Saygin okurlar



Yüklə 437,4 Kb.
səhifə1/9
tarix01.11.2017
ölçüsü437,4 Kb.
#25123
  1   2   3   4   5   6   7   8   9

Saygin okurlar,

 

ERTUGRUL FIRKATEYNININ TRAJIK YOLCULUGU isimli yazi dizimi takip eden



bazi uyeler , yazinin bazi bolumlerini kacirdiklari ve eksik kalmis olan

bolumleri istiyorlar.

 

Sizleri bu zahmetten kurtarmak icin 1. Bolumden 10. bolume kadar olan 



ilk ON bolumu butun halinde paylasima sunuyorum.

 

Bu dizinin temel kaynakcasi http://www.ertugrul.jp/node  dir.



Bu linkte bulunan yazilar tarafimdan katkilarla zenginlestirilmis ve konuya uygun olarak resimlendirilmistir..Yazimi kullanacak olan degerli arkadaslarin verilen emegi goz ardi etmemeleri ve kaynakcalari belirtmelerini rica ediyorum.

 

Bu yazi dizim 2007 senesinde Denizce dergisinde yayimlanmis olup, tekrarladigim bu yayim suresinde tekraren elden gecirerek zenginlestirilmistir.



 

Bu yazi dizisini web sayfalarinda veya blog'larinda kullanacak olanlar bilgi verirlerse memnun olurum.

 

saygilarimla



 

Naci Kaptan

 

 

***



 

 

 



Ertuğrul Fırkateyni - Bölüm 1

 

Derleyen Naci Kaptan



 

 


ERTUGRUL FIRKATEYNININ TRAJIK YOLCULUGU

 


Sizlere,denizcilik tarihimizden , sehitler verdigimiz,uzucu bir bir deniz yolculugunun
anisini sunacagim .

 

Bu degerli ani yazida kadersiz yolculugun planlanmasinda yapilmis olan buyuk hatalari ve


609 kisinin acimasizca ölüme nasil gonderildiginin huzunlu hikayesini  okuyacaksiniz.

 

Bu derledigim yazi dizisi, 2007 senesinde paylasmis oldugum DENIZCE DERGISINDE yayimlanmistir.


Yazinin temel kaynagi  http://www.ertugrul.jp/node olup , bu degerli ve kaynakcalara
dayanan calismalari icin kendilerine tesekkur ediyorum.
Yazinin bazi bolumleri , orjinal kaynak bozulmadan tarafimdan yapilan eklentilerle ve
konuya iliskin resimlerle zenginlestirilmistir.

 

Ertuğrul Fırkateyninin kadersiz yolculuğunun anılarında,


sadece gösteriş ve siyasi ikbal uğruna 609 gemicinin, kendilerine tabut biçilen hurda bir gemiye doldurularak ölüme gönderilmelerinin ve kişisel hırs ve ihtirasların, akıl ve bilimin kuralları önüne konduğu, bir ölüm yolculuğunun nasıl kurgulandığını ve gerçeklerin nasıl göz ardı edildiğini ibretle okuyacaksınız.

Bu olayların sessiz kahramanları olan gemiciye düşen gorev, hurda da olsa, batacağını da bilse ,verilen emirlere uyarak , kendisinden isteneni yapmak ve Allah'in bagislayiciligina siginarak , gemiye binerek yolculuga ve goreve cikmak ,bile bile  kendi tabutuna çivi çakmaktır.

 

Bu nedenle Ertuğrul şehitleri başta olmak üzere,


limandan ayrılırken kendisine mendil sallayanlara bir daha geri dönememiş olan tüm şehit denizcilere ve denizlerde yaşamlarını sonlandıranlara, mezarları belli olmayanlara , deniz sehitlerine yüce Allah'tan rahmet diliyorum.

 

Yazıyı aldığım kaynakçanın bütünlüğünü bozmadan bazı eklemeler ve düzenlemeler yaparak yazıyı sizlere daha keyifli okunur hale getirmeye çalıştım.



 

 

 



Siz saygin okurlar ,

 

 



Tarih icinde ,diger tayfalarla birlikte , trajik bir deniz yolculuguna katilmak istiyorsaniz,

"hurcunuzu " hazirlayin , yazlik ve kislik giysilerinizle , sahsi esyalarinizi alarak,

geminin "lumbar agzindan" iceriye girin.

Gemi reisi size yol gosterecektir !

Unutmayin ki , artik siz de bir tayfasiniz ...

 

Her bir deniz yolculugu ve seferi , bilinmeze acilan yelkendir :



Bu seferler ,asagidaki dua ve temenni ile baslar ;

 

 



" PRUVAMIZ NETE , RUZGARLARIMIZ UYARINA , DENIZLERIMIZ SAKIN ,

ALLAHIN SELAMETI UZERIMIZE ,YOLUMUZ ACIK OLSUN ... AMIN "

 

 

 



Aciklama :

 

 



 

Hurc ; kalin branda bezden yapilmis olan ve omuza takilacak askilari da olan ,

cuval seklinde dikilmis , esya tasimakta kullanilan buyuk torba .

 

lumbar agzi ; Gemiye cikan iskele (merdivenlerin ) gemi guvertesine kavustugu yerde bulunan gemiye girilen acik bolumdur.Denizcilik terimi disinda tanimlarsak, gemiye giris kapisidir.



 

 

 



Saygılarımla
Naci Kaptan / 11.12.2008

 

 



 

 

 



 

 

 



 

Osmanlı ile Japonya Arasındaki Bağları Güçlendiren,

 

Kadersiz Gemi Ertuğrul Fırkateyninin Trajik Hikayesi-1



 

 

 



 

 

Geminin baş kasarasına yelkenlerin gölgesine oturmuş istirahatçı vardiya personeli, yüksek sesle vatan özlemini dile getiren bir gemici marşını söylüyorlardı:



 

 

 



Yol ver serdümen yol ver
Gece gündüz seyredelim
Bu havaya rabbim yol ver
Vatanımıza dönelim.

 

 



 

II. Abdülhamid, 1887 yılında Japonya İmparatorunun yeğeninin bir savaş gemisiyle İstanbul'u ziyaret etmesinin ardından Japonya’ya bir heyet gönderilerek iade-i ziyaret yapılmasını emretmişti.

 

 

 


Bu ziyaret için İstanbul tersanelerinde yapılan Ertuğrul Fırkateyni seçildi. Fırkateyn, hem yelken hem de makine ile hareket ediyordu. Üç direkli geminin ana hareket vasıtası yelkendi. 600 beygir gücündeki makinesi de yardımcı bir itici kuvvet oluşturuyordu. 2 bin 400 ton ağırlığında, ahşap bir gemi olan Ertuğrul Fırkateyni 25 yaşındaydı. Yaklaşık 1 yıl önce ahşap kısımları tamir görmüştü. Ancak, makine ve kazanların alt bölümüne dokunulmamıştı.

 

1889 Temmuz ayında, sıcak bir günde İstanbul Dolmabahçe önünden demir alan Ertuğrul fırkateyni, 609 mürettebatıyla sonu bilinmeyen bir yolculuğa uğurlandı.



 

Sevdiklerini uğurlamaya gelenler, gözleri yaşlı, ellerindeki mendilleri, Fırkateyn Ahırkapı fenerini dönüp de gözden kayboluncaya kadar el salladılar.

 

 

 



Gemi kaptanı ve mürettebatı dalgın ve endişe ile İstanbul’un arkada kalan siluetini seyrederek, önlerinde olan binlerce mil yolu ve bu yola hazır olmayan teknenin, onları sağ salim getirip götüremeyeceğinin yanıtını arıyorlardı.

 

 



 

Kuzeyden hafif hafif esen poyraz rüzgarı açılmakta olan yelkenleri üfleyerek doldurdu ve gemi bordasına vuran ufak dalgacıkların dokunuşu ile Çanakkale boğazına yol verdi, nazlıca akarak yoluna devam etti.

 

Gemi süvarisi Ali bey kararmakta olan ufka baktı, havayı kokladı ve aklı yine kendisine söylenenlere gitti;



 

 

 



"Gitme," diyorlar, "istifa et; bu yirmi yıl önce yamanmış, bir köşeye atılmış çürük gemiyle yola çıkılmaz."

 

Ali Bey'in kararlı, yurtsever, inanmasını, sevmesini bilen, vazifeşinas kişiliği, etrafındaki kaypaklıklar arasında büsbütün belirginleşiyor.



 

 

 



"Ben bu devletin askeriyim, ekmeğini yedim.

 

Nereye git derse giderim" diyor.



 

Bir an hata yapıp yapmadığını düşündü.

 

Sonra da omuzunu silkerek, Yüce Allah’tan takdirdir, diye mırıldanarak, poyraz rüzgarına yüzünü verdi ve sonu bilinmeyen yolculuk için selamet duasını okumaya başladı.



 

 

 



Ertuğrul fırkateyninin süvarisi Ali bey, uğradıkları her limandan, karısı Ayşe hanıma mektuplar gönderdi.Bu mektupları torunu sayın Canan Eronat paylaşıma açtı.Tarihe ışık tutan belgeler olması nedeniyle kendisine teşekkür ediyorum.

 

 



 

Ertuğrul’un yolculuk macerasını anlatmaya başlamadan önce sizlere Gemi süvarisi Ali beyin torunu sayın Canan Eronat'ın yazısını sunacağım.

 

 

 



Naci Kaptan  11.12.2008

 

 



 

 

 



Ali Bey'den Ayşe Hanım'a Mektuplar

 

 



 

Ertuğrul'da gizli pek çok hikayeden biri Ali Bey ile Ayşe Hanım'ın öyküsü.

Ali Bey, deneyimli ve bilgili bir denizci... Ayşe Hanım gencecik yaşında, her an

uzaklardan mektup bekleyen hayat dolu bir kadın...

 

 

 



"İsmetli, Hakikatli, Feragatli, Sadakatli Kadınım, Sultanım, Efendim Hazretleri"

 

Ertuğrul Fırkateyni Süvarisi Yarbay Ali Bey Japonya seferinden eşine yazdığı mektuplara bu sözcüklerle başlıyor. Büyük kızı Neyire'yi, kırk günlük ikizleri 'Mevhibe ile Rauf'u ve otuzunda lohusa yatağında Ayşe'sini bırakıp gittiği ve dönemediği yolculuktan gönderdiği mektuplara...



 

 

 



Bu mektupların otuz ikisi bugüne kadar ulaştı.

Babaannem, ölümünden kısa bir süre önce bir çantanın içine çıkıladığı mektupları elime tutuşturdu.

 

"Sana emanet, sıkı sakla, sakın oyuncak olmasın, diye tembihleyerek."



 

Mektuplar Ali Bey'in kaleminden çıkıp denizler, ülkeler aşıp Ayşanım'a varasıya kadar, Ayşanım'ın koynunda, konsolunda yangından, depremden kurtulup günümüze ulaşasıya kadar nice serüvenden geçmişti.

 

 

 



Katlarını açmaya, gizini bozmaya gönlüm razı olmuyordu. Açsam da nasıl okuyacaktım. İçinde deryalara sığmaz bir sevdanın dürüldüğünü, çocukluğumdan beri dinlediğim efsanenin en gerçek yüzünün saklı olduğunu bilsem bile.

 

Ya benden sonra...



 

Emeklerini, sabırlarını unutamayacağım sevgili hocam, her zaman güç kaynağım Sıdıka Saltuk, dostlarım Dürriye Köprülü ve Prof. İctihadi'nin himmetiyle mektuplar yeni yazıya aktarıldı. İşin içinden çıkamadığımızda Ömer Asım Aksoy'a başvurduk.

 

Hepsine minnetim sonsuz. Mektuplar okundukça Ertuğrul'un yiğit seçkin yüzlerce vatan evladıyla okyanuslara niçin gömüldüğü bütün dehşetiyle çıkıyordu ortaya.



 

İleri sayfalara, derleyebildiğim belgeleri, bilgileri, farklı kişilerden yorumları Ertuğrul gerçeğine ışık tutar umuduyla ekledim. Yine de bir asırdır yanıtını bulamamış sorular havada hevenk olmuş duruyor.

 

II. Abdülhamid'in derdi ne idi? Nasıl böyle bir insan gücünü gözden çıkarabildi? Uzakdoğu Müslümanlarına Halifelerinin etkinliğini, yetkinliğini göstermeye mi? Kanıtlamaya kalktığı gücünü yirmi yıl önce yamanmış, ahşap, çürük Ertuğrul Fırkateyni ile mi ispat edecekti?



 

Vehmi ile daha da çürüttüğü donanmasıyla mı?

 

Yol boyunca arızalarla boğuşan tekneye "yola devam" emri kimden geliyordu?



 

Bu sorular beni aşıyor...


Bu bahtsız geminin süvarisi Ali Bey'in enginlere açılışı, sırtına heybesini vurup Tekirdağ'ın Dedecik köyündeki yuvasını terkederek, denizcilik uğruna Heybeliada okulunun yolunu tutuşuyla başlıyor.

 

 

Oshima kayalıklarında ortadan biçilen gemisinin son parçasına yapışmış, sırtında şanlı üniforması sularda yiğitçe şehit oluşuna kadar uzanıyor.



 

Ali Bey'in kararlı, yurtsever, inanmasını, sevmesini bilen, vazifeşinas kişiliği, etrafındaki kaypaklıklar arasında büsbütün belirginleşiyor.

 

"Gitme," diyorlar, "istifa et; bu yirmi yıl önce yamanmış, bir köşeye atılmış çürük gemiyle yola çıkılmaz."



 

"Ben bu devletin askeriyim, ekmeğini yedim. Nereye git derse giderim" diyor. Ali Bey yaptığı işe güzellikler katmasını bilen, işiyle bütünleşen bir adam.

 

Resim yapmayı, harita çizmeyi, hat sanatını, Şehzade Mecid Efendi'nin hocalığına seçilecek kadar ilerletmiş.



 

Çok iyi bir öğrenciliği var. Güverteye ayrılıyor.


Yüzbaşılığında Feth-i Bülend gemisinin ikinci kaptanı.
Ali Suavi vak'asında Hünkâr Yaveri.
Padişaha yaptığı haritalarla seçkinleşiyor.
Kolağası olmadan Sağkolağası oluyor.

 


Daha da gelişmesi için İngiltere'ye yolluyorlar.

Dil öğrenip dönüyor.

 

Resmine bakıyorum ömrünün çoğunu deryalarda yaşamış bu açık denizler kaptanının; bu yakışıklı, levent insanın bakışlarında denizlerden bir parça ışıyor.



 

Babaannem şehit evladı olmanın önemini ve hüznünü taşırdı. Asker ekmeğini özler. Bir getiren oldu mu gözleri çakmaklanır. Onun bütün acılara ağlaması böyleydi, içeri doğru. Esmer ekmekten bir lokma koparır, öper, koynunda bir süre tutardı. Gemilerin batmayacağı bir dünya çok mu uzaklarda?...

 

 

Canan Eronat 23 Aralık 1993



 

 

 



NACI KAPTAN -  DEVAM EDECEK 1/20

 

 



 

 

 



Naci Kaptan'a teşekkürlerimizle

Denizce


 

04.09.2007

 

 

 



 

 


Ertuğrul Fırkateyni - Bölüm 2

 

Derleyen Naci Kaptan



 

 

 


Geminin Seçimi ve Hazırlıklar

 

 

 



14 Şubat 1889 tarihinde Sadrazam Kıbrıslı Kâmil Paşa'nın, alışılagelmişin dışında bakanlığa büyük yetkiler veren bir tezkeresi Bahriye Bakanlığı'na ulaştırıldı. Tezkerede şöyle deniyordu:

 

 



 

"Mektebi Fünunu Bahriye'den mezun olan öğrencilerin teorik bilgilerini uygulama alanına sokmaları ve geliştirmeleri maksadıyla, imparatorluk gemilerinden uygun bir savaş gemisinin okul gemisi olarak Hint, Çin ve Japonya sularına yapılacak bir geziye gönderilmesi Sultan-Halifenin sözlü emirleri gereği olduğundan, bu görev için seçilecek geminin isminin ve hangi tarihte yola çıkmasının uygun olacağının bildirilmesi...".

 

 

 



Bu kadar geniş yetki verilmiş olan dönemin Bahriye Bakanı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa'nın yapacağı işin, karargâhında ilgili uzmanlardan oluşacak bir heyet kurarak, mevcut gemilerin harp kifayetlerini ve seyir kabiliyetlerini incelettirmek, aday olarak saptanan gemileri önceliklerine göre sıralatmak, bu incelemeye paralel olarak da Hint ve Çin denizlerindeki meteorolojik ve oşinografik durumu inceletmek olması lazım gelirdi. Ama durum böyle olmadı...

 

 



 

Kurulan heyet Ertuğrul fırkateynini bu sefere uygun bularak seçti.

 

Ertuğrul ise senelerdir, Haliç'e hapsedilmiş ve tüm karinası midye ve yosun bağlamış bekler durumda bir gemi idi.



 

 

 



 

 

 



 

Sizlere Ertuğrul fırkateyninin özelliklerinden bahsedeceğim ;

 

Ertuğrul Fırkateyni 1854 yılında, Kırım Savaşı sırasında Taşkızak Tersanesi'ne sipariş edilmiş, 1855 yılında omurgası kızağa konmuş ve 1863'te seyir tecrübeleri yapılmıştır. 1864 yılında hizmete giren gemi, aynı yıl makine ve kazan montajıyla toplarının çeşitlendirilmesi ve modernizasyonu için İngiltere' ye gönderilmiştir.



 

 

 



18 Şubat 1865'te Portsmouth'tan İstanbul'a hareket etmiş, dönüş seyrinde de bazı Fransız ve İspanyol limanlarını ziyaret etmiştir. İstanbul'a gelişinden sonra da Girit harekâtına katılmış ancak Abdülhamid dönemiyle beraber onun da kaderi Haliç'e hapsedilmek olmuştur.

 

Sefere hazırlandığı sırada 25 yaşında bulunan Ertuğrul, Japonya gezisi için seçilmesinden takriben bir yıl evvel onarım ve havuz görmüştü. Özellikle ahşap kısımları yenilenmiş fakat makine ve kazanlarının altına isabet eden kısımlara dokunulmamıştı...



 

 

 



1890 yılı Bahriye kayıtlarına göre Ertuğrul'un özellikleri şöyleydi:

 

Boyu 250  kadem ( 1 kadem 30.5 cm'dir)


Eni 49,10 kadem
Derinliği 25 kadem
Çektiği su 23 kadem
Deplasman tonajı 2 344 ton
Yapım yeri Tersanei Amire Taşkızak Tersanesi
Tekne Ahşap
Makinesi 600 BG, adî kondansörlü, ufkî çift silindirli tek şaftlı
Kazan sayısı 2
Sürat 10 mil (tecrübe sürati)
Kömürlükleri 350 ton kömür kapasiteli
Aydınlatma elektrikle

 

Silahları:


1864’te 30-60 pdr., 10-30 pdr.
1876’da 1-203mm.BL.(K), 30-60 pdr.10-30 pdr.
1888’de 8-150mm.BK(Krupp), 5-150 mm.BL (Armstrong) 4-60mm (Krupp), 2-24,5mmRV (Hotchkiss), 9,2 ve 24,5mm (Nordenfelt), 1 TT 455mm (White Head torpido kovanı 2 torpido)

 


Gemi çok uzun zamandır bekler durumda kalması karinasında ( suyun altında kalan kısım) ahşap kaplamalarda çürümelere neden olması doğaldır. Teknenin bakımı yapılırken karina kısmının bakımının yapılamadığı söylenmektedir.

 

Geminin ana makinası ve kazanları da elden geçirilmediği için Ertuğrul Fırkateyninin böylesi uzun bir yolculuğa çıkmaya ve denize elverişli durumda olmadığı bir gerçektir.



 

Ayrıca o zamana kadar Osmanlı donanmasında böylesi uzak yol ve denizlere giden yeteri kadar bilgili denizciler de yoktu.

 

Bu Japonya seferi Osmanlı donanmasının kendisini her açıdan sınaması olarak da kabul edilmelidir



 

 

 



 

 

 



 

Komutanın Seçimi

 

"...Padişah tarafından Japon İmparatoruna gönderilecek armağanlar ile 'Nişanı Ali-i İmtiyaz' isimli en büyük Osmanlı nişanı da adı geçen fırkateyn komutanı tarafından sunulacağından bu göreve yabancı dil ve usul adap bilen bir subayın atandırılmasını..."



 

Bu direktif üzerine Bahriye Bakanlığı'nın 6 Nisan 1889 tarihli yazısıyla atama yapılmıştı: "... Anılan fırkateynin komutanlığını deruhte etmek ve Nişanı Ali i İmtiyaz'ı Japon İmparatoruna sunmak üzere birkaç yabancı dil bilen, bilgi, görgü ve denizcilikteki ustalığıyla tanınmış deniz subaylarından Albay Osman Bey'in atandırıldığı, komutan ve subayların nasıl hareket etmeleri gerektiğini belirten talimatın da kendilerine verildiği..."

 

 

 



Ancak Ertuğrul komutanlığına atanan Albay Osman Bey'in, Bahriye Bakanının damadı olması bazı dudak bükmelere, alaylı ve anlamlı gülümsemelere neden oluyordu. Yedi bin subayın hizmet verdiği koskoca Osmanlı donanmasında "İlmî kifayeti benim damadımdan daha yüksek olan yoktur..." demek de ne demek oluyordu? Albay Osman Bey yıllarca Bahriye'ye hizmet etmiş bir ailenin mensubuydu. Dedesi Patrona (Koramiral) Osman Paşa Sinop'ta baskına uğrayan Osmanlı Filosunun komutanı olan Osman Paşa'ydı. Babası Basra Bahriye Komutanı Liva Amiral (Tümamiral) Ahmet Rahmi Paşa, ağabeyi kendisinden evvel Ertuğrul Fırkateyni komutanlığı teklif edilen fakat kabul etmediği söylenen, kardeşinden iki yıl evvel Deniz Harp Okulu'ndan mezun olmasına rağmen, sekiz yıl sonra amiral olan o zamanki rütbesi ile Albay Mehmed Reşid Bey'di.

 

 



 

Osman Paşa 1883'te Paris'te Deniz Ataşeliği yapmış, 1885'te Bahriye Bakanı Bozcaadalı Müşir Hasan Hüsnü Paşa'nın dul kızıyla evlenmişti. İki yıl sonra 1887 yılında padişah yaverliğine, 6 Mart 1889'da da Ertuğrul Fırkateyni Komutanlığına atandırılmıştı. İngilizce ve Fransızca bilir, iyi yetişmiş çok değerli bir deniz subayı idi. Kendisinin Ertuğrul'a komutan olarak atanmasının nedeni olarak, Bozcaadalının, "Bu gemi çok sağlamdır. Bakın damadımı gönderiyorum..." diyerek, sözü geçen bir bakan görüntüsü yaratmak istediği de, kızı ile damadı arasındaki geçimsizliklerden bıktığı için damadını biraz uzaklaştırmak istediği de söylenir.

 

 

 



Talimatname

 

Bakanlık tarafında Osman Paşa'ya verilen ve 11 maddeden oluşan talimat şöyleydi:



 

 

 



1. Ertuğrul Fırkateyni İstanbul'dan hareketle Marmaris'e uğrayarak oradan Port Said'e gidecek ve kanaldan geçtikten sonra icap ederse Kızıldeniz yoluyla Cidde ve Kameron limanlarına uğrayarak Aden'e muvasalatla oradan Bombay'a veya Seylan Adası'nda Kolombo'ya gidecektir. Hindistan'ın ünlü limanı Bombay'da yeteri kadar kaldıktan sonra mevsim rüzgârları da kollanarak Hindistan'da Pondiçeri ve gerektiğinde Kalküta limanlarına da uğranılacaktır. Daha sonra Akabed adlı limanda bir süre kalındıktan sonra Malakka Boğazı'ndan geçilerek ve Malakka ve Singapur gibi limanlar görüldükten sonra kuzeye yönelinerek Saygon Limanı'na gidilecektir. Bu arada Çin'in ünlü iskelesi Hongkong'da kalınacak ve eğer gemi komutanlığı tarafından uygun görülürse Amoy ve Şanghay limanlarına uğranılarak Japonya'nın Nagasaki Limanı'na gidilecektir. Oradan da Japonya'nın başkenti olan Tokyo Körfezi'ndeki Yokohama Limanı'na gidilerek, ekim ayında da İstanbul'a dönüş seyrine başlanacaktır. Yukarıda belirtilen limanlardan başka limanlara uğranılması ve hava muhalefeti sebebiyle limanlarda fazlaca kalınması gibi hususlar, gemi komutanının, gemi heyetiyle yapacağı müzakereler sonucunda belirlenecek ve alınan kararlar günü gününe gemi jurnaline kaydedilerek, İstanbul'a dönüşte Bakanlığa arz edilecektir.

 

2. Ertuğrul Fırkateyninin Komutanı, Japonya İmparatoru hazretlerine armağan edilecek 'Nişanı Ali-i İmtiyaz'ı da takdim etmekle görevli kılındığından, Tokyo'ya vardıklarında oluşturacağı bir heyetle İmparatorun huzuruna çıkacak, nişan ve armağanları sunacaktır.



 

3. Seyir yolu üzerindeki bazı limanlara uğranıp uğranılmaması ve bu limanlardan hareketin mevsime göre düzenlenmesi gemi komutanının takdir ve tercihine bırakılmıştır.

 

4. Subaylar ve Deniz Harp Okulu öğrencilerinin, o zamanın tabiriyle Şakirdanın geziye katılmalarının amacı, okulda öğrenmiş oldukları teorik bilgileri tatbikatta kullanarak pekiştirilmelerini sağlamaktır. Gemide tatbiki eğitim için gerekli silahlarla alet ve araçlar mevcut bulundurulacaktır. Şakirdan ve subaylar, Bahriye kanunlarına ve Bakanlıkça hazırlanacak programa uyacaklardır.



 

5. Şakirdanın Deniz Harp Okulunda öğrendikleri ilmî ve fennî bilgileri uygulamalarında kullanabilmeleri için geminin yelkenle seyir ve hareketi tercih edilecektir. Hatta bazı açık limanlara dahi yelkenle girilecek ve çıkılacaktır. Dar boğazlardan geçişlerde, limanlardan hareketlerde veya açık denizlerde ileri yol almaya mâni olacak derecede ters rüzgârların esmesi halinde ve de fevkalade durumlarda makineyle hareket edilebilir. Bu durumların dışında makineyle seyredilmeyecektir.

 

6. Her yerde ve her halde fırkateyn personeli İslam dininin gereklerini yerine getirecektir.



 

7. Gidilecek yerlerin haritalarının tedarik edilmesi ve bu haritaların son düzeltmeleri yapılmış ve doğru olmasına dikkat edilecektir. Fırkateynde fotoğraf makinesi ile gerekli tab alet ve malzemesi bulundurulacak ve uğranılacak limanların resimleri çekilecektir. Karada, bölgenin incelenmesinden sonra resimler çekilecek veya o bölgenin daha evvel çekilmiş resimleri satın alınacaktır.

 

8. Ertuğrul Fırkateyni'nin uğrayacağı limanlarda, özellikle yabancı ülke sularında gemiyi ziyarete gelecek zevatın karşılanması, "Kabulü Bahriye Kanunnamesi"nde açıklandığı şekilde olacaktır. Böyle bir yere gelindiği zaman, geminin içi gayet neta bir şekilde bulundurulacak ve gezmek isteyenlere saygı gösterilecektir. Ertuğrul'un okul gemisi hüviyetini taşıması dolayısıyla yabancı görevliler gemiyi incelemek isteyebileceklerdir ki; böyle durumlarda yapılan konuşmalar ve dikkat çekici olaylar günü gününe bizzat gemi komutanı veya süvarisi tarafından kaydedilecektir. Bundan başka da gezi sırasında tanık oldukları olayları da geri döndüklerinde Bahriye Bakanlığı'na arz edeceklerdir.



 

9. Fırkateynin seyir ve hareketinde, boğaz geçişlerinde, liman giriş ve çıkışlarında, sığ ve bataklık yerlerden geçişlerinde ve gerek duyulan her yerde kılavuz alınacaktır. Geminin seyir ve hareketlerinin harita ve seyir jurnali üzerinde işaretlenmesi, vardiya subayları ile seyir subayı ve yardımcıları tarafından rasatlar da yapılarak, enlem ve boylamlar belirtilerek yapılacaktır. Geminin uğradığı her yerde bahriye geleneklerine uygun olarak törenlerin yapılmasına dikkat edilecektir. Mahalli makamlarla yapılması gerekli karşılıklı ziyaretlere itina gösterilecek, her halükarda Subaylar ve Şakirdan, gerek gemi içinde gerek gemi dışında almış oldukları terbiyeye uygun ve askere yakışır bir davranış içinde olacaklardır. Deniz subay ve erleri her zaman yapacakları görevlerde Bahriye Kanunnamelerine uyacaklardır. Gemi vardığı ve ayrıldığı yerleri telgrafla Bakanlığa bildirecektir. Toplanan detaylı bilgiler de ayrıca posta vapurları aracılığıyla gönderilecektir. Gemi Komutanı, bu mühim görevi yerine getirmekle mükellef olduğundan, gidecekleri yerlerde fırkateyne gelecek olan resmî zevat ve misafirlere daha önceki maddede bildirildiği gibi Osmanlı sancağına yakışır bir şekilde saygı göstermekle mükelleftir.


Yüklə 437,4 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin