1936’da Mülkiye (Siyasal Bilimler Fakültesi) den mezun olmuştur. Meslek olarak bankacılık alanını seçmiştir. Henüz öğrenci iken bir fotoğraf yarışmasında ödül almıştır. Yine öğrencilik yılarında (1933-1934) Akademide misafir öğrenci olarak resim alanı yeteneklerini geliştirmeye çalışmıştır. Meslek yaşamı boyunca, bu tutkusunu aralıksız olarak geliştirmiştir. Bükreş, Atina, Roma, Lugano, Bern, Paris, Montreux, Floransa, Viyana, Münih, Londra, Edinburg, Brüksel, Anvers, Amsterdam, Den Haag, Roterdam, Otterio, Zurich gibi sanat merkezlerinin müze ve sanat galerilerini incelemiştir. (445)
1958, 1959, 1960, 1961 ve 1964 yıllarında davet edildiği California’daki Stanford Üniversitesi’nin resim yarışmalarının dördünde de ödül ve başarı sertifikaları almışktır. Bu ülkede uluslar arası sergilere eserler veren Aykut, kendisini bu ülkede kabul ettirmiştir. (446)
İlk kişisel sergisini 1961 yılında, Amerika’da “Studio 7”de açan ve üç kentte dolaştırılan bu sergiyi 1963’de Florida Paim Beach Flagler Müzesi’nde yinelemiş ve beğeni üzerine dört ay açık kalmıştır. Sanatçının natürmortu bu müze kolleksiyonu tarafından satın alınmıştır.
Türkiye’deki ilk kişisel sergisini yağlıboya tekniğindeki eserleri ile 1971 yılında Ankara’da açmıştır. Aykut,, suluboya ve yağlıboya tekniğindeki çalışmaları yanında, resim sanatı üzerine yazdığı resim tekniğini konu aldığı çok sayıda yazıları ile, 1952’den beri tanınmaktadır.
Sanatçı soyut ve figüratif anlatımlarda gerçekleştirdiği yapıtlarıyla Dışavurumcu bir anlayışı yansıtır. Suluboya ve yağlıboya çalışmalarını birlikte yürüten Aykut, suluboya çeşitli tekniklerle düzenlemeye gitmiştir. Desen gücü ve renk duyarlılığı ile başarılı düzenlemeler yapmıştır. Teknik yönden yetenekliliğini son kişisel sergisinde bir kez daha kanıtlamıştır. (447)
MÜNİP ÖZBEN (1932- )
1932’de Erzincan’da doğmuştur. İstanbul D. Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümüne girmiştir. 1957’de Kocamemi atölyesinden birincililikle mezun olmuştur. (448)
Özben sanat yeteneğinin yanı sıra, Milli Kütüphane’de kurduğu Resim ve Heykel bölümü ile buradaki kolleksiyonun üst düzeye ulaşmasında çabaları ile tanınmaktadır.
1957 yılında İstanbul konservatuarını da bitiren sanatçı halen M.T.A. Resimhane şefi ve Eskişehir D.M.M.A, Maden Müh. Bölümü öğretim görevlisidir. M.T.A. Doğa Müzesi’nin kuruluşunda ve geliştirilmesinde de payı vardır. (449)
Suluboya veyağlıboya tekniklerindeki çalışmalarında; natürmort, enteriyor, peyzaj, portre, nü ve sokak resimleri konularına ağırlık vermiştir. 1957’den başlıyarak birçok karma ve grup sergilerine katılmıştır. İlk kişisel sergisinide 1959 yılında açmıştır. 1957’de Ankara Sanat Dergisi’nin düzenlediği III. Resim Yarışması’nda Başarı ödülü almıştır. 1981’de TPAD’nın Atatürk’ün 100. Ölüm Yılı nedeni ile gerçekleştirdiği yarışmada ödül almıştır.
1957-1984 yılları arasında Türk Ressamlar Derneği’nin Ankara temsilciliğini yapmıştır. Ankara GSM, GSAM Ankara Grubu ve Sanat kurucusu üyesidir. Ankara, Bursa, İzmir ve Antalya’da altı kişisel sergi düzenlemiştir. Yurt içinde ve yurt dışında bir çok kolleksiyonlarda yapıtları bulunmaktadır. (450)
FETHİ ARDA (1936-1996)
1936’da Elazığ’da doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra 1958’de Güzel Sanatlar Akademisini bitirmiş ve 1965 yılına kadar Ankara Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve İmar İşleri Dairesinde görevlendirilmiştir. Buradan Güzel Sanatlar Akademisine asistan olan Fethi Arda halen bu görevi başında bulunmaktadır. Mezun olduğundan beri bütün Devlet Resmi Heykel sergilerine katılmıştır. (451)
1959’da İstanbul’da, 1964’de de Ankara’da müstakil sergiler açmıştır. Devlet sergilerinin yanı sıra bir çok karma sergiye katılmıştır. Paris ve Salzburg’da açılan uluslar arası sergilere resimlerini göndermiştir. 1966’da Salzburg-avusturya festivaline katılarak Prof. Ressam Emilio vedova ile yaz akademisinde çalışmıştır. (452)
Paris’te incelemeler yapan Arda, 1969’da Sanat Eleştirmenleri Derneği tarafından düzenlenen “Gençlerarası Resim Yarışması”nda mansiyon kazanmıştır. 1968-1970 yılları arasında yaptığı pastel resimlerini Ankara’da sergiledikten (1970) sonra, yağlıbboya pastel türünde çalışmalar yapmağa başlamıştır. (453)
1986’da 47. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde ödül almıştır. Sanatçı “BRHB”, “Güzel Sanatlar Sanatlar akademisi Mezunları Ankara Sanat Grubu” ve “Türkiye Çağdaş Ressemlar cemiyeti” üyesi olup, etkinliklerine ve çeşitli karma sergilere katılmıştır. Arda, gazete ve dergilirde plastik sanatlarla ilgili yazılar yazmıştır. (454)
DURAN KARACA (1934- )
1934’te Ceyhan’da doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini Tarsus Koleji’nde tamamlamıştır (1954) A.Ü. Hukuk Fakültesi’nde başladığı yüksek öğrenimini resme olan tutkusu yüzünden yarıda bırakmıştır. 1956’da Güzel Sanatlar akademisi Resim bölümüne girmiştir. Halil Dikmen ve Cemal Tollu atölyelerinde çalışmıştır. 1962’de mezun olmuştur. (455)
1967’de bir yıl süre ile kendi hesabına Paris’e giderek müzeleri gezmiştir. Batı’nın büyük ressamladxrını yakından tanıma olanağı bulmuştur. Brüksel, amstedam, Hamburg, Kopenhag gibi kentlerde incelemeler yapmıştır. (456)
Yapıtlarında yöresel konuları işleyen santçı, Adana ve çevresindeki tarımsal kesimin yaşantısını Dışavurumcu bir anlayış içinde işlemektedir. Renkçi ve lekeci bir yorumla oluşturduğu tablolarında, zengin renk ortaya çıkarmaktadır. Rengi ve fırçayı kullanış tarzı, peyzaj ve figürlü düzenlemelerinde, Dışvurumcu tavrını ortaya koymuştur. (457)
İlk sergisini Lesette Zara ile birlikte 1962’de İstanbul’da açmıştır. 1968’de kişisel bir sergi daha düzenlemiştir. İlk sergisini Ankara’da 1965 yılında baskı kartları oluşturmuştur. 1972’den başlayarak ikişer, üçer yıl ara ile bütün sergilerini Ankara’da açmıştır. Çağdaş Türk resmini dış ülkelerde tanıtmak amacı ile düzenlenen karma sergilere katılmıştır. Sanatçının yurt içi ve yurt dışında resmi ve özel kolleksiyonlarda yapıtları bulunmaktadır. (458)
İHSAN CEMAL KARABURÇAK (1898-1970)
İstanbul’da doğan İhsan Cemal Karaburçak, orta okulu Beşiktaş Rüştiyesi’nde, liseyi Kabataş İdadi’sinde, ve yüksek öğrenimini ise PTT Yüksek Okulunda tamamlamıştır. PTT kurumunda çeşitli görevlerde bulunmuştur. 1930 yılında resimle ilgilenmeye başlayan sanatçı, kısa bir süre için gittiği “Ecolle Universelle” deki çalışmaları ile resme belli bir disiplin içinde ciddi olarak başlamıştır. (459)
1933 yılında Anadolu Ajansı’nda göreve başlamıştır. 1950’de 2. Kişisel sergisini geliştiren sanatçının, 2. Sergisi bir olay olarak nitelendirilmiştir. 1950’de alman Dışavurumcuları’nın renk anlayışından ve Klee’nin biçim, yorumu ve mor rengi kullanımından etkilenmiştir. Bazı tablolarında mor-lacivert ve bu tonlar içinde kullandığı sıcak açık renklerin (sarı,turuncu,kırmızı) ışık alanları halinde yansıması görülmüştür.
Tablolarında biçimleri yarı-soyut bir biçimde işleyen sanatçı, bunları çoğu kez iki boyutlu yüzeysel olarak ortaya koymuştur. 1961’de Siyah Kalem Grubu’na girmiş, birkaç yıl grup üyesi olarak grup etkinliklerine katılmıştır. 1960’ların başlarında soyut anlayışa yaklaşan çalışmalarından “Triptik” adlı tablosu ile 1961’de Avrupa Sanat Merkez’lerinde açılan Türk Sanatı Sergisi’ne katılmıştır.
1966-1967 yıllarında yaptığı “Kızılcahamam” adlı birkaç yapıtı Dışavurumcu anlayışının başarılı örneklerindendir. 1968’de “Soyut Peyzaj” adlı tablosu ile DRHS 2. Ödülünü almıştır.
Karaburçak, çeşitli zamanlarda düzenlediği konferansları ve yayınladığı yazıları ile ressamlığı kadar kültürel etkileri ile başarılı bir sanatçı portresi ortaya koymuştur. Sanatçı Türk resminin gelişmesine katkıda bulunarak belirli bir yere sahip olmuştur. (460)
Dostları ilə paylaş: |