Yakin doğU ÜNİversitesi


Gizli Yüz Filminin Çözümlemesi



Yüklə 1,02 Mb.
səhifə19/25
tarix29.10.2017
ölçüsü1,02 Mb.
#19571
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   25

3.10. Gizli Yüz Filminin Çözümlemesi


Filmin Künyesi

Yapım : Alfa Film

Yönetmen : Ömer Kavur

Senaryo : Orhan Pamuk

Öykü : Orhan Pamuk’un ‘Kara Kitap’ adlı eserinde yer alan ‘Karlı Gecenin Aşk Hikâyeleri’ adlı öyküsünden uyarlanmıştır.

Görüntü Yönetmeni: Erdal Kahraman

Müzik : Cahit Berkay

Yapım Tarihi : 1990

Vizyon Tarihi : 01 Ocak 1991

Süre : 115ʹ

Oyuncular : Fikret Kuşkan (fotoğrafçı), Zuhal Olcay (kadın), Rutkay Aziz (saatçi), Sevda Ferdağ (fotoğrafçının annesi), Aslan Kaçar (ağabey), Savaş Yurttaş (kasaba saatçisi), Ayton Sert, Ali Uzun, İskender Sönmez, Celal Dayan, Ahmet Açan Tuncay Akça, Süer İzat, Salih Kalyon, Şerife Yaman, Nurettin Şen, Zahide Şeker, Kemal İnci, Yaşar Kutbay.

Tema : Arayış, zaman, iletişimsizlik ve yabancılaşmadır.



Filmin Kısa Öyküsü

Film, pavyon fotoğrafçısının hikâyesini anlatarak başlar. Genç adam İstanbul’a, ‘şehirler şehri’ ne okumak için gelir. Fakat aklı okumaktan ziyade İstanbul dadır. İstanbul’un büyüsüne kapılıp okulu bırakınca babasıyla ters düşer ve babasının harçlığını kesmesi sonucunda geçinebilmek için pavyon fotoğrafçılığına başlar.

Genç adam, pavyon fotoğrafçılığı yaparken gizemli bir kadından teklif alır. Kadının istediği, her gece pavyonda çektiği fotoğrafları sabahları kendisine getirmesidir. Gizemli kadın, insan yüzlerinde saklı bir sırrın arayışı içindedir. Genç adam iki sene boyunca her gün çektiği fotoğrafları bu gizemli kadına götürür ve kadın bu fotoğrafları inceledikten sonra, sonunda aradığı yüzü bulur. Genç adamdan fotoğraftaki yüzün kime ait olduğunu öğrenmesini ve ona hayatta en çok ne istediğini sormasını ister. Fotoğrafçı adamı bulur ve kadını saatçilik yapan bu adama götürür. Kadının yıllardır aradığı yüz, bu saatçinin yüzüdür.

Aradığı yüzü bulan kadın, hiçbir iz bırakmadan evinden ayrılarak ortadan kaybolur. Kadına karşı gizli bir aşk bezleyen genç adam kadını bulmak için saatçinin dükkânına gider. Fakat saatçi de gizemli kadın gibi ortadan yok olmuştur.

Genç adam, babasının ölüm haberini alır ve ailesinin yaşadığı kasabaya, ‘ölüler şehri’ ne gelir. Artık İstanbul’a dönmeyecektir. Babasının defin işlemleri sonrasında annesi akrabalarına ait bir arsayı satın almak için ondan ellerindeki altınları akrabalarına götürmesini ister. Yolculuk esnasında mola yerinde televizyon ekranında saatçiyi görür. Ekran başında kederli insanlar bu videokasetini izlemektedirler. Genç adam kadına duyduğu umutsuz aşkla kadını bulmak için tekrar yola koyulur.

Genç adam, ‘garipler şehri’ ne gelir videokasetinin sahibi olan kasabanın saatçisini bulur ve kadını sorar. Kasaba saatçisi kadının kendisine tamir için bir saat bıraktığını ve almaya geleceğini, videokasetini de ‘seyret, rüyalarını hatırlayacaksın’ diyerek emanet olarak bıraktığını söyler. Genç adam kasaba saatçisini videokasetini kendisine para karşılığında satması konusunda ikna eder. Ailesine ait altınlardan bir kısmını vererek kaseti alır ve kadını beklemeye başlar.

Beklemeye başlamasının üzerinden dört ay on dört gün geçer, ailesine ait altınların sonuncusunu da bozdurur. Gizemli kadın saati almaya kasabanın saatçisine gelir. Genç adam kadını gördüğünde otel odasının camına büyülenmişçesine dayanır. Kadın izlendiğini hissederek otel odasının camına bakar. Fakat kendisini izleyenin genç adam olduğunu anladığında hızla arabasına binerek oradan uzaklaşır. Genç adam ardından yetişemez fakat arabadan atılan bir şeker kâğıdının üzerinde yazanlar sayesinde kadının nereye gittiğini anlar ve tekrar kadının peşine düşer.

Bu sefer ‘kalpler şehri’n dedir. Saat kulesinin görünüşünü takip ederek kadını aramaya koyulur. Yolda tesadüfen kadını görür fakat onu takip ederken yine kaybeder. Ertesi sabah kahvehanede karşılaştığı bir adamın kendisini kadına götüreceğini fark ederek adamı takibe başlar. Bu sefer kadının yaşadığı eve ulaşmayı başarır ve içeri girer. Evin içerisinde kalbini açmaya gelmiş kederli insanlar vardır. Fotoğrafçıda kalbini açmaya gelen diğer mutsuz kişilerin yaptığı gibi babasından yadigâr kalan köstekli saati eline alarak kendi hikâyesini, kadına olan tutkulu aşkını anlatmaya başlar. Gizemli kadın görünmeden fotoğrafçının söylediklerini dinlemektedir. Fotoğrafçı bir içgüdüyle başını karanlığa çevirdiğinde kadının kendisini dinlediğini görür. Fakat kadın kendini geri çeker. Genç adam yerinden kalkarak kadını gördüğü tarafa yönelir ve kapıyı açar. Karşısında kadın durmaktadır. Çok yakınında olmasına rağmen bir ulaşılmazlık vardır. Kadın, ondan orayı terk etmesini ister ve genç adam koruma eşliğinde evden çıkarılır.

Evden çıkan genç adam, kasabanın saat kulesine gider. Geceyi burada geçirmek ister. Fakat saatin sesinden uyuyamaz. Saatin sarkacını devreden çıkararak saatin sesini keser. Saat durmuştur. Genç adam uykuya dalar. Fakat gün ışırken saatin çalmasıyla uyanır. Kadın, saati kurmaktadır. Genç adama, saati neden durdurduğunu sorduğunda genç adam, ‘unutmak istiyordum’ yanıtını verir. Kadın, genç adama tren bileti verir ve aslında onun da genç adama karşı duyguları olduğundan bahseder. Fakat kadın, genç adama ‘Ben bütün ömrümü saatlerde, yüzlerde geçireceğim… Birbirimizi hiç görmeyeceğiz… İnan bana aradığın o hayal ben değilim, hiç değilim’ der ve saat kulesinden çıkarak arabasına yürür. Genç adam da saat kulesinden çıkarak arabanın yanına gelir. Kadın, genç adamın evinde unuttuğu babasına ait cep saatini vererek uzaklaşır. Genç adam yalnız ve hüzünlüdür.

Gizli Yüz Filminin Yapısal Şeması ve Değerlendirilmesi

Mekân

Filmde dört ayrı mekân kullanılmıştır. İlk mekân ‘şehirler şehri’ İstanbul’dur. İkinci mekân fotoğrafçının ailesinin yaşadığı ve babasının ölümü üzerine gittiği ‘ölüler şehri’dir. Üçüncü mekân ‘garipler şehri’dir. Dördüncü mekân ise kadını bulduğu ve kederli kişilerin kalplerini açtıkları ‘kalpler şehri’dir. Bu mekânlar arasında ‘şehirler şehri’ İstanbul dışında diğer mekânların neresi olduğunu bilmeyiz. Diğer şehirlerin isimlerini bilmememiz aslında döngüsel olarak mekânların birbirinin aynı olmasındandır.



İç Mekânlar

Kadının evi, meyhane, kadının arabasının içi, fotoğrafçının ailesinin evi, saatçinin dükkânı, mola yeri, fotoğrafçının ailesinin evi, mandıra, otel odası, otel lobisi, kasaba saatçisinin dükkânı, otobüsün içi, kalpler şehrinde kadının evi, kalpler şehrindeki kahvehane, saat kulesi.



Dış Mekânlar

Şehirler şehri İstanbul’un arka sokakları, saatçinin sokağı, ölüler şehri sokakları, mezarlık, okulun önü, okulun bahçesi, saat kulesinin önü, garipler şehri sokakları, kalpler şehrinde kadının evinin sokağı.



Zaman

Gizli Yüz’de döngüsel zaman anlayışı vardır. Filmde birçok yer değiştirilmesine, aylar geçmesine rağmen aynı durumlar, geçmişte yaşananlar tekrar tekrar yaşanmaktadır. Zamanda ve mekânda ki bu tekrar, zamanda döngüyü film dili olarak ortaya koymaktadır.

Karakterler

Fotoğrafçı, kadın, saatçi, tansiyoncu cüce, aşçı, kapıcı, telgrafçı, fotoğrafçının annesi, ağabey, ağabeyin eşi, baba, öğretmen, imam, şoför, kasaba saatçisi, kasap, su memuru, can yoldaşı, otelci, otel temizlik görevlisi, eskici, yorgancı, çıkrıkçı, koruma, ev kadını, yaşlı adam, lacivertli adam, eskicinin kızı.



Tema ve filmin değerlendirilmesi

Gizli Yüz, senaryosu Orhan Pamuk’un ‘Kara Kitap’ romanının içerisinde yer alan ‘Karlı Gecenin Aşk Hikâyeleri’ adlı hikâyeden yola çıkılarak yine Orhan Pamuk tarafından senaryolaştırılmış bir Ömer Kavur filmidir. Film zamanı, zamanın götürdüklerini, ardında bıraktıklarını, kaybolan kültürleri, kendine yabancılaşan, kim olduğunu, ne aradığını bile unutan insanların dramlarını ele alırken aramanın bulmaktan çok daha önemli olduğunu vurgulamaktadır. Açar (1992,54), Gizli yüz’ün temel malzemesinin metafizik bir arayış olduğunu söylemektedir. Ona göre film, metafizik ve esrarlı bir gücün varlığını aşkınlık düzleminde kanıtlamaya çalışmaz ama bu soruya yanıt bulmaya çalışan Tasavvufa, sayısız göndermeler yapmaktadır.

Film, insanların karakterlerinin yüze yansıdığına inanan bir kadının, genç bir fotoğrafçı aracılığıyla eksik olan diğer yarısını aramasını konu almakta ve rüya, zaman, kendi hikâyesini anlatabilmek ve bir şeylerin arayışında olmanın üzerinde durmaktadır. Yönetmen Kavur da insan yüzlerine dikkatlice bakıldığında bir anlam bulunacağına inanmaktadır (Sonok,1991,54).

Fotoğrafçı genç, babasının karşı çıkmasına rağmen Anadolu’dan İstanbul’a Hukuk okumaya gelmiş yirmili yaşlarda bir üniversite öğrencisidir. Fakat amacı okumaktan önce, İstanbul’a gelmektir. Çünkü kendini doğduğu, büyüdüğü kasabaya ait hissetmemekte bu nedenle yaşadığı kasabanın sıkıştırılmışlığından uzaklaşmak, farklı dünyalar tanımak istemektedir. Ailesi ile ilişkisi mesafelidir. Hayattaki amacını aramaya, arayışa meyilli bir yapıya sahiptir. Okulu bıraktığında babası tarafından cezalandırılarak harçlığı kesilir ve geçimini sağlayabilmek için pavyonda fotoğrafçılık yapmaya başlar. Bu iş aracılığı ile kendisini arayışa sürükleyecek kadınla tanışır ve hayatı değişir.

Kadının da kendine ait bir hikâyesi vardır. Çok küçük yaşta annesini kaybetmiş, babasıyla çocukluğunu geçirmiştir. Bir kız çocuğu olarak babasına hayrandır ve en büyük korkusu, babasının kendisini terk etmesidir. Korktuğu başına gelir: Babası vefat eder ve onu yalnız bırakır. Çocukken babası ona insan yüzlerinin hep bir hikâye anlattığından bahsetmiştir. Bu nedenle kadın, sanki bir vasiyeti yerine getirmek ister gibi babasının bahsettiği hikâye anlatan yüzü aramaya başlar. İnsanın karakterinin, yüzüne yansıdığına ve her yüzün bir hikâye anlattığına inanmaktadır. Aradığı yüzün anlatmasını istediği hikâye aslında babasıdır. Bu nedenle sürekli geçmişi, babasıyla paylaştığı anıları hatırlar ve anlatır. Çünkü anılarını, geçmişini unutmak istememektedir. Anlatarak onları canlı ve anlamlı kılmaya çalışmaktadır. Geçmişi anlamsızlaşırsa, hatırlayamayacak bu da umutlarını kaybetmesine yol açacaktır. Yıllardır aradığı yüzü bulduğunda onunla birlikte diğer mutsuz insanların umutlarını geri kazanmalarına yardımcı olmak için bir yolculuğa çıkar.

Filmin karakterlerinden saatçi ise kırklı yaşlarda, yaptığı işe tutkuyla bağlı bir zanaatkâr, saat tamircisidir. Saat tamirciliği, değişen zamanla birlikte mekanik saatlerin yerini alan elektronik saatlerin çoğalması nedeniyle artık ortadan kalkmaktadır. Bu da doğu-batı ikileminin getirdiği çıkmazlardan biridir. Saat tamirhanesi, zamanla yitirilenlerin geri kazanılmaya çalışıldığı, duyguları tedavi etmeye çalışan bir şifâhane gibidir. Saatçi de filmin diğer karakterleri gibi bir arayış içerisindedir. İnsanların gerçek dünyayı görmelerini sağlamanın yollarını aramaktadır. Fotoğrafçının ‘hayatta en çok ne yapmak istersin’ sorusuna ‘İnsanlara saatleri anlatmak isterdim. Mekanizmaların inceliğini, yayların korkunçluğunu, çarkların karanlığını… O zaman uykudan uyanır gibi dünyaya gözlerini dünyaya açarlardı. Kederlerinden kurtulur, belki hikâyelerini anlatabilirlerdi’ der. Çünkü insanların yüzlerinde kaybettikleri anlamı ancak geçmişteki kayıp güzel anıları, gelenekleri ve acıları, yaşanmışlıkları, değerleri hatırlayarak, anlatarak bulabileceklerine inanmaktadır. Kadınla tanıştıklarında insanlara, saatleri anlatmak için yolculuğa katılır.

Filmin önemli temalarından biri arayıştır. Filmin kahramanları fotoğrafçı, kadın, saatçi hepsi bir arayış içerisindedir. Genç fotoğrafçının iş nedeniyle tanıştığı gizemli kadına duyduğu aşk, onun arayış ve yolculuk sürecinin başlamasına neden olur. Genç fotoğrafçı, kadının İstanbul’dan ayrılması sonrasında babasının ölümü üzerine kasabaya gittiğinde ailesi kasabada kalmasını ister. Fakat ailesinin evi artık onun evi değildir. Âşık olduğu kadın İstanbul’dan ayrıldığı için İstanbul’a da dönmek istemez. Fotoğrafçının evsizliğini keşfetmesi tüm bağlarından koparak kendini arayışa terk etmesine neden olur. Mola yerinde kadının konuşmasının yer aldığı videokasetiyle karşılaştığında onu mutlu edebilecek tek şeyin sevdiği kadını aramak olduğunu bir kez daha anlayarak, kadını aramaya çıkar. Kadına karşı duyduğu aşk arayışla, beklemeyle birlikte büyür. Fakat bu arayış esnasında kendi dünyasının ve düşüncelerinin değiştiğini fark eder. Kadınla son karşılaşmalarında birlikte olamayacaklarını kabullenir ve kendi amacını aramak için tekrar yola koyulur. Yaşam felsefesi değişmiş, sürekli arayış içinde olmanın, yani aramanın kendisinin önemli olduğunu kavramıştır (Sonok,1991,55).

Filmin, ana temalarından biri zamandır. Saatçi, saatler ve saat kulesi zamanın değişimini, modern yaşam ve geleneksel yaşam arasındaki geleneksel değerlerin çatışmasını ve dolayısıyla Türkiye’de Doğu-Batı çakışmasını ifade etmektedir. Modernleşmeyle zaman anlayışında da gerçek bir değişim yaşanmış, modern zamanın düzenlenmesiyle bireyin karşısına geçmiş, şimdi ve gelecekten oluşan doğrusal bir zaman çizelgesi çıkmıştır. Böylece birey, ölçülmüş zamansal değerlere göre kendi yaşamını düzenlemeye başlamıştır. Modernlik, bireyin karşısına her şeyi nesne olarak koymaktadır. Modernleşmeyle birlikte zaman anlayışı, felsefi anlamından koparılarak fiziksel bir olguya dönüştürülmüştür. Doğanın ritmine göre belirlenen döngüsel zaman, çizgisel zamanın tersine geriye döndürülebilir ve tekrarlanabilir bir yapı içindedir. Geçmişin veya geleceğin bir önemi yoktur. An, önemlidir. Doğu ve batı toplumlarında yaşanan bu farklı zaman algılanışının nedeni; toplumsal ve kültürel düşünce yapısında değişime neden olan modernleşme deneyimidir (Eşli,2011,16–51).

Filmde saat mekanizması metaforik olarak kullanılmakta, insan yaşamını temsil etmektedir. Modernleşmeyle birlikte insanoğlu geleneksel yapısından ve değerlerinden uzaklaşmış, fakat modernleşmede aradığını bulamadığı için yaşamı alt üst olmuştur. Bu nedenle filmde modern zamanın simgesi olan saatler bozulmaktadır. Saatin mekanizması da insan yaşamı gibi öyle bir ustalıkla oluşturulmuştur ki bu sistemin içerisinde yer alan bir parçanın bozulması, yerinden çıkması veya sisteme ait olmayan bir parçanın kullanılması bütün sistemin işleyişini bozmaktadır. Böylece sistem ya çalışmamakta ya da aksayarak çalışmaktadır. Film bu yönüyle Türkiye’de modernleşme biçimine eleştiri getirmektedir. Geleneklerin, kültürlerin ve değerlerin erozyona uğraması ve yerlerine konan yapay değerler nedeniyle bireyler mutsuzluğa sürüklenmektedir. Bunun farkına varabilen bireyler bir arayışa yönelmekte, bu farkındalık çevrelerine ve kendilerine yabancılaşmalarına, akabinde de iletişimsizliğe neden olmaktadır. Çünkü çevrelerindeki kişiler bu arayışlarına yükledikleri anlamı kavrayamazlar. Bu nedenle saatçi de, kadın da, fotoğrafçı da yalnızdır.

Filmin diğer önemli temaları yabancılaşma ve iletişimsizliktir. Geleneksel toplum yapısından çağdaş toplum yapısına geçiş sürecini yaşayan ülkelerin bireyleri, uyum sorunları yaşamaktadırlar. Türkiye’de de sanayileşmenin etkisiyle ortaya çıkan hızlı kentleşme, bireylerin kimlik sorunu ve bunun sonucunda iletişimsizlik ve yabancılaşma ile karşı karşıya kalmalarına neden olmuştur. Batılı anlamda bir çağdaşlaşmanın alt yapısı hazırlanamadığı için eski değer yargılarının üstüne gelen yeni değer yargıları, kendilerine yer edinmeye çalışırken büyük bir kaos yaşanmış, yeniliklere ayak uyduramayan bireyler çevrelerine yabancılaşmışlardır. Bu yabancılaşma ise bireyin zamanla içine kapanmasına ve iletişimsizleşmesine neden olmuştur. Bir başka yabancılaşma ve iletişimsizleşme unsuru da insanların belli kalıpların içerisine hapsolmaya zorlanmalarıdır. Kendi dilini konuşmak isteyen fakat başkasının dilini konuşmaya zorlanan adam gibi. ‘…kendi dilimi unutamıyorum. Çünkü kendi dilimi unutursam sanki başkasının dilini hiç hatırlamıyorum… Çünkü kendi derdimi anlatamıyordum’ der. Ana diliyle konuşamadığından tam anlamıyla kendisini ifade edememekte dolayısıyla onun için her şey anlamsızlaşmaktadır. Kendi dilini konuşamaması anılarını, geçmişini unutması demektir. Böylece konuşması istenen dilde anlamını yitirmekte iletişimsizliğe yol açmaktadır. İletişim kuramadığı için de kendisine ve çevresine yabancılaşır.

Fotoğrafçı gencin arayış ve yolculuk esnasında yaşadıkları sonucunda, karakterinde meydana gelen değişim, zamanla yüzüne yansır ve arayışın yorgunluğunu yüzünde taşımaya başlar. Artık onun yüzü de kendi hikâyesini anlatmaktadır. Fotoğrafçının yolculuğu gerçek anlamdaki bir yolculuktan ziyade içsel bir yolculuktur. Âşık olduğu kadını bulmak üzere başladığı bu arayışta aslında gerçekte aradığının kadın olmadığını fark eder. Çünkü aradığı şeyden çok, arayışın kendisi önemlidir.

Fotoğrafçı gencin kâğıt oynamak için kasabanın saatçisi ile birlikte gittiği mekânda bir atın kesilmesinin orada bulunanlar tarafından kayıtsızca izlenmesi filmin en garip ve teferruatlı sahnesidir; kasabın perde arkasında görüntüsü, atın kanlarının etrafa sıçraması… Bu mekânda bulunan insanların özellikleri önemlidir. Devletin unuttuğu su memuru, kadının unuttuğu fotoğrafçı. Bu mekândaki kişilerde hâkim olan tek duygu anlamın artık kaybolması ve unutulmuşluğun hâkim olmasıdır. Fotoğrafçı dışında herkes olanlara kayıtsızdır çünkü diğerleri onun gibi bir arayış içerisinde değillerdir (Açar,1992,55). Yasal olmayan bu işlem sırasında duyarsızdırlar.

Kaybedilen zaman, her şeye rağmen umutsuzluğa kapılmadan yaşama sıfır noktasından başlamak için yılmadan arayış içerisinde olmayı gerektirmektedir. Lacivertli adam ‘Sen hüzünle savaşmazsan bütün hayatın boyunca yakanı hiç bırakmaz… Boynunu bükersen, hüzün adamı yer bitirir. Ben yıllarca uğraştım. Bugün ruhum kurtuluyor’ der. Mutsuz olan insan, hüzünlerine teslim olmamalıdır. Geçmişini hatırlayarak, araştırarak ve anlatarak kökleriyle bağlantı kurabilmenin yollarını aramalıdır.

Filmde iki baba figürü yer almaktadır: Kadının babası ve fotoğrafçı gencin babası. ‘Baba’ figürü filmde gelenekseli temsil eder. Kadının kişiliğinde, babasının zaman zaman onu bırakıp gitmesi, yaptığı her işi iyi yapması için ısrarcı olması çok etkili olmuştur. Babasının kendisini terk etmesi en büyük korkusudur ve korktuğu başına gelir. Nedeni ölüm bile olsa babası onu sürekli olarak terk ederek, yalnız bırakmıştır. Kadın bu nedenle uzun yıllar boyunca hikâye anlatan yüzlerde babasını, anılarını aramıştır. Filmin diğer baba figürü fotoğrafçının babasıdır ve modernin temsilcisi olan kasabanın kadın öğretmeniyle yasak bir ilişki yaşamıştır. Fotoğrafçının ağabeyi ‘Bir baba yalan söylemeye başladı mı, artık baba değildir’ der.

Filmde vurgulanmaya çalışılan diğer bir konu da, toplumsal zihniyete artık yerleşmiş olan köşe dönmece zihniyettir. Garipler şehrinin saatçisi, fotoğrafçının kadına zaafını fark ederek ona, kendisine hayatın anlamını çözmesi için emanet olarak bırakılan videokasetini ve videoyu, değerinin üzerinde bir fiyata fotoğrafçıya satar. Maddi değere manevi değerden çok daha fazla önem vermektedir. Kolay yoldan ve kısa zamanda hak etmediği bir zenginliğin hayalini kurmaktadır. Bunun için spor toto, kumar oynamaktadır. Kasabanın kasabı ise halkın sağlığını tehlikeye atarak ve inançlarını göz ardı ederek daha ucuza mal ettiği at etini kasabında satmaktadır. Devlet görevlisi olan su memuru, kasabın yasadışı kesimi için devletin binasını kullandırmakta ve bu kanunsuzluğa karşı duyarsız kalmaktadır. Su memuru da atıl olan bu yerde, herhangi bir emek sarf etmeden düzenli olarak maaşını almaktadır.

Filmde mekânlar arasındaki bağlantılarda etkileyicidir. Şehirler şehrinde saatçinin sokağı ile kalpler şehrinde ki saatçinin sokağı birbirinin benzeridir: Duvarda asılı afiş, sek-sek oynayan kız çocuğu, bakkalın önünde asılı duran top filesi, eskici. Mekânların birbirine benzemesi, değişen şehirlerin bir öneminin olmadığını göstermektedir. Seyircide ‘aynı rüyayı görme’ hissi uyandırır. Kadının, Şehirler şehrindeki evinden ayrıldığında eskicinin aldığı rüya nesneleri; ayna, lamba, ütü filmin son sahnesinde Kalpler şehrinde ki eskicinin çuvalında karşımıza çıkmaktadır. Mekânların değişmesine rağmen insanların yaşadıkları, hissettikleri aynıdır. Birbirine geçmiş zaman ve mekân seyirciyi anlam üzerine düşündürmek, hayaller kurdurmak için kullanılmıştır. Gerçeklik mi rüyadır yoksa rüya mı gerçektir? ‘Kadın, rüyalar tamamlanmaz ki hiç… Hikâyeler tamamlanır’ der. Çünkü! İnsanın hayalleri sınırsızdır. Gerçekleşmedikleri için de hayaldirler. Bir hayalin tam anlamıyla gerçekleşmesi imkânsızdır ki gerçekleştiğinde zaten hayal olmaktan çıkmaktadır.

Filmde hâkim duygu anlam kaybı ve unutulmuşluktur. Gelenekselden moderne geçişle geçmişin unutulması her şeyin anlamını yitirmesine neden olmuştur. Geçmişini unutanlar geleceklerini de kuramamaktadırlar. Eskicinin anlattığı hikâye de olduğu gibi rüyaları, geçmişleri çalınan kişiler umutlarını kuramazlar.



Yüklə 1,02 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin