31. Kitâbu’l-Lukata
(القول قول الأمين مع اليمين) "Söz, yemin ile birlikte eminin sözüdür". Lukatanın tazminatı gerektirip gerektirmediği ile ilgili olarak İmâmeyn, lukatayı bulan kişinin tasdiki veya yemininin yeterli olduğu, bunun için şahit tutmasına gerek olmadığı kanaatindedirler. Eğer mal onun elinde telef olur da mal sahibi ondan bunu tazmin etmek isterse, yemin ettiği takdirde, multakitin sözüne itibar edilir. Hükmün gerekçesi olarak bu kâideyi zikretmiştir1423.
(الأصل أن عمل كل إنسان يكوون له لا لغيره) "Her insanın yapmış olduğu şeyin, başkası için değil de kendisi için olması asıldır". Yukarıdaki meselede Ebu Hanife (v. 150/767), İmâmeyn'in aksine tasdik veya şahit tutulması gerektiği görüşündedir. Dolayısıyla malın telef olması durumunda, eğer multakit malı onun sahibi için aldığına dair şahit tutmamışsa, onun sözüne itibar edilmez. Çünkü onun lukatayı sahibi için değil de kendisi için almış olması asıldır. Ebu Hanife (v. 150/767), görüşünü iki ayetten1424 çıkardığı bu kâide üzerine temellendirmiştir1425.
(مطلق الكلام ينصرف إلى المتعارف والمعتاد) "Mutlak ifade, (insanlar arasında) mu'tad ve yaygın olana hasredilir". Lukatayı bulan kişi, onu bulduğu yerde insanların duyacağı biçimde ilan etmelidir. Yanında bir buluntu mal olduğunu ifade etmesi yeterli olup onun nitelik ve miktarını açıklamasına gerek olmadığını izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1426.
32. Kitâbu’l-İbâk
(الخراج بالضمان) "Bir şeyin nef‘i, zamânı mukabelesindedir". Abık yakalanıp sahibine teslim edildiği zaman kölenin sahibinin cu‘l1427 ödemesi gerekir. Çünkü cu‘l, kölenin sahibine tesliminin karşılığı olduğu için ondan yararlanacak olan sahibinin onu ödemesi gerekir1428.
33. Kitâbu’s-Sibâk
Herhangi bir fıkıh kâidesi zikretmediği bu bölümde, bir istidlalde kullandığı hadisi yorumlarken, (الإستثناء تكلم بالباقي بعد الثنيا) "istisna, istisnadan sonra geri kalanı söylemektir" şeklinde ifade ettiği istisna ile iligili bir dil kuralına işaret etmekle yetinmiştir1429.
34. Kitâbu’l-Vedîa
(العقل شرط أهلية التصرفات الشرعية) "Akıl, şer‘î tasarrufların ehliyet şartıdır". Mûdiin akıllı olması vedia akdinin ilk rüknüdür. Aklı ermeyen çocuk ile delinin îdâsı sahih değildir1430.
(الجامع أن الصبي مؤاخذ بأفعاله إن لم يؤاخذ بأقواله) "Kâide: Çocuk, sözleri ile muaheze olunmasa da fiilleri ile muaheze olur". İmam Ebu Yusuf'a (v. 182/798) göre sabiyi mahcur, velisinin izni olmaksızın vedia kabul eder de bu onun yanında telef olursa, tazmin ile mükellef olur1431.
Kitâbu'l-Vedîa'da geçen bazı dâbıtlar şunlardır:
(الأصل في الشروط إعتبارها ما أمكن) "Şartlarda aslolan, imkân ölçüsünde onlara itibar etmektir"1432.
( الأصل إعتبار تصرف العاقل على الوجه الذي أوقعه) "Akıllı kimsenin tasarrufunun, ortaya koyduğu şekliyle değerlendirilmesi asıldır". İmam Şafiî'ye (v. 204/820) nisbetle zikretmiştir1433.
(إتلاف مال الغير بغير إذنه سبب لوجوب الضمان) "Başkasının malını onun izni olmaksızın telef etmek, tazminin vücub sebebidir"1434.
35. Kitâbu’l-Âriye
(المعدوم لا يحتمل البيع) "Ma‘dûm, bey‘e konu olamaz". Hanefi mezhebine göre, iâre akdi neticesinde müsteîr, âriyet malının menfaatine ivazsız olarak malik olurken; İmam Şafiî (v. 204/820), menfaatin müsteîr için mübah olduğu görüşündedir. Onun bu görüşünün aklî dayanakları arasında bu kâideyi zikretmiştir1435.
(الأصل في المطلق أن يجري على إطلاقه) "Mutlâk ifadede aslolan, ıtlâki üzere câri olmasıdır".
(المطلق يتقيد بالعرف والعادة دلالة كما يتقيد نصا) "Mutlak ifade nass ile takyîd edildiği gibi, örf ve adet ile delâleten takyîd edilir". Aslında birer usûl kâidesi olan bu iki kâideyi, mutlak olarak yapılan iâre akdinde müsteîrin, örf ve adete uygun olmak kaydıyla, aldığı malı dilediği zamanda ve mekanda istediği şekilde kullanabileceğini izah ederken zikretmiştir1436.
(الرضى بأدنى الضررين لا يكون رضا بأعلاهما) "İki zarardan daha azına rıza göstermek, daha fazlasına rıza göstermek anlamına gelmez". Âriyet olarak verilen bir malda takyîd sözkonusu olduğu takdirde, buna itibar edileceğine dair verdiği bir örnekte bu kâideyi zikretmiştir1437.
Kitâbu'l-Âriyet'te zikrettiği dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:
(إطلاق العقد يقتضي ثبوت الملك للمستعير) "Akdin mutlak oluşu, müsteîr için mülkiyetin sübûtunu gerektirir"1438.
( الأصل إعتبار تصرف العاقل على الوجه الذي تصرف) "Aslolan, akıllı kimsenin tasarrufunun, tasarruf ettiği şekliyle değerlendirilmesidir"1439.
36. Kitâbu’l-Vakf ve Sadaka
(الثابت دلالة كالثابت نصا) "Delâleten sâbit olan, nass ile sâbit gibidir". Tarafeyn'e göre vakfın cevaz şartlarından biri de vâkıfın, vakfettiği şeyin süresini ebedi olarak kesilmeyecek şekilde tayin etmesidir. İmam Ebu Yusuf'a (v. 182/798) göre bunun belirtilmesine gerek yoktur. Onun bu konudaki görüşünü izah ederken önce Rasulullah (s.a.v) ve sahabenin böyle bir şart ileri sürmediklerini ifade etmiş, daha sonra bu şartın delaleten var olduğunu, dolayısıyla bunu şart koşmaya gerek olmadığını ifade ederken bu kâideyi zikretmiştir1440.
(ما رآه المسلمون حسنا فهو عند الله حسن) "Müslümanların güzel gördüğü şey, Allah katında da güzeldir". Kıyasa göre bir kimsenin ağaç vakfetmesi caiz değilken, insanların bu konudaki teâmülüne binaen istihsânen caizdir1441.
37. Kitâbu’d-Da‘vâ
(كل ما كان من ضرورات الشيء كان ملحقا به) "Bir şeyin zarûrâtından olan her şey, ona dâhildir". Müddeaaleyhin dava, şehadet ve hüküm zamanında asaleten veya niyabeten hazır bulunması şarttır. Ancak dava konusu olan şey hâzır ile gâibin üzerinde birleştikleri bir şey ise ve bu dava gâip için bir hakkın sübûtunu sağlıyorsa, hâzırın bulunması yeterli olur. Çünkü onun kendisi için iddia ettiği hak sâbit olduğunda, gâip için de sâbit olmuş olur1442.
(القدرة على الأصل تمنع المصير إلى الخلف) "Aslı yapabilme imkânı, halefe gidilmesini engeller". Ebu Hanife'ye (v. 150/767) göre davalarda, beyyinenin bulunmaması, müddeaaleyhin yemine müracaat etmesini gerektiren şartlar arasındadır. Beyine bulunduğu takdirde yemine müracaat edilmez. Çünkü beyyine asıl, yemin halef olduğu için asıl olunca halefe gidilmez1443.
(الثابت بالبينة كالثابت بالمعاينة) "Beyyine ile sâbit olan, muâyene ile sâbit gibidir". Bir kimse gayr-ı menkul olan bir malı birinden aldığını iddia etse, zilyed olan da alındığı iddia edilen malın mülk sahibi tarafından kendisine emanet bırakıldığını söylese, beyineye gerek kalmadan aralarındaki çekişme sona erer. Zilyed olan beyyine getirse de durum değişmez. Çünkü onun zilyedliğinin başkası adına olduğu iki tarafın onayı ile sâbit olmuştur1444.
(الراجح ملحق بالمتيقن في أحكام الشرع) "Şer‘î hükümlerde, râcih olan yakîn olana ilhak edilir". Mülkiyetin aslı hakkında iki beyyine ile beraber iki davanın tenakuz etmesi durumunda bunlardan birini tercih etme imkânı varsa râcih olan ile amel edilir. Bu kâidenin yanında şu dâbıtı da istidlalde esas almıştır: (الأصل أن البينتين إذا تعارضتا في أصل الملك من حيث الظاهر فإن أمكن ترجيح إحداهما على الأخرى يعمل بالراجح) "Kâide: Karineye bağlı olarak mülkiyetin aslı hususunda iki beyyine tearuz ettiklerinde, ikisinden birini diğerine tercih etme imkânı varsa râcih olan ile amel edilir". Deliller arasında tearuz bulunması durumunda hangisinin tercih edileceğini de zikretmiş olduğu usûl kâideleri üzerine temellendirmiştir1445.
(غير الثابت بيقين لا يثبت بالشك كما أن الثابت بيقين لا يزول بالشك) "Yakînen sâbit olan şek ile zail olmadığı gibi yakînen sâbit olmayan da şek ile sâbit olmaz". Nesep davalarında, çocuğun nesebinin cariyeden sâbit olması ile ilgili bir meselede mezhep imamları arasında vuku bulan bir ihtilafı izah ederken, bu kâideyi Ebu Hanife'ye (v. 150/767) nispetle zikretmiştir1446.
(كل عارض على أصل إذا زال يلتحق بالعدم من الأصل كأنه لم يكن) "Bir asla ârız olan her şey, ortadan kalkınca, yokluğa ilhak edilir ve sanki olmamış gibi kabul edilir". Bunamış bir kimsenin davası kabul edilmez. Ancak bunama hali geçince davası istihsanen sahih olur. Çünkü bu arızî bir durumdur. İstihsânen verilen bu hükmü izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1447.
(الحرية أصل في بني آدم) "İnsanda aslolan hürriyettir". İmam Ebu Yusuf'a (v. 182/798) göre, köle iken efendisinin kendisini özgür bırakarak hürriyete kavuştuğunu iddia edenin sözüne itibar edilir. Çünkü o, asıl olanı iddia etmektedir1448.
(المتعنت لا قول له) "İnatçı, söz söylememiş kabul edilir". Selem akdinde, malın teslim vakti ile ilgili olarak rabbu's-selem akdin sıhhatini, müsellemun ileyh de fesadını iddia ederse, müsellemun ileyh malın teslim zamanının inkârı hususunda inatçı ve rabbu's-selem sıhhati iddia ettiği için rabbu's-selemin sözüne itibar edilir1449.
(القول قول المنكر في الشرع) "Hukukta söz, inkâr edenin sözüdür". Yukarıdaki mesele ile bağlantılı olarak, selem akdinin sıhhatı hususunda mezhep imamları arasında vuku bulan tartışmada kıyasa göre verilen hükmün gerekçesini bu kâide ile açıklamıştır1450.
(التصرف في ملك الغير وحقه حرام) "Başkasının mülkünde ve hakkında tasarruf yasaktır"1451.
(التصرف في حق الغير بغير إذنه حرام) "Başkasının hakkında onun izni olmaksızın tasarruf yasaktır".
(التصرف في حق الإنسان بإذنه مباح) "Bir insanın hakkında, onun izni ile tasarrufta bulunmak mübahtır". Bu üç kâideyi, başkasına ait olan mülkte tasaruf hakkının sınırları ile ilgili olarak zikretmiştir1452.
Kitâbu'd-Da'va'da geçen bazı dâbıtlar şunlardır:
(يجوز القضاء على الغائب عنده وعندنا لا يجوز) "İmam Şafiî'ye göre gâib hakkında hüküm vermek câizdir, bize göre câiz değildir"1453.
(البينة حجة المدعي واليمين حجة المدعى عليه) "Beyyine davacının, yemin ise davalının delilidir"1454.
(الإقرار إذا تضمن إبطال حق الغير لا يصح) "İkrar, başkasının hakkını iptali içerirse sahih değildir"1455.
(شهادة الكافر على المسلم غير مقبولة فالتحقت بالعدم) "Kâfirin Müslüman hakkındaki şehadeti makbul değildir; yok gibi kabul edilir"1456.
(جهالة المشهود به تمنع صحة الشهادة) "Şahitlik edilen konu hakkındaki bilgisizlik, şehadetin sıhhatini engeller"1457.
(جهالة المقر به فلا تمنع صحة الإقرار) "İkrar edilen konu hakkındaki bilgisizlik, ikrarın sıhhatini engellemez"1458.
(القول قول من يدعي الأصل) "Söz aslı iddia edenin sözüdür"1459.
Dostları ilə paylaş: |