ÜSTÜn yetenekli Çocuklar



Yüklə 2,52 Mb.
səhifə4/43
tarix15.01.2018
ölçüsü2,52 Mb.
#37978
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   43

II. TARİHİ KÖKLERİ

Enderun iki açıdan geçmişte benzeri olmayan bir kurumdu. Osmanlılar da kendilerinden önceki İslam devletlerinin çoğunda görüldüğü gibi, iktidarlarına ortak olabilecek soylu bir sınıfın oluşup kökleşmesini istemiyorlardı. Bu yüzden devlet hizmetlerini “kulluk düzeni” denilen esaslara göre yürütüyorlardı. Kulluk, genellikle yabancıların bu gibi hizmetler için yetiştirilmesi ve kullanılması anlamına gelirdi.

Bu düzen Osmanlılara öz olmamakla beraber bunu belirli amaçları gerçekleştirecek biçimde örgütleyip kurumlaştıran Osmanlılar olmuştur. Olanlardan önce gelip geçmiş doğulu yada batılı devletlerin hiç birinde doğrudan devletin sivil ve askerlik hizmetleri için yönetici yetiştirmek üzere kurulmuş bir eğitim kurumu yoktu. Daha önce de değindiğimiz gibi bu kuruluşun kurumsal dayanakları olarak görülebilecek tek kaynak Eflatun’un Devlet adlı eserinde ileri sürdüğü görüşler olabilir.

Geniş bir aday tabanından kademe, kademe en yeteneklilerini seçerek en yetkili devlet hizmetlerini yürütebilecek nitelikte yetiştirmek, yetki ve sorumlulukların yetenekten çok soyluluğa göre dağıtıldığı Batı ülkelerindeki düzene göre çok farklı bir tutumdu.

Enderun’u geçmişte örneği bulunmayan bir kurum durumuna sokan ikinci özellikse programıdır. Geçmişi ondan çok eski olan medreselerden bazı çeşitleri yöneticilik için gerekli olan islam hukuku ve bazı dünya bilimlerini de okuturlardı. Özellikle Büyük Selçuk devleti vezirlerinden ünlü Nizamülmülk’ün ilk kez Bağdat’da kurduğu Nizamiye medreseleri bu açıdan ilginç bir örnektir. Bunlar “Şafiî” mezhep ve felsefesine dayanan öğretilerinin yanı başında devlet hizmetleri için de personel yetiştirecek bir programla çalışırlardı. Bu kuruluşun, Enderun’un kurulup gelişmesini bir dereceye kadar etkilemiş olması ihtimali bulunduğu söylenmektedir. Buna rağmen, Nizamiye medreselerinin etkilerinin gerçek olduğunu kabul etsek bile Enderun, amaçları, programı ve işleyişi açılarından bunlara göre oldukça farklı ve daha ileri bir adım olarak görülebilir.

Nizamülmülk “Siyasetname” adlı eserinde kalabalık yığınlar halinde Selçuk devletine göçen Türk ve Türkmen boylarının sürekli bir devlet ordusu olarak örgütlenmesini ve bu hizmetler için eğitilmelerini önermektedir. Nizamiye medreselerinin devlet memuru yetiştirme görevinin bu yüzden geliştiği ileri sürülebilir.

Tarihi çok iyi bilen ve Enderun’u eski durumundan çok daha ileri bir eğitim kurumu olarak örgütleyen Fatih’in “Siyasetname” ve Nizamiye medreselerinden haberinin olmaması düşünülemez. Bununla beraber Enderun’u Nizamiye medreseleri türünden bir kurum olarak düşünmek doğru olmaz. Amaçları, örgütü, programları açısından tamamen nevi şahsına öz bir kurum sayılmalıdır. Çünkü Enderun yalnız devletin sivil ve askerlik hizmetlerine insan yetiştirmekle kalmamış çeşitli bilim ve sanat dallarında da seçkin yetiştirmiştir. Bundan başka ona değin hiç bir eğitim kurumu kuramsal öğrenim, beden eğitimi, müzik, uygulama ve el becerilerine programında dengeli olarak yer vermiştir.

Miller (17) 912-956 arasında Bizans İmparatoru olan Konstantin Portophyrogeitus zamanında yeniden canlandırılıp örgütlenen İstanbul Üniversitesinin de devlet memuru yetiştirmeğe dönük bir programı olduğunu belirtmektedir. Yalnız bu kurumun, gerek örgüt ve gerekse program açısından Enderun’un kuruluşunu etkilediğini gösteren herhangi bir tarihi belge ya da belirtinin bulunmadığına da işaret etmektedir. Bu gibi örnekler olsa olsa Osmanlılardan önce de bazı toplumların devlet hizmetlisi yetiştirmek için tedbirler düşünmüş olduğunu gösterir. Toplumun yönetimi, her aşamadaki insan topluluklarının ortak sorunu ve ihtiyacı olduğuna göre bu hizmetleri yerine getirecek kişileri şu veya bu biçimde yetiştirmenin yollarını aramak da doğaldır. Önemli olanı, bu sorunun en iyi biçimde çözmeğe yeterli olacak çare yada çarelerin bulunup geliştirilmesidir. Enderun’u ondan önceki benzeri tedbirlerden ayırt edip seçkinleştiren husus da bu yöndeki üstünlüğüdür.

Türk boylarını hükümdarın muhafız kuvveti olarak yetiştirip kullanmayı ilk deneyenler Abbasiler olmuştur. Sonra 874-999 arasında İran da hükümran olan Sasaniler “Gulam” adını verdikleri türkmen çocuklarını daha çok çıraklık müessesesi niteliğinde bir sistemle saray içi hizmetleri için yetiştirip kullanmıştır. Otuzbeş yaşlarına kadar bu hizmetlerde başarı ile çalışanların saray dışındaki sivil ve askeri görevlere atanması yoluna gidilirdi.

Nizam’ın Sasanî kulluk düzeni hakkında bilgisi vardır. Yalnız o bu eğitimi kurumlaştırarak ileri bir adım atmıştır.

Nizamiye medreselerinin amaçları ve programının Enderun’un esas kurucusu olarak gördüğü Fatih üzerindeki etkilerini ise Miller şu sözlerle belirtmektedir;

“Çeşitli dilleri çok iyi bilen, öğretmenin her türüne meraklı, bilgin ve sanatkârları çevresinde toplamaktan çok hoşlanan Fatih Mehmed’in, Nizamülmülk’ün Siyasetname’si ve hükümdarlığından elli yıl öncesine kadar sürüp gelen Nizamiye medreseleri hakkında etraflı bilgisi olduğu kuşku götürmez.”

Bunun yanı başında Abbasilerle başlayıp Mısır Memluklarında en gelişkin duruma giren “kulluk” sistemi ile doğuda yaygın olan “saray içoğlanları” konularında da bilgili olduğu muhakkaktır.

Miller’in Enderun örgüt ve programlarını geliştirip en etkili düzeye eriştirmek açısından Fatih’in katkılarına verdiği özel önem doğru ve yerinde olabilir. Fakat devlet hizmetlilerini yetiştirmek üzere bir saray okulunun kuruluşunun onun hükümdarlığından önce olduğu muhakkaktır. Ayrıca bu okulda savaş esirleri ile önceleri fethedilen Hristiyan ülkelerinden sağlanan devşirme çocuk ve gençlerin en gösterişli ve beceriklilerinin seçilip yetiştirilmesi de onun hükümdarlığından önce başlamıştır. Daha evvel de belirtildiği gibi Osmanlılardan önce gelip geçen çeşitli Türk ve Moğol devletleri “kulluk sistemi” ile saray içoğlanlarının hizmetlerinden yararlanmıştır. Batı ülkelerinde yaygın olan soylu sınıfın oluşması bu ülkelerde çoğunlukla engellenmiştir. Buna iki neden gösterilebilir: Bunlardan birincisi iktidarı elinde tutan hükümdar ailesinin öteki soylu ailelerden gelebilecek rekabet ve çatışmaları önlemek istemesidir. İkinci etmense islamî kültür olabilir. Sosyo-politik bir din olan islamiyet iktidar ve yetkinin babadan evlada geçmesinden çok ehliyetliye intikali geleneği ile kurulmuştur. Muaviye bu düzeni değiştirip hilafeti aile içi verasete dayanan bir düzene sokmak istemiştir. Fakat bir süre sonra bunu Abbasiler, daha sonra Fatimiler, daha sonra da Osmanlılar ele geçirmiştir.

Bunların dışında başka etmenler de ileri sürülebilir. Fakat bizim için bu noktada önemli olanı Osmanlı ailesinin, soylu bir sınıfın oluşmasını önlemek için akla gelebilecek her türlü tedbiri almaktan kaçınmayışıdır. Fatih, kanunnamesinde bunu yasalaştıracak bazı tedbirleri de almıştır. Saltanatı ele geçiren kişinin muhtemel rekabet ve çekişmeleri önlemek için kendi kardeşlerini ortadan kaldırılmasını meşrulaştırmıştır. Öte yandan başındanberi hükümdarın amca, amca çocukları, yiğenler ve torunlar gibi yakın akrabalarına ve kendi çocuklarına “sancak beyliğinden” öteye yetki ve iktidar verilmemesi de bir töreydi. Bunların dallanıp budaklanarak büyük varlıklar edinip güçlenmelerine de fırsat verilmezdi. Varlıklarını hükümdarın ihsanına borçlu olurlar ve o dilediği zaman da her şey ellerinden alırdı.

Bunların çocuklarından hiç birisinin Enderun’a girerek yüksek devlet hizmetlerine aday olmalarına da izin verilmezdi. Siyasî ve askerî dirayet ve kabiliyetleri ile seçkinlik sağlamış yöneticilerden bir çoğuna hükümdarların takındığı tutum da bu açıdan incelenip değerlendirilmeğe layıktır. Osmanlı tarihinde bir çok ünlü vezirler ve sadrazamlar hükümdarın öfkesini ayaklandırmak gibi sudan bir nedenle ya başlarını ya da en ehveni sadaret mührünü ve varlıklarını kaybetmişlerdir. Çandarlı Halil, Kanuni’nin sadrazamı İbrahim Paşa’nın, Merzifonlu Mustafa Paşa’nın, yakın tarihimizde Mitat Paşa’nın ve daha bir çok benzerlerinin uğradığı acıklı sonuç amansız bir gaddarlığın belirtisi sayılmamalıdır. Bu olaylar bir yandan Osmanlıların siyasî rekabeti önleyebilmek için yararlı saydıkları her tedbiri almaktan kaçınmadıklarını gösterir; bir yandan da kulluk düzenini ne kadar etkili biçimde kullandıklarının işaretidir. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi iktidarın doruğundayken bile hayatı güvenlik altında sayılmayan bu kişiler arasından hükümdara hiyanet eden veya ona karşı gelen pek az insan çıkmıştır. Bu da Enderun eğitiminin temessül açısından ne kadar etkili ve yeterli bir sistem olduğunu gösterir.


III. KİM KURDU?

Enderun’un saray içoğlanlarını devletin sivil ve askerî hizmetleri için yetiştiren bir okul, akademi ya da seminer olarak ne zaman ve kimin hükümdarlığı sırasında kurulduğu konusunda yerli ve yabancı Tarihçiler arasında fikir birliği yoktur. Bazıları bunun, devşirmenin ilk kez yasalaştırıldığı 1. Murat “1360-1389” dönemine kadar götürmektedir.

Yıldırım Bayazit’i kurucu olarak ileri sürenlere de rastlanmaktadır. Okul olarak ilk kurucunun II. Murat olduğunu ileri süren tarihçiler de çoktur.

Yerli ve yabancı kaynaklardan bu konunun siyasî tarih ve eğitim açısından en kapsamlı ve dikkatli bir incelemesini yapmış olan B. Miller ise II. Murat’a kurucu olarak yer vermekle beraber örgüt ve program açısından okula esas niteliğini kazandıranın II. Mehmet olduğunda israr etmektedir. (18)

Öte yandan tarihçilerimizden bazıları ise kurucu olarak II. Bayazit’e değinmektedirler. Halbuki onun hükümdarlığı sırasında Enderun’a Fatih’in kazandırdığı önemli ve ileri niteliklerden bir kısmının ortadan kaldırıldığını gösteren deliller bulunmaktadır. Babası için “Peygamberin sözlerine bile inanmaz ve aldırmazlardı” dediği rivayet edilen sofu Bayazit’in dönemi çeşitli açılardan Osmanlı imparatorluğunun Batı’ya açık olan pencerelerinden büyük bir kısmının taassup perdeleri ile örtüldüğü bir dönem olarak nitelendirilebilir.

Başlangıç konusundaki bu değişik görüşleri etkilemesi ihtimali olduğu düşünülebilecek bazı nedenlere işaret edilebilir:

Bunlardan ihtimal en başta geleni bu konuyu aydınlatabilecek orjinal, tarihi belgelerden bir çoğunun çeşitli tarihlerde Topkapı Sarayı’nda baş gösteren yangınlarda yok oluşudur. Ayrıca bu tarihî belgelerden önemli bir kısmınınsa imparatorluğun çöküşü ve Cumhuriyetin kuruluşu sırasında, devlet merkezlerinin çeşitli değişmeleri sırasında yok olabileceği de unutulmamalıdır.

Bu genel etmenin yanı başında Enderun ile ilgili iki önemli hususun da bu konuyla olan ilişkilerinin yanlış yoruma yol açışı söylenebilir. Bunlardan birincisi içoğlan teşkilât ve hizmetleridir. Önce de değinildiği gibi, kendilerinden önce gelip geçen çeşitli Türk ve Moğol uygarlıklarının da kullandığı bu sistemi Osmanlıların da daha kuruluş devrelerinde benimsemesidir. Bu gerçeğin en sağlam dayanağı 1. Murad’ın yasalaştırdığı ve devlete yeni katılan Balkan ülkelerinde uygulanmağa başlayan devşirme sistemidir. Bu kaynaktan hem devletin yeni askeri gücünü geliştirmek hem de saray içoğlanlarını seçmek için yararlanıldığı muhakkaktır.

Yalnız bu devrede devşirmelerden seçilen saray içoğlanlarının sistemli bir eğitime konu olduklarını gösteren belirtiler yoktur. Bunlar hem yeniçeri ocağında hem de sarayda “kılıç kullanma, binicilik” ve benzeri askerlik becerilerini geliştirmek için eğitim görürlerdi. Esas görevleri ise bir yandan saray iç hizmetlerinde yetişip onları yerine getirmek bir yandan da sultanın muhafız alayı olarak görev yapmaktı.

Bu yüzden devşirme düzeninin kuruluşunu Enderun Okulunun başlangıcı olarak düşünmek doğru olmaz.

Enderun’un başlangıcı ile karıştırılan ikinci husus saraydaki şehzade okuludur. Belki I. Murat, belki de güçlü bir ihtimalle 1. Bayazit zamanında şehzadelerin, günün seçkin ulemasınca eğitilmesi için bir okul kurulduğu muhakkaktır. Kısa bir süre sonra saray içoğlanlarından çok yetenekli bazılarının da bu okuldan yararlanılması yoluna gidilmiştir. II. Murat devrinde şehzade Mehmet ile birlikte Arnavutluğun Osmanlı hegemonyasından kurtulması için ilk baş kaldıran İskender Bey’in aynı okulda aynı zamanda eğitildiklerine değinilmektedir. (19) Hatta İskender Bey’in bu direnip ayaklanmalarını kolayca bastırıp onu yok edecek asker gücü bulunduğu halde davranışını hoşgörü ile karşılayan Fatih’in bu tutumunu okul arkadaşlığının etkilerine verenler de bulunmaktadır.

Kısacası sarayın şehzade okulunun kuruluşu da Enderun’un gerçek başlangıcı 1. Murat’a ve Bursa’nın başkentliği dönemine kadar gitmektedir.

İçoğlanların Şehzade Okulunda eğitimlerine geniş ölçüde geçildiği devreninse II. Murat zamanında Edirne Sarayı olması ihtimali daha güçlü görünüyor.

J. H. Kram Morthman (20) İslam Ansiklopedisi’nde belirttiği gibi II. Murat dönemi Osmanlı İmparatorluğunun kültürel, siyasî ve askeri gelişiminin yönlerini belirleyen önemli bir dönem olmuştur. Ortadoğu islam ülkelerinden göçüp gelen bir çok şair, yazar, düşünür ve islam bilginleri ile onun sarayı, devrinin en parlak ve uyanık bilim merkezlerinden birisi durumuna girmiştir.

Bunların yanı başında batı dünyasının seçkin sanatkârları ve gözlemcileri için de Murat’ın Sarayı ilgi ve tecessüs merkezlerinden birisi haline gelmiştir. Miller de içoğlanların Şehzade Okulunun eğitiminden geniş ölçüde yararlandırılmaya başlandığı devrenin II. Murat dönemi olduğunu ileri sürmektedir.

I. Murat’dan önce içoğlanlarının sarayda düzenli bir eğitim görmediğinin bir dayanağı Johan Sghildberger’in anılarıdır. Yıldırım Bayazit devrindeki “1384 - 1402” Varna Savaşı sırasında esir düşen ve Pençik Yasası gereğince hükümdar hissesi olan savaş esirlerinin beşte biri arasında bulunan ve saraya alınıp altı yıl kadar burada hizmet gören Schildberger anılarında şunları söylemektedir:

“Saraydaki belli başlı görev ve eğitimimiz, Türk adetleri gereğince hükümdar ne zaman bir yere gitmek için ortaya çıkarsa ötekilerle birlikte önden koşarak ona yol açmaktır.”

Miller’in (22) belirttiğine göre II. Murat zamanında Edirne Sarayındaki Şehzade Okulunda, başta saltanatın varisi genç Mehmet olduğu halde öteki şehzadelerle birlikte saraya içoğlan olarak alınan Bizans prensleri ve öteki içoğlanları seçkin öğretmenlerden düzenli bir eğitim görmüştür. Bu hocalar arasında Molla Giranî, Molla Sirek, Hocazade, Kâtibzade, Matematikçi Mirem Çelebi, şair Ahmet Paşa’nın Ahmediye yazarı isimlerine değinmektedir .

II. Mehmet tahta geçtikten sonra sadrazamlığa atadığı Hırvat Mahmut Paşa da onunla birlikte Edirne Sarayı Şehzade Okulunda yetişenler arasındadır.

Bu belirtilere bakılarak Edirne Şehzade Okulunun, Fatih zamanında Topkapı’da örgütlenen Enderun Okulunun öncüsü olduğunu kabul edebiliriz.

Pelletier (23) gene II. Murat zamanında şehzade okulunda Epir Prensi İskender Bey’in nasıl bir eğitim gördüğünü şöyle açıklamaktadır:

“Henüz sekiz yaşında bir çocuk olan İskender Bey huzuruna getirildiğinde II. Murat gerçekten duygulanmıştı. Çünkü çocuk hem yakışıklıydı hem de hal ve tavırlarında soyluluk vardı. Sultan Murat, bu çocuk uzun yaşadığı takdirde değerli bir kişi olacaktır, diye düşündü. Bu yüzden de onu kendi ülkesine iade etmek yerine sarayında tutarak yetişkin bir kişi olunca kendine hizmet etmesini istedi. Bu amaçla ona seçkin hocalar atadı ve bunların onu tek evladı imişcesine bütün bilim ve marifetlerle edeb ve erkânda eğitmelerini istedi. İskender Bey biraz büyüyüp ortaya çıktıktan sonra arkadaşları ile birlikte binicilik, mızrak ve kılıç kullanma yarışmalarında seçkinlik gösterdikçe de çok mutlu olurdu.”

İskender Bey’in ondokuz yaşında sancak beyliğine atandığı ve beş bin kişilik bir süvari kuvvetinin başına getirildiğini hatırlamak da yararlı olur. Saray çevresinde yetişip sultana ihanet eden sayısı çok az kişilerden birisidir. Osmanlılara isyan ederek Arnavutluğun bağımsızlığı için yirmi yıl boyunca aralıklı ayaklanmalara önderlik etmiştir. Daha önce de kısaca değinildiği gibi, Fatih’in askeri gücünün onu kısa sürede yok etmeğe yeterli oluşuna rağmen her ayaklanmasının sonunda tutumunun nisbeten hoşgörü ile karşılanmasını, tarihçiler, Fatih ile olan okul arkadaşlığının etkisine yormaktadır.

Miller (24) saray okulu hakkındaki en eski kaynaklardan birisinin “Historia Turchesca” (25) olduğunu ileri sürmektedir. Eserin yazarı Giovanni Mana Angiolello 1470 deki savaşlar sırasında Türklere esir düşen Viccenza’lı soylu bir ailenin büyük oğluydu. O da sultan hissesi olan savaş esirleri arasından seçilerek Topkapı’ya içoğlanı olarak girmiş ve uzun yıllar saray hizmetinde çalışmıştır. Görüşleri o yaştaki esir bir köle için son derece ihtiyatlı ve tarafsızdı. Ona göre Fatih “... Çok parlak zekâlı ve bir çok yetenekleri ve meziyetleri bulunan bir hükümdardı. Bu doğal yeteneklerle güçlü ve çok yönlü bir öğrenme merakı babasının sağladığı son derecede anlayışlı ve yeterli eğitim olanakları ile olgunlaşıp gelişme imkânı bulmuştu. Mehmed’in ilim ve irfanı, onun zamanına kadar gelip geçen bütün Osmanlı hükümdarlarının oldukça üstündeydi. Yunanca, Farsça bilir ve İtalyanca’yı da aksak da olsa konuşurdu. Tarih ve özellikle en çok hoşlandığı İskender ve Sezar’ın hayatlarına ait olan kitapları okumasını çok severdi. Bunları ana diline de çevrilmesini emretmişti.”

1967 de yazar Barthelemeo Derbello (26) da aynı konuda şunları eklemektedir:

“Fatih, Yunan ve Roma tarihlerini de çok iyi bilirdi. O zamandan bize intikal eden bazı tarihî eserlerin Türkçe çevirileri onun adına ithaf edilmiştir.”

Fatih saltanat tahtına oturduktan sonra tarihçilerin (27) belirttiklerine göre üç yönde önemli gelişmeler oldu. Bunları şöylece sıralayabilmek mümkündür:

1. Karamanoğulları, Uzun Hasan, Pontos Krallığı ve İstanbul ile Sırbistan’a açılan savaşlar sonunda ülke hızla genişleyip bir imparatorluğa dönüşmeye başladı. Bunun sonucu olarak da hem sivil hem de askerlik alanında yeterli devlet hizmetlilerine olan ihtiyaç hızla artmaya başladı. Ayrıca bu tür personeli, düzenli bir eğitim olmadan çıraklık yoluyla yetiştirmenin yetersizliği Fatih gibi bilime ve öğrenmeğe meraklı ve bunların önemini kavramış bir hükümdar için yetersiz gözükmüştür.

2. Sadrazam Hırvat Mahmut Paşa’nın da yardımı ile Fatih Kanunnamesi hazırlanmış ve böylece sarayın, devletin yeniden örgütlenmesi, görevlerin belirlenmesi ve hükümdardan aşağı rütbe yetki derecelerinin saptanması sağlanmıştır.

3. II. Murat devrinin sonuna kadar öncelikle şehzade okulu niteliğini taşıyan saray okulu, özellikle İstanbul’un fethinden sonra ordu ve sivil örgütün önder ve yöneticilerini yetiştirecek biçimde ve yeterlikte bir okul olarak örgütlenmiştir. Buna göre öncelikle devlet görevlisi yetiştirmek üzere Enderun’un kuruluşunu Fatih Sultan Mehmed’e bağlamak doğru olabilir.

Enderun okulu Fatih’in saltanatı sırasında üç kez genişletilip yeniden örgütlenmiştir. İmparatorluk için olan büyük önemi yüzünden onun halefleri de okula ve öğrencilerine karşı yakın kişisel ilgi göstermişler ve zaman zaman buraya yeni odalar ve yapılar eklenerek genişletilmiş ve öğrenci sayısı çeşitli zamanlarda artıp eksilmiştir.

19. yüzyıl sonlarına kadar sürüp gelen okul son zamanlarında esas amacından saparak sadece sarayın iç hizmetleri için adam yetiştiren bir kuruluş durumuna girmiştir.

Askeri ve sivil devlet hizmetlerine önder yetiştiren bir eğitim kurumu olarak beliren Enderun’unun kurucusu Fatih, saray kadınlarının da eğitimine ilgi gösterip önem vermiştir. Saraydaki kadınlar ve cariyeler için etraflı ve yeterli bir eğitim programı hazırlanıp uygulanmıştır. Bunlara “Türkçe okuma yazma, edebiyat, dikiş, nakış, aletli ve sesli müzik, raks” gibi bilgi ve beceriler kazandırılırdı. Ayrıca islam töre ve gelenekleri ile saray muaşeret ve davranışı konularında da eğitim görürlerdi.
IV. ÖĞRENCİ KAYNAKLARI

Enderun’un kuruluş ve gelişimi ile öğrenci kaynaklarının belirlenişi geniş ölçüde “kulluk düzeninin” anlaşılmasına bağlıdır. Batı ülkelerinde soylu bir yönetici sınıf vardı. Bunlarda unvan, varlık ve belirli yetkiler babadan evlâda geçerdi. Hükümdar sorumlu devlet görevlerine getireceği kişileri ancak bu aileler arasından seçerdi. Bu sınıf din kurumlarının yanı başında hükümdar yetkilerini bir çeşit sınırlandıran ve denetim altında tutan bir kuvvetti. Hatta hükümdara karşı direnme ve yetkilerini sınırlama hareketleri çoğunlukla bu sınıftan gelişirdi.

Belki de islamî geleneklerin etkisi ile, böyle bir soylu sınıfın oluşabilmesine doğu uygarlıklarında elverişli koşullar yaratılmamıştır.

Kulluk düzeninin ilk belirtileri I. Murat dönemine kadar uzanır. Pençik Yasası adı verilen savaş tutsaklarının beşte birini hükümdar payı olarak ayırma onun zamanında yürürlüğe girmişti. Bu yoldan sağlanan tutsaklardan çeşitli biçimlerde yararlanılırdı. Öncelikle bunlar yeni kurulmaya başlayan düzenli ordunun kaynaklarından birisiydi. Ayrıca bir kısmı “kurtuluş akçası” karşılığı serbest bırakılırdı. Bir kısmını her zaman esir pazarlarında paraya çevirmek mümkündü. Bunların en gösterişlilerini hükümdar sarayının iç hizmetlerinde kullanmaya da gidilirdi.

Ayrıca yeni fethedilen Balkan ülkelerinin yönetici ailelerinin erkek evlatlarını da, direnme ve baş kaldırmalarını önlemek amacı ile saraya tutsak olarak almak adet olmuştu. Bunların şehzadelerle birlikte eğitim görerek devlete sadık kullar haline getirilmesine çalışılırdı.

II. Murat zamanında gene orduya sürekli bir kaynak sağlamak düşüncesi ile yürürlüğe konan Devşirme Yasası da daha sonraları Enderun’un öğrenci kaynaklarından birisi durumuna girmiştir. Buna göre Enderun’un hangi insan gücü kaynaklarından yararlanabileceği Fatih devrindeki kuruluşundan daha önce belirgin duruma gelmişti denebilir. Bunları dört başlık altında özetleyebiliriz:

A. Pençik yasası gereğince hükümdar hissesi diye ayrılan savaş tutsaklarının en elverişli olanları birinci ve en eski kaynaktır. Bunlar sadece belirli savaşlar sırasında elde edilen tutsaklar değildi. Gerek savaş ve gerekse barış sırasında serhat beylerinin düşman komşu ülkeler içine teptikleri akınlar sırasında ele geçirilen ya da toplanan çocuklar ve gençler de bu küme içine girerdi.

B. Osmanlı hükümdarlığı altına giren ülkelerin, emniyet ve güvenlik aracı olarak saraya gönderdikleri erkek evlâtları veya akraba çocukları da başka bir kaynaktı. Bunlar tutsak olarak korunmakla yetinilmez sarayda sultana muti kullar durumuna getirilecekleri bir eğitim de görürlerdi.

C. Gerek saray hizmetleri ye gerekse askeri güç için gerektiğinde esir pazarından da yararlanılırdı. Kökü çok eski uygarlıklara kadar giden esir ya da kölelik düzeni Osmanlı İmparatorluğu boyunca da sürmüştü, islâmiyet bu kurumu, daha eski dönemlerdeki haline göre, bir derece yumuşatıp insancıllaştırmıştır. Bu uygarlıklarda köleler öncelikle ev hizmetlerinde kullanılırdı. Azad edilip özgürlüklerine kavuşturulmaları da sevap sayılırdı.

İmparatorluğun en güçlü ve gelişkin dönemlerinde İstanbul esir pazarlarına yılda yirmi bin çevresinde satılık insan getirilirdiğini eski gümrük kayıtlarının gösterdiği söylenmektedir. (29) Devletin deniz, kara ve bindirilmiş kuvvetlerinin açığını, saray ve konak hizmetleri için gereken insan gücünün bu kaynaklardan satın alınanlarla kapatıldığı bilinmektedir. Zamanın ileri gelen kişilerinin saray ve konaklarında bu kaynaktan sağlanarak eğitilen kız veya erkek kölelerin en seçkinlerinin hükümdara hediye edilmesi adeti de vardı. Böylece canlı hediyenin sahibi hem hükümdarı memnun edebilme olanağını sağlar, hem velinimetini sarayda tutup destekleyebilecek bir temsilcisi olurdu.

Ç. Fakat, gerek Yeniçeri Ocağının, gerekse Enderun’un en verimli ve en uzun süreli insan kaynağı “Devşirme” düzeni olmuştur. Değinildiği gibi II. Murat tarafından başlatılan bu uygulamanın ne zaman kaldırıldığının kesin olarak bilinmediğini ileri sürenler var. Bazı tarihçilerde Yeniçeri Ocağının ortadan kaldırıldığı, II. Mahmut dönemine kadar, yaşadığına değinmektedirler. Süresi ne olursa olsun Osmanlı egemenliği sırasında gelişip uygulanan kulluk düzeninin en zengin ve sağlam kaynağı Devşirme çocukları olmuştur.

Devşirme düzen ve yönetimin en önemli ve belirgin özelliklerini şöylece özetlemek mümkündür:

1. Devşirme işi Yeniçeri ve Acemioğlan Ocağı ağalarının güdüm ve yönetimi altında yapılırdı. Ağa, Ocak ağalarından, bu tür işlerde tecrübeli olan “bir Devşirme ağası” ile bir kâtip atardı. Bunların eline, uygulamanın ne biçimde ve hangi yollardan yapılacağını gösteren yönetmelik niteliğinde bir ağa buyruğu ile devşirmenin yerini ve zamanını belirten bir de sultan fermanı verilirdi. Ayrıca bunların yeterince yardımcısıda olurdu. Devşirmenin yapılacağı bölgelerin “beylerbeyi, sancak beyi, kadı ve sipahilerinin” de Devşirme ağasına destek olması ve devşirmenin kurallara uygun olarak yapılmasına nezaret etmeleri gerekirdi.


Yüklə 2,52 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin