1.3.2. Rusya’da Burjuva Sınıfının Gelişimi
Rusya’da burjuvazi sınıfının ortaya çıkışı ülke tarihinin oldukça geri dönemlerine
uzanır. 10.yüzyılda Kiev Prensleri ve Bizans İmparatorluğu arasında yapılan bir anlaşmada
“tüccar” kelimesine rastlanmıştır. Özellikle IV. Ivan döneminde Moskova’lı tüccarların iç
politikadaki nüfuzu oldukça güçlüydü ve tam bir sınıfsal görünüm arz ediyorlardı. Ivan’ın
62 Robinson, 1932., s: 138
* 1897’deki nüfus sayımına gore köylerde yaşları 20 ve 59 arasında değişen erkek nüfusun sadece yzde 37’si
okur-yazardı. (Bkz, Rogger, 1983 s: 84)
saltanatının yarı zamanını alan Livonya mücadelesi tam bir ticari savaş karakterindeydi63.
Büyük Petro’nun sıcak denizlere ulaşmak için yaptığı savaşlarda da yine ticari burjuvazinin
çıkarı gözetilmişti. Burjuvazi, Petro rejiminin mali aygıtı işlevini gördü. Batı Avrupa’da
olduğu gibi Rusya’da da bu sınıf gelişirken büyük ölçüde devlet desteğinden yararlandı. Fakat
Batı Avrupa’da burjuvazi 18.yüzyılda mutlakıyetçi rejimden kendini ayırabilmişken Rus
burjuvazisinin otokrasi ile girdiği ittifak 20.yüzyılın başına dek sürdü. Rus burjuvazisinin
bileşim tarzı da Batı Avrupa’dakinden farklıydı; Batı’da girişim sahiplerinin oluşturduğu
sınıf, Rusya’da büyük çoğunlukla memur ve serbest meslek sahiplerini ihtiva etmekteydi64.
Söz konusu durum Rus burjuvazisini enerjik bir iktisadi ve toplumsal temelden
yoksunluğunun göstergesidir. Bunun yanı sıra Rusya’da kent nüfusunun kırsala oranının
Batı’ya oranla oldukça düşük olması ve şehirlerin ticari aktivitelerden öte idari ve askeri
merkezler olma özellikleriyle öne çıkmaları burjuva sınıfının toplumda belirleyici bir unsur
olarak güçlenmesini engellemiştir.
Rus sanayisinin temelleri 19. yüzyılın başındaki Napolyon Savaşları esnasında atıldı.
Napolyon’un uyguladığı Kıta Bloku sonucu dış dünyadan izole edilen Rusya’da tüketici
pazarına hizmet edecek ilk tekstil fabrikaları kuruldu. Sınai sermaye önceli olan ticari
sermayeyle karşılaştırıldığında iktidarla daha yoğun bir bağımlılık ilişkisi geliştirdi. Rusya’da
sanayileşme süreci Çarlık’ın prestijine ve askeri amaçlarına hizmet edecek şekilde yukarıdan
biçimlendirildi65. Sanayi burjuvası uygun vergi yükümlülükleri ve dış rekabeti önleyici
korumacı tarifelerle devlet tarafından sıkı bir şekilde desteklendi. I. Nikola, Büyük Petro gibi
dış politikanın yönünü Rus kapitalizminin çıkarları doğrultusunda belirledi; ancak bu sefer
63 POKROVSKII, M. N., iBourgeoisie In Russia, “Russia In World History (Selected Essays By M.N.
Pokrovskii), Der: Roman Szporluk, Michigan, The University Of Michigan Press, 1970c, s: 69-70
64 Liebman, 1968., s: 34
65 Melotti, 1982., s: 86
söz konusu olan ticari değil sanayi burjuvazisinin çıkarları idi. Sanayi kapitalizmi gelişiminde
doğal olarak feodal emek ilişkileriyle çelişkiye düştü. Fabrikalarda çalışan işçiler, realitede
kazançlarının bir kısmını toprak beylerine ödeyen serflerdi. Bundan dolayı 1830-1840 yılları
arasında Rusya’da işçi aylıkları örneğin Almanya’dakinden daha yüksekti66. Aynı zamanda
serf sahipleri köylülerin nafakalarını en aza indirerek iç pazarın genişlemesini de engellediler.
Sonuç olarak burjuvazi feodal düzenin tepesinde oturan otokrasiye düşman olmasa da en
başından beri serflik düzenine karşı oldu. Serfliğin kaldırılması sanayi burjuvasına verilen ilk
ödün oldu. Ancak bu reform sınai kalkınmada belirgin bir yükselme eğrisine yol açmadı.
1861’i izleyen bir çeyrek yüzyıl içinde sınai büyüme oldukça düşük düzeyde kaldı. Bunun en
önemli sebebi iktidarın sanayiyi destekleyen tutarlı bir politika izlemeyi başaramamasıdır67.
Yine de sınai kalkınmada patlamanın yaşandığı 1890’lara dek otokrasi boş durmadı. Kırım
Savaşı’nın yaraları sarılır sarılmaz İç Asya’yı ele geçirmek için sefer düzenlendi ve 1870’lerin
başından itibaren Yakın Doğu’da etkin bir politika izlenmeye başlandı. Otokrasi her iki
hamlesinde de hem ticari hem de sanayi burjuvazisinin çıkarlarını öne çıkarttı. 1878’de yüzde
50 arttırılan gümrük tarifeleri otokrasinin korumacı politikalarında yeni bir safhayı temsil
ediyordu; otokrasi ve sanayiciler arasında artık çok daha sıkı bir ittifak söz konusuydu.
Korumacı politikalar 1891 tarifesiyle en yüksek noktasına ulaştı ve yeni ittifak Witte’nin
bakanlığıyla taçlandırıldı.
Witte, Rus devletinin sınai kalkınma olmaksızın büyük devlet olarak kalmasının
imkansız olduğunun farkındaydı. II. Nikola’ya sunduğu bir momerandumda Witte, Rusya’nın
Batı Avrupa karşısındaki ekonomik pozisyonunun daha çok koloni-metropol ilişkisini
andırdığını ve ülkenin sanayi ürünleri satın almak için dışarıya ucuz tarım ürünleri satan bir
66 Pokrovskii, 1970c, s: 76
67 Rogger, 1983, s: 101
ekonomik kimliğin ötesine geçememiş olduğunu vurgulamıştı68. Rusya’nın artık kendisinin
metropol olması gerektiği hedefiyle yola çıkan Witte’nin sanayileşme projesinde en öne çıkan
unsurlarından biri yabancı sermayenin öneminin çok fazla vurgulanmasıydı. Yabancı sermaye
yerel sermaye birikimini hızlandıracaktı. Bu doğrultuda dışarıdan kredi bulunmasına öncelik
verildi. Rublenin istikrara kavuşturulması ve 1897’de parada altın standardına geçilmesi dış
kaynakların ülkeye akışını kolaylaştırdı. Ancak yurtdışına buğday satan toprak sahibi sınıf ve
tüccarlar bu politikanın bedelini oldukça ağır ödediler; yurtdışından makina getiren fabrika
sahipleri içinse söz konusu durum oldukça kazançlıydı69. Demiryolu inşa ağlarının
genişletilmesi hızlı sanayileşme programında anahtar rol oynayan bir diğer konuydu. Ülkenin
birbirinden izole parçalarını ve halkını birleştirmenin yanı sıra pazarı bütünleştirecek olan
demiryollarının etki alanı muazzamdı. Demiryolu inşası projesinin kilit hattı olan Trans-
Sibirya hattıyla Rusya’nın Uzak Doğu ile olan ekonomik bağlarını güçlendirme amacı
güdülmüştü. Bu hat sayesinde İngiltere’nin Çin pazarından uzaklaştırılması ve Rusya-Çin
ilişkilerinin güçlendirilmesi bekleniyordu. Bu yöndeki beklentiler Rus emperyalizmi için de
bir dönüm noktasıydı; söz konusu durum 1871’den itibaren dünyanın büyük sanayi
imparatorluklarının küresel ölçekte sürdürdükleri emperyalist yayılma aktivitelerine
Rusya’nın da etkin katılımına işaret ediyordu. Sonuç olarak Witte’nin döneminde
demiryollarının uzunluğu büyük ölçüde arttı; 1855’te sadece 850 mil olan demiryollarının
uzunluğu 1885’ten itibaren 17.000 mile ulaşmıştı; 1896 ve 1902 yılları arasında ise 17.000
mil daha eklendi ve 1905 yılına gelindiğinde demiryollarının toplam uzunluğu 40.000 mile
ulaşmıştı70. Demiryolları ağının genişlemesinin ağır sanayinin gelişimine destek olacağı
68 Mosses, 1996., s: 99
69 Pokrovskii, 1970c, s: 77
70 Demiryolları hakkında istatistiksel veriler için, Bkz. Rogger, 1983, s: 105
hesaplanmıştı.
Rus sanayileşme programının bir diğer öne çıkan unsuru, devletin sınai yatırımlara
aşırı orandaki iştirakı idi. Devlet, tüm sanayileşme sürecini kontrol etmek ve gerekli desteği
sağlamakla yetinmiyor, Batılı hiçbir ülkede görülmeyen oranlarda ulusal ekonomiye nüfuz
ediyordu. Örneğin 1899’da devlet tüm metalurji üretiminin hemen hemen üçte ikisinin alıcısı
durumundaydı; 20.yüzyılın başlarında demiryollarının yüzde 70’ini devlet işletiyordu71. Bu
yoğun iştirak, özel girişimcilerin kaderlerini geniş ölçüde St. Petersburg’daki otoritelerin
ellerine bırakıyordu ki bu durum burjuvazinin siyasal olarak takındığı pasif tavırın en önemli
nedenlerinden biriydi. Tüm 19.yüzyıl boyunca ülkedeki liberal hareket, burjuvazi tarafından
değil de girişimci karaktere sahip olan aristokratlar tarafından yürütülmüştür. Bunun en bariz
örneği, dekabrist ve zemstvo hareketleri idi. 1870’lerden itibaren proletarya yavaş yavaş
siyasal olarak örgütlenmeye başlamıştı; 20.yüzyılın başında kendi partileri dahi vardı.
Burjuvazi ise ilk siyasal partisini 1905 Devrimi’nden sonra kuracaktı. Bu tarihe kadar çıkar ya
da baskı grupları şeklinde örgütlenmeyi seçtiler. 1874’ten itibaren sanayinin çeşitli
branşlarında faaliyet gösteren girişimciler periyodik kongreler düzenlediler ve çalışmalarını
koordine edebilmek için bürolar açıp kurullar organize ettiler72. Ancak otokrasi ile açık
şekilde çatışılmamaya daima itina gösterildi. Burjuvazinin devlete bu denli bağımlı olması
Rus modernleşme tarihinin kendine has sürecini belirleyen en önemli unsurlardan biri oldu.
Batı’daki orta sınıfların yararlandığı ileri derecedeki özgürlük bu sınıfları dinamik kılarken,
ülkelerindeki sosyo-politik hareketlerde çekim merkezi ve öncü olmak konumuna
yükseltmişti. Rusya hem ekonomik hem de ideolojik açıdan bir sanayi toplumu değildi.
Sanayi toplumlarında bireylerin ekonomik çıkarlarını her şeyin üzerinde tutması en öne çıkan
unsurlardan biridir. Rusya’da ise bu durum ne iktidar ne de tebaa için söz konusu değildi;
71 Ascher, 1988., s: 21
72 Rogger, 1983, s: 123
sadece iş çevreleri için kısmen geçerliydi. Bir çok burjuva tüm girişimlerinden el ayak
çekerek taşrada toprak alıp, aristokrat bir hayat sürmeyi tercih etmişti73. Bu ironik durum Rus
burjuvazisinin sınıfsal bilincindeki eksikliği ve tarihte oynaması gereken rolün niteliğini
kavrayamamış olduğunu gösterir. Daha da önemlisi burjuvanın siyasal olarak geri kalmışlığı
ülkedeki devrimci hareketi temelden etkileyecekti. Rus burjuvazisi hiçbir zaman yozlaşmış
otokrasinin yapılarını sarsacak denli radikal ve bağımsız bir hak arama mücadelesine
girişmedi. Ancak 20.yüzyılın başında anayasal bir yönetimin ne denli kendi çıkarlarına
olacağını sezmeye başlayarak muhalif hareketlerle bütünleşmeye başladılar. Hatta devrimci
örgütleri materyal anlamda destekleyecek kadar ileri gittiler.
1.3.3. İşçi Sınıfının Doğuşu
Rusya’da sanayi üretiminin gelişmeye başlamasıyla işçi sınıfı da genişleme sürecine
girdi. İşçi sınıfının Rusya’da sınıfsal bir karakter kazanması serfliğin kaldırılması kararından
sonra olmuştur. Serflik döneminde işçilerin fabrikadaki kazançlarının bir kısmını toprak
beylerine ödemelerinden anlaşılacağı üzere ekonomik ve hukuki açıdan taşradan bağlarını
koparamamışlardı. Serfliğin kaldırılmasıyla hukuksal bazda bireysel bağımsızlıklarını
kazanan sınıf, ekonomik olarak oldukça düşük hayat standartlarına mahkum olmayı sürdürdü.
Bu durum Rusya’ya özgü değildi; sanayileşmenin başlangıç evrelerinde Avrupa’da da çalışma
koşulları oldukça ağır ve ücretler de bir o kadar düşüktü. İşçileri destekleyecek herhangi bir
örgütsel yapılanma da henüz mevcut olmadığından kaderleri işverenlerin insafına terk
edilmişti. 1890’lara dek Rus sanayileşmesinin ağır aksak ilerlemesi paralelinde işçi sınıfının
genişleme hızını da yavaşlattı. 1890’lardaki sınai kalkınma bu sınıfın nüfus içindeki
yoğunluğunu arttırırken toplumsal etkinlik alanının da genişlemesine yol açtı. 1905’e kadar
73 Rogger, a.g.e.
işçilerin sayısı 2 milyon 700 bine ulaşmıştı74. Rus işçi sınıfının gerçek bir toplumsal sınıf
hüviyetini kazanması da doğal olarak bu döneme rastlar. 1890’lardaki hızlı sınai kalkınmayı
mümkün kılan en önemli olgulardan biri ülkenin ucuz işgücü cenneti olmasıydı. Taşradaki
düşük üretkenlik ve toprak yetersizliği Rus tarımını tam anlamıyla bir kaosa sürüklemişti.
1890’ların başı itibariyle Avrupa Rusya’sında köylülerin üçte ikisinden fazlası kendilerine
yetecek kadar dahi üretimde bulunamıyorlardı75. Bunun yanı sıra hemen her yıl taşranın vergi
yükümlülüklerinin arttırılması köylüleri nakit sıkıntısına soktu. Köylerdeki ekonomik
durumun bu denli kötüleşmesi köylüleri şehirlere doğru göç yollarına döktü; göç seçim
olmaktan öte zorunluluktu. 1897’de St. Petersburg nüfusunun yüzde 38’i, Moskova’nın ise
yüzde 21’i diğer eyaletlerden göç edenlerden oluşmaktaydı76. Ancak Rus işçi sınıfının
köylerle bağlantısı halen oldukça güçlüydü; köylerden yeni ayrılmış olmalarının yanı sıra
sanayi üretiminin önemli bir bölümü sayısı altı milyona kadar varan mevsimlik işçilerle
sağlanmaktaydı77. Bunlar harman zamanı köylere gidiyorlar, ölü mevsimde ise fabrikalara
dönüyorlardı. Söz konusu durum işçilerin bağımsız bir sınıfsal bilinç kazanmalarını
engelleyici bir unsurdu. Rus sanayisinin temel karakteristiklerinden biri yüksek seviyede
merkezileşmiş olmasıydı. 1895 itibariyle binden fazla işçi çalıştıran işletmelerin oranı yüzde
31 gibi büyük bir rakamdı ki bu oran Almanya’da yüzde 13’te kalmaktaydı78. Büyük
işletmelerin bu denli yoğunluğu emekçi örgütler ve siyasi propaganda için oldukça uygun bir
ortam yaratıyordu.
74 Liebman, 1968., s: 29
75 VON LAUE, T. H., Russian Labor Between Field And Factory(1892-1903), California Slavic Stalies,
Vol:III, 1964, s: 36
76 Von Laue, a.g.e.
77 Liebman, 1968., s: 299
78 Rogger, 1983, s: 113
Sanayileşmenin ilk evrelerinde ortak bir olgu olan uzun çalışma saatleri Rusya
örneğinde de söz konusu idi; bir iş günü 12-14 saat arası bir süreyi kapsıyordu. 1897’de St.
Petersburg işçilerinin çalışma saatlerinin kısaltılması için yaptıkları grev sonuç verdi ve
çıkarılan kanun sonucu erkekler için 11.5, çocuklar için ise 9 saatlik çalışma süreleri
belirlendi. Ayrıca kanun Pazar gününü tatil olarak kabul etti. Köylülerin ucuz emek rezervleri
olarak iş beklediği ortamda ücretlerin oldukça düşük tutulması gayet normaldi. Bölgeler arası
ücretlerde farklılaşma vardı; örneğin emekçinin az olduğu Güney’de, özellikle de maden
sanayisinde, ülkedeki en yüksek ücretler ödeniyordu, kırsal kesimin tam bir yıkım içinde
bulunduğu Penza eyaletinde ise en düşük ücretler söz konusuydu79. Ücretlerin ödenme şekli
işverenlerin keyfine bırakılmıştı. İş sırasındaki tahribatlar yüzünden ücretlerde aşırı kesintiye
gidilmesi, saat ücretlerinden yapılan kırpmalar oldukça sık rastlanır durumlardı. 1886’da
çıkarılan kanunla işçilerin refahını arttıracak faaliyetler dışındaki para kesintileri ve
anlaşmalardaki ücretlerden düşük meblağlar ödenmesi yasaklandı. Ödemelerin nakit olarak
yapılması zorunlu kılındı. Ancak iktidar işçileri savunur düzenlemeler yaparken greve
başvuranların cezalarını da arttırmaktaydı. 1903 yılına dek iş kazaları ile ilgili herhangi bir
düzenleme yapılmadı. Bu zamana dek kazalar nasıl meydana gelirse gelsin işçi herhangi bir
tazminat talep edemiyordu. Genel olarak iktidarın işçilere verdiği tavizler gönüllü olarak
verilmedi; işçiler yaptıkları eylemlerle bunları elde ettiler80. Yine de amaçlarına ulaşmak için
kanuni yollar işçilere kapalı tutuldu. Sendikaların varlıklarının iktidar tarafından tanınması
1906 yılını buldu. O zamana dek her türlü sendikal faaliyet sistematik olarak önlendi. 1905
yılına dek işçi yığınları otokrasiyle değil işverenleriyle mücadele etti. 1862-1869 yılları
arasında toplam altı grev hareketi olurken; 1870-1885 yılların arasında ortalama olarak yılda
yirmi grev meydana gelmişti. Artan sanayi işletmeleri sayısına paralel olarak 1886-1894
79 Von Laue, 1964., s: 54
80 Liebman, 1968., s: 87
arasında yıllık grev ortalaması da otuz üçe yükseldi; 1895-1904 yılları arasında ise
yüzyetmişaltı gibi bir orana ulaşarak çok büyük bir sıçrama gösterdi81. 1899 yılında
fabrikadaki ekonomik hayatı ve işçilerin çalışma koşullarını denetlemek için kurulan ancak
asıl amacı potansiyel grev liderlerini saptamak ve greve gidilmeden önce onları tutuklamak
olan iç işlerine bağlı bir polis ağı örgütlendi. Ancak bu istihbarat örgütü muhalif eylemlere
engellemekte yeteri kadar başarılı olamıyordu. 1900’den itibaren devrimci propagandanın
faaliyet alanının genişlemesi ve işçi topluluklarının bu illegal örgütlere sempati göstermesi
hükümeti oldukça tedirgin etti. Çare olarak hükümet, dizginleri kendi eline alacak biçimde
işçi örgütlerini yasal bir prosedüre sokma kararı aldı. Başarılı olunduğu taktirde hem işçi
sınıfının sempatisi kazanılacak hem de devrimci ajitasyon tehdit olmaktan çıkacaktı. Hükümet
işçileri tamamen kendi ideolojisini empoze edebilmek için toplumsal ve ekonomik bazı
tavizler vermeyi dahi göze almıştı. Bir çeşit polis sosyalizmini andıran bu deneysel girişim
adeta iktidarın elinde patlayacak bir bomba oldu ve 1905 yılındaki devrime zemin hazırladı.
1.4. 1905 Devrimi Arifesinde Rusya’da Siyasal Hareketler
Rusya’daki otokrat rejim Batı Avrupa’daki siyasal rejimlerle karşılaştırıldığında çok
daha zayıf muhalefetle karşılaştı. Ülkedeki tüm sosyo-ekonomik ve siyasal unsurları sıkı bir
denetim altında tutarak tam bir güç tekeli kuran Rus Çarları 19. yüzyıla dek, arasıra patlak
veren köylü isyanları dışında iktidara yönelen çok ciddi bir iç tehdide maruz kalmadılar.
Otokrasinin ülkedeki sosyo-ekonomik süreç içindeki yoğun kontrol kabiliyeti ve feodal
tabanlı toplumsal düzenle iktidarın uyumu bu rejimi mümkün kıldı. Ancak özellikle 19.
yüzyılın ikinci yarısında ekonomik yaşamda meydana gelen hızlı ve yoğun dönüşüm süreci
bürokratik-polis devlet karakterindeki Rus yönetim metodlarını çıkmaza soktu. Ekonomik
81 Rusya’daki grev istatistikleri için, Bkz. Ascher, 1988., s: 22-23
hayattaki çeşitlenme toplumun sınıf kompozisyonunu ve çıkar ilişkilerini baştan aşağı
yenilerken, otokrasi, siyasal yapıda oluşacak açılımlara karşın savunmacı bir politika izledi.
Ancak bu yüzyılda yüzlerini Batı’ya çevirmiş olan aydın kesim ülkenin ne denli geri kalmış
olduğunun fazlasıyla bilincindeydi; daha da önemlisi bunun sorumluluğunu otokrat yönetim
metodlarına yükleyecek kadar iktidardan düşünsel kopuş safhasına gelinebilmişti. 19.yüzyıl
Rus aydınlarının önceki nesillerden farkı düşündüklerini eyleme dökmenin gereğini anlayarak
pasif konumlarından sıyrılmaları ve kendilerine kitlesel taban arayışına girişerek otokrasiyi
yıkacak devrimin temellerini atmaya çabalamalarıydı.
1.4.1. Liberaller
19.yüzyılda otokrasiye karşı yönelen ilk ayaklanma hareketi toplumun liberal eğilimli
kesiminden geldi. Batılı eğitim almış aristokrat kökenli gençlerin başını çektiği ve aynı
zihniyetteki subayların da fiili olarak katıldığı isyan hareketi, Rus tarihine "dekabrist
ayaklanma” olarak geçti. Ayaklanma iktidar tarafından bastırılmış olsa da dekabristler
arkalarında önemli bir düşünsel miras bıraktılar; otokrasinin kendini ıslah etmeye
yanaşmamasına karşın ilk defa zora başvurularak çare aranmaya çalışılmış olunması,
Rusya’yı modernleştirmek için devrimden başka çıkar yol olmadığı fikrini gelecek nesillere
de aşıladı82. Dekabristlerin başarısızlığını takiben liberal hareket, I. Nikola’nın despot
yönetimi karşısında durgunluk dönemine girdi. Reformcu Çar II. Aleksandr, yerel öz-yönetim
birimleri olarak oluşturduğu zemstvo örgütlerinin Rus siyasal hayatında yeni bir dönem
başlattığının ve sürecin anayasanın kabulüne doğru ilerleyeceğinin farkındaydı83. Ancak şu an
için Rus toplumunun anayasal bir yönetim için yeteri kadar olgun olmadığını düşünüyordu.
Konuya Rus liberal çevreler açısından bakıldığında ise Rus liberalizmin kökenleri itibariyle
82 Liebman, 1968. s:51
83 Walkin, 1962. s:156
ılımlı olduğu ve bu görüştekilerin önemli bir kısmının da daima böyle kalmayı başardığı
görülüyor. Monarşi ile liberal değerlerin uzlaştırılabileceği ve işbirliğinin mümkün olduğu
düşüncesi liberaller arasında yaygın kanıydı. 1879 yılında Cherginov’da zemstvo lideri olan
Ivan Petrunkeviç, liberalleşen otokrasi fikrini reddetmiş ve Rus hükümetinin gidişatını
belirleyecek seçilmişlerin oluşturduğu bir kurucu meclisten bahsetmiş84 olsa da 20. yüzyıla
dek bu tarzda devrimci çıkışlar çok nadirdi.
Rus liberalizminde zemstvo örgütleri hareketin çekim merkezi olma işlevini yerine
getirdiler. Merkezi yönetimden ayrı yerel öz-yönetim birimleri olan ve aristokratların üyeler
içinde çoğunluğu oluşturduğu bu örgütler, II. Aleksandr dönemindeki hareket kabiliyetlerini,
III. Aleksandr döneminde büyük ölçüde yitirdiler. Bir önceki saltanat döneminde sahip
oldukları yetkilerin kırpılmasının yanı sıra merkezi yönetim karşısında bağımsız hareket
kabiliyetleri oldukça sınırlandı. Ancak 1890’lara dek zemstvo üyeleri siyasetle oldukça
yakından ilgilenmelerine rağmen, iktidara karşı ılımlı tavır sergilemeye devam ettiler.
1891’de kırsal alanda başgösteren kıtlık üzerine zemstvo üyeleri ortak bir örgüt altında
birleşme çalışmalarına başladı. 1895’te II. Nikola’nın zemstvoların bu yöndeki çalışmalarını
“saçma düşler” olarak nitelendirerek reddetti. Aldıkları bu sert cevaba rağmen zemstvo
üyeleri iktidara sadık tavırlarını muhafaza ettiler85. Zemstvo konferansları 1900 yılına dek
illegal olarak düzenlendi, ancak, bu tarihten sonra yavaş yavaş kendilerini ortaya sermeye
başladılar.
20.yüzyılın başlarında liberal akımlar için en çarpıcı olan yasalara dayalı yönetimin ve
temsili hükümetin oluşması için barışçı yöntemlerle mücadelenin artık mümkün olmadığına
inanan yeni bir akımın ortaya çıkmasıydı. Yeni jenerasyon liberaller hükümetle uzlaşmanın
boş düşler olduğunu ve siyasal sistemde radikal reformlar gerçekleştirmek için otokrasinin
84 Rogger, 1983, s:155
85 Rogger,1983, s: 157
yıkılarak, yerine Batı tarzında parlamenter rejimin kurulmasının ön koşul olduğunun ayırdına
varmışlardı. Yeni liberal trendi daha da radikal kılan bir diğer unsur, varolan devrimci
hareketi kendileri için kaçınılmaz müttefik görmeleriydi. Bu eğilimler çerçevesinde bir araya
gelen liberaller, devrimci sosyalist partiler gibi illegal bir örgütün yanı sıra yurtdışında basılan
“osvobozhdenie (özgürlük)” adında bir yayın organı da kurdular. 1902 yılında Stutgart’ta
yayın hayatına başlayan gazetenin editörlüğünü Peter Struve üstlendi. Rus liberalizminin sola
doğru meyletmesinin fikir babalarından olan Struve, eski bir sosyal demokrattı. Revizyonizm
akımı çerçevesinde Marksizm’den liberalizme kayan Struve, özgürlüğe ulaşma gibi bir etik
düşüncenin tek bir sınıfın edimleriyle gerçekleştirilemeyeceğinin ve siyasal özgürlük hedefine
ulaşmak için en iyi yolun geniş tabanlı bir liberal partinin kurulması olduğunu savunuyordu86.
Yeni liberal akımın toplanacağı çatı görevini görmesi için “Özgürlük Birliği” adlı bir örgütün
kurulması planı 1903 yılında Almanya’da oluşturuldu. Almanya’daki toplantının ardından
Karkov’da bir araya gelinerek Birlik’in öncelikle zemstvo eyaletlerinde örgütlenmeye gitmesi
ve mümkün olduğunca diğer eyaletlere de yayılmasını içeren bir plan yapıldı. 1904 yılının
Ocak ayında St. Petersburg’da Özgürlük Birliği’nin kurucu kongresi yapıldı. Öncelikle
zemstvo eyaletlerinde örgütlenmeye gidilmesi, buralarda zaten güçlü bir örgütsel yapının
mevcut olmasıyla ilgilidir. Hem Osvobozhdenie’nin yayınlanmasında hem de Özgürlük
Birlik’inin örgütlenmesinde iki farklı grup faaliyet gösterdi: zemstvo üyeleri ile profesör ve
gazeteciler. Bu iki grup Almanya’daki toplantılarda da St Petersburg’da seçilen kurulda da
eşit olarak temsil edildi. Liberalizmdeki bu yeni trendin fikir babaları doğal olarak profesör ve
gazetecilerdi. Rus hayatının realitelerinden öte teoriler ışığında hareket yönü belirleyen bu
grup, zemstvoların o zamana dek liberalizme yaptıkları katkıları küçümsüyordu. Otokratik
yönetimin yıkılması hedefi çerçevesinde kitlesel huzursuzluğun iktidara karşı muhalefete
yönlendirilmesinin gereğine inanan grup, ulaşmak istedikleri amaç her ne kadar farklı olsa da
86 Ascher, 1988. s:34
devrimcilerle benzer taktikler benimsemişti87. Devrimcilerle ittifakın gerekli görülmesi
üzerine 1904 yılının Eylül ve Ekim aylarında Paris’te diğer partilerin temsilcileri ile işbirliği
kurma yönünde görüşmeler yapıldı. Azınlıkların liberal ve devrimci partileri ile Soyalist-
Devrimci Parti görüşmelere katılırken, Sosyal Demokratlar burjuva partileriyle herhangi bir
anlaşmaya gidemeyeceklerini belirterekten görüşme teklifini geri çevirdiler. Müzakereler
sonucunda otokrasiyi yıkmak için birbirlerine paralel eylemlere girişilmesi yönünde bir
anlaşmaya varıldı. Ancak anlaşmanın olumlu noktaları, her partinin kendine uygun olduğu
sürece işbirliği yapılacağı şeklinde pratik olarak net olmayan terimler içeriyordu88. Liberaller
her ne kadar devrimcilerle ilişkiye girmiş olsalar da varmak istedikleri hedef diğerlerinden
oldukça farklıydı; onlar bir cumhuriyet değil anayasal monarşi peşindeydiler.
Özgürlük Birliği’nin 1904 yılında kabul edilen programı, otokrasinin tasfiyesini,
anayasal bir hükümetin kurulmasını, azınlıkların kendi geleceklerini kendilerinin
belirlemelerini ve sosyo-ekonomik reformların gerçekleştirilmesini içeriyordu. Ayrıca
program detayla bir açıklaması yapılmadan işçi sınıfının çıkarlarının savunulmasından
bahsetmekteydi. Ancak bir çok zemstvo üyesi liberalizmin bu denli radikalleşmesine karşı
çıktı. Bu çerçevede liberal hareket kendi içinde anayasal düzen savunucuları ve yasalara
bağlılık gösteren otokrasi savunucuları olarak keskin şekilde bölündü89. Gerçekte Özgürlük
Birliği bir parti değil, farklı politik eğilimi olan kişi ve grupların ittifakıydı. Birlik’in
konseyinde altı zemstvo üyesi bulunmasına rağmen yönetim, zemstvolu anayasalcılara göre
sola yakın olan entelektüellerin elindeydi90. Birlik, liberal hareketin hakimiyetini ele geçirdi
87 Walkin, 1962. s:194
88 Walkin, a.g.e.
89 Ascher, 1988 s: 196
90 Walkin, 1962, s: 201
ve kitlelerin ilgisini çekmeye başladı. Ama hiçbir zaman devrimci hareketlerin yarattığı
kitlesel katılım oranlarını ve grup içinde bir hedef doğrultusunda birleşme olgusunu
yakalayamadı. Liberallerin hareket sahalarını kısıtlayan en büyük engel, hakim sınıflar olan
burjuva ve aristokratların genel eğilim olarak otokrasi ile çatışmak istememeleriydi. Rus
liberal hareketini Batı’dakilerden bir ölçüde farklı kılan unsur, burjuvalardan çok Batılı
görüşe sahip aristokrat sınıfın hareketi desteklemesiydi ve bunun en büyük göstergesi de
zemstvo birimlerinin hareketin çekim merkezini oluşturmasıdır.
Dostları ilə paylaş: |