İSTANBUL'DA 1 MAYIS DEVLETİN İSTEDİĞİ OLDU
İSTANBUL'DA 1 MAYIS DEVLETİN İSTEDİĞİ OLDU
97 1 Mayıs'ı Şişli Abide-i Hürriyet Meydanı'nda gerçekleştirilen
mitingle kutlandı. Üç konfederasyonun beraber örgütlediği ve İstanbul'daki tüm devrimci, demokrat güçlerin katılımı ile gerçekleştirilen miting geçen seneki 1 Mayıs'ın kitleselliğini arattı. Alandaki coşkunun eksikliği solun, Susurluk kazası sonrası yaşanan gelişmelerde yeterli inisiyatifi sergileyememesinden dolayı moral ve destek yitimine uğradığını gösterdi.
Sol hareketin yaşanan krizde gerçek çözümü üretme iddiasını ve halkın kendi geleceğini yaratacağı alternatifleri sergilediği gün olan 1 Mayıs, bu seneki anlamıyla devrim ve demokrasi güçlerinin kendisini bir alternatif olarak var edemediği gerçeğini bir kez daha kanıtladı. Devrimcilerin yıllardır pek çok bedel ödeme pahasına anlatmaya çalıştığı gerçeklerin halk nezdinde açığa çıkmasını sağlayan Susurluk kazasının açtığı kanal, devrimcilerin lehine geliştirilemedi. Devrimciler geçen bir sene boyunca sokakta hep kaybetti. Zaten 1 Mayıs hazırlıkları sırasında yaşanan gelişmeler de miting günü hakkında ipuçları vermişti.
Devrimcilerin inisiyatifi ele .geçirme noktasındaki tüm çabalarının yetersiz kalışı, 1 Mayıs'ın, üzerinde yükseleceği mücadele dinamizmini baltaladı. Ayrıca, '80 sonrası katılımın doruğa tırmandığı '96 1 Mayıs'ını besleyen, yükselen kent yoksulları hareketi ve gençlik mücadelesi gibi dinamiklerin geçen yılki etkinliklerini sergileyememesi de '97 i Mayıs'ını besleyen kanalların tıkanması anlamına geliyordu.
Gerek sol hareketin mevcut siyasal konjonktürde etkin olamamasından kaynaklı, gerekse de devletin yoğun baskısı (sadece İstanbul'da 1 Mayıs öncesi 1000'e yakın gözaltı ve DKÖ'lere, sosyalist basına ve kültür merkezlerine yönelik baskınlar), günlerce önceden '96 1 Mayıs'ından kalan görüntülerin basın-yayın organlarında sıkça gösterilerek göz korkutma taktikleri ve 1 Mayıs'ın işgününe gelmesi vb. nedenler kitlesel katılımın '96 1 Mayıs'ından daha az olmasına neden oldu.
İstanbul'da 30-35 bin dolayında kişinin katıldığı 1 Mayıs eyleminin atmosferi, bu azımsanamayacak sayıdaki kitlenin bile etkisini sergileyememesine yol açtı.
Düzenin 1 Mayıs'a yönelik saldırıları bir yönüyle günlerce önceden başlayıp, alanda devam eden baskı ve yıldırmalarla gerçekleşirken, bir yönüyle de demokrasi güçlerini içeriden parçalamayı ve 1 Mayıs'ı, kontrolleri altına aldıkları sendika yöneticileri aracılığı ile uysallaştırmayı amaçlıyordu. 1 Mayıs kutlamalarını tekelleri altına alan konfederasyonların amaçlarının bugünü kendileri açısından "kazasız-belasız" atlatmak olduğu açıkça belliydi. Alan inisiyatifini (kürsülerini koruma yetkisini bile) polise bırakan sendika yöneticileri, 1 Mayıs'ı geçen seneden vaat ettikleri biçimde devrimcilerden yalıtarak "kutlamış" oldular. Üyelerinin alana girmesinden sonra siyasi yapıları ve devrimci güçleri polisle başbaşa bırakan, davet ettiği insanların güvenliğini sağlamayan sendika yöneticileri polisin devrimcilere yönelik saldırısına ve eylemin bölünmesine zemin hazırladılar. Ancak böylesi bir durumda dahi, polis barikatının önünde bekleyen siyasi parti ve örgütler ortak bir tavır sergileyemediler. Polis ise fırsattan istifade ederek Devrimci Güç birliği Platformu'na saldırdı ve bir çok insan yaralandı, gözaltına alındı İstanbul Üniversite Öğrencileri
Koordinasyonu 1000 kişilik katılımıyla alana Eğıtim-Sen ve Öğretim Elemanları Sendikası ile birlikte girdi. Üniversiter unsurların bir arada yer aldığı bu kortej, 1 Mayıs alanının en anlamlı ve renkli görüntülerinden birini oluşturdu. Ancak kendilerini dernek, meclis, platform ve birlik olarak adlandıran öğrenci grupları eylemde, kendilerine yakın buldukları siyasi yapılarla birlikte bulunmayı tercih ettiler Koordinasyon alanda, "Yaşasın 1 Mayıs" pankartıyla yer alırken, Koordinasyon içerisinde yeralan her cephe kendi pankartını açtı. "Yaşasın 1 Mayıs", "Ferman Devletin, Üniversiteler Bizimdir", "Çeteler Mecliste, Öğrenciler Hapiste" sloganları Koordinasyon kortejinde en çok atılan sloganlardı.
1 Mayıs’ın Açığa Çıkarttıkları
Devrimci mücadeleler sonucu kazanılmış bir hak olan işçi bayramının, devrimcilerin dışlandığı bir alanda kutlanması 1 Mayıs'ın en çarpıcı sonucu oldu. Ülkedeki siyasal krizde askerlerin kapsama alanına giren, darbeci söylemleri destekleyen sendika yöneticilerinin 1 Mayıs'ın anlamını boşaltma ve geçiştirme taktikleri, bu sınıf kurumlarını halk için çözümde taraf edemeyen devrimci güçlerin yetersizliğinden dolayı hayat buldu.
Uzun bir süredir ortak bir platformda, ortak söylem ve politik hatta bir araya gelemeyen sol hareketin, 1 Mayıs alanında da dağınık, bölünmüş, düzenin iyi solcu-kötü solcu ayrımını yaratmasına zemin yaratacak bir görüntü sergilemesi de öncesinden tahmin edilmesi zor olmayan bir gelişmeydi.
1 Mayıs alanında egemen güçlerin sömürü, baskı ve savaş politikalarına karşı ülkenin demokrasi güçlerinin toplu bir karşı duruşu oluşturulamadı. Eşitlik, özgürlük ve barış talebinin ortak ifadesinin yaratılamaması, topluma yönelik bütünlüklü bir mesajın ulaşmasını engelledi. Düzenin kanalları bu boşluğu kendi çıkarlarına yönelik mesajlarla doldurdu. . Birleşik ve düzen karşıtı alternatif bir gelecek vaat eden bir sol hareket görüntüsü yerine, bölünmüş, bir kısmı uysallaştırılmış bir kısmı bastırılmış bir sol hareket görüntüsü oluşturuldu.
1 Mayıs'ın bir yüzünde, polisin ve düzen içi sendikal anlayışın barikatının aşılamamasının umut kırıcı yanı olmasına rağmen bir diğer yüzünde ise sol hareketin, toplumda gözlenen sağcılaşma eğilimine karşın on binleri alanlara taşıyabiliyor olması vardır. Süreklilik arz eden, kararlı, çok yönlü, bütünlüklü bir politik anlayış ve pratik hatla toplumsal muhalefetin yükselme dinamiklerinin yakalanabileceği, solun 1 Mayıs'tan çıkarması gereken en önemli sonuçtur.
HABERLER
NİSAN AYI ZOR GEÇTİ
Bilindiği gibi, Nisan ayı öğrenci hareketinde önemli bir yer tutmaktadır. Üniversitelilerin öznel nedenlerinden dolayı bir öğrenim yılının son eylemleri genellikle bu ay içerisinde gerçekleştirilmektedir. Diğer yandan, bu ay içerisinde yürütülen faaliyet 1 Mayıs alanındaki kitleselliğin belirleyicilerinden birisi olmaktadır.
Nisan süreci bu yıl geçen seneye göre farklılıklar gösterdi. Öğrenci hareketinin kendi gündeminin insanların bilincinde berraklaşamama-sı bu eksiğin tamamlanmasını acil bir ihtiyaç olarak dayattı. "Demokratik üniversite ve demokratik üniversite mücadelesi" kavramları, insanların bilincinde soyut ifadeler olmaktan öteye gidemedi. Bu durum verilen mücadelenin parça parça, bütünlüklü bir hedefi olmayan, kendiliğindenci bir şekilde gelişmesine neden oldu. Örneğin öğrencilere verilen yüzlerce yıllık hapis cezaları, 6 Kasım davaları, soruşturmalar, sivil faşist saldırılar, kendi bütünselliği içinde değerlendirilmediğinden etkili mücadele biçimleri geliştirilemedi.
Demokratik üniversite istemini, salt bir üniversiter talep olmaktan çıkartıp, bir mücadele programı olarak geliştirmek amacıyla nisan ayı programı oluşturuldu. Bu programın bir diğer önemli hedefi de, okullarda şimdiye kadar kurduğumuz ilişkilerin tümünü harekete geçirecek eylem biçimlerinin geliştirilmesi ve öğrenci hareketini daha örgütlü ve sağlam bir noktaya sıçratmaktı.
Bu program çerçevesinde "Demokratik Türkiye, Demokratik Üniversite" isimli bir kampanya örgütlendi. Üniversite muhalefetinin toplumsal muhalefetin önemli bileşenlerinden birisi olduğu bilinciyle ekonomik-demokratik-siyasal taleplerden oluşan bir liste hazırlandı. Egemenlerin toplumda kendi lehlerine bir saflaşmayı zorladıkları bu dönemde tüm halk kesimlerinin karşısındaki engelin aynı olduğu ve emekçilerin gündeminin bu talepler üzerinden şekillenmesi gerektiği vurgulanmalıydı.
Kampanyanın yerel düzeyde yoğun olarak yürütülmesi, taleplerin yaygın bir şekilde tartışılması, bir dizi yerel eylemliliğin sonunda da merkezi bir eylemle kampanyanın bitirilmesi benimsendi.
Okullarda alkış eylemleri yeniden başlatıldı. Şubat ayına göre katılımda bir düşüş hemen göze çarpıyordu. Tüm İstanbul'da üç sorulu bir referandum yapıldı. "Üniversiteyi kim yönetsin?, Üniversite güvenliğini kim sağlasın?, Üniversite eğitimi paralı olsun mu?" sorularına verilen yanıtlar öğrenci hareketi açısından olumluydu. Ama bu referandumun yaygın bir şekilde yapılmaması sorgulanması gereken bir tavırdı.
Tartışmalar sırasında final eylemi olarak Susurluk'ta bir basın açıklaması yapılması önerisi getirildi. Tüm ilişkilerimizi harekete geçirmeyi hedeflediğimiz bir kampanyanın son eylemi olarak, sınırlı sayıda insanla yapılabilecek böyle bir önerinin getirilmesi, kampanyanın nasıl algılandığının bir göstergesiydi. Sınırlı sayıda insanla yapılabilecek Susurluk eyleminin, final eylemi olamayacağı konusunda ikna süreci yaşandı. Boykot vb. tartışmaların ardından 15 Nisan'da saat 21.00'de Taksim'de "Demokratik Türkiye Demokratik Üniversite" isimli bir miting yapılmasına karar verildi. Susurluk eyleminin sembolik bir anlamının olacağı ve medyatikliğinden yararlanarak 15 Nisan eylemine çağrı yapılabileceği noktasında anlaşıldı.
Üç otobüsle gidilen Susurluk eylemi, bir çok açıdan hedeflenenin çok gerisinde kaldı, İstanbul'dan gidenler de dahil olmak üzere Bursa, Çanakkale ve Balıkesir'den gelen öğrenciler Susurluk'a giremedi. Susurluk'a girenlerden 13'ü gözaltına alındı. İstanbul Üniversite Öğrencileri Koordinasyonu'ndan 50 kişi de eylemden sonra Ankara'da yapılan mitinge katıldı. Susurluk eyleminden beklenen sonucun alınamayışı, 15 Nisan eyleminin önemini bir kat daha artırdı. Ancak çalışmanın eksikliği her yerde göze çarpıyordu. Taleplerin yeterince gündeme sokulamaması, güncel eylem biçimlerinin geliştirilememesi, doğal olarak 15 Nisan eylemine de yansıdı. Katılım hedeflenenin çok altındaydı. (250-300 kişi) Bunun dışında bir dizi teknik aksaklık nedeniyle yeterince-olumsuz gelişen eylemde bir de Yeniden çevresinin hiç bir şekilde tasvip edilemeyecek tutumları (eylem komitesinin polis barikatının zorlanması kararı alması durumunda eylemden çekilecekleri tehdidi vb.- oysa daha önce yapılan tartışmalar sırasında barikatın zorlanması kararı alınmıştı-) eylem hedeflenen biçimin oldukça gerisinde kaldı. Bu sonucun doğmasında Devrimci Gençlik'in inisiyatif koymada gösterdiği eksikliğin de kuşkusuz önemli payı vardı.
Kampanyayı, belirlenen hedefler ve bunların ne kadar başarıldığı noktasından değerlendirirsek elde fazla bir şey kalmadığı ortada. Hem gençliğin önüne somut hedefler koyma anlamında hem de hareketin bir adım ileri gitmesini, öğrenim yılını olumlu bir şekilde bitirmeyi sağlayacak böylesi bir fırsat kaçırılmış oldu. Gençlik hareketinin tek adresi olma iddiasındaki Koordinasyon'un, önüne koyduğu hedefler kadar bunları gerçekleştirme kararlılığı açısından da net olması gerekmektedir.
ÇETE, VEZNECİLER YURDU'NDA
Susurluk kazasının ardından başlatılan "Sürekli Aydınlık için 1 Dakika Karanlık" eylemine Vezneciler Kız Yurdu'nda verilen desteğin ardından 10 öğrenci hakkında soruşturma açıldı ve soruşturmalar sonucu öğrenciler yurttan atıldı. Öğrencileri potansiyel tehlike olarak gören devlet, yurtlarda yıllardır süren sessizliğin "çeteler mecliste öğrenciler hapiste" sloganıyla bozulmasına tahammül edemedi. Soruşturmaların başlatılması üzerine toplanan muhalif yurt öğrencileri baskılara karşı bir eylem örgütlemek üzere bir araya geldi. Daha çok ani tepkileri örgütlemek üzere bir araya gelen ve örgütlenme ilkeleri belirlenmeyen bu birliktelik tüm eksikliklerine rağmen uzun süreden sonra bir karşı duruşu örgütlemesi açısından önemlidir.
Yurttan atılma kararının kesinleşmesi üzerine önce Yurt-Kur önünde 1 6 Nisan'da bir basın açıklaması yapılması, ardından saat 21.00'de yurt önünde "atılmaya gerekçe gösterilen" eylemin yinelenmesi kararı alındı. Gece yurt önünde yapılan eylemin ardından yurda girmeyi denerken polis barikatıyla karşılaştık. Barikatın zorlanması üzerine 19 kişi gözaltına alındı. Atılmaların bilinçli olarak bayram tatiline getirilmesi nedeniyle yurda girmeyi zorlamanın sürekliliği sağlanamadı. Soruşturmalar başladığı sırada da, yurtları mücadele alanı olarak algılamayan bazı gruplar ilk önce atılan öğrencileri desteklemek amacıyla toplanan imzalardan desteklerini çektiler ve bireysel kaygılarını gizlemeye çalıştılar. Sonuç olarak yurtlardan atılmalar karşısında pasif kalmanın nedeni olamayacak gerekçelerle (atıldığımız durumda yurtta solcu kalmayacağı , toplantılara katılmayıp daha sonra karar alma sürecinde olmadıklarını gerekçesi, vs) kendilerini sürecin dışında tutmayı tercih ettiler.
Daha sonra 14 Mayısta, yurttan atılan öğrencilerle dayanışma ve yurt yönetiminin kararına karşı açılan davaya maddi destek sağlamak amacıyla Med-Kom'da coşkulu bir şenlik yapıldı.
Ayrıca 30 Mayıs'ta İdare Mahkemesinin önünde bir basın açıklamasıyla yürütmeyi durdurma davasının açıldığı duyuruldu.
Bizler devrimciliğin sadece okulla, mahalleyle sınırlı olmadığı ve yaşamın tüm alanını kapladığı bilinciyle yurtlarda bizlere yöneltilen baskılara karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Bundan sonra yapılması gerekense gelişen sürece anlık tepkiler vermek üzere bir araya gelmekten öte sistemin saldırıları karşısının yurtlarda da sürekliliğini koruyabilen cephesel farzda örgütlülükler yaratmaktır.
Yurtlar bizimdir bizimle özgürleşecek!
ÖZGÜR YÜREKLERE ADANAN ŞENLİK
Bu sene 11 .'si yapılan Geleneksel İTÜ Şenliği yaklaşık bir ay süren tartışmalardan sonra, 14 Mayıs'ta çadırların kurulmasıyla başladı.
Geçen sene, gözaltında kayıplara adanan şenlik, bu sene "çeteler mecliste, öğrenciler hapiste" şiarı ile bilimsel, parasız eğitim, demokratik üniversite istediği için yüzlerce yıl hapis cezası almış tutsak öğrencilere atfedildi.
Gençlik kampına, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da, .1978 yılında faşistler tarafından katledilen, İTÜ eski rektörlerinden Ord. Pr. Bedri Karafakioğlu'nun ismi verildi.
Bu sene, şenliğin örgütlenme tarzından içeriğine kadar bir çok şey değişti. Daha önceki şenlikler, İTÜ'deki siyasi grupların temsilcilerince örgütlenirken, bu sene İTÜ öğrenci cephelerinin önerisi ile tüm muhalif öğrencilerin, şenliğin öznesi olabileceği daha geniş toplantılarla örgütlendi. Tüm muhalif öğrencilerin katılımı için oluşturulan fakülte komitelerince yapılan açık toplantılarda alınan kararlar şenlik komitesine iletilerek, örgütlü örgütsüz ayrımı yapılmaksızın tüm insanların eşit söz hakkının olması sağlandı. Bu tarzın genel kabul görmesine rağmen, kitle bağları kopuk bazı gruplar, gerek bu kararların kitleyle beraber alınamayacağını, gerekse örgütlü insanların örgütsüz insanlar Karşısında daha fazla söz hakkı olduğunu söyleyerek, kendilerinin imtiyazlı olduğunu iddia ettiler. Alınan fakülte kararlarını veto etmeye çalışmaya ve hatta şenlik toplantılarına fakülte komitelerinde alınan kararları değil, kendi kararlarını getirmeye kadar varan dar grupçu bakış açısı, yoğun tartışmaların yaşanmasına neden oldu.
Bu atmosferde geçen toplantılarda ilk olarak pankart sorunu ele alındı. Şenliğin örgütlenmesine emek harcayan insanların ortak eğilimi doğrultusunda, ortak pankart açılmasına karar verildiği için bundan sonra yapılacak şenlik toplantılarına ancak bu şartları kabul edenlerin katılımı istendi.
Bu seneki şenliğin daha öncekilerin aksine yalnız siyasal grupların değil, tüm muhalif öğrencilerin şenliği olarak örgütlenmesi, gerek katılımda gerekse coşkuda kendini hissettirdi. Kurulan çadırlarda hemen her akşam düzenlenen etkinlikler sayesinde birbirleriyle kaynaşan öğrenciler, kolektif yaşamın tüm zorluklarını ve güzelliklerini bir arada gördüler. Ancak yaşanan bazı sorunlar; örneğin bazı grupların, şenlik alanında tüm insanlarla birlikte kolektif yaşamın örgütlenmesi kaygısı taşımadan, salt kendi çevresi ile hareket ederek grup tavırlarını ön plana çıkarmaları ve şenlik alanında hiçbir emek harcamayarak misafir gibi davranmaları, yaratılmaya çalışılan birlikte üretme, birlikte örgütleme çabalarına gölge düşürdü.
Örgütsüz insanları, bilinçsizlikle, bireysellikle suçlarken, bir çok örgütlü insanın, çadır süreci boyunca örgütlenmeye çalışılan ortak yaşam kültürüne sahip olmamaları, eleştirdikleri örgütsüz insanlardan daha geri tavırlar sergilemeleri oldukça düşündürücüydü.
İTU Şenliği, şenlik süresince yaşanan tüm eksikliklere rağmen, egemen kültürün dayattığı yozlaştırma, yabancılaştırma politikalarına karşı birlikte üretim, ortak yaşam, paylaşım kültürünün yeşertildiği, öğrenci gençliğe yönelen tüm baskıların karşısında bir kez daha, gençliğin verdiği onurlu mücadele uğruna cezaevine giren öğrenci arkadaşlarımızın serbest bırakılması talebinin haykırıldığı coşkulu bir şenlik çalışması sürdürüldü..
Şenliğin son iki günü final olarak tasarlandı. 28 Mayıs Çarşamba günü öğle saatlerinde başlayan şenliğe ilk gün yaklaşık 500 kişi katıldı. Tutsak öğrencilerle ilgili konuşmaların ardından müzik grupları; Grup Anadolu (İTÜ Konservatuarı öğrencileri), Grup Munzur, Grup Yankı, Güneşe Türkü, Grup Yenigün, Koma Agirejiyan, Bektrik-Elektronik Fakültesi müzik topluluğu halaylar ve marşlarla izleyenleri coşturdu. Şair Mehmet Ozer'in şiir dinletisi ve tiyatro gösterilerinin ardından saat 20.00'de şenliğin ilk günü sona erdi.
Bu etkinliklerden sonra diğer üniversitelerden gelenlerle beraber 250-300 kişi, kampüste kurulan çadırlarda , son gün hazırlıkları yapıldı.
29 Mayıs Perşembe günü sabahın erken saatlerinde çadırların toplanmasıyla başlayan gün, saat 15.30'da Koma Amed'in konseriyle devam etti.
Parasız eğitim, parasız sağlık taleplerinden dolayı toplam 96 yıl hapis cezalarına çarptırılan öğrencilerin Çankırı Cezaevi'nden yolladıkları mesajla şenlik daha da anlamlandı. Yemekhane, PTT işçilerinin ve diğer mesajların okunmasının ardından Zugaşi Berepe, Grup Yorum'un da konserleriyle 1000 kişinin katıldığı şenlik, saat 20.00'de sona erdi.
20-23 Mayıs tarihleri arasında ITU Mimarlık Fakültesi'nde de Sınıf Temsilcileri Konseyi'nin 3. Geleneksel Öğrenci Şenliği gerçekleştirildi. Şenlik programında paneller, tiyatro gösterisi, müzik dinletileri (Zugaşi Berepe, Koma Amed) ve sergiler yeraldı. Şenliğin giderlerinin karşılanması için öğrenci çalışmalarından yararlanılarak bastırılan kartlar satıldı ve standlar açıldı.
AVCILAR KAMPUSU'NDE DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE DEMOKRATİK TÜRKİYE KAMPANYASI
Avcılar'da kampanya çerçevesinde 11 Nisan günü Koordinasyon tutsağı Bülent Karakaş'ın babası Ali Karakaş'ın konuk olarak katıldığı ve 100 kişinin izlediği bir panel düzenlendi. 15 Nisan günü ise alkış eylemi sonrası Öğrenci Çephesi'nin çağrısıyla bir yürüyüş yapıldı. Mühendislik Fakültesi'nden yürüyüşle Veteriner Fakültesi'ne gelen grup buradaki öğrencilerle buluştu.Oradan kampus postanesine dek zindanlar boşalsın tutsaklara özgürlük", "çeteler mecliste öğrenciler hapiste", "özgürlük tutkusu zindanları yıkıyor" vb. sloganlar atılarak yüründü. Tüm öğrenciler öğrenci tutsaklar için hazırlanan yaklaşık 100 adet kart postaya verirken, PTT önü şenlik alanına çevrildi. Daha sonra tekrar Veteriner Fakültesi'ne yürünerek, Taksim eyleminin çağrısı yapıldıktan sonra dağılındı.
"ON'LAR DEVRİM OLDULAR
Onurlu bir başka yaşam için ölümü seçenler, Kızıldere'nin yoksul bir köy evinde, canlarını devrim mücadelesine bir zafer ve hiç tükenmeyece1 bir umut olarak armağan edenler; On'lar bu yıl da üniversitelerdeki çeşitli etkinliklerle anıldı.
Çapa Tıp Fakültesi bahçesinde toplanan 120 öğrenci 30 Mart katliamını anmak amacıyla bir forum düzenlediler. Forum devrim şehitleri ve Melek yoldaş için yapılan saygı duruşuyla başladı. Kızıldere'de öldürülen on devrimcinin, gençliğin faşizme ve oligarşiye karşı mücadelesinde, bu mücadelenin coşku ve kararlılığında yaşadığı ifade edildi. Kızıldere katliamını, THKP-C'yi ve Mahir Çayan'ı anlatan konuşmaların ardından forum alanına kırmızı ve sarı renkli sis bombalan atıldı, Dev-Genç marşı okundu. Yemekhane binasına “On’lar Devrim Oldular/ Devrimci Gençlik” pankartının asıldığı ve Mahir Çayan'ın portresinin taşındığı forum "Mahir, Hüseyin, Ulaş, Kurtuluşa Kadar Savaş- Kızıldere Son Değil Savaş Sürüyor" sloganlarıyla bitirildi.
31 Mart 1997'de Avcılar Devrimci Gençlik'in çağrısıyla yaklaşık 100 kişinin katıldığı Kızıldere şehitleri anması düzenlendi. Başta Kızıldere şehitleri ve Melek Yıldız olmak üzere tüm devrim şehitleri için yapılan saygı duruşuyla başlayan anmada THKP-C ve Kızıldere'yi anlatan bir konuşma yapıldı, şiirler okundu, Dev-Genç marşı söylendi ve sloganlar atıldı.
Ayrıca hafta boyunca okullarda yaygın bir afişleme çalışması yapıldı ve bildiriler dağıtıldı.
“RAHMETLİ’ NİN” İTLERİ YİNE SALDIRDI
Sivil faşist terör yuvası Ülkü Ocakları'nın üniversiteye yönelik azgınlaşmış saldırılarına 22 Mayıs günü bir yenisi daha eklendi. 25 Şubat tarihli silahlı saldırıyla ilgili olarak yapılan duruşmadan çıkan tescilli faşist Zafer Özbek ye bir öğrenciyi silahla yaralayan Hüseyin Özdemir'in yönetimindeki faşist çete, İÜ Beyazıt Kampüsü'ne gelerek gerginlik yarattı. Devrimci, demokrat öğrencilerin yanıt yermesi üzerine başlayan çatışmada, İÜ Beyazıt Kampusu yan kapısında görevli polisin öğrencilere hedef gözeterek ateş açması sonucunda iki öğrenci kurşunla yaralandı. Faşist öğrencilerden bazıları ve Zafer Özbek dövüldü. Sivil faşistlerin güvenliğini zorlukla sağlayan çevik kuvvet, devrimci-demokrat öğrencilere saldırdı. Ara sokaklara taşan kovalamacalar-da çok sayıda öğrenci yaralanırken, 20 öğrenci gözaltına alındı. 23 Mayıs tarihinde İ.Ü Beyazıt Kampusu’nun yan kapısında toplanan yaklaşık 1000 öğrenci faşist saldırıyı kınayan bir basın açıklaması yaptılar. Açıklama sonrasında öğrenciler yaralı olan arkadaşlarını ziyaret etmek amacıyla Haseki Hastanesi'ne doğru yürüyüşe geçtiler. "Üniversitelerimizi Faşist Çetelere, Polise Bırakmayacağız/ İstanbul Üniversite Öğrencileri" yazılı pankartın taşındığı yürüyüş, düzenli kortejler halinde ara sokaklardan Aksaray'a yöneldi. Kortej, Laleli'ye geldiğinde polis barikatı ile karşılaştı. Yürüyüş kortejini takip eden çevik kuvvetin arka taraftan müdahale etmesiyle iki taraflı vahşi bir saldırı başladı. Robocopların yer aldığı saldırıda onlarca öğrenci aldıkları cop darbeleri ile yaralanırken 156 öğrenci gözaltına alındı. Bazı polisler de yaralanarak hastaneye gitmek zorunda kaldı. Gözaltına altına alınan öğrencilerden 100'ü aynı gün serbest bırakılırken, 56'sı hakkında mahkemede dava açıldı.
Böylece, 5 Aralık ve 25 Şubat tarihlerinde yaşanan saldırıların ardından yapılan protesto amaçlı basın açıklaması tarzını aşan bir eylem gerçekleştirilmeye çalışılmış oldu.
Faşist saldırının gerçekleştiği günün akşamı (22 Mayıs) siyasal gençlik grupları arasında yapılan görüşmede, bir kaç grubun yürüyüş taraftarı olmamasına karşın, eylem alanında alınan kararla gerçekleşen yürüyüş, gençliğin artarak süren faşist saldırılara sessiz kalmayacağını gösterdi.
Yürüyüşün yapıldığı zamanlarda Çapa Tıp Fakültesi'nde TÖDEF tarafından yapılan "Nasıl bir üniversite istiyoruz" konulu kurultaya çeşitli illerden gelen yaklaşık 400 öğrenci katıldı. YÖK, özelleştirmeler ve üniversiteye yönelik saldırıların tartışıldığı kurultay, şenlikle bitti. Kurultayın dağılması sırasında 11 öğrenci polis tarafından gözaltına alındı.
ANKARA'DA 1 MAYIS
'97 1 Mayıs'ı ülke genelinde ve Ankara'da daha bir anlamlı ve coşkulu kutlandı. Bir taraftan, Susurluk'taki kazayla birlikte devletin içindeki kirli ilişkilerin açığa çıkması, ülkede uzun süreden beri yaşanan toplumsal, ekonomik ve politik krizi iyice derinleştirirken, diğer taraftan Refah Partisi ve MGK arasında gerçekleşen, toplumu suni bir şekilde ikiye bölen "laiklik mi, yoksa şeriat mı" tartışmaları ve Kürt illerinde bir türlü bitmek bilmeyen Özel Tim'le, korucuyla, askerle sürdürülen kirli savaş, halkı bu savaş düzenine isyan etmeye zorluyor. İşte bu yüzden bu yılki 1 Mayıs anlamını buradan buluyordu. Alanlarda yankılanan sloganlar savaş rejimine karşı dipten, sessiz ama büyük bir uğultuyla gelen toplumsal muhalefetin habercisi olduğunu kanıtlar şekilde haykırılıyor. .
1 Mayıs kutlamaları beklenenin çok üstünde, yaklaşık 20 bin kişinin katılımıyla hava muhalefetine rağmen coşkulu bir atmosferde gerçekleştirildi. Sıhhiye Köprüsü üzerinde yürüyüşle başlayan eyleme Ankara Üniversiteleri Öğrenci Koordinasyonu, "Gelecek Biziz Değiştireceğiz" pankartıyla katıldı. Pankartın arkasında ise koordinasyona bağlı öğrenci derneği ve öğrenci cephesi pankartları açıldı. Eylem alanına girerken yapılan üst araması sırasında koordinasyon eylemcilerinden bir arkadaşın taşıdığı tutuklu koordinasyon üyelerinin fotoğraflarının bulunduğu dövize polis tarafından zorla el konduysa da kısa süre sonra döviz polisten geri alındı.
Eylem süresince, "Yaşasın 1 Mayıs", "Ferman devletin, üniversiteler bizimdir", "Çeteler mecliste, öğrenciler hapiste", "Dünya yerinden oynar meclisten adam çıksa" gibi sloganlar sıkça atıldı. Yaklaşık üç saat süren eylem sonrasında katılımcılar tekrar Sıhhiye Köprüsü'ne doğru yürümeye başladı. Yürüyüş sırasında "devrim andı" içilerek pankartlar kapatıldı ve eyleme son verildi.
GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ GÜNEŞLİ GÜNLER
Yaz aylarına doğru üniversitelerde dönem sonu rehaveti yaşanırken Gazi Üniversitesi bu yıl da oldukça hareketliydi. Mart ayının ortalarında faşistlere gereken yanıtın verilmesinin
üzerinden bir ay geçmişti ki yeniden azgınlaşan faşistler tekrar saldırıya geçtiler, ilk olay, 10 Nisan günü Eğitim Fakülkesi'nden İbrahim Uysal isimli öğrencinin demir sopa ve zincirlerle dövülmesiyle başladı. Bu olay sırasında İİBF'nin önünde 200 kişilik sivil faşist sürü toplanıp, devrimci- demokrat öğrencilerin çıkmasını beklemeye başladılar. Fakülte içindeki öğrencilerin okul yönetimine can güvenlikleri olmadığından çıkamadıklarını iletmeleri üzerine okula gelen polisler işleri olduğunu ve çıkmaları gerektiğini söyleyerek okulu terk ettiler. Bunun üzerine öğrenciler toplu olarak okulu terk ettiler. Öğrencileri takip eden faşistler Maltepe'de sıkıştırdıkları bir gruba saldırdılar. Yine aynı gün 50-60 kişilik gruplar halinde dolaşan faşistler Eğitim Fakültesi kantinlerine girerek öğrencileri tartakladılar. Hacettepe Üniversitesi MYO'ya geldiklerinde ise umduklarını bulamadılar. HÜ MYO'da öğrenciler toplu olarak okuldan çıkarken saldırıya uğradılar ve faşistlerden 5, devrimci-demokrat öğrencilerden ise 4 kişi yaralandı. Saldırı sonrasında 15 Nisan'da İİBF'den rektörlüğe yürüyerek basın açıklaması yapma karan alındı. 15 Nisan günü yaklaşık 500 kişilik bir öğrenci kitlesi "Gazi faşizme mezar olacak", "çeteler mecliste öğrenciler hapiste", "Gazi bizimdir bizimle özgürleşecek" sloganlarıyla rektörlüğe doğru yürüyüşe geçti. Bu sırada rektörlüğün karşı tarafında toplanan 50 kişilik sivil faşist grup slogan atıp pankart açarken, yüzlerce çevik kuvvet polisi öğrencilerin etrafını sarmıştı.
Öğrencilerden iki temsilci ve DKO temsilcileri rektörle görüştükten sonra basın açıklaması yapılarak tekrar İİBF'ye kadar yüründü ve eylem bitirildi. Öğrenci temsilcilerinden Bülent Mimtaş, rektörlük çıkışında terörle mücadele ekipleri tarafından gözaltına alınarak ertesi gün serbest bırakıldı.
Gazi'de yaşanan bu gerginliğe rağmen okullardaki saldırılara karşı muhalif tüm öğrenciler ortak bir tutum içine girdi. Gazi Üniversitesi'nde devrimcilere düşen görev bağımsız öz örgütlülüğü yaratıp bu muhalefet tarzını yaygınlaştırmak olmalıdır.
İZMİR ÇEMBERİ KIRIYOR
1996-97 öğrenim döneminin başında bocalayan öğrenci hareketi, yaşam içerisinde kendini ispatlayan özgürlükçü, demokratik, militan, meşru, bağımsız ve öz yönetimi savunan bir örgütlenme tarzı olan cephelerin koordinasyonuna yönelmişti. Karşılığında polis ve idarenin yoğun saldırısına uğramış ve bunun sonucunda İzmir'de 500'e yakın öğrenciye idare tarafından soruşturmalar açılmış, uzaklaştırmalar yaşanmış ve onlarca öğrencinin mahkemelerde yargılanma süreci başlamıştı. Bu süreç, yeniden toparlanmayı hedefleyen İzmir öğrenci gençlik mücadelesinde dağıtıcı bir etki yaratmıştır. Daha sonra yaşanan eylemler içerikten yoksun, sönük ve cılız geçmiştir. Varolan bu durgunluğa karşı çeşitli fakültelerden bireysel anlamda bir araya gelen bir grup öğrenci "Koordinasyon Girişimi" sürecini başlattıklarını ilan etmiştir. Bu gelişme, İzmir'deki fakültelerde cephesel tarzda örgütlenme konusunda bir kıvılcım yaratmasına karşılık içerisinde bir çok zaafı, yanlışlığı ve anti demokratikliği barındırmıştır. Demokratik öğrenci hareketi yaratılırken katılımcılık, çoğulculuk esastır. Tüm muhalif öğrencilerin katılabileceği kanallar ve olanaklar yaratılmalıdır. Ancak süreç demokrasi kültürü yaratılmadan bir grup (!) insanla sürdürülmeye çalışılmıştır. Bu, bir taraftan insanların söz ve karar hakkını savunur görünürken, bir taraftan süreci yukarıdan aşağıya örgütlendirmeye çalışmaktır. Bu, reddedilmesi gereken geleneksel politika yapma tarzıdır. Aslında bu tarz yukarıdan aşağıya örgütlenme, hem kolaycılığa kaçıştır, hem bireyi özne değil nesneleştirir hem de bireyi kendi sorunları konusunda yürüteceği mücadeleye ya-bancılaştırır. Oysa yapılması gereken her öğrencinin katılımcı değil özne olduğu, söz ve karar aşamasında aktif olarak yer alabileceği ve kendini ifade edebileceği kanallar yaratmaktır. Bu kanal, doğruluğu kanıtlanmış olan CEPHE-KOORDİNASYON tarzı örgütlenmedir. Cepheyi tanımlamak, öncelikle birim çalışmasına önem vermek ve cepheleri içeriği, hukuku, işleyişi üzerine masa başında bir grup insanla değil, anfilerde, sınıflarda yani yaşam alanlarında yapılan tartışmalarla ve eylemlerle oluşturmaktır.
1 Mayıs mitingine öğrenci gençlik bu defa, cepheler üzerinden örgütlenmiş olan "Koordinasyon Girişimi" pankartıyla katıldı. Koordinasyon Girişimi çalışmasına direkt katılan arkadaşların çabalarıyla Girişim pankartı arkasında 500-600 civarında öğrenci yeraldı. Genel katılım itibarıyla başarıya ulaşan eylem coşkulu bir şekilde yapıldı. Daha çok "yaşasın özerk-demokratik üniversite mücadelemiz", "inadına isyan inadına özgürlük", "ferman devletin üniversiteler bizimdir", "çeteler mecliste öğrenciler hapiste" sloganları atıldı.
Eylem alanında Alınteri ve İP'in kavga etmesi genel olumlu havayı bozdu. İki grubun arasına girilerek kavga yatıştırıldı ve böylece olası bir polis müdahalesi önlendi. 1 Mayıs'ın ardından cephe çalışmaları genelde bir ivme kazandı. Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık-Mühendislik, Eğitim, İktisat fakültelerinde cephe çalışmaları başladı ve öğrencilerle ilişkiye geçmeye yönelik önemli adımlar atıldı. Ege Üniversitesi MYO'da cephe oluşturuldu, diğer fakültelerde de bu tarz çalışmalar başlatıldı. Bergama halkının emperyalist sömürüye karşı vermiş olduğu mücadelede 18 Mayıs günü yapılan şenliğe öğrenci gençlik olarak katılarak destek verildi.
Toplumsal yaşamı etkisine almış olan burjuva kültürüne karşı bizler, yaşam alanlarımızda demokrasi, özgürlük, barış, paylaşım üzerine kurulu bir kültürü varederek egemenlerin çemberini kıracağız, kabuğu parçalayacağız.
ANTALYA'DA 1 MAYIS
Emeğin birlik ve dayanışma günü olan 1 Mayıs Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi Antalya'da da coşkulu bir şekilde kutlandı. Antalya Demokrasi Platformu'nun düzenlediği eyleme DKO'ler, siyasi partiler ve öğrenciler katıldı. Yerel sanatçıların katılımıyla eylem daha da renklendi. Yaklaşık 3500 kişilik kitle, 1500 kişilik polis kordonu altında eylemi gerçekleştirdi. Öğrenci gençlik de parasız eğitim ve demokratik üniversite talebini; "ferman devletin üniversiteler bizimdir, savaşa değil eğitime bütçe, çeteler mecliste öğrenciler hapiste" gibi sloganlarla dile getirdi. Eylem olaysız bir şekilde sona erdi.
KIRŞEHIRDE ADIM ADIM ÖZGÜRLÜK
Gazi Üniversitesi Kırşehir Meslek Yüksekokulu'nda dönem başından itibaren faşist baskılardan dolayı yaşanan gerginlik zaman zaman fiili saldırılarla kendini gösteriyor. Gençlik mücadelesinin önünü kesmek için varolan polis-idare ve mafya desteği ile örgütlenen faşist hareket, üzerine düşeni yapmaktan geri kalmıyor. Üniversite senatosu tarafından bütünleme hakkının kaldırılıp bizlere yaz okulunda para ile satılmasına karşı başlatılan kampanyada gösterdikleri saldırgan tavır, savaşın ve sömürünün bekçileri olduklarını bir kez daha kanıtladı. 23.1.97 Perşembe günü Ramazan ayını bahane ederek, kantinde sigara içtiği gerekçesiyle, kantinin boş olmasından da yararlanılarak arkadaşımıza saldırıldı. Bunun üzerine okul bahçesinde toplanan bir grup öğrenci olayı protesto etti. Aralarından seçtikleri temsilcilerin okul müdürüyle yaptıkları görüşmede faşist saldırıların yaşandığı ve bu saldırıların devam etmesi halinde varılacak noktadan okul idaresinin sorumlu tutulacağı belirtildi. Aynı gün İnsan Hakları Derneği'nde bir basın açıklaması yapılarak saldırı kınandı.
Kırşehir'de, akademik-demokratik ve parasız eğitim temelinde gelişen öğrenci muhalefetinin önünü kesebilmek amacıyla daha da saldırganlaşan faşistler en son 6 Mayıs günü derse girmekte olan iki arkadaşımıza kalabalık bir grup olarak saldırdılar. Saldırı sonucunda yaralanan iki arkadaşımız gözaltına alındı. Bu olay üzerine devrimci ve yurtsever öğrenciler saldırgan faşistlerin ülkü ocağına doğru gittiğini tespit etti ve gerekli cevap anında verildi. Daha sonra alınan bilgilere göre faşistlerin en son hastanede görüldükleri öğrenildi. Sonraki iki gün boyunca duyarlı öğrenciler faşist saldırıları protesto etmek için derslere girmediler. Üçüncü gün faşistlerin okula gelmemesi ve müdürle yapılan görüşme sonucu gerginlik biraz yumuşadı. Bu olayların yaşandığı sırada Kırşehir'deki demokratik kuruluşlar (HADEP, ÖDP, İHD, Eğitim-Sen,) vali ve emniyet müdürü ile yaptıkları görüşmelerde faşist saldırıları dile getirdiler ve gerekli önlemlerin alınması için girişimde bulundular. Bundan sonra yaşanacak saldırılardan makamlarının sorumlu tutulacağı belirtildi.
KARAELMASLA CEPHE KURULDU DENİZLİ AKINTIYA KARŞI YÜRÜYOR
Okulda hemen hemen tüm öğrenci oluşumlarından gruplar olmasına rağmen gerek geçen yıl yaşanan sindirme politikaları gerekse dar grupçu ve gençlik mücadelesini küçümseyen anlayışlar yüzünden bu dönemin başına kadar herhangi bir hareketlenme görülmüyordu.
Dönem başından itibaren öğrencilerin parçalı muhalefetini belli bir merkezde toplamak gerektiğini düşünen arkadaşlarla bu dağınıklığı değiştirmeye yönelik toplantılar yapıldı. Toplantılar sonucu öğrenci hareketinin yükselmesinde büyük payı olan öğrenci cephelerini-koordinasyonunu Zonguldak'ta oluşturmaya karar verdik. Dar grupçuluk anlayışı içinde olan bazıları ise koordinasyonun belli bir merkezi yapıya bağlı olduğunu iddia ederek öğrenci birliğini oluşturdular.
Cephenin Zonguldak'ta yavaş yavaş oturması epeydir akademik-demokratik mücadelede geri planda kalan Zonguldak Karaelmas Üniversitesi'nin (ZKU) bu konuda eksikliklerini tamamlamasına yardımcı oldu. Cephe, Öğrenci Birliği ve Yurtsever Gençlik'le birçok konuda, eylemde ortak tavırlar belirledi. Bunun en iyi örneğini 16 Mart, 21 Mart ve arkadaşlarımızın dayak yemesi olayında ortaya koydu. Cephe olarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde şimdiye kadar üniversitede hiç düzenlenmeyen, Cephe dışındaki öğrenciler, öğretim elemanları ve çalışanlar tarafından da çok beğeni ile karşılanan bir kutlama yaptık. Gerçekten emekçi olduğu düşünülen öğretim elemanları ve çalışan memurelere karanfiller dağıtılıp okuldaki pano süslendi. Bunların dışında "Çatalağzı Termik Santrali'nin özelleştirilmesine hayır" mitingine, Kocaeli'nde DİSK'in düzenlediği "Demokratik Türkiye" mitingine Halkevleri kuruluş yıldönümü dolayısıyla Kilimli Halkevi şenliğine (polisin burada iki arkadaşımızı gözaltına almaya çalışması şenlikte bulunan 80 kadar insanın öğrencilerle beraber karakola yürümesiyle sonuçsuz kaldı) Öğrenci Cephesi olarak katıldık.
16 Mart'ta Cephe ve Birlik üyesi öğrenciler okuldaki panoyu fiilen işgal ederek günün anlamını belirten bir yazıyı asmaya karar verdiler. Kararın uygulama aşamasında Birlik'teki dar grupçular ve Yurtsever Gençlik eylemi başta destekledikleri halde sonradan - pasif bulduklarını belirterek katılmadılar. Cephe üyeleri ve birliğin diğer grupları protesto alkışlarıyla yazıyı astılar. 21 Mart Newroz'da Cephe, Yurtsever Gençlik ve Birlik ortak bir eylemde anlaştılar. Nevvroz Anadolu'da kutlandığı gibi geleneklere uygun bir biçimde kampüste ateşler yakılarak, halaylarla, türküler ve şiirler okunarak kutlandı
Cephe'nin Zonguldak'taki her türlü sosyal-kültürel etkinlikte sesini duyurması şehirdeki DKÖ'lerle sıkı ilişkiler kurması, Cephe ve Birlik'in yaptığı eylemleri uyum içinde yürütmesi (bazı anlaşmazlıklar hariç),
Zonguldak'ta son yılların en büyük öğrenci hareketliliğinin yaşanmasına neden oldu. Bu hareketlilik polisin dikkatini çekmekte gecikmedi. Polis, yükselen öğrenci hareketini bastırmak için Şubat, Mart, Nisan ayları boyunca okula karakol kurdu. 30 Mart için toplantılar düzenlendiği bir sırada bir arkadaşımız 27.4.97 tarihinde kendisini polis olarak tanıtan üç ya da dört kişi tarafından silah zoruyla, plakası alınamayan bir araba ile kaçırıldı, arabada bayıltılana kadar dövüldükten sonra ıssız bir yerde indirildi, bir müddet de burada dövüldükten sonra ölüme terkedildi. Bunun üzerine Rektör Zonguldak'ta olmadığı için rektör yardımcısı, öğretim görevlileri ve şehirdeki DKÖ'ler gezildikten sonra rektörlük binası önünde 70 kadar öğrenci ile basın açıklaması yapıldı. Yapılan basın açıklamasından sonra 35 öğrenci hakkında soruşturma açıldı. Soruşturma şu an hala devam ediyor.
Baskılar Bizi Yıldırmadı Yıldırmayacak
1 Mayıs'ta Zonguldak'taki bazı siyasi partiler ve sendikalar İstanbul'a gitme kararı alırken diğer parti (EMEP, İP), sendika ve DKÖ'ler ile birlikte Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Öğrenci Cephesi pankartı arkasında 1 Mayıs'ı Zonguldak'ta kutladık. Coşkumuz, hareketliliğimiz ve sloganlarımızla eylemin ilgi odağı olduk. Bundan sonraki 1 Mayısların Zonguldak'ta öğrencilerle birlikte kutlanmasının ilk adımını böylece atmış olduk.
DENİZLİ AKINTIYA KARŞI YÜRÜYOR
29 Mayıs 1997'de, İstanbul'da başlayan faşist saldırıları protesto etmek amacıyla "Pamukkale Üniversitesi- devrimci-demokrat öğrenciler" imzalı bir basın açıklaması yapıldı. Denizli'nin merkezi olan Delikliçınar Meydanı'nda okunan basın açıklamasının ardından "Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek- Çeteler mecliste öğrenciler hapiste- Polis dışarı bilim içeri" sloganları atıldı. Sloganlar atıldıktan sonra çevremizi saran polis insanları yere çöktürerek açıklamaya katılan hemen herkesi gözaltına aldı. Öğrencilerin gözaltına alınmasına tepki gösteren insanlar da bizimle birlikte gözaltına alındı. Pamukkale Üniversite'si hastanesinden Dr. Salih Şahin gözaltılara müdahale ettiği için 1.5 yaşındaki oğlu ve eşiyle birlikte polis otosuna bindirildi. TEM'de, yaptığımız açıklamanın yasadışı olduğuna dair bir metin imzalatılmaya çalışıldı. Gözaltına alınan toplam 64 kişi polisler tarafından dövüldü.
Eylem birkaç insanın üstüne yıkılmaya çalışıldı ancak diğer insanların kararlı tavrıyla bu engellendi. Hücrelerde söylenen marşlar insanların kararlığının göstergesiydi. Getirilen metin ise imzalanmadı. Bir polisin omzunun çıkması, polisleri daha kudurgan hale getirdi; Adli Tıp'tan, Siyasi Şubeye kadar üzerimizde terör estirmeye çalıştılar. Üç kişi polise mukavemetten savcılığa sevk edildi. Gözaltındakiler saat 09.00'dan itibaren Denizli Adliyesi'nin önünde bekleyen 300 kişilik bir grup tarafından sevgi ve coşkuyla karşılandı.
Ve Pamukkale Üniversitesi'nde kabuk çatladı.
SOR, SORUŞTUR,UZAKLAŞTIR YILM AYACAĞIZ
Trabzon, uzun bir zamandır sessizdi. Ancak ikinci dönem, örgütlenme ve eylem üzerine tartışmalarla başladı.İkinci dönemin başlamasıyla birlikte üniversitenin sorunlarını içeren bir anket çalışması ile start verilmiş oldu. Bu uzun erimli bir kampanya idi ve üniversite örgütlenmesini yaratacak atmosferin yakalanması ve varolan faşist baskıyı kırıp örgütlenmeyi başarmaktı asıl amaç. Anket çalışması ile birlikte üniversitede var olan bir çok demokrat hatta kendisini sosyalist olarak ifadelendiren insanların devrimcilerle bugüne kadar ilişkilenemediğini gördük. Bu çalışmayla tanışan bir çok insan aktif olarak çalışmaya başladılar. Anket çalışmasının 4. gününde Jeodezi kantininde faşistler tarafından anketi dolduran bir arkadaşa saldırılması üniversitede varolan gerginliği arttırdı. Polis ve onların direktifi ile devrimci demokrat insanlara saldıran faşistler çalışmanın saldırı ile biteceğine inanıyorlardı. Ancak çalışmayı yürüten arkadaşların kararı, üniversitede bir eylem örgütlemekti.Saldırının ardından 28 Mart günü Jeodezi kantininde bu saldırıyı kınayan ve çalışmanın devam edeceğini duyuran bir basın açıklaması yapıldı. Öğrencilerin kararlılığını göstermek amacıyla basın açıklaması yapılmadan önce aynı kantinde anket çalışması yapıldı. Sivil faşistlerin müdahalesi ortamı gerginleştirdi ancak herhangi bir çatışma faşistler tarafından göze alınamadığından gerçekleşmedi. Basın açıklaması yapılırken jandarmanın, açıklamayı okuyan arkadaşı gözaltına alması, kitleyi biraz daha canlandırdı ve jandarmanın kimlik tespiti için karakola gitmesi üzerine topluluk yürüyüşe geçti. Buradaki inisiyatif eksikliği nedeniyle yürüyüş sessiz gerçekleşti. Ancak karakolun önünde insanlar halaylar türküler eşliğinde eylemi devam ettirdiler. Kimlik tespiti yapıldıktan sonra üç arkadaş dışındakiler bırakılırken, onlar savcılık ta rafından serbest bırakıldı. Ayrıca 27 Mart günü gözaltına alınan iki arkadaş da aynı gün serbest bırakıldı.
Ancak bu kez üniversite yönetiminin saldırısıyla karşılaşıldı ve eyleme katılan öğrenciler hakkında polisin dayatması sonucu soruşturmalar açıldı. 50 kişiye açılan soruşturmalar sonucunda şimdilik 14 kişiye uzaklaştırma cezası verildi. 6 arkadaş yurttan süresiz olarak uzaklaştırıldı. Bu uzaklaştırmalarda 1 kişi 1 yıl, 1 kişi 1 dönem, 10 kişi 1 ay ve 1 kişi ise 1 hafta ceza aldı. Soruşturmalar sürerken 1 Mayıs dolayısıyla üniversite öğrencileri Trabzon Demokrasi Platformu'na katılmak istediğimizi iletmiştik ve Demokrasi Platformuna katılmamız kabul edildi. 1 Mayıs'ta sayıları 250'ye yaklaşan KTÜ öğrencileri, "parasız eğitim, parasız sağlık" pankartı ile eyleme katıldılar. 1 Mayıs'ta alanın en hareketli ve disiplinli kortejini oluşturan üniversite öğrencileri Demokrasi Platformunda öğrencilere karşı varolan önyargıyı yıkıp, toplumsal muhalefetin örgütlenmesinde kendi yerini almayı başardı.
Soruşturmalarla verilen cezaların iptali ve yürütmeyi durdurmak için İdare Mahkemesi'-ne başvuruldu. Bu büyük bir mali külfeti de beraberinde getirdi. Demokrasi platformuyla gerçekleştirilen dayanışma kampanyası ile bu mali külfetin altından kalkılmaya çalışıldı.
Evet, düzenin pislik kokan kurumları ve insanları... Unutmayın ki bu halkın yaşadığı sokaklarda özgürlük ve isyan bayrağını taşıyan, dalgalandıran yiğit insanları da vardır. KTÜ öğrencilerine ve halkımıza and olsun ki üniversitelerimiz özgürleşene kadar, halkımızın kendi iktidarını kuracağı güne kadar Devrimci Gençlik militanları bu kavgayı örgütlemeye devam edecektir. Emekçilerin bayrağının oligarşinin burçlarına dikileceği günlere selam olsun.
İnadına devrim, inadına sosyalizm.
Tek yol devrim.
ALTIN'CI FİLO'YA HAYIR
Bergama halkı 18 Mayıs'ta düzenleyecekleri şenlik ve anıt kitabenin açılış töreni için tüm Türkiye'den kendilerine destek olan herkesi köylerine davet ediyorlar, aşlarını, yürekleri sevgi, dostluk, barış ve kardeşlikten yana atan insanlarla paylaşmak istediklerini bildiriyorlardı. Bu ülkenin geleceği olan bizler, sadece kendi sorunlarımıza sahip çıkmanın hiç de çözüm yolu olmadığını biliyorduk. İçinde yaşadığımız toplumun, ülkenin hatta bu koskoca evrenin sorunlarına da sahip çıkmak gerektiğinin bilinciyle düştük Bergama yollarına...
Bergama Çamköy'de düzenlenecek olan şenliğe bir hafta kala Ankara'dan gidiş için hazırlıklara başladık. Bir yandan DKÖ'leri ve basını gezerken, diğer yandan da okullarda, demokratik öğrenci muhalefetinin toplumsal muhalefetin bir parçası olduğunu anlatarak arkadaşlarımızı Bergama'ya davet ettik. 17 Mayıs akşamı üç otobüs dolusu yürek, hareket ettik Bergama'ya doğru.Yol boyunca hiç susmadık, hiç uyumadık, şarkılarımızla, marşlarımızla geçirdik o yolculuğu.Sabah gün ışıdıktan çok sonra varabildik Bergama'ya. Çamköy girişinde jandarma barikatı ile karşılaştık. Bir süre bekletilip otobüslerimizin plakaları alındıktan sonra Çamköy'e girebildik. Burada İzmir ve İstanbul'dan gelen koordinasyondan arkadaşlarla bir araya gelip alana doğru yol aldık. Alana girerken büyük bir coşku ve alkışla karşılandık. Binlerce sımsıcak yürek "ferman devletin, Bergama bizimdir" sloganımıza hep bir ağızdan ortak oluyorlardı. Yine dostlarla beraberdik, yüzlerini ilk defa gördüğümüz ama çok eskiden beri bizlerle dost olan ve sonrasında da dost kalacağımız o güzel insanlarla beraberdik şimdi. Bir süre şenlik programını izledikten sonra Narlıca Köyü halkının bizleri köylerine davet ettiği öğrendik. Bunun üzerine şenlik alanından "Altın'cı Filo Defol!" pankartı arkasında slogan atarak ayrıldık. Köye geldiğimizde alkışlarla karşılandık, köy kahvesinde insanlarla sohbet etmeye başladık. Onlara Bergama'ya neden geldiğimizi anlatıp, mücadelelerini bir de onların ağzından dinlemek istediğimizi söyledik. En fazla nasıl mücadele ettiklerini ve ne kadar kararlı olduklarını anlattılar bizlere. Aralarından, 60 yaşındaki Zöhre Nine, şirketin arazisini nasıl bastıklarını, makineleri nasıl kırdıklarını anlatarak "siyanürle zehirlenip ölmektense, onlarla savaşarak ölmeyi yeğleriz, gerekirse mezarımızı kazar içine gireriz" diyordu. Sonuna kadar yanlarında olduğumuzu vurgulayarak, oradan ayrıldık. Vedalaşırken yüzleri yüzlerimiz olmuştu sanki, herkesin yüzünde aynı kararlılık ve mutluluk ifadesi vardı. Köyden ayrılmak üzereyken jandarma yolumuzu keserek bizden bir arkadaşımızı ve pankartımızı istedi. Bizler ise arkadaşımızı ve pankartı vermemizin söz konusu olmadığını, olabilirlerse hepimizi almasını söyledik. Ortam iyice gerginleşmişken köylülerin ve bizim kararlı tavrımız üzerine jandarma yolu açmak zorunda kaldı. Başımıza bir zarar gelmesini istemeyen köylüler, otobüslerimize kadar bizimle beraber geldiler.
Ankara'ya doğru yola çıktığımızda beraberimizde getirdiğimiz umutlarımıza umut, sevdalarımıza sevda katarak dönüyorduk geriye...
Dostları ilə paylaş: |