266 rcshn, 67 plâ, terfta; -ve metin AfiDd* is yaprak renfcsâs, I yap h



Yüklə 5,51 Mb.
səhifə9/91
tarix27.12.2018
ölçüsü5,51 Mb.
#86796
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   91

ÂLİ BAHADIR BAĞLARI — İstanbul civarının eski namlı mesire yerlerinden biridir, halk ağzında Albadır denilir; Büyükşeh-rin zevk ve safa ehli, buralarını gezip tozmuş olan Evliya Çelebinin tâbiri ile «Âşıkanı sâ-dıkan» toplanıp beş on çadır halkı halinde giderler ve burada en az bir hafta kalıp «can sohbetleri» ederlerdi. Âli Bahadır bağlan Anadolukavağı ile Anadolufenerinin gerilerine, Mustafapa mer'ası arkasına düşer, Bey-kozdan Kaymakdoduran - Almalı Çiftliği -Sırmakeş bayırı - Serdaroğlu Çiftliği - Ar-navutköy voliyle gidilir; yahut, Akbabadan Anadolufenerine giderken, sağda Kanlıkavak tepesi eteğinden a}Tilan bir yol da Âl Bahadıra çıkar ki oradan da İrvaya iner. Âli Bahadır yanında birleşen Suvat Dere ile Yağ-cıderesi Âlibahadır Deresi adını alır ve İr-va Deresine dökülür.

Bibi.: Evliya Çelebi, I; Haritalar.

ÂLİ BALİ — On altıncı asırda güzelliği dillere destan olmuş esnaf civanlarından; Ulvi Çelebi «Şehrengiz» inde bu genci şu beyitlerle tasvir ediyor:

Ali Bâli biri bir sahi hûban Aîi sîyretlüdiir ol şM yezdan Hasen sürat melek sima güzeldir Rehi aşkında can virsem maheldir


ALİ BALİ (Kaptan)

626


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 627 —

ALİ BEY (Garson)




Süvari düldüli naz oldu ol şah Yolunda kurban olam nola her gah Gören didi dükkânının o şahı Görün gelmiş esed burcine mâhı.

ALİ BALİ (Kaptan) — Kılıç Ali Paşa devrinin tersane kaptanlarından ve asrının namlı kemankeş pehlivanlarından; hayatı hakkında başka bir kayda rastlanamadı.

ALİ BALİ (Muhzirzâde) — On altıncı asır ortalarında güzelliği dillere destan olmuş nevcivanlardan; Cemâli Ahmed'in şeh-rengizinde şöyle medhedilmiştir: Ali Bâlidir anın biri hem Ki Muhzirzâdedir meşhûri âlem Periler oluben hüsninden agâh Dediler cümle bizden yekdir ol mâh

Bu nevcivanın Ulvî Çelebi Şehrengizin-de adı geçen Ali Bâli ile ayni delikanlı olması muhtemeldir.

ALİ BALİ AĞA — Hadikatül-Cevamiin kaydına göre Fatih Sultan Mehmedle beraber istanbul çenginden bulunmuş gazilerden; Üsküdarda Torbalı (Dürbâli) Mescidinin banisi, Hadika: «Merkadi Kavukçular içinde bir mahalli mahsusta ziyaretgâh iken müruru eyyam ile dükkânlar arasında kalmıştır» diyor.

Bibi.: Hadikatül Cevâmi, II.

ALİ BEY — On sekizinci asrın seçkin hattatlarından; Kasımpaşa eşrafından ve Tersanede çekdiri kaptanlarından Mahmud Paşanın oğlu; sülüs ve nesih yazıyı Hamâmî Mehmed Ağadan öğrendi; yazıya ilk gençlik Çağında başlanır iken bu zât damadı Mehmed Arif Ağa ile beraber, ömrünün ikinci yarısında heves ederek başlamış, fitrî istidadı sür'atîe gelişerek seçkin bir hattat olmuştu Ali Ağa diye de anılır. Bib.: Müstakimzâde, Tuhfei hattâtin.

ALİ BEY — Abdülâziz devrinde ve ikinci Abdülhamidin ilk yıllarında Üsküda-nn namlı tulumbacı - kabadayılarından Üsküdarlı Vâsıf Hoca hâtıralarında bu zatı şöylece nakleder:

«Mevlevi dergâhı karşısındaki köşede kam konakta ismini unuttuğum bir paşanın mahdumudur, çocukluğumuzda otuz beşlik bir adamlı, oldukça tahsil görmüşse de meyil ve istidadından olacak ki, Mirahor tulumbası reisi idi; Senısipaşadaki Voli yerine de gidip gelirdi. Koğuşlarının Eskihamama nakli

li sıralarında bir Ramazanışefir gecesi Şem-sipaşadan gelirken karmanyola maksadiyle önüne üç kişi çıkmış, davranma! demişler. Ali Bey bu! Birini bir koltuk altına, diğerini bir koltuk altına almış, tabiî üçüncü kaçmış, adamları bohça gibi kahvenin ortasında sandalyeye oturtmuş herkes hayret içinde kalmışlar; sormuş:



  • Meramınız ne idi?
    Meğer asker imişler:

  • Memleketten paramız gelmiyor!
    Cevabını alınca birer mecidiye vermiş,

birer kahve ikram etmiş ve:

— Her cuma izinli çıkınca geliniz, bu


çekmeceden onar kuruş alınız, tezkere alın
ca da bana geliniz, yarın da kaçan arkadaşı
nızı gönderiniz!

O da gelmiş, ona da ayni hareket ve ayni tavsiyede bulunmuş.

Görmedim fakat görmüş gibi inandım, zira hilafı irtikâp etnıiyeceklerden işittim. Hallaç kirişini çeke çeke koparırmış! Dimdik, puntal gibi bir adamdı. Benim gibileri gözlerine baksa korkardı; uzun, kara bıyıklı, omuzlan genişti. Sonraları Paşakapısma tulumbacı ağası oldu, badehu Hicaza gitti, avdetinde Merdivanköy Bektaşi dergâhına gitti, öyle zannediyorum baba da oldu. Encamı kâr herkes gibi asla rücu etti, kara toprak! Allah rahmet eylesin».

ALİ BEY (Çolak) — 1890 -1900 yılları arasında, kışın Be-yoğlunda, ramazanlarda Şehzadebaşında, yazın mesirelerde dolaşır bir dilenciydi; bir kolu çolak, dişleri çürük çarık, gayet yılışkan, paşaların, beylerin, hanımların arabalarına sokulur. Kandilli temennahla-rı basa basa tepeye damlar; gayet terbiyeliliğe, nazikliğe yel-tenir. Erkek, kadın herkesi adiyle saniy-le bilir: «Vay filânca beyimiz! Vay falanca Çolak AU hanımefendimiz, key- (Resim; s. M.

fi âlileri iyidir inşallah. Çâkirînizin afiyetim Elhamdülillah berkemaldir» diye lügatler paralar.

Başında limon kabuğu kadar yağlı fes. boynunda kir içinde yakalık ve kravat, sırtında lime lime bir redingot.

Arapkirli idi. Herkes de kendisini severdi. Hemen kuruşu dayar. O da yine yerlere kadar temennaları savururdu. Beylerle hanımlar arasında meyanecilik te eder, usulcacık haber, mektup götürür, getirir, çeyreği hattâ bazan mecidiyeyi cebe atardı. Yani muhabbet tellâllığı da ederdi.

Sermed Muhtar Alus

ALİ BEY (Denizoğlu) — Asrımız başlarında iştihar etmiş musikişinas. Şu altı şarkı onundur:

Hüseynî - aşîran, yürük aksak «Gel ey şûhi serefrâzım», «Lâyik mıdır ey bî vefa», «Reha yok bu derdü gamdan»; Ferahnak düyek «Beni görme çevre lâyik»; Hisar-bûselik yürük aksak «Yandım deminden»; Şehnaz -buselik semaî «Gönlüm alamam».T.Y. öztuna

ALİ BEY (Diyojen) — Kırk, kırk beş yıl kadar evvel Moda ve Kalamış taraflarının büyük şöhret sahibi ayyaş ve kalender bir sandalcısıydı. O zamanlar kırk beş elli yaşlarında, yüzü mihnetle buruşmuş, kısa boylu, kır saçlı bir adamdı. Gençliğinde yıllarca askerlik etmiş, çavuş olmuş, İmparatorluğun hemen her tarafını gezmiş dolaşmış, tezkere alınca îstanbulda yerleşip sandalcılığa başlamış.. Kâlamışta Belvü otelinin Fenar tarafındaki duvarı dibinde bir fıçı içinde yaşardı. Eşyası bir küçük sandık, birkaç tabak ve bir rakı binliğiydi. Ayık olduğunu gören olmamıştı, fakat bu kalender ayyaş, tertemiz bir kalbe, daima güler bir yüze ve tatlı bir dile ahipti. Moda, Kalamış ve Fener halkının, kadın, erkek, çocuk herkesin sevgisini kazanmıştı. Herkesle senli benli konuşur, etrafına toplanan semt çocuklarına askerlik hatıralarını, gördüğü memleketleri anlatır, kendisinin çok mahir olduğu balıkçılığın inceliklerini öğretirdi.

Kışın palto ve fanila giymez, kar ve don müstesna, hemen daima yalın ayak dolaşırdı, îçinde barındığı fıçısında, zengin ahbaplarının hediyesi bir yatağı vardı. Fıçının iki penceresinden biri sokağa, biri de gökyüzüne açılmıştı.

Bir gece birdenbire patlıyan bir lodos fırtınası, Diyojen Ali Beyin fıçısını, kalender sahibi ile beraber yerinden sökerek almıştı, bütün Kalamış ayaklanmış, dört, beş genç ve cesur kayıkçı, kendi hayatlarını tehlikeye atarak kalender ayyaşın fıçısını kudurmuş dalgaların pençesinden kurtarmışlardı; Ali Bey ise derin uykusundan, fıçısının etrafına toplanan alkm gürültüsü ile uyanmış, tepeden tırnağa kadar sular süzülerek dışarı fırlamış:

— Ne oluyor çocuklar!? Bir kaza mı'ok du.. koşalım., kurtaralım!., diye bağırmıştı.

Bundan sonra, her lodos fırtınasında ilk hatırlanan Diyojen Ali Bey olmuştu. Koca ayyaşın, ölüm tarihi tesbit edilememiştir.

ALÎ BEY (Eısiştezade) — On sekizinci asır hattatlarından; babası da Ali Bey namında bir zat olup Sadrâzam Amcazade Hüseyin Paşanın eniştesi olduğundan Enişteza-de lâkabını almıştır; Sülüs ve nesih yazıya Zühtü İsm'ail Ağadan çalışmış, kâtipzade Mustafa Efendiden de icazetname almıştı. (H. 1179) 1762 de öldü, Topkapı dışına defnedildi.

Bibi.: Müstakimzâde, Tuhfei hattâtin,

AL! BEY (Evkafh)'— Geçen asır sonlarında Üsküdar kabadayılarından; tam külhanbeyi değil de mektep görmüş çapkınca beylerden; gayet cessur, fakat uslu, mecbur olmadan kimseye bir ağır sözde bulunmazdı; uzunca, buğday benizli, pençeli, yürekli bir adamdı. Cafer Efendi isminde bir dayısı vardı; o da ayni tipti; Evkaflı Ali dayısının ye-tiştirmesidir.

Bibi. : Vâsıf Hoca, Not. .

ALİ BEY (Garson) — Gençliği İkinci Abdülhamid devrinin sonlarına rastlamış bir kahvehane garsonu: Birinci Cihan Hari ile bilhassa mütareke yıllarından bu yana Beya-zıd kahvehanelerinin şöhretlerinden; uzun boylu, zayıf, son zamanlarında matruş, ak saçlı bir adamdı, yaşı altmışı aşkın olarak İkinci Cihan Harbinin ilk yıllarında öldü. Hayatı hakkında da malûmat edinilemedi.

İstanbul kahvehanelerinde eski tabiriyle kahvehane uşakları, bugünkü ıstılahla garsonlar, ocağa kahve, çay, nargile ve lokum için seslenirken dikkatle kaydedilmeğe değer kelimeler, tâbirler kullanırlar. Meselâ, çayın rengini tarif için «Tavşan kanı» ve

BEY (Hanende)

628 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

629

ALİ BEY (Hanende)




«Nar çiçeği» gibi tâbirler artık kullanılma-mamaktadır. Köpüklü bir sade kahve için «sade bir kaymaklı!..» diye seslenen garsonlara da rastlanmıyor. Bu garson Ali Beyin de kafiyeli nargile bağırması meşhurdu:

Doldur!... Bir

Marpucun uca gümüg baş Lülesi altın baş TümbeMsi Isfahan isi İstiyen İki kardeş... Doldur!... Adamakıllı!...

Bunu, bilhassa notasiyle dinlemek lâzımdır... Çocukluğunda Ali Beyin yanında hizmet etmiş olup 1945 -1950 arasında Beyazıt-taki Küllük kahvehanesinde çalışan ve bu kahvahanenin yüz akı garsonu olan Nimet, Ali Beyin kafiyeli nargile bağırmasını bilen tek adamdı.

ALİ BEY (Hâneade) — Sadrâzam Âli Paşanın hanendesi, devrinin eşsiz güzel seslerinden biri; paşaya pek genç yaşında intisap etmiş, simasının fevkalâde güzelliği, sesi ve zarafeti ile paşanın sonsuz sevgi ve itimadını kazanmış ve pek çok ihsanlarına nail olmuştu. Vakanüvis Cevdet Paşa «Maarûzat» adındaki hâtıralarında hanende Ali Bey hakkında şu satırları yazıyor: «Âli Paşanın dairesi masarifi şehriye üç dört bin altına varırdı ve Ali nam çârebrû delikanlısının masarifi, efendiden bir adamın hanesini kibârâne surette idare edebilirdi».

Ali Bey, Tanzimat devrinin istanbul hayatını en zengin çeşnisi ile yaşamış ve o devir ricalinin hususî hayatlarına pek yakında vakıf olmuştu. Ne kadar yazıktır ki hâtıralarım kalem diline vermemiştir, kendisinden kalan, naklettiği birkaç fıkradan ibarettir.

-ALİ BEY (Hanende Kadıköylü) — Geçen asnn en güzel sesine sâhib sanatkâr ve bestekâr; «Kel Ali Bey» ve «Enderunlu Ali Bey» diye de anılır; bir taşra kadısının oğludur, 1830 da doğdu, doğum yeri bilinmiyor. Kadıköylülüğü, son zamanlarında orada otur-masındandır. Başı kel olduğu için on, onbir yaşlarında iken tedavisi için babası tarafından îstanbula, kardeşinin yanına gönderildi, o sırada Babıâli civarında kel çocukların bakıldığı bir müesseseye konuldu. Sesinin güzelliği memleketinde iken nazarı dikkati ceî-betmişti, musiki hakkında en küçük bir irşad görmüş değildi, yalnız ezan ve mâni okumasını öğrenmişti; yerleştiği müessesede vakit

ezanlarını okumağa başlayınca, bu son derecede tatlı çocuk sesi civardan geçen Babıâli ricalinden bazılarının nazarı dikkatini çekti, devrin sadrâzamına duyurdular, Alinin ezanını dinleyen vezir de sese öylesine hayran. oldu ki bir vesile bulup padişaha arzetti ve Ali Enderunu Hümâyuna alındı, ondört yaşına girmişti, orada terbiyesi için Dellâlzâde ismail Ağanın eline teslim edildi.

Bir müddet geçtikten sonra üstad yeni çırağını devrin padişahı AMülmecide dinletti, hünkâr;


  • Kim bu çocuk?., diye sorunca

  • Ezanları ile efendimize medhedilen
    Âli kulunuz... dedi.

Padişah, çocuğu hareme götürdü; çocuk da oLsa haremde yabancı bir erkek gören sultanlar ve saraylılar kaçışırlarken Sultan Mecid:

— Kaçmayın, kaçmayın!.. Size insan su


retinde bülbül getirdim!., dedi.

Henüz şarkı ve beste öğrenecek kadar vakit geçmemişti; ALi haremde birkaç mâni okudu. Pâdişâhın bu teveccühü Aliye büyük teşvik oldu, Dellalzâdenin elinde bütün gayreti ile çalıştı; öylesine yetişti ki, büyük bestekâr Hacı Arif Bey bir gün Lem'i Atlının hocası Hafız Yusuf Efendiye Ali Beyi takdir yollu:

— Bestelediğimiz eserleri evvelâ Ali Beye geçelim, sesindeki halâvet ve tarzı tegan-nisindeki letafet ile o bir yoluna koysun, sonra biz geçelim, neşredelim!., demişti.

Ali Bey, bir müddet sonra bilinmeyen bir sebeple Enderundan ayrılıp Yusuf Kâmil Paşa dairesine kapulandi; paşanın zevcesi Prenses Zeyneb Hanımın' hanende cariyelerini yetiştirmeğe memur edildi. Mısır hidivi îsmail Paşa, kızlarından birini evlendirirken halası Zeyneb Hanımdan düğünde teganni etmek üzere şöhreti herkesin malûmu hanende ve sazende cariyelerinden birkaçım yollamasını rica etmişti; Zeyneb Hanım istenilen kızlarla beraber hocaları Hanende Ali Beyi de Mısıra gönderdi; fakat hidiv, cariyelerden ziyade Ali Beyin sesine hayran oldu ve onu kendi sarayında aiakoydu; meşhur olan atiyye ve ihsanlarına garketti. Fakat îs-tanbulun hasretine dayanamadı; cömerd velinimetini bırakıp îstanbula döndü. Hayat ve maişetini tanzim edebilecek parası vardı, ya-

pamadı; elindekini kalenderâne harcadıktan sonra maişet kaygusuna düştü; Kadıköyünde yerleşerek bir kahvehane tuttu, arzu edenlere beste, şarkı ve mâni meşkederek beş, on kuruş gelir ile darlık içinde yaşadı; (H. 1315) 1897 de altmış yedi yaşında öldü; kabrinin nerede olduğu bilinmiyor; pek muhtemeldir ki kabrine taş dahi dikilmemiştir. Temyiz mahkemesi reisliğinden emekli Baha Bey şu tarih manzumesini yazmıştır:

Neş'e sazı meclisi rindânei şevkti (areb Pîri hoş meşreb Ali Bey, mûsîkîkâr. benâm

Kalbi agâhi karar gabi nevâi sûznâk Nağmei ahi dili, yârâne zevk efzâi cam

Evce âğâg etdiği dem perdei Uşşakdan Zühre eylerdi defi gerdim ile raksa kıyam

Görmedim -devri tarebde zâtine bir pîgrev Gelmemiş böyle usûle âşînâ üstadı tam

Savtine dem beste oisun büîbüli Bağı İrem Virdi âhirkâr faslı ömri fâniye hitâm

Âh kim ahengi saz âsâ bozuldu besanimiz

Bir tarebgâhi muhabbet var mı kalmış berdevam

Naklolunsun kabrine târihi menkuutun Bahâ Tutdu hanende Ali Bey evci firdevsi mâkaam. 1315

Hakkındaki güzel hâtıralar, fıkralardandır:

Tırnavalı Hafız Mehmed Efendinin Di-vayolundaki kahvehanesinin üstündeki odada bestekâr Şevki Bey heveskâr gençlere şarkı tâlim ediyormuş; bir gün Ali Bey gelmiş:


  • Sizin «Bâis oldu çeşmi mestin âşıkın
    berbâdına» şarkınızı dinlemek isterim...
    demiş; şarkı okunmuş, Ali Bey:

  • B;r kere de ben yalnız .okuyayım!,
    demiş.

Ali Bey okuduktan sonra bestekâr fevkalâde heyecan ile:

— Şarkı şimdi sizin ağzınızda şarkı ol


du!., demiş.

Üstad Ahmed Râsim naklediyor: «Güvercin tersi için insan sesini kısar derler. Hattâ merhum Kel Ali Beye böyle bir suikasidde bulunmuşlar imiş. Filvaki kendisini dinlediğim zamanlar sesi kısık idi, ama bu hal, tabiatı cihanpesendine ayn bir letafet verirdi. Hançeresindeki istidadı fevkalâde, yapacağı nağmeleri istediği perde üzerinde tekarrur ettirirdi. Müteveffa Kenıençe-ci Vasıl, Ali Bey taksime başlayınca dikkat kesilirdi, bir gün sebebini sordum:

— Onun gırtlağında bu- makina var ki bizim yaylarımızla parmaklarımızda olsa güç çeviririz!., demişti. Şayanı teessüftür ki bu iki nâdirei mûsikîden ikisinin de gramofonlarda aksi elhânı yoktur».

Keçecizâde Reşad Fuad Bey büyük biyog-raf İbnülemin Muhamıned Kemal înal merhuma nakletmiş:

Gençliğinde Yusuf Kâmil Paşaya hazine kâtipliği yapmış olan Şirketi Hayriye müdürü Hafız Vehbi Efendinin Bebekdeki yalısında bir gece bir mûsikî meclisi olmuş. Son yıllarını yaşayan Ali Bey de boğazı yaralı ve sarılı olarak bulunmuş, okurken kendisine saz ile lavtacı Mihriban Hanım refakat ediyormuş; bu hanım da Zeyneb Hanımın sazende cariyelerinden ve Ali Beyin eski talebelerinden imiş. Ali Bey o eski mes'ud demleri hatırlayarak ağlamaya başlamış, ağlaya ağlaya okumuş; Mihriban Hanım da kendisini, tutamamış, o da lavtasını ağlaya ağlaya çalmış, meclisde bulunanlar da sanatkârları ağlaya ağlaya dinlemişler.

Gençlik zamanında çekilmiş tek resmi vardır, bu resimde, sakalı matruş ve gür, uzunca bıyıklıdır. Sonraları sakal salmış, önce kır, son yıllarında ak sakallı imiş; uzunca boylu, dolgun vücutlu olduğu söylenir.

Yirmiden fazla şarkı bestelemiştir ki şunlardır:

Uşşakdan


Af f eyle günahım nolur ey şûhi pesendim (Sengin

semaî)


Aşkın üe bülbül gibi artmaktadır ahun (Sengin

semaî)


Sen melâhat mülkünün sultanısın (Sengin semaî»

Bir zülfi siyahkâr ile bu gönlümü aldı (Curcuna)

Sen ey servi revan, ruhleri gülgûn (Curcuna)

Usandı ağlayub âh eylemekten (Dervi hindi)

Hicazkârdan

.Ol fcaap keman cevrü cefâ yayını kurdu (Sengin semaî)

Menendin yok gülüm, bir mehlikaasm (Aksak) Asıkın sermâyesi feryâd imiş (Düyek)

Hüzzamdan

Ümidim kalmadı nevcivandan (Devri hindî) Çeşmî mestin hasretiyle cismü canım dağlarım SâM yetişir imdâde gel

Karciğardan

Ol hilâl ebru gamiyle sîneler meşbun olur (Sengin semaî)

Bir hüsnü melek etti beni hüsnine hayran (Aksak) Aldın dili nâşâdımı (Yürük aksak)



ALİ BEY (Hayalî)

— 630 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

631

ÂLÎ BEY (Mehmed)




Hicazdan

Eyledin seydâ beni ey güibeden (Ağır düyek) Âşık oldum yavrucuğum gözüne (Devri hindî)

Hümayundan

N'olsun bu kadar âhü figan âh gönül âh (Sengin semaî)

Sen kani kerem, menbai ihsan olunca (Sengin semaî)

Hüseynîden

Mutrib kerem et meclisi mestâne düzelsün (Ağır düyek) Yine yol göründü nazlı canana (Ağır devri hindî)

Sûzinâkden

Aşkınla yanmaktadırcânâ tenim (Düyek)

Şehnazdan

Şimdi ey şûhi edâkâr (Aksak)

Zengûledea

Derdimi arzetmeğe ol şühe biri dem bulmadım

(Sengin Semaî).

Bibi.: M.K. İnal; Hoş seda; T. Yılmaz Özturna, Not.

ALİ BEY (Hayâli) — Son Karagözcülerden ve hayal oyununda en son ve en namlı tasvir yapıcılardan; Selim Nüzhet Gerçek merhum, bu sanatkârı «Türk temaşası» adındaki muhtasar eserinde, «Büyük bir aşk ile çalışan ve sanatın her türlü inceliklerini bilen» diye kıymetlendiriyor; çok yazıktır ki hayatı hakkında şanına lâyık bir bilgi edinilemedi.



ALÎ BEY (Kanunî'Âmâ) — Şöhret sahibi kanun icrâkârı, 1941 de öldü; hayatı hakkında başka kayda rastlanamadı.

Bibi.: T. Y. Öztuna, Türk musikisi lügati.

ALİ BEY (Kavukta) — Son orta oyuncularının en büyklerinden biri, tuluat sahnesinin de seçkin şöhretlerinden; Münir Süleyman Çapanoğlu, İstanbul Ansiklopedisine verdiği notlarda şunları yazıyor:

«Aslı istanbulludur, doğum tarihi belli değildir; bir devrin büyük şöhreti olduğu halde pek yazıktır ki mufassal bir hal ter-cemesi zaptedilememiştir; Menşeü.lküttab'da okumuştur, oradan, Serasker kapısına kâtip olarak girmiştir; burada, büyük muharrir Osman Cemal Kaygılı ile arkadaşlık etmiştir ve emekliye ayrılıncaya kadar bu kalemde çalışmıştır. Tiyatroya karşı hevesi, çocukluğunda başlamıştır; tuluat sahnesinden evvel de, şöhretini yapan orta oyununa çıkmıştır. Taklitte, mimikte eşsizdi; seyircileri kahkahadan katıltırdı; ortaoyunundan evvel de med-dahlîik yapmıştı; ortaoyununda «Kavuklu» lâkabını almadan önce, arkadaşları arasında

«Meddah Ali Bey» diye tanındığı söylenir. Meddahlık zamanında söylediği en* güzel hikâyelerinden biri: «Kadının fendi, erkeği yendi» hikâyesidir. Mimiklerini kolaylıkla yapabilmek için genç yaşında otuz iki dişini sök-türtmüştü ki, sanat aşkı ile yapılmış pek' muhteşem bir fedakârlıktır. O devrin, bu gibi sanatkârları hor gören zihniyeti karşısında türlü zaruretlere göğüs gererek çalışan Kavuklu Ali Bey, kitapsız, suflörsüz harikalar yaratarak, orijinal fıkralar, tekerlemeler anlatarak, nükteler saçarak yipranmış ve 12 şubat 1920 de Cerrahpaşadaki mütevazı evinde ölmüştür. Ben kendisini ilk defa, 1910 -1916 arasında eniştem Alyanak Mustafa Pa-zade Şevket Bey oğlunu sünnet ettirirken, Üsküdarla Kuzguncuk arasında bir evde görmüştüm. Amatör arkadaşları ile beraber ortaoyunu oynamıştı; ki o zamanlar düğünlere, ancak dost ve arkadaş delâlet ve daveti ile gelirdi. Şevket Bey, Harbiye Nezareti evrak kalemi müdürü idi, oğlunun sünnet düğününü şenlendirmesi için bilhassa rica etmişti».

İhsan Hamamioğlu da, İstanbul Ansiklopedisine verdiği notlarda şu şayanı dikkat satırları yazıyor:

«Kavuklu Ali Beyin Şiir mecmuası namına, Cemaleddin Server tarafından bana verilen on altı parça manzumeden iki destan seçtim. Kavuklu, bunlarda «Şişman» tahallüs ediyor; bir iki parçasını da güya aruz veznile yazmak istemiştir. Fakat vezinler ve kafiyeler pek bozuktur; bunlarda mahlası Galibdir. Bilmem ki merhum Ali Galib mi idi? Mecmuada hal tercemesine dair bir kayıd görülmüyor. Destanlar şunlardır:

Der hakkı gaîâyi es'ar



  1. Gaîâyi es'arın sebebin sordum
    Bu sene mahsulât pek az dediler
    Hariçten celbini münasip buldum
    Gelemez kapalı Boğaz dediler

  2. Her gün satılırken milyonla ekmek
    Agrep değil midir mahsul az demek
    İşin hakikatin dedim öğrensek
    Aklın o hesaba yatmaz dediler

  3. Boğazlar kapalı onu anladık
    Kanaat veremez bu söz babalık
    Bahrıahmerden mi geliyor balık
    Sordum da yetmişe olmaz dediler

  4. Yüz kurusa aldım bir takım ciğer
    Farkına varmadım kokmuşmus meğer

Sehremanetine verdim de haber O kasap fena mal satmaz dediler

  1. Aşhaneye gittim almağa yemek
    Toplanmış bir alay kadınla erkek
    Sokuldum bana da verin diyerek
    Etmeli tavsiye ibraz dediler

  2. Mahlut jrağı kabul etmiyor mide
    Muzır mevad olmak gerek içinde
    Anlaşılırdı ya hini tahlilde
    Tahlilden netice çıkmaz dediler

7. Tüccarın kurduğu desais, hile
% Gelemez aklına Şeytyanın bile

Yaparlar okkayı, lâhzede kile Hiç kimse farkına varmaz dediler



  1. Kazanmaktalarken milyonla para
    Para yetişmiyor yine tüccara
    Götürüp verirler toptan kumara
    Kazançları cepte kalmaz dediler

  2. Teşhir için sizi ederim destan
    Deyince toplandı hep muhtekiran
    Hakkı sükût için sana da Şişman
    Bir hisse ederiz ifraz dediler

(13 Mart 1334, Cerrahpaşa)

Der hakkı tramvay



  1. İstanbul halknın basına bugün
    Olmuştur püsküllü belâ tramvay
    Dünyada nazirin bulmak ne mümkün
    Bir şirkete olmaz hemtâ tramvay

  2. Nizam ve intizam nedir hiç bilmez
    Çünkü böyle biliş isine gelmez

O eski kafadan asla vazgeçmez Fikri istibdadda yekta tramvay

  1. İhdası gününden son saatedek
    Vukuatsız geçmez bir günü bîsek
    Kâh adam ezerek kâh devirerek
    Yapmıştır nice bin kaza tramvay

  2. Ufaktan 'büyükten kazaya müncer
    Olmadan edemez icrayı sefer
    İz'aç için halkı bir âleti şer
    Denmeğe her halde seza tramvay

  3. Yanına sokulsan gafletle eğer
    Huylu eşek gibi insanı teper
    Hasılı kırar hem koparır, ezer
    Bırakmaz sağlam kol kafa tramvay

  4. Tehlikeye mâruz kalmadan insan

    Yüklə 5,51 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin