İş Başında Öğrenme
Oturum Başkanı : Tunç Alkın
Panelist : Sürel Karabilgin
Tıp eğitiminin her aşamasında kullanılabilen öğrenme yöntemlerinden biri olan işbaşında öğrenme; klinik ortamda uzun çalışma saatleri ve uzun süreli hastanede kalma sonucu yaratılan öğrenme fırsatları ile yaşanan uzamış çıraklık biçimi olarak ifade edilebilir. İşe dayalı öğrenme; mesleki hedefler yanında kişisel doyum için öğrenmeyi, farklı disiplinlerde çalışan meslektaşlar ile birlikte öğrenmeyi, klinik konular yanında kliniğe ait olmayan bilgileri öğrenmeyi, hasta bakımını doğrudan geliştirmeye yönelik öğrenmeyi içerir. Kişisel gelişim ve mesleki uygulamaların gelişimi temelinde yaşam boyu öğrenme ve ekip olarak öğrenme yaklaşımını benimser.
İş başında öğrenme, erişkin öğrenme teorilerine dayanır. Erişkinler; öğrenme sonuçlarının belirlenmesi aşamasına ve öğrenme sürecine aktif katıldıklarında, önceki bilgilerine dayanan ve gereksinimlerine uygun içerik sunulduğunda, içsel motivasyonları olduğunda, uygun ve zamanında verilen geribildirim ile desteklendiklerinde, uygun eğitim yöntemleri ve zaman sağlandığında iyi öğrenirler. İş başında öğrenmenin bireyselleştirilmiş bir süreç olduğu unutulmamalıdır.
İş başında öğrenme hastaların ve hekimlik uygulamasının yapıldığı her yerde (hasta başında, vizitlerde, poliklinik ortamında, yoğun bakımda vb) gerçekleştirilebilir. Öğrenme ortamlarının eğitim açısından minimum standartları karşılamasına özen gösterilmelidir.
Öğrenme odaklı bu yaklaşımda iş yapan kişi öğrenmeden sorumludur. Bunun yanında etkin bir öğrenme sürecinin yaşanması için etkili danışmanlık hizmeti sunulmalıdır.
İş başında öğrenmede bireysel-kurumsal ve formal-informal ilişki açısından dört tipoloji tanımlanır:
Tip 1: Yeni verilen görevde bireysel performansı geliştirmek için öğrenme (Bireysel yürütülen-informal ilişki)
Tip 2: Kuruma ait bilgi ve beceri kazanmayı öğrenme (Kurumsal yürütülen- informal ilişki)
Tip 3: Mevcut görev/kurumda kişisel ve mesleki performansı geliştirmeyi öğrenme (Bireysel yürütülen-formal ilişki)
Tip 4: Kurumlarda performansı ve rekabet gücünü artırmayı öğrenme (Kurumsal yürütülen- formal ilişki)
PANEL-14
Psikiyatride Uzmanlık Eğitimi: Çıraklar Nasıl Usta Oluyor?
Takım Çalışmasına Dayalı Öğrenme
Oturum Başkanı : Tunç Alkın
Panelist : Ayşe Devrim Başterzi
Takıma dayalı öğrenme fikri ilk defa Larry Michaelsen tarafından 1970’lerde ortaya atılmıştır. 2000’li yıllardan bu yana da tıp eğitiminde kullanılan bir aktif öğrenme metodudur. Sınıfta tek bir eğitici ve çok sayıda küçük grup bulunabilir. Çok sayıda eğitmene gerek duymayan bir aktif öğrenme metodu olduğu için tıp eğitiminde kullanımı artmaktadır.
Geleneksel eğitim sistemine göre takım çalışmasında dayalı öğrenmenin üç önemli farkı vardır. İlki öğrenim hedeflerindeki değişmedir; öğrencilerin öncelikle temel kavramlarla tanışması ve bunları nasıl kullanacağını öğrenmesi hedeflerde yer alır. İkinci olarak, eğitici bilgi veren konumundan öğretim sürecindeki aktiviteleri planlayan ve yöneten bir role geçer. Eğitici, öğrenme sürecini kolaylaştırıcı bir rol oynar. Son olarak öğrenciler klasik sistemlerdeki pasif alıcı rollerini terk ederek, kendi öğrenme sorumluluğunu alır ve öğrendiği içeriği kullanırken diğer öğrencilerle birlikte çalışır.
Takıma dayalı öğrenme 3 fazdan oluşur. İlk fazda öğrencilere amaç ve öğrenim hedefleri verilir, okuma listeleri ya da konuyla ilgili kaynaklar önerilir ve öğrenciler bu materyallere çalışırlar. İkinci fazda, bireysel hazır bulunuşluk düzeyini ölçmek amaçlı bireysel bir test uygulanır. (Individual readiness assurance test, IRAT) Bu testten sonra öğrenciler içinden rasgele seçilen 5-7 kişi testi tekrar doldurur ve her bir soru hakkında ortak görüş oluşur. (Group readiness assurance test, GRAT)
3. aşamada genellikle gerçek hayatta karşılaşılacak problemlerden oluşan sorular takımlara verilir. Tüm takımlar sınıfta aynı anda, aynı süre içinde grup çalışması yaparak problem üzerinde çalışırlar. Takımlar sürenin sonunda yanıtlarını ve çözüm yollarını diğer gruplarla paylaşırlar. Karmaşık gerçek hayat sorunlarının çözümü tüm grup tarafından da tartışılabilir. Değerlendirme sürecinde akran görüşleri çok önem taşır.
Takım çalışmasına dayalı öğrenme etkin ve eğlenceli, kolay uygulanabilir bir aktif öğrenim yöntemi olması ve öğrenci başına düşen eğitmen sayısının az olmasına olanak vermesi nedeniyle kullanımının yaygınlaşacağı ön görülebilir.
Kaynaklar
1. http://www.ou.edu/idp/teamlearning/index.htm.
2. Haidet P, O Malley KJ, Richards B. An initial experience with ‘team learning’ in medical education. Acad Med 2002;77 (1):40-4.
PANEL-15
Genetiğin Duygu Durumu
Kraepelinyen Dikotomi
Oturum Başkanı : Aylin Uluşahin
Panelist : Erhan Akıncı
Ruhsal hastalıkların doğası ve etiyolojik nedenleri, yüzyılı aşkın süredir araştırılmakta ve kategorize edilip tedavi alternatifleri üzerinde uzlaşılmaya çalışılmaktadır. Bir yandan sürekliliği olan tekil bir hastalık süreci iddia edilmekteyken, diğer yandan uzun dönem seyirde kesitsel belirti örüntüleri ve özellikleri ile tanınabilecek iki ya da daha fazla hastalık süreci üzerinde fikir birliği oluşturulmaya çalışılmaktadır. İlk kez Emil Kraepelin tarafından 1921 yılında ‘duygudurum bozuklukları ve dementia precox’ olarak bu ayrım yapılmış olmakla beraber, günümüzde halen bu katı dikotomik yaklaşım üzerinde tartışılmalar devam etmektedir. Günümüze kadar, fenomenolojik uzun dönem izlemlerin büyük çoğunluğunun yanında aile ve ikiz çalışmaları sonuçları, Kraepelin dikotomisi lehine yorumlanmasına neden olmuştur.
Günümüz psikiyatrik yaklaşımlarında, ayrı kategoriler biçiminde sınıflandırılmış olan şizofreni ve duygudurum bozukluklarının birbirinden kesin olarak farklı iki ayrı kategorik bozukluk mu yoksa tekil bir psikoz spektrumu mu oldukları gündemdeki konulardandır. Genetik ve nörobiyolojik tanımlama gibi yeni boyutsal yöntemlerin, günümüz psikiyatrik tanılama sistemleri içinde daha verimli kullanımının psikiyatrik kategorik yaklaşımları üzerindeki yansımalarının ne olacağı merak konusu olmakla beraber, psikiyatriye kazandırabileceği momentum heyecan uyandırmaktadır. Yeni yöntemsel yaklaşımların 2012’de çıkması hedeflenen DSM-V içinde ne gibi değişikliklere neden olacağı ve kategorik yaklaşım üzerindeki yansımaları ise halen bilinmemektedir.
Bu panel sunumunda, psikiyatrik tanılama sistemlerindeki kategorik ve boyutsal yaklaşımlar ve gelecekte ruhsal hastalık sınıflandırılmasında ne gibi değişikliklerin olabileceği konularından söz edilecektir.
PANEL-15
Genetiğin Duygu Durumu
Dostları ilə paylaş: |