1 nolu yazim komisyonu tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 8,47 Mb.
səhifə59/111
tarix18.05.2018
ölçüsü8,47 Mb.
#50715
növüYazi
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   111

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz bu maddede anlaşmanın çok mümkün olduğuna inanıyoruz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ben de inanıyordum bir ara ama şimdi kaybettim inancımı.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yani şu anda gerçekten esasta bir farklılık yok gibi. Bizim önerimiz devam edelim ama takdir sizin tabii.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Peki, beş dakika ara verelim.

Kapanma Saati: 14.46

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.50

BAŞKAN : RIZA TÜRMEN (İzmir)

-----o-----

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Buyurun…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Şimdi açıklayayım. Dün sanırım arkadaşlar bilgi verdiler ama Merkez Yürütme Kurulu toplantımız vardı Diyarbakır’da. Doğrusu uzun da bir görüşmeydi, beş altı saat toplantı sürdü. Bizim yasama bölümünü hazırlayamama gibi bir durumumuz yok. Bizim yasama bölümümüz hazır yani taslak konusunda “Yetiştiremedik, hazırlayamadık.” gibi bir gerekçe ve mazeretimiz yok ancak yasama bölümünün siyasi olarak MYK’da görüşülüp üzerinde en azından bir tartışma yapılması gerekiyor. Dün onu yapmayı hedefliyorduk ama maalesef biliyorsunuz 6 Kasım’dan itibaren Türkiye’deki bütün siyasi tutuklu ve hükümlüler açlık grevine girdiler. Yeni bir durum 12 Eylül’den sonra. Sadece hasta, yaşlı ve çocuklar girmiyorlar. Bu bizim şu anda temel gündemimiz, en temel gündemimiz ve sonuçta yaşam hakkının söz konusu olduğu bir durumda biz oturup açıkçası yasama bölümünü bir gün boyunca ya da altı yedi saat tartışacak, üzerinde müzakere edecek bir durumda değiliz. İrademiz de o yönde değil çünkü şu anda acil, ivedi çözülmesi gereken bir problemle karşı karşıyayız, bu birincisi.

İkincisi, ben yazım komisyonuna şeyden sonra dâhil oldum, Anayasa Uzlaşma yazım bölümünde Ayla Hanım, diğer arkadaşlarımız zaten içindeydiler. Sizin sorularınıza atfen söylüyorum yani dışarıda da çok soruluyor. Hani madem öyle, hakları niye görüşüyoruz? Haklısınız belki ama biz baştan beri…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Yo, şimdi anladım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hayır hayır, baştan beri… Ayrıca irademizi söyleyelim: Yani biz anayasa yapım sürecine yaklaşımımız yeni değil. Son birkaç yıldır, neredeyse birkaç yıldır anayasa tartışmaları var. Yeni anayasa, demokratik bir anayasanın olması gerekliliğine olan inancımız ve yapma isteğimiz konusunda irademiz net ancak anayasa ortamı var mı? Anayasa yapım süreci konusunda gerçekten özgür irade şekillenebiliyor mu, bu konuda ciddi eleştirilerimiz, kaygılarımız ve taleplerimiz oldu. Buna biz “yol temizliği” dedik, bazı çevreler “güven arttırıcı önlemler” dedi, başka çevreler başka şeyler dedi ama sonuçta şu anda Türkiye’de özgür bir anayasa tartışma ortamı mevcut değil. Partimiz açısından hiç değil yani bilindiği üzere sekiz bin, dokuz bin en son arkadaşımız tutuklu yani milletvekillerinden belediye başkanlarına, yöneticilerimizden… Mardin’de şu anda –dün Eş Genel Başkanımız da açıkladı- 7 tane İl Başkanımız tutuklu ve biz bu yol temizliği önerilerini söylerken burada arkadaşların bize aktardığı ve bizim bildiğimiz üzere şey denmiş “Bu anayasa masasının gündemi değil.” Tam da buranın gündemi aslında yani yol temizliği, bu kanun değişiklikleri, düşünce ve ifade özgürlüğü, yargı erkinin tutumu, tutuklama kurumu yani bunların hepsi tam da anayasa yapım sürecinde tartışılması gereken, diğer ülke deneyimlerinde gördüğümüz gibi anayasa tartışmalarında bir anayasal ortamın, bir tartışma ortamının, herkesin özgürce düşüncelerini ifade ettiği bir ortamın yaratılması hayati önemde ama maalesef Diyarbakır Valiliği başta olmak üzere –bu tutuklamaları da bir kenara bırakarak herkesin bildiği bir şeyi söyleyeyim- bizim imza kampanyamızı yasakladı. Dört maddelik imza kampanyamızı, bütün valiler… Yoksa şu anda bu masada milyonlarca imza olacaktı ya da dilekçe olacaktı ve gerekçe, asla hukukta olmayan gerekçelerle yaptı yani özetle şunu söylemeye çalışıyoruz: Biz bütün bu olumsuzluklara ve karşı koyuşlara rağmen bu güven arttırıcı önlemlerin olmamasına rağmen, anayasada Türkiye’nin temel problemlerinin çözülebileceğine olan inancımızla ve verdiğimiz değerle burada bulunduk şu ana kadar. Yani tabii ki biz de kurullarımızda değerlendiriyoruz ama şu anda –dün arkadaşlar da ifade etmişlerdir, şu çok önemli- açlık grevine girilme sebeplerinden bir tanesi anadilinde eğitimdir ve bu anayasa konusudur. Diğeri anadilde savunma hakkıdır, bu da anayasa konusudur. Hatta tecrit de anayasa konusudur yani bu masadan bağımsız bir şey değildir. Maalesef siyasi parti genel başkanları, Başbakan bu konuda farklı açıklamalar yapıyorlar, ona girmeyeceğim. CHP’de şey diyor: “Anadilde eğitime Türkiye toplumu hazır değil.” Biz de diyoruz ki: “Bu redde Kürt toplumu hazır değil.” Hani, böyle bir yerden bakıyoruz. Sadece Türk toplumu değil bir de Kürt toplumu var.

Özetle, yani söyleyebileceğimiz çok şey var ama bu anayasa masasının işidir ve şu anda gerçekten yüreğimiz ağzımızda burada oturuyoruz. Ben sabah bir telefon aldım “Siirt’ten ölüm var.” diye 58’inci günde, neyse ki yokmuş. Benim çok yakından tanıdığım bir çocuk, on dokuz yaşında. 58’inci günde insanlar açlar ve en son sanırım Filistin’de bir açlık grevi olmuştu, 28’inci günde arabulucular talepleri karşılıklı anlaştırarak çözdü ama bizde 40’ından sonra basın yazmaya başladı, maalesef 40’ıncı günden sonra ve şimdi 58’inci gün. Sık sık cezaevlerini ziyaret ediyoruz ve gerçekten her an ölüm olabilir ve bu çok vahim bir tablo ve bizim şu anda tek gündemimiz açlık grevi. Burada şu anda oturmamızın sebebi de gerçekten bu Anayasa Komisyonunun bilinçli bir aksatma durumunun olmaması iradesiyle burada bulunduk ama bu çalışmaları “Aman, açlık grevlerinden önceliklidir.” diye bir tutumumuz da asla yok. Şu anda en öncelikli konu Türkiye’nin de… Bizim zaten öyle. Bizim arkadaşlarımız açlık grevindeler, yöneticilerimiz açlık grevindeler. Bunun böyle bilinmesini istiyoruz yani bu açlık grevleri çözülmediği müddetçe bunu biz hızlandırma gibi ya da hani “Hemen ikmal edelim.” gibi bir tutum içinde olamayız zaten, olmayacağız.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Peki, teşekkür ederim. Yani durum böyle.

Şimdi, tekrar küçük dünyamıza dönebilirsek eğer yani Mustafa Bey, burada…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bir tek şey sorabilir miyim Sayın Başkanım?

Şimdi, gerçekten binlerce insanın şu anda açlık grevinde olması, hepimiz açısından vatandaşımız yani biz Türkiye’de şimdi şöyle bir inandırıcı olamayız tabii ki, bu bizim için de geçerli idi: Yani işte milletvekilleri tutuklu, biz burada tutukluluk maddesi yazıyoruz. Toplantı, gösteri yürüyüşü en temel haklar. Biz düzenledik, dayak yiyor, gaz yiyor şey. Ben bunu siyasi anlamda söylemiyorum şimdi, “haklıdır, haksızdır” diye söylemiyorum, aynı şey. Mesela, bunlar çok şey fakat bir tek şeyi merak ediyorum: Ya, tabii ki burada binlerce insanın bir anda açlık grevi var fakat mesela biz de partiden geliyoruz, biz de bir partinin temsilcisiyiz. Örneğin, partimiz bize burada, biz kabul etsek de etmesek de, örneğin anadilde eğitim hakkını parti olarak kabul etmemiz mümkün değil gibi gözüküyor, net söylüyorum

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Diyorsunuz zaten.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Net söylüyor evet yani kabul etmiyoruz. Şeyi de mesela tecrit gibi bir şeyin… İnsanların muhakkak yakınlarıyla, avukatlarıyla görüşme hakkının, bunların sağlanmasının hiç şeysiz insani bir şekilde tutukluluk veya hükümlülük hayatını sürdürmesinin zorunlu olduğuna inanıyoruz. Tecrit diye bir şeye o yüzden hiçbirimiz inanmıyoruz fakat anadilde eğitim ve bir şey daha var. Savunmanın mesela, anadilde savunmanın… Mesela ben partinin temsilcisi olarak konuştuğum için söylüyorum, biz rahatlıkla savunmasını yapabileceği bir dilde, anladığı, gerçekten savunmasını en iyi yapabileceği dilde savunmanın yapılmasına hemfikiriz ama “Hayır, ben tercih ediyorum.” dediği anda bunun parti olarak –ben partinin temsilcisiyim şu anda- söylüyorum, o zaman bunun resmî dil kavramını ortadan kaldıracağını düşünüyoruz, parti düşünüyor. Şimdi, dolayısıyla bu açlık grevi sonuç itibarıyla binlerce insanımızın yaşamına mâl olabilecek bir şey. Peki, bunu giderebilecek… Yani şöyle diyemeyiz partilere: “Şimdi böyle bir şey var. Arkadaşlar da zor durumda burada, sonunda anayasa yapıyoruz. Siz bunu kabul edin.” dememiz mümkün değil. Parti bizi alır, yerine başkasını gönderir. Bunu peki nasıl bir noktada uzlaşacak noktaya götürebileceğiz? Yani mesela tecridin hemen kaldırılması yönünde parti olarak, şimdi, şöyle düşünmeyin bizleri, hepimizi, burada 12 kişiyi de: “Ya, Türkiye'de binlerce insan açlık grevinde ve bunlar, hiç, burada, aile ‘ve’ mi diyelim ‘virgül’ mü diyelim, işte, aile bireyini koruyalım.” filan. Biz bu kadar da böyle şey insanlar değiliz. Aynı sizin gibi biz de baştan da “Ya, bunlar oluyor ama bir anayasa yapılıyorsa bunları düzeltme imkânımız varsa” diye oturuyoruz ama temelde uzlaşamayacağımız çok temel noktalar var, mesela, işte ana dilde eğitim. Ana dilde eğitim yani ben samimiyetle söylüyorum, ben inanmıyorum ama inansam da yapamam şu anda, yapamayız. Peki, bunda nasıl varacağız? Çocuklar, bu insanlar on dokuz yaşında, nasıl durdurabileceğiz bunu? Ne önerirsiniz bize?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bir kere yani hani bu tartışmayı devam ettirebiliriz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim, bu tartışma yani burası…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hayır, hayır ama iki-üç cümleyle söyleyeyim.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Neyse, burası değil, hepsini kapatalım.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Peki, bu, son olarak, siz söyleyin, ondan sonra kapatalım bu meseleyi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ana dilde eğitimi bir parti istemiyor diye -açlık grevinden bağımsız söylüyorum bunu, sonra oraya geleceğim- biz bundan vazgeçecek değiliz.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Değilsiniz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz de ana dilde eğitimin kişinin en temel haklarından biri olduğunu…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Tamam.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Sadece biz düşünmüyoruz, dünya böyle düşünüyor. Bunu da günlerce tartıştık. Bu tartışmaya devam edeceğiz ve ben tarihin akışına, toplumsal bir talebe, toplumsal bir direnişe, demokratik direnişe karşı durulamayacağına inanıyorum yani sizin partinizin de bir gün… Yani sadece CHP için demiyorum, genel olarak ama sizin partinizi dillendirdiğiniz için bunu söyleyebilirim. Mesela, Cumhuriyet Halk Partisi için şöyle bir şey duyduk kulislerde: Efendim, bu vatandaşlıkla ilgili işte milletvekilleri arasında anket olmuş, anketlerde çoğunlukla Türk vatandaşlığı çıkmış, bu nedenle masaya Türk vatandaşlığı geldi. Yoktur öyle bir şey. Bir partinin yönetimi Türk vatandaşlığı isteyebilir oylamada, siz kendi partinizin düşüncesinden önce toplumsal talebi dikkate alacaksınız, gelinen aşamayı; biz böyle düşünüyoruz. Meşruiyeti, hakkın özünü yani bu konuda günlerce, aylarca, biz yıllardır bunu savunuyoruz, bu noktadayız. Açlık grevleriyle ilgili, emin olun, partimiz çok büyük bir hassasiyetle yaklaşıyor ve kesinlikle geren açıklamalardan kaçınıyoruz, farkındasınız yani şüphesiz, Hükûmetin ana dilde savunmayla ilgili girişimini çok önemli buluyoruz, bunu açıkladık da. Sayın Arınç’ın açıklamasını yine önemli bulduk, en azından, ilerleme olarak görüyoruz ve bunu izliyoruz şu anda ama izleyecek aylarımız yok, saatler ve günler var, her an bir şey olabilir yani hani siz endişelisiniz insan olarak, eminim ama biz çok farklı bir noktadayız yani…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Siz endişenin içindesiniz tabii.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hani bir arkadaşımızın tırnağının kanamasına… Sonuçta, Ayla Hanım, ben, sürekli gidip ziyaret ediyoruz, ailelerle sürekli temas içindeyiz ama taleplerinin… Onları asla BDP açlık grevine koymadı, kamuoyunda bir de böyle bir algı var; asla doğru değil, BDP bunun siyasi mücadelesini veriyor zaten. Biz ana dilde eğitimi burada savunmuyor muyuz? Her yerde savunmuyor muyuz? Ana dilde savunmayı, tecridin insanlık suçu olduğunu, işkence olduğunu. Bu bizim kararımız değil; bu, tutukluların kendilerinin verdiği bir karar, biz de bu süreçte ölümsüz yani nihai anlamda bu taleplerin desteklenmesi gerektiği noktasında ifadelerimizi söylüyoruz, zaten yeni bir şey değil bizim için.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Değil tabii.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yani umarız, süreç olumsuza evrilmeden -tabii, Ayla Hanım da bir şeyler ekleyebilir- çözülür.

AYLA AKAT (Batman) – Bir şey yok. Sadece, bu masa tartışacaksa tabii ki ana dil talebinin toplumsal barış eksenli tartışması lazım, bu masanın görevi bu.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ama tartışmanın konusu bu değil şimdi.

AYLA AKAT (Batman) – Toplumsal barış ve ana dilde eğitim talebinin cevap bulması, yarın oraya geleceğiz mesela, yarın “ana dilde yaşam” var.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tamam, o zaman bakılır.

AYLA AKAT (Batman) – Yani bu masa doğru, her siyasi partiyi buraya taşıyan bir toplumsal taban ve bir toplumsal tabanın hassasiyetleri var, biz bunları görmezden gelmiyoruz, bizim de hassasiyetlerimiz var ama ortada bir gerçek var, o da “Türkiye toplumsal barışı nasıl sağlayacak?” sorusuna verilecek cevap. O cevapların içerisinde ilk sırada ana dilde eğitim talebinin… Ana dilde yaşam, ben “eğitim” demeyi de doğru bulmuyorum açıkçası, bunu da belirteyim. Ana dilde yaşamak isteyen bir halk gerçeği var ortada, bunun koşulları nasıl sağlanacak? En uçtan bakan MHP’nin bile gündeminde Türkiye'nin toplumsal barışını nasıl sağlayacağı gerçeği vardır ve kendisinin bir çözüm önerisi vardır. Bu öneri bir tarafta karşılık bulur, bir tarafta hiçbir şekilde benimsenmez ama 2012 Türkiyesi’nin yaşadığı bir gerçek var: Türkiye toplumsal barışı nasıl sağlayacak? Yani biz bunu dünyadaki gelişmelerden de bağımsız değerlendiremeyiz, sınırlarımızın ötesinde yaşanan gelişmelerden de bağımsız değerlendiremeyiz. Bir geniş pencereden baktığımızda, bu masa kurulduğunda, hatırlarsanız, dönem dönem siyasi parti liderleriyle bile ilişkiye geçileceği söylendi. Biz biliyorduk, bu masada görevlendirilen her arkadaşımız günlük olarak rapor veriyor MYK’sına, eş başkanlarına rapor veriyor. Hiç birimizin tek başına karar alma, bir sonuca vardırma hakkı ve görevi yok ama bu masanın şu an kurulma amacının da çok uzağında yani tartışmadan kaçan, gerçeklikten kaçan… Dün de belirttik, bugün de belirtiyoruz, öyle basit bir şey değil 10 bin insanın açlık grevine kendini yatırmasını… Tüm siyasi partiler bu 10 bin insanın birer ailesi olduğunu biliyor. Bu insanların bir annesi, babası, kardeşi var. Toplumun nasıl kutuplaşmaya açık bir ortam yaratıldığının farkında mı herkes bilmiyorum. Siyasal sorumlulukla yaklaşılmalı. Herkes bizim gibi düşünmeyebilir, herkes bizim baktığımız pencereden bakmayabilir ama ortada bir… Mesela bu açlık grevlerine yaklaşacaksak insan yaşamı merkezli yaklaşacağız. Türkiye tarihinde cezaevlerinde tabutların çıktığı bir ülkedir, bu kadar basit. 80’de de, 90’lı yıllarda da tabutlar çıkmış cezaevlerinden, bu bir gerçek. Eğer sessiz kalırsak ne olacağını biliyoruz, bir de sessizliği bozmak var, böyle bir tercihle karşı karşıya -yarın daha ayrıntılı tartışacağız- kaçamaz bu masa, nasıl kaçacak? Yarın ana dilde yaşamı tartışacağız.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bütün bu açıklamaları için çok teşekkür ederim.

Belki son bir şey, taze bir haber verebilirim. Ana dilde savunmaya izin veren yasa tasarısı Bakanlar Kurulunda imzaya açılmış. Bu da bilginiz için.

Efendim, şimdi konumuza dönelim, gelelim aileye.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Sayın Başkan, bir saniye…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bununla ilgili bir şey söyleyecekseniz söylemeyin.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bununla ilgili değil, hayır.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – O zaman işimizi yapmamıza imkân yok bu tartışmayı açacaksak.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bununla ilgili değil, çok kısa bir şey söyleyeceğim.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Peki, siz söyleyin, bırakalım.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Arkadaşlar, dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, ben de dün gördüm, Akşam gazetesinde 26 Ekim 2012 günü Çiğdem Toker’in bir yazısı var; bu, vatandaşlık maddesiyle ilgili bir yazı. Buranın bir yerinde diyor ki: “Yazım Komisyonu tutanaklarının bir kısmını görüp okuma imkânına eriştim.” diyor; bu bir. İlave olarak, tutanaklardan alıntılar yapmış, düzeltilmemiş tutanaklardan seçilmiş alıntılar. Sanıyorum, web sayfasında -ben bakamadım- tutanakların yani partilerin görüşleri falan değil, buradaki tutanaklar, o görüşmeyle ilgili tutanaklar gazetede yayımlanmış burada. “Herhâlde yirmi küsur sayfa falan” dedi arkadaşlar. Bu nasıl olabilir?

FARUK BAL (Konya) – Hangi gazeteci?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Akşam gazetesi, Çiğdem Toker ismi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ben okudum o yazıyı. Hatta benim Kürtçe konuşmam…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Alıntı yapmış ama bu yazıda şey yok, tamamını yayınlamış, ona bakamadım, şimdi bakacağım. Bu nasıl olabilir? Bunun bir sorumlusu var mıdır?

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bizden biri almıştır, vermiştir.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bu vahim bir şey.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Burada bir güven içerisinde konuşuyoruz. Burada şey olarak kendi aramızda konuştuğumuzu düşünüyoruz. Tutanaklar elbette tarihî bir belge metin olarak, elbette olacak, açılacak zamanı gelince ama şu anda devam eden bir müzakere esnasından bunun bu şekilde yayınlanmasının vahim olduğunu düşünüyorum.

AYLA AKAT (Batman) – Biz bile almıyoruz tutanakları şu aşamada.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ben zaman zaman alıyorum ama vatandaşlıkla ilgili tutanağı henüz almadım ben, bana gelmedi.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Tarihi ne o yazının?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 26 Ekim.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bunu Sayın Cemil Çiçek’e bildirip birtakım tedbirler almasını istemek iyi olur.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Vatandaşlığı konuştuk ya, kıpkırmızı bir metin çıkardık; o tutanakların bir kısmını Akşam gazetesinde Çiğdem Toker makalesinin altına koydu.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Arkadaşlar, bu çok kolay anlaşılır; vatandaşlık makalesinin tutanağını kim aldı, onlar bilirler. Buradan çıkar ama bence bunu şey yapmayalım, içimizden biri çıkacaktır muhakkak, onu çok zorlamayalım. “İçimizden biri” derken bugün burada olması şart değil, bu 12 kişiden biri almıştır, uzmanlar almaz. Bir daha böyle bir şey hiç yapılmasın. Yüzde 100 bu 12 kişiden biri çıkacaktır. Çok rahattır, şimdi desek ki: “Vatandaşlık maddesine ilişkin tutanağı kim aldı?” hemen söyleyecektir.

FARUK BAL (Konya) – Şimdi yani böyle lambur lumbur gidersek belirli kişiler üzerine birtakım isnatlar olur. Vatandaşlıkla ilgili tutanağı ben aldım, ne Akşam gazetesini tanırım ne Çiğdem Toker’i tanırım. Her kimse şerefsizdir.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Tabii, bitti. Bunu da bilmiyordum.

FARUK BAL (Konya) – Vatandaşlık ve eğitimi ben aldım.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bunu da bilmiyordum. Ben almadım.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Başkası da almış olabilir.

KOMİSYON UZMANI SALİH SAĞLAM – Biz, tutanakları, bir kere hepsini birden bütün partilere dağıtmıştık.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Düzeltilmemiş ham hâlini yayınlamış.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim, müsaade ederseniz, bu çalışmalarımızın belirli bir düzen içinde geçmesini sağlamak üzere beş dakika ara verelim ve ondan sonra “aile”ye dönelim izin verirseniz.

Kapanma Saati: 15.11

DÖRDÜNCÜ OTURUM

AÇILMA SAATİ: 15.41

BAŞKAN: RIZA TÜRMEN (İzmir)

----- 0 -----

RIZA TÜRMEN (İzmir) - Tam kaldığımız yerden değil de kalmadığımız yerden devam ediyoruz.

Aileyle ilgili maddenin görüşülmesine devam ediyoruz. Yeteri kadar zaman harcadık buna. Hangi konularda son bir çabayla anlaşma sağlıyorsak sağlayalım, sağlayamıyorsak ileriye doğru gidelim.

Bu arada, benim dikkatime bir şey getirdiler: “Evlenme çağı” diyoruz. “Evlenme çağı” acaba hukuki bir terim mi, değil mi? Ona “Evlenme yaşı” mı desek acaba?

FARUK BAL (Konya) – Hiçbir şey demeye gerek yok.

RIZA TÜRMEN (İzmir) - Peki, bırakıyoruz. O zaman yeşillere dokunmayalım.

FARUK BAL (Konya) – İkisi de var ama “Evlenme çağı” farklı yorumlanır.

RIZA TÜRMEN (İzmir) - Haklısınız.

FARUK BAL (Konya) – Biyolojik olarak yorumlanabilir, her inanç mensubuna göre yorumlanabilir, hukuk sistemine göre yorumlanabilir.

“Evlenme çağı” dediğimiz zaman bu üç yoruma da imkân sağlarız. Biz “Her kadın ve erkek evlenme ve aile kurma hakkına sahiptir.” dersek hukuki olan kısma zımni olarak cevaz vermiş oluruz. Dolayısıyla, daha açık, daha net, daha kısa bir metin elde etmiş oluruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Evlenme çağını mı tartışıyoruz?

FARUK BAL (Konya) – Evet.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – “Çağ” kavramı daha doğru. Çünkü kazaî dediğimiz mahkemede, bu “on sekiz yaşında olanlar” da “on yedi yaşa” çekildi de… Özel durumlarda, olağanüstü durumlarda, özellikle hamilelik durumunda sonuçta bir izinle evlilik gerçekleşiyor. Bu nedenle, uygulamada, hani o hak kaybına da mahal vermemek açısından, biraz esnek olan “Evlenme çağı” kavramı daha doğru diye düşünüyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) - Peki, o zaman zaten yeşile boyanmış. İzninizle bu yeşili yeşil bırakalım.

FARUK BAL (Konya) – Yani evlenme çağı sorun yaratır. “Evlenme çağına gelen” şeklindeki üç tane kelimeyi çıkararak bir daha okuyun, daha doğru, daha mantıklı.

RIZA TÜRMEN (İzmir) - Peki, böyle bir şey yapabilir miyiz Meral Hanım? “Her kadın ve her erkek evlenme ve aile kurma hakkına sahiptir.” desek…

FARUK BAL (Konya) – Neye göre? Hukuk düzenine göre. Doğrudur o.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – “Evlenme çağı” da önemli bir vurgu bence.

RIZA TÜRMEN (İzmir) - Evet ama “Çağ” dediğiniz zaman ne anlaşılıyor hakikaten? Biyolojik çağ mı, hukuki yaş mı?

PROF. DR. YAVUZ ATAR - Sizin bu söylediğiniz…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biyolojik yani ben erken yaşta evliliği savunma anlamında söylemiyorum.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tam tersine…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Tam tersine yani hani, erken yaşta evliliği önleyen bir şeydir bu aynı zamanda.

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Bir şey söyleyeceğim.

Hani, birtakım zorunlu hâllerde meseleyi çözmek bakımından…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Evet, olağanüstü…

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Yani, şu an da tahmin ediyorum ki Anayasa’da “Çağ” kavramı yok değil mi?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yok.

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Yok ama buna rağmen bizim yargı sistemimiz, münferit olaylarda bu problemleri kendine göre birtakım yorumlarla, hükümlerle çözüyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hayır, biz burada sadece onu kastetmiyoruz demin ifade ettim ya, aynı zamanda erken yaşta evliliği de önleyen bir cümle o.

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Ama aşağıda dördüncü fıkrada biz diyoruz ki “Erken yaşta ve zorla evlendirmeleri önlemek için gerekli tedbirleri alır.” Bu sizin fıkranızda var.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Var, bizde de var.

TUNCA TOSKAY (Antalya) – O ibareyi oradan aldık. Dörtte de bu var.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yani böyle aman aman bir tartışma değil bu.

FARUK BAL (Konya) – Meral Hanım, ben sizin kaygınızla bunun giderilmediğini düşünüyorum. Aksine, yeni sorun yaratacaktır “Evlenme çağı.”

Şimdi, “Evlenme çağı.” dediğimiz olayın medeni hukuktaki anlamı evlenme ehliyetidir değil mi? Çağı değildir, evlenme ehliyetidir.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Kapsar, kapsar.

FARUK BAL (Konya) – Biz, anayasaya evlenme ehliyetinin şartlarını yazmak zorunda değiliz, o medeni kanundadır. Biz “Her kadın ve her erkek evlenme hakkına sahiptir.” dediğimiz zaman medeni kanun bunun gereğini yerine getirecektir. “Evlenme çağı.” dediğimiz zaman farklı farklı çağrışımları…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ne olabilir, ne çağrışım mesela?

FARUK BAL (Konya) – Medeni Kanun dışında, yorumları da anayasanın içine sokmuş oluruz. Medeni Kanun bunu düzenlemiş: “Evlenme ehliyeti on sekiz yaş” demiş veya sizin bahsettiğiniz durumu demiş, vesaire. “Akıl hastalığı olmayacak” demiş, “Biyolojik hastalıklara neden olmayacak bir…” Vesaire…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ayrıntılı düzenleme var orada evet.

FARUK BAL (Konya) – Bu odur ama “Evlenme çağı” dediğimiz zaman bu o değil. Eğer Medeni Kanun’daki ehliyeti kastetmiyorsak bu fazla bir şeydir, o fazlalığı çıkaralım.

RIZA TÜRMEN (İzmir) - Benim, Mustafa Hoca’dan falan da anladığım, onların da endişesi…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yaş…

RIZA TÜRMEN (İzmir) - “Çıkarırsak evlenme çağını, o zaman ‘Evlenme çağına gelmemiş her kadın ve erkek de evlenme ve aile kurma hakkına sahiptir.’ gibi bir sonuç çıkar mı?” diyorlar.


Yüklə 8,47 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin