7. Taşınmaz Mülkiyetinin Özel Bir Çeşidi Kat Mülkiyeti I. Genel bakiş



Yüklə 0,72 Mb.
səhifə12/12
tarix20.08.2018
ölçüsü0,72 Mb.
#73153
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12

Üst hakkının kazanılması:

Üst hakkının kazanılmasını kanun özel olarak düzenlemiş değildir. Bu bakımdan eşyaya bağlı irtifakların kazanılmasına ilişkin hükümler uyarınca (MK. m. 780’den kıyasen yararlanarak) üst hakkının kazanılmasına, taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasına ilişkin hükümlerin uygulanacağı söylenebilir.

Üst hakkının hukuki sebebi, malik lehine tesis edilmesi olasılığı hariç olmak üzere, bir ölüme bağlı tasarruf yahut sözleşme olabilir. Bu sözleşme üst hakkı sözleşmesi olarak anılmaktadır. Resmi şekle tabi olan bu sözleşme borçlandırıcı bir işlemdir. Üst hakkı kurulmadan, herhangi bir aynî etki veya eşyaya bağlı sonucu doğmaz. Buna karşılık, üst hakkı sözleşmesinde yer alan hakkın aynî kapsamını belirleyen hükümler ile kanunun cevaz verdiği yenilik doğuran haklar, eşyaya bağlı hak ve borçlara ilişkin düzenlemeler, üst hakkının doğumu ile birlikte hüküm ifade etmeye başlar. Üst hakkının hukuki sebebi olan sözleşme de, bu ilişkinin doğumu ve şekillenmesinde başrolü oynar. Böylece üst hakkı, bir “üst hakkı ilişkisi” doğurur. Üst hakkı ilişkisi yüklü taşınmaz maliki ve üst hakkı sahibi arasında doğar. Ancak üst hakkı veya yüklü taşınmazın üçüncü kişilere devredilmesiyle birlikte, üst hakkı ilişkisi üçlü, hatta dörtlü bir şekil alabilir. Başka bir ifadeyle, birden fazla ve birbiri ile kesişen aynî ve sözleşmesel ilişkiler ortaya çıkar. Bu durumda bir yandan üst hakkının hukuki sebebinden kaynaklanan nispi ilişkiler üst hakkı ilişkisinin ilk tarafları arasında devam ederken, diğer yandan ayni hak sahipliğine bağlanan hukuki sonuç ve ilişkiler, üst hakkı veya yüklü taşınmazın devri ile taşınmazı ya da üst hakkını devralan kişiler üzerinde doğmaya başlar.

Üst hakkı sözleşmesi, kanunda esaslı unsurları düzenlemediğinden isimsiz sui generis bir sözleşme olarak nitelendirilmek gerekir. Bu durumda, genel hükümlerle birlikte, uygun düştüğü ölçüde kanunen düzenlenmiş diğer söyleşmelere ilişkin hükümler kıyasen uygulama alanı bulacaktır. Diğer yandan hâkimin hukuk yaratma yolu da açıktır. Bu bakımdan, satım sözleşmesi ile özellikle üst hakkının tescil edilmesiyle birlikte kira sözleşmesi hükümleri kıyasen uygulama bakımından önem taşıyacaktır.

Üst hakkı sözleşmesi, asli edimi olan üst hakkı kurma borcu ani ifalı bir edim oluştursa da, tarafları arasında sürekli bir hukuki ilişki oluşturması ve bu durumun ilişkiye güven unsurunu taşımasından dolayı sürekli borç ilişkilerine özgü hükümlere de tabi (utulmak gerekebilir, örnek vermek gerekirse, hala nedeniyle bir üst hakkı sözleşmesi kurulmasından iki yıl sonra iptal edilirse üst hakkı, hukuki sebebinin geçmişe etkili olarak ortadan kalkması nedeniyle aynı şekilde hükümsüzleşmesi gereklidir. Bu durumda, klasik anlamda bir ani edimli borç ilişkisinin varlığı kabul edilerek taraflar arasında iki yıl boyunca sürmüş hukuki ilişki geçmişe etkili olarak tasfiye edilemez. Bu bakımdan alacaklının menfaati tescil ile gerçekleşmiş ise de, menfaati irtifak hakkına sahip olduğu sürece gerçekleşmeye devam etmekte olup bu süregelen ifa menfaati olgusu dikkate alınmalıdır.



  1. Üst hakkının sona ermesi ve sona ermenin sonuçları:

MK. m. 828 - m. 830’da üst hakkının sürenin bitmesi ile sona ermesine bağlı sonuçlar düzenlenmekte ise de, üst hakkının sona ermesi sebepleri özel olarak düzenlenmiş değildir.

Genel olarak eşyaya bağlı irtifakın sona erme sebepleri kıyasen üst hakkının sona ermesinde de söz konusudur. Bunun dışında, kişiye bağlı kurulmuş üst hakkı, sahibinin ölümü ile sona erer. Taraflar irtifak sözleşmesinde üst hakkı için bir süre kararlaştırmışlarsa, bu süre sonunda üst hakkı sona erer.

(3097 numaralı paragraf kaldırılmıştır.)

Üst hakkı bağımsız ve sürekli nitelikte olup, tapu kütüğüne taşınmaz olarak ayrı sayfaya kaydedilmişse, MK. m. 828/f. 2’ye’ göre sürenin sonunda bu sayfa kapatılır. MK. m. 783’teki kural gereği tapu memuru yüklü taşınmaza ait sayfadaki irtifak kaydını da terkin edecektir. Tapu kütüğüne taşınmaz olarak ayrı sayfaya kaydedilen üst hakkı üzerinde mevcut rehin hakları ve diğer bütün hak, kısıtlama ve yükümlülükler ise üst hakkına ait sayfanın kapatılmasıyla birlikte sona erecektir. Bu hak sahiplerinin MK. m. 829’a göre ödenecek bedel üzerindeki hakları saklıdır.

Üst hakkının sona ermesi üzerine MK. m. 726'nm (koyduğu istisna ortadan kalktığı için, bütünleyici parça kuralına göre üst hakkı konusu inşaat arazinin mülkiyetine tâbi olur. (MK. m. 828/f. 1). Bu halde arazi malikinin, üst hakkı sahibine inşaat için bir bedel ödeme yükümlülüğü yoktur. Ancak tarafların bunun aksini kararlaştırarak bir bedel miktarı veya böyle bir bedeli tespit usulünü belirlemeleri mümkündür. Bu tür bir anlaşma, üst hakkının kurulmasına ilişkin resmi senette yer almalıdır. Sonradan yapılacak anlaşmaların geçerliliği de resmi şekilde yapılmalarına bağlıdır ve ilk resmi senede ek sözleşme niteliğinde olarak bu resmi senetle birleştirilmelidir.

MK. M. 830 bedele ilişkin sözleşmenin tapu kütüğüne şerh verilebilmesini öngörmüştür. Şerh ile doğacak bedel alacağının arazi malikinin cüz’i haleflerine karşı da ileri sürülmesi imkanı kabul edilmiştir. Bu hükümler taşınmazın eski haline getirilmesine ilişkin anlaşmalar için de geçerlidir.

Üst hakkı üzerinde üçüncü kişiler lehine rehin hakları mevcutsa, arazi maliki tarafından üst hakkı sahibine ödenmesi kararlaştırılan bedel, rehinli alacaklıların “kalan” alacaklarının güvencesini oluşturur ve bunların rızaları olmaksızın üst hakkı sahibine ödenemez.

Söz konusu bedel arazi maliki tarafından ödenmediği veya güvence altına alınmadığı takdirde, üst hakkı sahibine veya rehinli alacaklılara, bedel alacağının teminatını teşkil etmek üzere, terkin edilen üst hakkı yerine taşınmaz üzerinde aynı derece ve sırada tescile tâbi bir kanundan doğan ipotek hakkı tanınmıştır. Üst hakkı sahibinin veya rehinli alacaklıların talebi üzerine ipoteğin tescili, üst hakkının sona ermesinden itibaren üç ay içinde yapılmalıdır. Bu süre hak düşürücü süredir. Tescil kurucu etkiye sahiptir.



  1. Süresinden önce üst hakkının arazi malikine devri talebi:

MK m. 831 hükmü uyarınca üst hakkı sahibi, üst hakkını ağır surette veya üst hakkı sözleşmesinden doğan bir borcu önemli ölçüde ihlal ederse, yüklü taşınmaz maliki üst hakkının kendine devredilmesini talep edebilir. Bu düzenleme ile hükmün sevk edilişindeki gerekçeler de nazara alındığında, üst hakkı ilişkisine son verilme imkânları sınırlandırılmıştır. Zira üst hakkı sahibinin, üst hakkından uzaklaştırılması sadece taraflar arasındaki ilişkinin ağır şekilde ihlal edilmesi halinde ve bir bedel karşılığında mümkündür.

Bu bağlamda, ilgili düzenleme emredici bir nitelik taşır ve üst hakkı sahibinin bu hakkını kaybetmesine yol açabilecek borca aykırılık ve haklı nedenle fesih kuramlarına göre özel hükümdür. Fakat borca aykırılık ile ortaya çıkabilecek ve üst hakkı sahibinin üst hakkını kaybetmesine yol açmayacak tazminat istemi gibi sonuçlar ve yüklü taşınmaz malikinin mülkiyet hakkına dayalı el atmanın önlenmesi gibi talepler bakımından genel hükümler uygulama alanı bulmaya devam edecektir.

Bu bakımdan MK m. 831 vd. hükümlerinin kapsamının tespit edilmesi önem taşır. Zira MK m. 831 kapsamına girmeyen durumlarda, yine genel hükümler uygulama alanı bulacaktır. Üst hakkının süresinden önce devir istemini, üst hakkı sahibine karşı, yüklü taşınmaz maliki talep edebilir ve bu bakımdan hak, hem sahibi hem muhatabı bakımından eşyaya bağlı bir nitelik taşır. Hükmün uygulanmasına imkân verecek borçların ise üst hakkı sözleşmesinden doğması yeterlidir. MK m. 831 vd. hükümlerinin uygulanmasının sonucu, üst hakkının devri olduğunu gören, hükmün kapsamına devri mümkün başka bir ifade ile eşyaya veya kişiyle bağlı (devredilemeyen) olmayan üst hakları girmektedir.

Üst hakkının süresinden önce devredilebilmesi istemi, üst hakkının sağladığı yetkilerin ağır şekilde aşılması veya üst hakkı sözleşmesinden doğan borçların önemli ölçüde ihlal edilmesi koşuluna bağlanmıştır. Ağır yükümlülük ihlali söz konusu olmadıkça, üstü hakkının yüklü taşınmaz malikine devri talep edilemeyecek; ancak üst hakkının üst hakkı sahibinin elinden karşılıksız olarak çıkmasına yol açamayacak genel yükümlülük ihlallerine ilişkin sonuçlar doğacaktır. MK m. 831 düzenlemesi bakımından ağır yükümlülük ihlalinin tespitinde, haklı neden kavramından yararlanılması mümkündür. Üst hakkı sahibi, üst hakkını veya üst hakkı sözleşmesinden doğan borcunu o derece ihlal etmelidir ki, yüklü taşınmaz maliki bakımından taşınmazı üzerinde üst hakkının varlığı, üst hakkı ilişkisinin sürdürülmesi çekilmez hale gelmelidir.

MK m. 832 hükmüne göre üst hakkının devri, devrin sonucunda malikin kazanacağı yapılara karşılık gelen uygun bir bedelin ödenmesi veya bedelin güvence altına alınmasına bağlıdır. Uygun bedelin ödenmesi veya güvence altına alınması, devre ilişkin talep hakkının koşulu değildir. Başka bir ifadeyle ağır yükümlülük ihlali ile üst hakkının süresinden önce devrini isteme hakkı, bir yenilik doğuran hak olarak doğar. Yüklü taşınmaz maliki yenilik doğuran hakkını kullanınca, taraflar arasında bir devir ilişkisi doğar veya mevcut sözleşmesel ilişki tasfiye ilişkisine dönüşür. Üst hakkının yüklü taşınmaz malikine devri ve uygun bedelin ödenmesi borçlan bu ilişki çerçevesinde doğar. Bu ilişki çerçevesinde, üst hakkının yüklü taşınmaz malikine devredilmesi bakımından MK m. 832 üst hakkı sahibine bir defi hakkı tanır. Dolayısıyla, üst hakkı sahibinin ağır yükümlülük ihlalinde bulunması, taraflar arasında devir ilişkisinin doğmasına yol açacak yenilik doğuran hakkın kullanılması bakımından bir şart iken, uygun bedelin ödenmesi veya güvenceye bağlanması bu ilişki kapsamında doğan devir borcunun ifasını talep bakımından bir savunma imkânı oluşturmaktadır.

MK m. 832’de yer alan uygun bedel, bir borca aykırılığın sonucu değildir. Aksine yüklü taşınmaz malikinin üst hakkının devralmasıyla kazanacağı yapılara karşılık oluşturmaktadır. Bu itibarla taraflar arasında satış ilişkisine benzer bir ilişki oluşur. Bu nedenle söz konusu bedel teknik bakımdan tazminat olarak nitelendirilemez. Uygun bedelin tutan, devir sonucunda yüklü taşınmaz malikine intikal edecek yapılar nazara alınarak belirlenecektir. Üst hakkı kurulan taşınmaz üzerinde, üst hakkı sahibinin maliki olduğu herhangi bir yapı yoksa uygun bir bedelin ödenmesi söz konusu olmaz. Buna karşılık, doğrudan doğruya bir yapı olmamakla birlikte, üst hakkına istinat eden yapıların değerini arttıran eşyaya bağlı irtifaklar kurulmuş ise, bunlar da yapıların objektif değerleri içinde değerlendirilmek gerekecektir. Ayrıca, ilgili yapıların bizzat üst hakkı sahibi tarafından veya onun hak sahibi olduğu dönem sırasında yapılması da bedel borcunun doğumu için bir koşul oluşturmaz. Uygun bedel, inşaatın üçüncü bir kişi nazarında arz ettiği objektif değerinden hareketle takdir edilmelidir. MK m. 831 vd. düzenlemelerinin emredici olması dikkate alındığında, uygun bedel tutarına ilişkin anlaşmaların kesin hükümsüzlük ile sakat olacakları sonucuna ulaşılması gerekmektedir4808. Bununla birlikte yüklü taşınmaz maliki, üst hakkı sahibine, üst hakkının süresinden önce devir istemi hakkını kullandığını bildirdikten sonra, taraflar arasında devir ilişkisinin kurulmasıyla birlikte, bedelin tutarına ilişkin anlaşma yapılmasında herhangi bir engel yoktur. Çünkü bu durumda, artık yüklü taşınmaz maliki üst hakkı sahibine, bedel tutarına ilişkin bir dayatmada bulunacak konumda değildir.

Bir yenilik doğuran hak olarak süresinden önce devir talebi, kanun ta-rafından bir hak düşürücü süreye tabi tutulmamıştır. Bu bakımdan hakkın dürüstlük kuralı çerçevesinde bir süre içinde ileri sürülmesi gerektiği ifade edilebilir. Hakkın kullanılması üzerine doğan devir ilişkisi kapsamında ise ilgili talepler genel on yıllık zamanaşımına tabi olacaktır.

Yüklü taşınmaz maliki, süresinden önce devir talep hakkını kullanmakla birlikte, üst hakkı sahibi, üst hakkını devretmezse, MK. m. 716 uyarınca malik, irtifakın devrini dava edebilir. Süresinden önce devir isteminin ileri sürülmesinden sonra, üst hakkı üçüncü bir kişiye devredilirse malik üçüncü kişiden bir talepte bulunamaz. Ancak üçüncü kişinin malike üst hakkını devretmeyeceğinin anlaşılmasıyla devreden üst hakkı sahibinin kusuruyla oluşan imkânsızlık nedeniyle olumlu zararının giderilmesini talep edebilir.



Üst hakkının arazi malikine devri ile genel olarak kabul edilen görüşe göre arazi maliki kendi taşınmazı üzerinde malik lehine irtifak hakkı sahibi olacaktır.

7) Üst hakkının hükümleri:

a) Üst hakkında, yüklü taşınmaz maliki, üst hakkı sahibinin arazinin üstünde veya altında inşaat yapmasına, yapılan inşaatı muhafaza etmesine katlanmakla yükümlüdür. Üst hakkı sahibi ise üst hakkının konusunu teşkil eden inşaat üzerinde mülkiyet hakkına sahip olacaktır.

b) Üst hakkının, hak sahibine inşaat üzerinde sağladığı yetki MK. m. 726’ya göre mülkiyet hakkıdır. İnşaat üzerindeki mülkiyetin bunu sağlayan irtifak hakkından ayrı ve bağımsız bir mevcudiyeti yoktur. Aslında bu mülkiyet, arazideki irtifakın inşaat üzerinde sağladığı bir yetkiden ibarettir. İnşaat üzerindeki mülkiyet, bunu sağlayan irtifaka ayrılmaz bir şekilde bağlı olup, onun kaderine tâbidir. İnşaat üzerindeki mülkiyetin devri, başka haklarla sınırlanması, kısaca bu mülkiyet hakkı üzerinde yapılacak tasarruf işlemleri irtifak üzerinde tasarruf yolu ile yapılabilecektir.

c) Üst hakkı, bağımsız ve sürekli hak karakteri arz edip tapu kütüğüne ayrı bir sayfaya kaydedilmişse, hakkın konusu olan inşaat ister mevcut olsun ister olmasın, bu hak bir taşınmaz gibi işlem görür. Şayet üst hakkının konusu olan inşaat mevcutsa, bu irtifakın inşaat üzerinde sağladığı mülkiyet de tâbi olduğu irtifakın ayrı sayfaya kaydedilmiş olması ve taşınmaz gibi işlem görmesi dolayısıyla bir taşınmaz mülkiyeti gibi devredilebilecek, rehnedilebilecek, niteliğinin müsaade ettiği haklarla sınırlandırılabilecektir. Eğer ayrı sayfaya kaydedilmemişse, irtifak olarak kayıtlı olduğu sayfa üzerinden devri yapılabilirken, ipotek kurulamayacaktır. Ancak hak rehni veya intifası işlemlerinin yapılabileceği kabul edilmektedir. Üst hakkı eğer bağımsız değilse, yani kişiye bağlı ise rehin veya intifa işlemine konu olamaz. Eğer bağımsız olmakla beraber sürekli olmadığı için ayrı sayfaya kaydı yapılmamakta ise, yine hak rehni işlemine veya hak intifasına konu olabilir.

d) Medeni Kanun m. 827’ye göre, üst hakkının kurulmasına ilişkin resmi senette üst hakkının kapsamı ve hükümleri, özellikte yapının konumu, şekli, niteliği, boyutları, özgülenme amacı ve üzerinde yapı bulunmayan alandan faydalanmaya ait hususlar yer alır ve bu sözleşme hükümleri herkes için bağlayıcıdır. Örnek olarak irtifak sözleşmesine göre üst hakkı sahibi bir garaj yapacaksa, ne kendisi ne de külli ve cüz’i halefleri, garaj yerine konut olarak kullanılacak bir bina inşa edilebilir. MK. M. 827 bu çerçevede taraflara resmi senetle ayni hak olarak üstü hakkının içeriğini belirleme imkanı vermektedir. Ayni hakkın kapsamını somutlaştırıp belirleyen ve bu sebeple ayni etkiye sahip olan hususlar, MK. M. 827’de belirtilenlerle sınırlıdır. Bu bakımdan ayni bir unsur oluşturmayan hususlar MK. M. 827 içinde değerlendirilemez. Yapının bakımı, işletilmesi, kiraya verilmesi gibi konulardaki anlaşmalar, sadece tarafları ve külli halefleri bağlar, cüz’i haleflere etkili olmaz. Taraflar arasında münhasıran borç ilişkisi doğuran konuların cüz’i halefleri bağlaması için ‘‘borcun nakli’’ hükümlerine uyulması gerekir. İsviçre Medeni Kanununda ise yapılan değişiklikle farklı bir düzenleme yoluna gidilmiştir. Buna göre genel bir ilkenin tekrarı olarak addedilen İMK m. 779b hükmü tamamen değiştirilmiştir. Yeni düzenleme ile üst hakkı sözleşmesinde yer alan borçların şerh edilebileceği hüküm altına alınarak, taraflara eşyaya bağlı borç yaratabilme imkanı tanınmıştır.

e) irtifak sözleşmesinde, taraflar üst hakkına karşılık bir ivaz tayin etmiş olabilecekleri gibi, bu hakkı ivazsız olarak da kurmuş olabilirler. Eğer bir ivaz kararlaştırılmışsa bu, üst hakkı sahibinin kişisel borcu olur. Eğer taraflar irat tarzında ödenecek şekilde bir ivaz belirlemişlerse, arazi maliki taşınmaz olarak tapuya kayıtlı üst hakkı üzerinde bu irat alacağının azami üç yıllık miktarı ile sınırlı olarak, bir teminat ipoteği kurulmasını, “halen üst hakkı sahibi olan” kimseden talep edebilecektir. Bu bakımdan hem hak sahibi hem de muhatabı bakımından eşyaya bağlılık söz konusudur. Yani üst hakkı sonradan üçüncü bir kişiye devredilse dahi, bu hak üçüncü kişiye karşı ileri sürülebilir. Bu hakkın kullanılabilmesi için öncelikle ilgili üst hakkının sürekli ve bağımsız bir hak olarak ayrı bir sayfaya tescil edilmiş olması lazım gelmektedir. İradın her yıl için eşit olarak belirlenmemesi halinde, kanuni ipoteğin tescili, iradın eşit olarak dağıtılmasında üç yıla düşecek miktar için yapılabilecektir. Diğer kanuni ipoteklerin aksine, bu ipotek hakkı paraya çevrilmekle sona ermez. Bunun gerisinde ise ipotek hakkının paraya çevrilmesiyle ipoteğin terkin edilmesinin anlamsız olması yatar. Zira irat borcu, sürekli bir edim olarak ipoteğin paraya çevrilmesinden sonra da doğacak ve üst hakkı iradı alacaklısı tekrar ipoteği tesis ettirebilecektir. Bu ipotek hakkına ilişkin düzenlemelerin emredici olup olmadığı tartışmalıdır. Bununla birlikte, üst hakkı ilişkisi kapsamında, yüklü taşınmaz maliklerinin daha güçlü taraf olması karşısında, yapı alacaklısıyla aynı konumda olmadığı ve bu nedenle bu ipotek hakkını ortadan kaldıran veya sınırlayan anlaşmaların yapılabileceği kabul edilebilir. Üst hakkı bedelinin belirlenmesine ilişkin olarak, yüklü taşınmaz maliki bedeli belirleme yetkisi tanınabilir. Bu durumda edimi belirleme yetkisine sahip taraf, hakkını MK m. 2 çerçevesinde kullanmak zorundadır. Yargı kararlarında, dürüstlük kuralına aykırılığın tespitinde, mülga Borçlar Kanunu döneminde kira bedelinin tespitinde izlenen rayiç bedelin belirlenmesine ilişkin ölçütlerin kullanıldığı görülmektedir. 18.11.1964 tarih ve 2/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca rayiç bedele başvurulması yerinde görülebilirse de, kararlarda irtifak hakkı bedellerinin kira bedeliymiş gibi görülerek bire bir aynı değerlendirmeye tabi tutulması eleştiriye açıktır.

İpotek kurma borcu bir eşyaya bağlı borçtur. İpoteğin tescili talep edildiği zaman kim üst hakkı sahibi ise, talep ona yöneltilecektir.

Tescile tâbi bu kanuni ipotek azami meblağ ipoteği olarak kurulur.

Arazi maliki ipotek hakkının tescilini üst hakkının süresi içinde, her zaman talep edebilir. Yapı alacaklısı ipoteğinin kurulmasına dair hükümler , kıyasen burada da uygulanır.



B - Kaynak Hakkı:

1) Kaynak hakkı kavramı:

Kaynak hakkı, hak sahibine bir başkasının arazisindeki kaynağın sularını almak ve kendi arazisine akıtmak yetkisini sağlayan bir irtifaktır (MK. m. 838). Sağladığı yetki kanun tarafından belirtilmiştir.

Kaynak hakkının eşyaya bağlı irtifak veya kişisel irtifak olarak kurulması mümkündür. Aksi kararlaştırılmadıkça, kişisel kaynak irtifakı devredilebilir ve mirasçıya intikal eder. Bağımsız nitelikte ve en az otuz yıl için kurulmuş olduğu hallerde taşınmaz olarak tapu kütüğünde ayrı bir sayfaya kaydedilebilir.

2) Kaynak hakkının kazanılması ve sona ermesi:

Medeni Kanunda kaynak hakkının kazanılmasına ilişkin bir hüküm yoktur. Durum aynen üst hakkındaki gibidir. Orada belirtildiği üzere eşyaya bağlı irtifakların kazanılması hükümleri uyarınca 2'deki atıf dolayısıyla taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasını düzenleyen hükümler kıyasen kaynak hakkının kazanılmasında da geçerli olacaktır.

Kaynak hakkının sona ermesi de kanunda özel olarak düzenlenmiş değildir. İrtifak sözleşmesinde kararlaştırılmış bir süre varsa, sürenin geçmesi kaynak hakkını sona erdirir. Genel olarak eşyaya bağlı irtifakı sona erdiren sebepler kaynak hakkının sona ermesine de sebep olurlar. Mirasçıya geçmeyen kişiye bağlı kaynak hakkı ayrıca hak sahibinin ölümü ile de sona erer.

3) Kaynak hakkının hükümleri:

Kaynak hakkının sağladığı yetki kanunda belirtilmiştir. Kaynak irtifakı, hak sahibine, malikin müdahalesine gerek olmadan kaynak suyunu tutarak almak ve kendi arazisine akıtmak yetkisi sağlar. Bu kanuni kapsam çerçevesinde tarafların irtifak sözleşmesinde kaynak hakkını ve karşılıklı hak ve yükümlülüklerini daha ayrıntılı olarak düzenlemeleri mümkündür. Özellikle kaynak suyunun ne kadarının alınacağını, malikin kaynaktan birlikte yararlanma hakkı olup olmadığını düzenleyebilirler.

Kaynak hakkı sahibi teknik esaslara göre kaynak sularını tutmak ve akıtmak için gerekli mecra gibi tesisleri yapmak yetkisine sahiptir. Bu tesislerin yapılması yetkisi kaynak hakkından doğduğundan ayrıca bir üst hakkı kurulmasına gerek yoktur. Tesisatın mülkiyeti, ayrıca bir üst hakkı kurulmamış olsa bile, kaynak hakkı sahibine aittir. Bu halde üst hakkındaki inşaatın mülkiyetine ilişkin hükümler (MK. m. 726) kıyasen kaynak irtifakındaki, kaynak suyunu tutma ve akıtma tesisleri hakkında da uygulanır. Buna karşılık kaynak hakkı, kaynağın kendisi üzerinde hak sahibine bir yetki sağlamaz. Kaynak bütünleyici parça kuralına göre çıktığı arazinin malikinin mülkiyetine dâhil kalır.

Kaynak hakkı sahibi, suyun alınması, tesislerin bakım, onarım ve kontrolü için kaynağın bulunduğu araziye girebilir. Taşınmaz maliki buna katlanmakla yükümlüdür.



C – Diğer Düzensiz Kişisel İrtifaklar:

1) Kavram:

Medeni Kanunun 838. maddesi bir taşınmaz üzerinde bir kişi veya topluluk lehine kurulmuş bulunan çeşitli içerikli irtifak haklarını “diğer irtifak hakları” adı altında toplamıştır.

Diğer kişisel irtifakların içeriği, eşyaya bağlı irtifakların içeriğinin aynı olup, hak sahibine taşınmazdan sınırlı yararlanma yetkisi sağlar. Medeni Kanun m. 838 sınırlı yararlanma yetkisine örnek olarak atış eğitimi, spor alanı ve geçit olarak kullanma yetkisini göstermiştir. Bunların eşyaya bağlı irtifaktan farkı kapsam bakımından değil, belirli bilirkişi veya bir topluluk lehine kurulmuş olmaları bakımındandır. Sınırlı yararlanma yetkisi sağlamaları bu irtifakları, tam yararlanma yetkisi sağlayan intifa hakkından ayırır.

Diğer düzensiz kişisel irtifaklar, kural olarak devredilemez ve mirasçıya geçmez. Ancak taraflar bunun aksini kararlaştırabilirler. Bu açıdan, ancak kişiye bağlı olarak kurulabilen intifa ve oturma hakkından ayrılırlar.

Bu irtifaklar devredilebilir şekilde kurulmuşlarsa, bağımsız irtifak niteliği taşırlar. Sürekliliğe sahip iseler “bağımsız ve sürekli” hak nitelikleri dolayısıyla tapu kütüğünde ayrı bir sayfaya taşınmaz olarak kaydedilebilirler.

2) Hak sahibi:

MK. m. 838'e göre, kurulacak kişisel irtifak bir kişi lehine kurulabilir. Bu kişi belirli bir gerçek kişi veya bir tüzel kişi olabilir.

Medeni Kanunun 838. maddesi, bu tür irtifaklarda hak sahipliği açısından bir özellik getirerek, bunların bir topluluk lehine kurulabilmesinden söz etmektedir. Böylece kişisel irtifak bir toplulukta yer alan belirsiz kişiler yararına kurulmuş olmaktadır. Topluluğa dâhil olan herkes irtifak hakkından yararlanacaktır.

3) Kazanma ve sona erme:

MK. m. 838'e göre, kurulacak irtifakın kazanılması ve sona ermesi hakkında özel bir hüküm yoktur. Eşyaya bağlı irtifak hükümleri, bu irtifaklarda da geçerli olduğundan eşyaya bağlı irtifakın kazanılması ve sona ermesine dair hükümler bunlara da kıyasen uygulanır.

Hak sahibinin ölümü veya tüzel kişinin sona ermesi, kural olarak, MK. m. 838'e göre, kurulan kişisel irtifakı sona erdirir. Fakat bu irtifakın devredilebileceği ve mirasçılara geçeceği kararlaştırılmışsa, hak sahibinin ölümü irtifak hakkını sona erdirmez. İrtifak hakkı mirasçılara geçer.

İrtifak sözleşmesinde bir süre kararlaştırılmışsa bu sürenin sona ermesi, kişisel irtifak hakkını sona erdirir.



4) Hükümleri:

MK. m. 838'e göre, kurulan irtifaklar içerikleri itibarıyla olumlu veya olumsuz irtifak şeklinde kurulabilir. Yüklü taşınmaz maliki ya bir katlanma veya bir kaçınma yükümlülüğü altındadır. Örnek olarak bir kişi lehine kurulan geçit irtifakında yüklü taşınmaz maliki, hak sahibinin geçidi kullanmasına katlanmakla yükümlüdür. Bir kişi lehine tanınan, inşaat yapmama konusundaki bir irtifakta ise yüklü taşınmaz malikinin yükümlülüğü, taahhüdüne uygun olarak inşaatı yapmaktan kaçınmaktır. Eşyaya bağlı irtifaklarda olduğu gibi, diğer kişisel irtifakların da asli içeriklerini yapma veya verme şeklinde bir edim borcu teşkil edemez. Yapma borcu ancak yan borç olarak malike yükletilebilir.

Bu irtifaktan kullanma ölçüsü, irtifak hakkı sahibinin olağan kişisel ihtiyaçlarına göre tayin olunur. Olağan kişisel ihtiyaçlar irtifakın kuruluş tarihine göre belirlenir. Sonradan ihtiyaçların değişmesi dolayısıyla yüklü taşınmaz üzerindeki yük arttırılamaz. Yüklü taşınmaz maliki, irtifak sahibinin ihtiyaçlarının artması dolayısıyla taşınmazından, ihtiyaçların artan kısmını da karşılayacak şekilde yararlanılmasına katlanmak veya kaçınmakla yükümlü tutulamaz. Böylece devredilebilir kişisel irtifakın devri halinde, yeni irtifak hakkı sahibinin ihtiyaçları, yükü ağırlaştıramayacaktır. İrtifak hakkı önceki hak sahibine nasıl bir yetki sağlamışsa, yeni hak sahi-bine de aynı kapsamda bir yetki sağlar.

Devredilebilir olarak kararlaştırılmış bulunan kişisel irtifak hakkının devri, başka haklarla sınırlanmasında eşyaya bağlı irtifak hükümleri uygulanmalıdır.



Diğer hususlarda da eşyaya bağlı irtifaka ilişkin hükümler kıyasen uygulanır.
Yüklə 0,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin