1 nolu alt komisyon tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 2,81 Mb.
səhifə9/39
tarix27.12.2018
ölçüsü2,81 Mb.
#87124
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   39

16.01.2012 Tarihli Toplantı




  • BİRİNCİ OTURUM

  • Açılma Saati: 13.40

  • ------ 0 ------

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Alt Komisyon toplantımızı açıyorum.

  • Bugün İstanbul Medeniyet Üniversitesi adına 2 rektör yardımcısı ve aynı zamanda İstanbul Medeniyet Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı hocalarımız Komisyonumuzu teşrif ettiler.

  • Türkiye'nin yeni bir Anayasa yapım sürecine girdiğimiz şu günlerde doğrusu kamuoyundan gelen teklifler, öneriler ve ortaya çıkan ilgi bizleri Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak son derece memnun etmektedir. Türk halkı daha çağdaş, daha özgürlükçü, daha demokratik vasıflara sahip ve sosyal ve ekonomik sorunlarını çözme bakımından da hükümler içeren yeni bir anayasa arzu etmektedir. Biz siyasi partiler olarak bu mesajı halkımızdan aldık ve 12 Haziran seçimleri sonrası da Parlamentomuzda grubu bulunan dört siyasi partimizden 3’er milletvekili arkadaşımız Sayın Meclis Başkanının Başkanlığında Anayasa Uzlaşma Komisyonu adı altında bir araya geldik. Üç ayı aşkın bir süredir de kendimize çizmiş olduğumuz yol haritası bağlamında çalışmalarımızı yürütüyoruz.

  • Şu anda 12 kişiden oluşan Komisyonumuz üç alt komisyon kurdu. Bir no’lu Alt Komisyon şu anda buradadır. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Süheyl Batum Hocam Eskişehir Milletvekili, hem üst komisyonumuzda hem alt komisyonumuzda birlikte çalışıyoruz. Ben Adalet ve Kalkınma Partisi (AK PARTİ) Grubu adına bu komisyondayım, Mehmet Ali Şahin, Karabük Milletvekiliyim ve Faruk Bal Bey Konya Milletvekili Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı, o da Komisyonda birlikte çalıştığımız arkadaşımız. Barış ve Demokrasi Partisi adına Ayla Akat Hanım, sanıyorum mazereti var bugün, katılamadılar, ancak alt komisyon olarak biz şu andaki sayımızla bu çalışmaları yapabiliyoruz kendi yol haritamıza göre.

  • İstanbul Medeniyet Üniversitesi olarak göstermiş olduğunuz ilgiye gerçekten çok teşekkür ediyoruz. Şimdi, Hukuk Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Hakan Hakeri, İstanbul Medeniyet Üniversitesinin yeni anayasa süreciyle ilgili önerilerini bizimle paylaşacak, biz de büyük bir dikkatle dinleyeceğiz. Ancak, size söz vermeden önce gerek Süheyl Hocamın gerekse Faruk Bey’in söyleyecekleri olabilir, birkaç cümleyle söz vermek isterim.

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sevgili Başkan, sevgili arkadaşlar; zaten Sayın Şahin size açıkladı, bu bir süreç, bir dizi böyle şeylerle devam ediyor. Şu anda en önemlisi bu sürecin parçası sizlersiniz, yani toplumun değişik katmanları, üniversiteler bize aktaracaklar görüşlerini. Bu görüşleri aktarırken de şunu -üniversite olarak söylüyorum bunu çünkü bizim komisyonumuz üniversitelerle ve devlet kuruluşlarıyla ilgili, onları dinliyor- özellikle sizlerden bekliyorum, bu metin oy birliğiyle çıkacak aramızdan, o yüzden üzerinde uzlaşabileceğimiz, bütün sorunlara uzlaşma içerebilecek formülleri üniversitelerden ben önemle bekliyorum, o yüzden çok önemli sizlerin katkısı.

  • Tabii ki sivil toplum örgütleri de çok önemli ama onlar yine kendi isteklerini doğrudan doğruya dile getirerek bu şeye çok fazla önem vermeyebilirler haklı olarak, doğrudan doğruya kendi görüşünü yansıtır ama üniversitelerin bir önemleri daha var -önem demeyeyim de bir işlevi daha var- formülleri, üzerinde uzlaşılabilecek formüller olarak bizlere sunup üzerinde bütün partilerin ve herkesin uzlaşmasını sağlayabilecek şeyler geliştirebilirler.

  • O bakımdan, çok teşekkür ediyorum ben de Sayın Şahin gibi. İşleviniz çok önemli, bu aşamada sizin işlevinizi yerinize getirmeniz de bizim açımızdan çok önemliydi. Teşekkür ediyorum hepinize.

  • FARUK BAL (Konya) – Hoş geldiniz.

  • Sanıyorum bu onlu yılları kapsayan süreç içerisinde en ciddi sorun ile karşı karşıyayız ve bu sorunu çözebilmek için Sayın Şahin’in de ifade ettiği gibi bir Uzlaşma Komisyonu kapsamı içerisinde toplantılar düzenliyoruz. Hepimizin amacı, herkesin saygı duyabileceği, herkesin kendini sadakatle bağlı hissedebileceği, ortak değerleri toplumsal bir mutabakatla temin edecek bir anayasa çalışması içerisindeyiz.

  • Ben bir cümleyle sözlerime sonu vereceğim, bu çalışma içerisinde benim şahsen karşılaştığım en ciddi sorun kavram kargaşası. Anayasal kavramlara farklı anlamlar yükletilerek bir süreç belirli noktalara çekilmek isteniyor. Burada ikinci karşılaştığım sorun da bilgi nakisası ile maluliyeti olanlar ciddi fikirlerin sahibiymiş gibi biraz süslü cümlelerle fikirlerini ifade ediyorlar. Sizlerin bilim adamı olarak belki bu hassasiyetleri de bizimle paylaşacağınızı ümit eder, hepinize teşekkür ederim.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Hakan Hocam, buyurun.

  • İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. HAKAN HAKERİ – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

  • Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

  • Ne kadar bir süremiz var?

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bizim süremiz kırk dakika.

  • İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. HAKAN HAKERİ – Şimdi, biz tabii yeni kurulan bir üniversiteyiz, hukuk fakültemiz çok yeni, elemanımız yok. Ben de ceza hukukçusuyum, anayasa hukukçusu değilim, biraz da tıp hukuku çalışıyorum. Dolayısıyla komple bir metin hazırlama zaten zor bir şey, öyle bir cesaretimiz de yok doğrusu, bu konuda katkı gösterecek de elemanımız olmadığı için biz ana hatlarıyla birkaç hususta ne tip katkımız olabilir bunu düşündük ve esas itibarıyla benim hazırladığım bir metni şu anda üniversitemizde mevcut olan yaklaşık 40 öğretim üyesine, rektörümüz başta olmak üzere, gönderdik. Onların da birtakım eklemeleri, çıkarmaları oldu, beğendikleri-beğenmedikleri, az çok bir konsensüs sağladık ve size göndermiş olduğumuz metin böylelikle ortaya çıktı.

  • Şimdi, o metinde de çok ayrıntılara girmeyeceğim ben, ana hatlarıyla neler söylenebilir, yani böyle bir anayasa çalışması içinde ön plana çıkarılacak şeyler veya bizim herhangi bir sözümüzün olduğu alanlar nelerdir? Her alan değil ama sadece bu alanlar. Bu arada da tabii, daha önce de biliyorsunuz anayasa çalışmaları olmuştu, o zaman da biraz -ben Selçuk Üniversitesindeydim daha önce- o çerçevede bakmıştık, onu da göz önünde bulundurdum ve o zaman da biz… Türkiye Barolar Birliğinin bir çalışması vardı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin bir çalışması vardı, TÜSİAD’ın bir çalışması vardı. Ben bu üç çalışmayı, başta da Türkiye Barolar Birliğinin çalışması olmak üzere çok beğendiğimi ifade etmeliyim. Dolayısıyla, burada onlardan aldığımız birtakım hükümler de var, size sunduğumuz metinde de bunu belirttik. Yani, tamamı orijinal bizim fikirlerimiz değil, gerçekten de hoşumuza giden, oradan aldığımız kısımlar da oldu.

  • Şimdi, bir temel felsefe olarak neler olmalı? Belki şu dört husus ön plana çıkarılabilir diye düşündük:

  • İnsan onuruna saygı, bu “onur” kavramına önem veriyoruz.

  • Birey merkezli bir anayasa olması.

  • Temel hak ve özgürlükleri güvence altına alınması. Zaten, tabii ki üzerinde durmaya bile belki gerek yok ama ben şöyle bakıyorum, bu anayasa sonuçta özellikle devlet gibi çok güçlü bir organ karşısında bireyin haklarını koruma ve garanti altına almayı amaçlamalıdır. Bu, bu bakımdan önemli. İkinci bu husus da şu ki, şimdi mesela 82 Anayasası döneminde babam benim o Anayasa’ya oy vermişti, ben vermedim ama o Anayasa hâlâ bana da uygulanıyor, dolayısıyla şimdi siz bir anayasa hazırlıyorsunuz ama belki benim torunlarıma, onların torunlarına uygulanacak. Yani, öyle bir metin olmalı ki gelecek nesilleri ipotek altına almayacak ve gelecek nesillere de hitap edecek, yani o da bence önemli.

  • Sivil toplum kuruluşlarının önümüzdeki yüzyıla damgasını vuracağı söyleniyor, dolayısıyla bunların önünün kapatılmaması, engellenmemesi ve güçlendirilmesi gerekir. Bu ana felsefeler içinde hareket edilmelidir diye düşünüyorum.

  • Temel tercihler olarak, yine bu tabii ki sizin tercihiniz ama, kısa ve öz olması belki daha uygun olur diye düşünüyoruz.

  • Burada Kopenhag kriterleri bizim açımızdan önemli. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve mahkemenin de içtihatları da yine her alanda doğal olarak ele alınmalı.

  • Cumhurbaşkanı artık halk tarafından seçiliyor. Dolayısıyla, bu bakımdan ben… Cumhurbaşkanının yetkileri normalde fazla, yani parlamenter sistem için fazla, belki normalde bizim buraya gelip bunu dememiz gerekirdi, bu yetkilerle olmaz. Ama, şimdi halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı var, dolayısıyla bu konumdaki bir Cumhurbaşkanı için bu sefer artık yetkilerde kısıtlamaya gidilmemeli diye düşünüyoruz.

  • Türkiye Büyük Millet Meclisinin atama ve seçim süreçlerinde daha etkili olması gerekir diye düşünüyoruz, yabancı ülkelerde örnekleri olduğu gibi ve bir de parti kapatma yasaklanmalı, yani temel tercihler noktasında belki…

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bu atama ve süreçlerinde ne, orayı anlayamadım.

  • İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. HAKAN HAKERİ – Yani, mesela RTÜK’te şu an için somut örneğini gördüğümüz… RTÜK’e eskiden böyle bir şey yoktu ama şu an doğrudan Meclis üye seçiyor, Meclisteki partilerden öneriliyor, dolayısıyla bu tip alanlarda…

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Yani, Anayasa Mahkemesi, HSYK gibi alanlarda, belirli atamalarda Türkiye Büyük Millet Meclisi göstersin daha fazla aday.

  • İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. HAKAN HAKERİ – Hangi alanlar olduğunu bilmiyorum ama bu düşünmelidir, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi bu açıdan, halkı mademki temsil ediyor, daha etkin olmalıdır diye düşünüyoruz.

  • Parti kapatmanın artık fonksiyonu yok diye düşünüyoruz. Kapatılmadan zaten yedeği hazırda, dolayısıyla bunun anlamı yok. Kapatmayı kaldırmalı, Türkiye de zaten bundan dolayı mahkûm oluyor.

  • Şimdi, birkaç tane hükme dönecek olursak somut öneriler açısından, biraz da dediğim gibi ben tıp hukuku ve ceza hukuku çalıştığım için biraz ağırlık doğal olarak bunlara kayacak ama dediğim gibi arkadaşların da önerileri var burada.

  • Öncelikle kimseye rızası olmadan tıbbi müdahale yapılamaz. Bu zaten Anayasa’mızda şu anda mevcut ama bunun istisnaları çok sayıda kanunlarda var ama bu istisnalar ne derece doğru, ne derece hukuka uygun, ne derece evrensel normlara uygun? Mesela, bizde -affedersiniz- genel kadınların zorla muayenesi var, acaba bu insan onuruna aykırı bir… Yani, rızası olmadan tıbbi müdahale yapıyoruz, acaba bu insan onuruna aykırı mıdır böyle bir şey, yoksa sağlığın korunması açısından böyle bir şey yapılabilir mi?

  • Tabii “kavram kargaşası” denildi, şimdi “onur” kavramına biz biraz ağırlık verdik, tarifini istemeyin benden onur kavramının, onun belki ileride Anayasa Mahkemesi tanımını yapacak veya belirleyecek, çerçevesini çizecek.

  • Yine, bu hüküm Türkiye Barolar Birliği taslağından alınma, bu genetik yollarla değiştirme meselesi. Bu son dönemde çok gündemde. Mesela cinsiyet seçimi, siz doğrudan çocuğunuzun cinsiyetini seçebilirsiniz, doktor bu tetkiki yapar, diyebilir ki: “Ben senin için seçtim, seninki oğlan olacak.” Bu şu anda bizde yönetmelikle yasak, bir kanunu bile yok ama bunların daha böyle sağlam…

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Yani, nasıl seçecek, anlayamadım Hocam onu.

  • İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. HAKAN HAKERİ – Teknik olarak mümkün, yapabiliyorlar. Siz kız isterseniz kız seçebiliyor, döllemeyi kendisi yapıyor, dölleme sırasında da cinsiyeti belirleyecek kromozomlar mı, genler mi neyse buna göre yapabiliyor. Bizde bu yönetmelik var, o yasaklıyor bunu ama ne yaptırım var? Ceza hukuku yaptırımı yok, olsa olsa bunu yapan hastaneyi kapatabilirsiniz, doktora da bir yaptırım yok, belki tabipler odası buna bir yaptırım uygulayabilir.

  • Yine, bu çerçevede klonlama mesela gündeme gelebilir. Klonlamaya müsaade edilecek mi, edilmeyecek mi? Türkiye, Biyotıp Sözleşmesi’ni imzalamış ama bunun iç hukuka dönüştürülmesine ilişkin hiçbir adım atılmamış, bu konuda eksiklikler var.

  • Gerçi şu “Ticari kazanç kaynağı yasaklanmalı.” diyoruz ama bu da bir tercih meselesidir, organ satışını devlet de yapabilir, yani onu bilemem ben sonuçta ama uygar dünyada böyle bir örnek yok. Dolayısıyla bu anayasa girmeli mi, o da ayrı bir mesele, bu kanunlara da koysanız olur.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Anayasal bir sorun mudur, yasal bir sorun mudur?

  • İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. HAKAN HAKERİ – Evet, yani buraya girmesi şart olan bir hüküm değil.

  • İfade özgürlüğüyle ilgili olarak yine Barolar Birliğinin hükmü güzel ama şu şey, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarında da belirlediği bir husus. Neden, buna gerek var mı? Aslında bu da evrensel bir şey, yani düşünce açıklamaları suç oluşturmaz eleştiri amacıyla ama biliyorsunuz, biz Türk Ceza Kanunu’na bunu koyduk, hâkimlerimiz anlamadığı için bir daha koyduk, bir de Anayasa’ya koysak hâlâ anlamayan hâkimler var çünkü, o nedenle belki anayasal bir sağlamlık, bir güvence daha iyi olabilir diye düşünüyoruz. Hani ben tabii anayasacı olmadığım için anayasal norm düzenleme kurallarına uymayabilir böyle sert ve incitici diye böyle ayrıntılı belirlemeler belki uymayabilir ama bunlar sonuçta sizin takdirinizde olan şeyler.

  • Din ve inanç hürriyetiyle ilgili olarak, bunlar yine genelde şu… Sanırım ilk fıkra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Sözleşmesi’nden alınan, işte şeyler meyler, hepsi bildiğimiz hususlar ama üçüncü fıkra açısından temel din kültürü ve ahlak öğretimi, din dersi olarak değil de temel din kültürü ve ahlak öğretimi zorunlu ders olarak olsun ama muafiyet imkânı da tanınsın şeklinde bir öneri geldi.

  • Yine son fıkra “din kurallarına dayandırmaya yönelik eylemler bu çerçevede değerlendirilemez.” şeklinde, şu anda olmayan bir hüküm şeklinde.

  • Yine, cezacı olduğum için bu kısım biraz geniş. Neden geniş? Biraz dayanaklarını açıklamam gerekir: Ceza sorumluluğunun esası kusurdur, biz bunu teoride kabul ediyoruz ama uygulamada çok büyük sıkıntılarımız var, hem yasal anlamda hem de uygulama anlamında sıkıntılar var. Nelerdir bu sıkıntılar? Mesela, şirket yöneticilerinin komple belirli bir alanda yapılan bir eylemden sorumlu tutulmasına ilişkin, İş Kanunu’nda patronun, işverenin sorumlu tutulmasına ilişkin hükümler var, bunlar kesinlikle ceza sorumluluğunun esasının kusur olması ilkesine aykırı.

  • Şahsilik ilkesi zaten bildiğimiz şey, bu Ceza Kanunu’muzda da var, olmasa olabilir.

  • Kıyasa ulaşabilecek biçimde geniş yorumlanamayacağı suç ve ceza içeren hükümlerin… Bu aslında yine ceza hukukunun temel normlarından birisi ama buraya girmesi gerekir diye düşünüyorum, Anayasa’ya girmesi gerekir diye düşünüyorum çünkü uygulamada gerçekten de zaman zaman hâkimlerin kanun metninde olmayan hususları neredeyse kıyas derecesinde “yorumluyoruz” diyerek kanun metnine dâhil ettiklerini görüyoruz.

  • Yine, idarenin düzenleyici işlemleriyle suç konulamaz, bu Ceza Kanunu’nda var ama hiçbir anlamı yok çünkü sonuçta siz başka bir kanunla bunu yapabiliyorsunuz, böyle bir düzenlemeyi getirdiğinizde anayasal bir norm olmadığı için bunu engelleyemiyorsunuz. Anayasa Mahkemesinin de bu konuda değişik kararları var, kabul ettiği ve reddettiği kararlar da var ama biz özellikle bu mali suçlar alanında bunu görüyoruz. Anayasa Mahkemesi de diyor ki: “Buna imkân tanınmalı çünkü mali alan çok hızlı değiştiği için idarenin bunu yapmasına imkân tanınmalı.” Ama, bu ceza hukukunun evrensel normlarına aykırı bir durum.

  • Yine bu hüküm, fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbiri. Bizde Meclis diyelim ki bir kanun çıkardı, biz bunu bu Af Kanunu’nda görmüştük daha önce -1991 tarihli sanırım- orada yaşamıştık, işte hangi maddeyi affa koyacağız, hangisi koymayacağız? Kural olarak Anayasa Mahkemesi bu konuda Meclis serbesttir diyor ama işte evrensel kriterler, Anayasa’daki eşitlik vesaire normlara aykırı olmamak kaydıyla diyor ama bunun da olması gerekir diye düşünüyorum gerekir diye düşünüyorum. Yani Meclis, mesela “Bundan sonra adam öldürmenin cezası bir yıldır.” diyememeli, çünkü fiilin ağırlığı ile cezanın ağırlığı arasında bir orantı yok. Böyle bir hüküm olursa, o zaman bu bakımdan Meclisin denetlenmesi imkânı söz konusu olabilir diye düşünülüyor.

  • İkinci fıkra önemli değil, zaten iki kez ceza sorumluluğu olmaz.

  • Şu önemli bence, üçüncüsü, “Bir fiilin işlendiğine ilişkin şüphe sanık lehine yorumlanır.” Hepimizin hukukçu olarak bildiğimiz evrensel norm, Türkiye'de uygulamada çok sıkıntısını yaşadık.

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (İstanbul) – Anayasa’da var ama, 38’de masumiyet karinesi.

  • İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. HAKAN HAKERİ – Masumiyet karinesi olarak var, ama şüphenin sanık lehine yorumlanması uygulamada evrensel normdur diyoruz, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yok, başka bir yerde yok, evrensel normdur diyoruz. Ha, biz bunu buraya yazarsak hâkimler yine uygular mı? Uygulamazlar ama, olsun, yine de en azından anayasal norm olarak diyelim ki bakın böyle diyor. Avukatlık da yaptınız biliyorsunuz, bunu gerçekten biz uygulamada hâkimlere anlatmakta zorluk çekiyoruz. Biz “Yüzde 1 oranında şüphe olursa beraat olmalıdır.” diyoruz, ama bizde yüzde 51’se mahkûmiyet çıkıyor, “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.” diyor hâkimlerimiz, böyle bir ilkeyi kabul etmiyorlar.

  • Ceza hukukunda şüpheden özgürlük yararlanır. Bu bizim Mithat Hocanın -ben onda okudum ve çok hoşuma gitti- Ankara Hukuk Fakültesi öğretim üyesi, şüpheden özgürlük yararlanır, yani bir ispatla ilgili konularda şüphe sanık lehine yorumlanıyor, ama bu kural usul hukukunda geçerli, buna karşılık maddi ceza hukukunda bu kural geçerli değil, ama maddi ceza hukukunda da siz emin olamıyorsanız hâkim olarak, hangi normları uygulamam gerekir, o zaman tereddüt ettiğiniz yerde özgürlük lehine bir yorum yapın şeklinde. Ben çok beğendim, Mithat Hocanın, belki o da başka yerden almıştır, onu bilemiyorum.

  • Disiplin suç ve cezaları biliyorsunuz yönetmeliklerle belirleniyor, ama Danıştayın da kararları var bu konuda, mutlaka kanunla belirlenmesi gerekir. Bu, tabii uygulamayı ne kadar zorlaştırır bilemem, onu teknik olarak belki başka hukukçular size yardımcı olabilirler.

  • Cumhurbaşkanıyla ilgili olarak biliyorsunuz çok tartışma çıktı, bir hüküm eksikliği vardı, böyle bir yasama dokunulmazlığı, yani milletvekilleriyle aynı hükme tabi kılınırsa, tahmin ediyorum…

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (İstanbul) – 24 Anayasası’nın hükmü yani. 24 Anayasası’nda vardı bu, sonra kaldırıldı.

  • İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. HAKAN HAKERİ – Evet, Genelkurmay Başkanıyla ilgili olarak, burada, bir hocamız güzel bir tespitte bulundu, bu tespit ona ait, ilk fıkra. Diyor ki: “Genelkurmay Başkanlığı normal idari merciler arasında düzenlenmemiş.” Gerçekten ben de onun söylemesi üzerine baktım, Anayasa’ya baktığımızda, Bakanlar Kurulu düzenlenmiş, Bakanlar Kurulu her şeyi her şeyi düzenliyor ama, arkasından birden Millî Savunma ve Genelkurmay Başkanlığı ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, bu doğru değil, gerçekten benim de aklıma yattı, bunun idari kısmında diğer bütün şeyler nasıl düzenlenmişse, kurumlar, müesseseler, o zaman bu da orada düzenlenmelidir, yani bu niye birden Bakanlar Kurulunun arkasında özel bir yere gelmiş? Önemli diye düşünüyorum, gerçekten güzel bir tespit. Millî Savunma Bakanlığına bağlı olup olmama meselesi artık sizin takdirinizde.

  • Yine şeffaflık konusu, idarenin işlemlerinde gerekçe göstermesi ve yine idarenin elindeki bilgiler ve belgelerin eğer bir özel durum olmadıkça herkese açık olması ve hak arama özgürlüğünü kısıtlayacak nitelikte gizlilik kaydı konulamaması meselesi yine önerilebilir.

  • Burada, başka öneriler geldi arkadaşlardan. Mesela büyük illerin yönetimine ilişkin özel hükümler olmalı diye. Mesela İstanbul gibi, Ankara gibi, bunlar diğer illerle aynı şekilde yönetiliyor, fakat uygulamada sıkıntılar var denildi. Bilemiyorum ne tür sıkıntılar, ama böyle bir şey önerildi.

  • Yine bir başka öneri, Rektör Yardımcımız Gülfettin Beyin önerisi, seçimle gelen hiçbir göreve ikinci kez seçimle gelinemesin şeklinde böyle bir öneri geldi. Ha, biz mesela bunu üniversitede görüyoruz, üniversitede rektörler ilk atandığında hep ikinci döneme hazırlık yapıyorlar, ona göre kadrolaşıyorlar, belki diğer merciler açısından da böyle bir sıkıntı olabilir diye, işe yarar mı bilmiyorum.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – O zaman tecrübe hiçbir anlam ifade etmeyebilir.

  • İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ REKTÖR YARDIMCISI PROF. DR. GÜLFETTİN ÇELİK – Bir açıklamada bulunayım müsaadenizle.

  • Bu, aslında, eğer bir sınırlama olacaksa bazı görevliler noktasında, herkese teşmil olmalıdır, eşitlik olmalıdır prensibinden yaklaşılarak üretildi. Eğer iki olacaksa iki olmalı, ama herkes için bu iki olmalı. Yoksa mutlaka bir olmalı diye bir şey değil, o tecrübe noktasında son derece haklısınız.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bu konuda eşitlik olmalı diyorsunuz. Bazılarında sınırlı, bazılarında sınırsız olmamalı diye yorumlanabilir, evet.

  • İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. HAKAN HAKERİ – Yükseköğretim kurumlarıyla ilgili olarak, aslında kısa ve öz anayasa olacaksa bunun gereği yok, kanunla düzenlenebilir, ama işte, son zamanlarda tartışılıyor, vakıflar, şirketler tarafından da kurulsun diye, ama ana hatlarıyla bizim görüşümüzde YÖK’ün anayasada yer almasına gerek yoktur diye.

  • Yargı yetkisi ve göreviyle ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırmaya ilişkin son dönemde çok tartışmalar var, sizin de elinizde taslaklar var, çalışılıyor, ama bunun eğer bir yargı yetkisini düzenliyorsak anayasal güvenceye kavuşturulması gerekir diye düşünüyorum, çünkü normalde yargı yetkisi hâkimler tarafından kullanılabilir, ama siz burada arabuluculuk ve uzlaşma gibi birtakım yetkiler veriyorsanız hâkim olmayan kişilere, avukatlar da çok kızıyor, muhtemelen siz de farkındasınızdır ama, onu da aktarmış olayım, avukat olmayan kişilere arabuluculuk yaptırma nasıl olur diye veya hukukçu olmayanlara.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Onlar sadece kendilerinin yapmalarını arzu ediyorlar.

  • İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. HAKAN HAKERİ – Evet, istiyorlar.

  • Yine millî ve milletlerarası tahkime ilişkin olarak da yine mademki böyle bir yetkiyi başka makamlara, mercilere vereceğiz, o zaman bunun da anayasal bir dayanağı olması gerekir.

  • Bu üçüncü fıkra da bizi ilgilendiriyor, bunun yurt dışında örnekleri var, ben severek yaparım mesela böyle bir şeyi. Ne demek bu? Yani benim Almanya’dan gördüğüm örnek, hoca haftada bir istinaf mahkemesine gidiyor ve o günkü dosyalarda hâkim olarak görev yapıyor. Bunu bazı kararlarda görüyoruz, istinaf mahkemesini Almanya’da, şahane gerekçelendirmiş, süper bir karar ve imzasında bakıyoruz ki bir profesörün imzası var. Bunun mahkemeye katkısı var, uygulamaya katkısı var.

  • Bize katkısı ne? Biz de uygulamadan çok uzağız, bu sayede bizim de uygulamanın içinde olmamız imkânı sağlanabilir. Bu bence önemli.

  • Hukuk fakültesi öğretim üyeleri diye düşünmüştük başta ama, sonradan aklımıza geldi, hukuk fakültesinde hukukçu olmayanlar var, dolayısıyla hukuk fakültesi mezunu olmak kaydıyla böyle bir şey düşünülebilir.

  • Ve son hükmümüz de, bu da yine Türkiye Barolar Birliğinin taslağından alınmış bir hüküm, böyle bir eksikliğimiz var, gerçekten uygulamada da bunun sıkıntısını yaşıyoruz, dolayısıyla savunmaya ilişkin özel bir güvence arz eden böyle bir hüküm yer alırsa uygun olur diye düşünüyoruz.

  • Bizi dinlediğiniz için, vakit ayırdığınız için, davet ettiğiniz için teşekkür ederiz.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Savunma deyince avukatlık mesleğini kastediyorsunuz değil mi? Savunma deyince Millî Savunma Bakanlığı da akla gelebilir, onun için dedim.

    Yüklə 2,81 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   39




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin