Ünden bugüN



Yüklə 8,87 Mb.
səhifə464/877
tarix09.01.2022
ölçüsü8,87 Mb.
#93648
1   ...   460   461   462   463   464   465   466   467   ...   877
1960-1980 Dönemi: 19öO'taki 27 Mayıs askeri müdahalesi ve onu izleyen hareketli ve giderek solun ağırlığında gelişen siyasal ortamda istanbul işçi sınıfı sendikal olduğu kadar siyasal örgütlenme a-çısmdan da yeni bir döneme girmiştir. Türk-Iş içindeki muhalefetin temsilcileri, Lastik-Iş ve Maden-lş sendikaları yöneticilerinin başım çektikleri bir sınıf partisi kurulması girişimini başlatmışlar, 12 Şubat 196l'de Türkiye işçi Partisi'nin (TİP) kuruluş dilekçesi İstanbul Vilayeti'ne Avni Erakalın, Rıza Kuas ve Kemal Türkler tarafından verilmiştir.

196l'de TİP'in, 1967'de ise o dönemlerde TİP'li ve TİP'e yakın sendikacıların önayak oldukları DlSK'in kuruluşuyla bütün Türkiye'de olduğu gibi istanbul'da da işçi sınıfının örgütlenmesi "sınıf' çizgisine girmeye başlamış ve 1980'lere kadar kendi içindeki çeşitli fikir ayrılıkları ve mücadelelere rağmen bu çizgide güçlenerek yol almıştır. 1970'lerden sonra işçi sınıfını hedefleyen çeşitli sol, sosyalist vb siyasal partiler kurulmuş; DiSK yeni katılımlarla güçlenmiş; istanbul işçileri çeşitli sosyalist çevrelerin öncülüğünde, sendika ve partilerden ayrı olarak yerel çevreler, küçük işçi birlikleri vb kurma girişimlerinde bulunmuşlar; ancak 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden sonra bu süreç büyük ölçüde kesilmiştir (bak. sendikalar; siyasal örgütlenmeler).



1980 'den Günümüze: istanbul işçileri 1980 askeri darbesini sendikal açıdan Türk-îş'e bağlı sendikalar, DİSK'e bağlı sendikalar, Hak-Iş ve Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfedarasyonu (MlSK) sendikalarına bölünmüş olarak karşılamışlar ve bu bölünmenin bedelini de 1980 sonrasında ellerinden alınan tüm hakları ile ö-demişlerdir. 1990'larda istanbul işçileri belli toparlanma çabalarıyla birlikte halen 1980'in tahribatını yaşamaktadırlar.

Yine, 1980 sonrasında yaşanan süreç bütün Türkiye'de olduğu gibi, istanbul işçi sınıfını da siyasal açıdan geriletmiş; istanbul işçilerinin kendilerine yönelen veya onlar adına hareket eden işçi veya sosyalist partilerle bağları büsbütün zayıflamıştır.

1994'e gelindiğinde, istanbul işçileri a-rasında, sendikal örgütlenme açısından kıpırdanmalar ve yeni arayışlar görülmekle birlikte, Türkiye'nin yaşamakta olduğu, genel siyasal ve ekonomik bunalıma bağlı olarak İstanbul'da işçi sınıfı örgütlenmesi henüz 1970-1980 döneminin zenginliği, hareketliliği ve canlılığına ulaşamamıştır. OYA BAYDAR

İŞÇİLER

Osmanlı döneminde "amele" denirdi. Ücret karşılığı kol emeği ağırlıklı işler yapan, emek güçlerini satarak geçinen insanlardı. Osmanlı toplumunun alt sosyoekonomik katmanlarından sayılır, toplumsal konum (statü) açısından aşağı görülürdü.

16. yy'dan 19. yy'a kadar İstanbul'un çalışma hayatının bir özelliği, bu kentteki amelenin büyük çoğunluğunun çalışmak için taşradan gelmiş, "bekâr uşağı" denen kimselerden oluşmasıydı. Özellikle büyük kuraklık, kıtlık, siyasal baskı ve çalkantı, yerel huzursuzluk ve çatışma, e-konomik bunalım dönemlerinde, imparatorluğun çeşitli yörelerinden, başta İstanbul olmak üzere büyük kentlere akın olurdu. Bulundukları yerlerden kaçıp çalışmak ve barınmak için İstanbul'a gelenler, kentte kendi yaşam biçim ve mekânlarını oluştururlardı. Zanaatkarlardan ve benzeri diğer emekçilerden ayrı bir kümeydiler. Farklı örgütsel yapılar içinde, farklı kurallara tabi olarak çalışır ve yaşarlardı.

1830'lara kadar, İstanbul'a çalışmaya gelen amele, daha önce kente gelenler gibi gediklerde(->) örgütlenir ve sıkı denetim altına alınırdı. 15. yy'm sonlarından yeniçeriliğin kaldırıldığı 1826'ya kadar, çeşitli yörelerden İstanbul'a gelenlerin ilk denetimleri ve kayda geçirilmeleri bostancı-başınm göreviydi. Gedik örgütlenmesi gereğince, çeşitli iş ve üretim alanlarında ihtiyaç olan amele sayısı önceden belirlenmişti. İşyerlerinin sayısı da belli ve sınırlı olduğundan, hiç kimse İstanbul'a başıboş olarak gelip istediği işe giremezdi. En azından böyle bir durum yasal olarak mümkün değildi. Her iş alanında belli sayıda gedik, her gedikte belli sayıda çalışan vardı. Fırın uşakları, hamam uşakları, inşaat amelesi, hamallar, hamamcılar, tellaklar, lağımcılar, kayıkçı, küfeci, mumcu, duvarcı, bıçkıcı ve daha yüzlerce iş a-lanında çalışan amele, gediğe kaydedilir; aynı gediğe yeni birinin kaydolması için yerinin boşalması ya da yeni bir gedik açılması gerekirdi. Gediklere kaydolup İstanbul'da amelelik yapabilmek için mutlaka sağlam kefillere ihtiyaç vardı. İstanbul'da çalışmaya gelenler Rumeli tarafında Küçükçekmece Köprüsü'ndeki, Anadolu'dan gelenler Bostancıbaşı Köprüsü'ndeki kolluklarda denetlenir, kaydedilir; kefilini İstanbul'a gelmeden bulmuş olanların kefili belirlenir, kefili olmayanların iş bulana kadar nerede kalacakları ve ne kadar sürede kefil bulacakları kayda geçerdi. Bundan sonraki denetim ve gözetim de son derecede sıkıydı. Çünkü, özellikle dışarıdan gelen bu bekâr uşağı amele, potansiyel bir suçlu veya isyancı olarak görülür, "baldırıçıplak" olarak nitelenirdi. Kente kaçak girip çalışanların veya suç işleyen amelenin tutuklanması halinde, cezası, kent dışına çıkarılmaktan, falakaya, hattâ idama kadar giderdi.

Bütün bu kısıtlamalara rağmen, 16., 17., 18. yy'lara ait kayıtlar, belgeler, fermanlar, özel kişilere ait işyerlerinde, hele işin acele olması halinde, ücretlerin pazarlığa tabi olduğunu ortaya koyuyor. Üc-

retler ayrıntılarıyla belirlenmiş ve sınırlandırılmış olmakla birlikte, devlete ait işlerde, örneğin miri inşaatlarda ameleye ödenen ücretin özel inşaat sahiplerince işçi bulabilmek için yükseltildiği, bunun önüne geçmek üzere, zaman zaman yeni fermanlara ve nizamnamelere ihtiyaç duyulduğu anlaşılıyor. Özellikle, İstanbul'un zengin bir payitaht olarak büyük imar faaliyetlerine sahne olduğu l6. ve 17. yy' larda benzeri durumlarla sık sık karşılaşıldığına dair belgeler vardır.

Merkezi devletin güçlü, gedik örgütlenmesinin sağlam olduğu dönemde, İstanbul amelesinin, Batı'da endüstri devrimi sırasında yaşanan yedek işsizler ordusu rekabetini ve her işi her fiyata yapmaya hazır sefil bir kitlenin üyesi olma durumunu aynı keskinlikle yaşamadığı anlaşılıyor. Osmanlı amelesinin, işgücünü satmakta bütünüyle özgür ve işgücünün fiyatı, piyasa mekanizması ve yedek işgücü ordusunun varlığı ile belirlenen Batı işçisinden büyük ölçüde farklı olduğu da ortaya çıkıyor.

1826'da Yeniçeri Ocağı'nın dağıtılmasından sonra, bütün amelenin denetim ve gözetimi İhtisab Ağalığı'na geçmiş (bak. ihtisab), 19. yy'm ortalarından itibaren de bu görev şehremanetine(->) bağlanmıştır. 1826 tarihli ihtisab Ağalığı Nizamname-si'nin ameleye ilişkin hükümleri, 19. yy'a kadar istanbul amelesi ve amele yaşamı konusunda bilgi vermektedir. Özellikle hamal, kayıkçı, tellak ve natırların, dük-kânlardaki çıraklann bütün kimlik özellikleri, kefillerinin, memleket ve eşgallerinin defterlerinin tutulmasının istendiği nizamname, ayrıca, bundan böyle istanbul'a gelecek veya daha önce gelmiş olan amelenin belli semtlerde, kendilerine gösterilecek yerlerde oturmalarını şart koşuyordu. "İstanbul'da üç veya dört, Üsküdar, Galata ve Eyüp'te bir veya iki han tahsis e-dilerek, bekâr amelenin bu hanlarda Müslim, gayrimüslim karışık barınması" öngörülüyordu. Bunlann istedikleri yerde otur-

maları, kendilerine gösterilen yerler dışında bekâr odaları kurmaları yasaklanıyordu. Nizamnamede tek istisna yangınlara kolaylıkla su taşıyabilmeleri için sakalara yapılıyor ve bunların mahalle imamı ve mahalle halkının kefaletiyle mahallelerdeki bekâr odalarında kalmalarına izin veriliyordu. Kira beygiri sürücüleri, midillicile-rin, Vefa Hanı'nda kalmaları, saraç amelesinin aynı zamanda işyeri olan Saraçhane'de yatıp kalkmalarına da, sıkı denetim altında olanak tanınıyordu. Bütün bu önlemlerin başlıca nedeninin, istanbul'da sık sık meydana gelen isyanlara, huzursuzluklara, en fazla güç şartlar altında çalışan bu yoksul kitlenin katılması olduğu anlaşılıyor.

Taşradan, bir başına çalışmaya gelmiş ve sıkı denetim altında tutulan bekâr uşağı amele dışında Osmanlı dönemi istanbul'unda, yerleşik bir işçi (emekçi) kesimi de vardır. Bunlar, işçilikten kalfalığa, ustalığa yükselmiş, önemli bölümü gayrimüslimlerden oluşan, ameleden çok esnaf ve zanaatkarlara yakın statüdeki emekçiler ile uşaklar, bahçıvanlar, vekilharçlar, seyisler vb kişisel hizmetlerde, ev hizmetlerinde çalışanlardır. Özel hizmetlere çok ihtiyaç duyulan İstanbul'da bunların sayısının bir hayli fazla olduğu, toplumsal konum bakımından da bekâr uşağı ameleden daha üstün sayıldıkları söylenebilir (bak. istihdam).

19. yy'a kadar, büyük ölçekli manifak-tür sanayii ve fabrikaların hemen hemen bulunmadığı, imalat sanayiinin görece küçük işliklerde veya un değirmenleri ve fırınlar başta olmak üzere gıda dalında, dokumacılık, dericilik gibi geleneksel üretim dallarında toplandığı; ticaret ve yan hizmetleriyle, limanın ve özel hizmetlerin önem taşıdığı istanbul'da, amelenin başlıca iş alanları, her türlü ince ve kaba inşaat ve bayındırlık işleri, hamallık, bağ, bahçe ve rençberlik işleri, tayfa, ateşçi, çımacı vb deniz ve gemi işçiliği, binek hayvanı sürücülüğü, kayıkçılık, mavnacılık gi-


Yüklə 8,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   460   461   462   463   464   465   466   467   ...   877




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin