Üçüncü Madde
Ceninin azasını oluşumunu bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Cüzleri benzer
olan beden uzuvlarının hepsi, iki meniden oluşur. Et ve yağ buna girmez.
Zira ki bu ikisi, kandan oluşur. Şu halde et ve yağdan başka cüzleri benzer
olan uzuvlar, peynir mayadan bağlandığı gibi, babanın menisinden bağlanır.
Bütün bu uzuvlar peynir sütten oluştuğu gibi ananın menisinden oluşur.
Nitekim mayanın ve sütün her biri, kendilerinden hâsıl olan peynirin bütün
cevherlerinden birer cüzdür. Bunun gibi menin her birisi, rahimde olan
ceninin bütün cevherlerinden birer cüzdür. Bundan sonra hamile kadının
hayız kanı, rahimde oluşan ceninin göbeği yolundan gıdası olup, onunla
büyüyüp gelişir. Pıhtılaşıp, öneki azası arasında olan boş yerleri
doldurup, et ve yağ olur. Kanın fazlası, nifas vaktine kadar kalıp, ondan
analık tabiatı dışarı atar. Doğumda sonra, çocuğun karaciğerinin oluşturduğu
gıda kanı, göbekten aldığı kanın yerine gidip, göbeği kapayıp, o kandan
oluşan et ve yağ, bu kandan oluşmaya başlar.
Et, kanın metininden oluşup, sıcaklık ve kurulukla bağlanır. Yağ, kanın
sulu ve yağlısından oluşup, bağlanır. Onun için sıcaklıkla çözülür. İki
meniden oluşan azanın birisi bedenden ayrılsa, bir daha o uzuv hakiki bir
bitişmeyle yerine gelmez. Bir cüzü eksik olsa, onun karşılığında bir şey
bitmez. Ancak çocukluk çağında, çocuğun dişi biter. Kandan oluşan uzuv,
telef olmasından sonra yine tamam bitip, benzerine bağlanır. Et gibi.
Dördüncü Madde
Beden uzuvlarının faydalarını ve özelliklerini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Hassasve
hareketli olan bütün uzuvların his ve hareketinin başlangıç yeri kâh biry
sinir olur ve kâh farklı olup, her kuvvetin başlangıç yeri bir başka sinir
olur. Zarlara sarılmış ola iç organların zarlarının kaynağı, göğüs ve
karnın iki tarafında bulunan zarların birisindendir.
Göğüste olan zarlar; akciğer, atar ve toplar damarlar gibi azanın
zarlarının kaynağı kaburga kemiğidir. Boşlukta olan aza ve damarların
zarlarının kaynağı karın adalesindendir.
Etten olan bütün aza, ya liflidir, adalede olan et gibi. Veya onda lif
olmaz, karaciğer gibi. Bedenin hareketleri ise ancak lifi ile olur. Gerek
iradî olsun, gerek tabiî olsun: İradî hareket, adale lifiyle olur. Tabiî
hareket, et ve damar gibi. İradî hareketle tabiî hareketten bileşen
hareket: Bu iki hareket uzunluk ve en bulunan bir yapıya mahsus lif olur.
Şu hale çekmek için uzlaşan, itmek için tersi ve tutmak için ikisi arası lif
gereklidir. Azadan aort gibi bir tabakalı olan uzvun üç kısım lifi
birbirine benzerdir. İki tabakalı olan uzvun dış tabakasında lif birbirine
muhaliftir. İç tabakasında lif enlidir. İçinin iç yüzeyinde lif
uzunlamasınadır. Ancak bir tarz üzere yaratılmıştır ki, çekme lifi ile itme
birlikte olmayıp, belki çekme lifi ile tutma lifi birlikte olsunlar. Ancak
bağırsaklarda değil. Zira ki, bağırsakların tutmaya şiddetle ihtiyacı yoktur.
Her zaman çekmeye ve itmeye muhtaçtırlar.
Kendi cevherinden uzak olan cisimleri kuşatan sinirsel azaların bazısı bir
tabakalı, bazısı iki tabakalı bulunmuştur. İki tabakalı yaratılanlarında
nice faydalar vardır. Birinci fayda: İçlerinde olan cisimlerin hareketi
kuvvetiyle yarılmaktan korumaktır. Can damarları gibi. İkinci fayda budur
ki: İçlerinde bulunan saklı cisimler, ayrışma ve çıkmadan iki kat korunmuş
olur. Can damarlarında olan ruh ve kan gibi. Üçüncü fayda budur ki: İtme ve
çekmede, o uzuv kuvvetli harekete muhtaç olduğunda, itme âleti bir
tabakasında, çekme âleti bir tabakasında başka bulunsunlar. mide ve
bağırsaklar gibi. Dördüncü fayda budur ki: O uzvun sinirsel iç tabakasını
korumak için, dış et tabakası hazım için ayrılmış olsun. Zira ki hazmeden,
hazmedenle karşılaşmaksızın kuvvetiyle ulaşır olmak mümkündür.
Bazı uzuvların mizacı kana yakın olup, kan ona gıda olmak için birçok
değişikliklerde tasarruf etmeğe muhtaç olmaz. Et gibi. Onun için ete ulaşan
gıda, bir müddet kalıp sonra et gıdası olmak için onda boşluk ve karıncık
yoktur. gıda, ete düştüğü saatte, ona meyledici olur. Bazı aza, kandan uzak
mizaçlı olup, kan ona değişmekte çok değişime muhtaç olur; kemik gibi.
Onun için gıdası, onda bir müddet kalacak ya bir boşluk vardır; ayak ve
bilek kemiği gibi. Veya ayrı boşluklar vardır; alt çene kemiği gibi. Böyle
olan aza, vaktinde gıdadan ihtiyaç üstü alır ve çeker. Ta ki yavaşlıkla
kendi nefsine dönüştüre. Kuvvetli aza, kendi fazlalıklarını zayıf olan
komşularına iter. Yürek iç organlara, dimağ kulak arkasına, karaciğer bunun
iki yanına ittikleri gibi.
33-BÖLÜM:033:
İKİNCİ BÖLÜM
Omurga kemikleri, boyun kemikleri, kaburgalar, eğe kemikleri ve köprücük
kemiklerinin bileşim keyfiyetini beş madde ile açıklar.
Birinci Madde
Omurga kemiğinin bileşim keyfiyetini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilgileri demişlerdir ki: Omurga kemiği
nice faydalar için yaratılmıştır. Bir faydası budur ki, canlının bekasında
kedisine muhtaç olunan murdar iliği (omurilik) içinde bulundurmuştur. zira
ki bütün uzuvların sinirlerinin çakış yeri dimağ olsaydı, insanın başı
şimdiki görünüşünden fazla büyük olmak gerekirdi. Bedene ağır bir yok olurdu.
sinirler, uzak uzuvlara ulaşmakta, uzun mesafeye muhtaç olup; âfetlere ve
kopuntulara açık olmaktan başka, ağır uzuvları yerlerine çekmekte
kuvvetleri az olurdu. Şu halde yaratıcı Allah Taâlâ, hikmet ve inayetiyle
dimağdan bir cüz olan omuriliği bedenin aşağısına erimiş bir maden gibi
akıtıp, omurgayı ona muhafız etmiştir. Ta ki omurga etrafında sinirlerin
bölümleri tevzi olunmak uygun olup, daha güzel ola. Omurganın bir faydası
budur ki: Önünde konulmuş olan azaların koruyucu kalkanı bulunmuştur. Onun
için boğumlar ve çıkıntıları vardır ki, onlar: Senaşen ismiyle
isimlendirilmişlerdir. Bir faydası dahi budur ki, beden kemiklerinin
yaratılışına esas ve temel bulunmuştur. Nitekim gemi omurgası gibi olduğu
yukarıda bilinmiştir. Onun için omurga kemiği gayet metin ve muhkem
yaratılmıştır. Bir faydası dahi budur ki, insanın ayağa kalkması için ve
hareketine imkan içi müstakil bulunmuştur. Onu için omurga kemiğinin düzeni
omurlarla nazm olunmuştur. Hepsi tek kemik veya büyük kemikler olmayıp, güzel
intizamı, en iyi yaratılış üzere kılınmıştır. Omurlar arasında bulunan
mafsallar e yumuşaktır ki, kıvamı za'f bula ve ne serttir ki katlanmaya
engel ola. Belki böyle ara ara yaratılmıştır. Omurganın omurları bir
kemiktir ki, ortasından omurilik nüfuz edecek delikleri vardır. Bazı
omurların sağ ve solundan deliğin iki tarafından dört çıkıntısı
bilinmiştir. Bazısı yukarıya ait, bazısı aşağıya aittir. Bazı omurların atı
çıkıntısı olup, dördü bir tarafında, ikisi bir tarafında bulunmuştur. Bazı
omurların sekiz çıkıntısı müşahede kılınmıştır. Bu çıkıntıların
faydalarının biri budur ki: Bunlarla afsala nasb ve bitişme ile omurlar
arası muntazam olup; birinin çıkıntılarının başları, birinin oyuklarına
grimiş olup, metanet bulmuştur. Bu omurga omurlarının çıkıntılarındın
gayri, başka çıkıntıları vardır ki, onların faydaları; çarpmadan koruyup,
mukavemetleriyle kalkan olmaktır. Bu çıkıntılar, sert ve geniş kemikler
bulunmuştur ki, omurların uzunlaması üzerine konulmuştur. Bunların
gerisinden yana yerlerine şevk ve senasen denilmiştir. Sağda ve solda
ulunanlarına kanatlar derler. Bunlar, bedenin uzunlamasında olan sinir,
damar ve adaleleri korurlar. Kenarlara yakın olan kanatların bir faydası
dahi budur ki: Kenarların üst tepeleri bunlara çakılmış olup, oyuklarıyla
raptedilmiş olu. Zira ki her kanadın iki çukuru ve her kenarın iki yumru
çıkıntısı vardır. Bu omurların orta deliklerinden başka ince delikleri
vardır ki onlardan sinirler çıkıp, damarlar girer. Bu delikler onun için
omurların iki tarafından yaratılıp, gerisinde bulunmamıştır. Zira ki onda,
giren ve çıkan damarları çarpmadan koruma gerekmez.
Damarlar ve sinirler, eğer omurganın önünde yaratılsaydı, bedenin tabiî
ağırlığıyle ve iradî hareketiyle meyilli olan yerlerde vaki olmakla, zayıf
olup, raptedemezlerdi. Bu, koruma için olan çıkıntıların üzerine sinir ve
rutubet akıcı olup, kaplamış ve örtmüştür ki, teğet olduğu et, incinmesin.
Mafsalların çıkıntılarının da durumu budur. Onar, birbirini takip ile
muhtem tutup, her taraftan raptederler. Lakin önden olan takip gayet
sağlamdır. Geride ola selistir. Zira ki ön tarafa eğilme, arkaya eğilmekten
ziyade gerekir. Şu halde omurganın omurları, takip ve irtibatlarıyle böyle
muhkem olduklarından, tek bir kemik gibi sebat ve sükûn için
yaratılmamıştır. Eğime ve katlanmayı kabul etmeleriyle esnek olduklarından,
birçok kemikler gibi hareket ve esneklik için konulmuştur.
İkinci Madde
Boyun omurlarını bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Boyun omurları
akciğer için, akciğer nice faydalar için yaratılmıştır ki, açıklansa
gerektir. Boyun omurlarının, omurga omurlarının üstündeki, altında olan
omurun üzerinde yüklenmiş olduğundan, her bir omur, kendi taşıyıcısından
küçük ve hafif yaratılmıştır. Ta ki âzanın hareketi hikmeti bir düzen üzere
bulunmuştur. Omurganın en altında ve sonunda olan omur, hepsinden daha
büyük ve daha sert yaratılmıştır. Ana karnında, kemiklerin nizamından önce
bulunmuştur. Kair içinde hepsinden sonra çürüyüp, toprak olur
denilmektedir. Omuriliğin en üstü, yer altındaki su yolu gibi çok ve katı
olduğu için boyun omurlarının delikleri daha geniş kılınmıştır. Zira,
sinir bölümlerinden yukarıya mahsus olan, aşağıya mahsus olandan çoktur. Şu
halde boyun omurları küçük ve delikleri geniş olması, ince cisimlerin
gereği olarak, hepsinden sert ve sağlamdır. Senasenleri küçük, kanatları
büyük ve ikişer başlı yaratılmıştır. Bu omurların harekete ihtiyacı, sebata
ihtiyacından fazla olduğundan, üst mafsalları alt mafsallarından selis ve
yumuşak kılınmıştır. Bu mafsalların şiddet ve sağlamlığa ihtiyacı az
olduğundan boyun altındaki gibi, üst alta bağlı olan mafsal çıkıntıları
büyük ve geniş olmayıp, küçük bulunmuştur.
Boyun omurlarının sayısı yedi olması, uzunluğu mutedil olmak içindir. Bu
omurların birincisinden başka, her birinin onbirer çıkıntısı vardır ki,
birer sinüse, ikişer şube, ikişer kanat ve yukarı tarafa çıkmış olan dörder
çıkıntı ve aşağıya dörder çıkıntılıdır. Sinirlerin çıkış yerinin yuvarlak
deliği, her iki omur arasında, yarım üzere taksim olunmuştur. Fakat ilk
omur ile ikinci omurun nice özellikleri vardır ki, sair omurlarda bulunmaz.
Zira ki, başın sağ ve sola olan hareketi, kendi ile birinci omur arasında
bulunan mafsal ile bağıntılı olmuştur. Başın ön ve arkaya olan hareketi,
kendisi ile ikinci omur arasından bulunan mafsal ile vücut bulmuştur. Ama
ilk mafsal, birinci omurun şahsiyeti üzerinde sabit olmuştur. Bu omurun üt
tarafında iki oyuğu vardır ki, onlara baş kemiğinin iki çıkıntılı tarafı
girmiştir. Vakta ki bu iki çıkıntının birisi oyuğundan yukarı çıkıp, öbürü
oyuğuna tamamiyle gömülse; baş ondan yana meyledip, o tarafa eğilir. Ama
ikinci mafsal, ikinci omurda bulunmuştur. Bu omurun ön tarafında uzun bir
çıkıntı yaratılmıştır ki, birinci omurun omuriliğin önünde olan deliğinden
girip, baş kemiğinde bulunan omuruna ulaşır. Vakta ki, sözü edilen çıkıntı,
o omurun deliğinden geçip, omura girse, baş ön tarafa meyledip eğri olur.
Eğer çıkıntı oyuğundan çıkarsa, baş düz durur. Eğer çıkıntı, deliğinden dahi
çıkarsa baş arka tarafa kaykılır. İkinci omurun gerisinde dahi kısa bir
çıkıntı vardır ki, ancak birinci omurda olan çukuru itçinde hareket
edip,onu geçmez. Ama birinci omurun özelliğidir ki, sensenesi olmaz.
Olmadığının faydası budur ki, ağır olmayıp çevresinde olan sinir ve
adalelere zahmet vermez. Bu çukur baş kemiğinde gömülmüş gibi olduğu için
kanatları dahi yoktur. Zira ki, sinirlerin başlangıç yerine yakın olup,
yerleri dar olduğundan kanatları bulunmaması hikmet-i ilâhidir. Bu omurun
özelliklerindendi ki, sinirle ondan doğarlar. Sair omurlar gibi iki
tarafından ve ortak noktadan doğmazlar. Ancak geri tarafının üstünden iki
delikten hepsi lif gibi ince oldukları halde dışarı çıkarlar. Uzadıkça yavaş
yavaş alınlaşırlar; yerlerine göre kalın olup, metanet bulurlar. İkinci
omurun kısa çıkıntısı, gerisinin üstünde bulunup, onda sinir çıkış yeri
deliği mümkün olmadığından, bunun delikleri sensenesinin yanlarında
kırılmıştır. Bu ikincinin çıkıntıları sağlam bağlarla birinci omura
bağlanmıştır. baş mafsalı, birinci omur ile selis bulunmuştur. İkinci omur
ile sair omurlar mafsallardan daha selis kılınmıştır zira ki, bu iki mafsal
ile olan baş hareketlerine ihtiyaç faza bulunmuştur. Hepsi yaratıcının
san'atı bilinmiştir.
Dostları ilə paylaş: |