Bibi. CSR, Dosya A/26; Ali Âli, Hidâyetü'l-Velîfi Vâridât-ı Kuşadalı, Millet Ktp, Ali Emi-rî, Şer'iye, no. 1178; II. Mahmud'un Kızı Mih-rimah Sultan 'in 1836 Senesindeki Düğününe Davetli Şeyh Efendilerin Esamisidir, (E. N. İşli'ye ait yazma nüsha), vr 30b; Cevdet, Te-zâkir, IV, 15; Vicdanî, Tomar-Halvetiye, 77-79; Osmanlı Müellifleri, I, 151; Vassaf, Sefîne, IV, 78; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 39; Y. N. Öztürk, Kuşadalı ibrahim Halveti. Hayatı, Düşünceleri, Mektuptan, İst., 1982.
EKREM IŞIN
İBRAHİM EFENDİ (Olanlar Şeyhi)
(1591, Eğridir - 1655, İstanbul) Halveti tarikatına mensup Melamî mutasavvıf. "Olanlar" ya da "Oğlanlar" şeyhi olarak da tanınır.
Tüccar bir aileye mensuptur. Aile mesleğini devam ettirmeyip tasavvufa yöneldi, istanbul'a gelerek Seyyid Nizameddin' in oğlu Seyyid Seyfullah'ın halifelerinden Hakikîzade Osman Efendi'ye (ö. 1527) intisap etti. Hakikîzade Tekkesi'nde 7 sene kadar şeyhi Osman Efendi'nin hizmetinde bulunduktan sonra Halvetî hilafeti alarak Aksaray'da II. Mehmed'in (Fatih) (hd 1451-1481) sekbanbaşısı Yakub Ağa'nın yaptırdığı Gavsî Tekkesi de denilen, fakat daha çok kendi lakabıyla Oğlanlar Tekkesi olarak tanınan tekkenin meşihatını üstlendi. Vefatına kadar bu görevde kaldı. Tekkesi ve türbesi, Aksaray Meydanı'nın düzenlenmesi ve Millet Caddesi'nin 1956-1957'de açılması sırasında yıktırılmış, mezarı Murad Paşa Camii naziresine nakledilmiştir.
ibrahim Efendi'nin 17. yy'm iki önemli mutasavvıfı Aziz Mahmud Hüdaî(->) ve Abdülahad Nuri'den(->) feyz aldığı bilinmekle beraber, tasavvuf anlayışı üzerindeki asıl büyük etkiyi Melamîlik(-») yapmıştır. Dil-i Dana adlı eserinde henüz 15 yaşındayken Melamî kutbu Idris-i Muhtefî (ö. 1615) ile görüştüğünü yazan ibrahim Efendi, dönemin ünlü Melamî-Hamzavî şeyhlerinden Hüseyin Lamekânî'ye (ö. 1625) intisap etmiştir. Tarikat silsilesi, "Tap Tap" lakabıyla anılan Şah Ali vasıtasıyla Ahmed Sarban'a (ö. 1545), ondan da ismail Maşûkî (ö. 1529), Pir Ali Aksarayî (ö. 1529), Bünyamin Ayaşî (ö. 1519), Ömer Sıkkınî (ö. 1475) ve Hacı Bayram Velî'ye (ö. 1429) ulaşmaktadır.
Hayatı ve çevresi hakkındaki bilgiler, halifelerinden Sunullah Gaybî'nin Sohbet-nâm&sinde etraflı bir şekilde verilmiştir. 1649-1654 arasında Oğlanlar Tekkesi'n-deki sohbetlere katılan Gaybî'nin naklettiğine göre ibrahim Efendi, Batınî bir tasavvuf anlayışına sahiptir. Ebu Hanife ile Eme-vî ve Abbasî hanedanlarını sert bir şekilde eleştirmekte, hattâ Hacı Bayram Kabâ-yî'den (ö. 1628) sonra kendisinin "kutub" olduğu iddiasında bulunmaktadır. Ancak bu iddiasından vazgeçtiğini ve Sütçü Be-şir Ağa'yı (ö. 1662) kutup tanıdığını Dil-i Dana adlı eserinde belirtmiştir. 294 beyit-lik bu kasidesi Divarimda, mevcuttur.
Şiirlerinde Yunus Emre ve Hurufîliğin açık etkisi görülen ibrahim Efendi'nin ayrıca Müfid-i Muhtasar ile löll'de yazdığı Vahdetnâme başlıklı manzum eserleri de vardır.
Bibi. Şeyhî, Vekayiü'l-Fuzalâ, I, 553; Uşşakî-zade, Zeyl-iŞakaik, 545; ismet, Tekmiletü'ş-Şa-kaik, 359; Sicill-i Osmanî, I, 104; Osmanlı Müellifleri, I, 26-27; F. Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, ist., 1966, s. 297-299; Rıza Tevfik, "Edebiyat-ı Sûfiye. ibrahim Efendi", Peyâm İlâve-i Edebiye, S. 42 (26 Haziran 1330); Gölpmarlı, Melamîlik, 90-113; F. A. Tansel, "Olanlar Şeyhi ibrahim Efendi ve Devriyesi", AÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, XVII (1969), s. 187-199.
EKREM IŞIN
İBRAHİM EFENDİ TEKKESİ
bak. KUŞADALI TEKKESİ
İBRAHİM EFENDİ TEKKESİ
bak. OĞLANLAR TEKKESİ
İBRAHİM MÜTEFERRİKA
(1670?, Kolozsvar[bugünRomanya'da Cluj] -1745, İstanbul) ilk Osmanlı matbaacı ve yayımcısı.
Macar asıllıdır. Müslüman olmadan önceki adı bilinmemektedir. Macaristan'ın Er-del bölgesinde Unitarianistlerin yönettiği bir manastırda okudu. 18 yaşında iken Osmanlılara esir düştüğü ve İ694'te istanbul'a getirilerek köle olarak satıldığı söylenir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar ise Erdel'deki Unitarianistlerin Katolik Avusturyalıların baskısı karşısında toplu olarak Müslümanlığı kabul ettiklerini ortaya koymuştur, ibrahim Müteferrika'nın da bunlar arasında olması daha akla yakındır.
İBRAHİM PAŞA
126
127
İBRAHİM PAŞA MESCİDİ
istanbul'a nasıl ve ne zaman geldiği bilinmeyen ibrahim Müteferrika 1710'da yazdığı Risale-i İslamiye (bas. 1982) adlı eseriyle dikkati çekmiştir. "Müteferrika" (padişah ya da vezirlerin yanında çeşitli işler yapan görevli) unvanım bu sırada kazandığı sanılmaktadır. Yunanca, Latince, Macarca bilen, daha sonra Farsça ve Arapça da öğrenen ibrahim Müteferrika, 1715'te Mora sorununu görüşmek üzere Viyana' ya gönderildi. 17l6'da Avusturya'ya karşı savaşan Macarlara tercüman ve komiser olarak hizmet etmek üzere Belgrad'a gitti. Osmanlı Devleti'ne sığınan Orta Macar Kralı II. Rakoczi'nin 1718'den 1735'e kadar mihmandarlığını yaptı.
İbrahim Müteferrika'nın yetiştiği Erdel bölgesi matbaacılığın gelişmiş olduğu bir yerdi. Ünlü harf dökümcüsü Mihaill Kiss l689'da Müteferrika'nın doğum yeri olan Kolozsvar'da döneminin en önemli matbaasını kurmuştu. Kiss'i tanımış olması mümkün olan Müteferrika 1719'dan itibaren basım işleriyle ilgilendi ve 1726'da matbaanın gerekliliğini ve yararlarını anlattığı "Ve-siletü't-Tıbaa" adlı dilekçesiyle bir matbaa kurmak için izin ve fetva isteğinde bulundu. Dilekçede matbaa işlerinden anlayan Yona adlı bir Yahudinin yardımından söz edilmektedir. Yona (Jona, Jonas) Vilnalı Jacop Eskenazi'nin oğluydu ve 1711'de istanbul'da ortağı ile birlikte bir matbaa kurduktan sonra 1712'de ortağından ayrılmış ve kendi adına Ortaköy'de bir matbaa açmıştı.
ibrahim Müteferrika, matbaa kurmasına izin veren 5 Temmuz 1727 tarihli fermanı aldıktan sonra, 1728'de de Said Meh-med Efendi ile birlikte İstanbul'da ilk Osmanlı matbaasını kurdu. Matbaanın yerinin Fatih civarında olduğu sanılmaktadır. Hattatların iş alanına müdahale edilmemesi kaygısıyla matbaada dinsel kitapların basılmasına izin verilmemiştir. Yona ise Müteferrika'nın matbaasında başmürettip ve gravürcü olarak çalışmıştır, ibrahim Müteferrika'nın matbaasında kullandığı makine ve harflerin nasıl temin edildiği konusunda farklı görüşler vardır. Birine göre makine ve kalıplar Hollanda'dan getirilmiş, hurufat ise istanbul'da dökülmüştür.
Müteferrika'nın 31 Ocak 1729'da basımını tamamladığı ve başında III. Ahmed' in fermam ve Şeyhülislam Abdullah Efen-di'nin fetvasının bulunduğu ilk kitap Van-kulu Lügati olarak tanınan Sıbahı'l-Cevbe-ri idi. Bunu izleyen diğer kitaplarda coğrafya, pozitif bilimler, askerlik konularının işlendiği görülmektedir, ibrahim Müteferrika'nın yönettiği matbaada 17 kitap basılmıştır. Bunların toplam baskı sayısı 13.200'dür. Matbaanın çalışmaları 1730' daki Patrona Halil Ayaklanması(-+) nedeniyle l yıl kadar kesintiye uğramıştır. Müteferrika, bastığı kitapların bir bölümünü kendi yazmış, bir bölümüne de önsözler eklemiştir. Bastığı kitapların en önemlisi Kâtip Çelebi'nin Cihannüma'sıdtr. Müteferrika'nın bu kitaba yaptığı ekler, onun Rönesans'ı izleyen bilimsel gelişmelerden haberli olduğunu göstermektedir.
ibrahim Müteferrika devlet düzenine
ibrahim Müteferrika'nın H. Gezer tarafından yapılan Sahaflar Çarşısı'ndaki büstü. Laleper Aytek, 1993
ilişkin fikirleriyle de dikkat çekmiş ve 1731'de I. Mahmud'a sunduğu Usulü'l-Hi-kem fi Nizami'l-Ümem (1732, yb. Milletlerin Düzeninde ilmî Usuller, İst., 1990) adlı eserinde ilk kez Nizam-ı Cedid terimini kullanmıştır. Kitabında fizik ve astronomi gibi bilimlerle, coğrafya bilgisinin devlet yönetimindeki önemi üzerinde durmuş, bu bilimlerin gelişmediği bir ülkede güçlü bir devlet yapısının kurulamayacağını ileri sürmüş, Avrupa'da gelişen yeni askerlik düzenlerini uygulamanın kaçınılmazlığı üzerinde durmuştur.
Müteferrika 1732-1734 arasında 6 kitap bastıktan sonra yeniden siyasi görevler aldı, elçi olarak Lehistan'a gitti, 1736-1738 Osmanlı-Avusturya Savaşı sonunda Orşo-va Kalesi'nin teslimi görüşmelerine katıldı. 174l-1742'de İstanbul'da iken matbaayla ilgilendi, 4 kitap daha bastı. 1743'te Kumbaracı Ahmed Paşa(-») ile birlikte Os-manlı-Isveç münasebetlerinin gelişmesi i-çin yapılan görüşmelere katıldı, yine aynı yıl içinde Dağıstan'a gitti. Dağıstan seyahatinden hasta olarak dönen İbrahim Müteferrika uzun bir rahatsızlıktan sonra ölmüş ve Aynalıkavak Mezarlığı'na defne-dilmiştir. Mezarı 1942'de Galata Mevle-vîhanesi haziresine nakledilmiştir.
Bibi. T. H. Kun, "ibrahim Müteferrika", 1A, V/2, 896-900; N. Berkes, "ilk Türk Matbaacısının Dinî ve Fikri Kimliği", Belleten, S. 104 (Ekim 1962); O. Ersoy, Türkiye'ye Matbaanın Girişi ve İlk Basılan Eserler, Ankara, 1959; A. V. Simonffy, ibrahim Müteferrika, Ankara, 1945; Türk Kütüphaneciler Derneği, Basım ve Yayıncılığımızın 250. Yılı Bilimsel Toplantısı, Bildiriler, Ankara, 1980; S. N. Gerçek, Türk Matbaacılığı, ist., 1939.
istanbul
İBRAHİM PAŞA (Damat)
(1660?, Muskam [bugün Nevşehir] - 30 Eylül 1730, istanbul) Osmanlı sadrazamı (9 Mayıs 1718 - 29 Eylül 1730).
Lale Devri'nin öncüsü olan ibrahim Pa-
şa, III. Ahmed'in kızı Fatma Sultanla evli olduğundan "damad-ı şehriyari" sanını taşımaktaydı.
izdin voyvodası, sipahi Ali Ağa'nın oğludur. Memleketinde iyi bir eğitim aldığı sanılmaktadır. 1690'a doğru İstanbul'a geldi ve Topkapı Sarayı'nda Matbah-ı Amire helvacılar sınıfına katıldı. Buradan Baltacılar Ocağı'na geçti. 1703'te darüssa-ade ağası yazıcısı oldu. 1715-17l6'da Avusturya ve Venedik ile barış ortamının sağlanmasında rol oynadı. 17l6'da vezirlikle rikâb kaymakamlığına atandı. Şehit Ali Pa-şa'dan dul kalan Fatma Sultanla evlendi. Avusturya ile ateşkes imzalandıktan sonra, Sofya'da 9 Mayıs 1718'de sadrazamlığa getirildi. Pasarofça Antlaşması'mn imzalanmasının ardından istanbul'a döndü.
Başkentteki ilk başanlı icraatı yoklama ve sayımlar yaptırması oldu. Bununla, asker ulufelerinden ve gereksiz kadro aylıklarından önemli bir tasarruf sağladı. İstanbul'un imarı işine öncelik verdi. 100 yıldan fazla bir süredir bakımsız kalan yangın alanları giderek genişlemiş istanbul'u bir kent bütünlüğünde gören İbrahim Paşa, yüzyılın modasına uyarak geniş park, bahçe düzenlemelerine, bunları renklendiren yeni tarz köşk ve kasır yapımlarına önem verdi. Varlıklıları, başta padişah olmak üzere imar işine heveslendirdi. Kısa zamanda İstanbul'da genel bir restorasyon gerçekleşti. Mahalleler küçük mescitler, mektep ve çeşmelerle şenlen-dirilirken kentin eski, bakımsız semtleri, unutulmuş eğlence yerleri de canlandırıldı. Mesireler için geniş ölçekli imar projeleri hazırlandı.
Paris'ten getirtilen park ve bahçe planlan, Kâğıthane bölgesinde uygulandı, ibrahim Paşa, Kâğıthane'yi istanbul'un Ver-sailles'ı yapmayı tasarladığı gibi, Fontai-nebleau'ya eşdeğerde de Sa'dâbâd'ı düşünmüştü. Eyüp-Karaağaç kıyı kesimi yüksek kamu görevlilerinin yalı inşaatlarına ayrıldı. Boğaziçi'nde ise Beşiktaş Rumelihisarı, Üsküdar-Çubuklu kıyıları imara a-çıldı. Buralarda İstanbul'un yeni ve özenli sayfiye semtleri gelişti. Sa'dâbâd, Ne-şatâbâd, Çırağan, Hümayunâbâd, Feyzâ-bâd, Emnâbâd, köşk, yalı ve sarayları kış ve yaz mevsimlerine göre eğlencelere a-çıldı. Buna koşut olarak istanbul halkı da sayfiye yaşamına ve mesire geleneklerine teşvik edildi. Bu yaklaşım, tüketim ekonomisini ve sanat ağırlıklı sanayileşmeyi de canlandırdı (bak. Lale Devri).
İbrahim Paşa, suriçi İstanbul'un son o-larak 1719 yangını ile viraneleşen semtlerinin imarını ve iskânını koşullara bağladı. Depremlerde yer yer yıkılmış bulunan surları onarttı. Halk çiçek ve bahçe kültürüne özendirilirken çiçekçilik(-+) başlıba-şına bir geçim kaynağı oldu. Anıt çeşmeler geleneğinin başlatılmasında, ilk devlet matbaasının, itfaiye örgütünün kurulmasında da öncülüğü ibrahim Paşa yaptı. Fakat kent halkı, bunlardan çok, ibrahim Paşa'nın, saray çevresinin ve yüksek zümrenin lüks yaşamıyla ilgileniyordu. Çırağan eğlencelerinin(->), helva sohbetleri-nin(-0 dedikoduları her çevrede konuşul-
maktaydı. Sağlanabilen refahtan belli bir kesim yararlanmakta, tutumlu ve kapalı yaşamı bırakmaya başlayan halk giderek yoksullaşmaktaydı. Bağnaz zümre ise alışık olmadıkları yeni yaşam biçimini yadırgamakta, "din elden gidiyor" demekteydiler.
Iranla ortaya çıkan savaş durumu, Rusya ile ilişkilerin bozulması gibi nedenler de eklenince 28 Eylül 1730'da Patrona Halil Ayaklanması(->) patlak verdi. Ayaklanmanın baş hedefi olan ibrahim Paşa için kurtulma şansı yoktu. Ayaklanmanın ilk günü Hatice Sultan Sarayı'ndaki toplantıyı kesip istanbul'a gelen ibrahim Paşa, 29 Eylül'de sadrazamlıktan azledildi. O geceyi Topkapı Sarayı'nda Kapıarası'nda geçirdi. Bağnaz ulemanın verdiği fetva ile mal bildiriminde bulunduktan sonra boğuldu. Ayaklanmacılara verilen cesedi İstanbul sokaklarında hakaretlerle sürüklendi. Gece karanlığında birkaç dostu, cesedinin parçalarını toplayıp Şehzadebaşı'ndaki küçük külliyesinin bahçesine gömdüler. Onun, Süleymaniye semtinde Şemseddin Çelebi Türbesi karşısındaki bir evin bahçesine gömüldüğü de ileri sürülmüştür. Külliyenin bahçesindeki hazirede duvara dayalı ikinci mezar taşının da söz konusu Hibetullah Hanım Bahçesi'nden buraya getirildiği sanılmaktadır. Her iki mezar taşında da aynı kitabe okunur. Olasılıkla parçalanan vücudunun bir kısmı Şehzade-başı'na, bir kısmı da Hibetullah Hanım Bahçesi'ne gömülmüş olmalıdır.
Sadrazamların bir görevi de İstanbul'u yönetmekti. Bu açıdan İbrahim Paşa bir örnektir. Kente onun kadar önem veren ve sorunlarına eğilen bir başka sadrazam gös-
Van Moor'un Damat ibrahim Paşa tiplemesi. Ferriol ve Le Hay, Recueil de cent estampes representant different nations du Levant, Paris, 1712 Galeri Alfa
ibrahim Paşa
Mektebi'nin ön
cephesinden
bir görünüm.
Kadir Aktay/
Onyx, 1994
terilmez. Ahmed Refik'in Hicri Onikinci Asırda istanbul Hayatı adlı kitabında yer alan belgelerde bunu kanıdayan pek çok hüküm vardır. Evlerin mimari tarzları, inşaatların kagir yapılması, surlara bitişik bina yaptırılmaması, Müslümanların Hıristi-yanlara taşınmaz satmamaları, kentin su gereksinimi, kiliseye dönüştürülen bir burcun, surların onarımı sırasında yıkılıp eski haline getirilmesi, Edirne taraflarından ve Anadolu'dan İstanbul'a göçlerin önlenmesi, Eminönü'ndeki yahudhanelerin yıkılıp yerlerinin kamulaştırılması, kentin yağ ve odun gereksinimi, işçi ve hamal ücreüeri, Haliç'teki kiremit imalathaneleri, Müslüman ve Hıristiyan evlerinin yükseklikleri, Mısır pirincinin Eminönü'nde sergilenerek pazarlanması, Tekfur Sarayı'nda açılan çini imalathanesi için İznik'ten ustalar getirtilmesi, köşk, saray, havuz, cetvel yapımı için Marmara Adası'ndan mermer şevki, kadınların sokak kıyafetleri, basmacı, ka-vukçu esnafının düzene sokulması, sınavdan geçmeyen tabiplerin muayenehane açmamaları vb kent yaşamını ve imarını doğrudan ilgilendiren çok sayıda hüküm, İbrahim Paşa'nın istanbul'a dönük hizmetlerine birer kanıttır.
Kişisel servetiyle Şehzadebaşı'nda bir külliye ve 82 vakıf dükkân; Hocapaşa'da daha küçük bir külliye ve hamam; Bahçe-kapı'da muallimhane, sebil ve çeşme; Boğaziçi'nde, Üsküdar'da mescitler; Kâğıthane'de Sa'dâbâd Camii; Ortaköy'de Çırağan Yalısı'nı yaptırmıştır. Doğduğu Muşkara Köyü'nü cami, medrese, mektep, kütüphane, hamam ve çeşme yaptırarak şenlendirmiş ve burası Nevşehir adıyla bir kent görünümü almıştır.
Hattat olan ibrahim Paşa, tarihe düşkünlüğüyle de tanınır, istanbul'daki aydınları ve ozanları korumuş, bilim ve çeviri kuralları oluşturarak birçok eseri Türk-çeye çevirtmiştir.
Bibi. Tarih-i Raşid, III, 261 vd, IV, 275 vd, V, 7 vd; ismail Asım Efendi, Tarih-i Küçükçelebi-zade, ist., 1282, s. 225 vd; Hadikatü'l-Vüze-ra, Zeyl, I, s. 29 vd; Ahmed Refik, Lale Devri, ist., 1331; (Altınay) Onikinci Asırda, 64-119; Kömürciyan, istanbul Tarihi, 64; M. Aktepe, "Nevşehirli ibrahim Paşa", lA, VIII, 234 vd; ay, Patrona isyanı, ist., 1958.
NECDET SAKAOĞLU
İBRAHİM PAŞA MEKTEBİ
Bostancı (Kuloğlu) Camii bitişiğinde, Vükela Caddesi ile Kitapçı Mehmet Sokağı' nm kesiştiği köşede, camiyle birlikte 1913' te yapılmıştır. 1328/1912'de Evkaf Nezare-ti'nce yıktırılan Bahçekapı'daki I. Abdül-hamid Sıbyan Mektebi'nin yerine, Bostan-cı'daki yeni yerinde gerçekleştirilen okul, bu nedenle dönemin yazılı kaynaklarında "I. Abdülhamid Mekteb-i Ibtidaisi" a-dıyla da anılmaktadır. Okulun "ibrahim Paşa Mekteb-i İbtidaisi" olarak adlandırılması ise, Bahçekapı'da yıktırılan I. Abdülhamid Mektebi'nin üzerinde bulunduğu arsaların asıl sahibinin, 1181/1767'de ölen, Yeniçeri Ağası ve Vezirazam Malatyalı İbrahim Paşa olmasından kaynaklanmaktadır.
iki katlı, beş derslikli, "L" planlı küçük bir yapı olarak tasarlanan okulun arka bölümüne daha sonraki bir onarım sırasında, tek katlı bir toplantı salonuyla helalar eklenmiştir. Girişe göre simetrik olarak düzenlenmiş olan yapının ön cephesinde, orta bölüm yüzeyden dışarı ve saçak düzeyinden yukarı doğru taşırılarak orta doğrultu vurgulanmış, alt kat pencereleri pen-ci kemerlerle geçilmiş, üst kat pencereleri dikdörtgen açıklıklar olarak bırakılmıştır. Sıvanarak, kesme taş izlenimi vermek amacıyla yatay çizgilerle derzlenmiş olan cephelerde, alt kat pencere kemerlerinin eğriliklerim izleyen sürekli silmeler dışında bezeme elemanları görülmemektedir.
II. Meşrutiyet yıllarında etkili olan Ulusal Mimarlık ilkelerine ve Evkaf Nezareti' nin istanbul'daki yoğun yapı programına uygun bir biçimde, Mimar Kemaleddin Bey tarafından tasarlanan okul, bitişiğindeki camiyle birlikte, bu dönemde gerçekleştirilen küçük dini külliyelerin gösterişsiz ama sevimli bir örneğidir.
Bibi. Ergin, imaret Sistemi; H. Göktürk, "Bostana ilkokulu", ISTA, VI, 3001-3002; Yavuz, Mimar Kemalettin, 202-207.
YILDIRIM YAVUZ
İBRAHİM PAŞA MESCİDİ
Ortaköy'de, Derterdarburnu'nda, deniz kıyısında olan mescidin banisi Defterdar ibrahim Paşa'dır. 17. yy'ın ilk yarısına tarih-lenen yapı Defterdarburnu Mescidi ve Ih-
İBRAHİM PAŞA SARAYI
128
129
İBRAHİM PAŞA SARAYI
mal Paşa Camii olarak da tanınır. Yapının yakınında Lale Devri'nde (1718-1730) Ne-şatâbâd olarak anılan saray ve daha sonra yerine Melling tarafından Hatice Sultan için yaptırılan bir saray bulunuyordu. II. Mahmud döneminde (1808-1839) ve 1941' de onarım gören mescit, kagir üzerine ahşap kaplamadır, ileriye doğru bir çıkma yapan doğu yönünde yapıyı destekleyen sivil konutlara özgü eliböğründeler ilgi çekicidir. Saçak altındaki ahşap konsollar mescidi çevrelemektedir. Dikdörtgene yakın kare planlı harim bölümü düz ahşap bir tavanla örtülüdür. Yapı iki sıra dikdörtgen pencerelerle aydınlanır. Harim mekânının önünde enine dikdörtgen bir son cemaat yeri bulunur. Harime giriş sağdandır. Bu mekânda alt pencerelerin arasında kalan duvar bölümleri yalancı mermerle kaplıdır. Üst bölüm ise kalem işleriyle süslüdür.
Ahşap tavanın ortasında kalın çıtalar i-le sekizgen bir tavan göbeği içine ağaç malzemeden, altın yaldızlı, aplike bitkisel süslemeler yerleştirilmiştir. Tavanın geri kalan bölümleri asimetrik çerçeveler içine alınarak kalem işi süslemeyle bezenmiştir. Harimi kuzey ve doğu yönünden ahşap mahfil bölümleri kuşatır. Bu bölüm çıtalardan oluşturulmuş paravanlar ve güneydoğu- bölümünde de altın yaldızlı ahşap bir bölümle kapatılmıştır. Mihrabı iki yandan pilastrlarla sınırlanmıştır. Yuvarlak kemerli mihrap nişinin içi perde motifleri ve kandil motifiyle süslenmiştir. Pilastrlarm ara-
"ÎSŞ. ; f l B^'jSŞ JŞ
'MÎ'J*S= -»:"'7 °^
sında iki adet ışınlı beyzi süsleme ve ara-•sında bir ayet kitabesi yer almaktadır. Ahşap minberin iki yanına iri ölçekte, ahşap malzemeden yapılmış, yaldızlı bitkisel süslemeler aplike edilmiştir. Kuzeydoğu köşesinde ahşap vaaz kürsüsü yer alır. Mescit, süsleme unsurlarıyla II. Mahmud döneminin ampir üslubunu yansıtmaktadır.
Mescidin doğu duvarına bitişik küçük bir haziresi vardır. Son cemaat yerinden çıkan minaresi kuzeybatıdadır. Kagir minare silindir gövdelidir. Taş külahının altı bir çelenk motifiyle donatılmıştır.
Bibi. Ayvansaravî, Hadîka, II, 222-223; Raif, Mir'at, 289; Öz, istanbul Camileri, 19-20.
TARKAN OKÇUOĞLU
İBRAHİM PAŞA SARAYI
Eminönü Ilçesi'nde Sultanahmet Meyda-nı'nda 16. yy'dan kalma saray. Tarihi belgelerde adı Atmeydanı Sarayı, Mehterhane Kasrı ya da Köşkü, Çadır Mehterleri Kasrı ve Hıyamiye Kasrı olarak da geçmektedir.
I. Süleyman (Kanuni) dönemi (1520-1566) sadrazamlarından ibrahim Paşa'mn 1536'da katledilmesinden sonra Atmey-danı'nda bulunan sarayı birçok kez el değiştirerek, hattâ bazı bölümleri Acemioğ-lanlar Ocağı, Arslanhane, Tımarhane, Kâr-hane, Defterhane, Maliye Evrak Hazinesi, Milli Müdafaa Evrak Hazinesi, Kolordu Anban, genel hapishane, adliye arşivi, askerlik şubesi gibi değişik işlevler üstlenerek günümüze kadar gelebilmiştir. Bu kul-
lanımlar sırasında saraya kimi zaman ekler yapılmış, kimi bölümleri de yıkılarak zamanla yok olmuştur. 1908'de yanında Tapu ve Kadastro binası, 1935-1947 arasında da hemen arkasında Adliye Sarayı inşa edilirken yapının korunması uzun tartışmalara neden olmuş; bazı bölümlerinin yıkılmasına engel olunamazken gene de sarayın bir ölçüde kimliğini koruyabilmesi sağlanmıştır. Saray, 1983'ten bu yana Türk ve islam Eserleri Müzesi'ne ev sahipliği yapmaktadır.
Saraya adını veren ibrahim Paşa'mn geçmişi ve kişiliği hakkında çeşitli rivayetler bulunmaktadır, ibrahim Paşa daha yaşadığı dönemde ve sonrasında yerli ve yabancı araştırmalara konu olmuş, ancak yaşamına dair birçok nokta henüz aydınla-tılamamıştır. Önce "makbul" ve sonra "maktul" olarak tarihe geçen ibrahim Paşa, I. Süleyman'ın şehzadeliği zamanından beri yanından ayırmadığı bir nedimi iken, geleneklere aykırı bir tarzda hızla sadrazamlığa yükselmiş ve 13 yıl bu görevde kalmıştır. Ancak saray entrikaları sonucu gözden düşen ibrahim Paşa, 1536' da Topkapı Sarayı'nda boğularak öldürülmüştür.
I. Süleyman'ın o sırada hasodabaşısı olan ve kendisiyle birlikte 1521'de Belgrad seferine çıkan İbrahim Ağa'ya, bu tarihte masraflarım üstlenerek bir ev yaptırdığına dair bir belge bulunmaktadır. Ancak söz konusu evin İbrahim Paşa Sarayı'nın ilk yapısı olduğu kesinlik kazanamadığı gibi,
Melling'in bir gravüründe ibrahim Paşa Sarayı, 18. yy. Melling, Voyage Ara Güler fotoğraf arşivi
sarayın yapılış tarihine dair çelişik bilgiler de söz konusudur. Bir yandan, Atmeyda-m'ndaki İbrahim Paşa Sarayı'nın 1520'de geçirdiği onanma dair bir belge, burada bu tarihten önce de bir yapı bulunduğunu kanıtlarken, 17. yy'da kaleme alınmış cilan Solakzade Tarihi'nde sarayın II. Baye-zid döneminde (1481-1512) yapıldığı kaydedilmekte, ama banisi ve kesin yapılış tarihi belirtilmemektedir. Onarımı 1521'de tamamlanan sarayın ilk konuğu I. Süleyman olmuştu. 1524'te ise saray İbrahim Paşa'mn evlenmesi dolayısıyla yapılan ve 15 gün 15 gece süren düğüne mekân olurken, Mehterhane bölümü Atmeydanı'na hâkim bir noktada olduğundan I. Süleyman için burada bir taht kurulmuştu. Çeşitli kaynaklardan bu düğünle ilgili bilgi edinmek mümkün olmaktaysa da, İbrahim Paşa'mn I. Süleyman'ın damadı olduğu yolundaki rivayetler kesinlik taşımamaktadır.
İbrahim Paşa'mn düğününü takiben, I. Süleyman'ın üç şehzadesinin sünnet düğünü (1530) ile dördüncü şehzadesi Bayezid (1539) ve III. Murad'ın (hd 1574-1595) oğlu Şehzade Mehmed'in sünnet düğünleri de Atmeydanı'ndaki sarayda yapılmıştı. 1616'da Sultan Ahmed Camii'nin tamamlanması nedeniyle yapılan töreni yabancı elçiler caminin tam karşısındaki İbrahim Paşa Sarayı'ndan izlemişlerdi Celalzade Mustafa Efendi, Peçevî, Rüstem Paşa, Solakzade, Selanikî, Naîmâ gibi Osmanlı va-kanüvisleri sık sık saraydan söz ettikleri gibi, Beyan-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn (1537), ///. Murad Surnamesi (1582), Hü~ nemame'mn 2. cildi (1588), ///. Murad Şe-binşabnamesi'nin 2. cildi (1592-1597) ve Zübdetü'l-Eş'ar(l582) gibi eserlerde de sarayın ve bu törenlerin tasvirleri yer almakta, ayrıca yabancı seyyahların gözlemleri, desen ve gravürleri de sarayın geçmişine ışık tutmaktadır.
1536'da İbrahim Paşa'mn öldürülmesiyle hazine-i hümayuna geçen saray, 1566' da vezir, daha sonra Mısır ve Anadolu beylerbeyi olan Zal Mahmud Paşa'ya tahsis e-dildi. Zal Mahmud Paşa 1574'te II. Selim' in (hd 1566-1574) kızı Şah Sultan üe evlenmişti. Bu dönemde, artık Atmeydanı Sarayı diye anılmaya başlamış olan sarayın bir bölümü bazı metinlere göre acemioğlan-larma, başka bazı metinlere göre de iç-oğlanlanna ayrılmıştı. Zal Mahmud Paşa ve Şah Sultan 1580'de art arda öldüler. 1584' te saray, acemioğlanlarma tahsis edilen kısmı dışında kalan bölümleriyle, III. Murad' in kızı Ayşe Sultan ile evlenen Sadrazam Bosnalı ibrahim Paşa'ya geçti. İbrahim Paşa'mn 1601'de ölümünü takiben malları ve sarayı, ertesi yıl eşi Ayşe Sultan ile evlendirilen Sadrazam Yemişçi Hasan Paşa' ya tahsis edildi. Ancak Hasan Paşa'mn sadareti kısa sürdü; paşa l603'te katlolundu. Saray bu sefer de Ayşe Sultan'ın üçüncü eşi Güzelce Mahmud Paşa'ya geçti. 1605' te bu kez Güzelce Mahmud Paşa ve Ayşe Sultan art arda öldüler, löll'de saray muhtemelen III. Mehmed'in (hd 1595-1603) kızlarından birisi ile evlenmiş olan Kap-tan-ı Derya Damat Kara Mehmed Paşa'ya, daha sonra da gene Kaptan-ı Derya Topal
ikinci avludan
İbrahim Paşa
Sarayı'nın
genel
görünümü
(üstte) ve
bu avludan
sarayın diğer
bölümlerine
geçişi sağlayan
kapılar.
Fotoğraflar
Nurdan Sözgen/
Onyx, 1994
Receb Paşa'ya geçti. Topal Receb Paşa, I. Ahmed'in (hd 1603-1617) kızı Gevherhan Sultan ile evliydi. Uzun süre Receb Paşa' nın adıyla anılan saray, l632'de sadrazam olan paşanın aynı yıl IV. Murad (hd 1623-1640) emriyle katledilmesi üzerine, bu padişahın silahdarı Mustafa Ağa'ya törenle temlik edildi. 1640'ta IV. Murad'ın ölümünden sonra sarayın, bir başka silah-dara, Sultan ibrahim'in (hd 1640-1648) en gözde musahibi olan ve l645'te padişahın 3 yaşındaki kızı Fatma Sultan ile evlendirilen Kaptan-ı Derya Yusuf Paşa'ya verildiği görülmektedir. Düğünden l yıl sonra idam edilen Yusuf Paşa'mn sarayı, bu kez Fatma Sultanla evlendirilen bir diğer padişah musahibi Damat Fazlı (Fazlullah) Paşa'ya verilmiş olsa dahi, bu son çiftin burada yaşamadıkları, Fazlı Paşa'mn İstanbul dışı görevlerle uzaklaştırıldığı, sarayın da 1648'de Sultan ibrahim'in sekizinci hasekisine hediye edildiği anlaşılmaktadır. Bundan sonra da 17. yy boyunca sarayın sahipleri sadrazamlar, kaptan-ı deryalar ya da beylerbeyi gibi bürokrasinin en yüksek üyeleri ve hanedana damat devlet ricali olmaya devam etmiştir. Evliya Çelebi, Atmeydanı Sarayı'nın İstanbul'daki vezir saraylarının en büyüğü olduğunu kaydetmektedir.
Ancak 16. yy'da Mimar Sinan, daha sonra Hasan Ağa ve Sedefkâr Mehmed Ağa tarafından onarılmış bulunan İbrahim Paşa Sarayı, 17. yy'm ikinci yansında her şeye rağmen giderek gözden düşmüş olmalıdır. 1652 ve 1660 yangınlarında zarar gören sarayın bir bölümünde yaşayan ace-mioğlanlan (ya da içoğlanlari) l666'da dağıtılmıştır. 1675'teki depremde de tahrip olduğu anlaşılan sarayın, 17. yy'm son çeyreğine girerken Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa tarafından kapatıldığına dair bir kayıt bulunmaktadır. Gene de yüzyıl sonunda, l699'da dahi hâlâ önemli misafirleri ve çok sayıda insanı barındırdığı anlaşılan saray, asıl 18. yy'da bir saray olarak işlev görmekten uzaklaşmış olmalıdır. Nitekim Atmeydanı Sarayı 17l6'da bir a-hır olarak kullanılmakta, 1725'te burada bir boyahane yapımı söz konusu olurken, aynı sıralarda Defterhane, Mehterhane o-larak da kullanılmaya başladığı görülmektedir. 1777'de ise Hindistan'dan getirilen bir fil, İbrahim Paşa Sarayı'na konmuştur. 1755 Hocapaşa yangını ile 1808 Alemdar Vakası sonrasında çıkan yangınlarda kısmen tahrip olan sarayın 18. yy'm sonuna kadar çeşitli onarımlar geçirmesi söz konusudur. 1827'de bir seyyah burada delilerin yaşadığını kaydederken, bir bölümü-
Dostları ilə paylaş: |