266 rcshn, 67 plâ, terfta; -ve metin AfiDd* is yaprak renfcsâs, I yap h



Yüklə 5,51 Mb.
səhifə91/91
tarix27.12.2018
ölçüsü5,51 Mb.
#86796
1   ...   83   84   85   86   87   88   89   90   91

Fikriyâ senin dildeki bu narım

Söndürmez asla ol yedi derya

Derunun nehri Ceyhuni çağlar

Hep aşki yardır seni böyle mest iden

Melek sima, sac» leylâ

Muhal, tesviri mahal şu hali pür melalin

Vakıf ancak halime cihande gani Mevlâ!

Hakkı Göktürk

ÂŞÎKLARMEYDANI CADDESİ — Beyoğlu kazasının Kasımpaşa nahiyesi sokak-rmdan. Yahyakâhya mahallesini hemen boydan boya kateder. Beyoğlu ie Kasımpaşa iskelesi arasında en kısa yoldur denilebilir. Kasımpaşadan gelindiğine göre üç dirsek yaparak evvelâ hafif ve sonra gittikçe dikleşen bir yokuş halinde Beyoğluna tırmanır. Sağ taraf eski âşıklar mezarlığının (Beyoğlu mezarlığı) eteklerine rastlayan uzunlamasına ve meyilli bir meydandır ki Aşıklarmeydanı adını taşır. Kasımpaşamn bayram yeridir. Büyükşehrin de en namlı bayram yerlerinden biridir. Sipahifırını kavşağıdan yüründüğüne göre (B.: Yahyakâhya mahallesi) sol tarafta sokağın üst başına kadar bir sıra ahşap evler, birbirine bitişik olarak uzanır, büyüklü kü-

çüklü, içlerinde ben gibi kagirler de bulunan bu evlerin sekenesi tamamen müslüman ve orta hallice ailelerdir. Sipahifırını kavşağı köşesinde bir ahşap evin altında eskiden bir kahvehane yahut bir dükkân olduğu tahmin edilen yerde Yahyakâhya Muhtarlığı vardır. Sola kıvrılan birinci dirsekte en az bir asırlık, îstanbulun eski evlerinden harap ve meskûn bir yapı, bunun karşısında bir çeşme 'harabesi enkazı vardır. Birinci dirsekten itibaren yol çatallaşır; sağdaki kol bir kavis çizer, soldaki kol dik açıya yakın bir dirsekle kırılır, ikisinin arasında kalan üçgen şeklindeki adacık sokağa adını veren Şeyh Aşık Ahmed Efendinin yattığı üç servili küçük bir mezarlıktır. Alelade ve kırık dökük bir tahta parmaklıkla çevrilmiş olan bu mezarlığın yola pitoresk bir şirinlik ve hususiyet verdiği muhakkaktır. 1946 da semt halkı arasında Şeyh Ahmed «Ahmed Safa Baba» adiyle anılmakta idi. Kabir taşmdaki kitabe şudur: «AH Babanın oğlu Yanık merhum ve mağfur Şeyh Ahmed Efendi ruhiyçün elfâtiha sene 1187 (1773)» Yanık lâkabı âşık sıfatının inkâr edilemez M pek lâtif karşılığıdır. Şeyh Ahmedin yanında nıed-fun diğer zevat şunlardır: Hicrî 1254 (1838) de vefat eden Kadirî şeyhlerinden Ali Safa dergâhının şeyhi İsmail Efendi; 1052 (1642) de ölen bir civanı nazenin, Hüseyin Çelebi, 1247 (1831) de ölen Osman Kaptan zevcesi ve Edhem Kaptanın anası Ayşe Hanım.

Kabir taslarındaki tarihler gösterir ki burada medfun olanların en eskisi genç Hüseyin Çelebidir; bu küçük mezarlığa büyük mezarlıktan arda kalmış bir parça nazariyle bakılabilir. Şeyh Ahmedin kabir taşında Ali Baba diye zikredilen zat Şeyh İsmailin kabrinde dergâh müessisi olarak zikredilen Ali Safa Baba olacaktır. Âşık Ahnıede halk ağzında Safa denilmesi de muhakkak ki bu münasebetledir. Kaba taş döşeli, bozuk, iki araba ancak geçebilecek genişlikte olan bu yola cadde yerine sokak demek daha doğru olur. Hele son kısmı Altıocak Sokağı kavşağından sonra Aynalıçeşme Sokağına gayet dik ve merdivenli olarak bağlandığına göre bir arabanın bir baştan girip öbür baştan çı-kamıyacağı yola çıkmaz cadde denilemiyece-ğine göre sokak denilmesi yerinde olurdu (B.: Bayram Yerleri; Beyoğlu Mezarlığı). Bibi.: BEK ve Muzaffer Esen, Gezi notu.



ÂŞIKLAR MEZARLIĞI

— 1148 —


istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

1149 —

ÂSIKPASA CAMİİ





Aşıkpaşa Camii (Resim ve plân: Regad Sevmgsoy)

AŞIKLAR MEZARLIĞI — (B.: Beyoğlu

Mezarlığı).

AŞIKLARYOLU FACİASI — 1946 sonbaharında yekdiğerini seven iki gencin ölümüne varmış bir faciadır ki, bilhassa faciaya sahne olan Büyükadada derin bir teessür ve heyecan uyandırmıştır. Büyükadada Karanfil sokağında 58 numaralı evde oturan Bü-yükada Belediyesi muhasebe bürosu memurlarından yirmi üç yaşında Nimet Yener isimli genç ve güzel bir kız, bir buçuk sene kadar evvel .bir arkadaşının evinde Türk Dili Ted-kik Kurumu Genel Sekreteri müteveffa îb-rahim Necmi Dilmen'in oğlu Tayfur Dilmen ile tanışmış ve iki genç arasında başlayan arkadaşlık, kısa bir zaman içinde derin bir aşka varmıştır: Yirmi altı yaşında bulunan Tayfur Dilmen de Büyükadada Kadıyoran sokağında 9 numaralı köşkte oturmakta ve Hey-beliada Orta okulunda fransızca öğretmeni bulunmaktadır, îki gencin kendi aralarında verdikleri evlenme kararı, kızı oğullarının küfvi görmiyen Dilmen ailesi şiddetle itiraz etmiş, fakat Tayfur, ailesinin ısrarına rağmen nıâşukasiyle olan münasebetini devam ettirmiş, Ada çamlıkları arasındaki Âşıklar-yolu da, iki gencin hemen daima buluştukları bir yer olmuştur. Gençlerin adları Adanın dedikodu ağzına düşünce Dilmen ailesini fazla müteessir etmiş ve Tayfurdan bu kızdan derhal -uzaklaşması katiyetle istenmiştir. Fakat 12 Ekim cumartesi akşamı, iki gencin

yine Aşıklaryoluna doğru gittikleri görül


müştür. Gece saat 22.35 te Âşıklaryolundan
geçmekte olan bir bekçi, çamların altında bir
inilti duymuş, sesin geldiği tarafa koşunca
da, ağaçlardan birinin dibinde hareketsiz bir
halde yatan Nimet ile yerde, feci sancılarla
kıvranan Tayfuru görmüştür. Vaka derhal
zabıtaya haber verilmiş, yapılan araştırıma ve
muayeede zehirli pastalar bulunmuş; genç
kızın öldüğü, delikanlının da ölmek üzere ol
duğu anlaşılmıştır; Tayfur ertesi sabah kaldı
rıldığı hastahanede ölmüştür. Facianın cere
yanı üzerinde yürütülen en kuvvetli ve umu
mî tahmin şu olmuştur; Tayfurun aşkına
rağmen kendisiyle evlenemiyeceğini anlryan
genç kız, zehirli pastalar hazırlamış, kendisi
intihar ederken, bir kısmını da hiç bir şey
den haberi olmıyan masum âşıkına yedirmiş
tir, .ı

ÂSIKPASA CAMİİ VE AŞIKPAŞAZA-

DE TÜRBESİ Cibalinin üstünde, 'kendi adına nisbetle anılan semttedir. Banisi, Âşık Paşa ahfadından Tarihi Al-i Osman müellifi Derviş Ahmed Âşıkîdir; camii ceddinin adına hediye etmiştir; kesme tas minareli ve yine kesme taştan dört duvar üzerinde bir kubbeden ibaret olup üstü yıkılmış olan son cemaat yerinin iki küçük kubbe ve bir beşik kubbecik ile örtülü bulunduğu tahmin edilebilir. Son cemaat yerinin solunda, bu camii on sekizinci asırda tecdi-den ve bugünkü görünen şekilde tamir ettiren Darüssaa

de Ağalarından Hüseyin Ağanın türbesi vardır ki, onun da kubbesi veya çatısı çökmüş bulunmaktadır. Açıkta kalmış kabir taşının kitabesi şudur:

«Merhum ve mağfur elmuhtac ilâ rahmete Rabbihilgafur sahibül hayrat vel hasenat sâbikaa Darüssaadetüşşerife (Ağası) Hüseyin Ağa ruhiy-çün elfâtiha 1198 (M. 1783)».

Halk ağzında camiin bir adı da ikinci banisi olan bu zata nisbetle Hüseyinağa Camii-dir. Camiin methal kapısı üzerindeki kitabe, rakkam tarihinden de anlaşılacağı üzere Hüseyin Ağa tamirinde konmuştur ki:

Selâmü aleyküm tıbtüm fedhulûhâ hâlidin 1198

Âyeti kerimesinden ibarettir. Mabedin içinde kayda değer bir hususiyet yoktur. Ah-şab minberine bir sanat eseri denilemez. Ha-dikatül - Cevamiin kaydına göre camie ilk

Aşıkpaşazâde Türbesi (Resim ve plân: Reşad Sevinçsoy)

ahşab minberi koyan on altıncı asır ricalinden Nişancı Mehmed Beydir ki, Kanunî Sultan Süleyman ile beraber Sigetvar seferine iştirak etmiş ve şanlı Türk hükümdarının ölümü karşısında duyduğu sonsuz teessürle hastalanarak Macaristanda Peçevi kasabasında ölmüştür. Duvarlar sâde beyaz badanalı olup üst pencereler fırdolayı, alt pencerelerin yalnız üst kenarı emsali camilerde rast-lannuyan üslûblaşmış çiçek motiflerinden bir nakış ile bezenmiştir. Son yıllarda yine harabîye yüz tutmuş bulunan içinin kadınlar ve müezin mahfili gibi ahşab 'aksamını halı dokumacısı Bay Hüseyin adında bir zat tamir ettirmeğe başlamış, bu arada camii badana ettirmek istemiş, fakat Evkafın nakışlar bozulur endişesiyle yerinde olan müdahalesi yüzünden ahşab tamirat da yarı kalmıştır.

Camiin mihrabı önündeki sahada, yani Haydar Caddesi üzerinde bulunan Âşık paşazade Türbesi, biri büyük diğeri küçük ve birinden diğerine kemerli bir galeri ile geçilmiş iki küre, küçüğü bir beşik kubbe ile örtülüdür.

Büyük türbenin şimale bakan asıl kapısı kapanmış, cami tarafındaki pencerelerden biri kapı haline konulmuştur. ,

Türbenin ortasında bir yeşil parmaklık ile çevrilmiş kabir Derviş Ahmed Âsıkînindir. Bu kubbe ile türbenin cami tarafındaki duvarı arasında kalan sahada on kabir daha vardır, fakat hepsinin sandukaları kaldırılmıştı. Küçük türbede ise iki kabir mevcuttur.

Âşıkpaşazâde'nin Tarihî Âl-i Osmanı, Maarif Nezaretince bastırılırken esere bir mukaddime yazmış olan Müzei Hümayun hafızı kütüb muavini Âli Bey bu kabirlerle kitabeleri hakkında kıymetli notlar kaydetmiştir; ifâdesi son derecede çetrefil olan bu mukaddimenin bir kısmını açarak alıyoruz:

«Ortası açık ve toprakla dolmuş mermerden mamul sandukanın dört yüzlü baş taşında fırdolayı şu arapça kitabe vardır;

ÂŞIKPAŞAZÂDE ÇEŞMESİ

— 1150 -


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

1151 —

AŞI MEMURLARI MEKTEBİ





j legaıe»* ; j vtaasssm ı Başat»;.* „. j t ( j j ı


Âşıkpaşada Seyyid Velayet Türbesi (Resim ve plân: Reşad Sevinçsoy)

«Kad intekale min darülfena ilâ darülbekaa elmerhum elmağfur saidüşşehid ilâ rahmete taalâ nurullahü kabrehu ve cealeccennete misvahü Men-med Çelebi bin Pürhayat müteveffa şüd fî şehri ra-nıazanülmübarek min şuhuri sene erbea ve işriyne ve tis'a mie hicriyyeti nebeviyye»

«Ayak taşının kitabesi şudur:

Düşeli Mehmed ayru canım

İçimi dışımı yandırdı firak

Gece gündüz zar kılîb iderim

El firak ya Muammediil firak

İntekale min darülfena ilâ darülbekaa

Elmerhum elmağfur Mehmed ibni

Pür hayat mate fi gehri ramazan sene 924

«Şu kitabeler bu kabrin müverrihinin damadı olan Seyyid Velayetin Püriıayat adındaki oğlunun oğlu Mehmed Çelebinin olduğunu gösteriyor.

«Bu kabrin yanında üzeri ağaç bir sanduka ile kapalı olan kadın kabrinin Seyyid Velayetin haremi ve Sultan Bayazıd Hanı ,Sânînin kerimesi Sofiye Fâtime Sultanın olduğu rivayet edilir. Resim olarak tesbit edilemedi.

«Evkafı Hümayun kuyudu kadîme idare defterinde: «Sofiye Fâtime Sultan binti Sultan Bayezid Han» namına muayyen evkafın mevcut bulunduğunu ve Kuyudu Hakani idaresi defatirinde de «Sofi Sultan namiyle marufe Fâtime Hatunun 907 (1501) senesi birkaç dükkân vesaire vakfeylemiş» olduğuna dair bir kayıttan maada malûmata tesadüf edilemedi. Tercemei Menâkibi Tacülâri-fin'de ve Şekayikte ifade edildiği üzre mü-

verrihin kızı Rabia Hatun 874 (M. 1469) senesi Seyyid Velayetle evlenmiş ve Seyyid Velayet Şekayikin kaydına göre 929 muharreminde (M. 1522) ölmüş, vasiyeti mucibince hanesi yanındaki mescidin önünde tayin eylediği yere defnedilmiş, zevcesi Rabia Hatun da öldüğünde yanına defnolunmuştur. Rabia Hatun Seyyid Velayetin zevcesi olmayıp Seyyid Velayet zaviyesi ve ihtimal ki Seyyid Velayetin de münîbesidir; yani muayyen bir müridelik devresi geçtikten sonra irşada me zun kılınmıştır». (B.: Velayet Efendi, Sey-

Büyük türbenin içi beyaz badana üzerine siyah ile perde nakışlarını1 ihtiva etmektedir ki çirkinliği hiç bir muhayyilenin eri-şemiyeceği derecededir. Öylesine ki dikkat teksif edilmezse ilk bakışta Kübizm denilen resim mektebine mensup bir nakkaşın elinden çıkmış insan tasvirlerine benzetmek mümkündür. Ayrıca dairevî madalyonlar içinde levhalar ile de tezyin edilmiş olup bunlardan büyük bir kısmı dökülüp kaybolmuş, ancak üç tanesi «Yâ Sübhan» «Ya Sultan» «Yâ Gufran» okunabilmiştir (1946).

Bibi.: Hadikatül cevami, I; Âli Âşıkpaşazade Tarihi muakddimesi; REK ve Muzaffer Esen, Gezi notu.

ÂŞIKPAŞAZADE ÇEŞMESİ — Âşıkpa-şa Çamiinin sokak duvarı üzerinde kesme taştan klâsik üslûpta bir çeşmedir; yaptıran Âşık Pasa ahfadından Şeyh Ahmed Efendidir; On altıncı asır çeşmelerinin en güzel ör-

neklerinden biri olmakla beraber teknesi kırılmış, lülesi koparılmış, susuz ve haraptır; fakat tez elden tamir ve ihyası mümkündür Arapça tarih kitabesi gudur:

Ve kaaîeşşeyM târihen eemilâ «Tevekkelna alâilahirrahim» 972 (1564)

Kemerinin sağ ve sol omuz başlarında olmak üzere bir Türkçe tarih kitabesi vardır ki şudur:

Kavsikuzah mihrii ateh encümîe târih taşına Tâei şâhidir ki kondu çeşmesârm başına

İbrahim Hilmi Tanışık; «İstanbul Çeşmeleri» adındaki eserinde bu, çeşmeden ve bu kitabeden bahsederken, «Çeşmesarın başına» tarihtir diyenler var ise de 15 fazla-siyle 987 tuttuğundan doğru değildir diyor.

Bu tarihte bir tâmiye pek açık olarak görülüyor; «Encümîe» tâbirinden de tarihin mücevher olduğu aydındır; bu tarihte «Kavsi kuzah mihrümeh», «Encüm», «Tacı sahi» kelimelerinin Arap yazısiyle noktalı harfleri olan «k, k, z,,n, c, t, ç, ş, y» nin ebced hesabiyle tutarı: 973 tür, buna «Çeşmesar»ın baş harfi olan «Ç» nin karşılığı 3 ilâve edilirse 976 çıkar ki, Arapça tarihe nazaran 4 fazladır; Türkçe kitabenin, dört yıl sonra konduğu da vârid olabilir (1948).

ÂŞIKPAŞA SOKAĞI —- Fatih kazası Fener nahiyesinin Müftüali mahallesi sokakla-rındandır. Karadeniz caddesi ile Haliç arasında uzanır.

Karadeniz caddesi kavşağından girildiğine göre yol iki arabanın geçebileceği bir genişlikte toprak olarak başlar. Hafif bir meyille ufak bir meydanlık halinde genişliyerek devam eder.

Solda Müftü hamamı ve Kopça sokak-lariyle birer köşe teşkil eder. Bu son köşeye yaklaşırken birdenbire daralır ve aşağıya doğru dikçe bir meyille iner. Sağdan ve soldan bu sokağa açılan Karasarıklı ve Kadıçeş-mesi sokakları köşebaşına doğru meyil tekrar azalır, molozlarla dolu büyük bir meydanlığa çıkar. Sağda bugün bir harabe halinde olan ve avlusunda yapılmış kulübelerde birkaç aileyi barındıran Müftüali Mescidi bulunur (B.: Müftüali Mescidi ve Mahmut Ağa çeşmesi).

Âşıkpaşa sokağı 1934 Şehir Rehberine

göre Tiftik sokağiyle bir dörtyol ağzı teşkil ettikten sonra, Haliç caddesine kavuşarak biter. Bu satırların yazıldığı sırada Haliç cad desi ile Tiftik sokağı arasındaki saha tama-miyle bos olduğundan bu iki sokak bir cadde teşkil ediyordu.

Âşıkpaşa sokağında fasılalarla iki ve üç katlı güzel ve güzelce binalar; -bir katlı orta halli aile evleri ve tahta kulübeler vardır. Henüz tanzim edilmemiş olan bu sokak ilerde güzelce bir sokak halini alacaktır. (Kasım 1946).

İsmail Ersevim

AŞI MEMURLARI MEKTEBİ — «Çiçek hastalığına karşı olan aşının Türkiyede hazırlanması için tesis edilmiş olan Demirkapı-daki Telkihhânede bu aşı yapılmağa başlandıktan sonra aşının halka tatbiki için aşı me-muraları yetiştirilmesi de düşünülmüş ve bu maksatla müessesede dersler açılmıştır. Bu derslere devam edenler vilâyet ve belediyelerde aşı memuru olarak hekimler yanında çalışıyorlardı. Meşrutiyetten sonra ve 1326 (M. 1910> senesinde köy muallimleri ve ebeler de müesseseye getirilerek onlara da çiçek aşısı tatbikatı öğretildiği gibi aynı zamanda hastalıklar hakkında da nazarî dersler gösteriliyordu. Bu dersler Telkihhânenin istihzar salonunda veriliyor ve bir sene sürüyordu.

1328 (M. 1912) senesinde meclisi umun tıbbiyei mülkiye ve sıhhiye! unıumiyece Sıhhiye Çavuşu mektebi adile bir mektep açılması düşünülmüş ve bu mektep Telkihhâne binası yanındaki dairede açılmıştır. Bir sene bu adı taşıdıktan sonra ertesi sene, Küçük Sıhhiye Memurları Mektebi'ne çevrilmiştir.

Mektep iki senelik ve yatısız idi, ve yal nız nazarî dersler gösteriliyordu. Mektebe kabul edilecek talebe türkçe okuyup yazmak, kesriâdi ve aşariye kadar hesaptan ve muhtasar tarih ve coğrafyadan imtihana tâbi tutuluyor, muvaffak olanlar mektebe almıyordu. Bu şekilde elli talebeye kadar alındığı seneler olmuştur.

Mektebi bitirenler Küçük Sıhhiye Memuru olarak İstanbul ve diğer vilâyetlerde hekimler maiyetine evvelki aşı memurlarına tercihan tayin ile sıhhî hizmetlerde istihdam olunuyorlardı. 1336 (M. 1920) senesine kadar bu suretle devam eden mektep 'bu tarihte kapatılmıştır. 1340 (M. 1924) senesinde Sıhhat


— 1152

İSTANBUL


1153 —

Mustafa Asir Efendini» bir
ÂŞİR EFENDİ

ve îçtimaî Muavenet Vekâleti tarafından îs-tanbulda yatısız ve Sıvasta yatılı olmak üzere Türkiye dahilinde iki küçük sıhhiye memurları mektebi açılmıştır. İstanbuldaki yine eski yerinde üemirkapıdaki Telkihhâne binasında bulunmakta idi. Sivastaki sonraları Çoruma nakledilmiştir.

Bugün Küçük Sıhhiye memurları mek-lebine orta tahsili iyi derecede bitirmiş olan talebe alınır ve Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekâletince yapılmış olan talimatnameye göre tahsil müddeti iki senedir.

Bu iki sene dört sömestre ayrılmıştır. Birinci sömestrde teşrih ve fizyoloji malûmatı, hastabakıcılık, ve hıfzıssıhha; ikinci sömestrde Küçük Cerrahî, ilk yardımlar ve bulaşık hastalıklar: üçüncü sömestrde umumî hastalıklar, çocuk bakımı ve türkçe resmî ve hususî yazı usulü okutulur. Dördüncü sömestr tamamen tatbikata ayrılmıştır. Bu sömestrde talebe muhtelif sıhhî müesseselerde mütehassıs hekimler yanında amelî olarak yetiştirilir.

Üçüncü sömestrde nazarî dersler öğleden sonra okutulduğu için öğleye kadar talebe yine sıhhî müesseselerde tatbikata giderler. Birinci ve üçüncü sömestr 15 eylülde başlayıp 15 kânunsanide biter. İkinci ve dördüncü sömestr şubat iptidasından başlar, haziran sonunda biter. On beş kânunusaniden şubat iptidasına kadar sömestr tatili vardır ve bu taiilde tahrirî, hususî imtihan yapılır. 15 temmuzda umumî imtihana başlanıp temmuz sonunda bitirilir.

Mektebi, muvaffakiyetle bitirenlere Sıhhat Vekâleti hükümet tabipleri maiyetlerine, dispanserlere, muhtelif sıhhî müessese ve teş-kilâtlaıa küçük sıhhiye memuru olarak tayin edilirler.

1340 (M. 1924) senesinde yeniden açılmış olan İstanbul Küçük Sıhhiye memurları mektebinden bugüne kadar 354 küçük sıhhiye memuru çıkmıştır (Türkiye Maarif Tarihi).

Osman Nuri Ergin

ÂŞİR EFENDİ — Son orta oyuncularından zenneye çıkar bir sanatkâr, hayatı hakkında bilgi edinilemedi.

ÂŞİR EFENDİ (Hafız) — Geçen asır sonlarının en namlı hafızlarından; tekke âyinlerinde na'at, miraciye, camilerde mev-

lût okur, «Mevlû-du Hafız Âşir okuyormuş!» diye koşanlar olurdu.


Hafız Âgir Efendi (Resim: S. B.)

Abdülâzîz devrinde Babıâli evrak müdürü, rütbeli ulama pâyeli, ku-demâdan İsmet Beyin kızı ile evlenmiş, bu izdivaçtan değerli Maarif adamlar ı-mızdan Bay Vildan Âşir doğmuştur.

Hafız Âşir O-deon ve Orfeon

gramofon plâklarına hayli gazeller, koşmalar, şarkılar okumuş, bu plâklar her tarafta satılmış, îstanbulun pek çok kimselerince dinlenmiştir.

Nihayet kendisi de Bahçekapısında Şekerci Hacı Bekirin sırasında bir gramofonca dükkânı açmış, ticarete girişmişti. Ölüm yılı tesbit edilemedi.

Sermed Muhtar Alus

ÂŞİR EFENDİ (Mustafa) — On sekizinci asır ulemasından, Şeyhülislâmların doksan üçüncüsü, îstanbulda 1729 (H. 1142) da doğdu; babası Reisülküttab Mustafa Efendidir. Sağlam bir medrese tahsili gördü, henüz on-beş yaşında iken ruus aldı. Mora Yenişehri, Bursa ve Mekke kadısı. 1785 (H. 1200) de İstanbul kadısı oldu; ayni yıl içinde Anadolu Kazaskeri, 1789 (H. 1204) de Rumeli Kazaskeri tayin edildi; fazilet ve kemalini çekemi-yenlerin entrikalariyle Mustafa Efendi Müfti-liğinde Kastamonuya sürüldü. Affedilip îs-tanbula döndükten az sonra 1790 (H. 1205) da tekrar Rumeli Kazaskeri oldu, bu vazifede iki senelik muayyen müddetini doldurduktan sonra yalısında inzivaya çekilmiş bulunurken 1789 (H. 1213) de Şeyhülislâm oldu. Fakat vazifesini hakkiyle ifa ettiği fetva makamında çok kalamadı; azlinde tekrar yalısına çekildi ve dört yıl sonra 1804 (H. 1219) de öldü.

Gayet kıymetli eserlerden mürekkep zengin bir kütüphaneye sahipti. Bahçekapı civarında yaptırttığı bir bina içinde bütün kitaplarını bir umumî kütüphane olarak millete vakfetti (B.: Aşirefendi Kütüphanesi:

ANSİKLOPEDİSİ

farsca ve arabçayı bu dillerde teliflerde bulunacak derecede -bilirdi; devrinin seçkin hattatlarmdanda.

Bibi.: İlmiye Salnamesi; Cevdet Târihi, VII.

ÂŞİREFENDİ CADDESİ — Ankara Çaddesiyle Sultanhamamı meydanı arasında üç araba rahat geçebilecek kadar geniş ve paket tası döşeli Büyü-kşehrin zengin bir ticaret merkezinden geçen işlek bir caddedir. Aşağıda gezi notları 1946 yılında tesbit edilmiş idi.

Hocakasım köprü sokağı. Hanımeli sokağı, Postahane yan sokağı ve Fındıkçı Remzi sokağı ile birer kavşağı vardır. Ankara Caddesi başından, yüründüğüne göre, sağ köşede Gözlükçü Fevrinin dükkânı vardır; hanın kapısı Aşirefendi caddesi üzerinde olup içinde ilâncılık, şirketi yerleşmiştir; Kahraman-zade Hanının yanında Teshilât matbaası ve karşı taraftaki Yeni Sark otelinin şubesi vardır; onun yanından Postahane yan sokağı kavşağına kadar Büyük Postahanenin arka cephesi uzanır; Postahanenin avlusu, caddeye nazaran beş metre kadar çukurda kain*, caddenin, Postahane avlusu boyunca bir beton -korkuluğu vardır, burada, postahane ile beraber yeniden yapılmış olan Hobiyar mescidi, postahaneye nisbetle sed üstünde fcaîır (B.: Hobiyar Mescidi).

Ankara Caddesinden yüründüğüne göre sol köşe başında Tefeyyüz kütüphanesi, onun yanında Güleryüz lokantası, Yeni Şark oteli ve kıraethanesi vardır; otel üçüncü sınıftır.

AŞİREFENDİ CADDESİ

yazısı

Şark otelinin yanında Adalet Levazım Anba-rı, onun yanında, bir baraka halinde İsmail Mık'm ambalaj sandığı atölyesi, Zangoçyanın soba imalâthanesi, onun yanında Hocakasım köprü sokağı kavşağında îbrahîmpaşa mektebinin harabesi vardır. Aşirefendi caddesinin her ifei yanında, Hocalkasım köprü ve Postahane yan sokakları kavşaklarından Sutl-tanh'amamı meydanına kadar, Büyükşehrin altışar yedişer katlı en büyük hanları sıralanır ki bazılarının yapı tarihleriyle beraber şunlardır:



Basiret Hanı, 1914; Türkiye Hanı, İmar Hanı, Fescibası Elkâtîp Hah, 1904; Kısmet Hanı; Topteş Han, Katırcıoğlu Hanı; Yusu-fidis Hanı; Kullukzâde Hanı 1890; Alyanak Hanı; Eski Basmaciyan yeni adiyle insaniye Hanı; 1903; Hobiyar Hanı; Küçük Ticaret Hanı; Dilsizzade Hanı, 1905; ve bn caddenin en es-ki hanı olup yanındaki kütüphane ile beraber adım caddeye veren iki katlı Aşirefendi Hanı: Bu büyük hanlardan bir kısmı; yeni sahipleri elinde eski isimlerini değiştirmiş bulunmaktadır; en büyükleri de Katırcı- , oğlu Hanıdır.

Hanların altındaki nıağazlarda ve dük-kânîardabi müesseselerden bazıları da şunlardır: Doğan Basımevi, Ecek Ecza Deposu, Marmara Eşya Deposu, Millî Reasürans T. A.S., Türkiye İmar Bankası. Kimya ve Ecza Maddeleri T. L. Ş., Endüstri T. A. Ş., Manifaturacı Faik ve Şevket Kardeşler ve Şeriki, Mertaş Kumaş Ticareti ve Elbise Satışı Mües-



ÂŞİREFENDİ KÜTÜPHANESİ

— 1154 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 1155

ÂŞİREFENDİ KÜTÜPHANESİ






Umumî kütüphanesine nakledilmiştir. Kitapların naklini müteakib, Âşir Efendi'nin, Hafid Efendi'nin ve evlât ve ahfadının kemikleri ve kabir taşları Molla Gürani mezarlığına götürülmüş ve kabristanla kütüphane mütevellisi tarafından akar haline getirilmiştir.

S. Nail Bayraktar


sesesi, Eyüp Sabri Bülbin Eczahanesi, Anadolu Ecza Deposu, Manifaturacı Fahri Tavşanlı, Manifaturacı Hakkı Demir - Atıf Aziz oğlu, Uşak Manifatura Pazarı, Çanakkale Manifatura Evi, Manifaturacı Recep Çeliktaş, Manifaturacı İbrahim Karalioğlu, Emek Manifatura evi, Manifaturacı Salamon Behmu-aras, Roza Akvan Yerli Mensucat Mağazası. Manifaturacı R. Politi ve Şeriki, Manifaturacı Ankaralı Hasan Bulgurluoğlu, Banko di Roma, Manifaturacı Veli ve Namık Hazine-daroğlu, Süraerbank Emlâk ve Eytam Bankası Kurumu, Güven Sigorta Sosyetesi, Yangın - Nakliyat - Kaza - Hayat Acenteliği, Manifaturacı Naci Karataylıoğlu, Manifaturacı Yusuf Ziya Üçüncü, Manifaturacı Osman ve Ömer Humamzlı. Ankara Pazarı, Türkiye Ecza Deposu T. A. Ş., Manifaturacı Ahmet

Tatarı ve müteaddit avukat ve tüccar yazıhaneleri (Kasım 1946).

İsmail Ersevim

ÂŞİREFENDİ KÜTÜPHANESİ — Sul-1 tanhamamı meydanından Âşir Efendi caddesine girildiği zaman solda, köşede ilk binadır. 1741 yılında (H. 1154) Reisülküttab Mustafa Efendi tarafından inşa ve tesis edilmiştir. Fakat, Âşir Efendi, kütüphaneyi tamir ve ihya ettiğinden onun adı ile anılmaktadır. İlk kuruluşunda Reisülküttab Mustafa Efendi kütüphaneye 1239 adet kitab vakfetmiştir. Sonra oğlu Âşir Efendi 471 kitabı, onun Oğlu Mehmed Hafid Efendi 485 kitab vakfederek kütüphaneyi zenginleştirmişlerdir. Daha sonra, Rumeli Kazaskeri Kasideci zade Süleyman Sırrı Efendi de 761 adet kitabını buraya vakfetmiştir.

Hicrî 1306 yılında tab edilmiş olan «Defter~i Kütüphane-i Âşir Efendi» isimli fihristin 1-97. sahif elerinde Reisülküttab Mustafa Efendi'nin kitapları kayıtlıdır. 1689 da (H. 1100) Kastamonu'da doğan ve İstanbul'a geldikten sonra Tavukçubaşı Ali Ağa'-ya damat olan, iyi bir tahsil ve terbiye sayesinde Reisülküttablığa kadar yükselen Mustafa Efendi âlim, edib ve şâir bir zât idi. Kütüphanesinde istinsah tarihi çok eski, müellif hattı ile hem nâdir hem de cild ve tezhib bakımından kıymetli eserler mevcuttur. Kitapların 585 - 727 numaralar arasındaki 143

ü tarihe, 738 - 987 numaralar arasındaki 250 si edebiyata aittir.

Devrinde Reisülulemâ unvanı ile anılan Âşir Efendinin vakfı olan kitaplar, fihristin 98 - 147 sahifeleri arasında kayıtlıdır. 32 tanesi ahlâk ve tasavvufa, 44 tanesi tarihe, 51 tanesi edebiyata ve geri kalanları diğer ilimlere dair olan bu kitapların bir kısmı, aynı zamanda iyi bir hattat olan Âşir Efendi'nin kendi el yazısı iledir. 330 numaralı Divan-ı Zemahşeri tek nüshadır.

Fihristin 148 - 189 sahifelerinde Kazasker Mehmed Hafid Efendi'nin kitapları yazılıdır. Divanlar kısmı çc>k kıymetli olan bu kütüphanede vâkıfının telifi olan eserler de bulunmaktadır. Eyüb, Bursa, İstanbul mollalıklarında, Anadolu ve Rumeli Kazaskerliklerinde bulunan Mehmed Hafid Efendi kuvvetli bir ilim adamı idi. Gençliğinde yazdığı hilâfet hakkındaki ilk risaleyi III. Mustafa'ya takdim etmiştir. İkinci eseri, kütüphanesinde 298 numarada «kayıtlı «Mehah-ı Miyah» dır. Kitabda İstanbul'un meşhur içme suları hakkında malûmat verilmektedir. Mehmed Hafid Efendi, 'bundan sonra Kapudam Derya Küçük Hüseyin Paşa'ya ithaf en «Se-finet ül-Vüzera» isimli, denizcilik tarihi bakımından çok önemli bir eser yazmıştır. Takvimi mahiyette ve kronolojik olarak tanzim edilen eserin ifâde ettiği vekayi azil ve nasb tarihleri ile kapudanı deryaların pek meşhur sefer ve gazalarının tarihlerine inhisar ettirilmiştir. Fihristin 245 sıra numarasında kayıtlıdır. Mehmed Hafid Efendi'nin bir diğer önemli eseri de İstanbul halkının kullandığı ve zamanla galat mâna ve mefhumlarda ifade olunan arapça ve bazı f arşça kelimelerin hakiki mâna ve telâffuzlarım vermek kasdiyle yazdığı «ed-Dürer ül-münteha-bât il-mensûre fî ıslah il-galatat il-meşhûre» dir. Üçüncü Sultan Selim'e ithaf edilen bu eser, fihristte 429 numaradadır.

Âşir Efendi Kütüphanesi fihristi, «Bazı eshab-ı hayrat tarafından vakfedilen kütülb-ü mütenevvia» adı altında 189 - 193 sahifeler arasında kayıtlı 56 kitab ile son bulmaktadır.

Dördüncü vâkıf olarak yukarıda zikredilen Kazasker Kasideci zade Süleyman Sırrı Efendi'nin kitaplarına aid fihrist yazmadır.

1080 adet kitabın 761 i Süleyman Sırrı Efendi'nin vakfı olup geri kalanlar muhtelif şahısların sonradan kütüphaneye hediye ettiği kitaplardır.

Bu dört kütüphane, 1914 yılında Evkaf Nezareti tarafından Sultan Selim'de tesis edilen kütüphaneye, 1918 yılında da Süley-maniye medresesinde kurulan Süleymaniye



Âgirefendi Kütüphanesi (Resim: Keşad Sevincsoy)

Yüklə 5,51 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   83   84   85   86   87   88   89   90   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin