İngiliz Derin Devleti ve Sömürü Stratejisi
Avustralya'da Aborijinler, Afrika'da yerliler, ABD'de Kızılderililer, Asya'da Hintliler, Ortadoğu'da Araplar, İngiliz derin devletinin geliştirdiği ve insanlık üzerine empoze ettiği Darwinist mantık yüzünden dehşetli katliamlara maruz kaldılar.
Katliamlar ve savaşlar, "Anglosakson ırkının üstünlüğü" gibi bir sahtekarlığı ortaya atan İngiliz derin devleti tarafından sürekli olarak teşvik ediliyor ve güya meşrulaştırılıyordu. Öyle ki, 1911'de London University College'da Galton Öjenik Kürsüsü'nün başına geçen Profesör Karl Pearson, diğer pek çok sosyal Darwinist gibi hayatın bir kavga olduğunu bu nedenle de savaşın doğal seçilimin bir biçimi olduğunu savunmaktaydı. Pearson "devlet eliyle" yapılacak bir savaşın makul olduğunu, çünkü böylelikle sözde üstün ırkın galip gelip yaygınlaşacağını iddia etmişti:
Ulusal ilerleme ırksal zindeliğe bağlıdır ve bu zindeliğin en yüksek ölçüsü savaştır. Savaşlar bittiğinde insanoğlu artık ilerleyemez; çünkü düşük soydan gelenlerin doğurganlığını önleyecek hiçbir şey kalmaz.104
Pearson, 1912 yılında yaptığı "Darwinism, Medical Progress and Parentage" (Darwinizm, Tıbbi İlerleme ve Ebeveynlik) başlıklı konuşmasındaki, "Yaşama hakkı her insanın kendi soyunu sürdürme hakkı anlamına gelmez" şeklindeki savı ile zayıf, sözde "aşağı ırktan" olan bir kişinin hayatta kalmasını sağlamanın kabul edilemeyeceğini savunmaktaydı.105
Darwinist sahtekarlığı baz alarak üretilen bu düşünce şekli, İngiliz derin devletinin başlatmak istediği savaşlara ve yapmak istediği insanlık dışı katliamlara gerekli olan bahaneyi fazlasıyla sağlamıştır. İngiliz derin devletinin yaydığı tüm sapkınlıklar ve getirdiği tüm belalar için, daima önceden bir ideolojik altyapı hazırlama arayışında olduğu bilinmelidir. İngiliz derin devleti, sahte ideolojilerle önce beyinleri köreltmekte, ardından empoze ettiği ideolojiyi uygulamaya geçirmektedir. İngiliz derin devletinin tutuşturduğu ve şu an halen devam eden terör ve savaşlar da, işte bu sapkın altyapı ile zemin bulmuştur.
İngiliz derin devletinin "ilkel" veya "medenileşmemiş" yakıştırmalarındaki kelime oyunlarına da dikkat etmek gerekmektedir. Tarihin her döneminde medeniyetle iç içe yaşamayı tercih eden veya doğal bir yaşam düzeni oluşturmayı isteyen insanlar olmuştur. Fakat bu, insanların bir kısmının diğerlerinden "ilkel" olmalarından kaynaklanmamaktadır. "İlkel toplum" yakıştırması, İngiliz derin devletinin kurguladığı bir senaryodur. Topluma sunulan görseller, çizilen resimler ve anlatılan hikayelerle bu senaryo pekiştirilmiştir. Bu özel bir stratejidir; keza İngiliz derin devleti, "medenileşmemiş ilkel toplumları medenileştirme" kılıfı altında sömürü politikasını sorgusuz sualsiz uygulamıştır. Önce toplum üzerinde bu sapkın fikrin ideolojik altyapısı oluşturulmuş, sonra yapılan vahşi uygulamalara hiç itiraz gelmemesi sağlanmıştır.
Yapılan tüm "ilkel Afrika" propagandalarının büyük bir göz boyama olduğunu, İngiliz tarihçi Niall Ferguson şu şekilde açıklamıştır:
Afrika aslında sandıkları kadar ilkel olmaktan bir hayli uzaktı. Sahra altı Afrika, ilk İngiliz gezginlerinden birinin ifadesiyle "haşin bir karmaşa" içinde olmak şöyle dursun, çok sayıda devleti ve ülkeyi barındıran bir bölgeydi. Bunlardan bazıları aynı dönemin Kuzey Amerika'daki veya Avustralya'daki koloni öncesi toplumlarına göre ekonomik bakımdan bir hayli ileriydi. Bugün Mali'deki Timbuktu ve Nijerya'daki Ibadan gibi oldukça zengin şehirlerde, altın ve bakır madenleri, hatta bir dokuma sanayi vardı.106
Ferguson kitabında, İskoç misyoner ve gezgin David Livingstone'un gözlemlerini şöyle aktarmıştır:
(Livingstone) şöyle diyordu: "(Afrikalılar), beyaz komşularından çoğu zaman daha bilgeler ... Birkaç istisna dışında bana hep nazik davrandılar; hatta daha merkezi kabileler o kadar medeni bir tavra sahipti ki … sıradan bir sağduyu ve saygı anlayışına sahip bir misyonerin onlardan saygı göreceğine hiç şüphem yok." Yine "Afrikalıların zihin ya da gönül olarak yetersiz olduğuna" inanmadığını ve Afrikalıların en medeni insanlardan "farklı bir tür" olduğu tezini destekleyecek hiçbir neden görmediğini de belirtiyordu.107
Buna karşın İngiliz derin devleti, "medenileştirme" iddiası ile Afrika'yı ve dünyanın çeşitli yerlerini istila etmiştir. Dünyanın dört bir tarafında gerçekleştirdiği vahşi işgallerle yerel halklara karşı acımasız imha savaşları ve çatışmalar yürütmüştür.
1878 yılında Avustralya'yı ziyaret eden İngiliz Romancı Anthony Trollope'nin şu anlatımı, sömürgecilerin yerli halka bakış açısını açıkça göstermektedir:
[Bir yargıca] ortamın baskısıyla çalılıkta siyah bir adamı vurmak zorunda kalırsam ... bana ne yapmamı tavsiye edeceğini sordum. En yakın polis karakoluna mı gitmeliydim?... Yoksa sanki ölümcül bir yılanı öldürmüşçesine ... sevinerek yoluma devam mı etmeliydim? Tavsiyesi açık ve dehşet vericiydi: "Bir aptal dışında hiç kimse bu konuda sana bir laf etmez."108
Dostları ilə paylaş: |