İSTANBUL'UN ADLARI
254
255
İSTANBUL'UN ADLARI
HER LİSANDA tSLÂMBOL İSMlNİ BEYAN EDER
îslâmbolun ibtidâki ismi Lisân-ı Lâtinde Makedonya, Yanko bina etdiği içün Li-sân-ı Süryanîde Yankoviçe'dir. iskender'e nisbetle Aleksandre, ba'de bir zaman sarfde Pozanta dediler. Lisân-ı Yehudda bir zaman Vizendoyne, Frenkde Yağ-furye ve Konstantin bina etdikde Pozantyam ve Kostantiniye dediler. Nemse lisânında Kostantin Opol, Moskovlar Tekfuriye derler. Lisân-ı Agrıkda Grandoye ve Lisân-ı Macarda Vezendovar ve Lisân-ı Lehde Kanaturye ve Lisân-ı Çehde Alyana, Lisân-ı Isvaçda Harakliyan ve Lisân-ı Felemenkde Estefanye ve Lisân-ı Frankda Ağrandone, Lisân-ı Portugalda Kostye ve Lisân-ı Arabda Kostantiniye-i Kübrâ, Lisân-ı Fürsde Kayser-i Zemin, Lisân-ı Hindde Taht-ı Rûm, Lisân-ı Moğulda Çak-durkan, Lisân-ı Tatarda Sakalye, Lisân-ı ÂH Osmanda îslâmbol derler. Gûlgûle-i Rum nâmıyle de şöhre-i âfak olmuşdur.
Evliya, Seyahatname, I, 55
anlamını veren mahmiyye ve mahrûse sözcükleriyle birlikte Mahmiyye-i istanbul, Mahrûsâ-i istanbul biçimleri görülmektedir.
Kostantiniyye istanbul'un Islami adı olup Konstantinopolis'in Arapçalaştmlmı-şıdır. Kostantiniyye-i Kübrâ, Kostantina el-Uzmâ, Kostantaniya, Kostantiniyye el-Mahrusâ, Mahrusa-i Konstantiniyye, Konstantiniyye el-Mevkıyye, Konstantiniyye-tü'1-Mahrusâtü'l-Mahmiyye, Şehr-i Kostantin vb terkipler, resmi ve Islami belgelerle kitaplarda kullanılmıştır.
Beldetü'l Tayyibe, "güzel şehir" anlamında Arapların verdiği bir ad olup bu i-sim takımındaki harflerin kentin fetih yılı olan Hicri 857'yi verdiği ebcedle hesaplanmıştır.
Dârü'l-Islâm, Dârü'1-Mülk, el-Farruk ve Ümmü'd-Dünyâ da istanbul için uygun görülen Arapça ve Islami diğer adlar ve niteliklerdir. Ancak bunlardan Ümmü'd-Dünyâ, Mısır'ın bir adı olup istanbul için kullanılması yanlış ve gereksizdir. Doğu
sına izin vermişti. Bu küçük Roma kentine o zaman Augusta Antonina dendi. Bu ad da kimi kaynaklarda Antoninia, Antom'a, Antoninya olarak geçer. Kentin Latince kökenli ilk adı budur.
Anthusa/Antusa, yine kentin Latince bir başka adıydı, istanbul'un talihini temsil eden bir anıt-heykel de "şen ve bayındır" anlamına gelen Anthusa adını taşımaktaydı. Hıristiyanlık öncesi döneme ait bu ad, Roma'nın sıfatlarından olan Flora' nm eşanlamlısıydı.
Secunda Roma (ikinci Roma) deyimi, imparator I. Constantinus döneminde (324-337), kente ilişkin özel bir kanunda yer almış ve bu imparatorun at üstündeki heykelinin yanındaki mermer bir sütuna yazılmıştı. Bu yeni adla ilgili yasa, imparatorluk merkezinin Roma'dan istanbul'a taşındığı 11 Mayıs 330 tarihini taşımaktaydı.
Almus Roma/Alma Roma da Büyük Constantinus tarafından verilen adlardan olup "cömert ve bereketli Roma" anlamın-daydı.
Nova Roma (Yeni Roma) ise 5. yy'dan itibaren kentin resmi adı oldu. Bunun i-çin bir de yasa çıkarılmıştı. Nova Roma, konsil tutanaklarında, kiliselere ve rahiplere ilişkin kayıtlarda geçmektedir.
Nor-Hromn da "Yeni Roma" anlamında Ermenice bir ad olup kaynaklarda pek ender yer almıştır.
Roma Orientum (Şarki Roma, Doğu Roma) deyiminin 5. yy'da parçalanan Roma Imparatorluğu'nun Doğu'daki ülkeler, ö-zellikle de istanbul için geçerli olduğunu tnciciyan, kaynaklar göstererek bildirmektedir.
Urbis Imperiosum (imparatorluk Kenti) de aynı şekilde istanbul'un bir adlandırması olarak kaynaklarda yer almıştır.
Roma Bizanti (Bizans Roma'sı) ise daha geç dönemde kullanılan ikinci derecede adlardandı, istanbul halkına "Romani" "Romanio" denmesi de bu ada bağlandığı gibi, Arapların ve Türklerin, Grekçe konuşan yerli halktan dolayı Anadolu'ya "Rumiye, Rumya, Diyar-ı Rum", halka da "Rum, Rumi" denmesi de istanbul'un "Roma" sözcüğünü içeren adlar taşımasına bağlanmıştır.
Megalipolis, "büyük şehir" anlamında olup istanbul'dan söz eden eski birçok kaynakta geçer.
Kalipolis ise "iyi şehir" anlamında, istanbul'un eski sıfatlarındandır.
Konstantinopolis (Konstantin Kenti) a-dı, 4. yy'da I. Constantinus tarafından kentin imar edilip genişletilmesinden sonra diğer adların önüne geçmiş ve 20. yy'a kadar da kullanılmıştır. Kent Konstantinopolis adı ile resmi kayıtlara ilk kez imparator II. Teodosios dönemine (408-450) ait bir yasada yer alarak geçmiştir. Ortaçağ Latincesinde Bizantion'a oranla daha yaygın kullanılan ve asıl ad olarak genelleşen Konstantinopolis, Fransızcaya Constani-noble, Italyancaya Constantinopoli ve bunun kısaltılmışı olan Cospoli, Almancaya Konstantinopol olarak yerleştiği gibi, ortaçağ Ermeni yazarları da bu adı Konstan-tinupolis, Konstantinobolis, Konstantinu-pol olarak vermişlerdir. Sözcük, Rumca-Ermenice karışımı imlasıyla Konstandinu-K'alak (Konstantin Kenti) olurken patrikhane kayıtlarında ise istanbul başpiskoposlarının unvanı "arkhiepiskopos Kons-tantinoupoleos" biçiminde yazılmıştır. In-ciciyan, Latince bazı kaynaklarda "Roma Constantinum" (Konstantinos Roma'sı) a-dıyla anılan kente, 14. yy'da Rumcadan bozma olarak "Kostyantine-Grad" denildiğini de ilave eder.
Evliya Çelebi, Avusturyalıların, istanbul'a "Kostantin Opol" dediklerini vurgulamaktadır. Konstantinopol adı, istanbul' daki gayrimüslim ve Levanten toplulukları arasında 20. yy'a değin kullanıldığı gibi, 19. yy Osmanlı basınında da özellikle kitapların ve gazetelerin basım yeri olarak çokça kullanılmıştır.
Neas Romes adına ise 12. yy kilise kayıtlarında rastlanılmıştır.
Polis (kent) ve bunun kısaltılmışı olan Poli, Greklerin konuşma diline özgü olup eski pek çok ozan ve yazar da istanbul' dan söz etmek istediklerinde bu kısa adla-n tercih ettikleri gibi, Doğu Karadeniz-Kaf-kasya ahalileri de istanbul'a Poli demekteydiler. Eskiden italyan halkının Roma' ya "Urbs" (Kent) demeleri gibi, istanbul çevresinde yaşayanların da bölgenin en ünlü merkezi olması nedeniyle buraya aynı anlamda Polis dedikleri ve öteki kentlerden ayırmak için de yazıda büyük harfle gösterdikleri bilinmektedir.
Kospoli (Cospoli) ise, kentin siyasi ve ekonomik kaderine uzunca bir süre ege-
men olan Latinlerin, resmi yazışmalarda-ki Constantinopoli'nin kısaltılmışı olarak günlük konuşmalarda benimsedikleri bir başka addı.
Miklagard-Miklagord, Vikinglerin ve eski iskandinav topluluklarının istanbul'a verdikleri adlardı. "Mikla (Mikael-Mihail) Kenti" anlamındaki bu adlar, kuşkusuz, 9-11. yy'larda Bizans tahtına oturan Miha-el adlı imparatorlardan birisiyle ilgiliydi. Aynı zamanda "imparator kenti" anlamını ifade ediyordu.
Tsarigard (Carigrad) da Slav uluslarının muhtelif dillerinde Tsar'grad (Çar'grad), Tsaregrad (Çaregrad) imlalarıyla yine "imparator kenti" anlamında istanbul için kullanılıyordu. Rusça Tsar'gorod (Çar'gorod) bu adların menşeiydi. Rumenler ise istanbul'a Tarigrad demekteydiler.
istanbul, kentin günümüzdeki adı olup bu sözcüğün kökeni ve anlamı üzerinde R. Jaquet (üriğine de l'un deş noms sous lesquels l'Empire romain a ete connu en Chine, Journal Asiatique, Mayıs 1892, s. 456-464), Edward G. Bourne (TheDeriva-tion of Stanboul, American Journal of Phüology, VIII, I, s. 78-82) ve D. Hesseling (jstambol, Revue deş Etudes Grecques, III, 1890, s. 189-196) önemli etütler yapmışlardır. Ortaya konan iki tezden birincisi Stanbul-Istanbul sözcüğünün aslının Grekçe "Eis tin polin" (Istinpolin) veya "Stin-poli" olduğudur. Bunların anlamı ise "şehirde", "şehir içinde" olarak verilir, ikinci tez, istanbul adının, Konstantinopolis'in (Ko)stan(tino)poli biçiminde hece düşmesine uğramasından ortaya çıktığı yönündedir. Ancak bu ikinci tezin doğruluğu daha zayıf bir olasılıktır. Ekinci tezin kanıtlanabilmesinde ise asıl duraksama ikinci hece olan "-tin"in hangi nedenle "-tan"a döndüğü sorunuyla ilgilidir. Bunun kentin Türklerce fethinden sonra ve Türkçedeki ses uyumu gereği, önce Istan-bol, daha sonra da istanbul söyleyişiyle yerleştiği ileri sürülmüştür. Oysa daha eski dönemlerde de kent adının "-tan" hecesini içeren muhtelif imlalarla kaynaklara geçtiği saptanmaktadır. Örneğin, Kadı Da-rir (14. yy) tarafından Anadolu Türkçesi-ne çevrilen Vakidî'nin (ö. 823) Fütuhü'ş-Şam adlı eserinde, "Rum Meliki Timaoş' un oğlu istanbul'un bir şehir kurmayı mu-rad edindiği, dört sene süren hükümdarlığı boyunca şehrin inşasına çalıştığı, yerine geçen Kostantin'in de şehri tamamladığı ve bu nedenle kente hem istanbul, hem Kostantin dendiği" yazılıdır. Mes'udî Tenbîh adlı ünlü eserinde, halk dilindeki söyleyişiyle Istinbolin'i de zikretmiştir. Buna göre, 10. yy'da Doğu ülkelerinde bir Bizans imlası olan "Polin-Bolin" ve halk dilindeki "istin Bolin" bilinmekteydi. 11. yy'a kadar gerilere giden Ermenice kaynaklarda ise bazen Istanbol, Istın-bol, bazen de Istımpol yazılışları vardır. Yakut el-Hamavî'nin (ö. 1229) Mu'ce-mü'l-Buldan adlı eserinde de Iştanpol-Iş-tanpul geçer. Yakut'un bunu, 10. yy Arap coğrafyacısı Ibn Hurdadbih'ten aldığı sanılmaktadır. Ibnü-'l Esir (ö. 1210), Hamdullah Müstevfî el-Kazvinî (ö. 1350), Ebu'l
Fidâ (ö. 133D, Ibn Battuta da (ö. 1369) istanbul'u, birbirine çok yakın imlalarla an-mışlardır. Ibn Battuta, kenti betimlerken "biri Astanbul öteki Galata olmak üzere" iki kent bulunduğunu da vurgulamıştır. 13. yy'ın sonuna doğru Vartabed Vartan, imparator Herakleios'un (hd 610-641) "kutsal çarmıh"ı, Estambol'a naklettiğini yazar. Kuşkusuz, bu Estambol sözcüğü, Istinpol' ün Ermeniceye uyarlanmış bozuk bir söyleyişidir. Bunun gibi, aynı dönemde kente uğrayan gezginlerden, Escomboli adını zikredenler de vardır. Yine, 15. yy'da Ara-kel Bageşyan, istanbul'un fethine yazdığı şiirinde şehrin öteki adları yanında Stim-bol'ü de zikretmiştir. Inciciyan (ö. 1833) ise "Şehrin adı halk dilinde Stanbol ise de doğru şekli Istanbol veya istanbul'dur. Bu isim, Rumcada 'şehirde' demek olan Is tin polin tabirinin bozuk bir şekli veya transkripsiyonudur" der. 1807'de Sis Kon-sili'ne katılan istanbul Ermeni piskoposu da imzasını "Istinbol/Istinpol Piskoposu Husik" olarak atmıştır.
Türkçe (Osmanlıca) eser yazan en eski müelliflerden Ali bin Abdurrahman (14. yy) Türkçeye çevirdiği Acaibü'lMah-lukat'ta. istanbul adını verdiği gibi, Ahmed Bican da (ö. 1455'e doğru) Dürrü Mek-nûrida "istanbul" imlasını tercih etmiştir.
Kentin Türkler tarafından alınmasından sonra Istambûl, bazen de şiirlerdeki vezin kuralları gereği Sıtanbûl sözcükleri kullanılmıştır. Türkçeleştirilirken başına "i" ünlüsü getirilen ve sözcüğün ortasında da uzun okumaya uygun "a" ünlüsüne yer verilen başka örnekler gibi, Istin-pol-Stinpol'un da, istanbul'a dönüşmesinin 15. yy'da gerçekleşmiş olması muhtemeldir.
Divan şairleri, gazel, kaside vb şiirlerinde, 3 kapalı heceden oluşan istanbul yerine bazen de l açık, 2 kapalı heceli Si-tanbul'u tercih etmişlerdir. Tâcizâde Câ' fer Çelebi (ö. 1514) Hevesname'sinde "vas-f-ı hıttâ-i istanbul", Sirozlu Sa'di (15. yy) bir gazelinde "Şehr-i İstanbul", Lâtifi (ö. 1582) Evsaf-t istanbul'da. "Şehr-i istanbul", Bakî (ö. 1599) bir gazelinde "Geçemez hûb-lanndan gönül istanbul'un", Bahtî (I. Ahmed) (ö. 1617), bir gazelinde "Sitanbul'un sulu şeftalüsü gibi güzel olmaz", Şeyhülislam Yahya (ö. 1644) "Salmsun îyd irişdi yine hûbânı Sitanbul'un", Sabit (ö. 1712) "Ak sâde geydi şehr-i Sitanbul güzelleri", Nâbî (ö. 1712) Hayriyye'sinde "Itsün istanbul'u Allah ma'mûr" ve "Hep Sitanbul' da bulur izz ü şeref, Nedîm (ö. 1730) "Bu şehr-i Sıtanbûl ki bî-müsl ü behâdır", Mustafa Rahmî (ö. 1751) "Sitanbul'da çoğaldı şimdi destar-ı horasanî", Esrar Dede (ö. 1796) "Dûzah bana her kûçe vü her kûy-i Sıtanbûl", Sünbülzade Vehbî (ö. 1809) "Şeyhi zen-dost eylemiş istanbul'un mek-kâresi", Sürurî (ö. 1814) "Sıtanbul'â düşen âdem çıkub olduğu kişverden" ve "Çevremi itdi Sitanbul gibi eskim derya" vb dizelerle istanbul'u farklı söyleyişleriyle an-mışlardır. Ca'fer Çelebi'nin Mahrusa-i Is-tanbulfetihnamesinde olduğu gibi, manzum ve mensur eserlerde, resmi belgelerde ise "Tanrı'nın koruduğu büyük kent"
Dostları ilə paylaş: |