03.01.2013 Tarihli Toplantı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.24
BAŞKAN: Mustafa Şentop (İstanbul)
-----0-----
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, bugün 3 Ocak 2013 1’inci yazım komisyonunun toplantısını açıyorum. Tüm siyasi partilerimizin temsilcileri var ayrıca danışmanlardan Profesör Doktor Hasan Tunç, uzmanlardan Taylan Barın, Dilek Kumcu, Mehmet Parsak, Oğuz Turhan, Yusuf Buzgan burada.
Peki, şimdi, en son Ayla Hanım’ın başkanlığında bir oturumda konuşmuştuk değil mi? Nihayetinde, herhâlde baştan itibaren bu parantezli maddeleri gözden geçirelim diye bir noktaya gelmiştik. Şimdi, arkadaşlar da bize 9’uncu maddeden… 9’dan öncekilerden mutabıkız değil mi?
KANUNLAR VE KARARLAR BAŞKAN YARDIMCISI İBRAHİM HALİL TAVAŞ – Evet.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Öyle mi? 8 maddede…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 9 ve 10’uncu maddeler var.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bu işi nasıl yapalım diye bir daha konuşalım mı? veya programlayalım önümüzdeki günleri.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet, programlayalım, biraz konuşalım.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ben söz almak istiyorum.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tabii buyurun.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şimdi, değerli arkadaşlar, ben dünde çok kısa olarak görüşlerimi arz etmiştim. Şimdi, tabii ki bizler bu 4 parti bu masaya uzlaşma için oturduk. Yani esas önümüze koyduğumuz hedef anayasanın yüzde 100’ünde uzlaşmak ve yüzde 100’ünde uzlaşılmış bir metin ortaya çıkarmak yani esas amaç, hedef bu. Ama siyasetin genel doğası, siyasi partilerin işte var oluş sebepleri, dünya görüşleri, programları ve bizim on dört aylık birlikteliğimiz gösterdi ki böyle bir yüzde 100’lük bir metin ortaya çıkarmak neredeyse imkânsız. Peki, o zaman ne yapmak lazım? O zaman mümkün olduğu kadar çok sayıda maddede veya çok sayıda konuda bir uzlaşma ortaya çıkarmak, mümkün olduğu kadar az kalacak olan uzlaşılmayan maddeleri de belki siyasi parti liderlerinin veya diğer yetkili kurullarının müzakereleriyle çözmeye çalışmak yöntemi üzerinde duruldu. Şimdi, daha sonraki pratiğimiz de bize şunu gösterdi ki: Bazı maddelerde saatlerce, günlerce hatta bazılarında haftalarca tartışmamıza rağmen, tabiri caizse bir arpa boyu yol alamadık. Şimdi, burada da yani yöntem olarak, önümüze tekrar bu uzlaşılamayan -bizim kendi terminolojimizle- kırmızıya boyanan maddeler üzerinde bir uzlaşma zemini aramak ve bunları azaltmak hani uzlaşılmayan maddeleri azaltmak, uzlaşmaları artırmak.
Ben şunu teklif ediyorum: Yine tecrübeyle sabit olan ana maddelerde –bunları konuşmayalım demiyorum konuşalım fakat bunları belki konu başlıkları içerisinde- mesela bir ana dilde eğitim hakkı gibi, bir başkanlık sistemi gibi, bir diyanetin özerkleştirilmesi gibi mevzularda bunları müstakil başlıklar olarak en sona bırakalım. Yani yoksa şu ana kadar yaptığımız tartışmalara belki bir o kadar daha zaman harcayarak aynı şekilde devam edeceğiz ve bir mesafe de kat edemeyeceğiz. Peki, öbür türlü ne yapılım? Öbür türlü mesela hürriyet, özgürlük işte bazı böyle kelimeler vardı veya birbirine çok yakın ifadeler var bazı maddelerde bunlar üzerinde konuşabiliriz yani zaman kazanma açısından böyle bir önerim var benim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Buyurun Rıza Bey.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani daha görüşmeden hangilerinde uzlaşma sağlarız, hangilerinde uzlaşma sağlayamayız bilemiyorum tabii. Yani partilerin esnekliklerine bağlı, partilerin ne kadar kuvvetle onu istediklerine bağlı, hangi konularda taviz verilebilir, bunları bu aşamada söylemek güç fakat burada ben şeyi görüyorum birkaç kategori madde var.
Bir: Bir kere uzlaşma komisyonunda görüşülen maddeler, bunların 17 tanesinde tam mutabakat var, 14 tanesinde çeşitli itirazlar var.
İkinci kategori: Anayasa Uzlaşma Komisyonu görüşmeleri başlayan ancak görüşmelerin yarım kaldığı maddeler var. Örneğin din, vicdan, inanç hürriyeti, özgürlüğü, seçme, seçilme, siyasi faaliyette bulunma hakkı, siyasi parti özgürlüğü filan gibi.
Üçüncü kategori maddeler ise: 2 yazım komisyonu tarafından müzakeresi tamamlanmış üst komisyonda ele alınmamış maddeler var. Burada bunların üzerinde, 8 madde üzerinde problemler var, itirazlar var. Eşitlik maddesi var bunları arasında, çocuk hakları maddesi var, vatandaşlık maddesi var, temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının geçici olarak durdurulması maddesi var ve temel hak ve özgürlüklerin korunması maddesi var. 2 numaralık komisyonun yetki alanına giren sendika hakkı, toplu sözleşme ve grev hakkı ve devletin nüfus ve ekonomik yönde sınırı var bu üçüncü kategoride.
Bir de dördüncü kategori var: O da işte en son görüştüğümüz, biliyorsunuz, kataloğa ilave maddeler var 28 tane. Bunların pek çoğunda bir yakınlaşma var. Şimdi bu 4 kategori maddenin birisinden başlayalım, böyle tamamen sırayla mı gidelim; 1’inci maddeden başlayıp, işte, ne kadar gidiyorsak, öyle mi yapalım; yoksa bunlardan öbek öbek mi alalım acaba bu 4 gruba giren maddeleri? Hangisi daha doğru olur, bilemiyorum.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Arkadaşlar, daha önce de dile getirdik -gerçi burada Altan Bey de bunu ifade etmişti- aslında bu parantezleri görüşmek için çok uygun bir vakit değil bu vakit bize göre. Çünkü parantezler olmaya devam ediyor. Mesela, işte, 2’nci yazım komisyonunda, sonra biz belki idareden devam edeceğiz, yine parantezler koymaya devam edeceğiz. Parantezleri bence kaldırabilecek şekilde, ciddi olarak görüşebileceğimiz zaman, bu ilk taslağı yazdıktan sonraki zaman, bunu tamamladıktan sonra bu sefer bütününü bir göreceğiz. Mesela şöyle bir şey söyleyeyim, kusura bakmayın, BDP üzerinden söyleyeceğim: Bu 9’uncu maddede “tercih ettiği dilde” diye bir parantezi var BDP’nin, “ana dilde eğitim hakkı” diye bir maddesi var şimdi mesela. Şimdi o madde görüşülürse, kabul edilsin veya edilmesin, paranteze alınabilse bunu farklı değerlendirebilir mesela.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hepsi birbirine bağlı bunların. Yani din ve vicdan özgürlüğünde de böyle maddeler var, başkanlıkta var.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 7-8 maddedeki parantez belki bir maddeye kalacak o zaman ama bunu görmek lazım, yani bütününü görmemiz lazım. İsterseniz… Gene hani bu iş dönüp dolaşıp gene buraya geliyor. Yani diyoruz ki: “Erteleyelim, tamam.” sonra bir daha üst komisyondan buraya, ana komisyondan geliyor.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bu konuda Sayın Başkanın bir ısrarı var. Yani, Meclis Başkanımızın, Sayın Cemil Çiçek’in bir ısrarı var ama bunun pratiğini görmüyoruz burada. Yani görebilsek biz de yapalım.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şöyle yapalım: “Ne şiş yansın ne kebap.” diyelim. O zaman şöyle bir şey yapsak: Mademki bizim bugün de toplanmayla ilgili bir sorunumuz var, isterseniz -yarın da herhâlde toplanamayacağız, bilemiyorum- pazartesiden itibaren başlayalım. Bu arada biz, kendimiz, herkes kendi parantezleriyle ilgili bir baksa, bu aşamada vazgeçebileceği, kaldırabileceği parantezler varsa, pazartesi-salı bunlara bakalım, diğerleri gene kalsın, ondan sonra yolumuza devam edelim diğer maddelerden de. Bütünü bittikten sonra bunları tartışacağız, niye kaldırayım? Diyelim ki burada parantez var, parti niye kaldırsın parantezini? Niye koymuş, niye kaldırsın? Şöyle bir şey, beklediğimiz şu: Anayasa çıkacak, bunu görmüşüz biz, parantezler bunu engelliyor, bunlardan mümkün olduğu kadar vazgeçelim, fedakârlık yapalım, metin çıksın, uzlaşalım, o noktaya gelelim.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bir şeye değsin yani.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – O noktada değiliz ki şimdi henüz daha. Ümitliyiz, ayrı mesele, onu demek istemiyorum ama iş ciddileştikten sonra burada daha rahat hareket edebiliriz, elimiz daha güçlü olur o zaman, hepimiz açısından söylüyorum.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ben de aynı kanaatteyim.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkanım, şimdi zaten burada birtakım kelimeler var ki tamamen dilcilerin uhdesine bırakacağımız kelimeler. “Hâl, durum, onur, şeref” vesaire, falan gibi. Bu yine sonunda bakılması gereken hususlar. Bazı hususlar da var ki, Altan Bey’in de işaret ettiği, sizin de teyit ettiğiniz gibi, yani birbiriyle ilintili maddeler. Belki bir tanesinde anlaşıp anlaşamama ötekilerini de etkileyecek. Onu da en sona bırakmakta fayda var. Bazı kavramlar var, işte, millî güvenlikti, kamu düzeniydi, şuydu, buydu. Bazı yerlerde mesela millî güvenlik birçoklarını içerisine alıyor, bazı yerlerde kamu düzeni millî güvenliğin yerine geçebiliyor. Bunlar üzerinde tartışabiliriz ama en önemlisi, yani “Bir mahsulümüz olsun önde de, bunu sele verelim mi, vermeyelim mi?” düşüncesine gelelim. Belki o noktada çok başarılı bir mesafe katetmiş isek bunu heba etmeme adına biraz daha naif, biraz daha fedakâr, biraz daha kapsamlı, uzlaşıcı bir yapı içerisinde olabiliriz. Onun için söylediklerinize katılıyorum. Yani bunun zamanı bu değil.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bunu bir irade hâline sokalım. Mesela Sayın Başkanın yanında bunu bu kadar kararlılıkla söyleyemedik biz. Ama bu bizim tecrübemizle sabit yani, hepimizin aynı gözlemi var.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Daha önce söylemiştik birkaç kere.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – İlk toplantıda söyleriz Altan Bey.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – O zaman bunu da yapmış oluruz. Yani böyle bir bakalım, böyle bir şey varsa eğer…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bir bakalım, pazartesi günü, salı günü metinler üzerinden bir gidelim. Yani “Yapmadılar, bakmadılar” denilmesin, bakalım. Yani hızlıca, çok fazla tartışmadan belki gerekçeleri.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Tekrar aynı şeyleri tartışmaya gerek yok, bunları uzun uzun zaten tartıştık.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bakalım, bunları okuyalım, her birimiz alalım bu metinleri. Diyelim ki 70 madde mi arkadaş bugüne kadar? Biz bunu cumartesi-pazar çalışalım. Bunların içerisinde her birimiz…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ben biraz daha farklı düşünüyorum. Çünkü bir kere 3 tane alınmış karar var üst komisyonda. Bu 3 kararda da, 2/1/2013, yani bu yıl, ondan önce 19/12/2012, ondan önce 6/12/2012 tarihinde alınmış 3 karar var. 3 kararda da deniliyor ki: “1 numaralı Yazım Komisyonu temel hak ve özgürlüklere ilişkin daha önce görüşülen ancak mutabakat sağlanamayan hususları tekrar gözden geçirecek.” Yani bir kere böyle bir şey var.
İkincisi: O sizin söylediğiniz, en son aşamada yapılması gereken, yani “Bir uzlaşma sağlanacaksa ancak taviz verebiliriz.” tam ters… Yani, şimdi bir yol katedersek eğer, şimdi bir uzlaşı sağlayarak ilerleyebilirsek, o zaman genel bir uzlaşı sağlanması, anayasanın ortaya çıkması kolaylaşacaktır. O zaman diyebileceğiz ki: “Bakın, bu temel hak ve özgürlüklerde bu kadar parantez vardı, biz 2’nci okuyuşta şu kadar parantezi kaldırdık, bu kadar bir mesafe aldık.” O zaman, tabii, diğer maddelerde de, böyle alınmış bir mesafenin olması vakıası, olgusu diğer süreci de kolaylaştıracaktır tabii. Onun için ben bu süreci çok ciddi görüyorum. Yani hafif bir süreç değil, tam tersine, esas olan şimdi nerelerde taviz verebiliriz, hangi parantezleri kaldırabiliriz? Bu, tabii, demek değildir ki “Şimdi görüşelim, yapabileceğimizin azamisini yapalım.” Ama bittikten sonra tabii ki bir kere daha görüşürüz, bu ona engel değil tabii. Ama şimdi bu işi ciddi olarak yapalım ve bir mesafe almaya çalışalım. Ne kadar çok parantez kaldırırsak bu iş o kadar sağlıklı bir şekilde yürüyor işaretini verecek. Bu kamuoyu bakımından da önemli, bizim kendimiz bakımından da önemli bence. Onun için bunu yapmaya çalışalım. Tabii, bu, dediğim gibi, 2’nci bir okuyucu, yani, bir kere daha okuyup bütün her şey bittiğinde, bir kere daha parantezlerin kaldırılması için yeni bir müzakere yapılmasına engel değil tabii. Onu gene yaparız.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şimdi, o zaman arkadaşlar, yani, bu 2 bakış açısının telif edilmesi gerekiyor, başka bir yol yok. Ben mesela yine kendi görüşümde ısrarlıyım çünkü denedik bunu. Yani, şimdi hemen şu önümüzdeki 9’uncu maddenin dördüncü fıkrası işte, BDP önerisi: “Tercih ettiği dilde.” Bunu defalarca izah ettik, sizler de söylediniz, mesela bu tercih ettiği dil meselesi sadece burayla alakalı olan bir şey değil. Yani, çocuğun kendi dilini kullanmasında da var, ana dilde eğitimde de var, daha sonraki yargılama süreçlerinde de var, var, var, var. Bu bir bakış açısı, yani topyekûn bir şey. Bir yerde kabul edildiği vakit her yere girecek o, bir yerde kabul edilmediği vakit her yerden çıkacak, olduğu yerlerden. Onun için şöyle yapalım: Yani, bunları müzakere de etmiyoruz görüntüsüne girmeyelim fakat eskisi kadar zaman harcamayalım. Yani pazartesi gününden itibaren başlayalım bunları madde-madde, sırayla gitmeye, yani patinaj yapmadan, ama taktik olarak bir siyasi partimiz veya birimiz, ben, bir başkası “Bu süreci tıkayayım, uzatayım, ben her mevzuu 5 gün tartışmak istiyorum.” dersem… Bunu da diyebilirim. Yani metot olarak, usul olarak böyle bir hakkımız var ama bunu da açıkça ortaya koymak lazım o zaman. Yani, biz mesafe mi almak istiyoruz, yoksa sürekli, işte, frene basıp tıkamak mı istiyoruz süreci? Onun için benim fikrim, pazartesi günü başlayalım ama çok fazla böyle takılmadan, çok fazla uzatmadan bir geçelim üzerinden, olabildiği kadar bir şey yapalım, uzlaşma sağlayalım, sağlayamadığımız kısmını da, işte, 3 partinin de aynı görüşte olduğu gibi -ki CHP de “Sonunda tekrar görüşelim.” diyor- sona bırakalım, öyle yapalım. Yapacak başka bir şey de yok.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Mutabık kaldık.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani burada hiçbir parti, 4 siyasi partiden hiçbiri böyle ertelemeye çalışmıyor bu işi, uzatmaya çalışmıyor.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yok tabii, onunla ilgili bir sorun yok. Özellikle sizinle konuştuğumuz öyle bir sorun yok.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Öyle bir sorun yok.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Peki o zaman, pazartesi…
Size tatlı ısmarlayacaktım ama artık ne yapalım? Geçti.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bir kere ağzınızdan çıktı bu. (Gülüşmeler)
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bu Başkanlığınız da sayılmaz sizin. On dakikalık Başkanlık.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bir daha başkan yaparsanız tatlı tamam.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Pazartesi de başkan yapın.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bir fıkrayla isterseniz noktalayalım böyle kısa başkanlık için. Bizim memlekette çok meşhur bir aile var, işte, Arabyan aşireti. Aralarında kavga gürültü oluyor, neticede 1’i diskalifiye oluyor ve 1’i -amcasının oğlu- ağalığa geliyor fakat 6 gün kalıyor ağalıkta. Şimdi hâlâ böyle çok kısa müddet saltanatlar için “Aliye Tahir’in ağalığı gibi.” diyorlar. Yani öyle olmasın, doğru düzgün olsun başkanlığı, üç-dört saat olsun yani.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam, peki.
Pazartesi saat kaçta toplanalım?
ALTAN TAN (Diyarbakır) – 11.00.
Danışmanlar, arkadaşlar; bakın, ihmal etmeyin -ben bizim arkadaşlara söylüyorum- pazartesi günü saat 9.00-11.00 arası bir bakılsın. Siz de çalışın, biz de çalışalım.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 7 Ocak 2013 Pazartesi günü toplanmak üzere oturumu kapatıyorum.
Kapanma Saati: 11.42
Dostları ilə paylaş: |