16. Kitâbu’l-Buyû‘
(العبرة للمعنى لا للصورة) "İtibar suretlere değil manayadır". Satım akdi, malın mal ile mübadelesi anlamını ifade eden mâzî îcâb ve kabul siygalarının hepsi ile mün‘akit olur. Bu siygaların şekillerinden ziyade ifade ettikleri anlam önemlidir1265.
(الضرر منفي) "Zarar, (şer’an) kaldırılmıştır". Satım akdinde, kabulün îcâba muvafakati gereklidir. Satıcının îcâbına karşılık müşterinin kabulünün satıcıyı zarara sokamayacak şekilde olması gerekir1266.
(خطاب الغائب كتابه) "Gâibin hitabı, yazısıdır". Akit, yüz yüze olabileceği gibi risâlet ve kitâbet ile de olabilir. Gâib olan bir kimsenin kitâbet yoluyla yapmış olduğu îcâbı, karşı taraf kabul ederse, aynı mecliste karşılıklı olarak yapılan îcâb kabul gibi akit tamamlanmış olur1267.
(المعلق بالشرط عدم قبل وجود الشرط) "Şarta bağlı olan bir şey, şartın varlığından önce yok kabul edilir". Hanefi mezhebine göre müdebber köle satım akdine konu olmazken, İmam Şafiî’ye (v. 204/820) göre olabilir. Çünkü onun özgürlüğüne kavuşması, efendisinin ölümüne bağlıdır ve akit esnasında bu şart yoktur. İmam Şafiî’nin (v. 204/820) bu konudaki görüşünü izah ederken öce konu ile ilgili iki rivayet aktarmış daha sonra bu kâideyi zikretmiştir1268.
(المعلق بالشرط كالمنجز عند وجود الشرط) "Şarta bağlı olan hüküm, şartın varlığı durumunda müneccez gibidir". Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre muhayyerlik hakkı satıcıda olursa mebi‘, alıcıda olursa semen onun mülkiyetinden çıkmaz. Bu durum, semenin satıcının mülkiyetine, mebiin de alıcının mülkiyetine girmesini engeller. Müşterinin muhayyerlik hakkına örnek verirken bu kâideyi zikretmiştir1269.
(لا يتعمم الحكم مع خصوص العلة) "Hüküm, illetin özel oluşu ile umumileşmez". Bir satım akdinde, mal olan ve mal olmayan iki şey bir arada satılsa ve bunların her birinin fiyattaki payları belirtilmese, akit mün‘akid olmaz. Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre her birinin payı açıklansa da durum böyledir. İmâmeyn’e göre ise (الفساد بقدر المفسد لأن الحكم يثبت بقدر العلة والمفسد) "fesâd, müfsidin miktarına göre takdir edilir; çünkü hüküm, illet ve müfsid miktarına göre sâbit olur"; dolayısıyla mal olan için akit mün‘akid olur. Çünkü akdi fâsid kılan unsur bellidir ve fesâd hükmü onunla sınırlandırılır, akdin diğer kısmını içine almaz1270.
(الحكم يثبت بقدر العلة) "Hüküm, illet miktarınca sâbit olur". İbn-i Ebî Leylâ (v. 148/765) dışındaki âlimlerin çoğunluğuna göre, mebiin bir kısmında ikâle caizdir. Bu şekildeki ikâle, akdin tamamını infisah etmez, sadece ikâlenin yapıldığı kısmı fesheder1271.
(الحكم يثبت على وفق العلة) "Hüküm, illete uygun olarak sâbit olur". Bu kâideyi, şirket-i inân ortaklığı yoluyla ortak olan kimselerin yapmış oldukları tasarruflar ile ilgili olarak Zâhiru’r-Rivâye’de geçen bir örneği izah ederken zikretmiştir1272.
(ما لم يكن منعقدا بيقين لا ينعقد لفائدة تحتمل الوجود والعدم على الأصل المعهود إن ما لم يكن ثابتا بيقين أنه لا يثبت بالشك والإحتمال) "Yakînen sâbit olmayan bir şey, şek ve ihtimal ile sâbit olmaz meşhur kâidesine göre; yakînen mün‘akid olmayan bir şey, varlık ve yokluk ihtimali bulunan bir fayda için de mün‘akid olmaz".
(الثابت باليقين لا يزول بالشك) "Yakîn ile sâbit olan, şek ile zâil olmaz". Zâhiru’r-Rivâye’de geçtiği üzere, satıcının akit esnasında malı teslim kudreti, akdin inikad şartıdır. Âbıkta olduğu gibi, mal akit esnasında satıcının mülkiyetinde olup ta bunu teslim etmekten aciz ise akit mün‘akid olmaz. Çünkü satıcının akit esnasında malı teslim etmekten aciz olduğu kesindir, akitten sonra teslim edeceği ise şüphelidir. İlk kâideyi, Zâhiru’r-Rivâye’de geçen bu görüşü izah ederken zikretmiştir. Ancak malı teslim acziyeti bey‘den sonra ve kabzdan önce olursa (mesela kölenin satıldıktan sonra ve kabzedilmeden önce kaçması gibi) akit münfesih olmaz. Çünkü malı teslim imkânı akit esnasında yakînen sâbitken daha sonra, teslim kudreti ihtimali olmakla beraber, bu imkân ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla akit esnasında teslim imkânı kesin olarak bulunuyorken sonra bu imkân şüpheli hale gelmiştir. İşte bu durumu açıklarken, birinci mesele ile aralarındaki farkı izah etmek için ikinci kâideyi zikretmiştir1273.
(الأصل المعهود إن ما لم يكن ثابتا بيقين لا يثبت مع الشك) "Bilinen kâide: Yakînen sâbit olmayan bir şey, şek ile sâbit olmaz". Fuzûlînin tasarrufunun icâzete bağlı olduğunu; akit esnasında izin verecek kimsenin bulunması şartıyla, kendisine icâzet verilirse nâfiz, verilmezse, ileride verilmesi muhtemel izin sebebiyle nâfiz olamayacağını açıklarken bu kâideyi zikretmiştir1274.
(ما اجتمع الحلال والحرام في شيء إلاّ وقد غلب الحرام الحلال) "Bir şeyde helal ile haram bir arada bulunursa, haram, helale galib gelir".
(الأصل المعهود في الحكم المعلق على شرط إذا وقع الشك في وجود شرطه أنه لا يثبت لأن غير الثابت بيقين لا يثبت بالشك كما أن الثابت بيقين لا يزول بالشك) "Şarta bağlı hükümde bilinen kâide: Hükmün şartının varlığında şüphe vaki olduğunda hüküm sâbit olmaz. Çünkü yakînen sâbit olan şek ile zâil olmadığı gibi; yakînen sâbit olmayan da şek ile sâbit olmaz". (كل ما جازت فيه المفاضلة جاز فيه المجازفة وما لا فلا) "Müfadelenin caiz olduğu her akitte, götürü usûlü satım caizdir; müfadelenin caiz olmadığı akitlerde götürü usûlü satım da caiz değildir". Ribevî mallarda götürü usûlü satım, riba ihtimali sebebiyle caiz değildir. Çünkü ribanın cereyan ettiği mallarda mümâselet ve ribanın olmayışı akdin sıhhat şartıdır. Götürü usûlü satımda mümâseletin gerçekleştiği bilinmediği için akdin sıhhat şartının varlığı şüpheli hale gelir. Bu konuyu izah ederken meseleyi bir dâbıt ve zikredilen kâideler üzerine temellendirmiştir1275.
(فعل الوكيل كفعل الموكل) "Vekilin fiili, müvekkilin fiili gibidir". Çocuk, talak, köle azadı, hîbe ve değerinin üzerinde bir şey almak vb. muameleler için vekil tayin etse, vekil de bu muameleleri onun adına yürütse bakılır; eğer vekil bu tasarrufları bulûğdan önce yerine getirmişse bâtıl olur. Çünkü o, küçük çocuğun vekilidir1276.
(تصرف النائب كتصرف المنوب عنه) "Vekilin/temsilcinin tasarrufu, müvekkilin/temsil ettiği kişinin tasarrufu gibidir". Birisine niyâbeten tasarrufta bulunan vekilin, karşı tarafla bir anlaşmazlık çıktığı zaman sorumlu olduğunu izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1277.
(الإجازة اللاحقة بمنزلة الوكالة السابقة) "Sonradan verilen icâzet, önceden verilen vekâletin yerine geçer". Fuzûlîye sonradan verilen icâzet ile fuzûlî vekil gibi olur1278.
(خلف الشيء قائم مقامه كأنه هو) "Bir şeyin halefi, sanki o şeymiş gibi onun makamına kâimdir". Babanın, çocuk için tayin ettiği vâsî, babanın yerini alır1279.
(المعروف بالعرف كالمشروط بالشرط) "Örfen maruf olan şey şart kılınmış gibidir". Satış akdinde, satılan şeyin şâmil olduğu veya olmadığı şeyler, tasrih edilmesine gerek kalmadan akdin yapıldığı yörenin örfüne göre tespit edilir. Bu konuda örf belirleyici olur1280.
(المطلق ينصرف إلى المتعارف) "Mutlak olan, yaygın olana hasredilir". Ağaç üzerinde bulunup ta henüz olgunlaşmamış meyvenin veya ziraî ürünün herhangi bir şart koşulmadan satımı, İmam Şafiî’ye (v. 204/820) göre caiz değildir. Çünkü halk arasında yaygın olan, ağacın meyvesinin veya ziraî ürünün olgunlaşana kadar bırakılmasıdır. Dolayısıyla bu, akit esnasında ifade edilmese de meyve koparılamaz veya ziraî ürün biçilemez, olgunlaşması beklenir1281.
(عرف المسلمين وعادتهم حجة مطلقة) "Müslümanların örf ve adetleri mutlak hüccettir". Murabaha akdinde nelerin maliyete dâhil olup olmayacağı belirlenirken, Müslüman tüccarlar arasındaki ticari ilişkilerde maliyetten sayılan ve sayılmayan şeyler esas alınır1282.
(النهي يوجب فساد المنهي) "Nehiy, nehyedilen şeyin fesâdını gerektirir". Müşterinin, kabzdan önce satın aldığı menkulü satması, Rasulullah (s.a.v)’dan gelen bir rivayet üzerine yasaktır1283.
(الأصل: أن الحكم إذا ثبت عقيب إسم مشتق من معنى يصير موضع الإشتقاق علة للحكم المذكور) "Kâide: Hüküm, bir manadan müştak bir isimden sonra sâbit olduğunda, iştikak mahalli (muştakkun minhu), zikredilen hükmün illeti olur".
(الحكم متى ثبت عقيب وصف مؤثر يحال إليه) "Hüküm, müessir bir vasıftan sonra sâbit olduğunda, ona döner (ona uygulanır)".
(و الحظر الأصل في الابضاع الحرمة) "Nikâhta aslolan hürmet ve yasaktır". İmam Şafiî (v. 204/820), ribevî mallar ile ilgili meşhur hadiste belirtilen altı sınıf maddenin temel özelliklerinden hareketle ribanın illetinin, gıda maddesi veya para olduğunu söyler. Ayrıca "yiyecek karşılığında yiyecek şeyleri, eşit miktarlarda oldukları takdirde satın" hadisinden de illetin yiyecek oluş olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü hadiste geçen et-taâm kelimesi, tatmak anlamına gelen et-ta‘mu kelimesinden türemiştir. O halde bu hüküm bütün yiyecek şeyleri kapsar. Hadiste belirtilen dört grup yiyecek maddesi, insan yaşamının sürdürülmesi açısından nasıl önemli ise para da yaşamın sürdürülmesi açısından o kadar önemlidir. İşte bu görüşünü temellendirirken bu üç kâideyi zikretmiştir. Son kâideyi de hadiste zikredilen altı sınıf maddenin önemini nikâhın önemi ile mukayese sadedinde zikretmiştir1284.
(الإسم المشتق من معنى إنما يجعل علة للحكم المذكور عقيبه عندنا إذا كان له أثر) "Bize göre, bir manadan müştak isim, hükümde tesiri olduğunda kendisinden sonra zikredilen hükme illet kılınır". Hanefi mezhebine göre ribâ yasağının illeti, mübadele edilecek mallar arasında cins ve ölçü-tartı birliğinin bulunmasıdır. Kâsânî (v. 587/1191), mezhebin görüşünü izah ederken ve İmam Şafiî’nin (v. 204/820) yukarıda ifade edilen yaklaşımını eleştirirken, onun zikrettiği kâideye karşılık kendilerinin esas aldıkları bu kâideyi zikretmiştir1285.
(إعتبار الغالب وإلحاق المغلوب بالعدم هو الأصل في أحكام الشرع) "Baskın olanın dikkate alınması ve az olanın yok kabul edilmesi, şer-i ahkâmda asıldır".
(العبرة للغلبة) "Baskın olan durum dikkate alınır". Saf olmayan katkılı paranın mübadelesinde ribanın gerçekleşmesindeki ölçü, katkı maddelerinin oranlarıdır. Bu oranlara göre ribâ ahkâmı tahakkuk eder. Bu durumu örneklendirirken bu iki kâideyi zikretmiştir1286.
(النادر حكمه حكم الغالب) "Nadir olanın hükmü, gâlib olanın hükmüdür". Selem akdinin sıhhatinin bekâsı için semenin akit meclisinde teslimi şarttır. Kıyasa göre, semenin ayn olması durumunda böyle bir şart aranmaz, bu şart deyn için geçerlidir. İstihsana göre ise burada ayn ile deyn arasında bir fark yoktur, her ikisinde de akit meclisinde teslim şarttır. Çünkü re’sü’l-mal çoğunlukla deyndir, ayn oluşu nadirdir ve bu da çoğunluğa ilhak edilir1287.
(النادر ملحق بالعدم) "Nâdir olan, yok hükmündedir".
(غير الثابت بيقين إذا وقع الشك في ثبوته أنه لا يثبت) "Yakînen sâbit olmayan bir şeyin sübûtunda şek vaki olduğunda, o şey sâbit olmaz".
(الثابت بيقين إذا وقع الشك في زواله أنه لا يزول بالشك) "Yakînen sâbit olan bir şeyin zevâlinde şek vaki olduğunda, o şey şek ile zâil olmaz". Bu iki kâideyi el-aslu’l-ma‘hûd şeklinde vermiştir.
İlk kâideyi, selem akdinde miktarın belirlenmesinin ve bunda esas alınacak ölçünün şart olmasına karşılık satılan bir ayın için aynı şekilde bir belirlemenin şart olmamasının, bu iki akit arasındaki farktan kaynaklandığını izah ederken zikretmiştir. Son iki kâideyi de mebii teslim kudreti açısından aralarındaki farkı izah ederken zikretmiştir1288.
(النادر ملحق بالعدم) "Nâdir olan, yok hükmündedir".
(الغالب في أحكام الشرع ملحق بالمتيقن) "Şer‘î hükümlerde, gâlib olan kesin gibidir".
Selem akdinin cevazı için müsellemün fîhin akit zamanından vade vaktine kadar mevcut olması gerekir. Mesela mebi‘ bir yörenin buğdayı ise onun o yörede bulunan bir şey olması gerekir. Hangi yöre olduğu veya nadiren bulunması hükmü değiştirmez1289.
(النادر ملحق بالعدم) "Nâdir olan, yok hükmündedir". İmam Şafiî (v. 204/820), satılan malın satıcının elinde helak olması sebebiyle akdin feshedilmesini engelleme gerekçesine bağlı olarak, bedelin alınması amacıyla satılan malda satıcının hapis hakkı olmadığını ifade etmiştir. Kâsânî (v. 587/1191) ise malın, semenin tesliminden önce yok olmasının nadir olduğunu, dolayısıyla hiç olmuyormuş gibi kabul edilerek satıcının hapis hakkının bulunduğunu söylemiştir1290.
(البقاء أسهل من الإبتداء) "Bekâ ibtidadan esheldir". Gümüş ile tezyin edilmiş bir kılıç, kap vb. halis gümüş mukabilinde satılsa, taraflar akit meclisinden ayrılmadan önce kabz olmuşsa, sarf akdi sahih olur; fakat taraflardan biri kabz etmeden akit meclisinden ayrılsalar sarf akdi sahih olmaz. Söz konusu eşyaların üzerinde bulunan gümüş, o eşyaya zarar vermeden ondan ayrılıyorsa, bey‘ akdi sahih olur, çünkü bunlar muhtelif şeylerdir ve ibtidâen satılmaları caizdir. Böyle bir durumda sarf akdinin geçersiz olması mutlak bey‘ akdine etki etmez1291.
(الصفقة إذا إشتملت على الصحيح والفاسد يتعدى الفساد إلى الكل عنده وعندهما لا يتعدى) "Akit, sahih ve fâside şamil olunca, Ebu Hanife’ye göre fesâd bütüne geçer; İmam Ebu Yusuf ile Muhammed’e göre fesâd bütüne geçmez". Bir dinarı on dirheme vadeli olarak satın alan bir kimse, akit meclisinde on dirhemin bir kısmını nakit olarak verdiğinde, Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre akdin tamamı fâsit olur. İmâmeyn’e göre akit, kabzedilen miktarınca sahih olur. Mezhep imamları arasındaki görüş ayrılığının bu kâide üzerine kurulu olduğunu söylemiştir1292.
(فعل العجماء جبار) "Hayvanatın kendiliğinden olarak fiili hederdir". Satılan iki hayvandan biri kabzdan önce diğerini öldürürse, öldürülen hayvanın hissesi fiyattan düşer. Bu durumda müşteri muhayyerdir; isterse diğerini fiyattaki hissesi ile alır, dilerse terk eder1293.
(الظاهر بقاء ما كان على ما كان) "Bir şeyin olduğu hal üzere kalması asıldır". Müşteri ile satıcı mebiin yokolması hususunda ihtilaf etseler, mebiin satıcının elinde olması ve karinenin müşteriyi desteklemesi sebebiyle, yeminle beraber söz müşterinin sözüdür1294.
(ما كان تابعا لغيره في حكم لا يستتبع غيره في ذلك الحكم) "Bir hükümde kendisinden başka bir şeye tabi olan, o hükümde kendisi dışında bir şeyi doğurmaz". Mebiin zevâidinden olan şeylerin de mebi‘den olduğu hususunda Hanefi fakihler arasında ittifak olmakla beraber; kabzdan sonra ortaya çıkan zevâidin akitteki hisselerinde ihtilaf bulunmaktadır. Bu konudaki görüş ayrılığını izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1295.
(القدرة على الأصل تمنع المصير إلى الخلف) "Aslı yapabilme imkânı, halefe gidilmesini engeller". Müşterinin, satın aldığı bir malda çıkan kusur sebebiyle alıcıdan noksân-ı semen1296 ile rücu‘ talebinde bulunabilmesinin ilk şartı, malı redde mani bir durumun olmasıdır. Noksân-ı semen, reddin yerini aldığı için, reddetme imkânı bulunduğu takdirde noksân-ı semene gidilmez1297.
(القدرة على الأصل بعد حصول المقصود بالخلف لا يبطل حكم الخلف) "Halef ile maksadın gerçekleşmesinden sonra aslı yapabilme imkânı, halefin hükmünü iptal etmez". Âmâ olan bir kimseye, malın vasıfları anlatıldıktan sonra o da buna razı olsa; malın ona vasfedilmesi görmenin yerini aldığı için daha sonra iyileştiğinde görme muhayyerliği bulunmaz1298.
(المؤقت إلى غاية ينتهي عند وجود الغاية) "Bir gaye için konulmuş muvakkat hüküm, o gayenin varlığı ile sona erer". Muhayyerlik için tespit edilen süre bitince, muhayyerlik hakkı da kendiliğinden düşer1299.
(كل عارض على أصل إذا ارتفع يلحق بالعدم) "Asılda meydana gelen her ârızî durum, ortadan kalkınca yok kabul edilir". Kerhî’nin (v. 340/952), ayıp muhayyerliği hususunda Hanefi fakihler arasındaki bir ihtilafı izaha dair görüşünü aktarırken bu kâideyi zikretmiştir1300.
(إختلاف السبب يوجب إختلاف الحكم) "Sebebin farklı oluşu, hükmün farklı olmasını gerektirir". Çocuk ile büyüğün aynı olan bazı tasarruflarının sebepleri farklı olduğu için bunlara verilecek hüküm de farklı olur1301.
(عدم العيب أصل والوجود عارض) "Ayıbın yokluğu asıl, varlığı ârızîdir". Eğer ibrâ, akit esnasında var olan ve müşterinin tayin ettiği özel bir ibrâ olur da sonra taraflar arasında anlaşmazlık çıkarsa, müşterinin sözüne itibar edilir. Çünkü böyle bir ibrâ, akit haline has bir ibrâ olduğu için ancak akit esnasında var olan kusurları kapsar. Bu durumda, var olan kusur ârızî olduğu için onun iki vakitten en yakınına izafe edilmesi kâideye daha uygundur1302.
(القول قول المنكر) "Söz, münkirin sözüdür". Görme muhayyerliği başlığı altında zikrettiği bu kâideyi, alıcı ile satıcının, satılan malın değişip değişmediği hususunda ihtilaf etmeleri durumunda müşterinin ârızî bir durumu iddia etmesinden ötürü, yemin ile beraber satıcının sözüne itibar edileceğini izah ederken verilen hükmün dayanağı olarak zikretmiştir1303.
(حكم التبع حكم الأصل) "Tabi olanın hükmü aslın hükmüdür". Alıcı, mebiin aslını gördükten sonra ona tabi olan şeyleri görmese de malı aldıktan sonra görme muhayyerliği kalkmış olur1304.
(الثابت بدلالة النص كالثابت بصريح النص) "Nassın delâleti ile sâbit olan nasın sarahati ile sâbit gibidir". Satılan malın kusurlu olmayışı, akit kurulurken delâleten şart koşulmuş kabul edildiği için ayıp muhayyerliğinin düşmesi, alıcı ve satıcının şart koşması ile sâbit olur1305.
Kitâbu'l-Buyû'da zikrettiği dâbıtların bir kısmı şunlardır:
(جهالة الثمن تمنع صحة البيع) "Semen hakkındaki cehalet, bey‘in sıhhatini engeller"1306.
(جهالة المبيع تمنع صحة البيع) "Mebi‘ hakkındaki cehalet, bey‘in sıhhatini engeller"1307.
(تصرفات الفضولي التي لها مجيز حالة العقد منعقدة موقوفة على إجازة المجيز) "Fuzûlînin, akit esnasında kendisine izin verecek kimsenin bulunduğu tasarrufları, izin verenin icâzetine bağlı olarak mevkufen münakittir"1308.
(تصرف العاقل محمول على الوجه الأحسن ما أمكن) "Akıllı kimsenin tasarrufu, imkân ölçüsünde en iyiye yorulur"1309.
(الأصل أن يكون تصرف الإنسان لنفسه لا لغيره) "Aslolan, insanın tasarrufunun başkası için değil de kendisi için olmasıdır"1310.
(الشرط الذي يخالف مقتضى العقد مفسد في الأصل) "Akdin muktezasına aykırı olan şart, kâideye göre akdi ifsat eder"1311.
(الشرط الذي لا يقتضيه العقد مفسد في الأصل) "Akdin içermediği şart, kâideye göre akdi ifsat eder"1312.
(الأصل عند زفر: أن البيع إذا إنعقد على الفساد لا يحتمل الجواز بعد ذلك برفع المفسد) "İmam Züfer’e göre kâide: Satım akdi fâsid olarak inikad bulmuşsa, daha sonra akdi fâsid kılan unsur ortadan kalksa da akit caiz olmaz"1313.
(إختلاف الجنس يمنع تحقق الربا) "Cinslerin muhtelif oluşu, ribanın gerçekleşmesini engeller"1314.
(الربا لا يتحقق عند إختلاف الجنس) "Riba, cinslerin muhtelif olması durumunda gerçekleşmez"1315.
(الحكم بالفساد عند تعارض جهتي الجواز والفساد أحوط) "Cevaz ve fesat yönlerinin tearuzu durumunda, fesada hükmetmek daha ihtiyatlıdır"1316.
(الأصل أن الفساد بقدر المفسد) "Kâide: fesâd, müfsit miktarıncadır"1317.
(بيع المبيع المنقول قبل القبض لا يجوز) "Kabzdan önce menkul mebiin satımı caiz değildir"1318.
(التصرف في المعقود عليه قبل القبض لا يجوز) "Kabzdan önce ma‘kudu aleyhte tasarruf caiz değildir"1319.
(موت من عليه الدين يبطل الأجل وموت من له الدين لا يبطل) "Borçlunun ölümü borcu düşürür; alacaklının ölümü borcu düşürmez"1320.
(قول المرأة الواحدة في حقوق العباد غير مقبول) "Kul haklarında, sadece bir kadının sözü makbul değildir"1321.
(زوائد المبيع مبيعة عندنا) "Bize göre, mebiin zevâidinden olan şeyler de mebidir"1322.
(متى ثبت الملك في الأصل ثبت في التبع) "Mülkiyet, asılda sâbit olduğu zaman, ona tabi olan şeylerde de sâbit olur"1323.
(الأصل أن ما كان تابعا في العقد يكون تابعا في الفسخ) "Akitte asla tabi olanın fesih hükmünde de ona tabi olması asıldır"1324.
(الأصل أن الإختلاف متى وقع بين صاحب الدين وبين المديون في قدر الدين أو في جنسه أو نوعه أو صفته كان القول قول المديون مع يمينه) "Kâide: Borçlu ile borç veren arasında borcun miktarı, cinsi, çeşidi veya sıfatı hususunda ne zaman bir ihtilaf olursa, söz yemin ile beraber borçlunun sözüdür"1325.
(البيع الفاسد لا يفيد الملك قبل القبض) "Fâsid satım akdi, kabzdan önce mülkiyet ifade etmez"1326.
(الإبراء إسقاط) "İbrâ iskattır"1327.
(الأصل أن كل ما يبطل خيار الشرط والعيب يبطل خيار الرؤية) "Kâide: Kusur ve şart muhayyerliğini geçersiz kılan her şey, görme muhayyerliğini de geçersiz kılar"1328.
Dostları ilə paylaş: |