3 nolu alt komisyon tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 4,73 Mb.
səhifə70/72
tarix28.07.2018
ölçüsü4,73 Mb.
#61445
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   72

  • Diyanet İşleri Başkanlığı, bu da yine üzerinde durulan bir husustur. Ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Müslüman vatandaşların dinî ihtiyaçlarını karşılamak üzere faaliyet gösteren kamu tüzel kişiliğine sahip Diyanet İşleri Başkanlığı özerktir. Mehmet Görmez Bey’le Diyanet İşleri üzerinde görüştüğümüzde, bugüne kadar Diyanet İşleri Başkanlığı kendi üzerine herhangi bir mülk edinemiyor, zira kamu tüzel kişiliği yok, onu ekledik.

  • Bir de seçim hususunda Din İşleri Yüksek Kurulunun seçimini izah etti, onu da örnek aldık. Diyanet İşleri Başkanlığı kırk yaşından gün almış, en az dört yıllık din eğitimi veren yükseköğretim veya dengi bir eğitim kurumundan mezun olanlar arasından beş yıllığına seçilir. Diyanet İşleri Başkanı, görevde bulunan il ve ilçe müftüleri ilahiyat fakültelerinden birer temsilci ve Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde en az on beş yıldan beri görev yapmakta olan din görevlileri tarafından seçilir. Seçilme usul ve esasları kanunla düzenlenir, diğer inanç gruplarına mensup vatandaşlar da dinî ihtiyaçlarını karşılamak üzere teşkilatlanabilirler, bu husustaki usul ve esaslar da kanunla düzenlenir.

  • Silahlı kuvvetler, devlet başkanı başkomutandır. Genelkurmay Başkanı Savunma Bakanlığına bağlıdır. Ordu devletin dış güvenliğinden sorumludur. Devlet başkanının veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin talebi olmadan iç güvenlikle ilgili araştırma, inceleme, istihbarat veya herhangi bir harekât icra edemez, müdahalede bulunamaz, çevik bir hareketle yola koyulamaz. Biraz şey mi oluyor bu son sözüm?

  • Emniyet Genel Müdürlüğü: Yerleşim merkezlerinin ve kırsalın güvenliğinden Emniyet Genel müdürlüğü sorumludur, buna ait hususlar kanunla düzenlenir. Böylece merkezle kırsal diye bir hadise ortaya çıkıyor.

  • Jandarmayı, geçici maddede de ifade ettiğimiz gibi “kır polisi”, “şehir polisi” diyoruz ve geçici maddelerimizde de bir müddet veriyoruz, diyoruz ki…

  • İç güvenliğin birleştirilmesi: Anayasa’nın kabul edildiği tarihten itibaren 61’inci madde doğrultusunda… anlamı ve teşkilatı orduyla ilişiği kesilerek doğrudan Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlanır. Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlanması, jandarma personeline ait usul ve esaslar kanunla düzenlenir. Malumâliniz “jandarma” kelimesi bize Fransa’dan geldi. Fransa’da jandarma var, polis de var, İtalya’da Carabinieri var polis de var, biri kırsala bakıyor, biri şehrin içine bakıyor, Amerika’da şerif var, FBI var ve polis var. Yani hiçbir yerde ayrı ayrı başlara bağlı bir teşkilat yok. Bizden nereden olacak? Bir toplantıda, açık oturumda bir eski general şöyle bir laf etmişti: “Efendim, o gittikleri yerlere ne kadar mahrumiyetle gidiyorlar biliyor musunuz?” Oturumu idare eden kişi dedi ki: “Peki, oraya ebe gitmiyor mu, öğretmen gitmiyor mu, orman memuru gitmiyor mu?” Yani askere alıyorsunuz, on ay sonra teskere vereceksiniz olduğu yerin iyisi kim, kötüsü kim, daha anlamış olmuyor. Burada maksat emniyet ise, emniyetin sağlanması ise, güvenliğin sağlanması ise o takdirde bunun Devlet Memurları Kanunu’na uygun olması lazım. Millî Güvenlik Kurulu devletin güvenliğiyle ilgili konularda görüş almak üzere devlet başkanının uygun gördüğü bakan, müsteşar veya üst düzey bürokratlardan oluşur, şu şu şu diye bir hadise yok. Gündem gereği uygun görülecek kişiler toplantıya çağrılır, devlet başkanının katılmadığı toplantılara başkan yardımcısı başkanlık yapar ve gerekli hususlar kanunla düzenlenir.

  • Yargı, mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığı, hâkimler yargı birliği esastır. Şimdi Türkiye’mizde yine dünyada olmayan gelişmiş hukuk ülkelerinde, hukuk devletlerinde olmayan bir hadise var, o da şu: Askerî Yargıtay, Askerî İdare Mahkemesi. Tek yargının olmasının çok uygun olacağı kanaatiyle bunu nizamladık. Ve geçici maddelerde de başkanlık sistemine uyarlanma hadisesini, iç güvenliğin birliğini, askerî mahkemelerin tamamının yine jandarma gibi bir yıl içinde ilgili davalara, ilgili yerlere havalesini yaptık ve devlet başkanlığı sistemine geçiş için de seçilecek devlet başkanının eğer 2014’ten sonra yürürlüğe girecekse başkanlık o takdirde o zamana kadar olan Cumhurbaşkanı hadisesinin bilahare başkan sıfatını alacağını söyledik ve mevcut kurumların da intibakını sağlayıcı hükümlerin yapılmasını da kanuna derpiş ettik.

  • Böylece seksen beş maddelik bir Anayasa taslağını takdirlerinize arz ediyoruz ve ümidimizi tekrar ifade etmek istiyorum. İnşallah 24’üncü Dönem, uzun yıllar “Bir dönem gelmişti ve o dönem Türkiye'de güzel bir Anayasa yapmıştı.” derler. İnşallah güzel olur. Ben hizmetlerinizde başarılar, hayırlı çalışmalar diliyorum ve lütfettiğiniz için ve görüşlerimizi aldığınız için de sizlere bütün heyetimiz adına teşekkürlerimi arz ediyorum efendim.

  • ATİLLA KART (Konya) – Başka konuşmak isteyen arkadaşımız var mı?

  • BİRLİK VAKFI KURUCULAR KURULU BAŞKANI İSMAİL KAHRAMAN – Yok, tamam. Biz özetledik.

  • ATİLLA KART (Konya) – Ben öncelikle emekleriniz için teşekkür ediyorum. Ciddi bir çalışma yapmışsınız her zamanki gibi. Bunlardan elbette yararlanacağız, göz önüne alacağız.

  • Tabii bizler konumumuz itibarıyla nötr konumdayız. Burada herhangi bir analiz yapmak, herhangi bir karşı tez ileri sürmek gibi bir konumumuz söz konusu değil. Biz gelen görüşleri müteakip aşamalarda değerlendireceğiz, bunların tartışmasını yapacağız.

  • Ben sadece bir gözlemimi sizlerle paylaşmak isterim. Anayasa yapmak iddiasıyla, talebiyle yola çıktık. Toplumda gerçekten ciddi bir beklentinin, ciddi bir talebin olduğunu görüyoruz. İşte on üç bölgeyi dolaştık. Bunun yanında toplumun muhtelif kesimleriyle doğrudan görüşmeler yapıyoruz, bir Türkiye fotoğrafını görüyoruz, bir laboratuar. Çok aykırı görüşler, çok farklı görüşler ama Türkiye gerçeği, bunları yok sayamazsın, Türkiye gerçeği. Önemli olan bu aykırı görüşleri şu masaya resmedebilmek, bütün mesele bu. Bu sorumluluğumuz var.

  • Şimdi şunu görüyorum, tabii toplumda çok ciddi bir nefret ve ayrışma duygusunun egemen olduğunu görüyorum. Bunu sadece bir sohbet anlamında söylüyorum. Yani bunları kendi vicdanınızda değerlendirin, kendi dünyanızda lütfen değerlendirin. Bir korku ve baskı ikliminin egemen olduğunu görüyorsunuz. Sade vatandaşta da bunu görüyorsunuz, gidiyorsunuz adam sade yani kamuoyuyla, devletle, egemen güçle bir ilişkisi yok. O bile diyor ki: “Ya Vekilim, ben konuşursam başıma bir iş gelir mi?” diyor. Toplumun en etkili kesimi geliyor kendi sektöründe, buraya geliyor, dönüyor dolaşıyor, lafı döndürüyor, konuya bir türlü giremiyor. Eleştirilerini dile getiriyor ama konuya bir türlü giremiyor. Niye giremiyor? “Birilerinin hedefi olur muyum? Erkin hedefi olur muyum?” Yani bunları lütfen değerlendirin, bunları lütfen göz önüne alın. Bunlar herhâlde durup dururken ortaya çıkan sosyolojik hâller değildir, durup dururken ortaya çıkan psikolojik hâller değildir. Bir vakıadan söz ediyorum size.

  • Türkiye çok farklı bir ülke. Gidiyorsunuz Edirne’ye, bakıyorsunuz “Edirne” deyince “Avrupa falan” deriz değil mi? Hayır, kendi dünyasında yaşıyor. Yani âdeta Türkiye’yle ilgisi yok, Avrupa’yla da ilgisi yok, böyle bir lokal yapı. Diyarbakır’a gidiyorsunuz, simitçi siyaset yapıyor. Böyle farklı bir anlayış, bir topluma bakış ve toplum ilişkisi. Bütün bunları göz önüne aldığımız zaman, geldi vatandaşın birisi -bunu hep açık ortamlarda ifade ettim, burada da paylaşmak istiyorum- “Ben Türk Yahudisiyim.” dedi, yetmiş yaşlarında okumuş, aydın bir insan. “Ben, ülkemin çıkarları Polonya Yahudisiyle çeliştiği zaman ülkemin çıkarlarını korurum.” dedi. Ve bunu laf olsun diye söylemiyor, içini doldurarak söylüyor, inanarak söylüyor. “Ben, yetmiş seksen yıl evvelki varlık vergisinin peşinde değilim, geride kaldı onlar. Benim gündemimde değil şu anda, benim konum değil bunlar. Benim konum ne? Ben antisemitizmden endişe ediyorum, nefret söyleminden endişe ediyorum. Türk Ceza Kanunu’nun 216’ncı maddesi bana yetmiyor, ben anayasal güvence istiyorum.” dedi arkadaşlar. Geliyor, toplumun muhtelif kesimleri bu nefret söyleminden, “nefret suçları” kavramından duydukları endişeyi, rahatsızlığı, kaygıyı dile getiriyorlar. Sadece bu duygumu paylaşmak istedim arkadaşlar.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, gerçekten bir tecrübenin İsmail Bey, bir fikrî mesainin semeresini gördük. Bundan yararlanacağız. Türkiye algısı değişik açılardan değerlendirilebilir, sosyopsikolojik açıdan değerlendirilebilir, siyasal gelişim açısından değerlendirilebilir, demokratik devrimleşme açısından o esasen gündemimizin de konumuzun da dışında. Fakat bu başkanlık sistemi tercihine şu noktalardan değerlendirme yapmak lazım. Aralıklı başkanlık sistemini de bir inceleyin. Aralıklı başkanlık sistemi: “Sartori.” Aralıklı başkanlık sistemi Türkiye'de değerlendirilmiyor. Anayasa hukukçularının da pek farkında olmadıkları bir sistem. Bakacaksınız ona, bilhassa “Sartori”ye bakın, “Anayasa Mühendisliği” var bizim Ergun Özbudun Hoca’nın çevirisi. Orada çok güzel şey var. Aralıklı başkanlık sistemi, çok önemli.

  • Bir de parlamenter sistemi takviye anlamında kurucu güvensizlik oyuna bakın. Kurucu güvensizlik oyu Alman ve İspanyol sistemidir.

  • BİRLİK VAKFI KÜLTÜR KOMİSYONU BAŞKANI RESUL TOSUN – Aralıklıyı bir cümleyle izah eder misiniz?

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Onu izah edeyim. Aralıklı başkanlık sistemi yani performans. Parlamenter sistem belli bir noktada tıkanınca kendiliğinden başkanlığa geçiyor. Onu bir inceleyin enteresandır aralıklı başkanlık sistemi.

  • Yine şu başkanlık sistemi modellemesi bizim Burhan Bey de çok hevesli. Rahmetli Özal’ın arzusu üzerine özel monografi de var.

  • BİRLİK VAKFI KURUCULAR KURULU BAŞKANI İSMAİL KAHRAMAN – “Kurucu güvensizlik” dediniz Ahmet Bey.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Kurucu güvensizlik önergesi yani güvensizlik önergesinin kabulü için güvenoyu alacak bir hükûmetin teşkili şartı var. Bu terimler Anayasa hukukunda biliniyor, ben sadece kavramsal…Çünkü nötrüz ifade ettiğimiz gibi.

  • Bir diyelim ki tamam esas veto o zaten, nitelikli çoğunlukla Cumhurbaşkanının geri gönderdiği projelerin Parlamentoca kabul edilmesinin nitelikli çoğunluğa yani birinci kabuldeki örneğe bağlı tutulması hâlinde veto o. Bizde teknik anlamda veto yok. Bizim Anayasa'mızda sadece Anayasa'nın görüşmelerinde veto var, yoksa kanunlarda veto yok. O bir daha görüşülmek üzere gönderme.

  • BİRLİK VAKFI KURUCULAR KURULU BAŞKANI İSMAİL KAHRAMAN – Şu andakini mi diyorsunuz?

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Evet, Türkiye'deki. Sizin sistemde diyorsunuz ki: “Cumhurbaşkanı kabul etmek zorunda, onaylamak zorunda.”

  • BİRLİK VAKFI KÜLTÜR KOMİSYONU BAŞKANI RESUL TOSUN – Üçte 2 çoğunlukla ikincide geri dönerse tamam.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Cumhurbaşkanı yayınlamadı, ne yapacaksınız? Anayasa Mahkemesinin hakem misyonu, üzerinde dur. Cumhurbaşkanı yayınlamadı, ne olacak?

  • BİRLİK VAKFI KÜLTÜR KOMİSYONU BAŞKANI RESUL TOSUN – O Amerika’da oldu ama efendim. İlanihaye olmuyor, Meclis toplandığı an tekrar hemen yayınlamak zorunda.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – İşte hatırınızda olsun yani o şey ne? Anayasa Mahkemesinin buradaki fonksiyonu önemli. Yararlanacağız.

  • Peki, çok saygılar sunuyoruz, hürmet ediyoruz, çok sağ olun.

  • BİRLİK VAKFI KURUCULAR KURULU BAŞKANI İSMAİL KAHRAMAN – Efendim, inşallah kabul edersiniz. İnanın çok güzel bir sistemdir.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – İnşallah.

  • BİRLİK VAKFI KURUCULAR KURULU BAŞKANI İSMAİL KAHRAMAN – İnşallah, bu veya öbürü Türkiye toplumu bir yeni anayasa kesinlikle istiyor. Bu çalışmaların o faydası oldu.

  • Teşekkür ediyorum efendim.



  • SAKARYA SİVİL ANAYASA PLATFORMU

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sakarya Sivil Anayasa Platformunu dinliyoruz. Hoş geldiniz arkadaşlar.

  • PLATFORM SÖZCÜSÜ YRD. DOÇ. DR. YUSUF GENÇ – Hoş bulduk.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Anayasa Uzlaşma 3 No.lu Alt Komisyon sizi dinleyecek. Anayasa konusundaki görüşlerinizi, düşüncelerinizi, bu amaçla oluşturmakta olduğu havuza aktarımını sağlayacak. Tamamen biz nötrüz Değerli Hocam. Görüşleriniz oraya akacak. Kırk dakika söz hakkınız var. Son on dakikasını bizlere ayırırsanız belki ek soru, bilgi açıklaması talebinde bulunulabilir arkadaşlarımız tarafından.

  • Şu anda Cumhuriyet Halk Partisinden Atilla Kart arkadaşımız, ben Adalet ve Kalkınma Partisinden Ahmet İyimaya. Milliyetçi Hareket Partisinden Oktay Öztürk mazereti var, belki biraz sonra gelebilecek. Barış ve Demokrasi Partisinden Altan Tan belki gelebilecek.

  • Sizleri dinliyoruz. Buyursunlar Hocam.

  • PLATFORM SÖZCÜSÜ YRD. DOÇ. DR. YUSUF GENÇ – Sayın vekillerim, öncelikle biz Sakarya’da birtakım sivil toplum kuruluşları olarak yaklaşık iki buçuk aydan beri yapmış olduğumuz bir çalışmayı sizlere yaklaşık kırk altı tane sivil toplum kuruluşumuzu temsilen sunmak istiyorum.

  • Öncelikle epey uzun bir uğraşı sonunda duyarlılık kazandırdığımız Sakarya’mızda elde ettiğimiz duyarlılıktan ve sonuç olarak elde ettiğimiz kanaatleri sizlerle paylaşma fırsatı bize tanıyan Türkiye Büyük Millet Meclisine teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Sayın Başkanımız Cemil Çiçek Bey imzasıyla bir davetiye almıştık. Bu vesileyle sizin Komisyonunuzda sizlerle buluşma şerefini bize nail ettikleri için onlara da teşekkür ediyorum ayrıca. Tabii bu teşekkürlerimizin hepsi mevcut kuruluşları temsilen yanınızda bulunuyoruz.

  • Biz Sakarya’da bir duyarlılık kazandırmak istedik, dedik ki: “Türkiye'de bir sivil anayasa yapılıyor. Bu sivil anayasa münasebetiyle kimin ne sözü varsa söylesin.” denildi. Biz de “Önümüze bir fırsat doğdu.” düşüncesinden hareketle Sakarya’daki birtakım kuruluşlar bir araya gelerek böyle spontane başlayıp daha sonra ciddileşen, belli bir hiyerarşiye yayılan ve arkasından da güzel görüşler ortaya çıkan, yaklaşık büyük bir çoğunluğu kapsayan bir görüş alışverişi sonucunda oluşan bazı önerilerimiz var.

  • Bizim size sunacağımız sunum daha fazla görüşlerimiz ve önerilerimiz şeklinde olacaktır yani biz anayasa falan yazmadık, öyle bir talebimiz de olmadı zaten. Biz anayasa yazanlara, hukukçularımıza, bu işle ilgilenen insanlarımıza görüşlerimizi beyan etmek suretiyle, bu görüşlerimizi biz “olmalı, yapmalı, gitmeli” şeklinde sunduğumuz görüşlerimizi “olması, yapması, gitmesi” şeklinde anayasada kullanılmasını talep ediyoruz.

  • Bu vesileyle, sizler de takdir edersiniz ki anayasalar insanların birlikte yaşam kurallarını ihtiva etmektedirler. Doğal olarak toplumlar kendi istekleri doğrultusunda hazırlanmayan çalışmaları ya da kendi isteklerini yansıtmayan çalışmaları kendileri açısından yetersiz bulurlar ve destek vermezler. Burada bir anayasa söz konusu ise bu anayasamızın içinde yaşadığımız toplumun tarz, düşünce yapısı, değer yargılarını yansıtması, hitap ettiği toplumu tatmin etmeye yönelik olması onun uzun ömürlü olmasını ve ilelebet kalmasını sağlayacaktır diye düşünüyoruz.

  • Toplumsal temel bulamayan görüşlerin, fikirlerin kısa bir zaman sonra yok olabileceği, demode olacağı hatta yok olacağı hepimizin malumlarıdır. Bu vesileyle biz bizi yansıtan en azından daha önce söylenmemiş ya da söylenmiş de aralarda kalmış cümleleri tekrar dillendirmek üzere burada kayıt altına alınmasını arzu etmekteyiz.

  • Nasıl bir çalışma başlattığımızı da kısaca sunmak istiyorum. Önce bir kısım dernek yönetici arkadaşlarımızla bir araya gelindi. “Arkadaşlar, bir sivil anayasa yapılıyor, bu konuyla alakalı ne söylersiniz?” diye soruldu. Tamamen hazırlıksız ve çalışma yapılmaksızın, bütün arkadaşlar kendi kanaatlerini spontane olarak o anda ortaya koydular. Kanaatler aramızda tartışıldı. İçimizden bir arkadaşımız yazıcı olarak seçildi Ali Bey özellikle. Ortak kanaatlerin belirdiği görüşler kaleme altına alındı. Arkasından bir sonraki hafta toplanmak üzere “Herkes evinde çalışma yapsın, kurumunda çalışma yapsın, kuruluşunda çalışma yapsın, gelsin.” denildi. Arkadaşlarımız kendi kuruluşundaki arkadaşlarını da katmak suretiyle bir çalışma yaptılar. İkinci toplantıda herkesin yazılı olarak getirdiği çalışmaları tek tek tartıştık, tek tek değerlendirdik, yorumladık ve oy çokluğu ya da oy birliğiyle mutabık kaldığımız konuları tekrar kaleme almak suretiyle arkadaşlara geri verdik. “Herkes mutabık kalınan bu konularda tekrar kurumunda çalışma yapsın, belli bir seviyeye taşısın. Belki söylemediği sözleri kalmıştır, unutulan şeyler kalmıştır, yeni söylenen sözler insanlara ufuk katmıştır.” demek suretiyle arkadaşların tekrar görüşlerini talep ettik. Daha önce söyledikleri ve başka kurumların söylediği görüşler onlar arasında tartışıldı, yeni bir toplantıda bunlar tekrar değerlendirildi, tekrar yorumlandı. Olgunlaşmaya yönelik bir metin ortaya çıktı. Olgunlaşmış bu metnimizi kendi aramızda tekrar tartışarak, yorumlayarak arkadaşlarımızla mutabık kaldığımız bir metin ortaya çıkardık, dedik ki: “Bu metin burada kalmamalı, Sakarya halkına deklare edilmeli ve aynı zamanda Meclise de sunulmalı.” Bu vesileyle arkadaşlarımızla yemekli bir basın toplantısıyla Sakarya kamuoyuna bunu duyurduk. Doğrusu, Sakarya kamuoyunun -yani genel kamuoyundan bahsediyorum- konu hakkında duyarlılığı, yeterli bilgisi olmamakla birlikte bu çalışmadan sonra ciddi bir duyarlılık oluştu, ciddi bir hareket söz konusu oldu. “Aa Sakarya’mızda da böyle şeyler yapılıyor, bu tür katkılar sağlanıyor.” diye güzel bir konsensüs oluştu. Sayın Meclisimize gönderdiğimiz imzalı metnimize daha sonra buradan olumlu tepki geldikten sonra şu anda karşınızdayız bu çalışmamızı size sunmak üzere. Yani böyle bir hiyerarşik yapılanma içerisinde bir aktif çalışmamız oldu.

  • Yapmış olduğumuz çalışmalar, sunduğumuz konular ana hatlarıyla böyle biraz daha sistematik olsun diye ana başlıklar altında yedi ana başlık oluşturduk. Yedi başlığımızın bir tanesi “Anayasanın Genel Prensipleri”; bir tanesi “İnsan Hakları, İnanç ve İbadet Hürriyeti”; bir tanesi “Anayasanın Toplumsal Görevleri”; bir diğeri “Anayasada Eğitim ve Eğitim Kurumları”; bir diğeri “Yeni Anayasada Millet Kavramı”; “Yeni Anayasanın Hukuka Bakışı” ve “Yönetim Anlayışı” şeklinde ana başlıklar oluşturduk.

  • Bu başlıkların altında -metni size sunduk ve elimizde fazla da var- çok özetleyerek, kısaltarak böyle fazla sizi yormadan, anlaşılır bir dile çevirerek bir sunum hazırladık sizlere. Genel prensiplerimiz şunlar:

  • Yeni anayasada herhangi bir ideolojiye vurgu yapılmamalıdır. Bu ideoloji ne olursa olsun hepsi dâhildir.

  • Yeni anayasanın “Değiştirilemez, değiştirilmesi dâhi teklif edilemez.” şeklinde tabuları olmamalı, değiştirilemeyecek tek kural insan hak ve onurunu koruma ilkesi olmalıdır.

  • Anayasa halkı şekillendirmekten ziyade halkın isteklerine göre şekillenmelidir.

  • Anayasada yer alan kavramlar açık ve anlaşılır olmalı, subjektif kavramlar kullanılmamalı, anlam bütünlüğü sağlanmalıdır. Mesela “laiklik” kelimesi eğer farklı algılanıyorsa “laiklik” yerine “din ve vicdan özgürlüğü” diyebilirsiniz. Mesela “muasır medeniyet” kavramı toplum tarafından çok iyi anlaşılmıyorsa bunun yerine “yüksek hayat standardı” diyebilirsiniz. Yani böyle bizim halkımızın daha rahat anladığı, daha rahat anlayacağı ve anladığından ne anlamak istediği, herkesin aynı şeyi anladığı açık seçik ifadelerin bulunması işlerliği ve anlaşılırlığı, uygulamayı daha hızlandırır diye düşünüyoruz.

  • Anayasa devlet merkezli değil birey merkezli olmalıdır. Devleti halkına karşı koruyan bir anlayıştan vazgeçilmelidir. Yani hep devletin kutsandığı bir yapıdan ziyade, halka mal olmuş bir anayasa istiyoruz.

  • Anayasa temel hak ve özgürlükleri esas almalı, “hak ve özgürlükleri kötüye kullanma” gibi izaha muhtaç yorumlara girmemelidir.

  • Yeni anayasa birey ve grupları yani sınıfları değil, devleti sınırlamalıdır. Devlet tarafsızlığını korumalı ve hakem rolü üstlenmelidir.

  • İkinci ana başlığımızda “İnsan Hakları, İnanç ve İbadet Hürriyeti” başlıklı konularımız var. 1’inci maddemizde bir defa öncelikle altını en fazla çizdiğimiz konu yeni anayasada din ve vicdan özgürlüğü kuvvetle vurgulanmalıdır. Anayasa bireylerin inanma, inandığı gibi yaşama ve inançları doğrultusunda örgütlenme hakkını teminat altına almalıdır. Devlet sadece başkasının inancına baskı hâlinde müdahil olmalıdır, aksi hâlde müdahil olmamalı ve insanlar inandığı gibi yaşama hürriyetine ve hakkına sahip olmalıdır.

  • Kamu ve özel kesimde hizmet yapan tüm bireylere bulundukları ortamlarda inançları gereği günlük ibadetlerini yerine getirebilecekleri zaman ve mekân sağlanmalıdır. Bu konudaki düzenlemeler anayasa garantisi altına alınmalıdır diye düşünüyoruz.

  • Cuma günü ve cuma ortak ibadetinin yerine getirilebilmesi için kamu ve özel çalışma hayatı yeniden düzenlenmelidir. Ayrıca çalışanlara ramazan ayına mahsus esnek çalışma hakkı sağlanmalıdır.

  • Kamuda ve özel sektörde çalışanların inançlarından dolayı tercih ettikleri kıyafetlerine asla sınırlama getirilmemeli, yine bu durum da inanç hürriyeti temelinde anayasal güvence altına alınmalıdır. Burada işveren, işçi, çalışan ve çalıştıran ayrımı yapılmaksızın herkes için geçerli olması talep edilmektedir.

  • Bireylerin kendilerinin ve ailesinin isteği ve tercihi doğrultusunda yaş sınırlaması olmaksızın inancına yönelik eğitim alması hiçbir şekilde kıyaslanmamalıdır. Hiç kimse inancından ve genel kültürel değerleri doğrultusunda almak istediği eğitimden mahrum bırakılmamalıdır.

  • Herkesin dini inancını açıklama, başkasına anlatma hakkına sahip olmalı, eğer istemiyorsa bir insan dini inancını açıklamaya da mecbur bırakılmamalıdır.

  • Laiklik, dini özgürlükleri kısıtlayacak bir yoruma işaret etmemelidir. Laikliğin ne olmadığı değil, ne olduğu açıkça tanımlanmalıdır. Laiklik din ve vicdan özgürlüğünün yanında hukuksal, sosyal ve siyasal öneri ve tartışmalarda dini referanslı tezlerin işlenmesine izin vermelidir.

  • Batıdaki laiklik anlayışıyla bizdeki laiklik anlayışı arasındaki ilişki farklılığı ya ortadan giderilmeli ya da özdeş düşünülüyorsa özdeş olarak değerlendirilmelidir.

  • Diyanet İşleri Başkanlığı özerk olmalı ve cami dışında da isteğe bağlı olarak yaygın manevi sosyal hizmetler sunabilmelidir.

  • Ülkemizde “azınlık hakları” diye ayrı bir tanımlamaya gidilmemeli, herkese tanınan hak ve özgürlükler azınlıklar için de geçerli olmalıdır. Azınlık konusu zaten dünya literatüründe tartışma konusu olan ve her zaman tartışılan, bir türlü oturmayan bir yapı. Bu konuda da platformumuzun görüşleri bu yöndedir.

  • Üçüncü ana başlığımız “Anayasanın Toplumsal Görevleri”yle alakalı Sayın Komisyon üyelerimiz. Toplumsal görevler çerçevesinde aileyi temele almak ve aile kurumunun güçlendirilmesi ve aile kurumunun anayasal koruma altına alınması öncelikle tercihimiz ve talebimizdir.

  • Kadın çalışma hayatıyla ilgili tercihini ev hanımlığı yönünde kullanması hâlinde kendilerine pozitif ayrımcılık yapılmalı, ev hanımlığı meslek olarak tanımlanmalı ve mali olarak da desteklenmelidir. Çalışma hayatında kadının önündeki her türlü engel kaldırılmalı, herkesin çalışma hakkı çerçevesinde onların da çalışma hakkı olmalıdır.

  • Devlet bakıma muhtaç bireylerin evde bakımıyla ilgili evde tıbbi, sosyal ve manevi bakım hizmetlerinin kurumsallaşmasına öncülük etmelidir. Bu alandaki risk gruplarının problemleri, sıkıntıları devlet tarafından giderilmeli ve devletin kendilerinin yanında olduğu mutlaka onlara hissettirilmelidir. Sosyal devlet vurgusuna burada işaret etmek istiyoruz.

  • Devlet sosyal güvenlik ağını genişleterek işsizleri de güvence altına alacak şekilde sistemini geliştirmeli ve hiç kimse sosyal güvencesiz olarak bu ülkede yaşamamalıdır.

  • Kötü alışkanlıklarından dolayı koruma tedbiri alınan bireyler için yaş sınırı aranmaksızın her yaş grubunu kapsayacak şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.

  • Sivil toplum kuruluşları devlet tarafından desteklenmeli, mali yönden denetlenmeli ancak onlara vergi sorumluluğu getirilmemelidir. Türkiye'de sivil toplum kuruluşlarıyla alakalı yapılan çalışmalar yetersiz ve bu alanda da sivil örgütlenmelere müsaade edecek şekilde yeni anayasada bu alanla ilgili ana maddelerin geçmesinin sağlanması gerekir.

    Yüklə 4,73 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   72




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin