Habip’te ve Ümit’te ise gerçekten sıradan bir olaydır işkence ve asıl konuşulacak konu bile değildir. Ama yasal girişimlerin hepsi de yapılmalıdır, yapılır. Habip’in işkence nedeni ile doktora sevkini sağlamak için yaptığımız başvurulardan sonuç alamamamıza rağmen ısrarla sürdürmesi, bunun iyi örneklerindendir.(197)
Kuşkusuz işkencedeki tutum devrimciler için her zaman önemliydi, örnekleri de çoktur. Habip’in ve Ümit’in işkence karşısındaki tutumları ve sonrasında bu süreci dingin ve sakin değerlendirmeleri ise, derinliğine bir inanç ve iradeye dayanıyor. Bu birbirinden önemli direniş örneklerine daha da bir değer katıyor.
Malatya hapishanesine sevk edildikten sonra, bu kez dava vesilesi ile görüştük Habip ile. Burada yargılandığı her duruşmada yargıçla aramızda tartışma çıkardı.
Hukuki bir nedenle çıkan bu tartışmada hep yer almak isterdi. Duruşmadan sonra görüşe gittiğimde, "Yine adamınla kavga ettiniz, birkaç laf da ben söyleyeceğim, ama bırakmıyorsun" demişti. Delil olmayan bu dosyasında siyasi bir savunma yapma koşulları bulunmuyordu. İstemesine ve daha doğru olur diye düşünmesine rağmen, değerlendirdiğimiz tarzın dışına çıkmadı.
Malatya Cezaevi'nde zor koşullarda belli bir saygınlık ve sıcak ilişki yakaladığı gözleniyordu. Siyasal ve örgütsel yaşamı konusunda çok katı olduğu her halinden belli idi. Ama aynı zamanda kişisel ilişkilerde ve pratik yaşamda geniş bir hoşgörüye ve soğukkanlılığa sahipti. Beraberindeki gençler onun tutuklanmasına sebep olan ifadeler vermiş, onu polise yakalatmış kişilerdi. Buna rağmen daha ilk günden, "bu gençler çok zarar görmüşler, hırpalanmışlar, kendilerini toparlamaları lazım" diyor ve buna çaba sarf ediyordu. Bu somut duruma rağmen gençlerle başlangıçtan beri dostane ve içten bir ilişki içindeydi. Öyle ki, bu gençlerden(198)birisinin ailesi sürekli olarak itirafçı olup pişmanlık yasasından yararlanmaya zorluyor, o da ara sıra yalpalıyordu. Habip titiz ve soğukkanlı bir çaba ile, onun bu hale düşmemesinde önemli bir rol oynadı.
Her zaman sıcak, coşkulu ve rahat...
Cezaevinden çıkıp geldiğinde, sıcakkanlı gülümsemesi ve rahatlığı ile hoş ve uzun bir sohbetimiz olmuştu. Sonraki yaşamında ne yapacağını hiç sormadım. Tahliye olan kişilerin beklentileri çoğu kez hızla değişir, genel olarak da siyasal hedefleri ikinci planda kalır ve hep sonraki yaşamları sohbet konusu olur. Habip’in şimdi ne yapacaksın diye sormama olanak tanımayan bir açıklığı ve acelesi vardı. Siyasal faaliyetine dönmek için acele ediyordu. Hiç sormadım ve hiç başka bir ihtimal de düşünmedim.
Bu kez İstanbul’da bir mitingte karşılaştık. Kısa bir merhaba ve hoşçakaldan ibaret sıcak karşılaşmamızda coşkusu ve rahatlığı idi ilgimi çeken.
Yeniden karşılaştığımızda ise Bayrampaşa hapishanesindeydi. Bu kez ilk görüşmemizde durgun ve sıkıntılıydı. 3-4 gün süren işkenceye rağmen hiç işkence görmemiş gibi davranıyordu. Gözaltı sürecini sorduğumda Adana’da gördüğü işkenceyle karşılaştırıyor ve bunlar basit şeyler ama, bayağı yüklendiler diye özetliyordu. Hiçbir ifade vermemek ve hiçbir şey imzalamamak tavrını sürdürmüştü. Direnmek ve baskıya boyun eğmemek onun için kaçınılmazdı. Bu kez de Altan Ersoy kimliği ile yakalanmış, Habip Gül kimliği kısa sürede ortaya çıkınca o da bu kimliği kabullenmeyi tercih etmişti. Ne var ki bu kabullenişin bir zayıflık gibi algılanması onu bir hayli üzmüştü. Onun tanıdığım(199)sürece en çok üzüldüğü birkaç olaydan birisi budur.
Bu kez duruşma öncesinde savunmalar konusunda konuştuğumuzda, siyasi içerikli bir savunma yapmakta ısrar ediyordu. Özet ve kısa bir savunmanın uygun olacağı değerlendirmemiz üzerine, kendisini çok sınırladığını söylese de, kısa ve tok bir savunma hazırladı. Doğrusu ilk hazırlanan hali üzerine tartışma ve değerlendirme ihtiyacı epeyce doğmuştu. Eleştiriye açık ve dikkatli tutumu ile bir sonuca kolayca ulaştık.
“İşkenceciler işçi sınıfına hesap verecek!”
İşkencecilerin tanık olarak dinleneceği duruşmadaki muhtemel tutum ve sonuçları üzerine tartışmamız biraz uzunca oldu. İşkenceciler tanık olarak dinlenemez, onları dışarı kovmamız lazım diye ısrar ediyordu. Katı ve uzlaşmaz bir tutum içinde idi. İşkenceciler hakkında ve tanık olarak dinlenmeleri konusundaki düşüncelerini açıklamasından doğal bir şey yoktu ve bu konuda hemfikirdik. Ancak takınılacak tutum konusu tartışmalıydı. Duruşma sırasında fiili durumun ne olacağını merak ediyordum. İşkenceciler dinlendikçe sabırsızlandığını ve sık sık etrafına bakındığını gördükçe, her an müdahale edebileceğini anlıyorduk.
Bir süre sonra ayağa kalkarak söze başladı ve; “Bunların söylediklerini kabul etmiyorum, bunların hepsi işkencecidir. Onlardan bir gün bunun hesabı sorulacaktır. Toplum ve işçi sınıfı karşısında suçludurlar”, dedi. Yargıç biraz tedirginlikle, “Tehdit ediyorsun, ne yapacaksın, öldürecek misin yani?” diye sorunca, “Herşeyin bir bedeli vardır, hesabı da o gün gelince sorulacaktır, işçi sınıfı hesabını soracaktır mutlaka, hepsi işkencecidir, katildir” dedi. İşkenceciler(200)şaşkınlık içinde hemen salondan çıkarıldılar.
Tahliyesinin ardından kısa bir karşılaşma ve selamlaşmadan sonra görüşürüz dediğinde, klasik alışkanlıkla umarım görüşmeyiz dediğimde nedenini anladı ve gülümsedi. Karşılaşmamız onun gözaltında ya da hapiste olması demekti. Kim bilir beni bu defa hangi şehirde bulursun dedi ve ayrıldı.