1 nolu alt komisyon tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 2,81 Mb.
səhifə21/39
tarix27.12.2018
ölçüsü2,81 Mb.
#87124
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   39

  • Zannedersem, sizin, gerek Komisyonun olsun gerek Parlamentonun olsun karşılaşabileceği en zor sorun değiştirilemez maddelerdir. Şimdi, değiştirilemez maddelerin, bir kere, şu sakıncası var: Değiştirilemez maddeler, âdeta halkın iradesine ipotek koyan niteliktedir. Bu nedenle, mümkün olabildiğince, değiştirilemez maddelerin anayasada yer almaması lazım. Ama, Türkiye’deki bazı konulardaki hassasiyet dikkate alınarak değiştirilemez maddeler konulabilir ama o da -dediğim gibi- yani halkın iradesine ipotek koymayacak, sadece toplumun bir kesiminin, bir bölümünün çıkarını, yararını korumak amacıyla değiştirilemez maddeler konulmamalı. Değiştirilemez madde konulacaksa toplumun genelinin benimseyebileceği, genelinin yararına olabileceği, az bir ifade kullanılabilir. Mesela, eğer mutlaka bir değiştirilemez madde konulacaksa… Özellikle bazı kesimlerin devletin bölünmesi konusundaki hassasiyetini biliriz ve hemen hemen bu, genel bir kabuldür. Her devletin kendi varlığını, bütünlüğünü koruma hakkı vardır. Bunu bilmek lazım. Bu nedenle eğer bölünmeyle ilgili bir hüküm anayasaya konulacaksa bunun son derece açık, net ifade edilmesi lazım. Çünkü, bizde ne yazık ki bu bölünmezlik –ki, buna hukukta “bölünmezlik normu” denir- normuyla ilgili Anayasa’daki mevcut kurallar, kendi amaç, mefhum ve kavramının tamamen dışında, başka amaçlar için kullanılıyor. Mesela, en tartışma konusu olan, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü. Şimdi, burada amaç, devletin bütünlüğünü korumak olmalıdır. Devletin bütünlüğünü de yani siyaset bilimiyle meşgul olanlar bilirler ki, devletin bütünlüğü, devletin fiziki yapısının korunmasıdır. Bu da siyasi sınırlarla çizilmiştir. Eğer bu kurala riayet ediliyorsa devletin yönetim modeliyle ilgili herhangi bir model, ister üniter ister federal, ne olursa olsun, o zaman bölücü bir nitelik taşımıyor veyahut da toplumun homojen bir toplum olduğuna aykırı görüşlerin yasaklanmaması lazım. Oysa görüyoruz ki yani devletin yapısıyla ilgili, mesela, herhangi bir farklı, Türklerden farklı bir kitlenin, bir toplumun varlığından söz etmek -mesela Kürtler veya başka unsurlar- bu, her zaman “Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı.” gerekçesiyle tamamen suç kapsamına alınmıştır, ki tamamen haksızdır. Onun için, eğer bir bölünmezlik normu konulacaksa bize göre ifadesi şu olmalı: “Devlet, bölünmez bir bütündür.” Devletin ve tarifinin de yapılması lazım. Devletin bütünlüğü, devletin siyasi sınırlarının korunmasıdır, bu. Yoksa, bu gerekçe, bu isim altında, başka bahanelerle, başka yorumlara açık olabilecek metinler… Mesela, diyelim ki bu devletin bölünmezlik ilkesi üniter yapıya hiç aykırı değil yani üniter yapının dışındakiler hiç aykırı değil ama Anayasa Mahkemesi ne yazık ki uygulamalarında, sanki, bu hükmü, devletin üniter olduğunun bir somut ifadesi olarak kabul etmiştir, hâlbuki böyle değil. Şimdi, eğer federal bir devlet de olsa, o devletler bölünmüyor. Dünyada bir sürü -yani örneğini saymaya lüzum yok- bugün, en büyük devletlerden çok ufağına kadar, federal sistemle idare edilmektedir ve hiçbirisi de bölünmüyor. Onun için, eğer böyle bir hüküm mutlaka konulacaksa böyle olması lazım.

  • Şimdi, anayasanın niteliklerini belirlemede de çok farklı detaya girmeye gerek yok. Zaten, bizim görüşümüze göre, yapılacak anayasa kazuistik değil çerçeve bir anayasa olmalı çünkü kazuistik anayasaların bir sürü sakıncaları var ve siz istediğiniz kadar detaylı tutun, her ihtimali göz önüne alamazsınız, toplumdaki gelişmeleri önceden göremezsiniz ve kazuistik anayasalar da engelleyici olur. Onun için, çerçeve bir anayasa gerekli. Ama, anayasanın niteliğini belirlemek için bence anayasada şöyle bir kural yer almalı: Türkiye Cumhuriyeti, insan hak ve özgürlüklerine, hukukun üstünlüğüne dayalı, özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı, ademimerkeziyetçi bir hukuk devletidir. Yani, bu ibarenin bence anayasada formülünü bulması, toplumun genelini tatmin açısından daha isabetlidir ve diğer çözüm yollarına da imkân bırakır.

  • Şimdi, bu değiştirilemez maddelerin hem siyasi açıdan sakıncası var, bir de hukuk tekniği açısından. Zatıaliniz hukukçusunuz, Sayın Türmen de hukukçu ama Sayın Toskay’ı bilmiyorum, hocadır ama mesleği hukukçuluk mu değil mi bilmiyorum. Şimdi, var olan değiştirilemez maddelerden söz ediyorum, hâlen mevcut Anayasa’dan yani bunların geçerlilik süresi, anayasanın yürürlük süresiyle sınırlıdır. Eğer, Anayasa toptan yürürlükten kaldırılacaksa, yeni bir anayasa yapılacaksa artık o maddelerin hâlen geçerli olduğundan söz etmek, kesinlikle hukuk mantığına ve hukuk tekniğine aykırıdır. Onun için, var olan Anayasa’daki, mevcut Anayasa’daki var olan hükümlerin geçerliliği bence hiç kalmamıştır. Bunun dikkate alınmaması lazım. Çünkü niye? Anayasadaki değiştirilemez maddeler, anayasanın özünü ve ruhunu ifadeye matuftur. İşte, diyelim ki 1982 Anayasası’ndaki o değiştirilemez maddeler o Anayasa’nın ruhunu ve özünü ifade ediyor. Eğer o öz ve ruh korunacaksa yeni bir anayasa yapmanın anlamı ne? Bir gereği kalmıyor. Onun için, bence yani bu konuda kafaların çok berrak ve net olması lazım. Kesinlikle, mevcut Anayasa’daki değiştirilemez maddelerin yeni anayasada yer alması söz konusu bile olmamalı.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – On beş dakikanız var.

  • KATILIMCI DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI ŞERAFETTİN ELÇİ – Şimdi, mevcut Anayasa pek çok sakıncalar taşımaktadır. Bunlardan, belli başlılarından birisi de yani bazı kişileri, toplumu oluşturan bazı kesimleri alabildiğine yüceltmesi, toplumun diğer kesimlerini tamamen göz ardı etmesi. Onun için, mevcut Anayasa’da herhangi bir kişinin veyahut da

  • herhangi bir kişinin veyahut da toplumun herhangi bir bölümünü yücelten ifadelerin yeni anayasada yer almaması lazım.

  • Yeni anayasada devleti kutsayan bir anlayışın olmaması lazım. Yeni anayasanın hedefi, bireyi merkezine alan, devleti vatandaşın hizmetinde gören bir anlayışın anayasaya egemen olması yani klasik tabirle garson anayasa niteliğinde. Hükmeden, buyuran, vatandaşına baskı eden devlet anlayışı tamamen terk edilmeli.

  • Bu anayasada mutlaka yargı birliği de kurulmalı, yargıdaki çift başlılık tamamen kaldırılmalı. Bunun da herhâlde göz önünde bulundurulacağını sanıyorum.

  • Bir de temsilde adalet bu anayasada mutlaka dikkate alınmalı. Eğer biz gerçekten demokratik bir anayasa yapma iddiasında isek temsilde adaletin mutlaka sağlanması lazım, o nedenle baraj sisteminin olmaması lazım ki Türkiye’de de bu uygulanmıştır. Yani nispi D’hondt sistemi uygulanmış ve böyle zannedildiği gibi de tamamen istikrarsız hükûmetler olmamış, yani Adalet Partisi 1965’te büyük bir çoğunluğa o sisteme rağmen istikrarlı bir Hükûmet kurabildi. Onun için temsildeki adalet iktidardaki istikrar bahanesine feda edilmemeli.

  • Şimdi benim üzerinde duracağım önemli bir konu, ki bence Türkiye’de yaşanan bütün olumsuzlukların temelinde yatan temel neden eğitim sistemimizdir çünkü ne yaparsanız yapın bunu insan malzemesiyle uygulayacaksınız. Eğer insan kalitesi düşükse, insanların zihinleri peşinen çok yanlış düşüncelerle kirletilmişse bu insandan sağlıklı uygulama bekleyemezsiniz çünkü eğitim sistemimiz… Bunu çok değer verdiğim rahmetli bir millî eğitim bakanından duydum, bana bir gün şöyle dedi: “Elçi, ben bu eğitim sisteminden nasıl insan çıktığına hayret ediyorum.” Çünkü yok, insanlık aşılanmıyor, aşılanan barbarlıktır. Yani gidip başkasının ülkesini gasbetme, onu katletme, onun malını yağmalama, talanlama, onu haraca bağlama, onu boyunduruk altında ezme; bu âdeta doğal bir hak olarak Türkiye eğitiminde öğretiliyor ve hak olmanın ötesinde bir kahramanlık olarak beyinlere şırınga ediliyor. Onun için bu eğitim sisteminin mutlaka değiştirilmesi gerekir çünkü eğitim sistemimiz hâlen kuruluş aşamasındaki sisteme uygun tek tip insan yetiştirme temeline dayalıdır. Bu anlayış tamamen terk edilmeli, yeni bir anlayışla; insani değerleri ön plana çıkaran, âdeta bütün insanları bir aile gibi gören yani farklı olana kin, nefreti aşılamayan, onun hakkını gasbı bir hak olarak görmeyen bir anlayışın yeni anayasada mutlaka güvence altına alınması lazım. Biz -bundan önceki partimizin öncüsü olan- Katılımcı Demokrasi Partisinde -ilk olarak Türkiye’de bir siyasi parti ifade ediyor- şöyle bir formül getirmiştik: Türkiye’de asker-sivil, bütün eğitim kurumlarındaki müfredatın insan hak ve özgürlüklerine, demokrasiye uygunluğunu denetleyen bir üst kurulun kurulması lazım yani başka kurumlar “Ben özerkim.” veyahut da “Kimse bana karışamaz.” değil… Çünkü ancak bu şekilde biz insanlarımızın kafasına insan hak ve özgürlüklerini ve demokrasiyi yerleştirebiliriz. Bunu biz çok önemsiyoruz.

  • Anayasayla ilgili söylenecek muhakkak çok şey var, çok şey söylenmiştir ama burada bizim açımızdan önemli olan ve mutlaka siyasetle meşgul olan herkes için önemli; acaba bugün Türkiye'nin başını ağrıtan Kürt sorunuyla ilgili nasıl bir formülasyon anayasada yer almalı?

  • Şimdi, bize göre, Kürtlerin temel istemlerini biz beş maddede -esas bir madde belki herkesin istemidir ama özellikle Kürtlerin istemleri- sıralayalım: 1) Kürt halkının kimliğinin tanınması ve güvence altına alınması. Nedir bunun formülasyonu? Anayasanın ya girişinde vehayut da öncelikli bir maddesinde “Türkiye toplumu Türk, Kürt halkından ve azınlıklardan oluşmaktadır.” gibi bir ibare bu ihtiyacı karşılar. 2) Örgütlenme hakkı evrensel kurallara uygun olmalı. Bölge, şu, bu isimle örgütlenmeyi engellenme hakkı olmamalı, onun için Kürtler kendi kimlikleriyle, kendi ülkelerinin adıyla örgütlenebilmeli; siyasi partiler dâhil diğer bütün alanlarda örgütlenme hakkı. 3) Kürtçenin, eğitim de dâhil diğer bütün alanlarda, kamusal ve özel alanda serbestçe kullanımının sağlanması. Bu da zannedildiği gibi ülkenin bütünlüğünü bozucu değil çünkü resmî dilin Türkçe olmasına Kürtlerin itirazı yok. Devletin resmî dili Türkçe olur ama bunun yanında Kürtçenin eğitim ve diğer alanlarda serbestçe sağlanması. 4) Kürtlerin kendi coğrafyalarında kendi öz yönetimlerine imkân veren bir ademimerkeziyetçi sistemin anayasada mutlaka yer alması lazım. Bunun versiyonu ne olur, o ayrı, o tartışma konusudur. 5) Tabii, bütün bunlar için -yalnız Kürtler açısından değil bütün toplum açısından gerekli- tam bir ifade özgürlüğü çünkü toplumun gerçek anlamda bilgilendirilebilmesi için ifade özgürlüğü son derece gereklidir. İfade özgürlüğü bize göre bütün özgürlüklerin anasıdır, bütün özgürlüklerin hem anası hem de güvencesidir. Onun için düşünce özgürlüğüne sınırlama getiren düzenlemelerden anayasa koyucu kesinlikle kaçınmalı, özellikle kamu düzeni, güvenlik gibi tamamen yoruma açık, herkesin keyfî yorumuna göre yorumlayabildiği gerekçelerle ifade özgürlüğü kısıtlanmamalıdır. Bu, hassasiyetle üzerinde durduğumuz bir konu.

  • Bütün bunları anlattık da bir endişemi anlatayım. Bunlar, anlattıklarımız hoş, güzel. Böyle bir anayasa yapılabilir mi? Böyle bir anayasanın yapılabilme şansı var mı? Bize göre yok. İlkin komisyondan başlayalım. Komisyonun adı üzerinde “Uzlaşma Komisyonu”. Şimdi, bu komisyonda uzlaşmayla bir anayasa metni taslağı çıkmaz, çünkü biliyoruz, siyasi partilerimizin görüş farklılıkları belli; bu bir. İki: Hâlen toplumda -evet, gerçi çok yaygın, hemen hemen herkesin ortak istemi hâline gelen bir yeni yasa özlemi var ama- bu yeni anayasanın nasıl bir anayasa olması konusunda toplumda konsensüs yok çünkü -ister alınganlık gösteririz ister göstermeyiz- toplum şoven Türk milliyetçiliğiyle yıllardan beri şartlanmıştır. Böyle bir anlayışa sahip bir toplum Türklerden farklı olanların her alanda, her konuda Türklerle eşit düzeye gelmesine, bunun anayasada formülünü bulmasına hâlen pek hazır değil; bu önemli bir eksiklik. Tabii bu bizim günahımız çünkü siyasetçiler, devleti yönetenler toplumu bu şekilde yönlendirmişlerdir.

  • Siyasi partilerin yapıları…. Şimdi, bir siyasi partimizin temsilcisi burada. Tamamen Türk milliyetçiliğine dayalı bir parti. Bu devleti hâlen Türklerin devleti olarak gören bir anlayış. Şimdi bu anlayıştan modern bir anayasa çıkmaz. CHP -ki benim de eski partimdir- hâlen 1920’li, 30’lu yılların devlet felsefesine takılı kalmış -kuruluş felsefesi- oysa herkes bilir, CHP’liler de bilir, bu dönemin kuruluş felsefesi totaliter, otoriter, tamamen tekilci bir devlet anlayışıdır. Şimdi, o anlayıştan çoğulcu, demokratik bir anayasa anlayışı çıkmaz. Beni Sayın Türmen bağışlasın, ama yapı bu yani, onun için bu zor. Beni en çok ilgilendiren, önemsediğim AKP’nin tutumu. Ben AKP’den de umut var değilim. Niye? Çünkü AKP’nin temel tabanı milliyetçi muhafazakâr tabandır. Bu tabanın kılıfı İslami olsa bile özü Türk milliyetçiliğidir ve hâlen o taban önemli oranda radikal, köklü değişimlere, yani dediğim gibi farklı unsurları her açıdan Türklere eşit gören bir anlayışa hazır değil. Bu da doğal olarak siyasette tabanın tavanı zorlaması, yani AKP’yi yönetenleri zorlar bir engeldir. Ayrıca burada hayretimi mucip olan şu: Ki zaten bütün partiler yeni bir anayasa vadetti ama özellikle AKP’nin -kuruluşunda, daha önceki seçimde de bunu vadetti- hâlen bir anayasa projesi yok, yani AKP hâlen bu temel konularda hangi görüşü savunuyor, hangi görüşün sahibidir, ben şahsen bu konuda bir fikir sahibi değilim ve AKP hâlen bugüne kadar da anayasayla ilgili bir proje ortaya koymadı.

  • Şimdi, bu dediğimiz, beklediğimiz anayasanın gerçekleşmesi için, özellikle mesela Kürtler açısından. Kürtlerin eğer anayasayı kabullenmesi söz konusuysa… Bugün, Kürtlerin -yalnız siyaset yapan Kürtler değil, siyasetin dışında olan Kürtlerin de- hemen hemen çok büyük çoğunlukla benimsediği, ana dille eğitim hakkı. Oysa buna en liberalleri sandığımız Sayın Arınç bile “Hayır, bizim gündemimizde böyle bir şey yok…” AKP hâlen ana dille eğitime bile hazır değil. Şimdi, ana dille eğitime razı olmayan bir partinin gerçekten gerekli ve radikal adımları atabileceğine ben fazla ihtimal vermem. AKP belki “Biz uzlaşamadık ve benim sayısal çoğunluğum da Anayasa değiştirmeye yeterli değil.” gibi bir mazerete sığınabilir ama bence buna hakkı yok. Mutlaka dediğim gibi -mademki Avrupa Birliğine de girmek iddiasında- çağdaş normlara uygun anayasayı yapmalı, bunda motor gücü görmeli -isterse hiçbir uzlaşma olmasın- çünkü böyle bir anayasa yaptığı takdirde sayısal eksikliğini AKP tamamen tamamlayabilir, bu konuda AKP’nin endişesi olmasın. Yeter ki çağdaş ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilen bir anayasayla Parlamentonun ve milletin önüne gelsin.

  • Bu nedenle, dediğim gibi, bütün bu açıklamalara rağmen yeni bir zihniyetle -çünkü önemli olan anayasanın yeni olması değil, anayasaya hâkim olan zihniyetin yeni olması- bir anayasa yapabilme konusunda benim ciddi endişelerim var, umarım yanılırım. Hepimizi mutlu edebilecek bir anayasa çıkar.

  • Bir de şu var, bir son not olarak da söyleyeyim: Anayasanın Meclisten kabulü ne olursa olsun mutlaka referanduma götürülmeli çünkü esas, egemenliği temsil eden halktır. Böylesine önemli bir konu mutlaka halkın oyuna sunulmalı. Kabul oranı ne olursa olsun referandum bence kaçınılmaz olmalı.

  • Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. Saygılar sunarım.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sayın Elçi, biz de teşekkür ediyoruz.

  • Katılımcı Demokrasi Partisi olarak Genel Başkan sıfatıyla, partinizin, yeni anayasa yapım süreciyle ilgili düşüncelerini çok net bir şekilde ortaya koydunuz. Size ve arkadaşlarınıza tekrar teşekkür ediyorum.

  • Komisyon üyesi arkadaşlarımızdan beyanda bulunmak isteyen var mı?

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet, yani…

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Buyurun Sayın Türmen.

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bir düzeltmek yapmak isterim efendim tutanak bakımından.

  • Bir kere çok teşekkür ederim Sayın Elçi’ye gerçekten, son derece geniş kapsamlı bir sunuş yaptı, fakat Cumhuriyet Halk Partisinin 1920, 30’lu yılların devlet felsefesine takılıp kaldığını kabul etmeye imkân yoktur. Cumhuriyet Halk Partisi çok partili rejime geçişi sağlamıştır.

  • KATILIMCI DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI ŞERAFETTİN ELÇİ – Doğru, ama durmadan “Kuruluş felsefesine bağlıyız.” diyor.

  • RIZA TÜRMEN (Devamla) – Hayır, devletin temel ilkelerine bağlı olmak ayrı bir şeydir, değişim içinde olmak ayrı bir şeydir. Devletin temel ilkeleri… Tabii ki de bir devlet var ortada, o devletin temel ilkeleri, ama bunlar tabii ki çağdaş bir anlayışla devamlı yenilenmektedir. Cumhuriyet Halk Partisi çok taraflı rejimi getirmiştir, çok partili rejimi getirmiştir, çok partili sisteme geçilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi, Sayın Elçi’nin katıldığı dönemlerde ortanın solunu getirmiştir…

  • KATILIMCI DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI ŞERAFETTİN ELÇİ – Doğrudur.

  • RIZA TÜRMEN (Devamla) - …Cumhuriyet Halk Partisi bugün de yeni bir değişim içindedir elbette. Cumhuriyet Halk Partisi çoğulcu, birey odaklı, özgürlükçü, demokratik bir anayasa istemektedir. Böyle bir anayasanın projesini de halka seçimlerden önce sunmuştur. Baktığınız zaman o anayasa projesine görürsünüz ki…

  • KATILIMCI DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI ŞERAFETTİN ELÇİ – Gördük ama o proje tatmin edici değil.

  • RIZA TÜRMEN (Devamla) – Yani projemiz vardır, nasıl olmuştur? Bu, birey odaklı, özgürlükçü, demokrasiyi genişleten bir anayasa projesidir. Bunu bir kere söylemek istemiştim.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Konuşmamın başında bir cümleyi özenle ve bilerek, altını çizerek kullanmıştım. Biz bu sunumları büyük bir dikkatle dinlerken herhangi bir tartışma içerisine girmiyoruz. Siz, tabii, bir siyasi partinin genel başkanı olarak…

  • KATILIMCI DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI ŞERAFETTİN ELÇİ – Arzu ederseniz olabilir.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - …bizim de üyesi bulunduğumuz siyasi partileri ilgilendiren bazı değerlendirmelerde bulundunuz, tabii ki bunlara saygı duyuyoruz. Bunlarla ilgili tabii ki bizim de söyleyeceklerimiz var ama demin konuşmamın başında ifade ettiğim o beyanla çelişki olur düşüncesiyle onları ifade etme ihtiyacını duymuyorum ancak hemen şunu söyleyeyim kişisel bir görüş olarak: Siyaset mevcut şartlar içerisinde mümkün olabileni yapabilme sanatıdır. Bizim bu komisyonumuz inanıyorum ki mayıs ayından itibaren mevcut şartlar içerisinde mümkün olabilenin en iyisini yapmak için gayret edecektir. Burada bulunan tüm arkadaşlarımızın da niyeti budur.

  • Tabii, mensubu bulunduğum partiye dönük o beyanlarınızı saygıyla karşılıyorum. Başka şekillerde onların değerlendirmesi yapılır ama komisyon olarak biz böyle bir tartışma içine girmiyoruz.

  • Sayın Toskay, buyurun.

  • TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Elçi’nin görüşlerini dikkatle ve özenle dinledik. Sayın Başkanımızın da ifade ettiği gibi, bu komisyonda biz görüş beyan eden kişilerle herhangi bir tartışma, onu değerlendirme gibi bir görevin üstümüzde olduğuna inanmıyoruz ancak bazen söylenen şey bizim açımızdan müphem kalırsa bunun açıklanmasını rica ediyoruz, onlar da lütfederlerse açıklıyorlar. Biraz evvel Sayın Başkanın ve Sayın Türmen’in dediği gibi, burada, siyasi partilerin programları, ilkeleri, ideolojiyle ilgili sizin kendi açınızdan yaptığınız değerlendirmeyi -kusura bakmazsanız- ben hiç şık bulmadım. Milliyetçiliği devamlı olarak -şu milliyetçilik veya bu milliyetçilik- etnik temele dayandırdığınız zaman zaten çıkmaz sokağa girersiniz. Milliyetçi Hareket Partisi Türk milliyetçiliğini hiçbir zaman etnik kökene bağlamamıştır, bunu da bütün uygulamalarıyla, bütün programlarıyla, beyanlarıyla da ifade etmiştir. Bu söylediğinizi bu şekilde tavzih etme ihtiyacını duydum. Bu konuda sizin söylediklerinizin çoğunu da biz tartışabiliriz ama öyle bir şey yapmak durumunda değiliz.

  • KATILIMCI DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI ŞERAFETTİN ELÇİ – Neyse… Bu konularda benim, tabii, verebileceğim cevap çok ama…

  • TUNCA TOSKAY (Devamla) – Bizim de öyle.

  • KATILIMCI DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI ŞERAFETTİN ELÇİ - …vakit kısıtlı.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Başka mahfillerde, başka zeminlerde bunlar tartışılabilir. Biz, tabii, şu anda partilerimizin yöneticileri konumunda değiliz, en azından buradaki sıfatımız Anayasa Uzlaşma Komisyonu. Bir noktada, kamuoyunun ortaya koyduğu düşünceleri, önerileri ne nispette bir araya getirerek oradan bir sonuç çıkarabiliriz, bunu değerlendireceğimiz için… Bir noktada kendimizi hakem gibi de görüyoruz, yani hakemin, tabii, tuttuğu bir takım olabilir ama hakemlik yaparken işte ortaya konan bizim bir on beş maddelik yol haritamız var, ona uygun davranmak durumundayız, o nedenle tartışmalara girmiyoruz. Siz, tabii, üçümüze de eleştiri getirdiniz ama Altan Bey’in partisine hiçbir eleştiri getirmediniz.

  • KATILIMCI DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI ŞERAFETTİN ELÇİ – Ona getireceğim çok eleştiri var ama o ayrı bir konu. Çünkü bir kere Altan Bey’in partisini ben PKK’yle bütünleştirmek istemem, onun altını çizeyim. Biz bütün siyasi sorunların diyalogla, demokratik yöntemlerle çözümünden yanayız. Bu bizim temel bir görüşümüzdür.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Şöyle kapatalım: Bakın, Parlamentoda grubu bulunan dört siyasi parti bana göre çok iyi niyetli. Her parti 3 temsilcisini göndererek burada üç ayı aşkın bir süredir ciddi bir çalışma yapıyoruz. Arkadaşlar olarak birbirimizi tanıdık, birbirimizin yaklaşımlarını gördük ve burada gerçekten bir şey ortaya koyma konusunda samimi olarak bir çalışma yapıyoruz. Bunun bile Türkiye'nin gelmiş şu noktada önemli bir başarı olduğu kanaatindeyiz. O bakımdan geleceğe umutla bakalım diyorum.

  • KATILIMCI DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI ŞERAFETTİN ELÇİ – Başkanım, yürekten temennim odur. Keşke bu özlemini çektiğim anayasa realize olsa -isterse hayatta tek bir gün kalmayayım- çünkü bizler çok çektik, bizden sonra çocuklarımızın çekmesini istemeyiz. Bence Türkiye’de yaşanan bütün olumsuzlukların temel kaynaklarından birisi Anayasa’dır. İnşallah, toplumun hayrına olabilecek bir anayasa bu uzlaşmadan çıkar, Meclisten çıkar.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bakın, en azından şimdi bir araya gelip konuşabiliyoruz.

  • KATILIMCI DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI ŞERAFETTİN ELÇİ – O çok önemli.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Geçen Konya’ya gittik, masalar oluşturuldu. Orada toplumun her kesiminden insanlar düşüncelerini özgürce ifade edebiliyorlar. Bu süreç devam edecek. Konuşan toplum, bir araya gelip birbirini saygıyla dinleyen toplum bana göre meselelerini daha kolay çözer. Türkiye böyle bir yola girmiştir, ben onu görüyorum.

  • Size çok teşekkür ediyorum, kolay gelsin.

  • KATILIMCI DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI ŞERAFETTİN ELÇİ – Size hasretiyorum, Türkiye gelişiyor -ona ben inanıyorum- Türkiye olduğu yerde kalmıyor.

  • Teşekkürler Başkanım.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Sağ olun.



  • Kapanma Saati: 15.25

  • ÜÇÜNCÜ OTURUM

  • Açılma Saati: 15.30

  • -----0-----

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Hocam hoş geldiniz.

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. MUSTAFA KOÇAK – Hoş bulduk.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Türkiye Büyük Millet Meclisinde yürütmekte olan yeni Anayasa yapım çalışmalarına gösterdiğiniz ilgiye çok teşekkür ederiz.

  • Yazılı bir metin gönderdiniz, bir de sözlü olarak buraya kadar zahmet edip gelmeniz bizleri son derece memnun etti, çok teşekkür ediyoruz.

  • Şimdi yeni anayasa süreciyle ilgili Okan Üniversitemiz ne öneriyor? Ne tavsiye ediyor?

  • Tabii siz aynı zamanda hukuk fakültesi dekanlığı görevini yürütüyorsunuz. Sizin söyleyecekleriniz Komisyonumuz için son derece önemli.

  • Söz sizin efendim, dördü on geçeye kadar, kırk dakika süreniz var.

  • Buyurun.

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. MUSTAFA KOÇAK – Sayın Başkanım, değerli üyeler; biz de Okan Üniversitesi olarak bizi davet ettiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Estağfurullah.

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. MUSTAFA KOÇAK – Anayasa çok önem verdiğimiz bir konu. Türkiye ilk defa sivil bir anayasa yapacak öyle düşünüyoruz ve bulunduğumuz bütün ortamlarda da halkın katkısını, bulunduğumuz çevrelerin buna destek vermesini talep ediyor, istiyoruz. Çıktığımız televizyon konuşmalarında özellikle karamsar olanlar için şu ana kadar yapılmış olan yol haritasında en ufak bir aksaklık varsa bizim bilmediğimiz bize söyleyin ondan sonra konuşalım, görüşelim diyoruz ve olumlu yönde bu sürecin sağlıklı bir biçimde bitirilmesini arzu ediyoruz.

  • Malumunuz 19 Eylül 2011 tarihinde Sayın Meclis Başkanı Anayasa alanında çalışan, ders veren hocaları bir kere daha buraya ilk defa, ilk kez çağırmışlardı. Bireysel olarak görüşlerimizi ben o toplantıda ifade ettim, görüştüm, konuştum.

  • Şimdi buraya bir kurumu temsilen geldik, Sayın Kabasakal’la birlikte geldik. Kabasakal’ı da tanıyorsunuz- siyaset bilimi alanında çok değerli çalışmaları var. Özellikle üniversitenin görüşünün oluşturulmasında kendileri çok gayret sarf ettiler, çalıştılar.

  • Şimdi üniversitenin görüşü denildiğinde: Tabii üniversite çoğulcu bir yapıya sahip ve öğretim üyelerinin bireysel olarak Anayasa’nın değişik maddelerinde farklı görüşleri olabiliyor. Burada üzerinde durduğumuz bütün öğretim üyelerinin, en azından senatörlerin ittifak ettikleri ilkeler nelerdir? Oradan yola çıkarak ihtilaflı konuları bir tarafa bırakarak bir çalışma yapıldı ve onun sonucunda çok kısa, öz bazı şeyler ortaya çıktı.

  • Tabii Değerli Başkanın, değerli üyelerin soruları geldikçe konuları belki genişletmek mümkün olacak zamanımızın yettiği ölçüde.

  • Şimdi bu hazırlama sürecinde büyük katkıları olduğu ve kaleme de aldığı için -senatodaki o toplantıda benim dışarıda bir toplantım vardı hazır bulunamadım- müsaade ederseniz meslektaşım Değerli Mehmet Kabasakal’ın söz almasını ve devam etmesini rica edeceğim, zaman zaman ben de söz alacağım.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Mehmet Hocam, buyurun.

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ DANIŞMANI YRD. DOÇ. MEHMET KABASAKAL – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

  • Girişte fazla bir şey söylemeyeceğim ama hakikaten Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk kez herhangi bir darbe, müdahale olmadan bir anayasa hazırlanıyor. Bu aslında Türkiye için bir fırsattır yani bu fırsatı Türkiye'nin iyi değerlendirmesi lazım. Burada Türkiye Büyük Millet Meclisine çok büyük görev düşüyor çünkü bu anayasanın tam bir uzlaşma anayasası olması lazım. Anayasanın uzlaşma anayasası olabilmesi için bunu hazırlayan Meclisin Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün yurttaşlarını, bütün siyasal eğilimleri temsil ediyor olması önemliydi. Yüzde 10 barajına rağmen halk bir şekilde bağımsız milletvekili seçimiyle bunu kendi ölçüsünde yani ideal değildir ama bir ölçüde bunu aşabilmiş gibi görünüyor, bu bizim için önemli bir şeydir. Üniversitemiz senatosunun sürece ilişkin size sunulan, takdim edilen “sürece ilişkin öneriler, içeriğe ilişkin öneriler” diye iki grupta önerilerimizi toplamıştık. Sürece ilişkin önerilerin başında bu geliyor. Tarihî bir şeydir. Mesela 61 Anayasası içerik olarak çok ideal bir Anayasa olarak nitelenir ama demokrat partili yurttaşları veya siyasileri dışladığı için daha sonra uygulanamayan bir Anayasa olmuştur. O yüzden uzlaşmayı sağlayabilmesi çok önem taşıyor.

  • Biz burada düşüncelerimizi özgürce ifade ediyoruz, sağ olun, bize bu imkânı da sağladınız ama Türkiye'nin genelinde anayasaya ilişkin görüşlerin herhangi bir kısıt olmaksızın ifade edilebilmesi yine önemli bir şeydir sürece ilişkin. Halkın bu sürece katılma imkânının yolu -zaten Meclis Başkanlığına o açıdan herhâlde müteşekkir olmak lazım- çeşitli vesilelerle bu katkıyı verme şansı var.

  • Yine anayasanın ideal bir anayasa olmasını sağlamak, uzun vadede kalıcı bir anayasa olmasını sağlamak açısından bu bir toplum sözleşmesi olduğuna göre her maddesinde Meclisin mutabakat sağlaması lazım. Yüzde 99 olmuyorsa yüzde 90’la ama yani yüzde 70’lerin altında bir mutabakatın Türkiye açısından daha sonra başka sakıncalar ortaya çıkarabileceği kanaatinde üniversitemizin senatosu ve uzlaşma konusunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Belki anayasayla ilgili değil ama doğrudan ilgili değil veya üniversitemizle doğrudan ilgili değil fakat benim başka bir anayasa taslağı çalışması yapan, içinde sizin herhâlde çok saygı duyduğunuz siyaset insanlarının da olduğu -rahmetli Necdet Uğur gibi- bir komisyonda biz her cümleyi, anayasayla ilgili her cümleyi orada bulunan herkesin mutabakatıyla sağladık. Eğer o ifadede mutabakat sağlayamıyorsak başka bir ifadeyi oraya koymaya çalıştık. Meclisin üzerinde uzlaşacağı metnin de herhâlde böyle bir her cümlesinin üzerinde bütün üyelerin mutabık kalacağı metinler olmasında büyük yarar olabilir diye düşünüyoruz.

  • İçeriğe yönelik, Anayasa’nın içeriğine yönelik önerilere gelince… Efendim affedersiniz Hocam sözü bıraktı siz de verdiniz ben başladım ama herhangi bir noktada yanlış ifade ettiğim veya anlaşılmayan bir şey olursa kesip soru sorabilirsiniz.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Siz çok rahat bir şekilde anlatın. Biz anlaşılmayan bir konu olunca sizin sunumunuzdan sonra arkadaşlar olarak o soruları sorabiliriz, siz çok rahat anlatın.

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ DANIŞMANI YRD. DOÇ. MEHMET KABASAKAL – Hay hay.

  • Anayasa’nın içeriğine gelince: Burada içerikte hüner, zaten anayasa yapımcılığında hüner toplumsal dengeyi, bugünkü değil on yıl, yirmi yıl, otuz yıl sonraki toplumsal dengeyi görerek onu şimdiden içerikle kurabilmek meselesi önemli. Toplumsal güçlerin gelecekteki gelişmelerini göz önünde tutmak gerekiyor diye düşünüyoruz.

  • Bizim olmazsa olmaz diye üniversite senatonun çok üzerinde hemfikir olduğu bir şey: 82 Anayasası’nda gözetilmeyen veya yeterince gözetilmeyen kuvvetler ayrımının, güçler ayrımının çok net yapılması. Eğer -ben siyaset bilimciyim- herhangi bir gücü denetlemezseniz o hemen yozlaşmaya eğilim gösterebilir. O yüzden bu güçler arasında yasama, yürütme, yargı güçleri arasında öyle bir güç dengesi kurulmalıdır ki işte anayasa yapımcılığı burada, ondan sonraki maddelerin yazılması daha kolay bir iştir süreç olarak. Hiçbir şekilde bir güç yozlaşmasın, biri diğerinin üstüne gelebilecek bir uygulama… Bu, yasama da olabilir -Türkiye'nin ilk Meclisinde olduğu gibi- yürütme de olabilir, yargı da olabilir. Yani hiçbir gücün denetimsiz kalmaması, tam tersine aralarında çok iyi bir güç dengesinin kurulması lazım. 82 Anayasası bunu yapamadığı için bence Türkiye birçok sorunu 82’den bu yana yaşamıştır. Bu yüzden de hayati nokta bu anayasamız açısından bu dengenin kurabilmesi. Türkiye'nin bu dengeyi kurabilecek mekanizmaları var, Anayasa Mahkemesi var yasamayı denetlemek açısından, Danıştay var yürütmeyi denetlemek açısından ama bunlar arasındaki güç dengesinin çok iyi kurulması ve birinin diğerinin üstüne geçmesini sağlayacak bir mekanizmanın olmaması lazım. Bu organların seçiminin de daha farklı biçimde ele alınması lazım yani aynı şeklide seçilmeyebilirler. Dünyada da yasama gücünü eskisi kadar korumuyor yani bir güç kaybı yasamada görünüyor buna Batı’da siyaset bilimciler “de-parliamentarization” diyorlar, parlamentonun güç yitirmesi anlamında ama bence eğer bu Meclis Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının görüşlerinin yansıdığı bir yerse saygınlığını yeniden kuracak mekanizmaları bu anayasasıyla geliştirmeli, gerekirse bir ikinci meclis olabilir, seçim sistemi farklı olabilir. Bunu önermiyoruz çünkü bizim metnimizde de bu bir tartışma konusu olabilir, üzerinde düşünülebilir, Meclisi güçlendirecek bir mekanizma olarak sunulabilir, önerilebilir diye şey yapıyoruz.

  • İkinci hayati nokta: Yargı bağımsızlığının sağlanmasıdır. Bilimsel olarak da bunu iddia etmek de mümkün. Burada muhtemelen Ankara Üniversitesinden hukukçular sizlere görüşlerini açıkladılarsa yaptıkları araştırmalardan söz edecekler. O araştırmalarda Türk halkının Türk yargısına güveni yoktur yani araştırmalar bu şekilde gayet net ifade ediyor. O yargının değişmesi mevcut Hükûmetin aldığı birtakım tedbirlerle de olmaz yani bir kere yargının bağımsızlığını sağlamak açısından Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yapısının değişmesi lazım, Adalet Bakanının, Müsteşarın o kurulun içinden ayrılması lazım. Yürütmenin müdahil olduğu bir yargı süreci olamaz. Bu, Avrupa Birliğinin de zaten bu Hükûmete yönelik önerilerinin, eleştirilerinin arasında yer alıyor. Birleşmiş Milletlerin bu konuda bildiğim kadarıyla uyarıları var. Bu anayasa bize bu fırsatı vermeli ve yargı bağımsızlığını sağlamalıyız. Bu yapılan araştırmalarda akademik ama halkla yapılan, yargıçlarla yapılan araştırmalarda yargıçlar en çok tayin konusunda bağımsızlık önem taşıyor yani yargıcın tayinine siz müdahale ettiğiniz zaman onun bağımsızlığını zedeleyebilir hâle geliyorsunuz. O yüzden de hâkimler… Bence zaten bu kişisel görüşüm ama üniversitemiz hâkimler yüksek kurulunu öneriyor, Savcılar Yüksek Kurulu daha farklı bir nitelikte olabilir. 61 Anayasası’na benzer bir şekilde hâkimler yüksek kurulunu oluşturmak ve bunun tam anlamıyla bağımsızlığını sağlamak gerekir. Eğer kalıcı bir güçler ayrımı ve sağlıklı… Yargıya herkesin ihtiyacı olabilir, bugün bizim yoktur yarın bizim de yargı açısından güvenilir, adil yargıya ihtiyacımız olabilir o yüzden bu adil yargıyı bu anayasayla yeniden kurmak -mevcudu değiştirmek falan değil- gerekir diye düşünüyoruz.

  • Özel yetkili mahkemelerin kaldırılması gerektiği kanaatindedir üniversitemiz senatosu onu da önerileri arasına almıştır.

  • Denetlenemeyen hiçbir güç olmaması lazım o yüzden de yürütmenin bütün kurumlarının -Askerî Yüksek Şûra dâhil, bunun kararları dâhil- yargı denetimine açık olması gerekir, bunlara inanıyor üniversitemiz senatosu.

  • Temel ilkeler konusundadır bizim önerilerimiz, detayda birçok şey tabii söylenebilir.

  • İçerik açısından bir başka önemli konu: Temel hedefi anayasanın çağdaş, özgürlükçü ve demokratik Türkiye’ye ulaşmak olmalı. Bununla ilgili çağdaş olarak ne gerekiyorsa çağın gereği olan her şeyi bu anayasanın içine özüyle koymak lazım, detaya inilmemesi gerektiği kanaatinde üniversitemiz. Bu konuda olabildiği kadar kısa, özlü ve uzun süre kalıcı bir anayasanın yapılması gerektiğine inanıyoruz.

  • Anayasada hiçbir şekilde ödün verilmemesi gereken bir hususun laiklik konusu olduğunu ve özenle korunması gerektiğine inanıyoruz. Türkiye’de farklı din, dil, etnik kökenden gelen yurttaşlarımız var, bunların birbiriyle hoşgörüyle yaklaşması, kaynaşması, ancak laiklik ilkesinin korunmasıyla mümkün olabilecek.

  • Dinin bireysel inanç olarak saygıyla karşılanması gerektiğini ama istismarına imkân tanınmayacak düzenlemeler yapılması gerektiğine inanıyoruz. Hukuk, eğitim ve bilimin din kurallarından bağımsız olması gerektiğine inanıyoruz.

  • Seçimle gelinen kamu görevleri yürütülürken şeffaflık, hesap verilebilirlik esas alınmalı diyoruz. Bu da zaten çağımızda yönetimin vazgeçilmez kuralı diyebileceğimiz hususlar. Hiçbir kişiye ve zümreye ayrıcalık tanınmaması gerektiğine inanıyoruz.

  • Henüz Türkiye’de yeteri kadar denenmiş ve uygulanmış bir şey değil ama onu öneriyoruz, bizim yönetim modelimiz Fransa’dan alınmadır fakat Fransa çağın içinde birçok değişiklik yaptığı hâlde bizde o değişiklikler yapılmamıştır. Katılımcı yönetim anlayışını Türkiye’de egemen kılmak için yönetimin demokratikleşmesi, yerel yönetimlerin güçlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu, Türkiye'nin bugün için çok önemli bazı sorunlarını da çözebilir diye düşünüyoruz. Bu katılımcı yönetim anlayışı, yerinden demokratik yönetim dediğimiz yönetim şekli Şırnak için de geçerli, Edirne için de geçerli, Ankara için de geçerli yani Türkiye'nin her tarafı için geçerli. Muhtarlıklardan başlayarak -detaya girmiş oluyorum aslında ama- yerel birimlerin daha farklı yetkilerle donatılması ama orada da güç istismarının olmaması için mutlaka çeşitli çağdaş yine yönetimin öngördüğü tedbirlerin alınması lazım.

  • Güncel bir konuyla ben üniversitemiz senatosunun görüşlerini özetlemiş, bitirmiş olacağım: Cumhurbaşkanlığı seçimi konusu. Cumhurbaşkanlığı seçimi konusu -bağışlayın- bir Meclisimizin kar helvası uygulaması olmuştur yani yaptığını şu anda kendi de beğenmiyor. O yüzden eğer Cumhurbaşkanlığı sorumsuz, bir üst cumhurun başkanı olacaksa çağdaş batı demokrasilerinde olduğu gibi o zaman toplumda kaynaşmayı, uzlaşmayı sağlayacak bir kişi olması lazım ve Meclisin içinde, Meclis üyesi olması şart değil ama Meclisin kararıyla seçilen yine eskiye dönmeyi öneriyoruz o yüzden bir kişi olması lazım ama eskiye dönelim derken Türkiye’nin son yıllarda hep yaptığı gibi parti liderlerini de yine köşke taşıyacak bir uygulama değil. Yine Batı örneklerinde gördüğümüz gibi toplumun genelinde saygı uyandıran insanlar üzerinde uzlaşmayla bunu sağlaması mümkün olabilir. Bu cumhurbaşkanları aslında toplum vicdanlarının sesi olacaklar. Yanlış gördüklerini de Hükûmet nezdinde dile getirebilecekler.

  • Bir son noktayı zaten söylemiştim, öneri değil ama tartışılması gereken bir husustur diye. Eğer yasamayı güçlendirmek ihtiyacını duyarsa ki ben siyaset bilimci olarak onun ihtiyacı olduğunu düşünüyorum ikinci meclis senato mu olur, başka bir şey mi olur ama bir ikinci meclisi de Anayasa Komisyonumuz, Türkiye Büyük Millet Meclisi bence tartışmalı. Türkiye'nin bu sözünü ettiğimiz hususların dışında birçok tartışmalı anayasa konusu var. Oralarda arzu edilirse hem bireysel hem kurumsal görüşlerimizi iletebiliriz ama tartışmalı hususlarda daha çok uzlaşma yönteminin uygun olacağını -demin konuşmanın başında da ifade ettiğim gibi- düşünüyoruz ama bunlar temel ilkeler, evrensel hukuk ilkeleri. Bir anayasa yapımında göz önünde tutulması gereken evrensel ilkeler diye bunları biz sizlere yazılı olarak rektörlüğümüz ve üniversitemiz senatosu kararı olarak sunduk. Ben de naçizane biraz ifade etmeye çalıştım.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Evet, Sayın Kabasakal çok teşekkür ederiz. Özet hâlinde gayet anlaşılır bir tarzda sunumunuzu yaptınız.

  • Sevgili Hocam, ilave edecekleriniz var mı?

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. MUSTAFA KOÇAK – Evet, belki açılması gereken bazı yerler olacak.

  • Sayın Kabasakal üzerinde durdu. Şimdi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bu yapısı uygun bir yapı değil. 1980 darbesinden sonra ortaya çıkarılmış bir yapı.

  • Şimdi -malumunuz- hâkimlere sadece teminat yetmiyor yargıçların bağımsız da olması lazım ama savcılar pekâlâ teminatla götürebilirler, böyle olmalı. O nedenle yapılacak yeni anayasada mutlaka bu ikisini birbirinden ayırmamız lazım. En büyük sıkıntıyı -zatıaliniz de İstanbul’da uzun yıllar avukatlık yaptı- şimdi sav, savunma, karar mekanizması içinde savunmanın yerinin şu anki dengene ne olduğu yüksek takdirlerinize.

  • Bir savcı hâkimle beraberler, hâkimle birlikteler, tavla oynuyorlar, konuşuyorlar, sohbet ediyorlar, hatta bir konu geldiğinde “Avukat bey siz çıkın, biz bir şu konuyu teemmül edelim.” geleneği oluşmuş durumda. Bu, temel hak ve özgürlükler açısından hiç de güvenceli bir durum değil. O nedenle mutlaka hâkimlik ve savcılık mesleğinin birbirinden ayrılması gerekir. Sayın Türmen de burada yani bu konuda gelen eleştiriler de ortada. Savcıların girip çıktığı kapıların bile adliye binalarında hâkimlerden ayrı olması gerektiği ortada.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Ama aynı lojmanda kalıyorlar.

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. MUSTAFA KOÇAK – Ama aynı lojmanda kalıyorlar ama birlikte hareket ediyorlar, birlikte karar oluşturuyorlar, hele 250’ye göre faaliyet yürüten mahkemelerde sanki süreci savcı alıp götürüyor. Savcı “Hayır” dediyse tahliye gelmiyor ve oralarda tıkanıklıklar var ve Türkiye’de önce şunu söyleyeyim, siyaset kurumu sesli çalışır. Yasama, yürütme kavgalar olur, gürültüler olur, atışmalar olur, dışarı çıkılır barışılır filan bunu normal karşılamak gerekir siyasetin doğasıdır. Ama eğer yargı sesli çalışıyorsa orada problem vardır. Bugün artık Türkiye’de yargı tartışılmaktadır ve yargı dibe vurmuş durumdadır. Ben bir hukuk fakültesi dekanı olarak yıllarca avukatlık yapmış biri olarak işte HSYK toplantılarında da çağırdıklarında görüşlerini açıklayan biri olarak bu yaraya yüce Meclisin bir an önce çare bulması gerektiği kanaatindeyim. Hiçbir ülkede, -demokratik ülkelerden söz ediyorum- yirmi iki yaşında kürsüye çıkıp hüküm kuran hâkimi bulmanız zor. Hukuk fakültesine giren biri şunu biliyor ki mezun olduğunda İstanbul Barosu, Ankara Barosu, bir baronun avukatı olacak. Bu, bu kadar ucuz olmalı. Bu kadar çok hukuk fakültesinin açılmasına karşı değilim ama hiç olmazsa bir veya iki devlet sınavı getirilerek hâkimin, savcının ve avukatın karar yazabilmeleri, kendilerini ifade edebilmelerinin yolu açılmalı ve eğitimleri ciddi bir biçimde ele alınmalıdır diye düşünüyorum. Neden kararlar gerekçeli yazılamıyor? Belki bunun bir nedeni davaların çokluğu olabilir fakat asıl nedeni ne yazık ki biz öğrencilerimize karar yazmayı ne staj döneminde ne eğitim döneminde verebiliyoruz hadi şunu yazın dediğimizde onlar sadece o konudaki teorik bilgileri üç satırla yazabiliyorlar, bu çok acı bir durumdur. Birinci üzerinde durmak istediğim konu bu. Tabii kurumları istediğiniz kadar düzgün hâle getirin, yargıyı istediğiniz kadar bağımsız hâle getirin kurumsal anlamda fakat o kurumun içinde görev yapan insanlarda o ruhu, o bilgiyi, o kültürü, o birikimi meydana getirecek eğitim süreçlerini de, o yolları da açamıyorsak burada çok ciddi problemlerimiz var yani -Aristo’nun dediği gibi- iyi hâkim varsa kötü kanun olmayabilir.

  • Türkiye’de yasama organı temel hak ve özgürlüklerin önünü açarak gitmeye çalışıyor. Bakıyorsunuz yargı bunu tıkamaya çalışıyor. Yasama organına tekrar görev düşüyor ama Batılı demokratik ülkelerde yargı, yasama yürütmenin dışındadır. Devlet menfaati, otorite, memurun onuru filan gibi düşüncelerle yola çıkmaz. Bireyin hak ve özgürlüklerini yargı korumalı, yargı bu yolları açmalı. Bunun örnekleri çoğaltılabilir. Asıl problemin ben orada yattığı kanaatindeyim. Yargıya bir çözüm tabii anayasal anlamda da yüksek hâkimler kurulu olmalı ama savcılar kurulu olmamalı.

  • Dibace için bir şey söyleyebilirim: Oldukça kısa olmalı. Türkiye'nin iki anayasasında dibace vardır 60 ve 82 anayasalarında. O da demokrasilere yapılan müdahaleleri meşrulaştırmak amacını güttüğü için bir anayasa dibacesi olmanın dışında metinler olma özelliği taşımaktadır. Böyle bir dibacede herhâlde insan onuru yüceltilmelidir, demokratik değerler yüceltilmelidir, insan hakları, çoğulculuk gibi değerlere atıf yapılmalıdır diye düşünüyorum.

  • Şimdi tabii ombudsmanlık gibi yeni kurumlar elde ettik. Ben sayın heyetinizin çalışmalarında, temel hak ve özgürlükler konusunda çok büyük problemler yaşanacağı kanaatinde değilim çünkü İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi iç hukukun bir parçası. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihatları bizim içtihatlarımız. ILO sözleşmesinden CEDAW’a varıncaya kadar Türkiye'nin imzalamadığı çok az veya çekince koyduğu çok az metinler var ki onlar bizim insan hakları açısından bundan önceki anayasalarımızda da var olanlar burada bizim yolumuzu açacak, aydınlatacak konulardır diye düşünüyorum.

  • Problemli konulardan birisi -herhâlde Sayın Kabasakal da ifade ettiler- Türkiye’de din devlet ilişkileri konusu. Diyanet İşleri Başkanlığının yapısı konusu belki tartışmalı konu olarak gelebilir ama burada da çözümün bulunabileceği kanaatindeyim.



  • burada da çözümün bulunabileceği kanaatindeyim. Diyanet İşlerinin bütün inançları aynı çatı altında toplaması kabil olmasa bile, çünkü Hristiyan, Musevi vatandaşlarımız da herhâlde böyle bir çatı altında bulunmak istemeyecekler, ayrı statüleri var, belki başka bir kısım dinî gruplar da Diyanet İşleri çatısı altında olmayabilir, ama en azından özerk ve paralel yapılar belki düşünülebilir diye aklıma gelen konulardan birisi.

  • Şimdi, ombudsmanlık dedim, tabii yüksek hâkimler, savcılar kurulu için de aynı şey söz konusu. Bunların seçimi konusunda, Mecliste en azından nitelikli bir çoğunlukla buraya gelecek kişilerin seçilmesi. Anayasa Mahkemesi, yüksek hâkimler kuruluna gelecek kişilerin Meclis tarafından seçilenleri açısından nitelikli çoğunluk aranır. Şu söylenebilir: 1980 öncesinde nitelikli çoğunlukla seçilmesi gerekenler konusunda Meclis toplanamadı, Cumhurbaşkanını bile seçemedi ama bu 1980 ve öncesinde olan bir şey. Türk demokrasisinin 1980’den bugüne gelinceye kadar ben çok daha olgunlaştığı ve o noktada uzlaşmaların bulunabileceği kanaatindeyim, bu konularda belirli uzlaşmaların aranması gerektiği düşüncesindeyim. Bunları ek olarak ifade etmek istedim efendim.

  • TUNCA TOSKAY (Antalya) – Çok teşekkür ediyoruz, gayet güzel bir takdim, elinize sağlık. Mutlaka bizim çalışmalarımızda gerçekten yararlanabileceğimiz noktaları içeren bir belge.

  • Sayın hocalarımız özellikle yargı bağımsızlığını, son şeyde yargıyla ilgili sorunları biraz fazla vurguladılar. Ben de onunla ilgili bir şey sormak istiyorum: Yüksek mahkeme üyeleri Mecliste oldukça nitelikli bir çoğunlukla seçilsin… Yanlış anlamadım değil mi?

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. MUSTAFA KOÇAK – Kurum üyeleri, Anayasa Mahkemesi…

  • TUNCA TOSKAY (Antalya) – Yargıtay ve “hâkimler kurulu” diyorsunuz siz, “HSYK” demiyorsunuz, hâkimler kurulu…

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. MUSTAFA KOÇAK – Hâkimler kurulu, Anayasa Mahkemesi…

  • TUNCA TOSKAY (Antalya) – Peki, burada aklınızdan geçen nasıl bir nitelik?

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. MUSTAFA KOÇAK – Üçte 2 aklıma gelen. Uzlaşarak olması lazım.

  • TUNCA TOSKAY (Antalya) – Çünkü, benim İstanbul’da temas ettiğim bazı çok eski dostlarımız, hukukçularımız, hemen hemen onların önemli bir bölümü de Meclisten -bu sizin ifade ettiğiniz tarzda- seçilmesi, ama onlar sizden biraz daha gaddardılar, onlar dörtte 3 çoğunluk olsa problemi çözersiniz dediler.

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. MUSTAFA KOÇAK – Efendim, o çok yüksek bir şey, ama üçte 2 makul bir durumdur.

  • Bir de şu var: Sizler de çok iyi biliyorsunuz, bu tür kurumlara getirilecek hukukçuları kamuoyu tanımalı; nedir, bu konuda ne yazmıştır, görüşleri nelerdir? Yani, kamuoyu aydınlatılmadan bakıyorsunuz Anayasa Mahkemesine bir hâkim atanmış, seçilmiş veya Hâkimler Savcılar Yüksek Kuruluna birileri gelmiş. Bu önemli mi? Bu çok önemli, çünkü bazı insanlar bulundukları kurumlardan güç alırlar, bazı insanlar bulundukları kurumlara saygınlık kazandırırlar. Türkiye’de ben bu tür yetişmiş çok değerli, oralara gelebilecek nitelikte yargıçların, değerli insanların bulunduğu kanaatindeyim. Artık bundan sonra benim partim-senin partin, o düşünce-bu düşünce dememeliyiz, biz artık demokrasiyi içselleştirdik, ben böyle görüyorum, geldiğimiz nokta böyle bir noktadır. Kendimize güvenelim ve ehil olanları getirelim. Artık Anayasa Mahkemesinin önündeki adalet heykeli yerine, Yargıtayın önündekini şey yapalım. Nokta atışı yapmanın anlamı yok. Kürt müsün, Türk müsün, Alevi misin, bilmem bizden mi, sizden mi, böyle yargı olmaz. Bunu neye dayanarak söylüyorum: Şeyin içinde olduğumuz için, özellikle yargı mesleğinin her tarafında aşağı yukarı -yargıç olmadım ama- bulundum, biliyorum. Eğer yargı ayağa kaldırılırsa Türkiye'nin problemleri büyük ölçüde çözülecek, halledilecek.

  • TUNCA TOSKAY (Antalya) – Teşekkür ederim.

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. MUSTAFA KOÇAK – Rica ederim.

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ufak bir soru sormak istedim. Ombudsmanın seçimi hakkında ne düşünüyorsunuz acaba?

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. MUSTAFA KOÇAK – Aynı ilkeleri düşünüyorum. Yani ombudsmanlık Türkiye için ilk defa geliyor, çok önemli bir kurum, buraya gelecek kişiye “Hakikaten bu ombudsman.” denmeli. Aranmalı, istemiyorsa bile birileri bulunmalı. Türkiye’de bu tür insanlar var sayıları az bile olsa, bunlar bulunmalı ve hakikaten “Gel, şu işin başına geç.” denecek biri gelmeli. Eğer, ombudsmanlığa da benim parti-senin parti filan gibi bir düşünceyle birileri getirilecekse ombudsmanlık kurumunun da sağlıklı çalışacağı kanaatinde değilim.

  • Halk, inanmak ve güvenmek istiyor, yargıcına güvenmek istiyor, diyor ki: “Evet, bu hâkim adaletsiz davranmaz. Ombudsmansa, bu sonuna kadar benim hakkımı arayacaktır.” Bu tür insanları herhâlde bulma zamanı geldi geçiyor diye düşünüyorum.

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Seçimi için yine aynı çoğunluğu mu düşünüyorsunuz?

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. MUSTAFA KOÇAK – Ombudsmanın… Üçte 2 düşünüyorum efendim, Mecliste üçte 2 olmalı.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sevgili hocalarım, çok teşekkür ederim.

  • Bir şey mi ilave edecektiniz?

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ REKTÖR DANIŞMANI YRD. DOÇ. MEHMET KABASAKAL – Eğer izniniz olursa.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Tabii, buyurun.

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ REKTÖR DANIŞMANI YRD. DOÇ. MEHMET KABASAKAL – Şimdi, efendim, yargıç güvencesi önemli diye vurguladık. Batı’da bunun değişik uygulamaları var, İngiltere’de ömür boyu bir yere atanıyorsunuz ve o görevinizi daha sonra herhangi bir makam, merci değiştiremiyor. Tabii, yer değişiklikleri Türkiye gibi ülkelerde olabilir, yani bir yere atanıp ömür boyu orada yargıçlık yapması beklenmeyebilir ama bu mekanizma gibi, yine yüksek yargı organlarına da ömür boyu atamalar söz konusu olabiliyor. Bu, bir kurum kültürünün oluşması, kolaylıkla o kurumlarla oynanmaması imkânı sağlayabilecek şeyler. Komisyonunuzun elinde bu konuda sonsuz yetki, imkân var zannediyorum, yani dışarıdaki çağdaş uygulamalardan esinlenip, onlardan Türkiye’ye en iyi hangisi adapte edilebilir, uygulanabilir bunlara bakmak lazım.

  • Kişisel bir kanaatimi de söyleyeyim, illa yüksek yargı organlarının seçiminde Meclisin dâhil olması, müdahil olması söz konusu olmayabilir, siyaset bilimci olarak söylüyorum. Yani, her mekanizmanın seçimi… Meclis, Türkiye'nin en yüksek organı, en yüce organı ama halkın iradesini temsil eden organlardan bir tanesi, yani yargı da Türk milleti adına karar veriyor. Dolayısıyla “Ben her yerde bulunursam ancak yüceliğim ortaya çıkar.” gibi bir kanaatten herhâlde vazgeçip çağdaş anlamda iyi hukukçuların yüksek organlarında -Hocamızın da vurguladığı gibi- yer almasını sağlayacak mekanizmalar getirilebilir. İlla Meclis o seçimlerin içinde dörtte 3 gibi bir şey bile olsa… Yani, müdahil olmayabilir Hocam, şart değil, yeter ki liyakat esas olsun.

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. MUSTAFA KOÇAK – Ama, demokratik meşruiyet için herhâlde gereklidir diye düşünüyorum.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Peki, çok teşekkür ederiz.

  • Şöyle tamamlayalım, biraz önce “Öyle kişiler vardır ki bulundukları yere, makama ve kuruma itibar kazandırırlar.” dediniz, yargıyla ilgili birtakım eleştiriler getirdiniz, saygıyla karşılıyorum. Siz, Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanısınız, tüm hukuk fakültelerimiz, dolayısıyla sizler bulundukları yere şeref kazandıran, itibar kazandıran hukukçular yetiştirirseniz, hangi yöntemle seçilirse seçilsin onlar hukuka ve yargıya her türlü hizmeti yaparlar diye düşünüyorum. Demek ki insan malzemesinin ne kadar önemli olduğu gerçeği ortaya çıkıyor, bu malzememize -nihayet şu anda, 10 bin, 12 bin yargıcımız var, savcımız var Türkiye’de- dolayısıyla bu yargıçlarımıza, hâkimlerimize -sizin tedrisatınızdan geçti- güvenmek durumundayız.

  • Ben kanaat belirtmek istemiyorum. Bizim aramızda bir kararımız var, söyleyeceğimiz şeyler olabilir ama Komisyon üyeleri olarak bunları kendi aramızdaki değerlendirmelerde ortaya koyacağız.

  • Çok teşekkür ederiz, selam götürün Okan Üniversitesine.

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ REKTÖR DANIŞMANI YRD. DOÇ. MEHMET KABASAKAL – Sağ olun.

  • OKAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. MUSTAFA KOÇAK – Teşekkür ederiz, çağırdığınız için teşekkürler.



  • Kapanma Saati : 16.11



  • DÖRDÜNCÜ OTURUM

  • Açılma Saati: 16.20

  • ----- 0 -----

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Hoş geldiniz.

  • Önce, iki yıllık bir geçmişe sahip olduğunu öğrendiğim Eşitlik ve Demokrasi Partisinin Saygıdeğer Genel Başkanını, genel başkan yardımcılarını ve merkez yürütme kurulu üyelerini Türkiye Büyük Millet Meclisinde görmekten büyük memnuniyet duyuyoruz.

  • Sizlerin de yakinen takip ettiği gibi 12 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinde seçimlere doğru giderken siyasi partilerin vaatlerine uygun olarak yeni anayasa yapım süreci bağlamında bir Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Üç ayı geride bıraktık. Her siyasi partiden 3 arkadaşın yer aldığı ve Meclis Başkanımızın Başkanlığında çalışmalarını yürüten bu Komisyonumuz şu aşamada, başta siyasi partilerimiz olmak üzere, anayasal kuruluşların, meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin, vakıfların, derneklerin ve tabii ki vatandaşlarımızın bu konuyla ilgili önerilerini tespit etme, veri toplama ve daha sonra da bunları değerlendirme çalışması yapmaktadır.

  • Siz de bu sürece katkı için düşüncelerinizi yazılı olarak Meclis Başkanlığımıza gönderdiniz ama aynı zamanda sözlü olarak da gelip önerilerinizi bizlerle paylaşma ihtiyacını duydunuz, sizleri dinlemeye hazırız.

  • Arkadaşlarımız Oktay Öztürk Bey Milliyetçi Hareket Partisi Erzurum Milletvekili ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubunu temsilen Komisyonumuzda yer almaktadır, Rıza Türmen Bey Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili ve o da Komisyonumuzun üyesidir, birlikte bu çalışmaları yürütüyoruz.

  • Amacımız, tabii, vatandaşlarımızın, demin söylediğim kuruluşlarımızın görüşleri istikametinde uzlaşı ile Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu sivil anlayışla hazırlanmış bir anayasayı vücuda getirebilmektir. İyi niyetle bu çalışmaları yürütüyoruz, umarım -ki, buna da inanıyoruz- inşallah bir metni Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunacak hâle geliriz.

  • Evet, Doçent Doktor Ferdan Ergut, Eşitlik ve Demokrasi Partisi Genel Başkanı, söz sizin efendim, buyurun.

  • EŞİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI DOÇ. DR. FERDAN ERGUT – Sayın Şahin, çok teşekkür ederiz. Siz, Sayın Öztürk ve Sayın Türmen şahsında bütün Komisyona teşekkür ediyoruz randevu talebimizi kabul ettiğiniz için.

  • Size Eşitlik ve Demokrasi Partisinin yeni anayasaya ilişkin görüşlerini sunmak üzere buradayız. O raporumuzu biraz güncelledik ve ayrıntılandırdık, şöyle size takdim edeyim.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Memnun oluruz.

  • EŞİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI DOÇ. DR. FERDAN ERGUT – Şimdi, şöyle bir şey planladık arkadaşlarımızla birlikte, öncelikle ben anayasa yazım sürecine ilişkin ve içeriğinin bizce doldurulması gereken felsefi çerçevesine ilişkin bir şeyler söyleyeceğim, daha sonra da arkadaşlarımızla biraz daha ayrıntıya girme fırsatı bulacağız sanıyorum.

  • Şimdi, anayasa yazım süreçleri anayasanın kendisi kadar önemli. Bu yazım sürecinin gerçekten çok şeffaf, katılımcı ve demokratik bir ortamda yapılması gerekiyor. Aslında Meclis bu komisyonlar, alt komisyonlar aracılığıyla bu katılımcılığı önemli ölçüde sağlamış durumda. Gerek siyasi partiler gerek sivil toplum kuruluşları ya da sivil toplum kuruluşu olmasına da gerek yok, sonuçta toplumun çeşitli alanlarında farkındalık yaratmaya çalışan toplumsal hareketler, anayasaya dair kim ne kelam etmek istiyorsa Meclisin bunları takdir etmesi ve bu bilgileri toplaması gerekir. Dediğim gibi, her ne koşulda, nasıl bir platform kuruluyorsa anayasa konusunda konuşmak isteyen bütün sözler Meclisin içine dâhil edilmelidir, dışarıda hiçbir söz kalmamalıdır diye düşünüyoruz.

  • Sonuçta tabii ki bir toplumsal sözleşme yapacağız, tarihî bir andan geçiyoruz aslında, Türkiye’de ilk kez sivil bir anayasa yazma sürecindeyiz. Bunu layıkıyla kotarabilirsek bu sürece katkısı olan bütün herkes aslında bir şekilde tarihe de geçecek. Bunu hakikaten layıkıyla kotarmamız gerekir fakat önünde şöyle engeller var tabii: Başta Terörle Mücadele Yasası olmak üzere şu anda anayasa tartışmamızın önünde ciddi engeller var. Diğer Ceza Kanunu’nda diğer maddeler var ama özellikle Terörle Mücadele çok önemli, şundan önemli: Elbette anayasa çok geniş bir konu bağlamında değerlendirilecek ama Kürt sorunu bunların başlıcalarından bir tanesi ve Kürt sorunu konusunda anayasal çözüm önermenin bile şu anda yasal maliyeti var, Terörle Mücadele Yasası gündemde olduğu müddetçe, o konuda tam bir fikir özgürlüğü içinde kelam etmek bile çok zor. Ayrıca Kürt siyasal hareketinin temsilcileri bu kadar baskı altındayken bunları konuşmanın böyle bir zorluğunu bir yere not edelim, burada ciddi bir problem var fakat biz buna rağmen Türkiye toplumunun anayasa konuşmasını önemsiyoruz. Sonuçta bir arada, eşit yurttaşlar olarak nasıl yaşayacağımızın mukavelesi üzerinde konuşacağız, bu anlamda toplumun bunu konuşmaya başlamış olması başlı başına kıymetlidir.

  • Sürecin bir başka boyutu da şu: Önerilerin alınması kadar bu öneri sahiplerinin süreci izleyebileceği mekanizmaların da yaratılması lazım. Ben kendimden bir örnek vereyim, Tarih Vakfının Başkan Yardımcılığını da yapıyordum parti öncesi, şu anda yönetim kurulu üyesiyim, Talim Terbiye Kuruluyla biz ortak çalışmalar yaptık müfredatla ilgili, işte ders kitaplarında insan hakları projeleriyle ilgili, sivil toplum kuruluşu olarak bize danışılırdı fakat ondan sonra onun feedback’i bize bir türlü gelmezdi, önerilerimizin ne kadar dikkate alındı, ne kadarı dikkate alınmadı. Dolayısıyla bu önerilerin alınması ve sonraki sürecin bu öneri sahiplerince takip edilmesi çok önemli.

  • Burada bizim de merak ettiğimiz bir şey var, bu toplanan anayasa önerilerini niye bizim inceleyebilme imkânımız elimizden alındı, onu bilmiyoruz açıkçası, çok da merak ediyoruz. Diğer öneri sahiplerinin önerilerini hepimizin aslında bilmesi, birbirimizin önerisinden haberdar olmamız aslında bu kamusal alanın yaratılması açısından önemliydi. Onu anlayamadık açıkçası, bu gizlilik...

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – İzin verirseniz kısa bir açıklama yapayım.

  • Bazı kişi ve kuruluşlar var ki “Biz görüşlerimizi bildirdik, ancak bunun sizin İnternet sitenizde yayınlanmasını istemiyoruz.” şeklinde beyanları oldu, onları zaten yayınlamıyorduk. Bizim en son bu konuyla ilgili yapmış olduğumuz Komisyon olarak değerlendirmemizde, böyle bir yayınlamama talebi olmayan kuruluşlarımız zaten bu önerilerini kendi İnternet sitelerinde yayınlıyorlar, o bakımdan bunların kamuoyundan gizlenmesi, saklanması diye bir şey zaten söz konusu değil.

  • EŞİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI DOÇ. DR. FERDAN ERGUT – Peki, derli toplu, mesela bu kurumları -şimdi kimlerin geldiğini de biz çok fazla bilmediğimiz için- tek bir sitede bunları girsek, Kanarya Severler Derneği de dâhil olmak üzere hepsinin önerisini bir arada görsek çok iyi olmaz mı bizler açısından, yani onları örgütlerin kendisine bırakmak yerine…

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Yayınlanmasını istemeyen kuruluşların dışındakilerin sitede yer almaması şeklinde bir uygulamamız olmadığı kanaatindeyim.



  • olmadığı kanaatindeyim. Bu, birkaç gündür konuşuluyor. Rıza Bey, yani biz böyle bir karar almıştık bildiğim kadarıyla.

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Benim anladığım kadarıyla kanaat şöyle: Biz kendi sitemizde görüşleri yayınlayınca bu, birtakım sorunlara yol açabilir diye düşünüldü yani başkaları da, bu görüşlere itiraz eden kurumlar olabilir, aralarında böyle bir çekişme başlar ve biz de buna alet oluruz. O yüzden, yani bizim şeffaflıktan bir sıkıntımız yok. Onun için dedik ki: Öneri sahiplerine diyelim ki, Meclis Başkanı teşekkür etsin, desin ki: Siz yayınlamak istiyorsanız bunu yayınlayın önerinizi, istemiyorsanız tabii ki yayınlamayın ama biz buna karışmayalım, biz bunun dışında olalım diye düşünüldü fakat böyle kamuoyunda bir şeffaflıktan kaçıyoruz gibi bir yanlış yorum ortaya çıktı. Oysa bizim istediğimiz bütün önerileri yayınlamaktı başında ama birtakım sorunlar ortaya çıkınca...

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Çünkü biz işe başladığımızda buraya gelen her türlü öneri bizim İnternet sitemizde yayınlanıyordu. Daha sonra bu tür talepler gelince onu geçtiğimiz toplantıda yeniden değerlendirdik. Belki bu itirazlar, bu tartışmalar ışığında yarın eğer üst komisyon bir araya gelecekse orada tekrar bunu bir değerlendirebiliriz. Sizin bu konuya duyarlılık göstermeniz bile bizim için önemlidir.

  • EŞİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI DOÇ. DR. FERDAN ERGUT – Takdir elbette sizindir ama bana şöyle geliyor: Elbette yayınlanmasını istemeyenler için bu tartışmaya gerek yok, yayınlanmaz, onda zaten şüphe yok ama diğerlerine gereksiz bir yere yük almış durumunda gibi hissettim ben Meclisi, hiç gerek yok, şimdi Eşitlik ve Demokrasi Partisinin görüşünü oraya koymak elbette Meclisi bağlamaz, o EDP’nin görüşüdür. Bunda zaten Meclis bir alet olmuyor yani sadece bir zemin kuruyor ki bence zaten komisyonun mantığını da uygun bir şey. Biz zemin hazırlıyoruz, başka bir şey yapmıyoruz. Neyse...

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Ayrıca bir şey daha söyleyeyim: “Terörle Mücadele Yasası ve diğer yasalar bağlamında özgürce düşüncelerin ifade edilmemesi gibi bir risk de var.” anlamına gelen beyanda bulundunuz. Bizim komisyonumuzda her kurum ve kişi düşüncelerini açıkça dile getirebilmeli. Biz komisyon olarak bu düşüncedeyiz. O bakımdan, biraz önce, mesela Katılımcı Demokrasi Partisi, Sayın Elçi geldi bizim komisyonumuzda özellikle “Kürt sorunu” diye tabir ettiği sorunla ilgili düşüncelerini çok net ve ayrıntılı biçimde ortaya koydu, biz de dinledik, zabıtlarımıza geçti. Mayıs başında biz komisyon olarak çalışmaya başladığımızda bütün bunları göz önünde bulundurarak değerlendireceğiz. Mutabık kaldığımız noktalarda bunları yeni anayasaya yansıtmaya çalışacağız. Dolayısıyla siz de hiç çekinmeden burada düşüncelerinizi özgürce ifade edebilirsiniz.

  • EŞİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI DOÇ. DR. FERDAN ERGUT – Biz zaten hiçbir yerde çekinmeden ifade ediyoruz, orada bir problem yok.

  • Şimdi sürece ilişkin bunlarla yetineyim.

  • İçeriğine ilişkin EDP’nin görüşü şöyle bir şey: Anayasa, yeni yazacağımız anayasa Türkiye'nin bugünü ve geleceği kadar, en az bunlar kadar, bence geçmişini dikkate alan bir yerde yazılmalıdır. Yani tarih başka hiçbir toplumda olmadığı kadar bizim toplumumuzda önemli bir... Özellikle içinden geçmekte olduğumuz konjonktürde tarih son derece önemli. Şundan önemli: Bu ülkenin tarihi, geçmişi bu toplumda birçok gruba hakkaniyet ölçülerinde davranmadı. Bu tarih büyük haksızlıklar, adaletsizlikler ve mağduriyetler tarihi. Bizi aslında toplum olarak uçurumun eşiğine getiren bizim bütün temel sorunlarımız tarihsel sorunlar. Kürt sorunu, Alevi sorunu, başta Ermeni sorunu olmak üzere gayrimüslimlerin sorunları, “AB’yle ilişkimiz.” deseniz Bizans’a kadar gitsek yeridir. Yani hepsi bunların tarihsel. Kadın sorunu da öyle.

  • Şimdi bu mağduriyetleri temel alan ve o yüzden tarihi merkeze alan bir yerden anayasayı yazmalıyız. Bu da şu anlama gelir: Bu mağduriyetleri telafi edici mekanizmalara ihtiyacımız var diye düşünüyoruz. Yani bizim için kilit kavramlardan biri telafi mekanizması, yani anayasanın bir telafi mekanizması olarak işlemesi gerekiyor. Tam da bu mağduriyetlerin telafisi için. Bu da o zaman şu anlama gelir: Eğer mağduriyetler gruplara yaşatıldıysa Türkiye’de, telafi mekanizmaları da gruplar için çalıştırılmalıdır, gruplara işletilmelidir. Başka bir deyişle, bizim anayasamız grup haklarını tanımak zorundadır, başka türlü bu sorunlarımızı çözebileceğimiz kanısında değiliz. Başka bir toplum olsaydık bireysel haklar üzerinden, sadece birey hakları üzerinden yazabilirdik anayasayı. Eğer bizim kimliklerimiz özel alanlarda gelişen, süreç içinde yok olan, yeni bir kimliğe evrilen türü kimliklerimiz olsaydı tümüyle birey haklarından yapabilirdik ama bizim grup kimliklerimiz bugünden yarına yok olacak kimliklere benzemiyor ne Kürt kimliği ne Alevi kimliği benzemiyor. Bu mağduriyetleri yaşayan bireyler... Şöyle bir şey var birey hafızası çok kısa dönemli değil uzun dönemli şekilleniyor. Yüzyıl boyunca bu gruplara ait olan bireylerin bu hafızaları tazelendi, sürekli, şarkılarla, türkülerle, sözlerle, yazılarla, fıkralarla, bütün bu mağduriyetler aktarıldı. Şimdi bizler böyle Mars’tan gelen insanlar değiliz, işte Dersim’de katledilen birisinin torunuyuz, işte Yahudi Aşkale’ye taş kırdırılmaya gönderilen bir Musevi’nin torunuyuz, katledilen bir Ermeni’nin torunuyuz, vesaire, bunlarla var oluyoruz. Şimdi bu insanlara şöyle bir şey demenin bence toplumsal karşılığı yok: Ya bir sıfır noktası kuralım, bütün bu geçmişi unutalım. Yeni bir sayfa açıyoruz. Bu insanlar hayata böyle bakmıyorlar, bu insanlar bütün bu hafızalarıyla hayata bakıyorlar ve bu hafızalar, dediğim gibi, kuşaktan kuşağa aktarılan hafızalar. Şimdi bu insanların güvensizliğini aşabilmek için kendilerini güvende hissedebilecekleri, o taleplerinin tanınabileceği grup hakları bizim için bu açıdan önemlidir, başka türlü sorunlarımızı çözebileceğimizi çok düşünmüyoruz.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bir somutlaştırabilir misiniz bunu?

  • EŞİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI DOÇ. DR. FERDAN ERGUT – Mesela, aslında biraz somutlaştıracağım, arkadaşlarımın da şeyini almak istemiyorum, ayrıntılara girdikçe o zaten ortaya çıkacak, sonra isterseniz tekrar şey yapabiliriz.

  • İlkesel olarak bu grup haklarını bir tarafta tutalım. Grup haklarıysa şu anlama gelir: Türkiye çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı bir toplumuz biz, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir bakiyesidir sonuçta. Madem öyleyse anayasada çok sarih, açık olarak Türkiye'nin çok kültürlü bir toplum olduğunun kabul edilmesi gerekir, çok net bir şekilde yazılması gerekir diye düşünüyoruz. Eğer çok kültürlüysek de buradan şöyle bir sonuca varıyoruz: Bu bileşenlerden bir tanesinin, yani Türklüğün üzerinden bir anayasa tarifi aynı sorunları tekrar depreştirir. Üstelik de çok özcü, etnik, kültürel bazda tanımlanan bir Türklükten bahsediyoruz. Diğer kimlikler bu kimliğin içine çok rahat giremiyorlar. O nedenle bu Türklük vurgusunun dışarıda kalması gerekir, bütün etnik vurguların da aslında dışarıda kalması gerekir. Tek bir belirleyen hâline getirilmemesi gerekir en azından bu kimliklerden herhangi bir tanesinin. Onun yerine, evrensel standartları gözeten bir yerden bu anayasayı yazmamız lazım, evrensel sözleşmeler, Birleşmiş Milletler sözleşmeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, İLO sözleşmeleri. Yerelle evrenseli başka türlü buluşturamayacağız toplumda, dolayısıyla bu önemli.

  • Son bir şey daha söyleyelim: Türkiye bir yandan çok kültürlü bir toplum ama bir yandan da sürekli dönüşen, değişen, modernleşen, dinamik bir toplum burası. Modernleşmenin bizatihi kendisi iyidir diye söylemiyorum, bazen de laçkalaşarak modernleşiyoruz ama modernleşiyoruz, sürekli değişiyor bu toplum. Değişen bir toplumda değişmeyen maddeli bir anayasa da mümkün değil. Bu dinamik toplumlar, değişen toplumlar dönemden döneme kendilerini yeniden tarif etme ihtiyacı duyarlar, şu anda o dönemden geçiyoruz zaten. Biz Türkiye toplumu olarak kendimizi tarif etmeye çalışıyoruz, yeniden tarif etmeye çalışıyoruz, anayasa o yüzden önemli. Bu, dönem dönem yaptığımız bu tarifler, ilerleyen dönemlerde bir daha yapacağız, bu yazacağımız anayasanın da yetmeyeceği bir dönem gelecek, tekrar oturup, tekrar bir mukavele yapma ihtiyacımız olabilir. Dolayısıyla değişmez maddeleri olan bir anayasa, özellikle bizim Anayasa’mıza baktığımızda, 1’inci maddeye dair zaten hiçbirimizin bir itirazı yok Türkiye’de böyle hiçbir itiraz yok, devlet elbette cumhuriyettir ama 2’nci ve 3’ünücü maddeler, hele başlangıç kısmı doğrudan doğruya bir askerî vesayet zihniyetiyle yazılmış bölümlerdir. Bizler açısından onların bir demokratik meşruiyeti de yok. Dolayısıyla, bu değişmez maddeleri olmayan, evrensel standartlara uygun ve tarihi ciddiye alan, tarihi önemseyen, ülkenin tarihini ve mağduriyetlerini önemseyen ve dolayısıyla onların telafisine dikkat eden bir yerden anayasayı yazmamız gerekir. Daha içeriklerini tabii bunların somutlaştırmak lazım.

  • Eğer isterseniz şimdi arkadaşlarımızla onlara biraz daha ayrıntıya girelim. Önce Arif Ali Cangı konuşur ve ondan sonra tekrar tartışmamıza kaldığımız yerden devam edelim.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Arif Ali Cangı, buyurun.

  • EŞİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ MYK ÜYESİ ARİF ALİ CANGI – Sayın Başkan, değerli üyeler, değerli milletvekilleri; ben, bizim düşündüğümüz yeni anayasanın temel özellikleri, genel ilkeleri nasıl olmalı, bir de anayasa değişikliğinden önce acilen değişmesi gereken bazı yasalar konusundaki partimizin görüşlerini açıklamak istiyorum.

  • Yeni anayasanın yurttaşların kamusal özerkliği ve toplum içindeki bireysel özerkliğini koruması gerektiğini düşünüyoruz. Devlet ile toplum arasındaki aracı olarak iş gören bir kamusal alanın bağımsızlığını esas almasını önemsiyoruz.

  • Yeni anayasanın güvenlik rejimi zihniyetiyle değil -ki 82 Anayasası güvenlik rejimi zihniyetiyle yazılmış bir anayasadır- bireysel ve kolektif hakların ve özgürlüklerin geliştirilmesini esas alan, bunu geliştiren temelde hazırlanması gerektiği düşüncesindeyiz.

  • Devleti kendi başına kutsal bir varlık olarak değil, yurttaşların oluşturduğu ve meşruiyetini insan hakları ve halkın egemenliği ögelerinden alan bir hizmet örgütü olarak ele almasını; organları, kurum ve kurulları, kuruluşları, hukuk sistemiyle bunların işleyiş yükümlerini insan hakları ilkelerinden türetilmesini öneriyoruz.

  • Devletin bireyin siyasal katılımına müdahale etmemesini, engellememesini, kişisel alanın en geniş şekilde korunmasını, idarenin işlem ve eylemlerinin yurttaşların karar süreçlerine katılımıyla sağlanmasını, yurttaşın karar süreçlerine katılımını önemsiyoruz, bunu aynı zamanda demokratik toplum olmanın gereği olarak değerlendiriyoruz. Bu amaçla anayasanın ruhu ve lafzıyla, tüm düzenlemeleriyle devleti kutsallaştırmayan, temel hak ve hürriyetleri güvence altına alan bir anlayışı yansıtması gerekiyor.

  • Bu şekilde tasarlanacak anayasada devletin insan haklarına saygılı değil, dayalı bir devlet olması; başlangıç bölümünde vatandaşların temel hak ve hürriyetlerinden yararlanması vurgusunda bu hakların millileştirme vurgusu yer almadan yer alması çünkü hakların evrensel olduğunun artık bilinmesi gerekiyor.

  • Temel hak ve hürriyetlerin kişisel ve siyasal haklar önceliği alan ve sadece bu hakları kapsayan şekilde değil, sosyal ve ekonomik hakları da ihmal etmeyen ve daha az önem veren anlayış da terk edilmeli ve bütün haklar aynı önemde yer almalı diye düşünüyoruz.

  • Hukuk devleti ilkesinin tüm gerekleri sağlanmalı, hak arama özgürlüğündeki engeller kaldırılmalı, bu hakkın kullanımının tüm koşulları sağlanmalıdır.

  • Devletin ve idare organlarının tüm işlem ve eylemlerinin yargı denetimine tabi tutulmasının gerektiğini öneriyoruz.

  • Yargı bağımsızlığı konusunda ve yargıç teminatı konusunda eksiksiz güvenceler yaratılmasını öneriyoruz.

  • Son anayasa değişikliğinde çok tartışılan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ilişkin önerilerimiz: Yargıçlar kurulu ve savcılar kurulu olarak iki ayrı kurulun oluşturulmasını, her iki kurulda başkan ve üyeliklere kesinlikle yürütme organından üye alınmamasını ve herhangi bir müdahalenin, yürütmenin bir müdahalesinin söz konusu olmamasını, kurulların tüm üyelerinin sınıf farkı gözetilmeksizin tüm yargıç ve savcıların katılacağı demokratik bir seçimle belirlenmesini öneriyoruz.

  • Ayrıca yargıçlar kurulu ve savcılar kurulunun kendilerine ait birer sekreteryası ve binasının olmasını öneriyoruz.

  • Demokratik, sivil, şeffaf bir kurumsal örgütlenme esas alınmalı. Rejimin sivilleşmesi ve yönetimin yerleşmesi alanında seçilmişlerin görev alanları ve sorumlulukları ile atanmışların görev alanları ve seçilmişlere bağımlılıkları modern anayasa ve demokrasilerdeki standartlara getirilmesini öneriyoruz.

  • Cumhurbaşkanlığının yetkilerinin parlamenter sisteme uygun hâle getirilmesini, yeni anayasada parlamenter rejimin korunmasını, sorunların çözülerek korunmasını - Türkiye’deki parlamenter rejimin sorunları var ancak bunların çözülebileceğini düşünüyoruz- bunun yerine başkanlık rejiminin tek adam yönetimine yol açabileceği kaygısıyla bunu önermiyoruz; parlamenter sistemin de sürdürülmesini öneriyoruz.

  • Yasama dokunulmazlığının demokratik sistemin gerekli kıldığı içerik ve çerçevede oluşturulmasını öneriyoruz.

  • Siz, Sayın Başkan, burada özgürce tartışabileceğimizi söylediniz ancak ne yazık ki toplumda bu özgürlüğü sağlayamıyoruz bir türlü çünkü yaşanan olaylar, tutuklamalar bu özgürce tartışmayı engelliyor. Şu anda Türkiye toplumu aslında bir anlamda anayasa tartışması, sürekli anayasa tartışması yapan, demokratik bir hava, bir şölen havası, böyle bir hava oluşması gerekiyor ki yapılacak anayasa toplumun içselleştirebileceği bir anayasa olsun. Bu ortamın olmadığını, subjektif ortamın olmamasının yanı sıra objektif ortamın da olmadığını düşünüyoruz. Bu nedenle mutlaka ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmasını, bunların anayasal güvence altına alınmasını öneriyoruz.

  • Şiddete çağrı yapmayan ve şiddeti övmeyen her türlü düşüncenin özgürce ifade edilebilmesinin önündeki tüm engeller kaldırılmalı.

  • Örgütlenme, gösteri ve yürüyüş hakkı önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Yasalarımızda var gibi gözüküyor ama onları engelleyen başka başka pek çok yasal düzenleme var uygulamada, yasal düzenlemelerin de ilerisine giden uygulamalar var.

  • Hükümsüz cezalandırmaya dönüşen uzun tutukluluk hâlleri ciddi bir sorunumuz, bunun mutlaka düzenlenmesi gerekiyor. Yargı reformu taslağında söz edildiği gibi, bunun, tutuklamanın mutlaka gerekçeli olması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları doğrultusunda gerekçeli ve zorunlu hâllerde bir tedbir olarak uygulanmasının güvence altına alınmasını öneriyoruz.

  • Düşünce, ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğünün evrensel normlara uygun hâle getirilmesini öneriyoruz.

  • Bir kez daha tekrar ediyoruz: Öncelikle, ilk başlangıçta Terörle Mücadele Kanunu’nun düşünce, ifade özgürlüğünün önünde ciddi engeller oluşturan 1, 5, 6 ve 7’ncı maddeleriyle, savunma hakkını kısıtlayan 10’uncu maddesinin kaldırılmasını ancak bizim asıl hedefimizin, asıl önerimizin Terörle Mücadele Kanunu’nun tamamıyla kaldırılmasını öneriyoruz. Zira, Terörle Mücadele Kanunu gibi özel bir kanun düzenlenmesinin her zaman için özel yargılama, özel olağanüstü halleri yaratma riski taşıdığını düşünüyoruz gerek siyasi iktidarı elinde bulunduranlar tarafından gerekse uygulayıcılar tarafından, sizin dahi müdahale edemediğiniz uygulayıcılar tarafından, bu olağanüstü yargılama, olağanüstü sistemler, olağanüstü durumlar yaratabilme riski olduğundan Terörle Mücadele Kanunu’nun tamamıyla kaldırılmasını, özel yetkili mahkemelerin, özel yargılama usulünün kaldırılmasını öneriyoruz.

  • Yine, özgürlüğü sınırlayan, örneğin Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’ndaki 100’üncü maddenin elden geçirilmesini, özel yetkiliyi düzenleyen 100’üncü, 139, 174, 250, 251, 252’nci maddeler, Türk Ceza Kanunu’nun her eylemi fikrî suç saymaya olanak tanıyan, bu kapsamda kullanılabilen, genişletilebilen 220/6, 8, 301, 314 ve 315’inci maddelerin öncelikle kaldırılmasının gerektiğini düşünüyoruz demokratik bir ortamın yaratılabilmesi için.

  • Diğer yandan, yeni anayasanın paralelinde mutlaka siyasi partiler ve seçim kanunlarının demokratikleştirilmesi gerektiği düşüncesindeyiz.

  • Siyasi partilerin anayasal yargı denetiminin uluslararası düzeyde usullere göre belirlenmesini, siyasi partilerin kapatılmasının çok istisnai ve somut şartlarda ve bazı aşamalardan sonra gerçekleşmesini, Siyasi Partiler Kanunu’ndaki dil ve kültür alanına müdahale içeren madde 81 ve Diyanet İşleri Başkanlığının genel idare içinde yer almasına karşı çıkan, partilerin kapatılmasına dair 89’uncu madde kaldırılmalı, Seçimlerin Temel İlkeleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 52/C ve D maddeleri kaldırılmalı, “Propaganda yayınlarına ilişkin yasaklar” başlıklı 58’inci madde “Seçim propagandalarında Türkçenin yanı sıra farklı dil ve lehçeler de kullanılabilir.” cümlesi eklenmelidir. Zira zaten fiilen de bu böyle yaşanmaktadır, toplumsal yaşam ve gerçekler bunu dayatmaktadır. Siyasi Partiler Kanunu’nun 43’üncü maddesindeki “Türkçeden başka dil ve yazı kullanılamaz.” cümlesi çıkartılmalıdır.

  • 2820 sayılı Kanun’un ek 1 maddesinin beşinci fıkrasında değişiklik yapılmalı. Siyasi partilere hazine yardımı genel seçimlerde aldığı toplam geçerli oy esas alınarak istisnasız uygulanmalıdır.

  • Seçim Kanunu madde 4 birinci fıkrasındaki seçim ittifakını yasaklayan ve madde 16/1 kaldırılmalıdır.

  • Mecliste adil bir temsiliyetin sağlanabilmesi için siyasi katılımın önündeki engeller kaldırılmakla birlikte öncelikli olarak yüzde 10 barajından vazgeçilmesi, kaldırılması gerekiyor. Bizce seçim barajı tamamıyla kaldırılmalı çünkü seçim barajı kaldırılmadan siyasi temsilin de sağlanamayacağını düşünüyorum.

  • Benim aktaracaklarım bunlar.

  • Hüner Hanım kadınlara pozitif ayrımcılık ve eşitlikle ilgili görüşleri açıklayacaklar.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Hüner Hanım, buyurun.

  • EŞİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ MYK ÜYESİ HÜNER BUĞDAYCIOĞLU – Sayın Başkan, sayın üyeler, değerli milletvekilleri; ben de partimizin Anayasa’da mutlaka yer almasını talep ettiğimiz kadın konusundaki, daha doğrusu toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki görüşlerini söyleyeceğim ama bu görüşlere geçmeden önce şunu belirtmek isterim: Biz parti olarak sadece partimizin içindeki kadın meclisimiz aracılığıyla değil pek çok sivil toplum kuruluşunun bu konuda çalışma yürüten kadın hareketlerini dinleyerek böyle bir anayasa değişikliği talebi hazırladık. Bu doğrultuda her şeyden önce yapılacak yeni anayasanın İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde, Avrupa Sosyal Şartı’nda, Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nde yer alan ve Türkiye'nin de taraf olduğu birtakım sözleşmeler referans alınarak hazırlanmasını özellikle ve önemle istiyoruz.

  • Bu doğrultuda da aslında bir karşılaştırma yaptığımız zaman kuşkusuz biz mevcut Anayasa’yı bir kenara koyup yepyeni bir anayasa yazılması taraftarıyız ama şu andaki 10’uncu maddenin, özellikle 10’uncu maddenin bu şekliyle geçmesini önemsiyoruz. Orada, özellikle kadın-erkek eşitliği, yani kanun önünde eşitlik maddesinde, özellikle kadın-erkek eşitliğinin yeterince ifade edildiğine inanıyoruz ama tabii aslolan sadece bu maddede böyle bir ifadenin kullanılmış olması değil, anayasanın diğer maddelerinde de yani istihdamdan soysal hayata ve aile kavramı içinde daha çok kadın ele alınıyor, onun dışına çıkarılıp birey hakkı olarak haklarının yedirilmesini, bütün anayasanın içine yedirilmesini de çok önemsiyoruz.

  • Onun dışında, biraz önce Genel Başkanımız söz etti, tarihten gelen mağduriyetler üzerine, kuşkusuz bu mağduriyetlerden bir tanesi de kadın konusunda yaşanıyor. Dolayısıyla bu mağduriyetlerin ortadan kaldırılmasına yönelik bir anayasada biz, kadına karşı ayrımcılığa da özen gösterilmesini istiyoruz ve bunu da kotayla ifade ediyoruz. Mevcut yasalarda özellikle Siyasi Partiler ve Seçim Yasası’nda kota konusunun bir zorunluluk hâline getirilmesi ve bunun için de eşitliğin mutlaka sağlanması yani yüzde 50’nin üzerinde önemle durulmasını da istiyoruz.

  • Tabii bu arada başka, anayasada yine bu mağduriyetlerden gelen elbette bireysel haklarımızı kullanacağız ama bu mağduriyetlerden gelen, kadına karşı aleni işlenen suçlar var, kadına yönelik özel şiddet var, o anlamda da koruma altına almayı garantileyebilmek ve fiilî hayatta da bunun önüne geçebilmek için “kadına karşı suç” kavramının mutlaka anayasada yer alması taleplerimiz arasında öncelikli sırada yer alıyor.

  • Söyleyeceklerim özellikle bunlar. Daha sonra sorular olursa...

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Hüner Hanım, çok teşekkür ederiz.

  • Sayın Oluç, buyurun.

  • EŞİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ MYK ÜYESİ SARUHAN OLUÇ – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de bazı maddelere dair ifadeleri ele almak istiyorum.

  • Türkiye'nin son otuz yılına özellikle baktığımızda çok dinamik bir toplum yapısı olduğunu görüyoruz, kültürel alanda, ekonomik alanda, siyasal alanda sürekli değişim gösteren ve yenilenen bir toplum olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bu dinamizmin özelliklerini taşıyan, bunların önünü kesmeyen bir anayasa oluşturmaya ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz. 82 Anayasası bu açıdan çok dar bir gömlek oluşturmuştur Türkiye toplumuna ve hiçbir ihtiyacına cevap vermemiştir diye düşünüyoruz.

  • Türkiye'nin de imzaladığı, taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartı, çeşitli Birleşmiş Milletler sözleşmelerinin, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin aslında bu anayasanın yapımında temel özelliklerinin dikkate alınması gerektiği kanaatindeyiz.

  • Bazı maddelere değinmek gerekirse şunlara dikkat çekmek istiyoruz: 1924 Anayasası’ndan bu yana toplumsal mutabakat olan bir konu Türkiye'nin bir cumhuriyet olması meselesidir. Dolayısıyla “Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına dayalı demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.” ibaresi anayasanın ilk maddesinde yer almalıdır ve korunmalıdır. Bu toplumsal bir mutabakat hâline gelmiştir. O anlamıyla değişmesinin değiştirilemez olması anlamıdır ama onun dışında anayasada değiştirilemez maddelerin olacağı kanaatinde değiliz çağdaş anayasalarda. Zaten daha evvel Türkiye’de de yoktu böyle bir şey, 82 Anayasası’yla gündeme girdi.

  • Anayasanın başlangıç bölümünün demokratik bir meşruiyete sahip olduğunu düşünmüyoruz. Askerî bürokrasinin mantığı ve anlayışıyla şekillendirilmiş bir bölüm olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla bunun mutlaka değiştirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Hakikaten evrensel, demokratik ilkelere bağlı olarak çeşitli tariflerin yapılabileceği kanaatindeyiz.

  • İkincisi, vatandaşlık tanımını ortak insani değerler üzerine inşa etmek gerektiğini düşünüyoruz. “Türkiye devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes hangi dilsel, etnik, dinsel, mezhepsel ve cinsiyet kimliğinden olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır.” gibi bir ibarenin aslında bugün toplumun ihtiyacına cevap verebilecek bir yaklaşım olduğu kanaatindeyiz.

  • Üçüncü önemsediğimiz konu ana dili meselesidir. Ana dilinin, ana dilinde eğitim hakkının evrensel bir hak olduğunu düşünüyoruz, demokratik bir hak olduğunu düşünüyoruz. Tabii ki Türkçe resmî dildir, dolayısıyla resmî dil olarak tanımlanmalıdır anayasada ama bölgesel ve yerel dillerin de kullanılması, öğretilmesi ve bunların eğitim alanında kullanılabilir hâle gelmesi anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır kanaatindeyiz.

  • EŞİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI DOÇ. DR. FERDAN ERGUT – Grup haklarından en önemlisi buydu.

  • EŞİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ MYK ÜYESİ SARUHAN OLUÇ – Türkiye’de yaşananlar da gösterdi ki Türkiye aslında farklı kültürlerin, dillerin ve inançların var olduğu bir toplum ve bunu bir zenginlik olarak nitelendiriyoruz artık Türkiye toplumundaki çok geniş kesimler olarak. Dolayısıyla anayasa, aslında bu farklı kültürlerin, dillerin ve inançların varlığını güvence altına alıyor gibi bir ifadenin bu sorunların aşılması anlamında ve herkesin kendisini bu anayasada bulması anlamında önemli bir tanım olacağı kanaatindeyiz.

  • Laiklik, din ve vicdan özgürlüğü Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden biri olarak anayasada mutlaka yer almalıdır. Bu konuda birkaç noktaya değinmek istiyoruz. Bir tanesi Diyanet İşleri Başkanlığı. Mevcut yapısıyla vatandaşların tamamının inançlarına karşılık veren bir yapıda değildir ama buna karşılık bütün vatandaşların vergileriyle finanse edilmektedir. Dolayısıyla din işleriyle devlet örgütlenmesini birbirinden ayırmak gerektiği kanaatindeyiz, Diyanet İşleri Başkanlığı bu tür bir kurum olmaktan çıkartılmalıdır.

  • Bu alandaki diğer bir sorun, uzunca yıllardır tartışılan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde de bazı kararlara yol açmış olan din ve ahlak bilgisi dersidir. Bunun da anayasa maddesi olmaktan çıkarılması ve din eğitimin ailelerin isteklerine ve Eğitim Bakanlığı tarafından denetlenecek özel kuruluşlara bırakılabileceği kanaatindeyiz.

  • İnanç özgürlüğü bağlamında Türkiye'nin kadim tartışmalarından biri olan inanca bağlı sembollerin kullanımı meselesi önemlidir. İnanca bağlı sembollerin kullanımının yükseköğretim hakkının kullanımının engellenmesinin önüne geçilmelidir diye düşünüyoruz, anayasal güvence altında olmalıdır bu konu ve tüm ibadet mekânları da eşit hukuki statüye kavuşturulmalıdır. Yine bir tartışma konusu olduğu için buna değinme ihtiyacı hissettik.

  • Türkiye'nin sosyal bir devlet olduğu şu andaki Anayasa’da da yazmaktadır. Bunun sosyal adaletin tesisi yönünde çalışanların ekonomik ve sosyal haklarının korunması, sosyal eşitlik ilkesiyle anayasal güvence altında olması çok önemlidir kanaatindeyiz. Özellikle yoksul, kırılgan koşullarda yaşayan yurttaşların barınma, sağlık, gıda, eğitim ve suya erişim gibi temel haklarının anayasal güvence altında olması gerektiğini düşünüyoruz.

  • Çağdaş demokrasilerde, Avrupa’da da görülüyor, dünyanın diğer ülkelerinde de görülüyor, merkezî vesayet yerine yerel yönetimlerin demokratik işleyişi ve yerinden yönetim ilkesinin geliştirilmesi çok önem taşıyor. Dolayısıyla merkezî yönetim anlayışı yerine ademimerkeziyetçi bir yönetim anlayışının benimsenmesi, Avrupa yerel yönetim şartına uygun, katılımcı, özerk bir yönetim anlayışının benimsenmesinin hem yerel yönetimlerin demokratikleştirilmesi açısından hem de yerinden yönetim mekanizmalarının güçlendirilmesi açısından önemli olduğu kanaatindeyiz.

  • Her türden ayrımcılık anayasada yasaklanmalıdır kanaatindeyiz.

  • anayasada yasaklanmalıdır kanaatindeyiz. Bu, çok ciddi bir sorun hâline gelmiştir ve nefret suçları kategorisi bugün bütün dünyada tartışılan bir konudur. Bizim de demokrasimizde nefret suçları kategorisi ele alınmalıdır diye düşünüyoruz.

  • Son değinmek istediğim konu, aslında, belki Türkiye’de çok fazla yakın zamana kadar tartışılmayan ama yine bütün dünyada yaşananlardan gördüğümüz gibi, çok önemli bir konudur o da ekolojiyle ilgili olan sorunlardır. Dünyanın doğal ve kültürel mirasının insanlığın ortak referansı olduğunu, artık bütün dünyada tartışılan ve kabul edilen bir gerçek olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, ekolojik dengenin korunması anayasada güvence altına alınmalıdır. Yani yaşanamaz bir dünya hâline geldikten sonra zaten bütün bu tartışmaların da çok anlamı kalmıyor diye düşünüyoruz. Doğa bu bağlamda bir hak öznesi olarak tanınmalıdır diye düşünüyoruz.

  • Değinmek istediğimiz konular, mutlaka anayasanın diğer maddelerini de tek tek tartışmak, konuşmak gerekir ama bu konuların şu anda Türkiye toplumunun acil ihtiyaçları açısından bizce en önemli on konu içinde yer aldığını düşünüyoruz. O yüzden bu maddeleri öne çıkarmayı daha uygun bulduk.

  • Benim de söylemek istediğim bunlar.

  • Teşekkür ederim.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Biz de çok teşekkür ederiz.

  • Özellikle Sayın Cangı’nın gündeme getirdiği hususların bir bölümü yasalarla da düzenlenebilecek hususlardır ama tabii anayasa bağlamında değerlendirilecek olanlar da vardır. Gerek Sayın Genel Başkanın gerek diğer arkadaşlarımızın üzerinde özenle durduğu konular, Komisyonumuzca, mayıs ayında başlayacağımız anayasa yapım veya yazım sürecinde göz önünde bulundurulacaktır.

  • Zahmet ettiniz, bir hazırlık yaparak Komisyonumuza kadar teşrif ettiniz. Ben ve arkadaşlarım sizlere teşekkür ediyoruz.

  • Ancak kapatmadan önce oturumu, Oktay Bey?

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yok…

  • BAŞKAN - Buyurun.

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Genel Başkanın söyledikleriyle ilgili, bir taraftan grup hakları tanınmalıdır dediniz, öbür taraftan dediniz ki etnik vurgular anayasa dışında bırakılmalıdır yani gerek Türk etnik vurgusu gerek başka etnik vurgular anayasanın dışında bırakılmalıdır. Yalnız, grup hakları tanınınca o zaman bu bir etnik vurgu getirmeyecek mi? Yani o grup zaten, belirli bir etnik gruptan söz ediyorsanız o zaman, değil mi… Yani ikisi arasında bir çelişki var mı acaba? Onu sormak istemiştim.

  • EŞİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI DOÇ. DR. FERDAN ERGUT – Bu hâliyle, evet, böyle anlaşıldıysa var. Şunu söylemeye çalıştım: Bu kimliklerden herhangi bir tanesinin baskın karakteri olmaması gereken bir anayasa. Dolayısıyla çok kültürlü, çok kimlikli bir toplumdur vurgusu aslında bunu çözmek için yeterlidir. O zaman şöyle bir şey yapacağız: Neredeyse, hangi yerellerde böyle bir talep varsa, o talebi karşılamak zaten kamunun bir görevi hâline gelecek. Mesela, biz şöyle bir liberal argümana da karşıyız: Yani kültürlerini, Kürtlerin, Alevilerin, Çerkezlerin, Pomakların kültürlerini geliştirme hakkı vardır. Bu insanın ontolojik olarak, varoluşsal olarak önemli bir şeyidir, bunsuz yapamayız. Eğer, şöyle bir şey söylenemez:”Yapabilen yapsın, buna izin veririz.” de yetmez. Eğer yapamayacak bir topluluk varsa, o kültürün hayatiyetini ve yaşamını sağlamak için kamu orada zaten bir görev de almalıdır üstelik. Ana dil tam da bu nedenle önemlidir. Yani ana dil şundan esas olarak çok hayatidir: O kültür başka türlü yaşayamaz yani bugün çağımızda, modern teknolojik bir çağda eğer ana dil kurumsallaşmazsa yani yönetimlerin dili olmazsa, adalette, eğitimde, sağlıkta kullanılmazsa o dil süreç içinde yok olmaya mahkûmdur. Bütün dünya tarihinde diller bunu gösteriyor. Şimdi, dolayısıyla, bir yandan kültürümüzün temel taşıyıcısından bahsediyoruz, bir yandan onu yaşatacak donanımı oraya vermiyoruz. Bu demektir ki o kültürler yok olacak. Dolayısıyla sadece şey diye değil, “Farklı kültürlerle bir arada yaşayalım, farklı kültürlerin yemeklerini, müziklerini dinleyelim.”in dışında bir şey bu. Doğrudan doğruya o kültürün ve o kültür içinde kendini var eden bireyin çok bireysel hakkıdır. Yani grup kimlikleriyle grup hakları ve birey hakları arasında bir çelişki de yok aslında çünkü bireyin kendi kültürü içinde bir birey olarak var olabilmesi için önce kültürünün üzerinde yükselmesi lazım. Hepimiz kültürümüzü severiz. Yani ben bir Türk olarak söylüyorum, kendi kültürümüzle böyle bir hiçbirimizde yabancılaşma hâli yoktur. Dolayısıyla insanlar, genellikle kültürlerini bireyler sahiplenir. Onun üzerinden biz, evet, kendi kültürümüzle uğraşırız, cebelleşiriz falan ama böyle kültüründen nefret eden bir birey hastalıklı bir bireydir. Dolayısıyla o kültürünü sahiplenme hakkını o bireye vermemiz lazım. Başka türlü dünyayı, çevresinde olup biteni ölçüp algılayıp kendine farklı seçenekler yaratamaz. O yüzden, ilk söylediğinizde haklısınız. Yani orada söylenmek istenen, bir etnik kimliğin, şu anda olduğu gibi baştan aşağıya… Hele başlangıç cümlemiz bizim neredeyse ırkçı ifadelerle doludur yani ırka dayanır yani bizim başlangıç hükümlerimiz, bunlardan arınması lazım anayasanın. Diğer kültürler kendilerini bunun içine dâhil edemiyorlar, diğer gruplar.

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bir şey daha söylemek istiyorum, hatta iki şey daha söylemek istiyorum.

  • Hüner Hanım’la ilgili olarak, 10’uncu maddeden mesut olduğunuzu söylediniz. Peki, kadın haklarıyla ilgili 41’inci madde hakkında ne düşünüyorsunuz? Yani anayasada ailenin korunmasıyla ilgili ve çocuk haklarının bu kapsamda, bu bağlamda ele alınmasıyla ilgili bu madde olmalı mı olmamalı mı?

  • EŞİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ MYK ÜYESİ HÜNER BUĞDAYCIOĞLU – Şimdi, hemen söyleyeyim: Evet, biraz önce de ifade etmeye çalışmıştım, 10’uncu maddesinin korunmasını istiyoruz. Ancak tabii ki bu eşitlik kavramının bütün bir anayasanın içine de sindirilmesi, yerleştirilmesi gerektiğine inanıyoruz. O anlamda, söz ettiğiniz 41’inci maddedeki aile, kadın, 41’inci maddedeki aile kavramı içinden değil, her şeyden önce bir birey olarak ele alınmalı ve yani toplum içinde anıldığı, hatta pek çok yasada geçtiği üzere, birisinin eşi veya kızı pozisyonu itibarıyla değil, birey haklarından yararlanabilecek ve o hakların garanti altına alınması doğrultusunda bir anayasa talep ediyoruz. 41’inci maddedeki o kavrama o nedenle karşıyız.

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Son olarak Sayın Cangı’yla ilgili bir şey söylemek istiyorum.

  • Yani biz tabii katılıyoruz, sizin söylediğiniz şeyler çok önemli, yol açacak birtakım anayasal, yasal önlemler alınması lazım.

  • O bağlamda, belki bilginiz vardır: Biz, mesela, sizin söylediklerinizden, TMK’dan 2’nci maddenin ikinci fıkrası, 6’ncı maddenin 2, 4, 5’inci fıkrası, 7’nci maddenin ikinci, üçüncü fıkrasının çıkarılmasını öngören bir öneri verdik. CMK 100’üncü maddenin yeniden gözden geçirilmesini istedik. Orada birtakım değişiklikler, katalog suçlar çıkarılsın ve bütün tutuklamayla ilgili kararlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yüzde 100 uyum sağlasın diye birtakım değişiklik önerileri verdik. Seçim Kanunu’yla ilgili barajın yüzde 5’e düşürülmesini istedik. Bunları biliyor musunuz, bilmiyorum. Bir de Toplantı Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’yla da ilgili çok radikal değişiklik önerileri vardır.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sayın Türmen, propagandaya geçtiniz.

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır… Söyledi de onun için.

  • EŞİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ MYK ÜYESİ ARİF ALİ CANGI – Biz izliyoruz, hepsini izliyoruz.

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bunlar yapılsın dendi, yapılıyor bazıları çünkü.

  • EŞİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ MYK ÜYESİ ARİF ALİ CANGI – Ama şimdi biz anayasa değişikliğiyle tek başına demokratikleşemeyeceğimiz, hatta Anayasa’nın eşitlikçi, özgürlükçü, herkesin katılacağı bir anayasanın yapılabilmesi için, ortamın sağlanması için zorunlu olan öncelikli yasal değişiklikleri sıraladık. Tabii ki bunları izliyoruz ama önergelerin yasalaşmasını da bekliyoruz, bir an önce yasalaşsın istiyoruz. Meclisteki Ana Muhalefet ile İktidar Partisi arasındaki tartışmayı da izliyoruz, izleyeceğiz. Doğru nerede ise orada yer alacağız.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Türkiye Büyük Millet Meclisi kendi gündemi içerisinde gelen her öneriyi, teklifi, tasarıyı değerlendirir. Onlar şu anda bizim Komisyonumuzun dışındadır. Biz Komisyon olarak bir anayasa yapım sürecine kilitlendik ve sizin gibi siyasi partilerin, üniversitelerimizin –konuşmamın başında ifade ettiğim gibi- kuruluşların ve vatandaşlarımızın görüşlerini toparlıyoruz.

  • Siz de çok değerli fikirlerle katkıda bulundunuz, çok teşekkür ederiz.

  • Başarılar diliyoruz.

  • EŞİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ MYK ÜYESİ ARİF ALİ CANGI – Biz de çok teşekkür ediyoruz, çok sağ olun.



  • Kapanma Saati: 17.09












  • Yüklə 2,81 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   39




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin