Ünden bugüN



Yüklə 8,87 Mb.
səhifə139/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,87 Mb.
#86730
1   ...   132   133   134   135   136   137   138   139   140

Bibi. G. Schulumberger, istanbul Adaları, İst., 1937; E. Mambouıy, Leş ttes deş Princes, Isı., 1943; Erdenen, Adalar; Tuğlacı, İstanbul Adaları, II; Evliya, Seyahatname, I.

NEJAT GÜLEN



KINALIADA CAMÜ

Kınalıada'da Çarşı Caddesi'nin doğusunda-dır. 1950'li yıllara dek adada cami olmadığı için, adanın Müslüman sakinleri zamanın başbakanı Adnan Menderes'ten adaya bir cami yapılmasını isterler. Bunun ü-zerine Adnan Menderes, 1958'de Karaköy Meydam'ndaki yerinden sökülen Karaköy Mescidi'nin(-*) adaya aynen monte edilmesini ister. Bu gerçekleşmeyince Kınalıada Camii Derneği'nce 1964'te mimarlar Turhan Uyaroğlu ve Başar Acarlı'ya Kınalıada Camii yaptırılır.

Betonarme olan caminin müştemilatı bahçe, avlu ve dükkânlar, tuvalet, eşya deposu, abdest yeri, gasilhane, son cemaat yeri, imam odası, dernek odası ve kadınlar bölümünden oluşur. Caminin iç alam 250 m2 olup, toplam arsa alanı 450 m2'dir. Çevresindeki dükkânların geliri caminindir. Güneydoğu-kuzeydoğu yönünde çapraz

Kınalıada Camii

Tuğlacı, İstanbul Adalan

olarak yapılmış olan caminin, cadde yönünde geniş, deniz yönünde daralan bir avlusu vardır. Avlu kapısının sağ yanında abdest yerleri ve tuvaletler, cami yanında Kuran dershanesi, onun önünde musalla taşı, avlu girişinin tam karşısında gasilhane ve dernek odası vardır. Caminin alt katında ise kadınlar bölümü bulunur.

Cami ve minare klasik cami mimarisinin dışındadır. Mimarlardan Başar Acarlı caminin tarzını fonksiyonel olduğu kadar organik mimari diye açıklamaktadır.

Avlu girişinin kuzeybatı köşesinde o-lan camiye 5 basamakla girilir. Basamakların bitiminde, sol tarafta-, tek kapılı, mihraba paralel dikdörtgen planda, güneyi ahşap ve camekânlı son cemaat yeri bulunur.

Caminin içi üçü kıble yönünde, üçü de giriş yönünde eşit olmayan altı kenarlı bir poligondan oluşur. Poligonal olmasından dolayı yapı, giriş ve kıble yönünde dar, orta mekânda geniştir. Mihrap duvarı ufak bir kare duvar olup, mihrap nişi olarak 20 cm'lik üçgen bir niş, sembolik olarak duvara işlenmiştir. Ayrıca mihrap duvarının iki yanında yine mihraba işaret eden 2 şamdan vardır. Mihrap duvarının arkası, renkli buzlucam kaplıdır. 50 cm genişliğinde olan poligonun doğu ve batı yönündeki duvarların birleştiği yerlerdeki yarım metrelik açıklıklar, bir duvarla niş haline getirilmiş ve vitray camla kaplanmıştır. Caminin beyaz olan duvarlarının alttan 10 cm' lik bir alanı, yeşile boyanmış ve buralara ayakkabılık setleri yerleştirilmiştir. Mihrabın sağında olan minber ile yapının doğu duvarının ortasında olan vaaz kürsüsü, am-

bön tarzda, yapılmıştır. -Müezzin mahfili ise yapının kuzeydoğu köşesinde, 25 cm yükseldiğinde tırabzanlarla çevrili olup ahşaptır. Mihrap duvan olarak belirtilen kare duvarın ortasındaki dikdörtgen çerçevede "Yüzünüzü mescidin haram yönüne çevirin" manalı ayet, bu çerçevenin iki yanında ise "Allah, celle celalehu" ve "Muham-med" yazan levhalar vardır. Ayrıca mihrap duvarının iki yanındaki duvarlarda da altıgen çerçeveler içinde 4 halife ve ehlibeytten Hasan-Hüseyin'in adlarının olduğu levhalar bulunur.

Yapının en ilginç yeri olan ve Vedat Da-lokay tarzını hatırlatan kubbesi, yapıyı ikiye bölüp, orta şahında birleşen 2 pramit-ten oluşur. Bunlardan güneydeki, mihrap bölümünü örten pramit daha yüksek, kuzeydeki giriş bölümünü örteni ise daha alçak olduğu için, iki pramidin orta alanda birleştikleri yerde bir açıklık meydana gelmiştir. Bu açıklık camla kapatılmıştır. Bu cam sayesinde mihrap yönü daha fazla ışık alırken, giriş bölümü karanlıkta kalmıştır. Kubbeye dışarıdan bakıldığında ise mihrap yönünü örten pramidin yüksekliğinin, dışarıda oldukça sivri bir kare oluşturduğu, giriş yönünü örten daha alçak piramidin ise bir hayli yayvan olduğu görülür. Yine içeride çok kısa bir mesafe gibi görülen iki piramidin birleştiği camekânlı bölüm, tüm haşmetiyle büyük bir a-lanı kaplar görünümdedir. Bu piramitler dışarıdan gri fayanslarla kaplanmıştır.

Yapıdaki doğal ışık kaynaklarının en güzeli, kubbedeki camekânlı bölümdür. Ayrıca poligonun köşelerinin tavanla birleştikleri yerler açık bırakılmış ve bu boşluklar da camla kapatılarak ışıklandırma sağlanmıştır. Girişin doğu yönündeki duvarda üç, batı yönündekinde iki, mihrabın doğusundaki duvarda iki, batısmdakinde ise bir açıklık bırakılarak buralardan da ışık gelmesi sağlanmıştır. Bunlardan başka kuzey yönündeki son cemaat yeriyle ana mekânı ayıran duvar, ahşap kasetle-me sistemiyle hareketlendirilmiş, aralarına camlar konmuş ve camiye büyük bir ışık kaynağı sağlanmıştır.

Caminin alt katında, girişi caminin batı yönünde olan kadınlar bölümü vardır. Burası önceleri su deposuyken, 1990'da kadınlar bölümü olarak düzenlenmiştir. Burası cuma ve bayram günleri erkek cemaat tarafından kullanılmaktadır.

Dört basamakla caminin girişi de olan kare son cemaat yerine girilir. Son cemaat yerinin kuzey duvarında bahçeye açılan bir pencere, batı duvarında ise depoya a-çılan bir kapı vardır. Son cemaat yeri ile ana mekân, mihraba paralel bir koridorla birbirlerine bağlanır. Bu koridorun sağ ve solunda eşya depoları vardır.

Ana mekân kuzeydoğu köşesinde zikzak oluşturan yedigen bir poligondan o-luşur. Yapının güney duvarında üçgen bir mihrap nişi, doğu köşesinde vaaz kürsüsü, güneybatısında klasik tarza yakın bir minberi, kuzeybatı köşesinde ise müezzin mahfili vardır. Duvarları yanya kadar lambridir. Tavanlar alçaktır. Mekânın tam ortasında 20 cm yüksekliğinde, 3 m genişliğin-

de, 1,5 m eninde, simetriği tavanda da olan bir platform vardır. Bu platformun üzerindeki iki dikdörtgen kolon caminin ana mekânını taşımaktadır. Burada da üst kattaki ayet ve yazıların olduğu panolar sadece kare çerçeve değişikliği ile karşımıza çıkmaktadır. Caminin kubbeden sonra en ilgi çekici yanı minaresidir. Avlunun içindeki camiden tamamen ayrı olan minare, üçgen olup, yükseldikçe daralmaktadır. Doğu ve batı köşeleri çıkıntı halindedir. Minarede dörtgen bir silme, şerefeyi sembolize eder ve işlevsizdir. Minarenin şerefeye kadar olan bölümü batıya bakan yamuk bir dikdörtgen ile hareketlendirü-miştir. Kesik yivli olan minarenin tepesinde alemi mevcuttur.

Bugünkü imamı A. Dursun'un belirttiğine göre, caminin mihrap ve minberi 1994 sonbaharında değiştirilip klasik cami mimarisine uygun hale getirilecektir. BibL Tuğlacı, istanbul Adalan, II, 305.

ALEV ERARSLAN

KBVALIADA VAPURU

Şehir Hatları işletmesi vapuru.

1914'te Almanya'da, Danzig'de (bugün Polonya'da Gdansk) J. W. Klanvitter tezgâhlarında buharlı yolcu vapuru olarak yapıldı. Ancak I. Dünya Savaşı (1914-1918) nedeniyle Osmanlı Seyr-i Sefain idaresi' ne ancak 1921'de teslim edildi.

Pendik ve Maltepe adlı iki eşi daha vardı. 531 grostonluktu. 930 yolcu alıyordu. Uzunluğu 50,9 m, genişliği 7,9 m, sukesi-mi 3,4 m idi. Her biri 750 beygirgücünde 2 adet tripil buhar makinesi vardı. Çift us-kurluydu. Saatte 12 mil hız yapıyordu. Önceleri Mudanya ve Gemlik hattında çalıştırıldı, sonra şehir hatlarına verildi. 1958'de hizmet dışı bırakıldı. 196l'de sökülmek ü-zere satıldığı zaman 47 yıllık bir tekneydi. ESER TUTEL



Kınalıada Vapuru

Eser Tutel koleksiyonu

KEVAR HANEM

bak. SIVACIYAN, KINAR



KIRAATHANELER

19. yy'da faaliyet göstermeye başlayan ve kahvehanelerden(->) farklı olarak müşterilerinin gündelik olayları takip etme, çeşitli konularda bilgilenme ihtiyaçlarına cevap verebilmek amacıyla bünyelerinde gazete, dergi vb süreli yayınları bulunduran, ayrıca geleneksel sahne sanatlarının icra edildiği, musiki fasıllarının düzenlendiği eğlence ve kültür mekânları.

istanbul'da ilk kıraathanenin hangi tarihte açıldığına ilişkin yeterli bilgi yoktur. Bu konuda bazı farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bunlardan en eski tarihi temel o-lan görüş, 16. yy'da cami teşkilatı içinde faaliyete geçen ve cemaatin namaz aralarındaki zamanı değerlendirmek amacıyla çeşitli dini halk kitaplarını okuyup sohbet ettikleri mekânları, ilk kıraathaneler olarak kabul eder. Bu görüşe göre, istanbul'daki kıraathaneler, aslında kahvehanelerden daha önce kurulmuşlar, fakat zamanla temel işlevlerinden uzaklaşarak gündelik hayattaki etkilerini kaybetmişlerdir. Kahvehaneleri, kıraathanelerin yozlaşmış bir şekli olarak değerlendiren bu düşünce biçimi, 16. yy'dan sonra istanbul hayatında şekillenen din dışı kamusal mekânların toplum içindeki kültürel dolaşımı sağlamada üstlendikleri çok yönlü rolü, tek bir boyuta indirgemesi nedeniyle yeterince tatmin edici değildir.

Kıraathanelerin, Avrupa'da örnekleri görülen ve üst tabakaya mensup insanların devam ettikleri bir çeşit kültür kulübü şeklinde 19. yy'da kurulduklarım ileri süren görüş ise, tarihsel açıdan doğru bir tespit yapmakla birlikte, bu mekânların istanbul hayatındaki çok yönlü faaliyetlerim i-çedönük bir toplumsal grubun kültür pra-



KffiDAR, LÜTFİ

564

565


KIRIM KİLİSESİ

tiğiyle sınırlandırması açısından, eksik bir değerlendirme olarak kalmaktadır.

istanbul'da modern anlamda ilk kıraathanelerin açılması için gerekli toplumsal koşullar 19. yy'ın ortalarında olgunlaşmıştır. Bu koşulların başında, gazete ve dergi yayımcılığının bu dönemde başlaması, toplumsal hayata ilişkin bilgilenme sürecini şehrin kültürel dolaşımına sokarak hızlandırması gelir. Ancak bu yayın organlarının şehir içinde gerektiği gibi dağıtı-lamayıp belli yerlerde satılması, gündelik okuma alışkanlığının hane ölçeğine kadar yaygınlaşmasını engellemiş, diğer yandan mevcut kütüphanelerin yalnızca yazma ve basma kitaplardan oluşması, gazete ve dergi koleksiyonlarını bünyesinde bulunduran ve bunları müşterilerinin istifadesine sunan bir tür yeni okuma mekânlarının ortaya çıkmasını zorunlu kılmıştır. Kıraathanelerin açılmasına neden olan bir diğer koşul, Tanzimat sonrasında geçmişe oranla farklı ve çağdaş bilgi üreten, bunu da toplumla paylaşmak isteyen aydın-bürokrat zümrenin şehir hayatında varlığını hissettirmesidir. Kıraathanelerin başlangıçtaki müşteri profilim belirleyen bu zümre, ev ve devlet dairesi dışında gündelik hayata dönük bir üçüncü yaşam alam olarak bu yeni mekânları seçmişler, dolayısıyla buralarda oluşan kültürel faaliyetlerin önde gelen figürleri sayılmışlardır. İlk kıraathanelerin bu açıdan hem basın dünyasına hem de bürokrasinin istanbul'da odak noktası olan Bâbıâli-Beyazıt ekseni üzerinde faaliyete geçmeleri, başlangıçtaki sosyokültürel işlevini de aydınlatacak niteliktedir.

Beyazıt'ta Abdülmecid döneminin (1839-1861) sonlarına doğru 1857'de açılan Uzun-kahve, istanbul'daki kıraathanelerin ilk örnekleri arasındadır. Mimari planı dar kenarlı bir dikdörtgen şeklinde olduğu için halk arasında Uzunkahve diye bilinen bu kıraathanenin bir diğer adı da Okçularba-şı Kahvehanesi'dir. Fakat istanbul'un kültür tarihinde daha çok Sarafim Kıraathane-si(-») olarak tanınmıştır.

Sarafim Kıraathanesi, kendi türünün ilk ve en çarpıcı örneği olması bakımından dikkat çekicidir. Müşterileri arasında Yeni Osmanlılar grubu içinde yer alan Namık Kemal, Ebuzziya Tevfik ve Ayetullah Bey gibi aydınların yanısıra Vidinli Tevfik Paşa, Süleyman Paşa, Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Maarif Nazırı Yusuf Paşa, Ceride-i Havadis yazarlarından Kol Ağası Hacı Ra-şid Efendi ve Doktor Aziz Bey gibi üst tabaka bürokratlar da vardır. Ayrıca emekli Babıâli memurları ve bürokrasinin çeşitli kademelerinde görev yapan kişiler, bu seçkin zümreyi tamamlamaktadırlar. Dünya ve memleket sorunları üzerinde yapılan çeşitli tartışmalar, fikir alışverişleri bu kıraathanenin kültürel atmosferini oluşturmuştur. Ayrıca ramazan gecelerinde edebiyatçıların da katıldıkları toplantılar düzenlenmiş, aralarında Hersekli Arif Hikmet, .\ndelib (Faik Esad), Muallim Naci ve Müs-;ecabizade İsmet gibi şairlerin, Ahmed Ra-sim ve Halid Ziya (Uşaklıgil) gibi yazarların bulunduğu edebiyat sohbetleri yapıl-

mıştır. Sarafim Kıraathanesi'nin bir diğer önemli özelliği ise, döneminin başlıca gazete ve dergilerini koleksiyon haline getirerek müşterilerinin istifadesine sunmasıdır. Takvim-i Vekayi, Ceride-i Havadis, Tasvir-i Efkâr, Mecmua-i Fünûn, Mir'at gibi İstanbul'da yayımlanan gazete ve dergilerin yanısıra diğer Osmanlı vilayetlerinde çıkan süreli yayınları da topluca bulundurmak ve yeni çıkan kitapların satışını yapmak, bu kıraathanenin şehir hayatında bir kültür merkezi kimliği kazandığım kanıtlamaktadır.

Sarafim Kıraathanesi'nin üstlendiği kültürel işlevi daha kapsamlı ve akademik bir çerçeveye oturtan ikinci önemli girişim, Petesburg Sefiri Halil Bey ile Münif Paşa' nın çabalarıyla kurulan Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye(-») tarafından yapılmış ve bu bilim kurumunun Eminönü Çiçekpazarı'n-daki merkezinde 1864'te bir kıraathane a-çılmıştır. Ancak bu mekân, yalnızca cemiyetin eğitim faaliyetlerini bütünleyen bir kütüphane şeklinde düzenlenmiş ve sınırlı sayıda okuyucuya kültür hizmeti vermiştir. Bu temel özelliği nedeniyle Sarafim Kıraathanesi'nin temsil ettiği sosyokültürel mekân tipinden ayrılan ve şehir halkının desteğinden çok bir özerk kuruluşun mali kaynaklarıyla varlığını sürdüren bu girişim, cemiyetin 1867'de kapanmasıyla birlikte tarihe karışmıştır.

İstanbul'da kıraathanelerin yoğunlaştığı bölgelerin başında Sultanahmet'ten Aksaray'a uzanan anacaddenin belirlediği yerleşim kuşağı gelir. Bölgenin sosyal topografyasını oluşturan bürokrasi ve esnaf zümre, bu kıraathanelerin temsil ettikleri kültürün de içeriğini şekillendirmişlerdir. Üst tabaka bürokratlarının devam ettikleri kıraathaneler, tıpkı Sarafim Kıraathanesi'n-de olduğu gibi bir sosyal kulüp niteliğini taşırlarken, müşterileri esnaf-bürokrat karışımı zümreden meydana gelen kıraathanelerde de İstanbul'un geleneksel eğlence kültürü, bu mekânların temel işlevini belirlemiştir. Beyazıt-Aksaray bölgesinin, ayrıca İstanbul'un suriçindeki başlıca eğlence merkezlerinden olması, buradaki kıraathanelerin de bu kültürel yapılanmaya paralel bir faaliyet tarzı göstermelerini zorunlu kılmıştır. Ramazan ayında genellikle bu kıraathanelerde Karagöz oynatılmış, dönemin ünlü meddahları sanatlarım icra etmişler ve düzenlenen musiki fasılları, bu mekânların başlıca geleneksel kültür faaliyetleri arasında yer almıştır. Şehzade-başı-Direklerarası'nda odaklanan bu tür kıraathanelerin en ünlülerinin başında Al-yanak Mehmed Efendi Kıraathanesi gelir. 1880'lerde Abdi Efendi'nin tuluat gösterileri burada sergilenmiştir. Bu bölgedeki bir diğer merkez, Fevziye Kıraatha-nesi'dir(->). Hayali Kâtip Salih'in Karagöz oynattığı bu kıraathane mütareke dönemine kadar canlılığını korumuş, Kemani Tatyos, Kemani Memduh ve Kemençeci Vasilaki gibi tanınmış isimlerin düzenledikleri fasıllar, İstanbul'un kültür hayatında altın bir çağı yaşatmışlardır. Direklera-rası'nın diğer iki önemli kültür merkezi Şems Kıraathanesi ile Kâzım'ın Kıraathane-

si'dir. Her ikisine Ahmed Midhat ve Ahmed Rasim gibi ünlü edebiyatçıların bulunduğu aydın bir zümre devam etmiştir. Vezneciler'de Kıraathane-i Osmanî ve Da-rüttalim Kıraathanesi, hem Karagöz gösterilerine hem de Darüttalim-i Musiki He-yeti'nin verdiği konserlere sahne olması bakımından dikkati çekerler. Aksaray'da İhsan Bey Kıraathanesi ile Merkez Kıraathanesi, Fatih'te Reşadiye Kıraathanesi ile Hamdi Efendi Kıraathanesi, Yeşiltulumba' da Giritli Necati Efendi Kıraathanesi ile Dil-küşa Kıraathanesi, Divanyolu'nda Türkiye Kıraathanesi, Hürriyet Kıraathanesi, Arif inKıraathanesi(~>) ile Trabzonlu Şükrü Efendi Kıraathanesi, Kocamustafapaşa'da Yani Kıraathanesi ile Dimitraki Kıraathanesi, Nuruosmaniye'de Letafet Kıraathanesi İstanbul'un suriçindeki meddah gösterilerinin izlenebildiği başlıca eğlence merkezle-rindendir. Sur dışında ise Üsküdar'da Taş-çıbaşı Kıraathanesi ile İsmail Efendi Kıraathanesi ve Kasımpaşa'da Bahriye Kıraathanesi bu geleneği sürdüren mekânlardır.

İstanbul'un ticaret bölgelerinden Emi-nönü'nde yer alan kıraathaneler arasında en meşhuru Valide Kıraathanesi'dir. Müşterisi daha çok orta tabakaya mensup tüccar zümreden oluşan bu kıraathanede, tıpkı Sarafim Kıraathanesi'ndeki gibi dönemin gazete ve dergilerini bulmak mümkündür. Galata Köprüsü'nde Rumeli ve Anadolu kıraathaneleri, 19. yy'ın sonlarında faaliyet göstermişler, köprüden gelip geçen her tabakadan insanın uğrak yeri olmuşlardır. Beyoğlu'nda ise kıraathane kültürü, İstanbul yakasındaki kadar canlı değildir. Bölgenin kozmopolit kültür dokusu, burada kıraathanelerin yerine "cafe chantant" türü eğlence merkezlerinin kurulmasını sağlamıştır. 19. yy'da şehir hayatına giren Avrupa kökenli salon oyunları, önce bu mekânlarda yaygınlık kazanmış, ardından İstanbul yakasındaki kıraathanelere geçmiştir. Bu oyunlardan bilardo, Tepebaşı'ndaki Ka-nunıesasi Kıraathanesi'nde(->) oynanmış, İstanbul yakasında ise Direklerarası'ndaki Kâzım'ın Kıraathanesi'nde rağbet görmüştür. Bunun dışında prafa, bezik, pastıra, domino, konsolid ve piket gibi oyunlar da İstanbul kıraathanelerinde oynanmıştır.



Bibi. Mecmua-i Fünûn, 11/22 (Şevval 1280), s. 423-427; The Ittustrated London News, (21 Nisan 1877); Ebuzziya Tevfik, "Kahvehaneler", Mecmua-i Ebuzziya, S. 129-131 (21 Muharrem 1330-5 Safer 1330); ay, Yeni Osmanlılar Tarihi, II, ist., 1973, s. 154; Sermed Muhtar Alus, "Eski Kıraathaneler", Akşam (28 Kânunıevvel 1938); A. Süheyl Ünver, "Yayın Hayatımızda Önemli Yeri Olan Sarafim Kıraathanesi", Belleten, XLIII / 170 (Nisan 1979), s. 481-490; U. Kocabaşoğlu, "İlk Kıraathanenin Açılışı", TT, 1/5 (Mayıs 1984), 65-67; F. Georgeon, "Leş ca-fes â istanbul an XIXe siecle", Etudes Turqu-es et Ottomanes, I (Mart 1992), s. 14-40.

EKREM IŞIN



KIRDAR, LÜTFİ

(1889, Kerkük -18 Şubat 1961, İstanbul) İstanbul valisi ve belediye reisi (8 Aralık 1938-16 Ekim 1949).

Kırdar tek partiden çokpartili döneme geçişte İstanbul valiliği, belediye reisliği

ve tek parti yönetim uygulamaları gereği CHP'nin il başkanlığını yaptı. 1954'te Demokrat Parti listesinden bağımsız olarak milletvekili seçildi. 1957 seçimlerinin ardından sağlık ve sosyal yardım bakanlığına getirildi. Yassıada'da duruşma sırasında vefat etti.

Kırdar, İstanbul'a Manisa valiliğinden geldi. İstanbul Cumhuriyet sonrası geri planda kalmış, şehircilik çalışmaları Ankara'da yoğunlaşmıştı. Kırdar İstanbul'a çağdaş şehircilik anlayışım getirdi. II. Dünya Savaşı' nın zor koşullarına rağmen İstanbul'a çağdaş bir görünüm kazandırdı.

Kırdar ilk iş olarak İstanbul için H. Prost' un(-») hazırlamış olduğu imar planını uygulamaya soktu. Belediye İmar Müdür-lüğü'nün çalışmalarını hızlandırdı. Nâzım planların tatbikat planlarını ve Üsküdar, Kadıköy ilçelerinin nâzım planlarım yaptırdı. Planların uygulanması için gerekli mali desteği bulmak üzere, hazırladığı çalışma programını İl Genel Meclisi'ne tasdik ettirdi.

Altyapı yatırımlarına öncelik verdi. Yaptığı yeni tesisatla, 1938'de yılda 8.497.456 m3 olarak sarf edilen Terkos suyunu 14.812.793 m3 ve abone sayısını 24.0l6'dan 34.194'e çıkardı. 1938'de Rumeli kesiminde kişi başına günde 48 it su düşerken bu miktar 1945'te 84 It'ye ulaştı. 1945 sonrası Terkos'tan Kâğıthane'ye yeni bir isale hattı döşendi. Tesisin su basma kapasitesi artırılarak ve Çırpıcı'da açılan artezyen kuyularından yararlanılarak kişi başına su miktarı 98 It'ye ulaştı. Kentin Anadolu yakasına su veren Elmalı tesisleri de büyütüldü. Günlük su miktarı 7.300m3'ten 11.500 m3'e çıkarıldı. Adalar'da su depoları ve su şebekesi yapıldı.

Atla çekilen çöp arabaları yerine süprün-tü kamyonları kondu. 1938-1948 arası onarılan ya da yeni yapılan yol sayısı 5.540, uzunluğu 1.000.000 m'nin üzerindeydi. Atatürk Bulvarı, Dolmabahçe-Maçka, Ka-sımpaşa-Dolapdere-Pangaltı, Taksim-Taş-kışla, Açıkhava Tiyatrosu cadde ve yolları bu dönemde gerçekleştirildi. Yol etkinliklerinin yanısıra 50.502 m uzunluğunda 153 kanalizasyon mecrası yapıldı. Elektrik fabrikasının kapasitesi yükseltildi. Şehrin ışıklandırılması üç misli artırıldı.

250 yataklı Cerrahpaşa Hastanesi Verem Pavyonu, 100 yataklı Haseki Hastanesi Çocuk Pavyonu ve 75 yataklı Süleyma-niye Doğumevi, Kırdar döneminde kuruldu. Diğer belediye hastanelerine yapılan ilavelerle kentin hasta yatak sayısı 1.200' den 1.740'a çıktı. 1938'de 19.289 yatakta ve 145.575 ayakta tedavi etkinliği söz konusu iken, 1948'de bu rakamlar sırasıyla 23.000 ve 207.344'e yükseldi. Bu süre içerisinde belediye dispanserinin sayısı 5'ten 20'ye yükseldi. Kırdar Darülaceze'de de ıslahat yaptı; yeni servisler kurdu.

Zincirlikuyu Asri Mezarlığı oluşturuldu. Edirnekapı Şehitliği ile Merkezefendi ve Karacaahmet mezarlıkları imar edildi. Cenaze nakil ve gömme işleri çağdaş bir düzeye çıkarıldı.

Kırdar döneminde İstanbul'da 16 ilkokul, vilayet sınırları içinde 168 köy oku-

Lütfi Kırdar, Gazi (Atatürk) Köprüsü'nü

açarken.


Güzelleşen istanbul, XX. yy, 1944

lu, 93 öğretmen evi ve 49 işlik yapıldı. Ba-yezid Medresesi onarılarak meydana çıkarıldı ve bahçe içine alındı. Burası Belediye Kütüphanesi oldu. Bozdoğan Kemeri' nin dibinde harap durumda bulunan Gazanfer Ağa Külliyesi(-») restore edildi ve burada Şehir Müzesi açıldı. Atatürk'ün Şiş-li'deki evinde Atatürk İnkılap Müzesi kuruldu. Şair Tevfik Fikret'in Aşiyan'ı belediyece satın alınarak müzeye dönüştürüldü (bak. Aşiyan Müzesi). Halkevi binalarının sayısı artırıldı. Açıkhava Tiyatrosu(->) yapıldı. Opera binasının inşaatına başlandı. Spor ve Sergi Sarayı inşa edildi. İnönü Stadyu-mu(-») açıldı. Taksim Kışlası istimlak edilerek yeri Taksim Gezisi'ne dönüştürüldü. Yıldız Parkı'm ve içindeki Malta ve Çadır köşklerini, Çamlıca'daki Suphi Paşa Ko-rusu'nu, Boğaziçi'nde Emirgân Korusu'nu, Florya'yı imar etti. Şehirde Eminönü, Üs-



Kırım Kilisesi

Bünyad Dinç

küdar, Beşiktaş gibi 18 meydan açıldı. Beşiktaş'ta Barbaros Anıtı(->) dikildi.

Halka ucuz konut sağlamak için Emlak Kredi Bankası ile ortak bir şirket kurarak Mecidiyeköy'de, Haseki'de ve Levent' te evler yaptırdı; isteklilere kura ile ve taksitle sattı. Birlikte eğlence yaşamına örnek olmak üzere Taksim Belediye Gazinosu'nü inşa ettirdi.

Kırdar döneminde İstanbul'da değişik sanat örgütleri kuruldu. Bunların bellibaş-lıları Şehir Armonisi, Şehir Orkestrası, koro ve Türk Musiki Heyeti'dir. Maçka'daki eski İtalya Elçiliği Binası, konservatuvar yapılmak kaydıyla belediyeye devredildi.

Bir yandan kentin geçmiş değerlerini korumak, diğer yandan etkin bir kent hizmeti ağı kurmak Kırdar'ın temel felsefesi oldu. İstanbul'un Cumhuriyet ertesi durağan yapısı Kırdar'la birlikte canlandı.

ZAFER TOPRAK



KIRIM KİLİSESİ

Beyoğlu'nda, Galip Dede Caddesi'ni soldan kesen Serdarıekrem Sokağı (eski Yazıcı Sokağı) no. 83'tedir. Anglikan Kilisesi adıyla da bilinir.

Üzerinde eskiden bir Rum mezarlığı bulunan arazi, Abdülmecid (hd 1839-1861) tarafından Kırım Savaşı'mn (1853-1856) a-nısına bir kilise yapmaları için İngilizlere verildi. Mimarı G. E. Street olan kilisenin yapımına 19 Ekim 1858'de, Lord Stratford de Redcliffe Canning'in katıldığı temel atma töreni ile başlandı. 1808'den 1858'e kadar Osmanlı Devleti nezdinde İngiltere'yi temsilen çeşitli görevlerde bulunan Lord Stratford Canning, 3 Mart 1858'de, büyükelçilik görevinden ayrılmayı talep etmişti. 4 Eylül 1858'de, Abdülmecid'e veda etmek için İstanbul'a geldiğinde Kırım Ki-lisesi'nin temelini atma şerefi kendisine verildi.

Yapımı duraklamalarla yaklaşık 10 yıl süren kilise, 22 Ekim 18ö8'de ibadete açıl-



567

bu durumun getireceği yükleri kaldırmaya hazır değildi.

Gerginliği sezerek önceden Ege Deni-zi'nde dolaşmaya başlamış bulunan İngiliz ve Fransız filoları kısa süre içerisinde İstanbul'a geldi ve böylece hiç olmazsa istanbul'un denizden savunması iyice takviye edilmiş oldu. Ancak istanbul için esas yük kara askerlerinin gelmesiyle başladı. İlk İngiliz birlikleri 14 Nisan 1854'te istanbul'a indiler ve Selimiye Kışlası'na yerleştirildiler. Bunları daha sonra Fransızlar ve Piyemonteliler izledi. Ayrıca savaşın Kırım Yarımadası'na intikalinden sonra burada bir ikmal hattı kurmak üzere ingiliz mühendisler ve işçiler de geldi. Bu arada savaşta yaralananların da istanbul'a geri getirilmesiyle kent tüm savaşlarda tekrarlanacak olan bir karmaşanın içine girmiş oldu. Savaşın ilk günlerinden hatırlarda kalan ve gravürlere konu olan önemli bir o-lay da savaşa gidecek askerlerin Rami ve Davutpaşa kışlaları arasında yaptıkları geçit resmi oldu. 17 Haziran 1854'te gerçekleştirilen bu töreni izlemek için istanbul' un dört köşesinden yerli ve yabancı, ka-


Yüklə 8,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   132   133   134   135   136   137   138   139   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin