GENÇLİK TESLİM ALINMADAN TOPLUM TESLİM ALINAMAZ
GENÇLİK TESLİM ALINMADAN TOPLUM TESLİM ALINAMAZ
"(Burjuva) ideolojisi eski düzenin karanlıkçılığını aydınlatırken toplumun üstüne, insanların bu aydınlığın karanlık kaynaklarını göremeyecekleri ölçüde körleştiren göz kamaştırıcı ışık tutar."
Terry Eagleton
Bir toplumsal kesim olarak gençlik bu körleştirici ışıktan en az etkilenen kesimdir. Gençliğin doğasında bulunan temel özellikler ve toplumsal çatışma süreçlerinde kazandığı temel nitelik onu yalnızca körleşmeye karşı korumakla kalmaz, aynı zamanda, gençliği, körleştirici saldırılar karşısında isyankar bir kuşak olarak tarih sahnesine çıkarır. Gençlik toplumsal körleşmeye karşı toplumun dinamik aydınlaşma potansiyelini taşır. Bu potansiyel kimi zaman, toplumsal hareketlerde bir ateşleyici; kimi zaman, kitle mücadelesinde bir eylemci; kimi zaman, özgürlük isyanlarında bir ilham kaynağı olarak harekete geçmiştir. Ancak, çoğunlukla, düzene ve düzeni kuşatan toplumsal gerçeklere bir başkaldırı olarak tarihe damgasını vurmuştur. Bu bakımdan bir eylemci potansiyel olarak gençlik, sınıflar savaşımında hep kazanılmaya ve taraf edilmeye çalışılmıştır. Gençlik bu özellikleri itibarıyla her zaman egemenlerin saldırganlık iştahını kabartmıştır: Eylemci potansiyeli ya toplumsal düzenin tutucu bir parçası haline getirilmeye ya da zorbaca yok edilmeye çalışılmıştır. "Gençlik teslim alınmadan toplum teslim alınamaz I" düşüncesi egemenlerin yenilgi tarihine zorunlu ders olarak yazılmıştır.
Dersler kimi zaman ağır olur. '60'larda ve '70'lerde gençliği hafife almanın kefaretini ağır ödeyen egemenler '80'lerde ve '90'lar-da gençliğe karşı adeta bir intikam saldırısı düzenlemektedir. Dünya çapında köklü sarsıntıların yaşandığı bir ortamda ülkemizde gündeme gelen yerli intikam, kapitalizmin sosyalizm karşısında kazandığı genel zaferden beslenerek gençliğe karşı bir "soykırım" operasyonuna dönüşmüştür.
Gençliğin maruz kaldığı bu kirli operasyon elbette tarihte bir ilk değil; son da olamayacak. Egemenlerin kendi karşıtlarını silahsızlandırma çabaları anlaşılır bir davranış. Ne var ki, anlaşılır olmayan şey, gençliğin içine sürüklendiği durumdur. Son yıllarda, gençlik, devrimci potansiyelini büyük ölçüde açığa çıkaramadığı gibi, düzenin terbiye edici saldırılarına boyun eğmiş durumdadır. Bunun geçici bir şok dönemi olduğundan kuşku yok. Ancak, geçici de olsa bu şok kendiliğinden gelmedi ve kendiliğinden gitmeyecek.
İdeolojik Gençlik
Öğrenciye "talebe" denildiği yıllarda, öğrencilik, halkın değer verdiği, saygın uğraşlardan biri sayılıyormuş. Öğrencilerin üniversiteli olmanın haklı onuruyla ülke gündemine girdiği o yıllar, 1960 ve 1970'leri kapsamaktadır. O yıllar, aynı zamanda, ülkemizde ideolojinin yükselme yıllarıdır. Eğer birincisini Kemalizm olarak kabul edersek, ikinci büyük ideolojik patlamayla karşı karşıyadır Cumhuriyet Türkiye'si. Ama bu sefer toplum patlıyor, "başka bir dünya" nın bilinciyle sokağa taşıyor. Üniversiteli gençlik "özgür dünya"nın militan temsilcisi olarak sokakta ön sırada yerini alıyor.
O yılların gençliği, idealleri ve umudu olan, romantik ve mücadeleci bir gençlik olarak toplumsal yaşama damgasını vuruyor. Gençlik devrimcidir. Her türlü kampanyada dayanışmada halkın yanında; halkına, ülkesine, dünyaya ve hayata sahip çıkan devrimci bir gençlik. Halkın deyişiyle, "talebeler", hayatı seven, hayata karşı özel bir tutumu ve kişiliği olan, dolu dolu yaşayan, teorisyen, eylemci, sanatçı, aşık ve aydındır. Hayata özel çıkarlarından değil, ideallerinden, "doğru olan"lardan hareketle tutum alır. Değer ve anlam yüklediği şeyler toplumun ve halkın ortak çıkarlarını, baskısız, sömürüşüz, eşit bir dünyayı ve özgürlüğü temsil eder.
'60'lı ve '70'li yıllar ideolojik yükselme yıllarıdır ve gençliğin yaratıcı potansiyelini harekete geçiren sebepler arasında ideolojik sebepler ağırlıktadır. Gençlik, bütün toplumsal inanışın aksine, hayatın başka türlü yaşanabileceğine inanmaktadır ve onu islemektedir.
Ne var ki, gençliğin yaratıcı potansiyeli her zaman değiştirici bir enerji olarak harekete geçmemiştir. Egemenler her zaman gençliği "terbiye" etmeye, düzen insanı haline getirmeye; yani teslim almaya çalışmışlardır.
Bu bakımdan, düzenin bütün alanlarından yükselen ve bütün topluma büyük ölçüde kabul ettirilen "ideolojinin sonu" geldi söylemi, aslında, gençliğe "teslim ol" çağrısından başka bir şey değildir.
İdeoloji Öldü, Yaşasın İdeoloji
Gençliğe "teslim ol" demenin burjuvacası, "ideoloji çağı sona erdi, ideolojinin sonu geldi, ideoloji öldü" demektir. Peki, bu sözlerin gençliğin devrimci dilindeki anlamı nedir?
İdeoloji, bir anlamıyla sistematik fikir yapısıdır. Sınıf savaşımlarında fikirler kavramsal silah haline gelirler ve gençliğin fikirleri "haklının-doğrunun" yanında yer alarak vurucu bir güç haline dönüşür. Demek ki, gençliği sistematik fikirlerden mahrum bırakmak istiyorlar. Bunun en kestirme yolu ideolojinin gözden düşürülmesidir. Gençliğin eylemci dönemlerini ideolojik dönemleri olarak tanımlarlar ve ideolojik olmak, hayalci, akıldışı, gerçekdışı olmaktır onlara göre. Saf, kandırılmış, provoke edilmiş demeyi de ihmal etmezler. Kısacası, ideolojik-olan kötüdür, yanlıştır. Peki ne olmalıdır? Gençlik "yükselen değerlere" önem vermeli, cebe giren para miktarına, kariyere ve toplumsal statüye değer vermelidir.
İdeoloji, başka bir anlamda, çıkar ve iktidar ilişkilerinin bir varoluş tarzıdır. Acaba, "yükselen değerler" denilen ve gençliğe şırınga edilmeye çalışılan değerler hangi sınıfın çıkar ve iktidar ilişkilerine tekabül etmektedir. Bu anlamda ideoloji sona ermiyor, tersine egemen sınıfın ideolojisi kendini yeniliyor. Yani, ideolojinin sonunu ilan etmek, ideolojik bir tutumdur. Söz konusu ideoloji, yeni düzenin temelinde yatan para, terör ve çıkar ilişkilerinin sürekliliğini sağlamak için düzen karşıtı güçleri silahsızlandırmakla görevlendirilmiştir.
Kaldı ki, ideoloji, egemenler açısından da bir ihtiyaç olarak gelişmişti.
19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında, ideolojinin yükselmesi açısından, yeni bir durum ortaya çıktı. Sosyal, siyasal ve bilimsel gelişmeler; ortaya çıkan sanayi toplumu işçisi; örgütlenen yeni kitle partilerinin milyonlarca üye sayısına ulaşması; yeni kitle psikolojisi; çalkalanan toplum; güçlenen yeni yayın ve eğitim olanakları ideolojinin önemini artırdı. Bu koşullarda kapitalizmin bir gelişme döneminin ve doğmakta olan sosyalizm çağının ihtiyaçlarına uygun olarak gelişen ideoloji, gene aynı şekilde, o ihtiyaçlara bağlı olarak yeni bir biçime bürünüyor.Şimdi yeni koşullarla karşı karşıya bulunuyoruz.
Bir İdeolojik Saldırı Aracı Olarak Günlük Hayat
İdeolojik çelişkilerle sarsılan bir dünyada ideoloji neden yok olsun! Dünya değişiyor, çatışma biçimleri değişiyor, çıkar ve iktidar biçimleri değişiyor, toplumsal oluşum ve iletişim biçimleri değişiyor. İdeoloji yeni çatışmanın görevleriyle donatılıyor ve "ideolojiliğini" inkar eden yeni bir ideoloji yükseliyor.
Örneğin "ideoloji olma"yı reddediyor; ama, "sağduyu" olarak ilan ediyor kendisini. Sağduyu, dışında kalan her şeyi kendisine benzetmeye çalışan, benzetemediğini dışlayan, yok eden bir toplumsal düzen olarak çıkıyor karşımıza. Dolayısıyla, düzen karşıtı mücadelenin yalnızca politik iktidar mücadelesine indirgenmesi başarı derecesini azaltmaktadır. Toplumsal hayatın gündelik düzen mantığıyla mayalanmış olan düzene karşı mücadele etmek ideolojik mücadelenin genişleyen alanına tekabül etmektedir.
Ve yeni çatışmada düzen karşıtı güçler direngen bir pozisyon takınamıyorlar. Üstelik, yenilgiyi sebep göstererek "ideolojinin sonu" seline kapılıyorlar.Belirli bir toplumsal yapıya egemen olan ideolojinin temeli toplumsal çelişkilere dayanır. Bu ideolojiyi değiştirmek ancak toplumsal çelişkileri değiştirecek devrimci eylemle mümkün olabilir. Egemen ideolojiye karşı mücadele devrimci politik etkinlikten ayrı düşünülemez. Eğer ideolojiyle politika arasında bu kadar yakın bir bağlantı varsa, kuşkusuz aralarındaki etkileşim de yüksek olacaktır. Birbirlerinin gerilemelerinde ya da ilerlemelerinde belirleyici olacaklardır. Son yıllarda gençliğin devrimci mücadelesinde ortaya çıkan gerilemede bir açıdan böyle bir bağlantı aramak gerekir. İdeolojileri "bitiren" düzen aslında gençliğin hayallerini bitiren bir ideolojiyi egemen kılmaya çalışıyor. "Gençliğin hayallerini bitiren ideoloji" üniversitenin değişen işlev ve misyonuyla birlikte şırınga ediliyor. Bilgi üretiminden meta üretimine geçiş yapan üniversite elbette öğrenciye yeni misyonlar biçecektir. Yeni üniversiteliye biçilen misyona göre, öğrencinin davranışlarını para, kariyer ve toplumsal statü gütmelidir. Ancak bir aydını ya da yarı-aydın bir öğrenciyi yönlendiren, doğrulara olan inanç, romantizm ve ütopyacılık bugünün üniversitelisini harekete geçirememektedir. Herkes fazlasıyla gerçekçi. Bugünün gerçekçiliği maddi çıkar zeminine dayanmaktadır. Gençliği havai ve tehlikeli bulan yaklaşım düzenden beslenen ve düzeni ayakta tutan gerçekçi yaklaşımdır. Düzenin sürekliliğini sağlayan şey, işte bu gerçekçi-gündelik hayattır. Bu hayat gençliğin terbiye edilmesini, edilgenleştirilmesini emreder. Zamanımızda elde edilen maddi çıkar insanların politik etkinliğini önemli ölçüde belirlemektedir. Toplumu teslim alan mekanizma, gençliğe öğrencilik yıllarında azar azar şırınga edilmektedir.
Söz konusu hayatın mantığına göre, gençliğiin militanlığı gerçek-dışı, akıl-dışı, ihtiyatsız ve tehlikelidir. Hayat maddi çıkarlar uğruna yaşanmalıdır. Maddi çıkarlar da ancak mevcut düzen aracılığıyla sağlanabilir. Bugünün insanı "belirsiz bir yarın için bugünü feda" etmeyecek kadar akıllıdır (!)
Bir İdeolojik Saldırı Aracı Olarak Terör
Günlük hayatın sıradan akışı, düzenin ideolojik egemenliğini sağlayıcı bir niteliğe sahip. Söz konusu sıradan akış içinde ideolojinin meşrulaştırılması egemenliğin tesisi için zorunludur. Bu meşruluğu sağlayıcı yöntemler arasında ideolojinin kendisini ideolojisizlik olarak göstermesi; kendisini evrenselleştirmesi; doğallaştırıp tarih dışı gibi göstererek kendisini ölümsüzleştirmesi; toplumsal gerçekleri kendi çıkarlarını haklı gösterecek şekilde çarpıtması; kendi dışında, kendine karşı olanları dışlaması ve çamur atması en çok kullanılan yöntemlerdir. Bu etkinliklerin tamamında ideoloji yekpare ve homojen, saf, katışıksız değildir. Başkalarını" asimile etme dışlama etkinliği içinde belli ilişkiler kurar ve bu ilişkilerden kendisi de etkilenir. Bu onun egemenliğinin en güçlü, dolayısıyla en zayıf noktasıdır.İdeolojik çatışmayı sırf soyut fikirler arası bir çatışma ve ideolojik egemenliği de bir fikrin diğer fikre egemenliği olarak düşünmek son derece yanıltıcı olur. ideolojik egemenliğin sağlanmasında bir başka temel belirleyici daha vardır. İdeolojik egemenlik sadece ideolojik araçlarla ya da toplumsal hayatın egemen işleyiş biçimiyle değil, aynı zamanda bunları tamamlayan "zor" aracılığıyla da sağlanır. "Zor"un ülkemizdeki hakim-sistematik örgütleniş şekli faşizmdir. Faşizmlerde ideoloji sistematik terör eşliğinde sunulur. Toplumun faşistleştirilmesinde belli fikirlerin sunumundan çok kitle pasifikasyonu ve kitlenin terörize edilmesi belirleyici rol oynar. Kaldı ki, sırf fikir çatışmaları alanında bile düzen, eşitler arası adil bir kavgayı göze alamamaktadır. Fikre karşı fikri değil, fikre karşı terörü ve ancak kendi terörünü meşrulaştırmak için fikri çıkarmaktadır.
Bu bakımdan ideolojik mücadelenin faşizme-teröre karşı mücadele zeminine dayanması gerekmektedir. Sırf ideolojik yöntem ve araçlarla başarılı olmak olanaksızdır.
gençliğin "buğulu gözlükleri" yoktur
İnsan dış alemi kendi değer ve anlam süzgecinden geçirerek algılıyor ve gömülü bulunduğu grubun değerleri dışındaki toplum unsurlarını algılamıyor. Bu da onu genel-ortak çıkarlara ve değerlere karşı duyarsızlaştırıyor. Marx, ideolojiyi, bu anlamda gerçekliği çarpıtan buğulu gözlük olarak tanımlıyor.
Gençlik, doğası gereği, mayası düzen olan egemen ideolojiden en az etkilenen kesimdir. Buna bir de gençliğin ideolojik mücadeleye yatkın özellikleri eklenince, egemenler körleştirici buğulu gözlüklerini gençliğin gözüne takamamaktadırlar.
Elbette işin kerameti yalnızca gençliğin doğasından ya da toplumsal düzeni kenarından tutmasından kaynaklanmamaktadır. Kerameti ideolojik mücadelede aramak gerekir. İçinde bulunduğumuz koşullarda ideolojik mücadelenin yükseltilmesi gençlik mücadelesinin temel görevlerinden biridir. Gençlik mücadelesi saflarında bu konuda özel bir duyarlılığın yaratılması gerekmektedir, ideolojik mücadele alanı esasında maddi-fiili mücadele alanıyla içice geçmiş bir mücadele alanıdır. Her ideolojik yükselme aynı zamanda ideolojik çatışmanın üstünde olur. İdeolojik çatışma sayesinde verili toplumsal hayatla çatışan başka bir hayatın farkına varılabilmektedir. İdeolojik mücadele alanı çatışan hayatların ve çatışan bilinçlerin savaş alanıdır.İdeolojik donanımı yükseltmek için özel bir çaba gerekmektedir. Hayatla kurduğumuz sıradan ilişkinin değişmesinden tutun da iletişim kirliliğiyle çalkalanan dünyada sağlıklı-doğru bilgiye ulaşma kanallarının yaratılmasına kadar daha pek çok alanda tam bir seferberlik haline ihtiyaç var. Düzen bağlan, günlük ihtiyaçlar, okuma-yazma ve bilgilenme gereksinimlerinin tamamı radikal olarak gözden geçirilmeli ve özgür dünyanın yaratıcısı devrimci mücadelenin gereklerini yerine getirecek tarzda yeniden kurulmalıdır. Ancak bu koşullarda dayatılan savaş kabul edilmiş olur. Söz konusu savaşta toplumların teslim alındığına çoğunlukla rastlanmıştır; fakat gençliğin uzun süreli teslim alındığına hiç rastlanmamıştır. Gençlik teslim alınmadığı sürece özgürleştirici bir potansiyel olarak her zaman toplumu etkiler.Bu anlamda gerçekten de gençlik teslim alınmadan toplum teslim alınamaz .
NE İÇERİSİNDE, NE DIŞARISINDA SOSYALİST GENÇLİK GRUPLARI MÜCADELENİN NERESİNDE?
NE İÇERİSİNDE, NE DIŞARISINDA SOSYALİST GENÇLİK GRUPLARI
MÜCADELENİN NERESİNDE?
91'lerde dibe vuran gençlik hareketi, ataletini üzerinden atarak dipten gelen dalgayı örgütlemeye başladığında üniversitede bulunan sosyalist gençlik örgütleri, kendi hallerinde, birer kişi birer kişi daha artmanın gayreti içerisinde idi. Alternatif açılışlar dahi pankart tartışmaları, sekter ve dar grupçu tavırlardan dolayı bir ortaklık sağlanmadan yapılmakta veya şenlik sırasında birilerinin inisiyatif dışı açtığı pankartla bir anda şenlik dağılabilmekte idi.
Böyle bir dönemde, geleneksel sol tartışmaların dışında yeni sloganlarla paralı eğitime karşı bir gençlik muhalefeti gelişti. Sol dergi sayfalarındaki tespitlerden öteye geçmeyen paralı eğitime karşı mücadele, 20 Ekimle sokakta hayat buldu. Bu anlamıyla 20 Ekim eylemi daha sonra gerçekleştirilen tüm benzer eylemlerden farklı olarak gençlik mücadelesinin politik hattını, çalışma tarzını ve yöntemini tayin etmiştir. Bu yüzden 20 Ekim eyleminin dışında kalan tüm sosyalist gençlik grupları, mücadelenin muhtevasını belirleme "şansını" kaybetmişlerdir. Bu dönemde oluşturulan söylem ve çalışma tarzı o kadar etkili olmuştur ki, bir çok sol grup bir dönem önceki kavramsallaştırmalarını dahi terketmek durumunda kalmış ve mücadelenin içeriğine bir kaç değişik vurgunun dışında bir katkı sağlamamışlardır. Bu özellik, gençlik gruplarının ve oluşturdukları ittifakların kendilerini tanımlamalarında teorik-politik tartışmalardan çok şekilsel özelliklere önem vermeleri sonucunu doğurmuştur.
Gençlik mücadelesinin 86-91 dönemine baktığımızda, gençlik mücadelesi içerisinde şekli tartışmalardan çok üniversiter mücadeleye ve ülkeye dair tanımlamaların farklılığı ve çatışması (bugünden farklı bir özellik olarak) dikkat çekmektedir. Halk Üniversitesi, Demokratik Halk Üniversitesi, Sosyalist Üniversite, Özerk-Demokratik Üniversite vb. bir çok mücadele formülasyonu vardı ve birbirleri ile sürekli bir tartışma içerisinde idi. Ancak gelişen yeni dönemde, bu tartışmalar temel belirleyen ve ayrım yaratan noktalar olamadılar, bunun yerini sloganlar ve şekilsel tartışmalar aldı. Bu sonucu yaratan etmenleri, sosyalist gençlik gruplarının üniversiter faaliyette güçsüzlüğü, üretimsizliği ve hafıza yitiminde olduğu kadar, yeni başlayan gençlik mücadelesinin ideolojik, politik, pratik konulardaki belirgin üstünlüğünde de aramak gerekmektedir. Bu yüzden mücadelenin tüm özelliklerinde olduğu gibi, "özerk-demokratik üniversite" temel politik program; öğrenci cepheleri ve koordinasyonlar temel örgütlenme modeli; "üniversiteler bizimdir", "parasız eğitim, parasız sağlık", "inadına isyan, inadına özgürlük" temel sloganlar; meşru, açık, demokratik bir tarzın hakim olduğu çalışma anlayışı, vazgeçilmez ve değiştirilmez öğeler olmuştur.
Militanlığın Tek Biçimi, Polisle Çatışmak
Cephelerin ve koordinasyonların dışında kalmayı yeğleyen sol gruplar, "20 Ekim Kızılay "eyleminin başarısıyla birlikte hemen bir gruplar arası siyasal birlik oluşturdular ve "işe" giriştiler. Kuşkusuz ilk işleri de koordinasyonla uğraşmaktı. Öğrenci koordinasyonunu, "mücadeleyi yasal sınırlar içinde tutma", "içeriğini boşaltma", vb. tanımlamalarla suçlayan bu gruplar, kendilerini ve oluşturdukları ittifakı, verdikleri mücadeleyi içeriği ve talepleriyle değil, sadece "polisle çatışma" özelliğinden dolayı tanıtma girişimine girdiler. Bunlara göre, bir yanda korkak, düzen solcuları, diğer yanda sosyalist, devrimci, militan ve her bir şey komünistler vardı. Ama söylemedikleri bir şey vardı; "komünistler", "düzen solcularının" açtıkları yolda yürüyordu. Elbette, koordinasyon içerisinde, çözümleri düzen sınırları içerisinde arayan, düzenli ve sürekli bir örgütsel faaliyete yanaşmayan, düzenin kolluk güçleriyle açık bir kavgayı göze alamayan kişiler ve gruplar mevcuttur. Ve demokratik kitle mücadelesi* düzeyinde bu tür "geri" anlayışların yarlığı dün olduğu gibi bugün ve yarın da varolacaktır. Ancak gençlik mücadelesinin genel yönelimi (anti-emperyalist, anti-faşist, anti-şovenist), politik hedefleri (demokratik üniversite), örgütlenme modeli (cephe ve koordinasyon yasal olmayan ancak meşru) dikkate alındığında düzen karşıtlığı ve devrimciliği tartışmaya yer bırakmayan bir şekilde kanıtlanır.
Sol dergilerde gençlik mücadelesine yönelik yapılan eleştirilerin hemen hemen tamamı mücadelenin taleplerine değil, şekilsel özelliklerine göre yapılmıştır. Bir yıl boyunca öğrenci koordinasyonları, "saç kesmek", "zıplayarak slogan atmak" gibi özelliklerle tanımlanmış, kendileri ise "düşmanla açık savaşımı göze alan, uzlaşmaz, koparıp alma ruhuyla hareket eden militan..."(1) polisle çatışan olarak göstermeye çalışmışlardır.
Bu konudaki çarpık bilinç hemen göze çarpmakta; siyasal bir gençlik muhalefetinin yaratılmasını sadece kullandığı araçla ve oldukça dar bir hedefle sınırlayan sözde "sol", bir sekter anlayış. Kuşkusuz, ülkemizde siyasal bir gençlik muhalefetinin oluşmasında önemli kriterlerden biri, bu muhalefeti baskı ve şiddet kullanarak engellemeye .çalışan zor aygıtının her türlü girişimine karşı kararlı ve direngen bir hattın örülmesidir. Ancak bundan daha az önemli olmayan birkaç yönü de unutmamak gerekmekte; kapsamlı ve kabul edilen bir politik programa sahip olmak, mücadelenin kitlesel gelişmeye açık kanallarını oluşturmak, kalıcılığı ve sürekliliği sağlayacak kurumsal yapıları inşa etmek, katılımı ve sürekli üretimi geliştirecek demokratik işleyiş alışkanlıklarını kazandırmak ve gelecek toplumun etiğinin, ekininin ilk adımlarını atmak. Elbette bu sayılanlar, şu an varolan birçok siyasal grup ve anlayış için ya hiçbir önemi olmayan ya da sadece sözde kabul edilen (ayrıca da çok iyi bildikleri!) yönelimlerdir.
Tarih İle Kurulan Çarpık Bağ
Gençlik mücadelesi içerisindeki sol gruplarda görülen ortak özelliklerden birisi de tarihsel gelişimle ve olaylarla kurdukları yanıltıcı ilişkidir. Örneğin; Özgür Gençlik taraftarlarında (her ne kadar bu grubun ortak bir tarihinin olmaması ve tarihsel bağlarının zayıflığı bir "mazaret" olabilir) bu durum çok yalın olarak görülmektedir. Devrimci Gençlik için yaptıkları (tarihsel araştırmalar sonucundaki) tanımlamalar(2) göstermektedir ki bu arkadaşlar, tarihi ya bilmemekteler ya da bilinçli olarak tarihi çarpıtmaktadırlar. Söyledikleri bilgisizliğin yanında hiçbir kanıta dayanmamaktadır. 84'lerden sonra gelişen gençlik mücadelesini az çok yaşayanlar (ve merak edip araştıranlar), TKP anlayışını derneklerden tasfiye edenlerin, birçok grup elemanının "illegalcilik" oynarken açık ve militan bir tavrı Dev-Genç'lilerin gösterdiğini bilirler.
Eylemler ve şekil tartışmalarının dışında sosyalist gençlik gruplarının en rağbet ettiği tartışma birlik ve gençlik mücadelesinin kitle örgütü üzerine yaşanmıştır. Hatta tarihsel gerçekler ters yüz edilerek "en fazla kimin birlik yanlısı olduğu" ispata çalışılmıştır. Örneğin 87'lerde başlayan dernekler süreci İstanbul'da önce İstanbul Öğrenci Dernekleri Platformu'nu (İÖDP) oluşturmuş daha sonra İstanbul Öğrenci Dernekleri Federasyonu'na (İÖDF) dönüşmüştü. Federasyon tartışmaları sırasında İÖDP'den tek başlarına ayrılarak İYÖ-DER ve daha sonra TÖDEF'i oluşturan arkadaşlar, bugün çıkarttıkları broşürde İÖDF'nin "gençliğin gücünü bölmek ve devrimcileri tasfiye etmek için kuruldu"ğunu (3) iddia ederek, birlik isteyen özelliklerine tarihsel "kanıt" yaratmaktadırlar.
Ancak, 91 sonrasında yarattıkları birlik kültürü, bir çok konuda kitle mücadelesinin zor ve sebatlı çalışma isteyen tarzı yerine, ezbere davranmalarını, geçmişi yeni adlarla tanımlamalarına neden olmaktadır.
Güçsüzlüğün Mecburiyet İttifakları
Gençlik muhalefetinin dibe vuruşunun ardından sol, güçsüzlüğün, demoralizasyonun bir mecburiyeti olarak çeşitli şekilsiz, programsız ve ilkesiz ittifaklara gitti. 1992-93 yılında bunun adı Gençlik Örgütleri Koordinasyonu iken, 94'te Devrimci Mücadele Birliği adını aldı. Herhangi bir muhalefet zeminine oturmayarak ölü doğan bu ittifaklar, çeşitli tarihleri ve özel günleri "kotarmak" dışında bir etkinlik gösterememiş ve dar grupçu tavırların da etkisiyle kısa sürede dağılmışlardır.
1995-96 öğrenim yılının başında gençlik grupları, kendilerinden bağımsız olarak yürüyen, paralı eğitime karşı mücadelenin de etkisiyle ittifak ismini verilen mücadeleye yaklaştırmışlardır: Özgür Eğitim Platformu (İYÖ-DER, DÜP, Özgür Gençlik, DEB, İDLB, DLMK, Özgür Lise, OB). 20 Ekim ve 20 Aralık eylemlerinden bir gün önce eylem kararı alarak (iki eylem de bir gün sonra yapılanlar karşısında fiyaskoyla sonuçlanmıştır.) gençlik mücadelesinde varolduklarını ispata çalışan bu ittifak olmuştur.
Ancak gençlik gruplarının "reformistlere karşı" oluşturduğu ve bir kaç büyük eylemle isminden söz ettiren en ünlü ittifakı, Üniversiteli Öğrenciler Platformu oldu. Solun tüm hatalı eğilimlerini taşıyan bu birliktelik zaman içerisinde etkisini yitirdi. Şu an dağılmamış olmakla birlikte keyfiyete bağlı olarak işletilmektedir.
Kitle Örgütlenmesi Üzerine
Tüm sosyalist gençlik gruplarının en fazla tartıştığı ve temel ayrışmaların gerekçesi olan konu kitle örgütlenmesi tanımlamalarıdır. ÜÖP süreci kitle mücadele örgütüne ilişkin net olarak iki öneri (öğrenci derneği ve öğrenci meclisi) çıkartarak kendi misyonunu kısmen tamamlamıştır. Yazılı matbuatlarda yapılan tartışmaları, bir kaç yıl önce söylenenlerle karşılaştırdığımızda ilginç sonuçlar açığa çıkmaktadır, öncelikle TÖDEF'li arkadaşların yazdıklarına bakalım: Sene 1995, kendilerini; "TÖDEF Türkiye çapında kurulu merkezi öğrenci dernekler üzerinde yükselen bir federasyondur"(4)şeklinde tanımlıyorlar. Bugün yapılan Merkezi Üniversite Dernekleri ve öğrenci dernekleri önerisini ise 95'te söylediklerini ve bulundukları yapıyı unutarak şu sözlerle değerlendiriyorlar: "Önerilen dernek. İlerisi federasyon.
Öneride hiçbir özgünlük yok."(5) (Neden acaba?) Ve kendileri yeni bir kurum olarak öğrenci meclislerini öneriyorlar.Bu önerinin diğerinden tek farkı ise yeni ismidir. Arkadaşların, önerilen örgütün içeriği aynı almasına rağmen isim konusunda yapılan inatlaşmalara dair yazdıklarına ise aynen katılıyoruz; "sırf karşı birşeyler önermiş olmak için, sırf kendi adını ortaya koymak için önerilen hiçbir şey, o alanın sorunlarını çözmez, çözemez." (6) Çok doğru, mücadele alanları dışında isimleri konulmuş hiçbir mücadele aracının pratikte yaşama şansı yoktur olamaz.Öğrenci derneğini öneren Özgür Gençlik'ten arkadaşlar, dernekler yanında "ÖD'lerin, öğrenci gençlik hareketinin ihtiyaçlarına, dernekleşme faaliyetinin mevcut düzeyine uyarlanmış biçimi" (7) olan ve "enerji ve dikkatlerin tek bir noktada toplanarak dernekleşme sürecini hızlandıracak (8) Merkezi Üniversite Dernekleri'ni de önermektedirler. Gençlik mücadelesi açısından öğrenci dernekleri, bir mücadele aracı olarak kazanılmış bir haktır. Özellikle dar grupçu sosyalist gruplar yüzünden isim olarak yıpranmış olmasına (ve İstanbul'da yıpranmaya devam etmesine) rağmen gençlik mücadelesinin yerel güçleri tarafından tercih edilebilir ve kullanılabilir.* Ancak MÜD gençlik mücadelesinin değil, mücadeleye "yukardan" müdahale etmek isteyen gençlik grubunun/gruplarının doğrudan bir ihtiyacıdır. Çünkü öğrenci koordinasyonları süreci hemen hemen her fakültede örgütlenecek bir genişliğe ulaşarak güç biriktirme amaçlı ifade edilen bu öneriyi gerekçesiz kılmaktadır. "Ben kurdum, hadi gelin" tarzındaki bir girişimin, gençlik mücadelesinin karakterine uygun olmadığı ise benzeri girişimlerle görülmüştür.
Öğrenci derneği ve meclisi tartışmalarının kaderini ortak kılan en önemli özellik ise, yeni dönem gençlik mücadelesinin ve öznelerinin duyduğu örgütlenme ihtiyacının adı değil, iki farklı sosyalist gençlik grubunun kendi üniversite faaliyetine sonradan giydirmiş isimler olmasıdır. Bu yüzden ne kadar sempatik ve geniş tanımlanırsa tanımlansın iki önerinin de kaderi benzerdir. Çünkü iki öneri aynı mantığın ve tarzın farklı isimle önerilmesinden başka bir anlam taşımamaktadır.
Sonuç Yerine
Bugün gençlik mücadelesinin içerisinde yeralan sol siyasal grupların önemli bir kısmının neredeyse tek gündemini "örgüt" sorunu işgal etmektedir. Gerek kendilerine dair (Gençlik Örgütleri Koordinasyonu, Devrimci Mücadele Birliği, Özgür Eğitim Platformu, Üniversite Öğrencileri Platformu, v.b. v.b.) gerekse de kendi dışlarına örgüt modelleri (öğrenci derneği, öğrenci meclisi, parti gençliği, mücadele komiteleri, v.b. v.b.) önermekten vazgeçmeyen gruplar, bu çabalarını, gençliğin ideolojik ve politik sorunlarını çözme noktasında da gösterebilselerdi, herhalde bugün ki durum çok daha farklı olurdu. Gençliği hareket ettirici gücün, kuru bir ajitasyon ve örgüt fetişizmi olamayacağı hem tarihsel deneyimin hem de bugün ki mücadelenin kanıtladığı bir gerçektir. Gençlik mücadelesinin; ideolojik, politik ve pratik tıkanıklığında bu tercihlerin önemli bir rolü vardır.
DİPNOT
1. KGÖ, I. Kongre belgelen s.89
2. "(Devrimci Gençlik) Eski TKP'li 'Yarıncıların yeni dönemdeki adı oldular.", "Öğrenci gençlik mücadelesinde en büyük dalgakıran rolünü oynadılar", "....gençlik mücadelesinin devrimcileşmesinin önündeki en tehlikeli reformcu güçler ..."KGÖ, I. Kongre Belgeleri. syfl65,166,167.
3.Gençlik Cephesinde Birleşelim, Devrimci Gençlik özel sayı, s. 14
4.Kurtuluş Yolunda Devrimci Gençlik, sayı 3 Haziran 95
5.Halk için Kurtuluş, sayı 7 Kasım 96
6.agy...
7.KGÖ s.137
8. KGÖ s. 138
* Burada Ankara Üniversiteleri Öğrenci Koordinasyonu bileşenleri arasında öğrenci dernekleri olduğunu hatırlatmak gerekmektedir.
Dostları ilə paylaş: |