1 nolu alt komisyon tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 2,81 Mb.
səhifə24/39
tarix27.12.2018
ölçüsü2,81 Mb.
#87124
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   39

  • Orduyla alakalı şu şeyimiz var. Her darbe, ordu lehine anayasal ve yasal düzenlemelerle hükümler eklenmesi ve ordunun siyasal sistem içerisinde güçlendirilmesi sonucunu doğurmuştur. Bu bağlamda birkaç tespitimiz ve önerimiz bulunuyor. Tespitlerden bir tanesi, mevcut durumda, Genelkurmay Başkanı, Bakanlar Kurulu kararnamesiyle atanmakta ve Başbakana karşı sorumlu bulunmaktadır ancak ilginçtir ki protokol sıralamasında kendisini atayan bakanlardan önde olmaktadır yani bu yetki açısından sorunlu bir şeydir, onu atamaya yetkili ama protokolde sonra. Dolayısıyla protokol yapısının buna göre yapılandırılması gerektiği kanaatindeyiz.

  • Şunu ortaya koymaya çalışıyoruz: Parlamenter sistemde ülke, yurt savunmasına ilişkin temel sorumluluk Bakanlar Kuruluna ait ancak bu temel sorumluluğa sahip olan organ, yurt savunmasını sağlayacağı ordunun üst kademe atamalarına ilişkin yetkileri sınırlı bir organ. Dolayısıyla kamu hukukundaki temel ilkeyi işleterek yetki ve sorumlulukta paralellik olmalıdır. Mademki bir organ sorumludur, o hâlde ordunun üst kademe yapılanmasında da yetkili olması, asıl belirleyici unsurun Bakanlar Kurulu olması gerektiğini ortaya koyduk.

  • Mevcut durumda ordu, ülkenin iç ve dış güvenliğine yönelik önemli yetkilerle donatılmıştır. Sadece dış güvenlikle ilgili hâle getirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bazı yetkilerin emniyet teşkilatına aktarılması -jandarmaya ait olan- kanaatindeyiz. Her bir darbe neticesinde, ordu, sistem içerisinde âdeta özerk bir kurum hâline dönüştürülmüş, dışarıdan siyasi, idari, hukuki, mali denetime mümkün olduğunca kapalı hâle getirilmiştir. Bu yapının ayrıntılarını anlatıyoruz. Bu yapının değiştirilmesi gerektiğini, özellikle yargı konusunda askerî yargı, sivil yargı ikiliğinin ortadan kaldırılması, askerî konulara belli ölçüde askerî ceza, disiplin mahkemelerine yetki verilmekle birlikte üst derece mahkemeleri olan Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin yeni yapılanmada kaldırılması gerektiği kanaatindeyiz. Bu ikisinin gerçekleştirmekte olduğu görevlerin Yargıtay ve Danıştaya aktarılmak suretiyle sistem içerisinde yargısal olarak kendi kendini denetleyen ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaştırılması mümkün olmayan bir yapıya son verilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Mali konularda da şeffaf, hesap verebilir bir yapıya büründürülmesi.

  • Son olarak siyasi partileri de kısaca şey yapalım. Şimdi, malumunuz, 82 Anayasası’nın temel amacı, toplumu depolitize etmekti. Bu nedenle parti üyeliği, siyasi partilere ilişkin birçok yasaklayıcı hükümlere yer vermişti. Evet, zaman içerisinde bunlar değiştirilerek azaltılmakla birlikte hâlâ demokratik siyasal sistemle uyum içerisinde olmayan yasaklar var. Bunlardan bir tanesi mesela, 68’inci maddenin beşinci fıkrasındaki üyelik sorunu. Burada hâkim, savcılarla başlayıp hemen hemen tüm kamu görevlilerini siyaset dışına iten bir yapı var. Bizim kanaatimiz, evet, hâkim, savcılar ile Silahlı Kuvvetler görevlerinin tabiatı gereği siyasi partiye üye olamaması anlaşılacak bir konu ama bunun dışındaki işçiler hariç diğer kamu görevlilerinin partilere üye olamamasını özellikle de bozulmuş olan bugünkü personel rejimimiz karşısında anlamak mümkün değil. Neden? Çünkü bugünkü personel rejimimiz karşısında aynı işi yapan kamudaki bir kişi işçi statüsündekiyken diğeri memur veya sözleşmeli personel statüsünde. Dolayısıyla bunlardan biri üye olabilirken diğeri üye olamamaktadır. Aynı konu milletvekilliği seçilme yeterliliğine ilişkin 76’ncı maddeyi de ilgilendirmektedir. 76’ncı maddeye göre, işçiler hariç diğerleri istifa etmeden milletvekili adayı olamıyorlar. Dolayısıyla biz bu yapının değiştirilmesi, sadece seçimde etkili olabilecek kişilerin milletvekili adayı olmak için görevinden ayrılması gerektiği kanaatindeyiz.

  • Yasaklar konusunda, siyasi parti yasakları konusunda, malumunuz üzere, özellikle 68’inci maddenin dördüncü fıkrası geniş yorumlara müsait ifadelerden oluşmaktadır. Bu yüzden de Anayasa Mahkemesi, maalesef bunu özgürlükler lehine değil de aleyhine yorumlama yolunu tercih ettiği için ülkemiz bir partiler mezarlığı hâline dönüşmüştür. Her ne kadar anayasa değişikliğiyle parti kapatmada üçte 2 çoğunluk şartı getirilmiş ise de hâlâ üçte 2’yi sağlayarak da partileri yorum yoluyla kapatabilme imkânını Anayasa Mahkemesi elinde bulundurmaktadır. Kanaatimizce bu madde değiştirilerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Venedik Komisyonunun kararlarındaki belirlediği istisnai durumlara indirgenmeli yani siyasi partiler ancak şiddete başvurmaları veya şiddeti tahrik ve teşvik etmeleri hâlinde kapatılabilmeli, kapatmadan önce ihtar gibi çeşitli mekanizmaların getirilmesi gerektiği kanaatindeyiz.

  • Sabırla dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Peki, Ayhan Hoca, çok teşekkür ederiz. Ciddi bir hazırlık yapmışsınız.

  • ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. AYHAN DÖNER - Teşekkür ederim.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bundan kuşkusuz ki çalışmalarımızda yararlanmaya çalışacağız. Size ve üniversitenin başta Rektörü olmak üzere fakültenizin Sayın Dekanına selamlarımızı götürün lütfen. Zahmetleri için çok teşekkür ederiz.

  • Faruk Bey, buyurun.

  • FARUK BAL (Konya) – Hocam, teşekkür ederim.

  • ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. AYHAN DÖNER – Ben teşekkür ederim.

  • FARUK BAL (Konya) – Ben de kapsamlı bir çalışma yaptığınız için teşekkür ediyorum. Anayasa hukukçususunuz…

  • ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. AYHAN DÖNER – Evet.

  • FARUK BAL (Konya) – Evet, belli oldu.

  • Bir iki ayrıntıyı öğrenme ihtiyacım var Hocam. Birincisi, anladığım kadarıyla, parlamenter sisteme evet diyorsunuz.

  • ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. AYHAN DÖNER – Evet.

  • FARUK BAL (Konya) – Çünkü vurgu yapıyorsunuz ama yaklaşık tüm yönetim organlarında, yasama, yürütme, yargı dâhil olmak üzere icranın başı olarak değerlendirilen Cumhurbaşkanının sadece vatana ihanetten dolayı sorumlu olması, onun dışında sorumsuzluğuna ilişkin bir değerlendirme göremedim. Bunu parlamenter sistemle nasıl bağdaştıracaksınız, bir?

  • İkincisi netameli bir konu, siz de ayrıntıyı teferruatlı verdiniz. Türkiye’de bir kirli bilgi, Goebbels anlayışıyla tekrar edile edile edile doğru gibi kabul ediliyor. Bu da Anayasa’daki “Vatandaşlık” maddesinin tanımında kullanılan bağı, siz de ifade ettiniz “Bir hukuki bağdır.” dediniz, doğrudur bu, bu hukuki bağı “Etnik” olarak tanımlıyorlar. Bu çevreler, tabii, Türk kültür ve medeniyetini inkâr ile anayasa değişikliğinde bir sonuç almak istiyorlar. Burada siz de mi etnik bir değer olarak görüyorsunuz, yoksa bu bir hukuki bağ ise bu hukuki bağı devamda niçin bir tereddüde düştünüz?

  • İkincisi ise yani şeyle ilgili olmak üzere, ayırdınız ama ben tam fark edemedim, ana dilde eğitim hakkı mı, ana dilini öğrenme hakkı mı? Bunu da karıştırıyor herkes. Bu karışıklıktan da “İnsan hakkıdır ana dilde eğitim hakkı.” gibi hiçbir yerde olmayan bir sonuç çıkarıyor. Bu konularda çok öz bir şey söylerseniz sevinirim.

  • Teşekkür ederim.

  • ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. AYHAN DÖNER – Ben teşekkür ederim.

  • Şimdi, tabii, zaman darlığından dolayı özellikle hükûmet sistemi meselesine giremedik yani çok kısa bir sürede hazırlamaya çalıştık bunu komisyon üyeleriyle birlikte. Şimdi, temel tercihimiz, esasen, bizim parlamenter sistemin devamı yönünde. Gerçekten de herhâlde şeyden de anlaşılıyor. Çünkü başkanlık sisteminin süreç içerisinde nasıl bir netice vereceğini önden kestirmek mümkün değil ancak bizim anayasal geleneğimizde zannedilenin aksine başkanlık sistemi geleneği yoktur. İşte lidere itaat kültürü gibi vurgular yapılıyor. Bütün toplumlarda lidere itaat kültürü vardır. Hitler ve Mussolini’yi biz üretmedik yani. Dolayısıyla bu yönden başkanlık sistemi… Bizim temel kanaatimiz şu: Tartışılabilir, başkanlık sistemi de parlamenter sistem de tartışılabilir, her birinin olumlu ve olumsuz yönleri bulunmaktadır. Peşinen başkanlık sistemi olur, başkanlık sistemi olmaz veya parlamenter sistem olur, olmaz gibi bir peşin hükmün yanlış olduğu kanaatindeyiz.

  • FARUK BAL (Konya) – Yok, tartışma anlamında söylemedim.

  • ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. AYHAN DÖNER – Ben, kendi görüşlerimiz kayıtlara girsin diye şey yaptım.

  • FARUK BAL (Konya) – Mevcut parlamenter sisteme icra organı sıfatıyla sorumsuz fakat aşırı yetkili bir cumhurbaşkanını nasıl oturtacağız biz? Böyle bir açıklık görmediğim için…

  • ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. AYHAN DÖNER – Şimdi, burada, tabii, Cumhurbaşkanının sorumsuz ve aynı zamanda geniş yetkili olması, siyasal sistem açısından bir sorun ve yetki ve sorumlulukta paralellik ilkesi açısından fakat 2007 yılından sonra bu sorun kısmen aşıldı, tamamen aşıldığı kanaatinde değiliz. Bu bir tercih meselesi olacak Türkiye açısından. Kısmen nasıl aşıldı? Artık Cumhurbaşkanı halka hesap verme pozisyonuna düşüldü. 2007 yılına kadar benim şahsi kanaatim şu yönde idi: Cumhurbaşkanının yetkileri geniş, dolayısıyla sorumsuz olan bir makamın bu kadar geniş yetkilerle donatılması demokrasiyle de hukuk devletiyle de bağdaştırılamaz. Ancak 2007 yılından sonra artık Cumhurbaşkanı hesap verebilir pozisyona geldi, en azından ikinci kere seçilme. Burada tercih neresi? Biz, acaba parlamenter sisteme mi devam edeceğiz, yoksa yarı başkanlık sistemine mi devam edeceğiz? Yarı başkanlık sistemine devam etmemiz hâlinde bu çok fazlaca bir sorun değil. Yok, eğer biz parlamenter sistem yönünde devam etmeyi bir siyasal tercih -o da tabii siyasetçilerin tercihi- olarak kullanacaksak bu durumda Cumhurbaşkanının bu yetkilerinin daraltılması gerektiği kanaatindeyim.

  • FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim.

  • ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. AYHAN DÖNER – Vatandaşlık konusunda zaten, Sayın Vekilim, biz, üç alternatif sunmak durumunda kaldık yani oldukça zor bir konu.

  • Şimdi, birincisi, evet, benim şahsi kanaatime göre de Anayasa’daki “Türk” ifadesi etnik bir anlamda kullanılmamıştır, vatandaşlık bağı anlamında kullanılmıştır ancak bugün toplumumuzun bir kesimi bu kelimeye etnik bir anlam izafe etmektedir. Dolayısıyla bu bir siyasetçinin tercihi meselesi olacak, bu yani topluma bir çözüm sunmak durumunda. Maalesef biz size fazlaca bu konuda faydalı görüş bildiremedik.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Üç tane alternatif sunmuşsunuz.

  • ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. AYHAN DÖNER – Evet yani o açıdan şeyiz.

  • Ana dilde eğitim, ana dilin öğrenimi. Birincisi, aramızda hafif bir, nasıl diyelim, ihtilaf demeyeceğim yani oturduk, komisyon hâlinde bunu düşündük ve şu kanaate vardık: Devlet okullarında ana dilde eğitim olmamalı yani resmî dilde eğitim olmalı. Maddenin şu anda metnini tam hatırlayamıyorum ama madde metninden bu anlamımız çıkıyor yani devlet okullarında resmî dil Türkçedir ve Türkçe eğitim yapılmalıdır.

  • Şu konuda ihtilafımız oldu, peki, bunun dışında acaba diğer okullarda ana dilde eğitim alabilirler mi? O konuda da uzlaşamadık çünkü bugün yapacağımız bir hamle -yani onun için siyasetçilerin sırtında büyük yük var- acaba elli yıl sonra nasıl bir sonuç çıkaracak? Ana dilde eğitim imkânı verdiğimizde bu ayrılmanın bir tetikleyicisi mi olacak, yoksa birleşmenin bir tetikleyicisi mi? Çünkü ikisi de savunulabilir yani belki ana dilde eğitim verilmesi hâlinde birleşmenin bir tetikleyicisi olabilecek. Çünkü mevcut 82 Anayasası’nın orijinalindeki o yasaklar kaldırılınca olumlu sonuçlar verdi, ana dillerini kullanma konusundaki yasaklar kaldırılınca olumlu sonuçlar verdi. Belki bu da olumlu sonuç.

  • Biz, buna karar veremedik Başkanım. Dolayısıyla topu size attık.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Peki.

  • Ayhan Hoca, çok teşekkür ederiz.

  • ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. AYHAN DÖNER – Ben teşekkür ederim.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Selam götürün lütfen. Kolay gelsin.

  • FARUK BAL (Konya) – Hocam, ben de teşekkür ediyorum, katkıda bulunanlara selamlarımızla.

  • ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. AYHAN DÖNER – Aleykümselam Başkanım.

  • Size kolay gelsin, işiniz zor.

  • Kapanma Saati: 14.54



  • ÜÇÜNCÜ OTURUM

  • Açılma Saati: 15.00

  • ----- 0 -----

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sayın Kanadoğlu, hoş geldiniz.

  • Biliyorum ki siz Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 Haziran seçimlerinden sonra grupların iştirakiyle yeni bir anayasa konusunda çalışmalarını yakinen takip ediyorsunuz, çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız Sayın Çiçek, anayasa hukuku alanında Türkiye'de yetişmiş zevatı Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir toplantıya davet ettiğinde siz de vardınız. Sizin orada ortaya koyduğunuz görüşlerin tutanaklarını bir vesileyle inceleme imkânı bulmuştum. Şimdi sizi tekrar burada dinleyeceğiz, ancak sanıyorum oraya şahsınız adına katılmıştınız. Öyle mi?

  • ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. KORKUT KANADOĞLU – Evet.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Ama şimdi Özyeğin Üniversitesi adına buradasınız.

  • ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. KORKUT KANADOĞLU – Evet.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Özyeğin Üniversitesi yeni anayasa süreciyle ilgili bize neler öneriyor, şimdi onu sizden dinlemeye hazırız.

  • Özyeğin Üniversitesi yeni kurulan vakıf üniversitelerimizden biri bildiğim kadarıyla.

  • ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. KORKUT KANADOĞLU – Evet, hukuk fakültesi de bu sene öğretime başladı, yeni öğrencilerimiz geldi, biz de onun heyecanıyla başladık.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Fakültedeki göreviniz?

  • ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. KORKUT KANADOĞLU – Fakültedeki görevim öğretim üyesi, anayasa hukuku derslerini veriyorum, ama idari bir görevim yok.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Kaç öğrencimiz var şu anda?

  • ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. KORKUT KANADOĞLU – 120 öğrenci aldık, ama işte, biraz önce konuşuyorduk sayın milletvekilimle, onların 25’i dil sınavını, barajını geçtiler, diğerleri dil öğreniyorlar, ondan sonra onlar da öğrencimiz olacak.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – O zaman siz yabancı dille eğitim mi yapıyorsunuz?

  • ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. KORKUT KANADOĞLU – O da değil, ama yabancı dilde verilen dersler de olacak. Yani anayasa, medeni vesair temel dersler yine Türkçe.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Anladım, buyurun.

  • ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. KORKUT KANADOĞLU – Teşekkür ederim.

  • Bir noktada siz değindiniz, orada bir açıklama yapma ihtiyacı duyuyorum. Şöyle ki o Sayın Meclis Başkanının Başkanlığında yapılan toplantıda kişisel görüşlerimizi açıkladık, burada dediğiniz gibi üniversitenin görüşlerini açıklayacağız, ama üniversitedeki bu görüş oluşturulurken, hukuk fakültesi öncelikle bu konuda görev aldı ve o konuda da yine biraz işin başında ben olmak durumunda kaldım. Açıkladığım görüşler o nedenle ne ölçüde tam olarak üniversitenin bütün görüşünü aksettirecek, orada emin değilim, yani orada bir gri nokta var, onu belirtmek istedim.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Peki, zabıtlara geçti efendim bu.

  • Buyurun.

  • ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. KORKUT KANADOĞLU – Tabii ki halk egemenliğin sahibi olarak anayasa yapılmasını isteyebilir, ama mevcut durumda hukuki açıdan, anayasal açıdan bazı eksikliklerin olduğunu dile getirmek gerekir, sonrasında daha büyük sıkıntılar doğmaması adına. Neden? Çünkü anayasa yapılmasına yine halk karar verebilir, ona ilişkin düzenlemeler öngörülebilir, ama şu anki mevcut anayasal kurallar içerisinde yeni anayasayı yapmayı Meclisi yetkilendiren bir kuralın olduğunu göremiyoruz.

  • O açıdan, bu sürecin sağlam hukuki zeminlerde devam edebilmesi için, Uzlaşma Komisyonundaki bu güzel çalışmanın daha sonraki aşamalarda da devam edebilmesini sağlayacak kuralların Anayasa’da olması uygun olurdu.

  • Yani şunu belirtmek istiyorum: Halk oylamasına nihayetinde gidecek olsa bile, Mecliste 3 bölü 5 çoğunlukla bir anayasanın yeniden yapıldığını topluma anlatmakta zorluk yaşanabilir.

  • O açıdan, bütün bu süreci öngörecek, Anayasa’da bu uzlaşmaya dayalı anayasa yapımını güvence altına alacak kurallara yer verildikten sonra, sizin şu mevcut komisyonunuzun da anayasal dayanakları netleştikten sonra bir çalışma yapılsaydı bence çok daha verimli ve belirgin bir zemin ortaya çıkardı.

  • Usule ilişkin belirtebileceğim bu kaygılardan sonra esasa ilişkin neler olabilir, işte Özyeğin Hukuk Fakültesinde tartışırken arkadaşlarca ne noktalar dile getirildi, isterseniz onlardan belli noktalara değineyim.

  • Dil konusunda, öncelikle yabancı sözcüklerden arınmış günümüz Türkçesinin hakim olması bu metinde olumlu olacak.

  • İkinci olarak, bu terimlerin seçiminde de özen gösterilmesinde yarar olabilir. Örneğin “özürlü” ya da “sakat” kelimesi yerine “engelli” ifadesinin kullanılması ya da ailenin korunmasına ilişkin olarak “ana” yerine “kadın” ifadesinin kullanılması söz konusu olabilir.

  • Şimdi, başlangıç bölümünden başlamak gerekirse, başlangıç bölümünde mevcut Anayasa kuralları çerçevesinde değişiklik yapılabilir. Zaten iki kere Meclis başlangıç bölümünde değişiklikler yaptı.

  • O noktada, işte, çok eleştirilen, katı bir milliyetçiliği yansıtan, düşünce özgürlüğünün alanını daralttığı söylenen o başlangıçtaki ifadeler daha özgürlükçü, çoğulcu bir demokrasi çerçevesinde düzeltilebilir, ama onun dışında, yine bu başlangıç, Atatürk’ün çağdaş yurtseverlik anlayışına, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına vurgu yapan bir içeriğe sahip olması gerekir.

  • Niteliklere gelince, yine bir kaygıyla, yine bir çekinceyle bu niteliklere ilişkin, cumhuriyetin niteliklerine ilişkin bir vurgulama yapmak gerekir. Eğer bu başta belirtilen düzenlemeler yapılmadığı takdirde, ilk 3 maddeye, sanırım 4’üncü maddeden hareketle dokunulmaması gerekir. Yani bu, işte, çekirdek alanını oluşturan Anayasa’nın bu ilk 3 maddelik hükümlerin değiştirilmesi konusunda yine büyük sorunlar yaşanabilir, yani o zaman da bu yapılanların anayasal dayanağı, ilk 3 maddeyi değiştirmeye yönelik yetki sorunu, bu işlemde, yani yeni anayasada tartışma konusu olabilir.

  • Ama bazı rötuşların yapılmasına da engel olmasa gerek. Yani olumlu yönde ilk 3 maddeyi geliştirecek, onların anlamını daha vurgulayacak, güçlendirecek değişiklikler yapılabilir. Örneğin, işte, ulusal devlet niteliği etnik bir çağrışım yapmayacak bir ulus tanımıyla güçlendirilebilir. Örneğin “insan haklarına saygılı” yerine, “dayalı” 61 Anayasası’nda olduğu gibi söylenebilir, ama mesela bölgelere siyasi özerklik dendiği zaman, sanırım bu ilk 3 maddedeki değiştirilmez hükümlerle bir çatışma ortaya çıkacak, o zaman da yine aynı bu belirtilen sorunlara bağlı olarak, “Anayasa Mahkemesinin bunlar üzerindeki denetimi devam edecek mi?” sorunu ortaya çıkacak. Ve işte, bölünmez bütünlük 3’üncü maddedeki ilke, Atatürk milliyetçiliği ilkesi gibi ilkeler, üniter devletin güvencesini oluşturan ilkeler karşısında, öz yönetime kapı aralayan düzenlemeler anayasaya aykırı anayasa hükümleri hâline gelir mi sorusu ortaya çıkacak.

  • O açıdan, bu azınlıkların haklarını güvenceleyen düzenlemeler yapılabilir ama, bunun ötesine geçecek şekilde grupların siyasi özerkliğinin güvencelenmesi Anayasa’da, bu hükümler çerçevesinde söz konusu olmaması gerekir.

  • Resmî dil, yine Türkçenin resmî dil olarak belirtilmesi dışında bir değişikliğe açık değil yine mevcut hükümler.

  • Denklik ilkesi sadece bir boyutuyla yine burada ifade edilmemesi gerekiyor. Yani diğer maddelere geldiği zaman, buradan hareketle yine söyleyelim, çünkü bazı açıklamalarda hep özgürlük boyutuyla laiklik ifade edilmeye çalışılıyor, güncel tartışmalar da biraz bununla ilişkili herhâlde, ama bu sadece özgürlük alanındaki güvencenin dışında, devletin de hukuki statüsünü belirlerken laiklik ilkesinin önemli bir rol oynadığını da görmek lazım.

  • Yani şunu söylemek istiyorum. Devletin dayandığı ilkelerin, devletin hukukunun, düzenin laik esaslara dayalı olduğunun da aynı şekilde vurgulanması, dolayısıyla Anayasa’nın o 24 sonundaki ibarenin sadeleştirilmesiyle birlikte korunmasında yarar olduğunu düşünüyoruz.

  • Diyanet İşleri Başkanlığı bu bağlamda varlığını korumalı ama, diğer tüm dinlere ve mezheplerin karşısındaki tarafsızlığı temel alınarak yeniden örgütlenmeli, Anayasa’da buna ilişkin düzenlemeler getirilmeli.

  • Din kültürü ve ahlak dersi, bir dinin zorunlu aşılanması şeklinde, bir zorunlu din dersi şeklinde devamını engelleyecek Anayasa hükümlerinin getirilmesinde yarar var. Böylece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Danıştayın da bu konudaki kararlarının gereğinin yerine getirilmesi mümkün olacak.

  • Sosyal devlet ilkesi açısından, sosyal devleti sadece tanımakla değil, onun güvencesini oluşturacak bir minimum standardın da Anayasa’da, örneğin, işte, “İlköğretim parasızdır.” devlet okullarındaki gibi sağlık ya da diğer barınma gibi alanlarda da bir minimum standardı, devlete kaçınamayacağı bir yükümlülük olarak, talep edilebilecek bir hak olarak getirilmesinin de Anayasa’da öngörülebileceğini düşünüyoruz.

  • Şimdi, temel hak ve özgürlüklere geçersek Anayasa’nın mevcut sıralamasına uygun olarak, genel olarak -sanırım aksini iddia eden olmayacak- temel hak ve özgürlük alanı genişletilsin, yeni hak ve özgürlükler tanımlansın talebi dile getirilebilir. Buna bağlı olarak, bu hak ve özgürlüklerin her birinin temel dayanağı olarak insan onuru ilkesine, anayasal bir değer olarak, tüm özgürlüklerin kaynağı olarak bu ilkeye Anayasa’da mutlak bir geçerlilik tanınması gerekir diyoruz.

  • Bir de özellikle, bu yine Türkiye'de yaşanan sorunlar açısından, özel hayatın gizliliğinin korunması açısından, burada yeni hak kategorilerinin üretilmesinde belki yarar olacak. Yani Anayasa’da 2010 yılında geçti, işte, kişisel verilerin korunması, ama yasal düzenleme maalesef yapılmadı, bu alanda büyük eksiklikler var.

  • Onun ötesinde, bu bilişim özgürlüğüne ilişkin olarak, kişilerin kişilik haklarının korunması açısından büyük sıkıntılar yaşanıyor. Bu sıkıntıları giderecek bu vurguyu yapmak Anayasa’da önemli gibi görünüyor.

  • Yine, uluslararası insan hakları hukukuyla tartışmaları giderecek, Türk hukukunu özde bu hukukla, uluslararası insan hakları hukukuyla uyumlaştıracak düzenlemelere de gerek olduğu açık.

  • Bir diğer nokta -2010 anayasa değişikliğinde neden atlandı sorusu hep akıllara geliyor- olağanüstü dönemlerde niye yargı denetimini engelleyen, yargı yolunu kapatan düzenlemeler varlığını koruyor, bunların da temizlenmesinde bu dönem, hak arama özgürlüğü açısından önemli olduğu görülüyor.

  • Tek tek temel hak ve özgürlüklere izin verirseniz değineyim kısaca, zamanımı fazla aşmadan.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Tabii, tabii, buyurun.

  • ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. KORKUT KANADOĞLU – Örneğin eşitlik.

  • Yine 2010 yılında da yapıldı, ondan önceki 2001’de de yapıldı değişiklikler, ama bunun hayata yansımasını net olarak görmüyoruz. Hayata yansımasını sağlayacak, Anayasa’da belki de bu pozitif ayrımcılığı öngören, bu devletin somut yükümlülüklerine yer vermek gerekir.

  • Yine, bu adil yargılanma hakkına ilişkin olarak silahların eşitliği ilkesini işlevsel hâle getirmek, masumiyet karinesine, hakkına hatta karinenin ötesinde, yine kişilik hakları bağlamında değerlendirilebilecek olan masumiyet hakkını, avukat bulundurma hakkını geliştirecek, olağanüstü mahkeme yasağını güvenceleyecek düzenlemelere gerek olduğu kanısındayız.

    Yüklə 2,81 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   39




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin