İSTAVROZ CAMÜ
256
257
İSTİHDAM
lı sikkelerine "duribe fî Islâmbol" ibaresi konmuş; belgelerde de ekseriya istanbul yerine Islâmbol sözcüğüne yer verilmiştir. 1766-1768 olaylarını aktaran Çeşmîzade Taribi'nde, kente dönük gelişmeler anlatılırken dahi Islâmbol denildiği görülmektedir. Tâcizâde Ca'fer Çelebi'nin (ö. 1514), Cemalî'nin (ö. 1512?), Yenişehirli Beliğ'in (ö. 1760) şiirlerinde de Islâmbol geçer. Beliğ, kentteki meyhaneler için "Işret-gede-i Islâmbol" diyerek bir tezat sanatı yaparken Enderunî Fâzıl (ö. 1810) da Huban-namefsinde "der Beyân-ı Hûbân-ı tslâm-bûl" başlığına yer vermiştir. Çağdaşı Süru-rî (ö. 1814) ise bir gazelinde Seyredin dil-ber-i nâzik-terin Islâmbûl'un / Oturan anlar imiş zîverin Islâmbûl'un demiştir. Sâmî (ö. 1730) istanbul'un bayram yerlerini "Yusufistan'a dönüb îdgeh-i Islâmbûl" diyerek betimlemiştir. "Uçar hâlâ gözümde hâk-ı müşk asâ-yı Islâmbol" dizesinin şairi ise bilinmemektedir. Mür'i't-Teva-rib'te Islâmbol ve istanbul, aynı konu içinde, örneğin "Islâmbol kadısı", "istanbul kadısı" gibi rasgele kullanılmıştır.
Islâmbol/Islâmbul adlan, Osmanlı Dev-leti'nin Batılılaşma sürecine girdiği 19. yy' da resmi belgelerde ve paralarda kullanılmazken istanbullu ulema zümresi 20. yy' in başında bile mektup zarflarına ve özel yazılarına "Islâmbol" yazmaya devam etmişlerdir. 1860'a doğru öldüğü sanılan ozan Şeref Hanım da bir kıtasında "Ey Mecmâ-i yaran olan Islâmbûl" demiştir.
Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde "Her Lisanda Islâmbol ismini Beyan Eder" başlığı altında Latinceden Tatarcaya kadar muhtelif dillerde istanbul'a verilen adları sıralamıştır: Makedonya, Yankoviçe, Yağfurye, Aleksandre, Tekfuriye, Grandu-ye, Vezendovar, Kanaturye, Harakliyan, Estefanye, Ağrandone, Kostye, Vizendo-yne, Kostantin Opol, Alyana, Kayser-i Zemin, Taht-ı Rûm, Çakdurkan, Sakalye bunlardandır.
Gûlgûle-i Rûm, Evliya Çelebi'nin verdiği ilginç bir başka isimdir. "Rum gürültüsü" anlamına gelen bu isim için gezginin herhangi bir açıklaması yoktur.
Şehr-i Azam adını, 15. yy şairlerinden Aynî, istanbul'un fethine yazdığı murab-bada vermektedir.
"Şehir" deyimi ise istanbul'a yerleşen ve kuşaklar sonrası artık bu kentin yerlileri olan Müslüman Türklerce benimsenmiş; halk, suriçi istanbul'a "Şehir", kendilerine de "Şehrî" ve "Şehirli" demeyi tercih etmişlerdir, istanbullu ozanlar ve yazarlar ise kente nispetlerini, adlarına ekledikleri eş-Şehrî sözcüğüyle vurgulamaktaydılar.
Dergâh-ı Selâtin, Südde-i Saadet, Süd-de-i Saltanat, deyimleri gerçi istanbul'u da ifade etmekle birlikte daha çok buradaki padişahlık makamı ve hanedan sarayı ile ilgiliydi.
Der-i Devlet, Der-i Devlet-i Aliyye, Der-aliyye, Dersaadet(->) biri diğerinin müteradifi olarak yüzyıllar boyunca istanbul' un başkentlik unvanları arasında yer almış; ayrıca Anadolu köylüleri istanbul'a genellikle Deraliye demişlerdir.
Âsitane(->) ve bununla oluşturulan Âsi-
tane-i Saadet, Âsitane-i Aliyye, Âsitane-i Hüma-Âşiyâne takımları ve Asitan sözcüğü de Osmanlılar döneminde, Tanzimat'a kadar kentin resmi adlarındandı.
Dârü's-Saltana, Dârü's-Saltanat-ı Seniy-ye, Dârü's-Saltanat-ı Âliyye ise istanbul' un, Osmanlı Devleti'nin başkenti olduğunu vurgulayan resmi unvanlardı.
Dârü'l-Hilâfe, Dârü'l-Hilâfetü'l-Aliyye unvanları da 18. yy'ın sonlarından itibaren istanbul'un aynı zamanda hilafet merkezi konumunu vurgulamak üzere kullanılmaya başlandı. 19. yy'da yaygınlaşan ve Osmanlı Devleti'nin yıkılışına kadar resmi yazışmalarda yer alan bu adlar, son dönemde yalnızca suriçi istanbul'u değil, Ga-lata'yı, Üsküdar'ı, Rumeli ve Anadolu yakasındaki tüm semtleri içine alan istanbul metropolünü ifade etmekteydi.
Pây-i Taht-ı Saltanat da aynı süreçte istanbul'un saltanat başkenti olduğuna ilişkin resmi bir adlandırmaydı.
Cumhuriyet döneminde istanbul'a yeni bir ad verme girişimi 1930'larda gündeme gelmişti. Gazi Mustafa Kemal Paşa'mn "Atatürk" soyadını almasından esinlenerek istanbul'a da Atakent adının verilmesi ö-nerisi, basında ve istanbul Şehir Meclisi'n-de tartışılmış, ancak gereksizliği görülerek bundan vazgeçilmiştir. Bunun yerine, kentin modern bir banliyösüne Ataköy a-dı verilmiştir,
Türkçenin özleştirilmesi ve dildeki yabancı sözcüklerin de dil kurallarına ve ses uyumuna göre biçimlendirilmesi (örneğin Elaziz: Elazığ, Diyarbekir: Diyarbakır) çalışmaları sürerken istanbul, Istambul yazımları tartışılmış fakat istanbul sözcüğünün ulusal kültür içindeki değeri ve değişmezliği dikkate alınarak bundan da vazgeçilmiştir.
Bibi. C. Baysun, "istanbul", İA, 53/A, 1142-1144, Evliya, Seyahatname, I, 55-56; Inciciyan, istanbul, 1-2, Dr. Afif Erzen, "istanbul Şehrinin Kuruluşu ve isimleri", Belleten, 1954, S. 70, s. 131-158; H. Berberian, "Stanbol (istanbul) Kelimesinin Etimolojisine Dair Bir Deneme", istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, S. 9 (Mart 1954), s. 187-192; Janin, Constantinople byzantine, 31; Mamboury, Rehber, 22 vd; A. H. Çelebi, Divan Şiirinde istanbul, ist., 1953; N. Sakaoglu "istanbul Efsaneleri", istanbul, S. 9 (Nisan 1994), s. 28 vd. NECDET SAKAOGLU
Dostları ilə paylaş: |